Postnatal radiological evaluation of antenatal hydronephrosis (original) (raw)

Postnatal Assessment and Outcome of Infants with Antenatal Hydronephrosis

Türkiye çocuk hastalıkları dergisi, 2015

Çoğunlukla geçici olan, ancak böbrek ve idrar yolunun konjenital anomalileri (CAKUT) ile de birlikte olabilen ve aileleri endişelendiren antenatal hidronefroz (AH) konusundaki dokuz yıllık deneyimlerimizi okuyucularla paylaşmaktır. Gereç ve Yöntemler: Antenatal dönemde saptanan hidronefroz nedeniyle genel pediatri polikliniğinde Ocak 2005 ve Aralık 2013 tarihleri arasında izlenen 230 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların kilo, boy, kan basıncı değerleri ile laboratuvar, ultrasonografi, dimerkaptosüksinik asit, dietilentriamin pentaasetik asit, miksiyon sistoüreterografi sonuçları kaydedildi. Bulgular: Hastaların 200'ünde (% 87.0) sol böbrek, 11'inde (%4.8) sağ böbrek olmak üzere %91.8'unda tek taraflı AH ve 19'unda (%8.3) çift taraflı AH saptandı. Hidronefrozun derecesi 175 hastada (%76.1) hafif, 38 hastada (%16.5) orta ve 17 hastada (%7.4) ağır düzeydeydi. AH nedeniyle takip edilen hastaların 195'inde (%84.8) non-obstrüktif hidronefroz saptanırken 19'unda (%8.2) vezikoüreteral reflü, 14'ünde (%6.1) üreteropelvik bileşke darlığı ve 2'sinde (%0.9) posterior üretral valv saptandı. Hidronefroz derecesi arttıkça üriner sistem patolojisi saptanma riskinde artış gözlendi (p<0.001). Çift taraflı AH bulunan hastalarda üriner sistem patolojisi saptanma sıklığı tek taraflı AH bulunan hastalara göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0.008). Non-obstrüktif AH tanısı alan hastalardan hafif düzeyde hidronefroz olanlarda birinci yılın sonunda spontan düzelme sıklığı %96.4 ve orta düzeyde hidronefroz olanlarda ise %78.6'di. Sonuç: AH nedeniyle takip edilen hastaların başlangıçta 3-7. günler ile 4-6. haftalarda ve daha sonra üç ayda bir olmak üzere en az 1 yıl süreyle takip edilmeleri gerektiği düşünülmektedir. Olguların büyük çoğunluğunda hayatın ilk yılında spontan düzelme gözlenmektedir. Çift taraflı AH veya 10 mm'den büyük renal pelvis çapı saptanan hastalar çocuk nefrologları ve/veya ürologlarına yönlendirilmelidir.

Assessment of Postnatal Evaluation and the Need for Surgical İntervention in Cases with High Grade Antenatal Hydronephrosis

Bakirkoy Tip Dergisi / Medical Journal of Bakirkoy

Objective: The need for surgery in high-grade hydronephrosis should be discussed in the literature. We evaluated the necessity of surgical treatment and follow-up results in cases with high grade antenatal hydronephrosis which may be due to ureteropelvic junction obstruction. Methods: Between 2010 and 2017, 79 (M: 62, F: 17) high grade antenatal hydronephrosis was followed by serial MAG3 scintigraphy, urinary ultrasound. The cases are, 10% or more loss of function, low functioning (<40%) obstruction at initial evaluation, no loss of function and increased hydronephrosis, non-obstructive hydronephrosis, resolution group. Pelvic AP diameter, parenchymal thickness were compared between the surgical and non-surgical groups. Results: Pelvic AP diameter function was lost and did not lose function but increased with hydronephrosis and it was significantly higher than the non-obstructive group in the surgical group (p=0.009, p=0.008). Parenchyma thickness was significantly lower in the surgical group than in the follow-up group. Pelvic AP was found as predictive ultrasonographic parameters for the surgery, 28 mm above the diameter and 5.8 mm below the parenchyma thickness. Conclusion: High-grade hydronephrosis is a concern for both the family physician and the physician. We think it would be useful to use these findings in informing the family.

