A'şâ ve Kasîde-i Dâiyye (original) (raw)
Related papers
Muhyî ve Hakîkat-i Muhammedi̇yye Kasîdeleri̇
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2016
Bu calismada 16. yuzyil mutasavvif sâirlerden Muhyi ve eserleri uzerinde durulmaktadir. Calismanin giris bolumunde Muhyi’nin hayati ve eserleri hakkinda bilgi verilmis, eserlerinden hareketle onun edebi kisiligi ortaya cikarilmistir. Sonra Şeyh Bâyezid-i Rumi tanitilmis ve Bâyezid’in Muhyi uzerindeki etkisi uzerinde durulmustur. Birinci bolumde sâirin Cihân-numâ ve Temsil-i Şecer adli eserlerinde cizdigi dairelerin sekil ve icerikleri incelenmistir. Ikinci bolumde hakikat-i Muhammedi, nur-i Muhammedi konusu degisik âlimlerin bakis acisiyla ele alinmis, ucuncu bolumde Muhyi’nin bu konudaki yorumlarina yer verilmistir. Dorduncu bolumde Muhyi’nin “Hakikat-i Muhammediyye” konulu siirleri sekil ve icerik yonunden incelenmistir. Cihân-numâ dairesini serh ve izah eden uc siirin karsilastirmali metni sunularak calisma tamamlanmistir.
2020
Bâyezîd-i Bistâmî (ks), coşkulu davranışları, taşkın sözleri ve samîmî hâli ile çevresindekiler üzerinde derin tesirler bırakmış ve seçkin bir zümrenin kendi görüşleri etrâfında toplanmasını sağlamıştır. Kendisini tâkip edenlere Tayfûrî, tuttuğu yola da Tayfûriyye veya Bistâmiyye adı verilmiştir. Ancak Tayfûriyye bilinen mânâda bir tarîkat olmayıp, bir tasavvuf cereyânıdır.
Bir nazım türü olarak nasihatnâmeler, genel ahlâkî değerleri bireyden başlayarak toplumun her kesimine öğretme amacı güden eserlerdir. Her edebiyatta şekil farklılıkları bir yana bırakıldığında örneklerine rastlanan eserlerden olan nasihatnâmeler, Türk edebiyatında da erken dönemlerden itibaren izlenebilmektedir. Klasik dönemde özellikle Farsça ile olan münasebetler, nasihatnâme türünde de önemli etkileşimlerin olmasına zemin hazırlamıştır. Feridüddin Attar’ın (öl. 1221) Pendnâmesi’nin pek çok tercümesinin yapılmış olması ve bu eserlerin çoğaltılması bu durumu gösteren örneklerdendir. Başlangıçta şekil ve içerik olarak devam eden bu etkileşimler, zaman içinde Türk edebiyatının kendi dönem ve ihtiyaçlarına paralel bir şekilde başarılı ve orjinal örnekler vermeye başlamıştır. Oğlu Ebu’l-hayr Mehmed Çelebi için yazdığı Hayriyye/Hayrî-nâme adlı eseri ile türün en önemli örneklerinden birini veren Nâbî’nin (öl. 1712) bu eserinin bir nüshası devamına Pend-i Sa‘îd adlı bir başka nasihatnâme yazılmıştır. İncelemeler neticesinde bu nasihatnâmenin Hicâbî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazılmış olabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Eserin tespit edilen nüshalarından hareketle nasihatnâmenin metni oluşturulmuş ve oluşturulan bu metin üzerinden eserin şekil ve muhteva özelliklerine ilişkin bilgiler sunulmuştur.
Kudsîzâde Kadrî ve Kelimât-ı Hikemiyye
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Wisdom has been one of the most popular concepts in Islamic culture and many works have been written around this subject. Some of the written works were written as copyrighted works in various languages, and some of them were translated into other languages and brought into the target language. One of these translated works is the work titled "Rahiku'l-kevser min Kelami'l-Gavs er-Rıfai el-Ekber" translated from Arabic to Turkish by Kudsizade Kadri. There are one hundred wise words and two sermons of Ahmed er-Rıfai in the translation made from Abdullah Muhammed Siraceddin al-Mahzumi's work of the same name. The subject of one hundred wise words collected under the title of "Kelimat-ı Hikemiyye" is generally morality, faith, science, social life, sect, worship, reason, self, human relations, shari'ah, unity of existence. The words have not been subjected to any classification. In the study, after giving information about Kudsîzâde and his works, Kelimât-ı Hikemiyye was transferred to today's letters.
