Sahîh-İ Buhârî’De Temrîz Sîgasiyla Aktarilan Muʿallak Ri̇vâyetleri̇n Değerlendi̇ri̇lmesi̇ (original) (raw)
Related papers
Sahîh-i Buhârî’de temrîz sîgasıyla aktarılan mu’allak rivâyetlerin değerlendirilmesi
2017
Buhârî’nin es-Sahîh’inde yer alan mu‘allak rivâyetlerin temrîz sîgasıyla nakledilmesi hususu bu araştırmanın ana konusu olarak belirlenmiştir. İlgili bağlamda Buhârî’nin sahîh hadisleri toplamak amacıyla yazdığı bu eserinde temrîz sîgası kullanmasının ne tür bir arka plana sahip olduğunun belirlenmesi adına söz konusu rivâyetlerin tümünün incelenmesi ve değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Buhârî’nin es-Sahîh’inde bulunan ve sayıları 1392 olarak tespit edilen merfû‘ mu‘allak rivâyetler arasında temrîz sîgasıyla aktarılan hadisler, toplamın %3’üne karşılık gelmektedir. Bu noktada ilgili sîganın kullanımına, es-Sahîh’teki toplam mu‘allak hadis sayısına göre oldukça az oranda yer verilmesi ve birçoğunun isnâdında hafif kusur bulunması hadis âlimlerinin belirttiği gibi bu hususta zayıflığın etkili olduğu ihtimalini gündeme getirmektedir. Öte yandan söz konusu hadislerin yarıdan fazlasına gerek klasik dönem gerekse günümüz âlimleri tarafından sahîh hükmü verilmesi, muhaddisler tarafından ortaya koyulan, Buhârî’nin ilgili hadislerde zayıflığa işaret etmek üzere temrîz sîgası kullandığı ilkesine aykırılık arz etmektedir. Bununla birlikte bu iki durum arasındaki tenâkuzun spesifik bir inceleme neticesinde giderilmesi mümkün görünmektedir.
Buhârî’nin Meğâzî Rivâyetlerinde Tesâhülünün Olup Olmadığı ile İlgili Değerlendirmeler
2014
Öz: Rivâyet ilimleri ile meşgul olanların meğâzî türü rivâyetlerin naklinde-özellikle de râvîlerin güvenirlilikleri hususunda-tesâhül gösterdiği veya buna göz yumdukları bi-linen bir husustur. Kitabına aldığı hadîsler için en ağır şartları uygulayan bir şahsın bu alanda nasıl bir tutum sergilediğinin ortaya konulması önem arz etmektedir. Dola-yısıyla bu makalede Buhârî'nin Kitâbu'l-Meğâzî'si râvîleri açısından incelenecektir. Bu bölümde yer alan rivâyetlerin isnâdlarındaki râvîler cerh ta'dil açısından incelenecek, tenkîde uğrayanların sayısı, tenkît edilme sebepleri ve Meğâzî dışındaki bölümlerde rivâ-yetlerinin olup olmadığına bakılacaktır. Elde edilen bulgular Buhârî'nin Sahîh'inde takip etmiş olduğu genel üslûbuna uygunluğu ile karşılaştırılacaktır. Neticede rivâyet şartları açısından en fazla müsamahakâr davranılması gereken bir alanda Buhârî'nin sergilemiş olduğu tutum ortaya çıkarılarak; sıhhat açısından kitabının diğer bölümleri için bir yo-rum yapmamıza imkân tanıyacaktır. Abstract: It is well known that those whoe are busy with transmission arts, during their transmission of maghâzî type narrations, have shown some tolerance or have overlooked them-especially in terms of the reliability of narrators. It is of vital importance to reveal how an attitude is exhibited for a person who applied the most severe conditions for the hadiths in his book in this area. Therefore, this article will analyze Bukhârî's The Book of Maghâzî in terms of the narrators of hadith. Narrations of chains of transmitter in this chapter will be analyzed in terms of impugment and justification; the number of those which are criticized, the reasons for criticisms, and whether or not there are narrations in sections outside maghâzî will be considered. The findings will be compared with the general style of compliance Bukhârî has followed in his Sahîh. As a result, Bukhari's attitudes displayed in an area that should be treated the more permissive in terms of conditions will be revealed; this will allow us to comment on the other parts of the book in terms of authenticity.
