Sosyal Uyumda Kültürlerarası Yaklaşımın Bir Yansıması Olarak Göçmen Meclisleri (original) (raw)

Göçmenlerin Uyum Sağlama Sürecinde Yaşadıkları Çatışmalar ve Sayısal Topluluklar

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ AKADEMİK DERGİSİ, 2018

Bireyler göç ettikleri yerlerde oluşturdukları topluluklarla, karşılaştıkları sorunlarda birbirlerine destek olmakta ve böylece göç edilen yeni yerlere uyum sürecini kolaylaştırmaktadırlar. Oluşturulan bu topluluklar her zaman fiziksel olmamakta; zaman zaman bilgisayar ve internet tabanlı ortamlar kullanılarak da göç eden bireyler birbirlerine ulaşmaktadırlar. Peki oluşturulan bu sayısal topluluklar gerçekten fiziksel toplulukların yaptığı gibi bireylerin uyum sürecini kolaylaştırma işlevini yerine getirebilmekte midir? Bu soru bağlamında bu çalışmada göç eden bireylerin iş ortamlarında ve özel hayatlarında çatışma yaşayıp yaşamadıkları, eğer yaşıyorlarsa bu çatışmaları nasıl çözdükleri ele alınmıştır. Bunun yanı sıra sayısal toplulukların bu çatışmaların çözümünde bir rol oynayıp oynamadıkları, eğer oynuyorlarsa bu rolün ne olduğu; eğer oynamıyorlar ise sayısal toplulukların göç sürecinde nasıl bir işleve sahip oldukları irdelenmiştir.

Mejrs 1(1) Politik Üyeliğin “Öteki” Yüzü: Mülteciler, Sığınmacılar, Göçmenler ve Yabancılar