The Rate Of Development Postnatal Obstructive Uropathy In Fetal Hydronephrosis

The Journal of Tepecik Education and Research Hospital, 2013

Amaç: Gebelikte ultrasonografinin yaygın kullanımı ve doğum öncesi hidronefrozun artan sıklıkta tanımlanmasıyla, bu hastaların doğum sonrasında izlemin önemi giderek artmaktadır. Bu çalışmada doğmalık üriner sistem malformasyonlarının önemli bir bölümünü oluşturan obstrüktif üropatilerin tedavisinde erken tanının ve obstrüktif üropatili çocukların tanısal sürecinde kullanılan radyolojik ve sintigrafik tetkiklerin önemini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Doğum öncesinde yapılan ultrasonografi ile fetal renal pelvis çapı 5 mm ve üstünde olan bebekler doğum sonrasında ultrasonografi (7-10 gün, 1. ay) ve miksiyosistoüreterografi yöntemleriyle araştırıldı. Vezikoüreteral reflü tanısı alanlar çıkarıldıktan sonra 169 (222 böbrek birimi) hasta çalışmaya alındı. Obstrüktif üropati saptanan ve saptanmayan tüm hastalar ile obstrüksiyon saptanan hastalardan opere olanlar ve olmayanlar idrar yolu infeksiyonu sayısı, ultrasonografide ön arka pelvis çapı, Teknesyum 99m dimerkaptosüksinik asit(Tc-99) sintigrafisinde skar durumu, Tc-99 sintigrafisinde diferansiyel işlev açısından değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmede ki-kare ve student's t-testleri kullanıldı. Bulgular: Çalışmamızda, 54 bebekte (71 böbrek birimi) obstrüktif üropati saptandı. Bu bebeklerin ortanca doğum sonrası izlem süresi 40 ay (12-106 ay) olarak belirlendi. Üreteropelvik bileşke darlığı en sık saptanan anomali olarak tespit edildi (39 böbrek birimi). Yıllık idrar yolu infeksiyonu sıklığı obstrüktif üropati saptanan olgularda (0.95±0.92/yıl), saptanmayan olgulardan (0.41±0.42/yıl) yüksek bulundu (p<0.01). Son değerlendirmedeki böbrek pelvis ön arka çapları obstrüktif üropati saptanan (14.8±7.8 mm) olgularda saptanmayanlara (8.5±1.6 mm) ve opere olan hastalarda (19±7.7 mm), olmayanlara (11.7±5.7 mm) göre yüksek bulundu (p<0.01). Tc-99 sintigrafisinde skar saptanma oranı obstrüktif üropatili olgularda (ilk değerlendirme % 45, son değerlendirme % 47), saptanmayan olgulara (ilk ve son değerlendirme % 1.3) göre yüksek bulundu (p<0.01). Sonuç: Doğum öncesinde hidronefroz saptanan bebeklerin doğum sonrasında yaşamlarının ilk haftasından itibaren seri ultrasonografi ve sintigrafik görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilmesi ve aynı şekilde izlenmeye devam edilmesi üriner sistemde var olan obstrüktif patolojinin erken dönemde tanınmasını ve opere edilmesi gereken olguların belirlenmesinde kolaylık sağlayacaktır.

The Role of Nuclear Medicine in Pediatric Hydronephrosis

Nuclear Medicine Seminars

Sintigrafik görüntüleme tetkikleri fonksiyonel değerlendirme olanağı sunan, kolay uygulanabilir, fizyolojik prensiplere dayanan ve çoğu radyolojik incelemeye göre düşük radyasyon maruziyeti oluşturan incelemelerdir. Bu özellikleri nedeniyle yenidoğan dönemi dahil her yaş grubunda, renal nefrotoksisite riski oluşturmadan güvenle kullanılmakta ve pediatrik üronefroloji pratiğinde önemli bir yer tutmaktadır.

