ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ'NİN YANSIMALARINI VARAKA-İ HAVADİS ÜZERİNDEN OKUMAK (original) (raw)

1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin Yansımalarını Varaka-i Havadis Üzerinden Okumak

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022

Bu makale 1863-1870 yılları arasında Ermeni harfli Türkçe yayınlanan Varaka-i Havadis gazetesine odaklanarak, gazetenin yazı işleri kadrosunu, yayın politikasını ve vurguladığı konuları incelemektedir. Gazetenin ve okur kitlesinin dönemin gelişmelerine dair değerlendirmelerini, gazete makalelerine ve okur mektuplarına yakın okuma yaparak inceleyen çalışma, Ermeni milletinin Tanzimat dönemindeki en büyük kazanımlarından biri olan Ermeni Milleti Nizamnamesine yoğunlaşmaktadır. Makale, Nizamnamenin seküler bir yayın tarafından nasıl değerlendirildiğini, uygulanma şeklinde yaşanan aksaklıkları, Patrikhane, aristokrasi ve orta sınıf üçgeninde yaşanan çekişmeleri Varaka-i Havadis'deki yansımaları üzerinden okuyarak anlamlandırmayı amaçlamaktadır.

TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİNİ EGEMENLİK DEVRİ TARTIŞMALARI ÜZERİNDEN OKUMAK

Özet Uluslararası İlişkiler çalışmalarının özellikle 1990 sonrası dönemini etkileyen tartışmalar/pratikler/söylemler doğrudan egemenlik ile ilgili görünmese bile tüm tartışmaların odağında egemenlik yatmaktadır. Bugün egemenliğin köklü bir dönüşüm geçirdiği tezi de tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Egemenliğin bir gerçeklik ve bir söylem/anlatı olarak geçirdiği değişimin temel tetikleyici unsurlarından biri hiç şüphesiz Avrupa'daki entegrasyonun tecrübe ettiği dönüşümdür. Entegrasyonun eriştiği nokta ve ulaştığı derinlik, geleneksel egemenlik algılarını alt üst etmiş ve egemenlik ile ilgili yaklaşık dört asır boyunca içselleştirdiğimiz mitler yıkılmaya yüz tutmuştur. Egemenliğin dönüşüm serüveni merkeze alınmadan yapılacak analizler gerçeğe teğet geçmeye mahkûm olacaktır. Bu anlamda Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini analiz edebilmek, ilişkilerin geleceğine dair bazı öngörülerde bulunabilmek adına egemenlik konusu temel analiz parametrelerinden biri olmalıdır. Türkiye'nin üyelik süreci 1959'dan beri farklı açı ve merkezlerden tartışılmıştır. Müzakere süreci ile birlikte tartışmalar derinlik kazanmıştır. Ancak tüm bu sürecin sonunda AB'nin de yaşadığı dönüşümün bir uzantısı olarak Türkiye-AB ilişkilerini etkileyecek temel unsur birçok kişinin iddia ettiğinin aksine ne tarım başlığı ne de serbest dolaşım başlığı olacaktır. Aksine görünmeyen, bir müzakere başlığı da olmayan ancak tüm süreci birincil planda etkileyen " egemenlik devri " konusu sürecin belirleyicisi olacaktır. Abstract In the post-1990 IR studies, although discussions/practices/discourses do not seem to be directly related to " sovereignty " , it lies within the focus of all discussions. Wide

MEVLÂNÂ’YA GÖRE YARATILIŞI YARATILANLAR ÜZERİNDEN OKUMAK

Considering the human being chosen in the universe and being the creature to whom everything serves him, the question comes to mind if everything was created for him and what is for him. "I created jinn and people only so that they worship me." As mentioned in the verse above, the main duty of man is to worship Allah. Of course, this worship is better if it is a conscious worship. It should not be very difficult for a person who looks at the universe with a careful eye to see that everything mentions and remembers Allah. Every creature in the universe is a book that informs us from its creator. In this study, we will try to read what is written by God in the book of the universe. When we look at the universe, we will try to find the traces of the creator behind what is generally seen. In doing so, we will benefit from Mevlana's views. Mevlânâ sees the whole world as a jug full of science and beauty; "I was a hidden treasure; I wanted to be known, I created the presence." With the divine hadith, it expresses that God is a hidden treasure and that he was split and revealed himself because he was so full. He thinks that there are two worlds, the world of existence and meaning. The world of being is like the day, you see clearly what is happening, it gives itself away easily. The world of the meaning is like the night, you have to light your heart to find it. In fact, the creator of all works and everything is God. But those who look at the outside of everything, those who stay in the shell, cannot see anything but causes. Those who are stuck with the reasons cannot read the arts in the presence. It is out of question for those who cannot transfer to arts to reach Sâni' that the creator who created artful. The way to fully read the arts in the creatures is to have knowledge of the branches of science that examine them.

