NİSAN SAVAŞLARINDAN VATAN MUHAREBESİNE: AZERBAYCAN'DA "BÖYÜK QAYIDIŞ" SÜRECİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME (original) (raw)
Related papers
2020
Son dönem fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in (v. 1971) Büyük İslam İlmihali’ndeki hükümlerin Hanefi mezhebi tercih usulüne uygunluğunu değerlendirdiğimiz bu çalışmamız giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmuştur. Giriş kısmında araştırmanın önemi ve amacı, kapsamı, kaynakları ve konu ile ilgili yapılmış çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Hanefi mezhebi ve tercih kavramı, mezhep içi tercih ölçütleri ve İlmihal’in değerlendirilmesinde kullanılan tercih ölçütleri ele alınmıştır. İkinci bölümde Ömer Nasuhi Bilmen’in hayatı, eserleri ve İlmihal’in içeriği ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Taharet ve Namaz kitabındaki hükümler incelenerek elde edilen sonuçla ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Sonuç bölümünde çalışmamız neticesinde ulaşılan tespitler ortaya konulmuştur.
Türk Dünyası Araştırmaları, 2022
Tarihte kararlarıyla dönüm noktası oluşturan, bulundukları ülkenin ve top-lumun kaderine etki eden liderler ortaya çıkmıştır. Bu liderlerden biri de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) başkanlık yapmış Stalin’dir. Toplum-sal alandaki varlığı ile bir “Stalin kültü” oluşturmayı başaran SSCB Komünist Partisi genel başkanı hem birlik içerisindeki hem de birlik dışarısındaki ülke-lerde birtakım politik kararlara imza atmıştır. Sovyetler Birliği’nin etkin olduğu bölgelerde Stalin hâkimiyetini, sosyalist ideolojiyi, siyasi yapılanmayı tehdit edecek unsurların temizlenmesi gündeme gelmiş; ulus fikrinin yayılmasına ön ayak olabilecek toplumun önde gelen isimleri tasfiyeye uğramıştır. Literatürde tasfiye, temizlik, büyük terör, represiya gibi farklı isimlendir-melerle yer alan bu politika, aralarında toplumun önde gelenlerinin de bulun-duğu binlerce kişinin ölümüne neden olmuştur. Ülkelerde siyaset, edebiyat, sanat, bilim gibi alanlarda toplumda etki yaratmış ya da yaratabilecek isimler bu politika kapsamında yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Çalış-manın konusu Azerbaycan ve Moğolistan’da represiyaya uğrayan isimlerdir. Bu isimlerin bağımsızlıktan sonra toplumsal alanda ne düzeyde etkiye sahip olduklarına, kentsel alanda ne ölçüde temsil edildiklerine dikkat çekilmiş bu düzlemde araştırma gerçekleştirilmiştir.
BÜYÜK SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE AZERBAYCAN
Azerbaijan during the Great Seljuk Period, 2023
When we research the main sources of the Middle Ages, especially the period of the Seljuk State, we see how important the Azerbaijan region was for the people of Turkmen origin. With the increase in the population of Oghuzs (Turkmen) from the beginning of the 11th century, not only the geography of Iran but also the Anatolian lands became one of these regions to be settled. That's why we can see crowded migration waves to these regions over time. In fact, how important it was to make the Azerbaijan region a military upper zone in order to be able to settle in Anatolian lands and to fight against the Byzantines in the thought of that period would show its effects in the later processes. When we consider the geographical and political characteristics of the Azerbaijan region, we can see how important this region was for the rulers of the Seljuk State. In this research, we will examine the main sources of the period and examine how the Seljuk rulers evaluated the Azerbaijan region both in order to settle the Turkmen in their immigration policy and to pass to the Anatolian lands.
