3116 VE 4785 SAYILI ORMAN KANUNLARINA KÖYLÜNÜN TEPKİSİ. (original) (raw)
Related papers
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019
ÖZ 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile birlikte daha önce dağınık halde olan iltica/sığınma mevzuatı bir bütün haline gelmiş ve kanuni dayanak kazanmıştır. Söz konusu kanun kullanılan terimler açısından da yenilikler getirmiştir. 6458 sayılı Kanun öncesinde kullanılan sığınmacı kavramı yerine şartlı mülteci kavramı tercih edilmiş, bu kavram mülteci ve ikincil koruma statüsü ile birlikte uluslararası koruma türlerini oluşturmuştur. 6458 sayılı Kanun kapsamında yapılan işlemlerin yargısal denetiminde istisnası olmakla birlikte idari yargı görevli kılınmıştır. Uluslararası koruma başvurularının yapılma ve değerlendirilme usulüne dair ayrıntılı düzenlemeler içeren 6458 sayılı Kanun sonrasında oluşan uyuşmazlıklar idari yargının bu konudaki içtihatlarının zengin ve belirli olmasına neden olmuştur. 6458 sayılı Kanun kapsamında yapılan işlemlerde genel görevli mahkeme idare mahkemeleri olduğu için idari yargının bu alandaki içtihatlarının ele alınması gerek yabancılar hukukunun gelişimi gerek bu kanundan yararlanmak isteyen yabancıların hak kaybına uğramaması için önem arz etmektedir. Anahtar Kelimeler: uluslararası koruma, mülteci, şartlı mülteci, idari başvuru, idari yargı
6306 SAYILI KANUN KAPSAMINDA KENTSEL DÖNÜŞÜM
ÖZET Türkiye'de yerleşim alanlarının büyük bir bölümünün doğal afet riski altında olduğu bilinmektedir. Özellikle deprem, Türkiye'nin önemli bir gerçeğidir ve depreme yönelik tedbir alınmadan inşa edilen binalar durumu daha tehlikeli hale getirmektedir. Türkiye'de söz konusu afet risklerine ilişkin çeşitli dönemlerde çıkarılan düzenlemeler mevcuttur; ancak bu yasalar çoğunlukla afet sonrası rehabilitasyon sürecini hedef almaktadır. Oysa yapılması gereken, önleyici politikaların benimsenmesidir. Buna yönelik 2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı " Kentsel Dönüşüm Yasası " nın amacı, afet riski altındaki alanlarda sağlıklı ve güvenli yaşama çevreleri oluşturmak üzere gerekli usul ve esasları düzenlemektir. Kanuna yöneltilen eleştirilerin bir yönü, merkezi yönetime geniş yetkiler tanınması hakkındadır. Diğer grup eleştiriler ise mülkiyet hakkının ihlaline odaklanmaktadır. Çalışmanın amacı, Türkiye açısından önemli bir sorun olan doğal afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine yönelik kanuna ilişkin eleştirel bir bakış açısı oluşturmaktır. Çalışmada kentsel dönüşümün tanımı, tarihçesi, Türkiye'deki hukuki dayanakları ve 6306 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin sorunlar ve eleştiriler yer almaktadır.
Son zamanların en çok tartışılan konularından biri olan 6360 sayılı Kanun 12.11.2012 tarihinde TBMM'ye tasarı olarak sunuldu ve 06.12.2012 tarih ve 28489 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak kanunlaştı. Kanunun içeriğindeki bazı hükümler yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bazı hükümler ise yapılacak ilk yerel yönetim seçimlerinde yürürlüğe girecek şekilde düzenlenmiştir. Bu Kanunla Türk idare sisteminde çok önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Hem yerel yönetim hem de merkezi yönetimi temelden etkileyen değişiklikler söz konusudur.