Kâsım er-Ressî ve Zeydiyye Kelâmı
Günümüzde Ehl-i sünnet dışında varlığını sürdüren İslâm mezhebinden biri de Şia ve onun alt gruplarından olan Zeydiyye'dir. Diğer itikâdî mezhepler gibi Zeydiyye de İslâmî ilimlerin her alanında düşünce geliştirmiş, İslâm düşüncesi-ne çok önemli katkılarda bulunarak, ilim ve kültür dünyasına pek çok alanda yeni yaklaşımlar kazandırmıştır. Dolayısıyla İslâm düşüncesine yaptıkları katkı-lardan istifade etmek ve bu katkıları günümüz ilim dünyasına sunmak büyük önem arz etmektedir. Çağdaş müslümanın inanç sorunlarına getirdiği yorum-larla çağımızın ilgi odağı olan Mu'tezîle'nin görüşlerinin günümüze taşınmasına vesile olan Zeydiyye mezhebi ve kurucusu kabul edilen Kâsım er-Ressî'nin görüşlerinin ele alındığı bu eserin, Zeydî ve Mu'tezîlî düşüncenin özelliklerini yansıtmanın yanı sıra, Kâsım er-Ressî'nin tanınmasına da büyük bir katkı sağla-yacağına inanmaktayız. Resul Öztürk tarafından kaleme alınan ve Kâsım er-Ressî ve Zeydiyye Kelâmı adını taşıyan bu çalışma önsöz, giriş, üç ana bölüm ve sonuç şeklinde tertiplen-miştir. Eserin önsözünde, İslâm düşünce tarihinde bir takım kültürel, siyasî ve sosyal nedenlerle müslüman düşünürler arasında görüş ayrılıklarının ortaya çıktığına dikkat çeken yazar, bu çerçevede İslâm düşüncesinin ana damarını oluşturan Sünnî anlayışın yanında önemli bir yorum şekli olarak Şia'yı ve onun alt grupla-rından olan Zeydiyye'yi zikreder. Zeydiyye'nin, Ehl-i sünnet, Mu'tezîle ve Şia üçgeni içerisinde orta bir yerde durduğunu belirten yazar, bu eserinde Zeydiy-ye'nin kelam konularına getirdikleri yorumu ve bu yorumun en önemli temsil-cisi olan Kâsım er-Ressî'yi ve kelâmî görüşlerini anlatmayı hedeflemektedir. " Zeydiyye Mezhebi ve Kelâmî Görüşleri " başlığını taşıyan giriş kısmında konu üç alt başlıkta ele alınmakta ve her bir başlık kendi içinde müstakil olarak incelenmektedir. Bu bölümde ana hatlarıyla Zeydiyye mezhebi ve kelâmî görüş-leri ile mezhebin önemli âlimleri ele alınarak, Ressî'nin görüşlerini ve onun Zeydiyye kelâmına katkılarını anlamada bir zemin oluşturulması hedeflenmiştir. 1 Dr., Drammen/Norveç Din Görevlisi,
Divan edebiyatı araştırmaları dergisi, 2013
Klasik Türk edebiyatında nasihat-name türünde manzum eser kaleme alan şairlerden biri de on sekizinci yüzyıl şairi Tavîle-zâde Mustafâ Safî Efendi'dir. Gülşen-i Pend adında 2933 beyitten oluşan kaside şeklinde ancak mesnevî gibi tertiplenmiş bir eseri olan Safî'nin bir diğer eseri de hurûf-ı hecâ ile tertiplenmiş manzumelerden oluşmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü 5295 numarada kayıtlı, bazı yaprakları eksik olan yazmada 1 tercî'-i bend, 22 rubaî, 20 matla', 27 müfred ve 2 mesnevî ile Safî'nin nasihat-nameleri için yazılmış takrizler yer alır. Bütün manzumelerin hurûf-ı hecâ ile kaleme alındığı mecmua görünümündeki eser h. 1125/ m. 1713-4 tarihinde telif edilmiştir. Makalede Safî'nin bu yazmada yer alan 30 bendlik tercî'-i bendinin metni verilmektedir.