HASIRALTI EDİLMİŞ MÜMKÜNLER EVRENİNDEN BİR KESİT: “NECMEDDİN BEY’İN DAYAK VAKASI” ÜZERİNDEN II. MEŞRUTİYET, İTTİHAT VE TERAKKİ VE ERMENİ MESELESİNİ OKUMAK

Tarih Vakfı Yayınları, 2015

23 Temmuz 1908’de İttihat ve Terakki’nin Meşrutiyet’i ve Anayasa’yı yeniden ilan etmesi birçok yerde olduğu gibi Antep’te de hem Müslüman hem de Ermeni ahali tarafından coşkuyla karşılanmıştı. Meşrutiyet’in ikinci kez ilanının ilk yılında vuku bulan en önemli olay ise ahalinin bu iştiyak ve heyecanına ortak olmayan Antep kaymakamı Necmeddin Bey’in dövülmesi ve şehirden kovulmasıdır. Bu vakanın iyi irdelenmesi gerekir. Zira bu, Antep’te Meşrutiyet’in ve yeni rejimin yerel düzlemde Türkler/Müslümanlar ve Ermeniler tarafından nasıl algılandığını izah eden önemli bir olaydır. İlaveten, bu vaka bize İttihat ve Terakki’nin yerel düzlemde nasıl bir toplumsal karşılığı olduğuna dair bazı ipuçları da sunmaktadır. Yine bu vakanın incelenmesiyle, Anadolu’da Meşrutiyet’in ve Anayasa’nın ihyasının nasıl bir karşılık bulduğuna dair de somut bir bakış açısına sahip olmak mümkündür. Bu olaydan sonra Antep’teki siyasi yapılar ve örgütlenmeler “Anayasacılar/ Anayasa taraftarları” ve “Anayasaya muhalif olanlar/müstebitler” olarak ikiye ayrılmıştır. Genel siyasi atmosfer ve “dayak olayı”ndan sonra Antep’teki toplumsal ayrımlar ve çatışmalar bu fay hattında belirginleşmiştir.

MUHAMMED ESED'İN TESPİTLERİ IŞIĞINDA KARAMAZOV KARDEŞLERDE ŞEYTAN ALEGORİSİNİ YENİDEN OKUMAK

SOBİDER

Özet Muhammed Esed, nedeni açıklanamayan kötülüklerin zorlayıcı öznesi olarak kabul edilen şeytan algısına Kur’an üzerinden yeni bir okuma getirmiştir. Bu okuma ile Kaf suresinde mahşerde hesaba çekilmenin temsili tarifinin yapıldığı ayetler üzerinde yaptığı tespitte aslında şeytanın düalist inanışlarda olduğu gibi zorlayıcı ve insan iradesini aşkın bir varlık olmadığı görüşüne ulaşmıştır. Bir ayartıcı olarak şeytanın insandaki “öteki ben” ya da “id” olduğu sonucuna varmıştır. Freud ve Muhammed Esed’den çok önce eserler ortaya koyan Dostoyevski ise Karamazov kardeşlerde İvan’ın kâbusu etrafında şeytanı bir insan suretinde alegorileştirmiştir. Romanın söz konusu bölümünde şeytanın insanın bir parçası ve öteki beni olduğu vurgusunu yapmıştır. Kur’anda En’am suresi 148. Ayet ise kaderciliği doğuran aşkın bir ayartıcı tanımını ret ederek Dostoyevski ve Esed’i desteklediği yargısına ulaşılmasını sağlamıştır. Bu çalışma bütün bu yönleri ile Dostoyevski’de şeytan alegorisinin benzer metinlerarası bir yöntemle okunabileceğinin teklifi olma özelliğine sahiptir.

'YENİ TÜRKİYE'NİN DEĞİŞEN DEVLET ve SERMAYE İLİŞKİLERİNİ TEŞVİK POLİTİKALARI ÜZERİNDEN OKUMAK

Son zamanlarda gerçekleşenleri anlama çabalarında siyasi iktidar, siyasi iktidarın niteliği üzerinden analizler yapılıyor. Siyasi iktidar ile devlet arasındaki sınır çizgileri belirsizleşiyor. Devlet ve siyasi iktidar ile sermaye birikim mekanizmaları arasındaki iç bağlantılar gözler önüne serilemiyor. Güncel tartışmalar daha çok siyasal iktidar ve onu temsil eden metinler üzerinden dile getirilirken, teorik bir dile yeltenme hali de sermaye ve kapitalizm üzerinden bir devlet analizi yapılmasına neden oluyor. Bilgi kuramsal bir hata ile karşı karşıyayız.