İmkânsız İdealizm: Wael Hallaq’ın İslâmcı Proje Bağlamında Modern Devlet Eleştirisinin Eleştirisi (original) (raw)
Related papers
Wael Hallaq’ın İmkânsız Devlet’i Üzerine
Cihanmüma Sosyal Bilimler Akademi Dergisi
Wael Hallaq’ın İmkânsız Devlet çalışması, Türkiye de akademik çevrelerde geniş bir yankı uyandırdı. Eserin Türkçe çevirisindeki “Modern Çağda İslam Devleti Niçin Mümkün Değildir” alt başlığı, eserin orijinal alt başlığı ile uyumlu olmasa da kitabın içeriği ile uyumludur. Çünkü Hallaq bütün çalışması boyunca bunun neden mümkün olmadığı üzerine argümanlar geliştirmektedir. Öncelikle Wael Hallaq’a modern devlet paradigmasının “İslami yönetim biçimi” (İslami düşünüş ve yaşayış demek daha doğru) ile uyumlu olmayan boyutlarını detaylı bir biçimde ortaya koyması açısından teşekkür etmek gerekir. Pek çok ülkede uygulanan pratiğin, pek çok Müslüman düşünürün zihninde olan “İslam devleti” düşüncesinin, modern ve ulus-devlet olgusunun farklı versiyonları olduğunu gözlemlemek maalesef zor değildir. Modern devletin konumlanma, meşruiyet, vatandaşlık, ulusal çıkar gibi üretim ve ilişki biçimleri kuşkusuz İslami düşünce biçiminden farklıdır. Bununla birlikte Hallaq’ın kitabında uzunca üzerinde dur...
Devletin mahiyeti, ideal bir devletin nitelikleri ve bu devletin fiiliyatta karşılığının olup olmadığı meselesi hem felsefi düşünce tarihinin hem de dinin hâkim olduğu çağlarda dini düşüncenin felsefi düşünceyle etkileşimi neticesinde farklı dini geleneklerin değişmez gündem maddesi olagelmiş ve bu bağlamda değişik teoriler geliştirilmiştir. Modern dönemle birlikte modern devlet teorisinin ortaya çıkması ve bu teorinin hemen her dini gelenekte fiiliyata hükmetmesi, dini düşünceyi genellikle savunma ve büyük ölçüde de modern devlet teorisini din adına meşrulaştırma sürecine sokmuştur. Buna karşın modern devlet teorisi hem farklı gelenek mensupları hem de bağımsız akademisyenler tarafından ciddi eleştiriye tabi tutulmakta ve dini geleneğin modern çağda tekrar etkinlik kazanmasının imkânı tartışılmaktadır. Hallaq'ın The Impossible State: Islam, Politics, and Modernity's Moral Predicament adlı eseri her ne kadar çevirmen tarafından yukarıdaki başlıktaki gibi çevrilmişse de modern devlet kavramının iç tutarsızlığını ve İslam ile uyuşmazlığını vurguluyor ve İslami devletin yeniden inşasında şeriatın rolü üzerine değerlendirmelerde bulunuyor. Hallaq'ın 'politika ve hukuka dair bir yorum girişiminden ziyade, ahlaki düşünce üzerine bir deneme' (s. 17) olarak nitelendirdiği eseri yedi bölümden oluşuyor. İlk bölümde yazar "Modern İslami devlet inkânsız, hatta sözcük anlamıyla çelişkilidir" iddiasına açıklık getirmek amacıyla Müslümanların geçmişte nasıl bir yönetim sergilediklerine ve günümüzde nasıl bir yönetim benimsediklerine kısa bir giriş yapıyor. Bu bağlamda yazar öncelikle paradigma kavramının çerçevesini çizerek klasik İslami yönetim paradigmasına bir giriş yapıyor ve bunun tanımlayıcı simgesinin şeriat olduğunu ifade ediyor. İkinci bölümde Hallaq modern devlet paradigmasının çerçevesini çiziyor. Ona göre modern devletin beş temel özelliği vardır: 1) Kendine özgü, yerel bir tarihsel deneyimdir. Yani modern devlet tamamen Avrupa kökenli politik ve kültürel düzenlemenin ürünüdür. Bu bağlamda Aydınlanma yeni politik kültürel düzeni hem üretmiş hem de ona gerekli ideolojik meşruiyeti sağlamıştır. 2) Kendine has egemenlik ve metafizik anlayışı vardır. Modern devlet ulus devlet tarafından temsil edilen irade ve o iradenin yansıması olan yasalara dayanır. Burada en yüksek amaç devlettir ve yurttaş onun için feda edilebilir. 3) Yasama ve buna bağlı olarak meşru şiddet üzerinde tekele sahiptir. Modern devlette egemenliğin en paradigmatik tecellisi yasamadır. Egemen irade tarafından oluşturulan yasanın uygulanması da o iradenin gerçekleşmesi demektir. Bu uygulamada şiddetin biçimi ve sınırlarını sadece devlet çizer. 4) Bürokratik bir çarkı vardır. Modern devlette bürokrasi yönetimin aracıdır. 5) Sosyal düzene hâkimdir. Bu bağlamda modern devlet sadece toplumu organize etmez, aynı zamanda onun kültürüne hâkim olur ve onu yönlendirir. Hallaq'a göre birbiriyle irtibatlı bu beş özellik olmadan modern devletten bahsedilemez ve bunların birinde oluşacak değişiklik diğerlerini de etkiler. Bu durum modern devlet ile İslami yönetimin uyuşmazlığının ipuçlarını verir. Yazar bu bölümde kısmi atıflar yaptığı bu uyuşmazlıkları sonraki bölümlerde daha geniş bir şekilde ele alıyor.