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2015
Divan şiirinin başkahramanı sevgilidir. Sevgili, bulunduğu yerde sultan konumundadır. Orada her şey ona tabi olup bütün işler onun isteği doğrultusunda cereyan eder. Klasik Türk Edebiyatı ürünlerinde sevgilinin çeşitli özelliklerinden bahsedilir. Sevgilinin boyu, kaşı, gözü, ağzı, dudağı, yanağı, yüzü, beli, saçı bunlardan bazılarıdır. Ayrıca bunların yanında yaşadığı mekândan da bol miktarda bahis vardır. Âşık bu mekâna sık sık gitmek zorundadır. Şiirlerde bu mekâna nasıl gidilir, orada nasıl davranılır gibi hassas konulara yer verilmiştir. Seven kişi oraya giderken mutlaka edep ile gitmelidir. O, orada bolca gözyaşı akıtmalı, bütün sermayesini orada kalabilmek için harcamalıdır. Bu uğurda o mahallenin bekçileri kabul ettiği ve köpek olarak nitelediği rakiplere minnet etmelidir. Âşığın rakiplerle yaptığı bu mücadele ve münasebetler birçok beyitte dile getirilmiştir. Soyut, somut birçok kavram ve nesne, sevgilinin yaşadığı bu mekâna benzetme unsuru olmuştur. Bu benzetmelerde şairler bulunmak istedikleri mekânı anlatmışlar, bazı özlemlerini dile getirmişlerdir. Diğer taraftan o mekâna bir kutsallık da izafe etmişlerdir. Bu kutsallığı sağlayan kelime kavramlar arasında, cennet, Kâbe, secdegâh gibi kelimelerin yanı sıra vatan gibi bir insanın asla vazgeçemeyeceği kavramlar da vardır.
Es'ad Mehmed Efendi, 10 Muharrem 978/ 14 Haziran 1570'te İstanbul'da doğdu. Babası I. Ahmed devrinde şeyhülislamlık görevinde bulunan ve Tâcü't-tevârîh adlı eseriyle tanınan Hoca Sa'deddin Efendi'dir. Tahsil hayatına babasından ve Molla Tevfik Gîlânî'den aldığı derslerle başlamıştır, Haziran 1588'de on sekiz yaşında iken Haseki medresesine mülâzım olmuştur. Sahn-ı Semân, Sultan Selim ve Süleymaniye medreselerinde müderrislik görevinin ardından, kadılık, Anadolu ve Rumeli kazaskerlikleri görevlerini ifa etti. Es'ad Efendi, hac seyahati dönüşü 2 Temmuz 1615'te Konya yolunda iken veba hastalığına yakalanan ağabeyi Şeyhülislâm Mehmed Efendi'nin ölüm haberini ve kendisinin şeyhülislâmlığa tayin haberini aynı anda almıştır. Kırk altı yaşında meşihat makamına tayin olunan Es'ad Efendi, padişahlığın I. Ahmed (öl. 1617), I. Mustafa (öl. 1639), II. Osman (öl. 1622) ve yine I. Mustafa, IV. Murad (öl. 1640) arasında dört defa el değiştirdiği döneme denk düşen zaman dilimlerinde iki defa bu makama tayin edilmiş ve toplam sekiz yıl altı ay şeyhülislamlık yapmıştır. I. Mustafa'nın tahta geçmesinde (1618) oynadığı rol dolayısıyla da II. Osman'ın düşmanlığını kazanmış, II. Osman padişah olduğunda Es'ad Efendi'nin yetkisini sınırlayarak ona yalnız fetva işlerini bırakıp ilmiye mansıplarının tevcihini, yani ulemânın sırasını düzenleme yetkisini hocası Ömer Efendi'ye vermiştir. Şeyhülislâmların sefere gitmesi âdet olmadığı halde Es'ad Efendi, II. Osman'ın gönlünü almak için Hotin seferine katılmıştır. II. Osman geleneğin dışına çıkarak Es'ad Efendi'nin kızı Âkile (Ukayla) Hanım ile evlenme isteğine Es'ad Efendi başlangıçta karşı çıksa da sonra güçlükle rıza göstermiştir. Aralarındaki soğukluk sebebiyle damadından daima uzak duran Es'ad Efendi, ancak çok önemli meseleler ortaya çıktığında saraya gitmiştir. II. Osman'nın hacca gitme isteğine Es'ad Efendi