Armağan Öztürk | Ankara Hacı Bayram Veli University (original) (raw)
Books by Armağan Öztürk
Cumhuriyetin 100. Yılına Özel Dünya Felsefe Günü Etkinliği, 2024
Özgürlük" k tabıyla başlayan Kavramlar Tar h ser s n n k nc k tabı "Adalet" konusuna odaklanmakta... more Özgürlük" k tabıyla başlayan Kavramlar Tar h ser s n n k nc k tabı "Adalet" konusuna odaklanmaktadır. Adalet nsanoğlunun en büyük buluşlarından b r d r. Yeryüzünde kend ne has b r adalet s stem gel şt rmem ş veya bu konuda lke ve yasalar bel rlemem ş h çb r toplum yoktur. C dd , tekn k ve akadem k met nlerden, gündel k yaşama kadar, neredeyse her gün kend s yle karşılaştığımız bu s h rl sözcük, tanımı gereğ , hem "hak ve hukuka uyma, herkes n hakkını gözetme, doğruluktan ayrılmama, hakkan yet", hem de b r toplumda "kanun ve n zam yoluyla hakların karşılıklı olarak korunması ve dengel tutulması" anlamındadır. Bunların yanı sıra "b r devlette hak ve hukuku uygulayan teşk lat" da adalet adını alır. Dolayısıyla adalet b reye l şk n olduğu kadar toplum ve devlete de lg l d r, nsanın d ğer nsanlarla ve devletle olan tüm l şkler n düzenlerken, devletler n b rb rler yle olan l şk lern n de bel rley c unsurlarından b r d r. Armağan Öztürk ve C. Ceng z Çev k tarafından derlenen bu çalışma adalet kavramının düşünce tar h ndek serüven n b r d z makale aracılığıyla soruşturmaktadır. Felsefe, s yaset b l m , hukuk ve tar h alanlarına a t b r k mler met nleşt ren çalışmaların ortak noktası se ele aldıkları düşünür, düşünce akımı veya dönemde adalet n çer ğ n sınırlarıyla b rl kte ayrıntılı b r şek lde ortaya koymaktır.
The Ottoman Empire and its successor Turkey not only have influenced the political, economic and ... more The Ottoman Empire and its successor Turkey not only have influenced the political, economic and socio-cultural developments in the Europe but have also been influenced by it for centuries. Europe has been an important reference for Turkish modernisation, democratisation and westernisation since Ottoman Empire. European values
Kavramlar Tarihi: Özgürlük, 2022
Bu kitabın tüm hakları sözleşme süresince Lotus Yayıncılık Limited Şirketine aittir. İzinsiz kopy... more Bu kitabın tüm hakları sözleşme süresince Lotus Yayıncılık Limited Şirketine aittir. İzinsiz kopyalanması hukuki açıdan sorumluluk doğurur.
Bu beş makaleden 3. bölüm dışındakiler için çevirmen arayışımız sürmektedir. Projenin Nisan 2022 ... more Bu beş makaleden 3. bölüm dışındakiler için çevirmen arayışımız sürmektedir. Projenin Nisan 2022 gibi yayınevine teslimini amaçlamaktayız. Çeviri sürecine katkı sunmak isteyen akademisyen ve çevirmen arkadaşlarımızı armagan.ozturk1980@gmail.com adresi üzerinden iletişim kurmaya davet ediyoruz. Birlikte çalışmak dileğiyle Kitap tanıtım linki
Bu metin, Murray Bookchin'in eko-anarşizm düşüncesini Bakunin'in temel tezleri üzerinden düşünere... more Bu metin, Murray Bookchin'in eko-anarşizm düşüncesini Bakunin'in temel tezleri üzerinden düşünerek ele almaktadır. Bookchin'in eko-anarşimi yerelliği enternasyonalizmle uzlaştıran özgürlükçü bir komünist toplum ideali olarak da okunabilir. Bookchin düşüncesinin teorik arka planında Aristoteles ve Hegel felsefeleri önemli bir yere sahiptir. Bütünsel ve organizmacı bakış açısı Bookchin'i Aristoteles dolayımıyla Antik Yunan mirasına yaklaştırır. Bookchin'deki Hegel etkisi özellikle diyalektik düşünce ve ilerlemeci tarih anlayışı bakımından söz konusu olur. Bookchin Bakunin'i devrim, devrimci özne ve komünal toplum gibi başlıklara dönük bakış açısı üzerinden takip etmektedir. Fakat Bookchin'in düşüncesi, Bakunin'in aksine, ekolojist bir hassasiyete sahiptir. Bookchin'in toplumsal ekoloji olarak adlandırılan ekolojizmi, ekolojik sorunlar ile toplumsal örgütlenme tarzları