Si̇yasal Katilmayi Etki̇leyen Sosyoekonomi̇k Faktörler Üzeri̇ne Bi̇r Araştirma- Çankiri Örneği̇ (original) (raw)

Rusya’nın Sınıraşan Sorunları Yönetme Kabiliyeti: Emperyal Mirasın Kullanımı

2013

Bugunun dunyasinda bolgesel ya da kuresel sorunlarin, cogu durumda ulus devletlerin tekil yeteneklerini fazlasiyla zorlayan karmasiklikta oldugu gorulmektedir. Bu sorunlarin asilmasi icin ulus devletlerin yeteneklerinin otesinde daha kusatici bir sorun cozme kabiliyetine ihtiyac duyuldugu, bircok bolgesel ya da kuresel krizde gozlemlendigi uzere asikârdir. ‘Sinirasan sorunlarin yonetimi’ gibi bir isimlendirme, ihtiyac duyulan bu kabiliyet icin uygun bir tanimlama girisimi olacaktir. Bu suretle, modern yonetim pratiginin sonuc odakli kabiliyeti ile ulusal sinirlari asan sorunlarin yonetimi gorevi arasinda bir ilgililik kurulmasi amaclanmaktadir. Bu izah cercevesinde, Rusya’nin ulusal sinirlari asan sorunlari yonetme kabiliyetinin irdelenmesi, bahsi gecen ilgililik noktasinda uygun bir tercih olacaktir. Buna bagli olarak Rusya’nin 2008 Guney Osetya Krizi’nde sergiledigi sinir otesi operasyon yetenegi, ornek vak’a degerindedir. 2008 Guney Osetya Krizi’nin tetkiki, Rusya’nin ulusal sini...

Bireycilik ve ortaklaşa davranışçılık ikileminde yönetim ve örgüt kuramları

Kültürlerarası ruhbilimin uzunca bir süredir gündeminde olan bireyci kültürlerle ortaklaşadavranış kültürICriarasındaki 'aynmlan anlama çabası, iki kutuplu dünya siyasal düzeninin çözülmesiyle birlikte etkinligini artıracaga benzemektedir. Kuşkusuz kültürlerarası ayrımlar üzerinde yapılan araştırmaları güncel kılan bir başka öge de, böylesi araştırmaların, küreselleşme stratejilerine bagıı olarak çokuluslu kurum ve , şirketlerin ilgi alanlarına hizla giriyor olmalarıdır. Özellikle Japonya ve elcsenindeki ekonomik başarılar,1 ortaklaşa davranlŞçIDogu kültürlerini küçümseyen bireyci Baıı'nın olup biteni anlama merakını kamçılamaktadır. Kalkınmanın, bilim yapmanın, başanlı liberal ekonomi oluşturmanin ve demokratik olmanın vazgeçilmez koşullarının A vrosenırizm 2 icazetli olmaklan geçtigi konusunda yaygın bir inanç varlcen, denetim dışını çıkma egilimigösteren bazı gelişmelerin giderek daha çok ilgi çekmesi dogaldır. Doguluların Batılılardan farklı bir takım işler yaparak kalkınıyor olmalan ve çagı yakalamaları olasılıgı, Batı etnosentrizmini, oldukça yeni bir aşama sayılabilecek "kültürel ayrımları anlama" çabasına dogru yöneltmektedir. Bu gelişmeler,kendi köşelerinde ilgisizlikten yakınmadan özverili birbiçimde bilim yapan Icültürlerar~ı ruhbilimcilerl ve etnograrıarı, çagın keyfini çıkaran işletmecilerin ilgi odagı yapmaya başUımıştır. Söz konusu araştırmacıların yıllar boyu biriktirdikleri bilgiler yönetim ve örgüt kuramlarının evrenselligi üzerine kuşku düşürmektedir. Kültürlerarası belirgin farklılaşmalara ilişkin bulgular liderlik, özendirme, iş tasarımı, takım oluşturma gibi olgulara yol gösteren yönetim ve örgütlenme kuramlarının evrenselliginin sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Uzun süreden beri gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaya çalışılan hazır reçetelerin temelini oluşturan bu kuramlar etkililiklerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Söz konusu gelişmeler, Baulı her yaklaşımı sorgulamadan yenilik ve seçeneksiz bir yöntem olarak algılayan ülkemiz iş, iletişim, düşün ve siyaset ortamları açısından da önem taşımaktadır.