BÜYÜK SAVAŞTA NUSRET GEMİSİ IŞIĞINDA MAYIN HAREKATI
1914 yılı sayımına göre nüfusu 850.000 olan İstanbul, tarihsel geçmişi, politik ve coğrafi odağı dolayısıyla pek çok devlet için sahip olunması gereken yüksek karatlı bir elmas, Çanakkale ise bu payitahtı ele geçirmek için satranç tahtası üzerindeki vezirdi. 18 Mart Deniz Zaferi'nin kahramanlarından Yzb. Hakkı Bey ve Yzb. Hafız Nazmi Bey; iki yıl arayla aynı şehrin farklı kıyılarında dünyaya geldiler. Ardarda Bahriye Mektebi'nden mühendis olarak mezun oldular, ard arda tayinle Çanakkale'ye geldiler. Yok olmak üzere olan bir ülkenin kötü günlerinde yolları birleşti. Yüzbaşı Hakkı Bey'in zayıf kalbi, görevini heyecanla yerine getirdikten altı ay sonra sustu. 18 Mart Zaferi'nden dört ay sonra Binbaşı olan Hafız Nazmi Bey, ona göre daha şanslıydı, emekli olduktan sonra uzun yıllar gemilerde çalışabildi. Savaş boyunca Birleşik Filo'da, İngiliz, Fransız, Avusturalya ve Ruslara ait 100 parçadan fazla tekne bulunuyordu. Zırhlı, muhrip, muharebe kruvazörü, uçak gemisi, torpido, denizaltı, kruvazör, balon gemisi, yat, monitor ve mayın temizleme gemileri farklı zamanlarda Boğaz önündeki Yunan Adaları'na demirledi. Gemiler grup grup gözetleme yaptı, tabyaları dövdü, mayınları temizledi Bu dönemde Çanakkale'de kullanılan mayınlar, savunmanın önemini bariz bir şekilde ortaya çıkaran araçlar oldu. Coğrafi koşulların gerektirdiği savunma kabiliyetleri (topoğrafi ve akıntı), mayınların topçuyla birlikte uyumu, saldıranların kötü harekat planları, mayınların baskınvari etkileri ve mayınlara karşı savunmada yetersiz kalmaları gibi etkenler dolayısıyla başarılı bir taktik kullanım olarak ortaya çıktı. Savaşa henüz resmen girilmemiş olsa da, Çanakkale Boğazı'nın tahkim planları yapılmak üzere Alman Askeri Islah Kurulu'ndan müfettişler Albay Weber ve Posselt ile Amiral Şak görevlendirilmişti. Heyetin 1914 yılında verdiği raporda daha fazla torpido bataryası kurulması önerilmişti. 1915 baharında 170 Alman Boğaz'ın savunmasında görev almıştı. Gerekli malzeme ve mayınların çoğu İstanbul'dan temin ediliyordu. Müstahkem Mevki Komutanlığı, karadaki birliklerle uyum içinde, yavaş yavaş ileri mesafelere doğru artırarak mayın döşemeye devam etti. Bunların bazıları Birleşik Filo tarafından patlatıldı. Bay Ramiz (serseri) mayınları da bu süreçte denenmiş ancak kimi motordan atıldıktan sonra patlamış, kimi sahilde alev almıştı. Yerinden oynayan mayınları da sürekli düzeltmek gerekiyordu. Bazılarının bağlantı halatları, üzerindeki şişelere dolanarak kırıyor, infilak ediyordu. Çanakkale Mayın Müfrezesi, Bahriye Nezareti'ne bağlı olup tüm mayınlar vapurlar ve diğer vasıtalar Nezaret tarafından tedarik edilmekteydi. 1914 Ekim'inde savaşa girildiğinde, ticaret gemilerinin geçişi için mayın döşenmeden bırakılan açığın artık kapatılması emredilmişti. 8 MART 1915 ÇANAKKALE Boğaz'a giren İngiliz ve Fransız zırhlıları geri dönüş sırasında en geniş yerlerden biri olan Erenköy Koyu'nda manevra yapıyordu. Boğazın en geniş aralığı yaklaşık 7 km, en dar aralığı 1.3 km idi. Nusret Mayın Gemisi az su çektiğinden, dar alanlarda manevra kabiliyeti yüksek olup mayınlı alanlar üzerinde rahatça dolaşabiliyordu. Çanakkale Boğazı'nda gemilerin geçişini engellemek üzere ağ atma ve mayın döşeme işlerine katılmıştı. 17 Aralık 1914 tarihinde Kepez-Havuzlar güneyi arasında yedinci hat olarak 50 mayın, 30 Aralık 1914 tarihinde 45 m arayla, dokuzuncu hat olarak 30 mayın, 27 Şubat'ta onuncu hat olarak 53 mayın dökmüştü. Muhtelif zamanlarda Boğaz'ın dar yerinde birbirine paralel 10 farklı mayın hattı döşenmişti. Birleşik Filo gemileri Boğaz'a giriş yolu açmak üzere girdiklerinde ilerideki mayın hatlarını görüp geri çekiliyorlardı. Manevra yaptıkları alan Erenköy Koyu'ydu. Müstahkem Mevkii Grup Komutanı Cevat Paşa, Yzb. Hakkı Bey ve Yzb. Hafız Nazmi Bey'i makamına çağırdı. Erenköy'e dökülecek mayınların kıyıya paralel, manevra hattına dik olarak yerleştirilmesi kararlaştırıldı ve bu görev Nusret'e verildi.