Sahîh-i Müslim’de Zayıf Olduğu İddia Edilen Rivâyetler Üzerine Bir İnceleme –Elbânî Özelinde
İHYA Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi, 2021
Plagiarism / İntihal: This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software. / Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi. Rıdvan KALAÇ SAHÎH-İ MÜSLİM'DE ZAYIF OLDUĞU İDDİA EDİLEN RİVÂYETLER ÜZERİNE BİR İNCELEME-ELBÂNÎ ÖZELİNDE-[2] Öz İslam'ın ana kaynakları niteliğinde olan hadisleri ihtiva eden eserler arasında Sahîh-i Müslim, Sahîhi Buhârî'den sonra en sahih ve muteber kaynak kabul edilmiş ve hatta bazı âlimler tarafından Buhârî'nin Sahîh'ine takdim edilmiştir. Sahîh-i Müslim'in ümmetin teveccühüne nail olduğu ve bu eserde yer alan rivâyetlerin tamamının ümmetin icması ile sahih olduğu şeklinde bir yaklaşım sergilenmiştir. Bununla beraber bu yaklaşımı kabul etmeyip Müslim'in Sahîh'inin ihtiva ettiği rivâyetlerden bazılarını tenkit edenler de bulunmaktadır. Bunlar arasında klasik hadis ulemasından Ebû Zur'a er-Râzî, Ebu'l-Fadl el-Herevî, ed-Dârekutnî, İbn Hazm ve Ebû Ali el-Ğassânî gibi âlimler bulunmaktadır. Söz konusu alimlerin tenkitlerinin genel olarak Müslim'in rivâyetlerinin isnadlarına yönelik oldukları görülmektedir. Müslim'in rivâyetlerini isnad açısından eleştirenlerden birisi de çağdaş hadis âlimlerinden Nasıruddin el-Elbânî'dir. Ehl-i hadis geleneğine bağlı kalıp günümüzde hadislerin tetkiki için yalnızca isnad tenkidiyle yetinilmesi gerektiği şeklinde bir yaklaşım sergileyen Elbânî, çağımızın klasik dönem hadisçiliğinin son örneklerindedir. Elbânî, çeşitli eserlerinde Müslim'in çok sayıda hadisini isnad tekniği açısından değerlendirmiş ve bunlardan yirmi yedi tanesi hakkında zayıf hükmü vermiştir. Bu çalışmada Elbânî'nin zayıf olduğunu iddia ettiği ilgili rivâyetler ele alınmış, bu rivâyetlere dair hadis âlimlerinin görüşlerine yer verilmiş ve neticede Elbânî'nin verdiği hükümler değerlendirilmiştir.
Yeditepe Üniversitesi, 2022
Klâsik Türk edebiyatının beslendiği temel kaynaklardan birisi olan mitoloji dar anlamda mitlerin incelenmesine, geniş anlamda ise ilkel insanların ve insan üstü varlıkların başından geçen efsanevi olayların incelenip anlatılmasına verilen isimdir. Bu efsanevi öykülerin içerisinde bulunan mitolojik öğeler gerek biçimsel özellikleri gerekse yüklendikleri misyon ile ait olduğu toplumun kültürü, coğrafyası, dini inancı, yaşam biçimi gibi pek çok özelliğini yansıtan sembollerdir. Tarihi aydınlatmada oldukça önemli görevler üstlenen bu semboller mitoslarda insan, hayvan, bitki, yaratık vb. gibi çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilmektedir. Arap bir aileden gelen Kazvînî’nin 13. yüzyılda kaleme aldığı Acâʾibü’l-maḫlûḳāt ve ġarâʾibü’l-mevcûdât adlı eserde coğrafya, kozmografya ve astroloji gibi çeşitli konular devrin anlayışı içerisinde açıklanmaktadır. Bunun yanı sıra dört mukaddime, iki makale ve bir hâtime üzerine tertip edilen eser içerisinde pek çok mitolojik unsuru da barındırmaktadır. Bu çalışmada Acâʾibü’l-maḫlûḳāt ve ġarâʾibü’l-mevcûdât adlı eserin Sürûrî tarafından Türkçeye çevrilen Manisa İl Halk Kütüphanesi’ndeki 3019 No’lu minyatürlü istinsah nüshası ihtiva ettiği mitolojik yaratıklar açısından incelenecektir. Bu bağlamda çalışma iki bölümden oluşacaktır. İlk bölümde eserdeki mitolojik öykülerde yer alan yaratıklar tespit edilip açıklanacak, ikinci bölümde ise bu mitolojik kökenli yaratıkların değerlendirmesi ve kendi içerisinde bir sınıflandırılması yapılacaktır.
2017
Resul-i Ekrem’in hayatinda yolculuklar onemli bir yer tutmakta olup onun on yillik Medine hayatindaki gazveleri, umreleri ve Vedâ hacci sebebiyle Medine disinda gecirdigi sure bir bucuk yila yakindir. Bazi âyet ve sureler yolculuk esnasinda nâzil oldugu gibi Resulullah’in mucizelerinin buyuk bir kismi da yine yolculuklar esnasinda meydana gelmistir. Hz. Peygamber uzun seferleri esnasinda yetiskin, genc, cocuk ve hanimlarindan bazi kimseleri bineginin terkisine bindirmistir. Bunlarin sayisi kirk civarindadir. Resulullah’in terkisine bindikleri icin bir kisim sahâbi, biyografilerinde “Resulullah’in terkisine binen” anlaminda “Redifu’n-nebi” ozelligiyle tanitilmistir. Resul-i Ekrem, terkisine bindirdigi sahislarin kabiliyet, yas, ihtiyac, bilgi seviyesi ve ailevi yakinlik gibi durumlarini dikkate alarak onlarla cok yonlu iletisim icinde olmustur. Hadis ve siyer kaynaklarinda Resulullah ile binegine aldigi kisiler arasinda yolculuk sirasinda cereyan eden egitim-ogretim, nasihat, dogal i...
