Geleneğin Güncellenmesi Bağlamında Mesir Macunu (original) (raw)
Related papers
Irak Türkçesinde Kullanılan Bağlama Edatları
19. yy.ın sonuna kadar Osmanlı Tebaası sayılan ve Türklerin Anadolu’ya girişlerinden daha önceki tarihlerde Türkleşmiş topraklarda yaşayan günümüz Irak Türkmen Türkmenlerinin dili, bağlı oldukları gruptan ayrı düşen ve başka bir coğrafyada başka bir hayat yaşamaya başlayan her ağız gibi farklılaşmıştır. Arapçayla olan yakın teması ve okullarda Arapça eğitim alınması nedeniyle de dil yeni gelişmeler göstermiş, leksik ve gramatik unsurlar biçim ve anlam değişimlerine uğramıştır. Bazı noktalarda ise tutucu davranmış ve arkaik kelimeleri bünyesinde saklamaya devam etmiştir. Edatlar, tek başlarına anlamları olmayıp, ancak cümledeki diğer kelime ve kelime grupları arasında çeşitli bağlantılar kurmaya yarayan “alet sözler”dir. Dilin bütünü içinde soyut bir unsur olarak ele alındığı takdirde de edatlar çekime gelmeyen “donmuş” ve “kalıplaşmış” sözlerdir. Bilindiği gibi Eski Türkçede bağlama edatı yoktur. Bağlama edatlarının teşekkülü Karahanlı devresinden itibaren kendisini gösterir. Bu yüzden bazı dilciler tarafından yabancı dillerin tesiri özellikle Arapça ve Farsçanın baskısı ile açıklamaktadırlar. Bu çalışmada Irak Türkmen Türkçesindeki bağlama edatları ele alınarak, standart Türkiye Türkçesi ile olan ses, şekil ve anlam farklılıkları örneklerle incelenecektir. Bu edatların yabancı kaynaklı olanlarının oranı da dikkatlere sunulacaktır.
MEKÂNIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ: MEKÂN VE SANAT ETKİLEŞİMİNDE GÖÇMEN KAMPLARI
ASEAD, 2019
ÖZET 2011 yılında başlayan Suriye Savaşı ile milyonlarca insan zorunlu dış göçlerle yabancı ülkelere göç etmiş ve etmeye de devam etmektedir. Yeni yaşamlarına; kent içi mekânlarda devam ettikleri gibi özellikle Suriye"ye komşu ülkeler olan Türkiye ve Ürdün"de dikkat çekici büyüklükteki geçici barınma merkezlerinde diğer bir söylemle göçmen kamplarında devam etmeye çalışmaktadırlar. Uluslararası insani yardım kuruluşları; bu alanlarda yaşayan göçmenlere yiyecek, barınak ve tıbbi bakım sağlamak için mücadele etmektedirler. Fakat hiç kuşkusuz ciddi travmalarla yaşamlarına devam eden bu insanların ruhsal açıdan iyileştirici mekânlara ve aktivitelere ihtiyaç duyduğu ortadır. Bu araştırmada; 2011 yılı sonrasında Suriye göçü ile ortaya çıkmış ve 80.000 kişiye ev sahipliği yapan Ürdün-Za"atari göçmen kampındaki barınma mekânlarında cephelere yapılan resim sanatı uygulamaları analiz edilerek, iyileştirici gücüne, kültürel imgelerin aktarılmasına ve taşınmasına olan katkısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Benzer çalışmaların Türkiye"deki mevcut göçmen kamplarında yapı cephelerine ve kamp duvarlarına uygulanabilirliği sorgulanmıştır. Böylelikle izole mekânlar olduğu kabul edilen ve sıklıkla eleştirilen kamp ortamlarında kapsamlı ve maliyetli değişiklikler kadar basit müdahaleler ile yaşama mekânlarının ve alanlarının daha yaşanabilir çevrelere kavuşturulmasının sağlanabileceği ortaya koyulmuştur. ABSTRACT With the Syrian war that started in 2011, millions of people have migrated to foreign countries and still continue to migrate. They continue their lives in refugee camps that reach remarkable sizes in urban areas especially those in countries neighboring Syria like Turkey and Jordan. International humanitarian organizations; are providing food, shelter and medical care to refugees in these living areas. But there is no doubt that these people who continue their lives with serious traumas also need mentally healing places and activities too. In this study; the art paintings on the façades of the Jordan-Za"atari refugee camp structures, which emerged with the Syrian migration after 2011 and hosts over 80,000 people, was analyzed. Thus, its contribution to the healing power and the transfer of cultural images has been revealed. Also in this study, the applicability to existing building facades and walls of the camp of refugee camps in Turkey have been examined. In this way, it has been demonstrated that camp environments which are often criticized to be isolated spaces can be turned into more liveable environments with simple interventions as well as comprehensive and costly changes.
