Finansal Krizlerin Belirleyenleri ve Öngörülebilirliği: Türkiye Üzerine Bir Uygulama (original) (raw)
Related papers
GİRİŞ Finansal Krizlerin Belirleyenleri ve Öngörülebilirliği: Türkiye Üzerine Bir Uygulama
Doksanlı yıllardan itibaren dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan finansal krizlerdeki artışa paralel olarak, geliştirilen finansal kriz modellerinin sayısı da artmıştır. Geliştirilen modellerin temel amacı, finansal krizlerin oluşumunda etkin olan faktörleri belirlemek ve bu krizlerin öngörülebilmesini sağlamaktır. Finansal krizlerin öngörülmeye çalışılması, kriz maliyetlerinin en aza indirilmesi yanında olası krizlerin önlenmesi açısından da önem taşımaktadır. Uygulamalı finansal kriz modelleri literatürde genellikle standart modeller ve bu modellere alternatif olarak geliştirilen yeni modeller başlıkları altında incelenmektedir. Standart modeller, sinyal yaklaşımı (Kaminsky vd., 1998) ve sınırlı bağımlı regresyon (Logit-Probit) modelleridir . Diğer yandan son yıllarda finansal krizlerin öngörüsünde çok sayıda analiz tekniği kullanılmaktadır. Örneğin bu makalede kullanılan Markov rejim değişimi (MRD) modeli ile sınıflama ve regresyon ağaçları (Classification and Regression Trees-CART) modeli (Breiman, 1984) sözü edilen modellerdendir. Bunların dışında, yapay sinir ağları modeli (Nag ve Mitra, 1999), Fisher diskriminant analizi (Burkart ve Coudert, 2000) ve sınırlandırılmış VAR modelinden de (Krokoska, 2000) söz edilebilir. Çalışmanın temel amacı CART ve MRD modellerini kullanarak 1990:01-2009:07 döneminde Türkiye'de yaşanan finansal krizlerin öncü göstergelerini belirlemek ve bu krizlerin öngörülebilirliğini analiz etmektir. Bu bağlamda çalışma iki açıdan literatüre katkıda bulunmaktadır. Bunlardan birincisi iki farklı yöntemin karşılaştırmalı bir biçimde kullanılmasıdır. Konuya ilişkin araştırmalarda bu yöntemlerin birlikte kullanıldığı çalışma sayısının sınırlı olduğu görülmüştür. Özellikle CART modeli kullanılarak sadece Türkiye'ye ilişkin bir çalışmaya tarafımızca rastlanmamıştır. Diğer taraftan literatür taramalarında krizlerin öngörülebilirliği ile ilgili çalışmaların büyük çoğunluğu 2008 Küresel Finansal Kriz'i öncesi dönemi kapsamaktadır. Bu nedenle çalışmanın literatüre ikinci katkısı 2008 Küresel Finansal Krizi'ni kapsamasıdır. Çalışma altı bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde 1990:01-2009:07 dönemi Türkiye'de yaşanan finansal krizler incelenmiştir. Üçüncü bölümde CART ve MRD modelleri ile ilgili yapılan literatür taramasına, dördüncü bölümde çalışmada kullanılan model, veri kaynakları ve değişkenlere, beşinci bölümde uygulamalara yer verilmiş, altıncı bölümde ise uygulamalara ilişkin genel değerlendirmeler aktarılmıştır.
Finansal Krizlerin Yapay Sinir Ağı Modeli ile Öngörülebilirliği: Türkiye için Bir Uygulama
International Journal of Social, Political and Economic Research
Finansal krizler 1980 sonrası dönemde üzerinde daha çok tartışılmaya başlayan bir konu haline gelmiştir. Kapitalizm doğası itibarıyla krize yol açma eğilimindedir. Bundan dolayı tarihsel süreç içerisinde birçok kriz görülmüştür. 1980 sonrası finansal krizlere olan ilgi artmıştır. Bunun başlıca nedeni krizlerin görülme sıklığındaki artış ve etkilerinin daha global olmasıdır. Finansal krizlerin ülke ekonomisi üzerindeki yıkıcı etkileri yanında sosyolojik etkileri de bulunmaktadır. Krizlerin bu özelliği bu konuda çalışan kişileri krizleri ortaya çıkartan faktörleri bulmaya yönlendirmiştir. Yeni finansal mimari oluşturma çalışmalarındaki temel konulardan biride finansal kriz göstergelerinin tespitidir. Kriz göstergelerini tespit etmek amacıyla birçok değişik yöntem kullanılmaktadır. Bu modeller genel olarak erken uyarı sistemi (EWS) olarak adlandırılmaktadır. İktisatçıları bu konuda çalışmaya iten temel neden finansal krizlerin ülkelerde yarattığı döviz kaybı, aşırı resesyon ve negatif ...