Eri̇l Toplumda Kadin Sesleri̇: Amasyali Kadin Şai̇rler Ve Oksi̇tan'Daki̇ Kadin Trubadurlar Üzeri̇ne Mukayeseli̇ Bi̇r Çalişma

Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2021

Amasya'da 15. ve 16. Yüzyıla ait tezkireler incelendiğinde önemli dört kadın şaire yer verildiği görülmektedir: Zeynep, Nisayi, Ayşe ve Mihri Hatun. Mihri Hatun'un divanının dört nüshasının bulunmasına rağmen bahsi geçen diğer kadın şairlerin eserlerine sadece tezkire ve yazışmalar üzerinden ulaşabiliyoruz. Bu şairelerin tamamı erkek şairler tarafından erkek okurlar için tasarlanmış divan edebiyatı sınırları içinde eser vermiştir. Buna benzer bir örneği on iki ve on üçüncü yüzyılda Oksitan edebi muhitlerinde de görüyoruz. 1150-1250 yılları arasında bir grup kadın, trobador erkeği merkeze alan kendi klasik edebiyatlarının sınırları içinde şiirler üretmiştir. Bu mukayeseli çalışma yukarıda belirtilen kadın yazarların eserlerinde kadınlık ve seslerin çokluğu kavramına odaklanmaktadır. Oksitan bölgesinden (Fransa'nın güney kesiminden) ve Amasya'dan (Anadolu'nun kuzey kesiminden) kadın yazarların kimliğini inşa eden sosyal koşulları daha iyi anlamak ve ilerlemelerinde önemli olup olmadığını araştırmak için inceleniyor. Ele alınan üç karşılaştırma hususu söz konusudur: birincisi, cinsiyet söylemi sorunu, farklı konular hakkında çoklu sesler kullanarak yazmak ve bu iki durumun kadın yazarların edebi tarzlarını ne ölçüde etkilediğidir. İkinci olarak, kadın yazarlar arasındaki mektup yazışmaları veya şiir üzerinden ne gibi etkileşimler olduğu da bu araştırmanın konusudur. Bu çalışma, dönemin kadın ve erkek şairleri arasındaki etkileşime de odaklanmaktadır. Her iki durumda da kadın yazarlar, söz konusu teknikleri erkek hegemonyası sınırları içindeki edebi dünyada statü kazanmak için bir müzakere aracı olarak kullanmışlardır.

Kurum İçi̇ Gi̇ri̇şi̇mci̇li̇k, Örgütsel Bağlilik Ve Sosyal Sermaye İli̇şki̇si̇: Kamu Sektörü Ve Özel Sektörde Bġr Karşilaştirma

Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2018

ÇalıĢma yaĢamında meydana gelen dönüĢümler çalıĢan ve örgüt iliĢkilerinin de yeniden düzenlenmesi ve anlaĢılmasını gerekli kılmaktadır. Özellikle son yıllarda yaĢanan endüstriyel ve ekonomik değiĢimler sadece çalıĢanlara olan bakıĢı değil, çalıĢanların iĢe ve kuruma olan bakıĢını da etkilemiĢtir. Bilgi çağının yarattığı altın yakalı çalıĢanlar kendi yeteneklerine iliĢkin daha değerlendirici bir tutum sergileyebilmektedir. Bunun tam tersi örgütler ise rekabet ve teknolojinin etkisi ile yetenekleri farklı bir perspektiften ele alabilmektedir. Hem örgüt hem de çalıĢanın avantajı için bazı unsurların yöneticiler tarafından gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bu çalıĢmada da bu unsurlardan birkaçına odaklanılarak, örgütsel davranıĢ alanına katkıda bulunmak amaçlanmaktadır. AraĢtırma kapsamında kurum içi giriĢimcilik, sosyal sermaye ve örgütsel bağlılık iliĢkisi incelenecektir. Literatürde, örgütün yenileĢmesinde etkin bir rol oynayan iç giriĢimcilik ile çalıĢanların örgüte bağlılık düzeyleri arasında pozitif iliĢkinin olduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte bu çalıĢma, sosyal ağ düzeyi ile iliĢkili olan sosyal sermayenin de giriĢimcilik ve bağlılıkta önemli bir değiĢken olduğu savıyla planlanmıĢ, Konya'da faaliyet gösteren kamu ve özel sağlık çalıĢanlarına ulaĢılarak gerçekleĢtirilen betimsel nitelikte bir alan araĢtırmasıdır. AraĢtırmada veri toplamak amacıyla her bir değiĢkene iliĢkin hazırlanmıĢ olan ölçme araçları kullanılmıĢtır. Elde edilen veriler analiz edilip yorumlanmıĢ; çalıĢanların sosyal sermaye, giriĢimcilik ve bağlılık düzeylerine iliĢkin elde edilen sonuçlar neticesinde öneriler geliĢtirilmiĢtir.