İslam'ın temel kaynağı olan Kur'ân-ı Kerîm'in nasıl tefsir edilmesi gerektiği ile ilgili olarak İslam tarihi boyunca Tefsîr usûlü çalışmaları kaleme alınmıştır. Yakın bir zamana kadar şark medreselerinde Nahiv, Sarf ve Mantık gibi alanlarda eserler yazılmasına rağmen Tefsîr Usûlü alanında pek kitap yazılmamış ve okutulmamıştır. Bu makalede 1949-1985 yıllarında yaşayan Muhammed Nurullah Seyda'nın hayatı ve ilmî kişiliği yanında, yazmış olduğu "Usûlu't-Tefsîr" risâlesinin Doğu ve Güneydoğu Medreselerinin ihyasındaki konumu ele alınmıştır. İlim ve irfânla meşgul olan Muhammed Nurullah Seyda'nın kaleme aldığı "Usûlu't-Tefsîr" risâlesi, medreselerde okuyan talebelere hitaben yazılmış ilk "Usûlu't-Tefsîr" çalışması olması hasebiyle önem arz etmektedir.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi
Milletlerin geleceğinde ve ferdlerin hayatında eğitim ve öğretimin önemi bilinmektedir. Bu nedenle Türkler Anadolu’ya geldikten sonra bu coğrafyada çok sayıda medrese inşâ etmiştir. Medreselerde hesap, hey’et, hendese, fıkıh, kelâm, hadîs, tefsîr, mantık, belâgat, lügat, hikmet, sarf, nahiv gibi derslerin verildiği görülmektedir. Medreseler ilmî faaliyetlerine göre derece ve sınıflara ayrılmaktadır. Ayrıca medreselerde eğitim verenler için de müderris ve şeyh gibi sözcüklerin kullanıldığı görülmektedir. Bir ilim dalı anılmadan müderris kelimesi kullanıldığı zaman fıkıh âlimi kastedilirken hadis, kıraat, tasavvuf ve nahiv gibi ilimleri öğreten kişiler için çoğunlukla şeyh sözcüğünün kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bu çalışmada, Medresetü’l-Meşâyih adıyla bir medresenin kurulması teşebbüsüne istinaden Tâhirü’l-Mevlevî tarafından kaleme alınan “Medresetü’l-Meşâyih Tolayısıyla Bir Hatıra” başlıklı yazı üzerinde durulacaktır. Hatıra, 26 Şubat 1914 yılında basılmış olan Sebilü’r-Reşâd (S...
Cemâat-İ İslâmî’De Si̇yaset Üzeri̇ne Yapilan Mülahazalarin Mevdûdî Perspekti̇fi̇nden İncelenmesi̇
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2018
Cemâat-i İslâmî'ye göre siyaset, dini ikame etmek için yerine getirilmesi gereken bir araçtır. Bu amaçla Hindistan'da kurulan Cemâat-i İslâmî, Hz. Muhammed'in oluşturduğu toplum modelinde yeni bir cemaat oluşturmayı gaye edinmiştir. Bu anlayış ve metot çerçevesinde bireyler öncelikle zihni ve ahlaki yönden yetiştirilmeliydi. Bireylerde gerçekleşen bu değişim ve yenilik örnek bir Müslüman toplumun gerçekleşmesine vesile olacaktı. Ancak Cemâat-i İslâmî Pakistan'a geçtiğinde hareket metodunu değiştirdi. Cemâat'in bu yeni metodu Cemâat içerisinde birçok tartışma ve itirazlara konu oldu. Cemâat-i İslâmî'nin siyasete girmesi etik bulunmadı ve onun, daha çok ahlaki eğitim üzerinde yoğunlaşması gerektiği şeklinde düşünüldü. Cemâat-i İslâmî içerisinde yapılan bu münazaraları değerlendirmek, onun siyaset anlayışını ortaya koymak bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu makalede Cemâat-i İslâmî'nin siyaset anlayışı, Pakistan'da Cemâat-i İslâmî'nin metot ve yönteminde yapılan bu değişikliklere yöneltilen eleştirilere karşı, Mevdûdî'nin müdafaası ile birlikte değerlendirilerek ele alınmıştır.