Probit Model ile Finansal Kriz Öncü Göstergelerinin Tahmini: Türkiye Üzerine bir Değerlendirme
Zenodo (CERN European Organization for Nuclear Research), 2021
Finansal krizlerin sayısının ve şiddetinin artması, krizleri önceden tahmin etme ihtiyacını doğurmuş; buna bağlı olarak konuya olan ilgiyi de artırmıştır. Elbette finansal krizleri öngörebilmek oldukça yoğun çaba gerektiren bir süreçtir. Ancak, geçmişte yaşanan finansal krizler iki şeyi göstermiştir: birincisi, ekonomik tahmin göstergelerini iyileştirmek, ikincisi ekonomik krizler için iyi çalışan erken uyarı sistemleri geliştirebilmek. Bu bağlamda kriz öncü göstergeleri, ekonomide doğabilecek büyük yıkımları önlemek ve politika yapıcıların daha etkin kararlar almasına ve daha büyük kayıpların önüne geçilmesine yardımcı olması adına son derece yararlı bir araçtır. Bu gereksinim kapsamında oluşturulan çalışmanın amacı, Türkiye'nin 1992:01-2019:12 dönemi için probit model yöntemi ile kriz öncü göstergelerinin belirlenmesidir. Oluşturulan nihai modele göre; cari işlemler dengesi, gecelik borçlanma faiz oranı, Merkez Bankası rezervleri, bileşik öncü göstergeler, dış ticaret dengesi, hisse senetleri fiyat endeksi, enflasyon oranı değişkenleri ile bağımlı değişken arasında istatistiki olarak anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.
Finansal Krizlerin Öncü Göstergeleri ve Ülke Ekonomilerini Etkileme Kanalları: Türkiye Örneği
Maliye Dergisi, 2011
Küreselleşen dünyada, geçilen yüzyıl içinde çıkış noktaları ve sonuçları birbirinden farklı çeşitli krizler yaşanmıştır. Bir ülkede ortaya çıkan krizin diğer ülkelere sirayet etmesi mali ve ticari küreselleşmenin bir sonucu olarak düşünülebilir. Kriz, küreselleşme denizinde yüzen ülke ekonomilerinin farklı şiddetlerde mali fırtınalara yakalanmasıdır. Bu noktada yanıt aranması gereken soru, "Kriz geliyorum der mi?"dir. Çalışmamızda bu soruya yanıt aranacaktır. Literatürde, krizlerin önceden bilinebileceğine yönelik çeşitli "öncü göstergeler"in varlığı tartışılmaktadır. Bu çerçevede, krizlerin Türkiye ekonomisine hangi kanallardan yansıdığı çeşitli öncü göstergeler ışığında araştırılacaktır.
Finansal Krizlerin Sinyal Yaklaşımıyla Öngörülebilirliği: Türkiye Örneği
Anadolu Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2018
Bu çalışmanın amacı 1990-2016 dönemi Türkiye' de yaşanan finansal krizlerin tahmin edilebilirliğini sinyal yaklaşımıyla incelemektir. Kriz dönemlerinin belirlemesinde nominal döviz kuru, faiz oranı ve net uluslararası rezervlerin yüzde değişimlerinin toplamından oluşturulan finansal baskı endeksi kullanılmıştır. Kriz dönemlerinin öngörülebilmesi için sinyal verebilecek 13 adet öncü ekonomik gösterge seçilmiş ve incelenmiştir. Çalışmada Nisan 1994 Krizi ve Şubat 2001 Krizi başarıyla tespit edilmiştir. Bu kriz dönemlerinde sinyal veren göstergeler gelecekte krizlerin öngörülebilmesinde kullanılması için tespit ve kayıt edilmiştir.
