IŞİD’in Kadın Politikasının Eleştirisi (original) (raw)
Related papers
Osmanli'Dan Cumhuri̇yet'E Modernleşme Süreci̇ni̇n Yerelde Demokrati̇kleşme Ve Katilima Bakişi
Journal of International Scientific Researches, 2017
Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinin yerelde demokratikleşme ve katılıma bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. Batı Avrupa toplumlarında ortaya çıkan bu değişim süreci, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı dışı toplumlara da yayılmıştır. Osmanlı'da Tanzimat'tan itibaren karşılaşılan modernleşme çabalarının hedefinde, demokratikleşme ve halkın yönetime katılımını sağlamak değil; ülkeyi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak ve yeni bir gelecek oluşturmak yatmaktadır. Cumhuriyet ile birlikte, modernleşme hareketleri farklı bir boyut kazanmış; toplumun bütün yönleriyle dönüşüme uğraması olarak görülmüştür. Güçlü bir merkezi yönetim geleneği olan Türk toplumunda, gerek Osmanlı İmparatorluğu'nda gerekse Cumhuriyet döneminde yerel yönetimler bağımlı ve ikincil örgütlenmeler olma özelliklerini korumuşlardır. Bu bağlamda, yerelde demokratikleşme ve katılım olgusuna yukarıdan aşağıya bakılmış ve bu bakış günümüze kadar çok fazla değişmeden devam etmiştir.
2018
Bir karşı-politika olarak aşırı-politikleşmenin Terör'ü : Kıyım mantığı, öznelleşmiş düşmanlıklar ve insan avları Doç. Dr. M. Ertan KARDEŞ Özet Bir kişinin ya da grubun tehlikeli/zararlı olduğu gerekçesiyle şiddetli, saldırgan ve adil-olmayan takip, eziyet ve yakalama süreçlerine tabi tutulmasına Batı dillerinde "persécution" adı verilmektedir. Tarihte, bu kitlesel zulmün hedefinde köleler, ten rengi farklı olanlar, Yahudiler, işçiler, çeşitli politik militanlar ve mülteciler olmuştur. "Persécution" kelimesinin sadece zulüm ya da yıldırma kelimesi ile tercüme edilmesinin eksik kalması sebebiyle, kitlesel zulmün yanında "kıyım" kelimesini ödünç almak mümkün görünmektedir. O halde bu makale şu soruyu sormayı denemektedir: Fiili dünyanın "kıyım mantığı" nasıl işlemektedir? Kendisini sıklıkla "politik" bir etiketle dışa vuran kıyım mantığı, aşırı-politikleştirilmiş bir kitlesellik ve öznelleşmiş nefret figürlerini bir arada üretmektedir. Linç pratiklerini, cadı kazanı ile adalet imgesinin özdeşleşmesini ve dolayımsız şiddet örüntülerinin aşırı-politik duruşunu, hakiki bir politikanın tam tersi hatta hakiki bir politik praksis imkanını kapatan bir karşı-politika olarak ortaya anlamak mümkündür. Buna göre kıyım mantığı "mutlaklaştırarak" benimsediği meseleleri, politik eylemin koşullarını kapatarak toplumsal alana sunmaktadır. Toplumdaki öznelleşmiş nefretlerin kitleselliği bir yandan, politikadaki "şeytanlaştırılmış kötü"nün imhasına yönelmekte – ve bu sayede ortak iyinin açığa çıkacağını düşünülmekte, diğer yandan ise kötünün mutlaklaştırıldığı, kitlesel zulmün mekanına dönüşen toplumsal ilişkiler hakiki bir özgürlük ve ortak iyi arayışını bütünüyle ortadan kaldırmaktadır. İlginç olan, modern ve çağdaş insan avı pratikleri bütün bağlamsal ve tarihsel farklılıklarına karşın benzer mantıkları yeniden üreterek aşırı-politik görünümlü bir karşı-politika üretmektedirler. Peki geleneksel kıyım mantığına göre çağdaş pratiklerde yeni olan nedir? Zulüm hangi biçimlerde yeni "nefret mantığı" üretmektedir? Mevcut makalenin yanıt aradığı bu sorular etrafında hakiki bir politik praksisin olumsal zorunluluğu fikrini savlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Kıyım, İnsan Avı, Cadı Kazanı, Linç, Aşırı-politikleşme, Öznelleştirilmiş Düşmanlıklar
MISIR’DA MÜSLÜMAN KARDEŞLER HAREKETİNİN DEMOKRASİ ANLAYIŞI VE SİSTEME ETKİSİ