arasında bir ilişkinin bulunduğunu ileri sürmektedir. Bu anlamda, ekolojik felaketi kalıcı bir biçimde engellemek ancak kapitalizmin yıkılması yoluyla mümkündür. Bu eko-anarşist bakış iki noktadan şiddetle eleştirilmektedir; birincisi, modern dünyada komünal tarzın uygulanabilirliği; ve ikincisi, hümanist dünya görüşünün ekolojik hassasiyet üzerindeki zararlı etkileri. Bookchin'in eko-anarşizmi, böylece, ekolojist ideoloji içerisinde kendine özgü bir yere sahiptir. Kapitalizme karşı çıkan, toplum ve doğayı eş değerde gören ve bu yolla insanın özgürleşeceğini düşünen Bookchin kendi anarşizmini toplumsal ekoloji kavramı üzerinden formül eder. Toplumsal ekoloji ekolojik sorunları toplumsal sorunlarla ilişkilendiren bir
[
Armağan Öztürk, çalışmasında siyaset felsefesi ve siyaset teorisiyle ilgili makalelerini gözden g... more Armağan Öztürk, çalışmasında siyaset felsefesi ve siyaset teorisiyle ilgili makalelerini gözden geçirip tek bir metin içerisinde topluyor. Siyaseti Düşünmek yazarın entelektüel geçmişini yeniden notlandırdığı bir eser. Yürütülen tartışmaların odağındaki temel mesele ise siyaseti düşünmenin klasik ve çağdaş yolları arasındaki ilişkileri çözümlemekle ilgili. Öztürk'e göre entelektüel hayatın hemen tümüyle makale odaklı bir içerikle üretilmesi her şeyin hızlı bir şekilde akıp gittiği yoğun akademik tüketimi düşünmek ve tartışmak etkinliklerinin önüne geçiriyor. Bu nedenle en azından belli aralıklarla makaleleri kitaplaştırmak gerekli. Kitap dağınık fikir ve argümanları ortak bir fiziki hafıza içerisinde toplamanın en makul yolu. Siyaseti Düşünmek metni içerisinde yol aldıkça zengin bir içerikle karşılaşıyoruz. Machiavelli, Pettit, Skinner ve Viroli'nin cumhuriyetçiliği, İbn Haldun'un asabiyesi, Bakunin'in kolektif anarşizmi, Marx'ın devletçiliği, Kant'ın barış düşü, Schmitt'in düşman imgesi, Rawls ve Hayek'in farklı liberalizm yorumları, Popper'in bilim felsefesini siyaset felsefesine bağlayan akılcılığı ile Sandel, Maclntyre ve Walzer'in toplulukçu tezleri ilk bakışta göze çarpan temel konular. Bu gündemin arka planında ise siyaseti meşrulaştırmakta kullanılan eşitlik, özgürlük, adalet ve insan hakları gibi meselelerle ilgili daha derin bir tartışma düzeyi okuyucuya ışık tutuyor.
Doğu Karadeniz'de Toplumsal Araştırmalar / Siyasal Kitabevi Yayınları / Edt. Kerem Özbey, 2018
Modern liberal politika geleneğine ve onun felsefi ve siyasi sonuçlarına dayanan parlamenter sist... more Modern liberal politika geleneğine ve onun felsefi ve siyasi sonuçlarına dayanan parlamenter sistem, çokkültürlü demokrasi ve küreselleşme kavramları, modernitenin kazanımları olarak demokrasi ve insan haklarıyla ile birlikte siyasal, hukuksal ve toplumsal sistemlerin düzenlenmelerinde merkezi unsurlar olmuşlardır. Özgürlük, meşruiyet, politik eylem ve demokrasi kavramlarının nasıl tanımlanacaklarına ve kavramsallaştırılacaklarına ilişkin siyaset ve hukuk felsefesinin bu kadim tartışmaları, çağımızda yerini bu kavramların yüzyıllardır ve özellikle günümüzde kriz içerisinde oldukları, hatta krizin tam da kendisini oluşturdukları tartışmasına bırakmıştır. Bu çağdaş tartışma aksı, ciddi biçimde modernitenin ve onun sonuçlarıyla ilişkilendirilen çoğunluk despotizmi, ayrımcılık, kapitalist ve liberal otoriterliğe eleştirileri ve bunların ekoloji, toplumsal cinsiyet ve sanatsal özgürlük meselelerindeki yıkıcı yönlerinin açığa çıkmasında önemli olmuştur. Yirmi birinci yüzyılda politika ve hukuk teorisyenlerinin temel görevi, bölümlenmiş olduğu iddia edilen dünyanın parçaları arasında bir uzlaşımı sağlayabilecek bağlayıcı kurumların tesisi olmuştur. Bu çabanın gerekliliğini ortaya döken eleştirilerin bir nedeni, küreselleşme ve pek çok insanın ulusal sınırları aşan hareketliliğinin sayısız