Kutbüddîn Şîrâzî'nin İşrâkî Felsefesinde Meşşâî Geleneğin Yeri (original) (raw)
Related papers
Nedensellik Bağlamında Ebü’l-Berekât El-Bağdâdî’nin Meşşâî Gelenek İçindeki Yeri
Dinbilimleri akademik araştırma dergisi, 2010
Özet 12. yüzyıl ilim ve kültür merkezî Bağdat'ta yaşamış olan ve Meşşâî felsefeye yönelttiği önemli tenkitleriyle tanınan filozof ve tabip Ebü'l-Berekât el-Bağdâdî (1077-1152), ilerleyen yaşında İslamiyet'i seçmiş Yahudi asıllı bir filozof olarak felsefî düşüncenin evrensel ve birikimsel yapısının en çarpıcı örneklerinden biridir. Özellikle Aristotelesçi felsefeye yönelik eleştirileri ve Sünnî akideye uygun görüşleriyle öne çıkan Ebü'l Berekât el-Bağdâdî'nin, felsefenin merkezî konularından biri olan nedensellik hakkındaki görüşlerinin ve bu bağlamda Meşşâî gelenek içindeki konumunun tespiti ve değerlendirmesi, bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.
Bu çalışma giriş, dört bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Girişte şerh yazımının gerekçeleri ve İslam felsefesi alanındaki şerh geleneğinden bahsedeceğiz. Birinci bölümde Hikmetu’l-İşrâk şârihi Kutbuddîn Şîrâzî’nin (ö. 710/1311) İbn Sînâ sonrası dönemde Meşşâîliğe karşı yeni ve alternatif bir felsefî ekol olma iddiasıyla ortaya çıkan İşrâkîliğe, kurucusu Şihâbuddîn Sühreverdî’ye (ö. 1191) ve temel eseri Hikmetu’l-İşrâk’a ilişkin yorum ve açıklamalarını ele alacağız. İkinci bölümde Şîrâzî’nin bazı önemli İşrâkî terimlere ilişkin izahlarını tahlil edeceğiz. Üçüncü bölümde Şîrâzî’nin önde gelen İşrâkî ilke ve öğretilere dair açıklamalarını konu edineceğiz. Dördüncü bölümde ışık kavramının İşrâkî felsefedeki yerine ve önemine ilişkin Şîrâzî’nin yorumlarını inceleyeceğiz. Sonuç kısmında Şîrâzî’nin bu dört yönlü şerh ve yorum faaliyetleri neticesinde, kendisinden sonraki İşrâkî çizgiye nasıl bir yön verdiğine ve İşrâkî geleneğin onun ardından nasıl bir yapıya büründüğüne dair genel bir değerlendirme yapacağız. This study is composed of an introduction and four sections. The introduction will investigate the reasons that underlie the composition of commentaries on texts of different fields, talking in general terms of the tradition of writing commentaries in Islamic philosophy. The first section will focus on Quṭb al-Dīn Shīrāzī’s (d. 710/1311) explanations and commentaries as regards the Ishrāqī philosophy that rose in the post-Ibn Sīnian period with a claim of being an overall philosophical system that is new and alternative to the Mashshāī philosophy, i.e., Muslim Neo-Platonist Aristotelianism. It will also discuss Shīrāzī’s approach to Suhrawardī (d. 587/1191), the founder of the Ishrāqī philosophy and the writer of its main text, the Ḥikmat al-Ishrāq. The second section will examine Shīrāzī’s analysis and exposition of some important Ihsrāqī terms. The third section will focus on Shīrāzī’s explanations of main Ishrāqī principles and teachings. The fourth section unpacks Shīrāzī’s interpretation of the significance of the concept “light” for the general Ishrāqī system. The conclusion part will provide a general assessment of the defining role Shīrāzī played in giving a direction and character to the Ishrāqī tradition through his interpretation and commentary.