Anadolu Selçuklu Devleti'nde İdârî, Ekonomik ve Sosyal Hayat Üzerine Bir İnceleme

2022

ÖZET XIII. yüzyılın ilk yarısı Selçuklu hâkimiyetindeki Anadolu şehirlerinin gerek idârî, gerekse ekonomik anlamda oldukça yüksek bir seviyeye ulaştığı dönemdir. Bu durum, Anadolu Selçuklu Devleti'nin siyâsî ve askerî anlamda gücünün zirvesinde oluşuyla doğrudan bağlantılı olmakla birlikte, şehirlerdeki idarî düzen, ekonomik ve toplumsal yapı dikkat çekicidir. Selçuklu devri Anadolu'sundaki idârî mekanizmanın bir kısmı, yüzyıllar sonra dahi Osmanlı İmparatorluğu'nda varlığını sürdürebilmiştir. Sözünü ettiğimiz dönemde diğer dikkat çeken unsur ise bölgenin ekonomik anlamda oldukça gelişmiş olmasıdır. Bu devirde Selçuklu ticareti, Antalya gibi kıyı şehirlerinin fethedilmesi ve güvenliği sağlayan kervansarayların meydana getirilmesi ile doruk noktaya ulaşarak uluslararası bir boyut kazanmıştır. Sözünü ettiğimiz bu gelişmeleri Kıbrıs Krallığı ve Venedikler ile imzalanan ticâret sözleşmeleri takip etmiştir. Ticârî ve ekonomik yapının gelişmesiyle birlikte, şehirlerde yeni toplumsal zümrelerin meydana geldiğini görmekteyiz. Bu zümrelerden belki de en önemlisi Ahî yahut Ahı adını verdiğimiz sosyal örgüttür. Ahîlik, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu'da toplum düzeni ve birliğinin sağlanmasını kendisine görev edinmiş ve varlığını Osmanlı devrine kadar sürdürebilmiştir. Çalışmamızda ilk önce Türkiye Selçuklu Devleti'nin idârî teşkilâtı inceledikten sonra, Anadolu'nun Selçuklu hâkimiyetindeki ekonomik durumu üzerinde durulmuş ve bölgenin toplumsal yapısı hakkında okuyucuya çeşitli bilgiler sunulmaya çalışılmıştır.

Bi̇reyleri̇n Algiladiklari Li̇derli̇k Tarzi İle Li̇deri̇n Tali̇matlarina Uyma Davranişlari Arasindaki̇ İli̇şki̇leri̇n İncelenmesi̇

Journal of International Social Research

Günümüzde ekonomik amaçlarla kurulan çok sayıda örgüt bulunmaktadır. Bu örgütlerin piyasadan silinmeden, başarılı olarak rekabet koşullarına sahip olabilmeleri için etkili ve stratejik yönetilmesi gerekmektedir. Yönetim sürecinin başarıyla sürdürebilmesi için de etkili bir lidere ihtiyaç vardır. Lider, çalışanların motivasyon ve verimlilik gibi süreçlerinde oldukça etkilidir. Tüm bu nedenlerden dolayı doğru lider seçimi hem çalışan hem de örgüt için oldukça önemlidir. Doğru lider ile çalışanlar, liderin örgüt çıkarlarına uygun olarak belirlediği görevlere ve talimatlara uyma sürecini daha çok yerine getirmektedir. Bu araştırma bir örgütte çalışan bireylerin algıladıkları liderlik tarzı ile liderin talimatlarına uyma davranışı arasındaki bağlantıyı incelemek amacıyla yapılmıştır. Bu bağlantıya dayanarak; çalışanların, lider tarafından gelen talimatlara uyması sürecinde liderin dönüşümcü, otokratik ya da demokratik olarak algılanmasının etkisinin ne olduğu üzerinde durulmuştur. Problem sorusu merkeze alınarak; çalışanların, dönüşümcü ve otokratik olarak algıladıkları liderlik tarzlarında talimatlara uyma davranışı daha fazla görüldüğü fakat demokratik olarak algıladıkları liderin talimatlarına daha az uyma davranışı gösterdiği hipotezleri oluşturulmuştur. Hipotezleri test edebilmek amacıyla evren olarak ele alınan İstanbul, Kocaeli ve Ankara illerinden, her çalışanın eşit olarak örnekleme dahil olabilmesi için basit tesadüfi örneklem ile rastgele olarak 310 çalışana ulaşılmıştır. Bu 310 kişiye Liderlik Tarzı Davranış Ölçeği ve Örgütsel Otoriteye İtaat Ölçeği uygulanmıştır. Çalışanların lider olarak belirttiği kişilerin; Liderlik Tarzı Davranış Ölçeği ile demokratik, dönüşümcü, otoriter, etkileşimci ve serbest bırakıcı liderlik türlerinden hangisine sahip olduğu belirlenmiştir. Örgütte çalışan bireylerin; Örgütsel Otoriteye İtaat Ölçeği ile lider olarak algıladıkları kişilere uyma davranış oranları belirlenmeye çalışılmıştır. Son olarak bu iki ölçek arasındaki bağlantı hesaplanarak algılanan liderlik tarzı ve uyma davranışı arasındaki bağlantı saptanmaya çalışılmıştır. Nicel olarak yapılan bu araştırmanın sonucunda çalışanların dönüşümcü ve otokratik olarak algıladıkları liderlere daha fazla uyma davranışı gösterdikleri, demokratik olarak algıladıkları lidere de daha az uyma davranışı gösterdikleri kanıtlanmıştır.