HASANKEYF: "KÜÇÜK SARAY" MİMARİSİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Milli Saraylar, 2022
Orta Çağ' da Diyar-ı bekr bölgesinin en önemli şehirlerinden biri, hiç şüphesiz Hasankeyf 'tir. Roma/Bizans-Part/Sasânî mücadelelerinin gerçekleştiği Dicle bölgesindeki Hasankeyf, birbirine düşman devletler arasında sürekli el değiştirmiştir. Roma İmparatorluğu'nun burada küçük bir askerî garnizon oluşturmasının ardından kale, Roma'nın sınır karakol kalelerinden biri olmuştur. Hasankeyf, Müslümanların bölgeyi ele geçirmesinden sonra altın çağını ilkin Artuklular döneminde yaşamıştır. Artuklular ile başlayan sanat, bilim ve imar alanlarındaki gelişmeler ve faaliyetlerle birlikte Hasankeyf, çevresindeki Erzen, Amid, Meyyafarikin ve Mardin ile yarışır duruma gelmiştir. 1232 yılında Eyyûbîlerin ele geçirdiği Hasankeyf, altın çağını devam ettirmiş ve bölgenin nadide kentlerinden biri hâline gelmiştir. Önce Artuklular, sonrasında Eyyûbîlere başkentlik yapan şehirde, sultanın ikamet ettiği ve devletini yönettiği saray, kalenin içinde yer almıştır. Muhtelif yayınlarda "Büyük Saray" ve "Küçük Saray" olmak üzere iki saraydan bahsedilmektedir. Küçük Saray kalenin içinde, hem çevresine hem de eteğindeki şehre hâkim bir yamaçta yer almaktadır. Günümüze bir eyvanı kısmen gelebilmiş yapının Eyyûbîler döneminde inşa edildiği söylense de, dönemin siyasi, askerî ve ekonomik ortamı incelendiğinde, ayrıca Eyyûbîler döneminde sarayın olduğu mevkiye "Kırkız" denildiği göz önüne alındığında, sarayın aslında Artuklular döneminde inşa edildiği anlaşılmaktadır.
AFYONKARAHİSAR İLİNDE NÜFUSUN YÜKSELTİ BASAMAKLARINA GÖRE DAĞILIŞI
Yeryüzünde nüfusun yatayda ve dikeyde dağılışını belirleyen çok sayıda fiziki, beşeri, ekonomik, siyasi ve kültürel faktörler bulunmaktadır. Bunlardan yükselti fiziki faktörler içerisinde sayılabilecek alt faktörlerden sadece birisidir. Yükseltinin, insan yaşamına, bulunulan enleme göre değişen avantaj ve dezavantaj farklılaşması, yerleşmeleri ve dolayısıyla nüfusu etkilemektedir. Enleme göre yükseltiye bağlı değişen doğal ortam koşulları başta yerleşmelerin dolayısıyla da nüfusun dağılışını şekillendirmektedir. Bunun sonucunda sıcak kuşakta yüksek rakımlara çıkan daimi yerleşme üst sınırı orta kuşaktan itibaren azalarak soğuk kuşakta deniz seviyesine yakın bir yükseltiye kadar düşmektedir. Orta kuşakta kalan Türkiye’de nüfus deniz seviyesi ile 2500 m. arasındaki sahada dağılmış durumdadır. Türkiye’de kırsal ve kentsel nüfusun dağılışı yükselti basamaklarına göre değişmekle birlikte toplam nüfusun yarıdan fazlası 1000 m.’den aşağıda yaşamaktadır. Orta Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin geçiş kuşağında yer alan ve yükseltinin 800-2600 m. arasında değiştiği Afyonkarahisar ilinde, doğal ortam özellikleri kısa mesafede büyük değişiklikler gösterir. Artan yükselti kademelerine göre değişen doğal ortam özellikleri, her bir yükselti kademesinde beşeri faaliyetlerin farklı tip, şekil ve yoğunlukta olmasına yol açmaktadır. Buna bağlı olarak her bir yükselti kademesinde farklı tiplerde yerleşmeler, dolayısıyla da farklı miktar ve yoğunlukta nüfus bulunmaktadır. Bu araştırmada, Afyonkarahisar ilinde köy, kasaba ve şehir olarak nüfusun yükselti kademelerine göre dağılımı ve yoğunluğu ele alınmıştır. Yükselti basamaklarının alanı ve her bir yükselti basamağının karşılık geldiği