ÖZET ABD gibi küresel güçlerin ve İsrail gibi bölgesel güçlerin Ortadoğu bölgesinde önem verdiği Mısır, İsrail Filistin anlaşmazlığının çözümü, Kuzey Afrika"daki stratejik konumu ve Süveyş Kanalı gibi üzerinde bulunduğu önemli ticaret yolları gibi faktörler bakımından Ortadoğu bölgesinde kilit role sahip olan bir ülke niteliğindedir. Köklü tarihsel ve kültürel mirasa sahip olan bu ülkenin siyasi yönetimindeki değişiklik, ülkenin iç politikası üzerinde getireceği değişikliğin ötesinde bu ülkeye önem veren küresel ve bölgesel aktörleri önemli ölçüde etkileyecektir. Mısır rejimini İslami esaslara göre değiştireceği düşünülen Müslüman Kardeşler (MK) hareketinin iktidara geçmesi durumunda Mısır"ın dış siyaseti üzerinde küresel ve bölgesel güçlerin istemediği radikal değişikliğe yol açacağı tahmin edilmektedir. Mısır"da İslami eğilimli önemli muhalefet hareketi olarak değerlendirilen MK"nin Mısır"ın siyasal ve sosyal yapısı üzerindeki etkisini inceleyerek, bu hareketin Mısır siyasi sürece katılımıyla ilgili karşılaştığı sorunları tespit eden bu çalışma, MK"nin siyasi düşüncesini analiz ederek, kurulduğu tarihten zamanımıza kadar geçirdiği değişimleri, demokrasiye olan yaklaşımını, siyasi iktidarla olan ilişkisini, ülkenin sosyal ve kültürel yapısı üzerindeki etkisini, ülkede yaşayan gayri Müslimlere olan yaklaşımını ve El kaide gibi radikal örgütlerle ilişkisini incelemekte ve iktidara geçmesi durumunda ne ölçüde etkili olabileceğini araştırarak değerlendirmede bulunmaktadır.
2015
This thesis attempts at providing a critical evaluation of Universalist Eurocentric conceptualization of agency. Taking the abortion debate in 2012 in Turkey as an empirical case, the thesis analyzes the statements of religious women who are publicly known to be intellectuals. Abortion debate is commentated around pro and con positions towards the abortion issue, which are reflected in the wider dichotomous categories of secularism and religiosity. Within this framework, Islamic discourse is taken nothing but patriarchal, and agency is assigned only on the part of resistance against this discourse. With an analysis of the statements of intellectual religious women, following the problematizations of Michel Foucault, Saba Mahmood, Asef Bayat, Chandra Mohanty, and Homi Bhabha, this thesis claims that agency cannot be reduced to resistance. For that purpose, three approaches to this notion is analyzed: compliant agency, pious critical agency and ‘devoted resistance’ approach to agency....
Yasemin Devrimi, Kimlik ve Demokratikleşme: Tunus’ta Din ve Kimlik Algısı Üzerine Bir İnceleme
Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 2020
2010 yılında ekonomik sıkıntılar sonucu Tunus’ta gerçekleşen tekil bir eylem ile başlayan ayaklanmalar, geniş bir coğrafyaya yayılmış ve Arap dünyasının sosyopolitik yapısında ciddi değişikliklere sebep olarak, literatürde kendisine Arap Baharı adıyla yer bulan bir toplumsal hareketler zincirine dönüşmüştür. Arap Baharı Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) coğrafyasında ciddi değişiklikler yaratmış, var olan birçok otoriter yapılanmanın sonunu getirmiş ve farklı coğrafyalarda farklı sonuçlara evirilmiştir. Tunus olayların merkezi olarak, diğer tüm devletlere nazaran otoriter yönetimin sona ermesinden bu yana demokratikleşme sürecinde çok daha fazla yol almıştır. Bu çalışmada Tunus özelinde Yasemin Devrimi olarak adlandırılan ayaklanmalar sonrasında demokratikleşme süreci incelemeye alınmış ve bu kapsamda dinin etkisi çerçevesinde ikiye bölünmüş olan milli kimlik unsurunun kutuplaştırıcı etkisi araştırılmıştır. Araştırma, 2013 ve 2016 yılları arasında gerçekleştirilen ve Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programları Kişiyi Destekleme Özel Programı (Marie-Curie Burs ve Destek Programı – FP7-People) kapsamında fonlanan “Social Movements And Mobilisation Typologies in The Arab Spring – Project SpringArab” isimli projenin bir aşaması olarak Temmuz 2013 ve Şubat 2014 tarihleri arasında başkent Tunus’ta gerçekleştirilen saha çalışmasında derlenen bilgilerle kaleme alınmıştır. İlgili yedi aylık süreç içerisinde gerçekleştirilen protesto gösterileri bireysel olarak gözlemlenmiş ve seçkisiz yöntemle belirlenmiş 102 kişi ile yapılandırılmamış derinlemesine mülakat yapılmış ve çalışmada sunulan analiz bu kapsamda tamamlanmıştır.
