Necip Fazıl Kısakürek’in Düşünce Dünyasında Gelecek Tasavvuru ve İdeal Gençlik (original) (raw)
Related papers
Necip Fazıl Kısakürek’in Felsefe Anlayışı
2018
Muslumanlarin felsefe karsisindaki tutumlarini uc ana kategoride degerlendirmek mumkundur. Bir gurup tamamiyla felsef dusunceyi ret ederken baska bir gurup da aksine her seyin olcusu olarak kabul etmistir. Diger bir gurup da felsefeyi yeri geldiginde tenkit etmistir. Bu guruba dâhil olanlar, teorik akla dayali her turlu dusunceyi ret ederek sezgici akli kabul ederler. Necip Fazil Kisakurek’i de bu kategoride degerlendirmek mumkundur. Ona gore felsefe, aklin kendi hukumranligini kurmak icin kurdugu bir kurumdur. Felsefe tarafsiz olmadigi ve vahyin emrine girmedigi gerekcesi ile ret eder. Ona gore felsefe pesinen vahyin emrine girse akilda bedahete kole olsa hikmet olur ki bu da insani kurtulusa goturur.
Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Aynadaki Yalan’ Romanında Din ve Tasavvuf
Journal of History Culture and Art Research, 2013
Öz Yazarın ilk romanı olan Aynadaki Yalan, Batı, Batılılaşma, din ve tasavvuf hakkında yoğun fikirlerin yer aldığı bir eserdir. Batı ve Batılılaşma ile ilgili zengin örneklerin yer aldığı romanda tasavvuf yoluna giren bir akademisyenin macerası anlatılır ve bu vesileyle tasavvuf ve şeriat konusu işlenir. Yazar, romanın başkahramanı Naci aracılığıyla insanlığın kurtuluşu için tek modelin İslam olduğu vurgusu yapar. Yazarın, bu romanında din ve tasavvuf hakkında ele aldığı fikirlerini başka yazılarında ve eserlerinde de görmek mümkündür. İdeologya Örgüsü ve Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı çalışmaları buna örnek gösterilebilir. Aynadaki Yalan, bu fikirlerin bir derlemesi ve kurgu içinde sunulmasından ibarettir. Bir entelektüelin özüne dönüşünü konu edinen bu romanda ele alınan din ve tasavvuf kavramları araştırmada ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. The author’s first novel Aynadaki Yalan (The Lie in the Mirror) is a work which analyzes a westernized Turkish intellectual. T...
Necip Fazıl Kısakürek’e Göre Doğu ile Batı Arasında İnsanın Mahiyeti
Necip Fazıl Kısakürek’e Göre Doğu ile Batı Arasında İnsanın Mahiyeti, 2024
Özet Medeniyetlerin insan anlayışı, o medeniyetin diğer kabullerinin en temel belirleyicisidir. Bu sebeple bir medeniyeti kavrayabilmek için öncelikle o medeniyetin insanı nereye konumlandırdığını anlayabilmek önemli ve gereklidir. Doğu ve Batı medeniyeti, tarih boyunca var olmuş medeniyetler içinde diğerlerinden daha büyük ve daha etkili olarak kabul edilebilecek kapsamlı iki medeniyettir. Bu iki medeniyetin varlığa, insana, bilgiye ve dolayısıyla hayata bakışı pek çok noktada birbirinden ayrılmaktadır. Bu iki geniş medeniyetin altında bu çalışmada Doğu Medeniyeti adı altında İslam tasavvuf anlayışının insan telakkisi, Batı Medeniyetinde ise hümanist düşünce ele alınmıştır. Hümanist düşünce ile tasavvufî düşüncenin insana yaklaşımı, Necip Fazıl Kısakürek’in Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu adlı çalışması temelinde incelenmiştir. Buradaki düşünceyi destekleyici olarak başka kaynaklardan veriler ile de çalışma desteklenmiştir. İlgili kaynaklardan elde edilen bilgiler karşılaştırmalı bir biçimde yorumlanarak çalışma sonuçlandırılmıştır. Bu kitabında Kısakürek, Batı medeniyetinin temelinde yer alan felsefe ile Doğu medeniyetinden kabul edilen İslam tasavvuf düşüncesini karşılıklı olarak ele almıştır. Kısakürek’e göre Batı’nın en büyük özelliği, kendi mevcut durumunu aşmak ve ilerlemek adına madde aşkı ile tabiat zevkine yüksek derecede önem göstermesidir. Bu sebepten dolayı da Batı, iç âleme yani bâtına yabancı ve uzak kalmıştır. Tasavvufta ise bunun tam aksine tüm çaba, zâhiri değil bâtını güzelleştirmek adınadır. Böyle temel bir farklılığa sahip iki bakış açısının insana yükledikleri anlam ve sorumluluk da birbirinden farklıdır.
Büyük Doğu Dergisi ve Necip Fazıl Kısakürek Düşüncesinde Doğu-Batı İkilemi
Necip Fazıl Kısakürek, sadece uzun bir ömür sürmekle kalmamış aynı zamanda -düşünce hayatı gençlik yaşlarında başladığı için- yazar ve mütefekkir olarak da uzun bir ömre sahiptir. 1930’lu yıllarda fikrî yazılar yazmaya başlayan Necip Fazıl, söz konusu bu yıllarda yayımlanan yazılarından da anlaşılacağı üzere “sekülerleşme” ve “modernleşme” taraftarıdır. Daha sonraki yıllarda gerek Bergson felsefesinin etkisi gerekse Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile tanışması ile seküler-modern bir çizgiden maneviyatçı bir çizgiye geçiş yapmıştır.