A Rare Case: Bilateral Hydronephrosis Due to Bilateral Abdominoscrotal Hydrocele in an Infant

İzmir tepecik eğitim hastanesi dergisi, 2020

Abdominoskrotal hidrosel 1834 yılında Dupuytren tarafından tanımlanan ender görülen bir patolojidir. Abdominoskrotal hidroselin etiyolojisi tam olarak aydınlatılamamıştır. Abdominoskrotal hidrosele bağlı ender görülen komplikasyonlardan bazıları, tunika vajinalis malign mezotelyoma, hidroüreter/hidronefroz, testiküler düzleşmedir. Bu makalede, iki taraflı abdominoskrotal hidrosel basısına ikincil, iki taraflı hidronefroz saptanan yedi aylık bir erkek hasta sunulmaktadır. Hastaya iki taraflı hidroselektomi gerçekleştirildi. Postoperatif seyir sorunsuz geçti. Ameliyattan altı ay sonra yapılan renal ultrasonografi normaldi. Bu patoloji çok ender olsa da, çocuklardaki alt karın kitlelerinin ayırıcı tanısı ve hidronefroz nedeni olarak akılda tutulmalıdır. Cerrahi olarak çıkartıldıktan sonra, genellikle hidronefroz gerilemesi de dâhil, iyileşme tamdır.

The Evaluation of Neonatal Cases with Hypernatremic Dehydration

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2013

Son zamanlarda sadece anne sütüyle beslenen yenidoğanlarda, yüksek morbidite ve mortaliteye neden olabilen hipernatremik dehidratasyon olgularında belirgin artış gözlenmektedir. Bu çalışmada hipernatremik dehidratasyonu olan yenidoğan bebeklerin demografik özelliklerini ve epidemiyolojik risk faktörlerini ortaya çıkarmak ve dehidratasyon olgularının sayısını azaltacak uygulamaları belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda Ocak 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında hastanemiz yenidoğan polikliniğine başvuran serum sodyum konsantrasyonu ≥150 mEq/L olan 87 term yenidoğan bebek geriye yönelik değerlendirildi bulgular: Bebeklerin 49'u (%56) erkek, 38'i (%44) kız ve ortalama doğum ağırlıkları 3424±395 gram'dı. Olguların ortalama başvuru yaşları 4.3±2.8 gün ve ortalama kilo kayıpları %12.2±4.2 olarak bulundu. Normal spontan vajinal yol ile doğum ve primipar annelerin oranı sırası ile %51.7 ve % 75.8'di. Olguların %96.5'i sadece anne sütü ile beslenmişti. Bebeklerin en sık başvuru şikayetleri ateş (%24.7), sarılık (%23.5) ve zayıf emme (%10.6) iken %37.6'inde başvuru anında yakınma bulunmamaktaydı. Çalışmamız süresince bir hastada intrakranial, bir hastada ise ekstremitede tromboz tespit edildi. Başvuru sırasında ortalama serum sodyum, üre ve kreatinin düzeyleri sırası ile 155.2±6.2 mEq/L, 89.1±73.9 mg/ dl ve 0.89±0.65 mg/dl olarak tespit edildi. Hastaların %66.7'sine intravenöz mayi desteği verildi. Olguların hastanede yatış süresi ortalama 2.6±2.3 gündü. sonuç: Emzirme yetersizliğine bağlı olarak gelişen hipernatremik dehidratasyon yenidoğan bebeklerde halen ciddi bir problem olarak görünmektedir. Yenidoğan bebeklerin hayatın ilk günlerinde rutin olarak değerlendirilmesi hipernatremik dehidratsyonun erken tanı ve tedavisi için önemlidir. Ateş, sarılık ve emmede zayıflık olan bebeklerde hipernatremikdehidratasyon düşünülmelidir. Ayrıca gerekli olgularda sodyum ölçümün yapılması yararlı olabilir. Anahtar sözcükler Anne sütü ile beslenme, Hipernatremi, Dehidratasyon