İdeal Devletten İmkânsız Devlete: İslam İktisadında Devlet Düşüncesi
2021
Öz Bu çalışma Wael B. Hallaq'ın İmkânsız Devlet adlı eserinden yola çıkarak İslam iktisadı literatürüne önemli katkılarda bulunmuş kurucu figürlerin devlet-piyasa ilişkilerinde devlete atfettikleri role dair mukayeseli bir değerlendirme sunmayı amaçlamaktadır. Hallaq'ın görüşlerinin esas alınmasının ardında kendisinin oryantalist bir bakış açısının ötesinde şeriat, ahlak ve piyasa ilişkilerine dair devletin rolünü de dahil eden özgün bir yaklaşım sunması yatmaktadır. Mevcut literatürde, İslam iktisadının kurucu figürlerinin devlete dair yaklaşımları da ele alındığında, İslam ve devlet daha çok soyut düzlemde ve ideal olumlu çağrışımlarıyla ele alındığı için bu çalışma İslam iktisadına dair yapılan çalışmalarda modern devletin yapısını sorgulamaksızın özgün bir iktisadi alternatiften bahsetmenin güçlüklerini ele almaktadır.
Çağdaş İslam Düşüncesi̇ Ve Lai̇kli̇k: Ali̇ Abdurrâzik’A Göre Di̇n Ve Devlet
2020
Cagdas Islam dusuncesinin en temel problem alanlarindan biri din-devlet iliskisidir. Islam toplumlarinda bu iliski oldukca tartismali bir konudur. Bilindigi gibi gerek din gerek devlet saglikli bir toplumsal duzen ve toplumsal hayat icin son derece onemli iki sosyal kurumdur. Islam tarihinde Hz. Peygamberin vefatindan sonra ilk cikan ihtilaf ‘hilafet’ meselesidir, yani din ve devlet iliskisinin nasil ve hangi ilkeler cercevesinde kurulacagidir. Bu ihtilafin belli olcude hala devam ettigini soylemek mumkundur. Gunumuzde modern toplumlarinda din ve devlet iliskileri baglaminda uretilmis en kullanisli enstruman laiklik ilkesidir. 1923 yilinda Ataturk ve bir grup vatanperver silah arkadasinin onculugunde Musluman cogunluklu bir modern ulus devlet olarak kurulan Turkiye Cumhuriyeti anayasa, cumhuriyet, hukuk, insan haklari ilkelerinin yani sira laiklik ilkesini de benimsemistir. Bilindigi gibi, 20. yuzyilin ortalari itibariyle Islam dunyasinda siyasi bagimsizligini elde eden pek cok devl...
Türk İslam Düşünce Si̇stemi̇nde İbn-İ Haldun’Un Devlet Nazari̇yesi̇
2015
Calismamizda Ibn-i Haldun’un devlet anlayisi genel hatlariyla tanitilmaya calisilacaktir. Bu tanitimi yaparken Ibn-i Haldun’un temel eseri Mukaddime’den ve diger birincil ve ikincil kaynaklardan faydalanmaya calistik. Calismamizda Ibn-i Haldun‘un butun dusunce sisteminin temelini olusturan devlet ve asabiyet kavramlarini tahlil edecegiz ve bu kavramlarin onun devlet nazariyesindeki one-mini ortaya koymaya calisacagiz. Ibn-i Haldun, bugunku sosyolojik anlayisa uygun olarak toplum ve devleti birbirinden ayri olarak ele alir. Devlet, insani diger insanlarin saldirilarindan korumak icin kurulmus bir kurumdur. Ibn-i Haldun, devletin veya siyasi iktidarin ortaya cikisini bir bakima, idare edenlerle idare edilenler farklilasmasi gibi bir olay ile aciklamaktadir. Ona gore devletler, gocebe kavimlerin zamanla genisleyip zenginleserek yerlesik hayata yonelmeleri ve kendi baslarina siyase-ten teskilâtlanmalari sonucu ortaya cikmaktadir. Ilkel toplumsal yasam biciminden, devlet kurmaya ve uygar...