Gelenek ve Ritüel Sürekliliği Bağlamında Teslim Abdal Ocağı
Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi , 2020
Teslim Abdal Ocağı hakkında ocak mensubu dede ailelerinin şahsî arşivlerinde bulunan h. 1206/1207 (m. 1791-1792), h. 20 Rebîülâhir 1207 (5 Aralık 1792), h. 24 Cemâziyelâhir 1232 (m. 11 Mayıs 1817), h. 20 Rebîülevvel 1258 (m. 1 Mayıs 1842) ve h. Rebîülâhir 1302 (m. Ocak/ Şubat 1885) tarihli şecerenâme ve icâzetnâme türündeki beş ayrı belge bağlamında bir ocak kültü oluşumunun tarihî seyrini ele aldığımız ilk makalemizin devamı niteliğinde olan bu çalışmamızda, söz konusu ocak hakkında sözlü gelenekten saha çalışmaları merkezli elde ettiğimiz tespitlerin kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmesine yer verilmiştir. Bu çerçevede, öncelikle ocak dede ve talipleriyle yapılan mülakatlar aracılığıyla Şeyh Ahmed Dede Ocağı’nın bir devamı ve kolu niteliğindeki Teslim Abdal Ocağı’nın, bir Alevi şairi ve inanç önderi vasıflarına sahip Teslim Abdal’ın şahsiyeti merkezli müstakil bir ocak kültü oluşturma süreci irdelenmiştir. Söz konusu mülakatlar; 2014 ile 2020 yılları arasını kapsayan farklı zaman dilimlerinde Malatya, Elazığ, Antalya ve İzmir illerine bağlı çeşitli yerleşim birimlerinde ikamet etmekte olan, Elazığ’ın Baskil ilçesinin Şıh Hasan (bugünkü adıyla Tabanbükü) köylü dede ve talipler ile yapılmıştır. Gerek dede ve talip topluluklarıyla yapılan mülakatlar gerekse Şıh Hasan köyünde gerçekleştirilen derlemeler aracılığıyla elde edilen bilgilerin ocak dedelerinin şahsî arşivlerinde bulunan belgelerle karşılaştırılması neticesinde, Teslim Abdal Ocağı’nın müstakil bir ocak olarak yapılanma süreci, ocak hiyerarşisi, dede ve talip topluluklarının yayıldığı coğrafî alan ortaya konulmaya çalışılmış ve ocağın güncel durumu ile ritüel merkezli devamlılığı hakkında tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
Sanat ve Mitoloji Bağlamında Elma İmgesi
2021
Sanat ve mitoloji insana dair olanı imge aracılığıyla aktaran anlatı biçimleridir. İmgeler, gerek nesnel gerçeklikleri gerekse de bünyelerinde barındırdıkları kültürel anlamlarla metaforik yorumlamaların temel anlatı aracıdır. İmgeyi merkeze alan bu yorumlama biçimi, kendisini kuşatan gerçeklikleri anlamlandırma eğilimindeki insanın, derinlikli yapısını görünür kılar. Halkların kültürel motiflerinde yer alan imgeler genel anlamda toplumu, özelde ise insanı tanımamıza olanak sağlar. Görünenin ardında katmanlı bir varoluş biçimi arz eden insan; sanat ve mitolojinin görsel ve edebi anlatımlarında mevcut bulunan metaforik yorumlama biçimleriyle daha da anlaşılır hale gelir. “Sanat ve Mitoloji Bağlamında Elma İmgesi” başlıklı bu makalede nitel araştırma yöntemiyle literatür taraması yapılarak, sanat ve mitoloji bağlamında elma imgesi merkezinde insana dair olan derinlikli anlam katmanları çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Lucas Cranach’dan Yoko Ono’ya pek çok sanatçının farklı dönemlerden farklı yapıt örnekleri biçimsel ve ikonografik olarak ele alınırken, elma imgesi odağında sanat yapıtlarının mitolojik hikayelerle bağıntıları araştırılmıştır. Mitolojik anlatılarda elma imgesi belirsizlik öncesi ortaya çıkan ve kırılma yaratarak yeni bir sürecin kapılarını aralayan kutsal, sihirli ya da yasaklı bir meyve olarak karşımıza çıkmaktadır. Eşik anında karşılaşılan ve değişimin ön habercisi olan imge, sanatsal anlatılarda ise kimi zaman mitolojik ve dini hikayelerin yorumu şeklinde kimi zamansa yalnızca sanatçının problemini dillendirmede başvurduğu basit biçimsel bir form olarak karşımıza çıkmaktadır.
İsrail'e Dönüş Miti Bağlamında Kutsal Metnin Araçsallaştırılması
Bu çalışma, Siyonizm ekseninde ve İsrail'in kuruluş miti bağlamında kutsal metnin araçsallaştırılmasını konu edinmektedir. Avrupa'da sömürgeci ve milliyetçi bir hareket olarak ortaya çıkan Siyonizm, politikalarını güçlendirmek için sıklıkla Yahudi kutsal metinlerini referans göstermiştir. Bu bağlamda ulus devletlerin vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilen vatan meselesini Filistin'e dönüş mitiyle, işgal ve yerleşim politikalarını ise Yeşu Kitabı'nın Siyonist yorumu üzerinden meşrulaştırmaya çalışmıştır. Bu yaklaşımların en görünür ve etkileyici hâlinin arkeolojinin kullanımı ve kutsal metinlerde geçen isimlerden hareketle haritalandırma çalışmaları üzerinden gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Kuşkusuz bu aşamaların gerçekleşmesi için sürgünün itibarsızlaştırılması, İsrail toprağına ve dolayısıyla tarihe dönüş fikri büyük önem arz etmekteydi. Bu süreçlerin İsrail'in kurucu erkleri tarafından başarılı bir şekilde işletildiğini söylenebilir. Bu çalışmada Siyonist tarih anlayışı kurgulanırken, kutsal metnin hangi açılardan referans alındığı ve bunun arkeoloji ve haritalandırma üzerinden nasıl uygulandığı incelenmektedir. Ayrıca tüm bunların neticesinde ortaya çıkan mitik anlatı da eleştirel bir şekilde işlenmektedir.