Thanatophoric Dysplasia Detected During Prenatal Period

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2017

Tanatoforik displazi (TD), ilk kez 1967 yılında Maroteux ve arkadaşları tarafından tanımlanan, en sık gözlenen konjenital letal iskelet displazisidir (1,2). İnsidansı 1/20.000 ile 1/50.000 arasında bildirilmekle beraber olguların tamamı yeni mutasyon sonucu ortaya çıkan sporadik olgulardır (3,4). Bu olgularda makrosefali, frontal bombeleşme, basık burun kökü, toraks uzunluğunun normal olduğu dar toraks ve kısa kostalar, platispondili, ağır kısa ekstremite cüceliği gibi bulgular gözlenir (5,6). Olguların çoğunda erken postnatal dönemde dar toraksın neden olduğu pulmoner hipoplazi ya da foramen magnum stenozunun neden olduğu solunum yetmezliğinden ölüm gerçekleşir (7). Tanatoforik displazi iki tipe ayrılır. En sık görülen tip 1'de değişken ve genelde hafif düzeyde kraniyosinositoz ve femurlarda eğrilme gözlenirken, tip 2'de kafada yonca yaprağı bulgusu sıklıkla ÖZ Tanatoforik displazi, genelde perinatal dönemde ölümle sonuçlanan ve kısa ekstremiteler ile kendini gösteren yenidoğanın cücelik sendromlarından biridir. Makrosefali, belirgin alın, dar toraks, vertebralarda düzleşme, ekstremitelerde kısalık, femurda eğrilme ile karakterizedir. Fibroblast büyüme faktörü reseptörü 3 (FGFR3) genindeki mutasyonlardan kaynaklanır ve otozomal dominant kalıtım modeli gösterir. Bu makalede, prenatal dönemde anormal USG bulguları olan, amniyosentez materyalinden yapılan FGFR3 gen analizi ile p.R248C mutasyonu saptanan bir olgu anlatılmıştır. Anahtar kelimeler: tanatoforik displazi, fibroblast büyüme faktörü, FGFR3 geni, yenidoğan cüceliği, prenatal tanı ABSTRACT Thanatophoric dysplasia is one of the newborn's dwarfism syndromes usually resulting in death during perinatal period and manifesting as short extremities. It is characterized by macrocephaly, prominent forehead, narrow thorax, short extremities, flattened vertebral bodies, curved femurs. This is caused by mutations in the fibroblast growth factor receptor 3 (FGFR3) gene and shows autosomal dominant inheritance model. In this report, we presented a case with abnormal USG findings during perinatal period and detected to carry a p.R248C mutation in FGFR3 gene in amniosynthesis fluid.

Perinatal Hidronefroz: Etiyoloji ve Böbrek Fonksiyonlarına Etkisi

Fırat Tıp Dergisi, 2012

Hidronefroz renal pelvis ve/veya kalikslerin dilatasyonu ile karakterize, en sık gözlenen antenatal renal anomalidir. Çalışmamızda perinatal hidronefroza yol açan nedenler ve böbrek fonksiyonlarına etkisi değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Pediatrik Nefroloji polikliniği tarafından perinatal hidronefroz tanısı ile izlenmekte olan 65 hasta çalışmaya alındı. Olgular klinik, fizik muayene bulguları yönünden değerlendirildikten sonra ultarasonografi (USG) ile takibe alındı. Hastalar vezikoüreteral reflü (VUR) yönünden voidingsistoüretrografi (VCUG) ile değerlendirildi. Bulgular: Olguların 46'sı erkek (%70,8), 19'u kızdı (%29,2). Hastaların 44'ünde (%67,7) unilateral hidronefroz, 21'inde (%32,3) bilateral hidronefroz vardı. İzlemlerinde USG'da hidronefrozu gerileyen, VCUG'de VUR saptanmayan olgular fizyolojik hidronefroz olarak değerlendirildi. Fizyolojik hidronefroz grubunda 27 hasta (%41) vardı. Geriye kalan 38 (%59) hasta patolojik hidronefroz olarak değerlendirildi. Böbrek fonksiyon parametrelerinden idrar protein/idrar kreatinin oranı patolojik hidronefroz olgularında fizyolojik hidronefroz olgularına göre daha yüksekti. Sonuç: Sonuç olarak çalışmamızda antenatal hidronefrozda tanı, takip ve tedavideki sorunsuz seyredilebilecek olguları tespit edip ve gereksiz invazif işlemlerden kaçınmak gerektiği, ancak diğer taraftan renal skara neden olabilen obstrüktif üropatilerin tanısı için geç kalmadan bu olgulara dinamik bir yaklaşım gerektiği kanaatine varıldı.