ülkede daha fazla bölümlenmeye yol açması ve böylece rakip aidiyetin artmasıdır. Diğer bir neden de küreselleşme, kozmopolitanizm ve yerellik arasında ve ulus-devlet yapısı ile göçmenler arasındaki gerilimin belirginleşmesidir. Son dönemde Ortadoğu ve özellikle Suriye'den büyük sayıda mülteci akınına uğrayan Avrupa Birliği'nin ve genel olarak Avrupa'nın siyasi temellerini tartışmaya açan mülteci siyasetinin yarattığı gerilim bu duruma en canlı örnektir. Kavramsal ve genel olarak siyasi gerilimin giderilmesi için insan hakları, demokrasi gibi ilkelerin ve bir arada yaşamı düzenleyecek modern sistemlerin yeniden ele alınması önerisi, çağdaş demokrasi kuramlarının omurgasını oluşturur. Hatta sorunun hayati niteliği, " demokrasi nefreti " gibi kavramlar aracılığıyla ortaya konmaya çalışılmakta, fakat bu, demokrasinin siyasal yaşamdaki etkisini yeniden tanımlamak için bir yardımcı olarak görülmektedir. Genel olarak çağdaş demokrasi kuramları, modern liberal siyaset geleneğinden bir arada yaşam ve demokrasi sorununun çözümünü miras alarak, siyaset teorisi içerisinde meselenin ontolojik ve aksiyolojik yanından ziyade, siyasalı merkeze alarak son yıllarda demokrasiyi, siyasal eylemi ve onların modern içerimlerini bir kriz içerisinde olmakla itham etmektedirler. Bu açıdan bakıldığında birarada yaşam sorunu, felsefi art alanları içerisinde, yani epistemolojik, ontolojik ve ahlaksal içerimlerinden beslenen fakat hayati öneminden dolayı siyasal alan içerisinde çözümlenebilecek bir sorun olarak ele alınmaktadır.
Cumhuriyetin 100. Yılına Özel Dünya Felsefe Günü Etkinliği, 2024
Özgürlük" k tabıyla başlayan Kavramlar Tar h ser s n n k nc k tabı "Adalet" konusuna odaklanmakta... more Özgürlük" k tabıyla başlayan Kavramlar Tar h ser s n n k nc k tabı "Adalet" konusuna odaklanmaktadır. Adalet nsanoğlunun en büyük buluşlarından b r d r. Yeryüzünde kend ne has b r adalet s stem gel şt rmem ş veya bu konuda lke ve yasalar bel rlemem ş h çb r toplum yoktur. C dd , tekn k ve akadem k met nlerden, gündel k yaşama kadar, neredeyse her gün kend s yle karşılaştığımız bu s h rl sözcük, tanımı gereğ , hem "hak ve hukuka uyma, herkes n hakkını gözetme, doğruluktan ayrılmama, hakkan yet", hem de b r toplumda "kanun ve n zam yoluyla hakların karşılıklı olarak korunması ve dengel tutulması" anlamındadır. Bunların yanı sıra "b r devlette hak ve hukuku uygulayan teşk lat" da adalet adını alır. Dolayısıyla adalet b reye l şk n olduğu kadar toplum ve devlete de lg l d r, nsanın d ğer nsanlarla ve devletle olan tüm l şkler n düzenlerken, devletler n b rb rler yle olan l şk lern n de bel rley c unsurlarından b r d r. Armağan Öztürk ve C. Ceng z Çev k tarafından derlenen bu çalışma adalet kavramının düşünce tar h ndek serüven n b r d z makale aracılığıyla soruşturmaktadır. Felsefe, s yaset b l m , hukuk ve tar h alanlarına a t b r k mler met nleşt ren çalışmaların ortak noktası se ele aldıkları düşünür, düşünce akımı veya dönemde adalet n çer ğ n sınırlarıyla b rl kte ayrıntılı b r şek lde ortaya koymaktır.
The Ottoman Empire and its successor Turkey not only have influenced the political, economic and ... more The Ottoman Empire and its successor Turkey not only have influenced the political, economic and socio-cultural developments in the Europe but have also been influenced by it for centuries. Europe has been an important reference for Turkish modernisation, democratisation and westernisation since Ottoman Empire. European values
Kavramlar Tarihi: Özgürlük, 2022
Bu kitabın tüm hakları sözleşme süresince Lotus Yayıncılık Limited Şirketine aittir. İzinsiz kopy... more Bu kitabın tüm hakları sözleşme süresince Lotus Yayıncılık Limited Şirketine aittir. İzinsiz kopyalanması hukuki açıdan sorumluluk doğurur.