Mûsikî Nazariyatı Tarihinin Mühim Bir Siması: Allâme Kutbuddîn Şîrâzî
Eskiyeni, 2022
13th century appears as a period when the theory of music in Islamic civilization was considered as one of the Riyādī (ta‘limī) sciences based on wisdom and experience, and it was restructured in a comparative way with the works written. Quṭb al-Dīn al-Shīrāzī (d. 1311), who was among the first music theorists of the period, dealt with the science of music with theories and calculations that some of which are still in use today and at the same time he was interested in the practical part of music. His work called Durrat al-taj, in which he includes the views of al-Fārābī, Ibn Sīnā and Urmawī and criticizes their discourses, is in an encyclopedic structure in Persian-Deri dialect, which also including the music section. al-Shīrāzī, who was educated by the important masters of his time like Naṣīr al-Dīn al-Ṭūsī, and also distinguished himself as a teacher and music theorist, is a historical figure who was growed by the Iranian geography and played an important role in laying the basies of Turkish-Arabic-Iranian music, and affected many scholars like Maraghi after him. It is aimed to bring the musical part of al-Shīrāzī’s work named Durrat al-taj into the theory of music by using historical musicology, analysis, interpretation, systematic musicology, comparative musicology, and source scanning methods. For this purpose, the work has been examined by making an examination on four different copies. With these studies, the theoretical and terminological innovations of the work and its historical value will be examined. At the same time, perception and meaning problems of the period will be put forward theoretically by considering the subjects in detail. As a result of the research, it has been determined that the work is not an Urmawī commentary, and besides, it has many original aspects. It has also been seen that it is a copyrighted work that includes all the basic subjects such as sound physics, sound theory, intervals, pitches, scales, and the genera that make up it, rhythm, in which computational methods are used extensively. The fact that he criticizes the views in some theoretical studies done before him, and the use of his own terminology and his detailed approach to the issues add value to the work. It has gained an important position in the music theory literature with its new intervals, scales and originality in the structures of these scales, additions to the writing of notes, the use of nuance, oud training and prosody in the music section. The fact that he gave place to a singing technique that could only be identified in the recent period with its technical details in his own period has been seen as another contribution of the work to our day. For all these reasons, the subjects of the musical part of al-Shīrāzī’s Durrat al-taj work and al-Shīrāzī’s personality, which is compatible with his music will be examined in this paper.
Tefsir Şerh-Haşiye Geleneğinde Kurucu Bir Eser: Kutbüddin er-Râzî'nin Şerhu müşkilâti'l-Keşşâf 'ı
Nazariyat, 2019
Öz: Zemahşerî'nin el-Keşşâf'ı tefsir tarihinin en etkili eserlerindendir. el-Keşşâf'ın veciz üslubu, önceki tefsir birikimini özlü bir şekilde yansıtması ve meânî yöntemini Kur'an'a başından sonuna kadar başarılı bir şekilde uygulaması, tefsirler arasında onu öne çıkarmıştır. Bu eser tefsir ilminin müteahhirîn dönemi için bir kırılma noktasını temsil etmektedir. Tefsir tarihinde şerh-haşiye yazıcılığı da el-Keşşâf ile yaygınlaşmıştır. VII/XIII. yüzyıl itibariyle müteahhirîn döneminin önemli âlimleri, tekrara düşmemek için, teliften ziyade el-Keşşâf veya aynı çizgideki Envârü't-tenzîl üzerine şerh yazmayı tercih ederek tefsir alanına katkı sağlamışlardır. Kutbüddin er-Râzî de el-Keşşâf'ı şerh eden âlimlerdendir. Bu makalede, Kutbüddin er-Râzî'nin Şerhu müşkilâti'l-Keşşâf adlı eserinin şerh-haşiye geleneğindeki kurucu rolüne işaret edilmekte ve eserin muhtevası ve yöntemi hakkında bilgi verilmektedir. Makalede ulaşılan verilere göre Râzî, ana metni ağırlıklı olarak iştikâk, sarf, nahiv, meânî, beyân ve bedî' gibi dil ve belagat ilimleri açısından şerh etmiş, dinî ve aklî ilimlerle