İbni Haldun’un Devlet Anlayışı Çerçevesinde “Refah Devleti” Ve “İktisadi Kalkınma” Düşüncesi
2015
İbni Haldun'un düşünce sisteminde asabiyyet olgusu toplumların bir devlet kurmasının itici gücüdür. İbni Haldun devleti iktisadi hayatta karar alıcı bir mekanizma olarak görmez. Devlet iktisadi faaliyetlerin yürütülmesi için güvenli ve adaletli bir ortamın oluşturulmasını sağlamalıdır. Devlet, toplumu iç ve dış tehlikelerden korur ve otoritesini güçlü bir askeri örgütlenmeden alır. Devletin siyasi otorite olarak sağlayacağı adil, hak ve özgürlüklerin ko-runduğu ortam iktisadi refahın belirleyicisidir. Devletin geliştiği ve iktisadi açıdan refahın arttığı dönemde toplumda iktisadi açıdan bir rahatlık oluşur. Bu süreci devlet iyi yönetme-lidir, israftan kaçınmalıdır. Aksi halde devletin zayıflaması sonrasında çöküşü ve yıkılışı kaçınılmaz olur. İktisadi kalkınma süreci, sosyoekonomik ve kültürel tüm olguları bütünleştirerek bir refah toplumu oluşturur. İktisadi kalkınma sürecini besleyen önemli unsurlardan bir tanesi, toplumdaki değerlerdir. İktisadi refah artışının sağlandığı, kalkınmanın planlandığı dönemlerde toplumun ahlaki değerleri göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Ahlaki değerlerin korunarak iktisadi faaliyetlerin yürütülmesi önemlidir. Bu değerler dikkate alınmazsa, sosyal yönü eksik iktisadi kalkınma planları ortaya çıkar.
MODERN KÖLELİK OLGUSU KARŞISINDA İHAM’IN DAR YORUMUNUN YETERSİZLİĞİ VE ÖNERİLER
Türkiye Barolar Birliği Dergisi , 2022
Modern kölelik, kölelik kurumunun evrimi, yani zaman içerisindeki kesintisiz nitel ve nicel değişimi çerçevesinde günümüzde oldukça yaygınlaşan yeni kölelik uygulamalarını ifade eden bir olgudur. Modern kölelik uygulamalarının örneklerini oluşturan pek çok bireysel başvuru karşısında, İHAM’ın halen 1926 tarihli Kölelik Sözleşmesi’nde yer alan ve kişi üzerindeki mülkiyete bağlı yetkilerin kullanımını esas alan tanımını benimsemesi, söz konusu olgunun doğru anlaşılması ve engellenmesi çabaları karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu çalışmada; İHAM’ın bu yaklaşımının neden yetersiz kaldığı izah edilmeye çalışılmış ve nasıl bir yaklaşım benimsenmesi gerektiği yönünde öneriler sunulmaya çalışılmıştır.
H emen tüm yazarlık serüveni boyunca entelektüel bir projenin aşamalarını takip etmeye çalışan Halide Edip Adıvar , sosyal olaylara ilgisini yitirmemiş ünlü bir Türk romancısıdır (Uysal, 2006, s. 87-107). Küçük yaşta annesini kaybeden ve 'dindar' bir anneanne ile 'Batılı' bir babanın elinde büyüyen Halide Edip, çocukluğundan itibaren tanıdığı İstanbul'un geleneksel/dinî hayatının yanında, -önce babası, sonra da eğitimi dolayısıyla-Batı kültüründen de etkilenir. Bu 'iki yönlü' etkileşim, onun yazarlık/romancılık tarafını besleyen damarların başında gelir. İnci Enginün'ün "Doğu-Batı meselesi" olarak formüle ettiği bu damarın çeşitli unsurları vardır (Enginün, 1995); din de bunlar arasında hatırı sayılır bir yer tutar. Esasen din konusu, Kemalist rejimle dönemin kimi aydınlarının arasını açan önemli anlaşmazlık noktalarından biridir. Burada, Halide Edip'le Cumhuriyet yönetiminin salt din konusunda anlaşamadıklarını iddia edecek değilim ancak din konusunun bu anlaşmazlıkta azımsanmayacak bir role sahip olduğu da açıktır. Çünkü "Kemalist projeden farklı olarak din, Halide Edip'in toplumsal yapı projeksiyonunun temel belirleyenlerindendir." (Uysal, 2006, s. 96).