Bu beş makaleden 3. bölüm dışındakiler için çevirmen arayışımız sürmektedir. Projenin Nisan 2022 ... more Bu beş makaleden 3. bölüm dışındakiler için çevirmen arayışımız sürmektedir. Projenin Nisan 2022 gibi yayınevine teslimini amaçlamaktayız. Çeviri sürecine katkı sunmak isteyen akademisyen ve çevirmen arkadaşlarımızı armagan.ozturk1980@gmail.com adresi üzerinden iletişim kurmaya davet ediyoruz. Birlikte çalışmak dileğiyle Kitap tanıtım linki
Bu metin, Murray Bookchin'in eko-anarşizm düşüncesini Bakunin'in temel tezleri üzerinden düşünere... more Bu metin, Murray Bookchin'in eko-anarşizm düşüncesini Bakunin'in temel tezleri üzerinden düşünerek ele almaktadır. Bookchin'in eko-anarşimi yerelliği enternasyonalizmle uzlaştıran özgürlükçü bir komünist toplum ideali olarak da okunabilir. Bookchin düşüncesinin teorik arka planında Aristoteles ve Hegel felsefeleri önemli bir yere sahiptir. Bütünsel ve organizmacı bakış açısı Bookchin'i Aristoteles dolayımıyla Antik Yunan mirasına yaklaştırır. Bookchin'deki Hegel etkisi özellikle diyalektik düşünce ve ilerlemeci tarih anlayışı bakımından söz konusu olur. Bookchin Bakunin'i devrim, devrimci özne ve komünal toplum gibi başlıklara dönük bakış açısı üzerinden takip etmektedir. Fakat Bookchin'in düşüncesi, Bakunin'in aksine, ekolojist bir hassasiyete sahiptir. Bookchin'in toplumsal ekoloji olarak adlandırılan ekolojizmi, ekolojik sorunlar ile toplumsal örgütlenme tarzları arasında bir ilişkinin bulunduğunu ileri sürmektedir. Bu anlamda, ekolojik felaketi kalıcı bir biçimde engellemek ancak kapitalizmin yıkılması yoluyla mümkündür. Bu eko-anarşist bakış iki noktadan şiddetle eleştirilmektedir; birincisi, modern dünyada komünal tarzın uygulanabilirliği; ve ikincisi, hümanist dünya görüşünün ekolojik hassasiyet üzerindeki zararlı etkileri. Bookchin'in eko-anarşizmi, böylece, ekolojist ideoloji içerisinde kendine özgü bir yere sahiptir. Kapitalizme karşı çıkan, toplum ve doğayı eş değerde gören ve bu yolla insanın özgürleşeceğini düşünen Bookchin kendi anarşizmini toplumsal ekoloji kavramı üzerinden formül eder. Toplumsal ekoloji ekolojik sorunları toplumsal sorunlarla ilişkilendiren bir
[
Armağan Öztürk, çalışmasında siyaset felsefesi ve siyaset teorisiyle ilgili makalelerini gözden g... more Armağan Öztürk, çalışmasında siyaset felsefesi ve siyaset teorisiyle ilgili makalelerini gözden geçirip tek bir metin içerisinde topluyor. Siyaseti Düşünmek yazarın entelektüel geçmişini yeniden notlandırdığı bir eser. Yürütülen tartışmaların odağındaki temel mesele ise siyaseti düşünmenin klasik ve çağdaş yolları arasındaki ilişkileri çözümlemekle ilgili. Öztürk'e göre entelektüel hayatın hemen tümüyle makale odaklı bir içerikle üretilmesi her şeyin hızlı bir şekilde akıp gittiği yoğun akademik tüketimi düşünmek ve tartışmak etkinliklerinin önüne geçiriyor. Bu nedenle en azından belli aralıklarla makaleleri kitaplaştırmak gerekli. Kitap dağınık fikir ve argümanları ortak bir fiziki hafıza içerisinde toplamanın en makul yolu. Siyaseti Düşünmek metni içerisinde yol aldıkça zengin bir içerikle karşılaşıyoruz. Machiavelli, Pettit, Skinner ve Viroli'nin cumhuriyetçiliği, İbn Haldun'un asabiyesi, Bakunin'in kolektif anarşizmi, Marx'ın devletçiliği, Kant'ın barış düşü, Schmitt'in düşman imgesi, Rawls ve Hayek'in farklı liberalizm yorumları, Popper'in bilim felsefesini siyaset felsefesine bağlayan akılcılığı ile Sandel, Maclntyre ve Walzer'in toplulukçu tezleri ilk bakışta göze çarpan temel konular. Bu gündemin arka planında ise siyaseti meşrulaştırmakta kullanılan eşitlik, özgürlük, adalet ve insan hakları gibi meselelerle ilgili daha derin bir tartışma düzeyi okuyucuya ışık tutuyor.