ana jeomorfolojik üniteler göz önüne alınarak yürütülen ekonomik faaliyetler temel alınarak yükselti-nüfus ilişkisi analiz edilmiştir. Yerleşmeler köy, kasaba ve şehir olarak sınıflandırıldıktan sonra 2000 genel nüfus sayımı verilerinin belirlenen yükselti kademelerine göre nüfusun dağılımı tespit edilmiştir. Sonuçta yerleşmelere bağlı olarak nüfusun da yükselti kademelerine göre homojen bir dağılımından söz etmek mümkün değildir. Köy, kasaba ve şehirsel nüfusun yükselti kademelerine göre dağılımında farklılıkların gözlendiği ilde, yüzölçümün yaklaşık % 18’ini kaplayan 1000-1100 m. yükselti kademesi il nüfusunun % 47’sini barındıran en fazla ve en yoğun nüfuslu yükselti basamağını oluşturmuştur. Buna karşın 1400 m.’nin üzerindeki alanlar yerleşmeye çok elverişli olmağından il nüfusunun da % 1’nin dahi bulunmadığı görülmüştür.
BALKAN SAVAŞI'NDAN LOZAN'A YUNANİSTAN'DA EKALLİYET SORUNU VE MÜSLÜMAN NÜFUS
Öz Eski bir Osmanlı taşrası olan Yunanistan, 1821 Mora İsyanı ve 1881 Teselya'nın alınmasına kadar, Hıristiyan nüfusa oranla daha az Müslüman nüfusun olduğu heterojen bir Balkan coğrafyasıydı. Fakat her iki dönemden sonra bu coğrafyada Müslüman nüfus ya öldürüldüklerinden ya da tehcire zorlandıklarından neredeyse yok oldu. Balkan Savaşları'ndan sonra topraklarını genişleten Yunanistan, özellikle kendi sınırları içine dâhil ettiği ve üçte biri Müslümanlardan oluşan Makedonya toprakları ile yeniden etnik ve dini mozaiği farklı bir kimliğe büründü. Ancak XIX. yüzyıl başlarında Balkanlarda ortaya çıkan etnik kimlik uyanışları ve milliyetçi ideoloji bölge azınlıkları için çalkantılı bir dönemi de beraberinde getirdi. Osmanlı'da dinsel ayrıma göre belirlenen Millet Sistemi yerini ulus-devlet modelinde şekillenen ve etnik kimlik ayrımına dayalı yeni bir siyasi anlayışa bırakmıştı. Etnik fanatizm ile hareket eden Yunanlar, bölge Müslümanlarına sadece sosyal baskı kurmuyor aynı zamanda onları göçe zorlayarak mal varlıklarına da el koyuyordu. Balkan Savaşları'ndan sonra Osmanlı ile imzalanan ve Yunanistan'da yaşayan Müslüman nüfusun mülkiyet, dinî mabetler, dil ve eğitim sorunlarına düzenleme getiren Atina Anlaşması bile bölgedeki etnik çatışmaları engelleyemedi. Milliyetçi ideolojinin etkisiyle Yunanistan topraklarında yaşayan Müslüman nüfusu milli bütünün dışında yabancı bir organ gibi algılayan Yunanlar, özellikle I. Dünya Savaşı süresince demokratik bir ülke imajıyla Müslüman azınlığı büyük güçlere karşı birer propaganda aracı olarak kullandı. Bu siyasi hedefin amacı Venizelos'un Megali İdea ile yola çıktığı Anadolu toprakları için tasarlanmış bir ön yatırımdı. 1912-1920 yılları arasında Yunan topraklarında yaşayan Müslüman nüfus, Bu makale 2-4 Aralık 2015 tarihleri arasında I. Dünya Savaşının 100. Yılında Balkanlar ve Göç başlıklı uluslararası kongrede sunulmuş bildirimin kapsamı genişletilmiş halidir. Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
PAZARLAMA ANLAYIŞININ GELİŞİMİ VE AZERBAYCAN`DAKİ DURUM
2016