Tanzimat Döneminde Bir Devlet Politikası Olarak Osmanlıcılık
Selcuk Universitesi Turkiyat Arastırmaları Dergisi, 2011
Şerif DEMİR • ÖZET Avrupa'yı sarsan Fransız İhtilali Osmanlı Devletini de etkiledi. Batı'da gelişen milliyetçilik, kültür ve ulus devlet anlayışı, Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de yaşayan gayrimüslim toplulukları üzerinde büyük tesir meydana getirdi. Siyasî, idarî ve askerî pek çok sorunu olan Osmanlı Devleti, yeni bir sorunla karşı karşıya geldi. Osmanlı Devleti gelişen milliyetçilik fikrine karşı planlı ve programlı alternatif hiçbir çözüm yoluna sahip değildi. Fakat II. Mahmut devrinde uygulamaya konulan bir dizi tedbirler Tanzimat döneminde de devam ettirilince ortaya yeni bir anlayış çıktı. Kısaca Osmanlıcılık denilen bu düşünce ile gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti çatısı altında birleştirilmesi amaçlandı. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, 1868 Vatandaşlık Kanunu ve ilk anayasa Kanun-ı Esaside Osmanlıcılık düşüncesinin izlerini görmek mümkündür. Devletin gayrimüslimleri bir arada tutma düşüncesi ve Osmanlıcılık politikası gayrimüslimler tarafından kabul görmemiş politika başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Kuşak ve Yol Girişimi Bağlamında Çin’in Arktik Politikası
International Journal of Politics and Security, 2021
Kuşak ve Yol Girişimi, Çin'in küresel ölçekte her bölgeye ulaşmayı hedefleyen bir ticaret ağı tasarımı olarak öne çıkmaktadır. Öte yandan iklimsel değişiklikler ve buzulların erimesi sonucunda Arktik'in jeopolitik ve ticari değeri günden güne artmaktadır. Bu çalışmanın amacı Çin'in Arktik politikasının hangi ölçüde ve yoğunlukta Kuşak ve Yol Girişimi ile ilişkili olduğunu ortaya koymak ve geleceğe dönük kestirimlerde bulunmaktır. Kuşak ve Yol Girişimi ile beraber Çin'in küresel ölçekte mal arzını güvenli ve hızlı bir şekilde kotarmaya çalışması Arktik'in öne çıkmasını sağlamış ve Çin'in hem bölge ülkeleri hem de küresel güçler ile olan ilişkilerini önemli hale getirmiştir. Çalışmanın teorik ve kavramsal çerçevesi jeopolitik kavramı üzerinden yapılanmaktadır. Bu noktada Halford Mackinder, Alfred Thayer Mahan ve N. Spykman'ın görüşleri esas alınmıştır. Bu çerçevede Çin'in Arktik politikasının karakteristikleri, özellikleri ve Kuşak-Yol Girişimi ile ilişkisi 2018 yılında Çin tarafından yayınlanan 'Beyaz Kitap' üzerinden incelenmiştir. Çalışma bu yönü ile nitel araştırma yöntemini tercih ederek resmi söylemin analizine odaklanmıştır. Bu çalışmada Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nin etkisi ile Arktik'e olan ilgisinin arttığı ve Arktik'in alternatif bir koridor olarak jeopolitik potansiyelinin farkına varıldığı savunulmuştur. Bu farkındalık, bölgede Rusya ile beraber yeni bir ortaklığa doğru giderken aynı zamanda ABD ile keskinleşen küresel rekabette yeni bir problem alanı olarak öne çıkabilir.