MIDDLE EAST JOURNAL OF REFUGEE STUDIES, 2016

Dünya genelinde bilhassa da Orta Doğu coğrafyasında göçmen, mülteci, sığınmacı, yabancı veya daha genel anlamı ile öteki olmanın bedeli çoğu zaman oldukça ağır olmaktadır. Öteki olmaktan kaynaklı oluşan trajik tablo ise her geçen gün biraz daha yakıcı hâle gelmektedir. Seyla Benhabib’in verili ulus devletler sistemi içerisindeki egemen devletlerin göçmenlere, sığınmacılara, mültecilere ve yabancılara dönük politikalarını ve uygulamalarını vatandaşlık (politik üyelik) kavramının sınırlarını zorlayarak tartıştığı bu kitabı, son dönemde ortaya çıkan trajik tablonun bir nebze olsun iyileştirilebilmesi için oldukça zihin açıcı bir nitelik taşımaktadır. Benhabib, beş bölümden oluşan kitabının birinci bölümünde (s. 35-57), Immanuel Kant’ın Kozmopolit Hak kavramının yeniden bir okumasını yapmaktadır. Bu bölüm dâhilinde yazar yabancılara dönük olan, Kant’ın konukseverlik ve geçici ikamet olarak tanımladığı hakları ele almakta ve bunu bir kalkış noktası yaparak geçici ikamet hakkı sahibinin politik üyelik hakkına evrensel ahlaksallık bağlamında bir insan hakkı olarak yaklaşılması gerekliliğini tartışmaktadır. Yazar ikinci bölümde (s. 59-79), Hannah Arendt’in haklara sahip olma hakkı ifadesinden hareketle insanlık hakkının önemini açıklamaktadır. Bu bölümde yazar, ulusal egemenlik ve evrensel insan hakları arasındaki gerilimi tartışma konusu yaparak ulus devletler sisteminin çelişkilerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Ulus devletlerce yaratılan sığınmacılar, azınlıklar, uyruksuzlar ve yersiz yurtsuzlar gibi insan kategorilerinin sorunlarının ancak evrensel insan haklarının geniş biçimde uygulanması ile çözülebileceğini savunmaktadır. Yazar, göç hareketleri üzerine yoğunlaştığı üçüncü bölümde (s. 81-138) John Rawls’ın kapalı toplum modelinin eleştirel bir tartışmasını yapmaktadır. Bu çerçevede de devletlerin katı göç ve göçmen politikalarını eleştiren yazar, bu bölümde liberal demokrasilerde sınırların geçirgenliğinin ülkeler için bir tehdit değil aksine demokratik açıdan bir zenginlik olduğu görüşünü savunmaktadır. Dördüncü bölümde (s. 139-177) vatandaşlık kavramının geçirdiği dönüşümleri inceleyen yazar, vatandaşlık kavramını temel insan hakları ile ilintili bir biçimde ele almakta ve ayrıca pratik olarak Avrupa Birliği vatandaşlığını incelemektedir. Bu doğrultuda vatandaşlığa kabule hiçbir şekilde izin verilmemesini veya bunun çeşitli nedenlerle kısıtlanması gibi uygulamaları üyeliğe ilişkin insan hakkı ihlali olarak değerlendirmektedir. Yazar, kitabının beşinci ve son bölümünde (s. 179-219) demokratik yineleme kavramına odaklanmaktadır. Fransa ve Almanya’da gerçekleşen ve yabancılara dönük hak sınırlandırmalarının (başörtüsü ile okula girme, başörtüsü ile ders verme ve uzun süreli yabancı mukimlerin oy kullanma haklarının yasaklanması gibi) yaşandığı üç ayrı olay ve bu olayların çözüme kavuşturulması üzerinden demokratik yinelemeler sürecinin önemini ortaya koymaktadır. Benhabib, kitabına uluslar ötesi göçlerin liberal demokrasilerin yapısal ikilemini ortaya koyduğunu tespit ederek başlamaktadır. Bu ikilem, bir yanda egemen ulus devletlerin özbelirlenim iddiaları ve diğer yanda ise evrensel insan haklarına bağlılık ilkesinin yaratmış olduğu ikilemdir (s. 12). Bu noktada, kendi önerisinin ne devletin sonu ne de dünya vatandaşlığı olduğunu ve Kantçı kozmopolit federalizm geleneği izlediğini ifade eden yazar, üyelik sorunlarına adil dağıtım eksenli çözüm arayan yeni Kantçı teorilerden farklı olarak, adil üyelik odaklı bir yaklaşım geliştirmeye çalışmaktadır. Yazara göre, adil üyelik “mültecilerin ve sığınmacıların ilk kabul için yaptıkları ahlaki talebin tanınması; göçmenler için geçirgen bir sınır rejimi; ulusal haklardan mahrum etme ve vatandaşlık haklarının kaybına karşı ihtiyati tedbir; her insanın ‘hakka sahip olma’, yani, tüzel kişi olma hakkının korunması” gibi temel hakları içermektedir. Bu haklar, politik üyelik statülerine bakılmaksızın, geri alınamaz bir nitelik taşımakla birlikte, adil üyelik, belirli şartları karşılayan yabancılara vatandaşlık hakkının verilmesini gerektirmektedir. Ayrıca, daimi olarak vatandaşlıktan çıkarma uygulamasının, liberal demokratik bir insan topluluğu kavrayışıyla uyuşmadığını belirten yazar, bunun temel bir hakkın ihlali olduğunu vurgulamaktadır (s. 13-14). Öte yandan, yazar, kitap boyunca göçmenler, mülteciler, sığınmacılar ve yabancı- ların hukuki statüleri ve vatandaşlık haklarına ilişkin Kant’ın kozmopolit federalizminden Arendt’in haklara sahip olma hakkına ve Rawls’ın halkların yasasına kadar oldukça önemli felsefi ve teorik tartışmalar yürütmektedir. Bu felsefi ve teorik tartış- malar zaman zaman okuyucuyu asıl bağlamdan uzaklaştırır gibi olsa da kitabın temel savunusu için önemli bir zemin hazırlamaktadır.Küreselleşmenin dünyanın her yerindeki insan topluluklarının birbirine olan bağımlılığını artırdığının, yeni temsil alanları ve dinamikleri yarattığının altına çizen yazar, toprağa bağlı ve kültürel kimlik ilişkisine dayandırılan üyelik biçimlerinin yetersiz olduğuna vurgu yapmaktadır. Buradan hareketle, kitap boyunca Kantçı bir çizgide ahlaki evrenselcilik ve kozmopolit federalizm için talepte bulunmaktadır. Merkeze liberal demokrasileri koyarak Batı merkezci bir yaklaşım içerisinde olmasına ve zaman zaman fazlasıyla teorik ve felsefi bir tartışma yürütmesine karşın Benhabib, kitap boyunca ötekilerin haklarına ilişkin oldukça önemli ve somut önerilerde bulunmaktadır. Örneğin, açık değil geçirgen sınırları savunmakta, mültecilere ve sığınma hakkı arayanlara ilk kabul hakları uygulanmasını ve bu ilk kabulün tam üyeliğe dönüş- me hakkının olmasını istemekte ve vatandaşlığa kabulü düzenleyen yasaların insan hakları ilkelerine uygun olması gerektiğini belirtmektedir. Bunun yanı sıra, egemen halkların vatandaşlığa kabule izin vermemelerine ve aralarında yaşayan yabancıların vatandaşlığının önüne hukuki birtakım engel koymalarına karşı çıkmaktadır. Benhabib’in bu kitabında, uluslar ötesi göçler neticesinde ortaya çıkmış olan mülteci, sığınmacı, göçmen ve yabancı gibi insan kategorilerinin hukuki statülerine ve kendilerine egemen ulus devletlerce tanınan hakların yetersizliğine dikkat çekmektedir. Bunun yanı sıra, yürüttüğü teorik ve felsefi tartışmalar ekseninde Kantçı bir çizgiden kozmopolit federalizm talebinde bulunmaktadır. Dahası, yine bu çerçevede bugün öteki olarak adlandırılan insanların mevcut hukuki statülerinin iyileştirilmesi, vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmamaları, iltica ve sığınma haklarının düzenlenmesi ve bulundukları ülkedeki siyasal hayata katılmalarının önünün açılması gibi konuları temel insan hakları çerçevesinde ele alarak devletlerce uygulanması hiç de zor olmayan somut öneriler sunmaktadır. Seyla Benhabib, İstanbul doğumludur. Yale ve New Haven üniversitelerinde çalışarak doktorasını 1977’de tamamlamıştır. ABD Yale Üniversitesinde profesördür. Siyaset bilimi ve felsefesi alanında çalışmaktadır.