Kısa Vadeli Faiz Serisinin Öngörüsü: Türkiye Üzerine Bir Uygulama
Özet Bu çalışmanın amacı, kısa vadeli faiz serisi için Taylor kuralı ve Faiz Düzleştirme kuralından yararlanarak ekonometrik modeller kurmak ve kurulan bu modeller çerçevesinde kısa vadeli faiz serisinin örneklem içi (ex-post) ve örneklem dışı (ex-ante) öngörü değerlerini elde etmektir. Kurulan modeller çerçevesinde, kısa vadeli faiz oranı için yapılan örneklem içi öngörü değerlerine bakıldığında, 2014(1)-2014(3) döneminde, kısa vadeli faiz oranının gerçekleşen değerleri ile örneklem içi öngörü değerleri birbirlerine yakın çıkmıştır. Özellikle son üç çeyrekte kısa vadeli faiz oranının gerçek ve öngörü değerlerinin %9 larda olması, para politikasının dönem boyunca sıkı tutulduğu anlamına gelmektedir. Örneklem dışı öngörü değerlerine bakıldığında, kısa vadeli faiz oranının 2014(4) dönemindeki gerçek değeri %10.58 iken, örneklem dışı öngörü değeri % 9.13 bulunmuştur.
GİRİŞ 2007 yılında ortaya çıkıp 2008 ve 2009'un ilk yarısında şiddetli bir şekilde hissettiğimiz küresel krizden yavaş yavaş çıkmaya başlıyoruz. Özellikle 2009'un son çeyreğinde gözlemlenen %6'lık büyümeyle birlikte iktisatçılar arasında "krizin sona erdiği" yönünde bir mutabakat oluşmaya başlandı. Bu rakamın yanıltıcı olduğunu, krizden çıkışla ilgili kesin konuşmanın henüz erken olduğunu düşünen iktisatçılar da yok değil, ancak takip eden süreçte yaşanması muhtemel daralmaları bu "olağanüstü kriz"de alınan "olağanüstü önlem"lerin zamana yayılan olumsuz etkileri olarak da değerlendirebiliriz. Örneğin kriz döneminde
Ekonomik Krizlerde Para Politikası Uygulamaları ve Etkinliği: Türkiye Örneği
Anadolu BİL Meslek Yüksekokulu Dergisi, 2016
Sanayilesmis ulkelerde yasanan krizler bir yana, gelismekte olan ulkelerde de 1980 ve 1990’li yillarda Bankacilik ve Finansal Sistem Krizleri yasanmistir. Merkez Bankalari para politikasiyla dogrudan mudahale ederek dogru kararlarla etkin bir para politikasi uygulamaya calismistir. Bazen de alinan yanlis kararlar krizin etkisini daha da artirmaya sebep olmustur. Bu calismanin amaci para politikasinin genel cercevesini sunarak para politikasinin etkinliginin incelenmesidir. Bu baglamda ilk olarak, ekonomik krizler ve 1990 yilindan sonra yasanan krizlerde para politikasinin etkinligi genel olarak ele alinmistir. Merkez bankalarinin yapilarina deginilerek Turkiye'de uygulanan makroekonomi politikalari ozet olarak verilmeye calisilmistir. Mundell-Fleming modeli uzerinden para politikasinin etkinligi incelenmistir. Ekonomik gostergelerin yardimiyla Turkiye'de 1990 ve 2001 yillari arasi donemde uygulanan para politikasinin, maliye politikasinin uygulanisi ile ters duserek etkinlig...
ÇÜ SBE YL Lisans Tezi, 2004
1990’lı yıllarda yükselen piyasaların zayıf kurumsal ortamlarında gerçekleşen finansal serbestleşme ve sermaye hesabı açılışı, spekülatif kısa-vadeli sermaye hareketleri ve demokrasinin vazgeçilmez iki unsuru şeffaflık ve sorumluluğun yeteri kadar uygulanmaması finansal krizleri belirleyen faktörler arasında sayılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin zayıf bankacılık düzenleme/denetleme sistemleri bankaların aşırı risk almasına ve bilançolarında yıpranmalara yol açmıştır. Bu yıllarda ulusal paralara yapılan spekülatif saldırılar zayıf bilançoları olan bankaların ve firmaların iflasına yol açarak finans krizlerini oluşturmuştur. Kurumsal yapıları farklı olan gelişmiş ülkeler finansal krizlerden gelişmekte olan ülkeler kadar etkilenmemektedirler. 1997 Asya krizinden sonra uluslararası finans sisteminde reform çalışmaları başlamıştır. G-7 tarafından başı çekilen reform çalışmaları gelişmekte olan ülkelerin zayıf kurumsal alt-yapılarına odaklanmış krizlerin oluşumunda önemli bir faktör olan spekülatif sermaye hareketlerine karşı bir önlem düşünülmemiştir.