Doğu Karadeniz'de Toplumsal Araştırmalar / Siyasal Kitabevi Yayınları / Edt. Kerem Özbey, 2018
Modern liberal politika geleneğine ve onun felsefi ve siyasi sonuçlarına dayanan parlamenter sist... more Modern liberal politika geleneğine ve onun felsefi ve siyasi sonuçlarına dayanan parlamenter sistem, çokkültürlü demokrasi ve küreselleşme kavramları, modernitenin kazanımları olarak demokrasi ve insan haklarıyla ile birlikte siyasal, hukuksal ve toplumsal sistemlerin düzenlenmelerinde merkezi unsurlar olmuşlardır. Özgürlük, meşruiyet, politik eylem ve demokrasi kavramlarının nasıl tanımlanacaklarına ve kavramsallaştırılacaklarına ilişkin siyaset ve hukuk felsefesinin bu kadim tartışmaları, çağımızda yerini bu kavramların yüzyıllardır ve özellikle günümüzde kriz içerisinde oldukları, hatta krizin tam da kendisini oluşturdukları tartışmasına bırakmıştır. Bu çağdaş tartışma aksı, ciddi biçimde modernitenin ve onun sonuçlarıyla ilişkilendirilen çoğunluk despotizmi, ayrımcılık, kapitalist ve liberal otoriterliğe eleştirileri ve bunların ekoloji, toplumsal cinsiyet ve sanatsal özgürlük meselelerindeki yıkıcı yönlerinin açığa çıkmasında önemli olmuştur. Yirmi birinci yüzyılda politika ve hukuk teorisyenlerinin temel görevi, bölümlenmiş olduğu iddia edilen dünyanın parçaları arasında bir uzlaşımı sağlayabilecek bağlayıcı kurumların tesisi olmuştur. Bu çabanın gerekliliğini ortaya döken eleştirilerin bir nedeni, küreselleşme ve pek çok insanın ulusal sınırları aşan hareketliliğinin sayısız ülkede daha fazla bölümlenmeye yol açması ve böylece rakip aidiyetin artmasıdır. Diğer bir neden de küreselleşme, kozmopolitanizm ve yerellik arasında ve ulus-devlet yapısı ile göçmenler arasındaki gerilimin belirginleşmesidir. Son dönemde Ortadoğu ve özellikle Suriye'den büyük sayıda mülteci akınına uğrayan Avrupa Birliği'nin ve genel olarak Avrupa'nın siyasi temellerini tartışmaya açan mülteci siyasetinin yarattığı gerilim bu duruma en canlı örnektir. Kavramsal ve genel olarak siyasi gerilimin giderilmesi için insan hakları, demokrasi gibi ilkelerin ve bir arada yaşamı düzenleyecek modern sistemlerin yeniden ele alınması önerisi, çağdaş demokrasi kuramlarının omurgasını oluşturur. Hatta sorunun hayati niteliği, " demokrasi nefreti " gibi kavramlar aracılığıyla ortaya konmaya çalışılmakta, fakat bu, demokrasinin siyasal yaşamdaki etkisini yeniden tanımlamak için bir yardımcı olarak görülmektedir. Genel olarak çağdaş demokrasi kuramları, modern liberal siyaset geleneğinden bir arada yaşam ve demokrasi sorununun çözümünü miras alarak, siyaset teorisi içerisinde meselenin ontolojik ve aksiyolojik yanından ziyade, siyasalı merkeze alarak son yıllarda demokrasiyi, siyasal eylemi ve onların modern içerimlerini bir kriz içerisinde olmakla itham etmektedirler. Bu açıdan bakıldığında birarada yaşam sorunu, felsefi art alanları içerisinde, yani epistemolojik, ontolojik ve ahlaksal içerimlerinden beslenen fakat hayati öneminden dolayı siyasal alan içerisinde çözümlenebilecek bir sorun olarak ele alınmaktadır.
Post-truth is a concept that reproduces all epistemological and political discussions that trivia... more Post-truth is a concept that reproduces all epistemological and political discussions that trivialize truth within a common framework. It is widely accepted that there is a cause-and-effect relationship between post-truth and postmodernism. The relativization of everything and the replacement of knowledge with interpretation are considered the starting developments that lead to post-truth. However, a post-truth type of mindset cannot be reduced solely to relativism and uncertainty. Social media determinism and populism are just as important as post-modernism. Social media rapidly spreads misleading material, fake news, and distorted content. Individuals exposed to a large amount of uncertain data either retreat into echo chambers or become numb to the exaggerated reactions of demagogues. Post-truth, which derives its power from social media, has led to an intellectual climate where denialism, fallacies, and conspiracy theories have become popular. The third pillar of post-truth is populism. Populists easily lie, and they view efforts to expose these lies or reveal immoral or unlawful actions as interventions aimed at silencing the voice of the people. This study opens a discussion of post-truth under the headings of post-modernism, social media, and populism, while also highlighting the ethical and political issues created by digital political reality.