Ki̇şi̇li̇k - İş Uyumunun Duygusal Tükenmi̇şli̇k İle İş Ve Yaşam Doyumu Üzeri̇ndeki̇ Etki̇si̇: Muhasebe Meslek Mensuplari Üzeri̇nde Bi̇r Uygulama

Bu çalışmanın amacı, kişilik-iş uyumunun, iş ve yaşam doyumu ve duygusal tükenmişlik düzeyi üzerine etkisini incelemektir. Çalışmada muhasebeci olarak çalışan 154 kişi üzerinde bir anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizinde, frekans dağılımı, korelasyon ve regresyon analizi kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, kişilikleri ile yapmış oldukları meslekleri uyumlu olan bireylerin iş ve yaşam doyumlarının yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca kişilikleri ile meslekleri uyumlu olan bireylerin daha az duygusal tükenmişlik yaşadıkları tespit edilmiştir. Elde edilen bu sonuçlar doğrultusunda, bireylerin kişiliklerine uygun iş veya meslek seçmelerinin yaşam kalitesini ve yapmış olduğu meslekteki başarısını etkileyeceği söylenebilir.

TARİHİ ÇEVRELERDE KENTSEL KORUMA VE KENTSEL YENİLEME EĞİLİMLERİ: YASAL VE YÖNETSEL ÇERÇEVE

Tarihi çevreler, bulundukları yerleşimlerin merkezleri olduğu için tarihsel süreç içerisinde gelişmiş ve büyümüşlerdir. Bu alanların içerisinde yer alan kültür ve tabiat varlıkları olarak tanımlanan değerler her dönemde toplumların ilgisini çekmiştir. İnsanoğlu kendinden önceki dönemlerin toplumlarını, bu toplumların yaşam biçimlerini ve bu yaşam biçimlerinin mekâna yansıması olan yapı ve yerleşmeleri öğrenmek, bilgilenmek, ders çıkarmak ya da merakını tatmin etmek için çeşitli çabalar harcamıştır. Toplumların geçmişten günümüze değin birikimlerinin toplandığı miras alanları olarak da tanımlayabileceğimiz tarihi çevreler, zaman içerisinde ağırlıklı olarak sosyal ve ekonomik etkenler sebebiyle cazibelerini kaybetmekte; buna bağlı olarak toplumsal (collective) bellekteki yeri ise zayıflamaktadır. Genel olarak kent merkezleri içinde kalan bu alanların korunması, kente ve kentlilere yeniden kazandırılmasına yönelik çabalar aynı zamanda geçmişten itibaren oluşan kent kimliğinin gelecek nesillere " anlamını kaybetmeden " aktarılması açısından önem arz etmektedir. Uluslararası yazında tanımlanan korumanın kavramsal yapısı ve korumanın uygulamada nasıl gerçekleşeceğine dair yol haritaları bulunduğu ülkenin koşullarına göre uyarlanırlar. Koruma alanının sosyal, ekonomik, kültürel özelliklerinin ele alınması ve korumanın uygulama boyutları ise yasa yapıcılar tarafından düzenlenen yasal sistemle hayata geçmektedir. Ülkemizde korumaya yönelik algı ve anlayışı tartışabilmek için ülkemizde yer alan yasal düzenlemeleri incelemek gerekmektedir. Bu çalışmada; kentsel koruma ve yenileme tanımlamalarının ülkemizde yapılan uygulamalardaki karşılığı değerlendirilerek; konuya ilişkin yasal mevzuat ve karar verme süreçlerinin değişimi tartışılacaktır. Tarihi çevreler ve bu alanlardaki yer alan kültür ve tabiat varlıklarına yönelik ülkemizde yaşanan süreçler yasal çerçeve açısından ele alınarak gelinen aşamanın ve bu aşamaları etkileyen kırılma noktalarının ekonomik, siyasi ve yasal boyutları tartışılacaktır.