ve diğer bazı ulemâ karşı çıkıp padişahı hacca gitmekten vazgeçirmeye çalışmışlardır. Es'ad Efendi, padişahların hacca gitmekten çok adaletle hükmetmesi gerektiğini, zira büyük bir fitne tehlikesinin baş gösterdiği fetvasını verdiyse de, padişah-bir rivayete göre-fetvaları yırtmış ve Hoca Ömer'in de etkisiyle kararından dönmemiştir. Es'ad Efendi, bütün çabalarına rağmen olayların büyüyüp önü alınamayacak boyutlara ulaşmasına ve çıkan isyanda II. Osman'ın öldürülmesine engel olamamıştır. Daha sonra damadının cenazesine de gitmeyince görevinden istifa etmiş sayıldı (21 Mayıs 1622/10, Recep 1031). Bir yıl sonra, Ekim 1623 (Zilhicce 1032)'te IV. Murad zamanında, halefi Zekeriyyâzâde Yahya Efendi'nin, veziriazam Kemankeş Ali Paşa'nın tesiriyle azlini müteakip ikinci defa şeyhülislâmlığa tayin edilen Es'ad Efendi, bu ikinci görevi sırasında veziriazamla geçinemedi. Es'ad Efendi, bir yıl yedi ay süren bu görevi sırasında 14 Şaban 1034'te / 22 Mayıs 1625 vefat etti ve Eyüp'te babasının yaptırdığı aile mezarlığına defnedildi. Şu mısralar ölümüne düşülen tarihlerdir: Eyledi Es'ad Efendi cennet-i adni mekân Es'adu'r-Rûm gitdi ukbâya (Ergun, 1936, III:1320) Es'ad Efendi devrinin büyük âlimlerinden biri kabul edilmektedir. Bunda, Türkçe Arapça ve Farsça'ya son derece hâkim olan Es'ad Efendi'nin küçük yaşta babasından ve hocalarından aldığı kuvvetli tahsilin etkili olduğu düşünülebilir. Makul düşünceli, dürüst, takva sahibi olan Es'ad Efendi'nin Aziz Mahmud Hüdâyî'ye intisap ettiği, Celvetî tarikatına girdiği ve ondan Celvetiyye tarikatında hilafet aldığı da kaynaklarda yer almıştır. Cömert, her zaman ihtiyaç sahibi kimselere yardım eden biri kabul edilmektedir. Es'ad Efendi, çeşitli üst düzey memuriyet hayatının akabinde Osmanlı bürokrasisinin en üst kademelerinden biri olan şeyhülislamlık makamında görev yapmış ve telif ettiği eserler ile aydın sorumluluğunu yerine getirmiştir. Eserlerinde baktığımızda meslekî kimliği ile bütünleşen eserler vücuda getirdiği görülmektedir. Bir aklâk/etik kitabı olan Gülistân'ı tercüme etmenin yanında İslam büyüklerinden dört halifenin hilyelerini anlatan Gülistân'ı Şemâil, Cuma gününün faziletlerini anlatan eseri Fezâil-i Cum'a ve yazıldığı dönemden bugüne İslam dünyası için her dönemde rağbet Kaside-i Bürde Tahmisi onun meslekî kimliğine uygun eserler verdiğinin kanıtı sayılabilir. Bu eseleri incelediğimizde Gülistânı Şemâil dışındakileri manzum-mensur karışık eserler olduğu görülmektedir. Eserlerinde kullandığı dile bakılırsa Es'ad Efendi Arapça ve Farsça'ya şiir dilinde kullanacak düzeyde vakıftır. Nesir dilinde yer yer uzun tamlamalar kullandığı görülmektedir. Manzumelerde daha sade bir dil kullandığı söylenebilir. Şiirlerinde Türkçe atasözü ve deyimlerden de yararlandığı, yerli hatta Türkçe'yi kullanma konusunda bilinçli ve istekli olduğu, Gül-i Handân adlı eserinin mukaddimesinde zikredilmektedir. Zira Es'ad Efendi, Gül-i Handân'ı tercüme etmekle Farisi elbise giymiş bir güzel gelinin elbisesini değiştirip Türkî elbise giydirdiğini ifade etmektedir. Gül-i Handân'daki manzumeler ahenk unsurları bakımından incelendiğinde birkaç manzumede vezin kusurları olsa da Es'ad Efendi'nin vezin ve kafiye konusunda da yeterli alt yapıyı taşıdığı görülür.