Zeitschrift für Vergleichende Politikwissenschaft, Jan 7, 2024
Tezde Neo-Roma cumhuriyetciligi ile liberalizm arasindaki iliskinin mahiyeti sorunsallastirilmist... more Tezde Neo-Roma cumhuriyetciligi ile liberalizm arasindaki iliskinin mahiyeti sorunsallastirilmistir. Skinner, Pettit ve Viroli gibi dusunurler ile ortak iyi, ozgurluk ve katilim gibi belli tartisma eksenleri sorunsalin acimlanmasi noktasindaki yapisal sinirlari karakterize eder. Sorunsal icerisinde ayrica ele alinan ozel amac ise liberallerin cumhuriyetcilere ve cumhuriyetcilerin liberallere bakisindaki asiri yorumlara dikkat cekerek alternatif bir aciklama seti olusturmaktir. Bu baglamda liberal bir cumhuriyetciligin varligina isaret edilebilir. Liberalizm ile cumhuriyetcilik arasindaki mesafe oldukca kisadir. Pek cok varsayim, kuram ve aksiyom iki gelenek arasindaki dusunsel akrabaligin icerigini karakterize eder. Tarihsel ayrintilara yonelik olarak tez icerisinde dile getirilen bir dizi hususa ayrica dikkat cekilebilir. Oncelikle secilen tartisma eksenleri cumhuriyetci dusunusteki temel kavram dizinine paralel bir icerige sahiptir. Dahasi res publica kavrami tarihin farkli donemlerinde farkli iceriklerde tanimlanmistir. Ancak bu cesitlilik icerisinde res publica'yi kamusal erdemi on plana cikaran ve yasalara dayali bir devlet bicimi olarak formule etmek yine de mumkundur. Son olarak Machiavelli'ye deginilebilir. Neo-Roma cumhuriyetcileri ayni zamanda NeoMachiavelliyan dusunurlerdir. Skinner, Pettit ve Viroli'nin cumhuriyetciligi icin Machiavelli dusunusu en onemli dayanak noktasina karsilik gelir. Tez uc ayri tartisma ekseni icerisinde orgutlenmistir. Her biri ayni zamanda bir bolume de karsilik gelen bu bahsi gecen eksenlerden ilki ozgurluktur. Pettit ozgurlukle ilgili dusuncelerini tahakkum kavrami uzerinden aciklamaya calisir. Ona gore mudahale olmasa bile tahakkum olabilir. Tahakkumun onlemenin en garantili yolu ise yasalar araciligiyla keyfi iradeyi kontrol altina almaktan gecer. Viroli Pettitci kavramlastirmayi benimser ve tahakkumun icerigini korkuda somutlastirir. Yurttaslar korkuyor ve kendilerini guvencesiz hissediyorsa tahakkum vardir. Skinner tahakkum yerine bagimlilik kavramini kullanmayi tercih eder. Negatif ozgurlugun soykutugunu cikarmaya calisan Skinner icin cumhuriyetci ozgurluk aslinda negatif ozgurlugun turlerinden biridir. Neo-Roma cumhuriyetciligi-liberalizm iliskisini acimlama noktasinda kullandigimiz ikinci tartisma ekseni katilimdir. Neo-Roma perspektifi katilima aracsal bir sekilde yaklasir. Katilim basli basina bir amac degil yurttas ozgurlugunu destekleyen bir aractir. Bu tavir politikadan cok hukuku onemseyen Romaci tutum ile katilima bireysel ozgurluk karsisinda ikincil bir konum atfeden liberal bakisla uyumludur. Ancak Pettit'in cekismeli demokrasi teorisi, Skinner ve Viroli'nin ise yurttaslik yukumlulugu ve yurttaslik egitimine yonelik ilgileri Neo-Roma literaturu icerisinde katilim meselesinin standart liberal okumaya gore daha derin bir icerikle ele alindigini gosterir. Neo-Roma cumhuriyetcileri ortak iyiyi gozeten bir yurttaslik siyasetini savunur. Bahsi gecen savunu icerisinde yasa ile ortak iyi ozdes bir icerikte ele alinir. Yasa keyfi iradeyi onleyerek yurttaslarin ozgurlugune katkida bulunur. Boylelikle ortak iyi de gerceklesmis olur. Neo-Roma cumhuriyetciligi ortak iyiyi kisisel iyiyle uyumlu bir icerikle ele alir. Bu tutum liberal soylemle paralellik arz etmektedir. Ortak iyiyi destekleyen cumhuriyetci rejimin muhtemel icerigi noktasinda Pettit anayasal demokrasiyi, Skinner ve Viroli ise kamu hizmeti ve kamusal yukumlulugu vurgular. Ortak iyinin aciga cikma surecinde yurttaslik kapasitesine yapilan vurgu ve dolayisiyla yurtseverlige olan ihtiyac Neo-Romaci dusunce dunyasi icerisinde dikkat cekilen bir diger husustur. Sonuc olarak denilebilir ki Neo-Roma cumhuriyetciligi liberal bir cumhuriyetciliktir. Ortaya konulan literatur liberal paradigma icerisinde bir oneriye karsilik gelir. Yurutulen tartisma kavram dizinin ozgunlugu ve liberalizmcumhuriyetcilik iliskisine getiren yenilikci yorum nedeniyle ozgundur. Ama yine de bahsi gecen literaturun liberal mesruluk krizine yanit olacak nitelikte bir kapasiteye sahip olmadigi soylenebilir.AbstractThis thesis problematizes the relationship between Neo-Roman republicanism and liberalism. Thinkers such as Skinner, Pettit, and