Barışın Tesisi Aşamasında Geçiş Dönemi Adaleti ve Hakikat Komisyonları: Arjantin ve Şili Örneği

DergiPark (Istanbul University), 2022

Geçiş dönemi adaleti, herhangi bir ülkede yaşanan sistematik hak ihlalleri sonrası çatışma sürecinden barışa veya diktatörlükten demokrasiye geçiş için gerekli mekanizmaların ortaya çıktığı dönem olarak incelenmektedir. Geçiş dönemi adaleti kapsamında geçmişte yaşanmış hak ihlalleri ile hesaplaşılması, gerekli yargılamaların yapılması, mağduriyetlerin giderilmesi, mağdurların saygınlıklarının iade edilmesi, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesi ve demokrasinin kurumsallaşması gibi bir dizi tartışma ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede geçiş dönemi adaleti mekanizmalarından biri olarak ortaya çıkan hakikat komisyonları, otoriter rejimlerden demokratik yaşama geçiş aşamasında olan devletlerde oldukça önemli çalışmalar ortaya koymaktadır. Bu komisyonlar belli bir dönem içerisinde yaşanan hak ihlalleri ile hesaplaşma kapsamında ortaya çıkmaktadır. Kurulan bu komisyonlar, hakikatin ortaya çıkarılması ve geçmişte yaşanan acılar ile hesaplaşılması çerçevesinde detaylı bir rapor hazırlamak ile görevlendirilmektedir. Bu makalede, Arjantin'de 1976-1983 yılları arasındaki Videla askeri cunta dönemi ve 1973-1990 yılları arasında Şili'deki Pinochet askeri yönetiminin sebep olduğu ağır hak ihlalleri incelenmiştir. Bu iki ülkede, demokratik yaşama geçiş aşamasında kurulan hakikat komisyonlarının ortaya koyduğu çalışmalar ve hazırladıkları raporlar analiz edilmiştir. Bu çalışma kapsamında, Arjantin ve Şili'de kurulan hakikat komisyonlarının amaçları, yetki alanları, işleyişleri, faaliyetleri ve ortaya koyduğu tespitler incelenmiş ve bu komisyonların geçiş dönemi adaleti, geçmişle hesaplaşma ve barışın tesisi çerçevesindeki rolleri üzerinden tartışma yürütülmüştür.

İki Kriz Arasında Yönetim: Yeni Kamu İşletmeciliği

Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 2013

ekseninde şekillenen Weberyen bürokrasi anlayışı 1980'li yıllardan itibaren ne-liberal politikaların da katkısıyla dönüşmeye ve değişmeye başlamıştır. Bu değişimin asıl yansıması Yeni Kamu İşletmeciliği yaklaşımının yönetimde uygulanmaya başlamasıdır. Yen kamu işletmeciliği ile birlikte, planlı ekonomi ve merkeziyetçi yönetimden vazgeçilerek, serbest piyasa düşüncesi ve âdem-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Devletin bu yapısındaki değişim ve dönüşüm çabaları, 2008 sonrası dönemde, ortaya çıkan mali krizle birlikte sekteye uğramıştır. Bu minvalden hareketle, çalışmada, yeni kamu işletmeciliğinin tarihsel arka planı, ortaya çıkışı, gelişimi ve unsurları ele alınmaktadır. Bununla birlikte, yeni kamu işletmeciliğinin sonuçları ve yeni kamu işletmeciliğinin sorun alanları ve eleştiriler irdelenmektedir. Bu kapsam çerçevesinde hazırlanan çalışmanın temel amacı, yeni kamu işletmeciliğinin sonuçlarının ele alınıp, beklenilen ve istenilen sonuçların alınıp alınmadığının tespiti ve buna yönelik görüş ve eleştirilerin değerlendirilmesidir.