ilgili meselelere ana metinde yeri geldikçe değinmiştir. Şerhte dilbilimsel ve edebi yönün fazlaca öne çıkmasının sebebi, konunun bir tefsir metni olması ve bu metnin de dil ve belagat açısından temayüz etmesidir. Râzî'nin bu şerhteki amacı eleştiriden ziyade açıklamadır. O, müellifin i'tizâlî görüşlerine de genelde eleştirel yaklaşmamış, bu görüşleri Mu'tezile açısından şerh etmekle yetinmiştir. Râzî'nin şerhi tefsir şerh-haşiye geleneğinin en etkili ve en fazla atıf alan eserlerindendir. Kutbüddin er-Râzî sonrasındaki önemli şârihler Râzî'nin şerhini itibara alarak onun görüşlerini tartışmışlardır. Şerh-haşiye geleneğindeki birçok tartışmanın kaynağında Râzî'nin şerhi bulunur. Ortaya çıkardığı etkiyle bu şerh, tefsir şerh-haşiye geleneğinin kurucu eserlerinden biri olarak anılmayı hak etmektedir. Anahtar kelimeler: Tefsirin müteahhirîn dönemi, el-Keşşâf, el-Keşşâf şerhleri, Kutbüddin er-Râzî, Şerhu müşkilâti'l-Keşşâf. Abstract: al-Zamakhsharī's work named al-Kashshāf is one of the most influential works of the history of tafsīr (Quranic exegesis). The terse style of al-Kashshāf, reflecting laconically the previous tafsīr accumulation, and the success in applying maʿānī methodology to the Quran from cover to cover highlighted al-Kashshāf among other tafsīr works. It is a milestone in the muta'akhkhirīn period of tafsīr. As from 7 th /13 th century, whenever the significant scholars of muta'akhkhirīn period aspired to contribute to the field of tafsīr by using the methodology in al-Kashshāf, instead of reconciling from it, they preferred to write annotations to al-Kashshāf and Anwār al-tanzīl in order to prevent themselves from replication. Quṭb al-Dīn al-Rāzī is one of the names who annotated al-Kashshaf. In this article, the constructive role of Quṭb al-Dīn al-Rāzī in the sharḥ and ḥāshiya tradition of al-Kashshaf is mentioned and information about the content and method of the book is given. According to the obtained-data in the article, al-Rāzī annotated the main text in terms of linguistics and balāgha (sciences of eloquence) such as ishtiqāq, ṣarf, naḥw, maʿānī, bayān, and badī'. Also, he touched on the issues related to religious and rational sciences in the main text. The reason why the linguistic and literary aspect of the work comes more into sight is because the subject of the discussion is a tafsīr text and this text covers a linguistic and literary content. The aim of al-Rāzī is more to expound the text, rather than being critical about it. Also, al-Rāzī usually does not criticises al-Zamakhsharī due to his Mutazilite views, instead al-Rāzī content himself by expounding those views. The annotation of al-Rāzī is one of the most influential and frequently cited works in the sharh and hashiya tradition of tafsīr. After Quṭb al-Dīn al-Rāzī, important annotators took into consideration and discussed his views. In the discussions in the sharh and hashiya tradition, one can find al-Rāzī's annotation as a source for those discussions. Due to this effective state, this annotation deserves to be called as the constitutive work of the tradition of sharḥ and ḥāshiya in 'ilm al-tafsīr (science of tafsīr).
"Klâsik Şerh Geleneğinde Üslûp Kasîde-i Bürde Örneği", Kenan Mermer, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 23/3 (Aralık 2019 Fuat Sezgin Anısına): 1431-1436., 2019
Öz: Türkçe tasavvufî şiirler dâhil olmak üzere Klasik Türk Edebiyatında genel hatlarıyla; Mes-nevî ve Kasîde-i Bürde, Arapça ve Farsça gazel, kasîde, mesnevî vb. nazım şekliyle söylenmiş manzûmeler, lugazlar, özellikle Hâfız, Şevket-i Buhârî, Örfî-i Şirâzî gibi İranlı şairlerin Dîvân'ları gibi pek çok tür ve şekildeki kaynak metinlere şerhler yapılmıştır. Bunun yanı sıra özellikle XIX. yüzyıl ve sonrasında şerh olgusunun bazı problemli, tartışmalı ya da aydınlatıl-ması gerekli yönleri ilmî/bilimsel olarak da ele alınmıştır. Bu bağlamda değerlendirmeye tabi tutulan eser, yazarının kendine has dil ve üslubuyla; Türk Edebiyatı Şerh Geleneğinin başat aktörü "şârih" ve belâğat ve fesâhat açısından onun "üslûbu" konusuna, Bûsîrî'nin defalarca şerh ve tercüme edilen Kasîde-i Bürde adlı na't-ı şerîfi örnekleminde ışık tutmaktadır.