Viroli, as well as debates on topics such as collective good, liberty, and participation set the structural boundaries for the exposition at hand. A specific point of emphasis within the broader problematique defined as such, is the ‘over-interpretation’ characterizing the mutual and symmetrical way in which the liberals and the republicans view one another. The thesis, in this respect, proposes an alternative way of approaching the controversy by positing the possibility of a liberal republicanism. The distance between liberalism and republicanism is not insurmountable. A number of theories and propositions point at the intellectual affinity between their respective contents. Another specific point of emphasis relates to the historical details discussed in the thesis. The axes of debate at the focus…
DergiPark (Istanbul University), Sep 15, 2016
Makalede hikmet-i hükümet kavramının tarihsel içeriği ve ideolojik özü üzerine bir soruşturma yür... more Makalede hikmet-i hükümet kavramının tarihsel içeriği ve ideolojik özü üzerine bir soruşturma yürütülecektir. Bu bağlamda hikmet-i hükümetçi anlayışı sadece modern dünyada söz konusu olan bir devlet örgütlenme tarzı olarak formüle eden anlayışa karşı devlet çıkarı düşüncesinde devletle beraber sürüp gitmekte olan bir öz olduğu tezi işlenecektir. Devletin ali menfaatlerini korumayı amaçlayan siyasal pratiğin tarihi devletlerin tarihi kadar eskidir. Bu nedenle rahatlıkla diyebiliriz ki hikmet-i hükümet üzerine bir tartışma zorunlu olarak siyasal antropolojik bir çabayla başlamalıdır. Siyasal teolojiyle siyasal antropolojinin iç içe geçtiği bir düzlemde devlet inşa edilirken aynı zamanda devlet çıkarı da inşa edilmiştir. Ezoterizm, faydacılık, araçsal akıl, Makyavelizm hikmet-i hükümetçi mantığın siyasal serüveni içerisindeki belli başlı epistemolojik duraklara karşı gelir.
Liberal Düşünce Dergisi, Jun 1, 2013
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dergisi, 2007
I.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültes i Dergisi N No o: :3 37 7 ((E Ek ki im m 2 20 00 07 7)) "Yargilari... more I.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültes i Dergisi N No o: :3 37 7 ((E Ek ki im m 2 20 00 07 7)) "Yargilarimizla isteklerimiz hemen her zaman çekisir" Andre Mourois Bu makalede Rawls'in adalet teoris i üzerine b ir dizi elestiri temellend irilmeye çalisilacaktir. Adalet teoris inin Kantçi ve faydaci kökleri teorinin evrensellik iddiasini zayiflatmakta ve adaletin gerçeklestirileb ilirligine olan inanci da azaltmaktadir. Yine benzeri sekilde doga durumu ve sözlesme durumu üzerine insa ed ilmis teorinin hem özgür iradeye güvenmesi, hem de ayrintili kural ve istisnalar ile bu güveni denetlemesi o ldukça çeliskilid ir. Teorinin kavramsal tutarligina gö lge düsüren bir d izi ayrintinin gölges inde bir diger dikkat çekici sorun da adaletin Rawls'ça oldukça muhafazakar b ir tonda kurgulanmasinda yatar. Filozof bilgis izlik peçesi altinda bilinçsiz insanlarin adaleti yarattiklarini savlarken farkinda olmayarak modern dünyanin sorunlu toplumsal zemini kend isine konu almistir. Sonuç olarak Rawls'in bizlere adalet sorunu seklinde tercüme ettigi modern mesruluk krizinin filozofun ortaya koydugu kisitlar çerçevesinde çözülemeyecegi iddiasi tanitlanmaya çalisilacaktir. Adalet, Akil, Pozitif özgürlük, Bas langiç durumu, Sözlesme In this artic le efforts will be paid to found a series of critiques on Rawls's "a theory of justice". Kantian and pragmatic roots of the justice theory weakens the universality c laim of this theory and decreases the level of belief for achievability of justice. Again, it is quite contradictory that the theory built on state of nature or state of contract both trusts free will and audits this confidence with detailed rules and exceptions. Another point of attention under the shadow of a series of details that impair conceptual coherence of the theory lies in the problem that justice is ed ited at a quite conservative tone by Rawls. The philosopher argues that unconscious people crate justice under the veil of lack of knowledge, and he unknowingly took problematic societal grounds of the modern world as his subject. As a result, we shall try to show that modern legitimacy cris is that Rawls trans lates as a problem of justice cannot be resolved within the limitations that the philosopher argues.