Göçmenler ile Yerellerin Çokkültürlü Çalışma Ortamında Kültürel Farklılık ve Aidiyetlerin Çalışma Ortamını Organize Etme Biçimleri

The Different Approaches of Academic Disciplines to the Phenomenon of Migration, 2021

According to the numbers announced by the General Directorate of Migration Management, 3,595,333 Syrians in Turkey live outside the shelters and most of them work in unskilled jobs (Erdoğan, 2019: 14). In this paper, the adaptation and survival efforts of Syrian refugees will be explained in the light of the data of an ethnographic study that is currently being conducted. In this paper, the focus will be on how the cultural differences and belonging of locals and refugees are built and communicated in a production environment. The data obtained by ethnographic observations, surveys and interviews with local workers in a bag production workshop in Ulus, Ankara, where 13 local and 13 migrant workers work together, were interpreted with descriptive analysis method. A total of 13 visits were made to the fabric between January-Fabruary 2018. In addition, a 65-page interview was conducted with nine local employees, as well as a questionnaire regarding their use of social media and fake news they believe about Syrian refugees. It has been understood that the communication between the employees and the languages are spoken in the organization of the work environment, ethnic origin, the way refugees are perceived / identified, are effective. Fake news on social media is the source of negative perception / erroneous information about refugees. Communication in the fabric was examined on the axis of local-local, refugee- refugee, local- refugee, refugee -local. Consequently, knowledge of cultural and ethnic identity, the character of intercultural interaction and ethnic stereotypes are built by articulating a certain production relationship, and the survival efforts of refugees are subject to this construction.

Küreselleşme Süreci̇nde Göçmen İli̇şki̇leri̇ Ağinin Önemi̇

Istanbul University - DergiPark, 2017

Tarihi, insanlık tarihi kadar eski olan göç olgusu, beraberinde birçok karmaşayı da barındırır. Göç olgusunu açıklamak ve sürecin tüm dinamiklerini anlamak için tek bir yaklaşım geliştirilmesi olanaksız görünmekle beraber, böylesine geniş bir olgu, ulus boyutunda olsun ya da uluslararası boyutta olsun sosyal, kültürel ve ekonomik alanlar ile sürekli etkileşim halindedir. Küreselleşmenin yaygınlaşan, derinleşen ve hızlanan doğası da gözönüne alındığında göç konusu anlaşılması daha da zor bir sürece dönüşür. Küreselleşme, teknolojiden iletişime, ulaşımdan sağlığa birçok alanda büyük dönüşümler sağlarken bir yandan da küresel adalet sorunsalını gündeme getirir. Yoksul ve zengin ülkeler, az gelişmiş, çok gelişmiş coğrafyalar ya da iklimsel farklılıklar dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan insanları huzursuz ederken, toplumların daha iyi hayat standartlarına kavuşma özlemi giderek artar. Bir başka söylem ile göç olgusu da tüm bu gelişmelerle çok yakından ilişkilidir. Sistem içindeki tüm değişkenler ele alındığında, göçmen ilişkileri ağı yaklaşımı, içinde bulundurduğu çeşitli dinamikler sebebiyle diğer yaklaşımlardan farklı özellikler sergiler. Bu çalışmada göç olgusunda sosyal ağların belirleyici unsurları incelenerek konunun dinamiklerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır.