2. Uluslararası Prof. Dr. Fuat Sezgin İslâm Bilim Tarihi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2023
Bu yazıda İslam düşünce geleneğinde İbn Sînâ’nın el-İşârât ve’t-tenbîhât adlı eseri üzerinden yürütülen teorik fiziğe dair önemli bir tartışma incelenmektedir. Hareket-zaman ilişkisini ele alan bu konunun Platon’a kadar giden bir arka planı bulunmaktadır. Sükûn ânı olarak bilinen bu meşhur tartışmada, iki zıt yönde (yukarı ya da aşağı) olan bir hareket arasında bir sükûn var mıdır yoksa yok mudur konusu incelenmektedir. Bu mesele, hareketin zaman ve mekânla ilişkisi bağlamında atomcu ve hilomorfist evren anlayışlarını temsil eden ayırt edici bir husustur. Bu çerçevede; hareketin doğası, zamanın mahiyeti, süreklilik-süreksizlik ilişkisi, zaman-an irtibatı gibi pek çok mevzu üzerinde durulmuştur. İşârât şârihleri içinde Fahreddin er-Râzî, Şifâ adlı eserini de dikkate alarak, İbn Sînâ’nın buna dair görüşünü çelişkili bulmuş ve eleştirmiştir. Seyfeddin el-Âmidî ve Nasîruddin et-Tûsî ise burada Şeyh’in görüşüne açıklık getirmişler, ayrıca kendi görüşlerini de ortaya koymuşlardır. Ardından gelen Kutbüddin er-Râzî ise önceki görüşleri özetlemiş, tarafların doğru ya da yanlış bulduğu yönlerini belirtmiş ve yeni bazı izahlarla meseleye derinlik kazandırmıştır. Öyle görünüyor ki bu tartışma sadece İşârât şerhleri geleneği içinde değil, gerek müstakil kelâm eserlerinde gerekse hâşiye hacmindeki risalelerde de ele alınmayı uzun yıllar sürdürmüştür. Nitekim 16. yüzyılda yaşayan Osmanlı âlimi Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi, “meşhur şüphe” adını verdiği bu konuyu ele almış ve çözüm önerilerinde bulunmuştur. Müeyyedzâde sorunu özetlemiş ve önemli şahıslarına da işaret etmiştir. Bu şekilde ortaya çıkan literatür, felsefî bir metnin izinde sürdürülen fiziğe dair tartışmaların sürecini ve muhtevasını göstermesi bakımından oldukça ilgi çekicidir.
Kutbüddin eş-Şîrâzî’ye el-Keşşâf Şerhi Nispeti Konusunda Yeni Veriler
İslâm Araştırmaları Dergisi
Kutbüddin eş-Şîrâzî'nin (ö. 710/1311) bir el-Keşşâf şerhi bulunup bulunmadığı meselesi tartışılagelmiştir. Bu konudaki mevcut verileri değerlendirmek üzere yakın zamanda kaleme aldığımız "Kutbüddin eş-Şîrâzî'ye el-Keşşâf Şerhi Nispeti Meselesi" 1 adlı makalede mevcut yazma nüshalar, biyografik kaynaklar ve bu konuda açıklamaların yer aldığı birincil ve ikincil kaynaklar incelenerek bir sonuca ulaşmaya çalışılmıştı. O makalede, mevcut kaynakların ve biri hariç kütüphane kayıtlarındaki yazma nüshaların Şîrâzî'ye bir el-Keşşâf şerhi nispetini mümkün kılmadığı ortaya konulurken, Şîrâzî'ye nispeti muhtemel tek nüshanın içeriğine dair incelemenin sonucunda, bunun Şîrâzî'ye ait el-Keşşâf şerhi olduğu güçlü bir ihtimal olarak değerlendirilmişti. Fakat makalenin yazımından sonra elde edilen veriler, bu değerlendirmenin gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Ayrıca bu veriler, Yemenî'nin Dürerü'l-asdâf fî halli 'ukadi'l-Keşşâf adlı el-Keşşâf şerhiyle ilgili önemli bilgiler sunmaktadır.
Klâsik Şerh Geleneğinde Üslûp Kasîde-i Bürde Örneği
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2019
Öz: Türkçe tasavvufî şiirler dâhil olmak üzere Klasik Türk Edebiyatında genel hatlarıyla; Mesnevî ve Kasîde-i Bürde, Arapça ve Farsça gazel, kasîde, mesnevî vb. nazım şekliyle söylenmiş manzûmeler, lugazlar, özellikle Hâfız, Şevket-i Buhârî, Örfî-i Şirâzî gibi İranlı şairlerin Dîvân'ları gibi pek çok tür ve şekildeki kaynak metinlere şerhler yapılmıştır. Bunun yanı sıra özellikle XIX. yüzyıl ve sonrasında şerh olgusunun bazı problemli, tartışmalı ya da aydınlatılması gerekli yönleri ilmî/bilimsel olarak da ele alınmıştır. Bu bağlamda değerlendirmeye tabi tutulan eser, yazarının kendine has dil ve üslubuyla; Türk Edebiyatı Şerh Geleneğinin başat aktörü "şârih" ve belâğat ve fesâhat açısından onun "üslûbu" konusuna, Bûsîrî'nin defalarca şerh ve tercüme edilen Kasîde-i Bürde adlı na't-ı şerîfi örnekleminde ışık tutmaktadır.