ÖZ Son yıllarda ülkemizde pek çok alanda “af ” niteliğinde muhtelif düzenlemelere yer verilmiştir. 6360 sayılı Kanun ile köyden mahalleye dönüşen yerleşim yerlerindeki yapılar hakkında da, bu Kanun’la af niteliğinde bir düzenleme getirilmiştir. Ancak bu af niteliğindeki düzenlemenin gerek kamuoyunda gerekse ilgili çevrelerde tartışılmadığı gözlenmiştir. Uygulamada ise, hem bu alanlarda yapısı bulunan kişilerin, hem idarî uygulayıcıların, hem de mahkemelerin af niteliğindeki bu düzenlemenin “af şartlarını” yeterince incelemedikleri anlaşılmaktadır. Nitekim “bilerek veya bilmeyerek” bu aftan faydalanmak için kanun koyucu pek çok şart koymuştur. Ancak uygulayıcıların bu şartların genellikle üçünü göz önüne alarak işlemler tesis ettikleri; yargının da genellikle bu üç şart üzerinden kararlar verdiği görülmektedir. Bu çalışmada; 6360 sayılı Kanun’la getirilen “ruhsatlandırılmış sayılma” müessesesinin şartları incelenmeye çalışılmıştır. ABSTRACT In recent years, various arrangements have been made in the form of amnesty for many areas of our country. In statutory regulation, with the Code No. 6360, an amnesty arrangement about the structures in the settlements that have been transformed from the village to the neighborhood has been regulated. However, it was observed that this arrangement was not discussed in the public or relevant areas. In practice, it is understood that the persons who have structures in these areas, as well as the administrative authorities and the courts, have not examined the amnesty conditions adequately. As a matter of the fact, the lawmaker has made many conditions to benefit from this amnesty by intentionally or unintentionally. However, it is observed that the practitioners take into account three of these conditions, and the judiciary verdict while considering these three conditions. This study examines the conditions of the make legitimacy of the buildings concept which is regulated by Code No. 6360.
INTERNATIONAL ACADEMIC RESEARCH CONGRESS 2018 FULL TEXT, 2018
Türkiye’de 2012 yılında çıkarılan ve 2014 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren 6360 Sayılı Kanun ile büyükşehir belediyesi sayısı otuz olmuştur. Sınırları il mülki sınırlarına genişletilen büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde, İl Özel İdareleri ve belde belediyeleri kaldırılmış, köyler beldelerle birlikte ilçeye bağlı mahallelere dönüştürülmüştür. Geniş yetkilere sahip büyükşehir belediyeleri ile birlikte ilçe belediyeleri kent merkezleri yanı sıra artık dönüşümün yapıldığı yeni kırsal mahallelerde yerel hizmetleri sunmakla görevli hale gelmiştir. Kanun ile birlikte, kapanan belde ve köylerin de içinde bulunduğu kırsal alanlarda hizmetlerin büyük bir bölümü büyükşehir belediyelerine bırakılmıştır. Önceden İl Özel İdareleri ve köy muhtarlıklarınca sağlanan hizmetlerin bu değişikliklerden ne ölçüde etkilendiğinin araştırılarak literatüre kazandırılması yararlı olacak, karar vericilere de katkı sunacaktır. 2014 yılı Nisan ayı ile başlayan dört yıllık dönemde (Nisan 2018’e kadar) belediyelerin yeni mahallelerde hizmetlerin planlanması ve sunulması aşamasında sahaya ilişkin veri kaynakları mahalle muhtarları olmuştur. Belediye başkanları ve daire amirleri sık sık muhtarlarla bir araya gelerek bilgi alışverişinde bulunmuştur. Çalışma mahalleye dönüşen köylerle sınırlandırılmış ve örneklem olarak Muğla ili alınmıştır. Kanun öncesi köy muhtarı olarak görev yapan ve kanunun uygulanmaya başlaması ile birlikte, mahalleyi temsil etmek üzere tekrar seçilen mahalle muhtarları dört yıllık deneyimin canlı tanıklarıdır. Çalışma kapsamında dönüşümün etkileri muhtarların gözüyle, merkezileşme yerelleşme bağlamında değerlendirilmiştir. Bu amaçla, 2009 yılı yerel seçimleri ile birlikte köy muhtarı olarak seçilen ve 2014 yılından itibaren ilçe belediye sınırları içerisinde mahalleye dönüşen yerlerde tekrar seçilip mahalle muhtarı olarak halen göreve devam eden 81 mahalle muhtarı ile görüşülmüştür. Anket yöntemi tercih edilmiştir. 6360 Sayılı Kanun ile büyükşehir belediyesi kurulan 14 ilden birisi Muğla’dır. Muğla, sahip olduğu coğrafi yapısı, kırsal alanları ve geçim kaynakları ile büyükşehir belediyesi olan birçok il ile benzerlik göstermektedir. Çalışmada örneklem olarak alınmasında bu özelliği dikkate alınmıştır. Araştırmada, 6360 Sayılı Kanun ile birlikte, bazı hizmetlere ilişkin kararların alınmasında merkezileşmenin arttığına ilişkin görüşler ağırlık kazanmıştır. Muhtarların önceki dönemlerde İl Özel İdarelerinden belediyelere nazaran daha kolay hizmet aldıklarına ilişkin tespitleri diğer önemli bir bulgu olmuştur. Sonuç olarak, yerel nitelikli hizmetlerin, yerellik ilkesi ile birlikte kırsal alanların kentsel alanlardaki farklı hizmet beklentileri dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNU'NA GÖRE KEFALET SÖZLEŞMESİNDE KEFİLİN SORUMLULUĞUNUN KAPSAMI
portal.ubap.org.tr
Özet : Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği bir sözleşmedir. Kişisel sorumluluk ilkesi gereğince, kefilin sınırsız sorumlu olduğu düşünülemez. Kefilin sorumluluğu, öncelikle kefilin ödemekle yükümlü olduğu azami miktar ile sınırlıdır. Bundan başka kefilin sorumluluğunun sınırlarının sözleşmeden ve kanundan kaynaklanabileceğini söyleyebiliriz.