Geçici Sığınmacı / Mülteci Gruplarda Kültürleşme

İLTİCA, ULUSLARARASI GÖÇ VE VATANSIZLIK: KURAM, GÖZLEM VE POLİTİKA, 2011

Farklı kültürlerden gelen insanlar arasındaki bağlantı yeni bir fenomen değildir. İnsanlık tarihi boyunca insanoğlu çeşitli nedenlerle göç etmiştir. Göç etme nedenleri arasında verimli yerler arama, ticaret, kolonileşme, macera arama veya eğlence amacıyla yapılan faaliyetler bulunmaktadır. Göç sürecini yaşayan insanların kültür ve yaşam tarzlarında değişimler meydana gelmesi beklenmektedir. Kültürleşme kavramı; bu süreçte iki farklı kültürün karşılaşması sırasında yaşanmaktadır. Kültürleşme kavramının tarihi oldukça eskidir fakat psikolojinin konusu olarak son otuz yıldır bu konuda çalışılmalar yapılmaktadır. Kavram, önce antropolojide tanımlanmış ve yerlilerin kültürleşmesi üzerine çalışılmış, daha sonradan ise sosyolojide göçmenlerin kültürleşmesi üzerine çalışılmıştır. Günümüzde kültürleşme kavramına olan ilginin artmasının iki nedeni bulunmaktadır. Bunlardan ilki; doğal veya insan yapımı felaketlerin (savaşlar, çatışmalar, yoksulluklar, kıtlıklar gibi) artmasıdır. İkincisi ise; kültür ve insan davranışı arasındaki ilişkinin önemi anlaşılmaya başlanmıştır.

Mekândaki Dil/ler: Misafirlik ve Yerleşiklik Arasında Göçmenler

On Interaction between the City and the Language(s): Individual to Society, 2021

İstanbul, tarihi boyunca siyasi, ekonomik, coğrafi konumu nedeniyle göç alan bir kent olmuştur. Günümüzde de İstanbul'un bu özelliği değişmemiştir. Bugün İstanbul'da yaşayan pek çok göçmen grubundan bahsetmek mümkündür, ancak bu gruplar içinde Suriyeli göçmenler sayısal üstünlükleriyle öne çıkmaktadır. Bu açıdan Suriyeli göçmenlerin kente ve kentin toplumsal yaşamına etkisi İstanbul'da belirgin biçimde gözlenmektedir. İstanbul'un kent yaşamına dahil olmaya çalışan Suriyeli göçmenler kentin fiziki ve toplumsal yapısını etkilemektedir. Göçmen nüfusunun yoğunluğu ve kentte kalıcılaşmaları bu etkiyi daha da güçlü kılmaktadır. Öyle ki İstanbul'un kimi bölgeleri/mahalleleri göçmenlerle anılmaktadır. Bu bölgeler göçmenlerin toplumsal yapılarına uygun biçimde değişmektedir. Sözü edilen değişimi görünür kılan mekanların başında iş yerleri gelir, çünkü iş yerleri sadece ticaret yapılan mekanlar olmaktan öte sosyal ve kültürel işlevlere de sahiptir. Bu nedenle toplumsal değişimler iş yerlerinin hizmet alanlarına ve hizmet verme biçimlerine yansır. Böylece bir bölgenin kullanıcıları farklılaşırken yeni kullanıcıların ihtiyaçlarına, sosyal, ekonomik konumlarına ve hatta dillerine uygun olarak iş yerleri de değişir. Bu çalışmada Suriyeli göçmen nüfusun gündelik yaşamlarında yoğun olarak ziyaret ettikleri, vakit geçirdikleri Millet Caddesi'ndeki iş yeri isimleri örneğinde göçün mekanın dilini/dillerini nasıl etkilediği üzerinde durulacaktır. Aynı zamanda İstanbul özelindeki bu örnekten yola çıkarak yapılan analiz sonucunda göçmenlerin temel sorun alanları/ihtiyaçları ve kentte inşa ettikleri yeni, ancak bir yanıyla da eski yaşam tarzları üzerinde durulacaktır.