Pazarlama anlayışı, günümüzdeki anlamına ulaşıncaya kadar belirli periyotlardan geçmiştir. Talebin arzı aştığı dönemlerde üretim anlayışı hakim olmuş, firmalar her ürettiklerini kolayca sata bilmiştir. Tüketicilerin her üretilen ürünü almak istememeleri daha kaliteli ürünlerin üretilmesini zorunlu hale getirerek ürün anlayışını ortaya çıkarmıştır. 1930`larda üretilen ürünün satılmasında yaşanan zorluklar, reklam ve satış teşvik faaliyetlerinin önem kazanmasına, dolayısıyla satış anlayışının gelişmesine neden olmuştur. 1950`lerde müşteri ihtiyaçlarına uygun üretilmeyen ürünlerin satışının mümkün olmaması müşteri ihtiyaçlarını temele alan pazarlama anlayışının gelişmesi ile sonuçlanmıştır. 1991`de bağımsızlık kazanması ile serbest pazar ekonomisine geçiş yapan Azerbaycan`daki işletmelerin bu evreleri hızlı bir şekilde geçerek pazarlama anlayışına uyma yolunda olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın amacı pazarlama anlayışının gelişim evrelerine ilişkin literatür taraması yapmak ve Azerbaycan`ın bu sürecin neresinde olduğunu ortaya koymaktır.
Şarkiyat Dergisi, 2021
ÖZ İslam siyaset felsefe geleneği, Fârâbi okunmadan anlaşılamaz bir niteliği haizdir. Bu yüzden, İslam siyaset felsefesi geleneğinin teşekkülünde Fârâbî etkisi büyüktür. Platoncu ve Aristotelesçi kökenlerle bağlantılı bir biçimde siyaset felsefesi ilk defa Fârâbî aracılığıyla İslam düşüncesi içerisinde kendisine alan açar. Çalışmada, İslam siyaset felsefesinin kurucusu addedilen Fârâbî’nin mükemmel, tekâmül ya da tekemmün etmiş erdemli siyasal tasavvuru olan Medinetü’l-Fazıla’yı bozduğunu ve erdemli olmayan siyasal toplumlara dönüştürmede birinci derecede katkısı olduğunu düşündüğü nevâbit kavramsallaştırması üzerinden bir analiz yapılacaktır. Bu analiz üzerinden Fârâbî’nin yeniden erdemli toplum oluşturmada ne türden sorunsalları ortadan kaldırmayı amaçladığı ele alınacaktır. Böylece, Fârâbî’nin erdemli toplumu yeniden inşa sürecindeki olumsuzlukları ortadan kaldırmak için nasıl bir yol ve yöntemi takip ettiği ortaya konacaktır. Çalışma ayrıca, bir taraftan Fârâbî’nin temel siyasal parametreleri üzerinden nevâbit kavramına yüklediği anlamı açığa çıkarırken, diğer taraftan da Fârâbî’nin bir tür toplum mühendisliği üzerinden toplum dışına ittikleri ile yerleşik düzeni onaylayıp onaylamadıklarını sorgulatmayı eleştirel analize tabi tutacaktır. NAWABIT IN FARABI THOUGHT: AN ANALYSIS IN THE CONTEXT OF THE RECONSTRUCTION OF VIRTUOUS POLITICAL SOCIETY ABSTRACT The tradition of Islamic political philosophy cannot be understood without reading the Fara- bi. The influence of Farabi has been great in the formation of Islamic political philosophy traditi- on. Political philosophy, in connection with the Platonic and Aristotelian origins, for the first time opened up space for itself within Islamic thought through Farabi. The study focuses on the term nawabit that is popularized by Farabi. Ac- cording to him, nawabit has primary contribution in transforming the virtuous political society into an unvirtous one. Through this analysis, it will be discussed what kind of obstacles Farabi has to eliminate in re-establishing the virtuous political society. Thus, the way and method that Farabi fol- lowed in order to eliminate the negativities in the process of rebuilding the virtuous society will be revealed. On the one hand, the study will reveal the meaning that Farabi attributes to the concept of nawabit through its basic political parameters, on the other hand, it will critically analyze whet- her Farabi’s exclusion from the society through a kind of social engineering and whether he appro- ves the established order. Keywords: Political Philosophy, Farabi, Hap- piness, Virtuous Political Society, Nawabit.