4734 SAYILI KANUNUN İSTİSNA HÜKÜMLERİ
satınalma dergisi, 2023
Bilindiği üzere 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunun amacı, kamu hukukuna tâbi olan veya kamunun denetimi altında bulunan veyahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri belirlemektir. Söz konusu kanun kapsamına giren idarelerin kullanımında bulunan her türlü kaynaktan karşılanan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihaleleri bu Kanun hükümlerine göre yürütülmektedir. Fakat hemen birçok kanuni düzenleme de olduğu gibi 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nda bir kısım istisnaları bulunmaktadır. Söz konusu istisna hükümleri 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunun 3’üncü maddesine düzenlenmiştir;
6356 SAYILI SENDİKALAR VE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ KANUNU İLE İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME
Sürekli değişen, gelişen ve globalleşen bir dünyanın içerisinde bulunuyoruz. Şüphesiz ki bu değişim ve dönüşüm insanlar arasındaki ilişkileri de etkilemektedir. Bu ilişkilerimizi düzenleyen yazılı kural ve kanunlarımız zaman içerisinde bu sürekli değişim ve dönüş ü-me ayak uyduramıyor ve dolayısı ile yeniden düzenlenmek zorunda kalıyorlar. Çalışma hayatına ilişkin işçi ve işveren arasındaki ilişkiler de zamanla değişmiştir. Ancak son 30 yıldan beri yürürlükte olan sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu artık bu değişime cevap veremez duruma geldiğinden bazı gerekli değişikliklerin yapılması kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca Türkiye'nin bağlı bulunduğu uluslararası kurum ve kuruluşların (AB ve ILO) norm ve şartlarına da uygun bir hukuk sistemimizin olması gereği bazı düzenlemelerin yapılması kaçınılmaz olmuştur. Bu düzenleme ile bu anlamda birçok olumlu adımın atıldığını belirtmekte yarar vardır. Buna rağmen bazı alanlarda eleştirilebilecek yönlerinin olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ancak uygulama aşamasında ortaya çıkabilecek olan bazı aksama ve eksikliklerin ise çıkarılabilecek tüzük ve yönetmelikler ile çözülebileceği düşünülmektedir. Bu makalede yeni yasanın getirdiği temel bazı değişiklikler genel bir değerlendirmeye tabi tutul-muştur.
DEVRİM KANUNLARI: LAİKLİĞİN KORUYUCU KİRİŞLERİNİN HÂL-İ PÜRMELALİ
Bu çalışmada Anayasa'nın 174'üncü maddesini, (I) “genel olarak” anayasa hukuku perspektifinden ele almayı, sonra (II) “özel olarak” her biri yönünden yaşanan hukuksal gelişmeleri incelemeyi amaçlıyorum. Genel incelemede, öncelikle konuyla ilgili terminolojiyi tartışacak; sonra, devrim kanunlarını “tutanak”, “mevzuat”, “içtihat” ve “öğreti” kaynakları çerçevesinde ele alacağım. Özel incelemede ise Anayasa’da sayılan her bir devrim kanununu, anıldığı devrim ışığında ayrı ayrı inceleyecek ve laiklik ilkesini koruma amacı güden bu kanunların güncel durumunu ortaya koyarak laiklik ilkesinin ne denli korunur hâlde olduğuna yanıt bulmaya çalışacağım.