Liberal Düşünce Dergisi, Sep 1, 2008
Aristoteles'in siyaset felsefesi kendisinden sonraki birçok düşünürün etkisine kapılarak kendi za... more Aristoteles'in siyaset felsefesi kendisinden sonraki birçok düşünürün etkisine kapılarak kendi zamanına uyarladığı ve aşmaya çalıştığı bir doruk noktasıdır. Aristoteles, Platon'un idea ile gerçek dünya arasında kurduğu karşıtlığı ve idealist felsefeyi (tabii materyalist felsefeyi de) madde-form öğretisi aracılığıyla aştı. Platon'un ve daha sonra birçoklarının idealizm-materyalizm karşıtlığına karşı, Aristoteles varlığı ve gerçekliği "oluş" temelinde ele aldı ve bu karşıtlığın geçersizliğini ilan etti. Maddesiz form, formsuz madde olamayacağı için Platon bir çıkmaza giriyor ve maddeyi forma feda ediyordu. Halbuki Aristoteles'te madde ve form iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan birlik veya bütünlüktür. Varlık bu birlik içinde kendini yaratma potansiyelini açığa çıkarır ve doğal olan ereğinin peşinden ilerledikçe kendini geçekleştirir. Aristoteles'te doğal olan şey aynı zamanda erekseldir. Doğa veya Bu makale hakem denetiminden geçirilmiştir. H. Emre Bağce Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesidir. Armağan Öztürk ODTÜ Sosyoloji Bölümü araştrırma görevlisidir.
Selçuk Üniversitesi edebiyat fakültesi dergisi, Jun 20, 2023
In this study, Hobbes' ideas on liberty are given concrete content in terms of the ontological im... more In this study, Hobbes' ideas on liberty are given concrete content in terms of the ontological impossibility of liberty, the identification of liberty with peace, the definition of the concept of liberty through the principles of the absence of will and the absence of obstacles, and finally the rejection of the connection between liberty and self-government. The main claim of the article is that Hobbes, who grounded many theses on freedom at the same time, never abandoned the individualist natural right perspective. In this context, the negative freedom of the statist Hobbes is also a freedom against the state. Moreover, the conceptualization on the absence of obstacles reveals the first form of the perspective that would later turn into negative freedom. In this context, there is a significant parallel between Hobbes' view of freedom and the view of freedom of liberalism, which adopts a negative libertarian sensibility. The thinker's propositions against law and democracy seem to be the product of a style of interpretation that privileges the private sphere over the public sphere. In claiming that freedom can exist without democracy, Hobbes not only responds to the republican thinkers of his time, but also breaks the connection between politics and freedom, making freedom a derivative of natural right.
İbn Haldun çalışmaları dergisi, Jul 15, 2016
İbn Haldun'un dönemindeki iktidarı meşrulaştıran bir tarih kuramı ve bir siyaset kuramı ortaya ko... more İbn Haldun'un dönemindeki iktidarı meşrulaştıran bir tarih kuramı ve bir siyaset kuramı ortaya koyduğu iddiası makalenin üzerine inşa edildiği nihai zemini karakterize eder. Haldun'da sadece olanı ele alan ve ampirik yanı ağır basan bir okuma tarzı ön plana çıkmaktadır. Bu tür bir bilim yapma perspektifi ise kabulleriyle uyumlu siyasal mesajları içinde barındırır. Şöyle ki İbn-i Haldun toplumu ve tarihi olgucu bir şekilde ele alarak modern zamanlarda pozitivistlerin yapmaya çalıştığına çok benzer bir rolü üstlenmiş, bilimi iktidarın hizmetine sokan araçsal bir tahayyüle hizmet etmiştir. Bu tahayyülü açımlarken iki önemli ayrıntının altı çizilebilir: Öncelikle diyebiliriz ki filozofun aklı analitik bir araç olarak kullanma biçimi oldukça sınıfsaldır. İbn-i Haldun'un mantığa yüklediği ayırt edici anlam üst sınıfların çıkar ve beklentilerine uygun bir tarih yazımını oldukça meşru hale getirmiştir.
Muhafazakar Düşünce Dergisi, Dec 15, 2015
Bu makalede Carl Schmitt'in liberalizm karşıtı söyleminin sınırları tartışmaya açılacaktır. Dile ... more Bu makalede Carl Schmitt'in liberalizm karşıtı söyleminin sınırları tartışmaya açılacaktır. Dile getirilecek temel iddia düşünürün liberalizmi eleştirirken yeniden ürettiği şeklindedir. Ayrıca düşünürün liberalizm anlatısında kullandığı hukuka bağlılık ve eşitlik gibi niteliklerle liberalizmin tarihi arasında ciddi bir karşıtlık vardır. Tarih dışı liberalizm anlatısı tarihin içinde yeniden kodlandığında liberalizm eleştirmeni Schmitt imgesi ciddi ölçüde zedelenir. Çalışmada sıklıkla vurgulanan genel kanaat Hobbes ile liberalizm arasında kurulan ilişkinin bir benzerinin Schmitt-liberalizm ilişkisi için de geçerli olduğu yönündedir.
Kent Akademisi, Sep 15, 2016
Makalede hikmet-i hükümet kavramının tarihsel içeriği ve ideolojik özü üzerine bir soruşturma yür... more Makalede hikmet-i hükümet kavramının tarihsel içeriği ve ideolojik özü üzerine bir soruşturma yürütülecektir. Bu bağlamda hikmet-i hükümetçi anlayışı sadece modern dünyada söz konusu olan bir devlet örgütlenme tarzı olarak formüle eden anlayışa karşı devlet çıkarı düşüncesinde devletle beraber sürüp gitmekte olan bir öz olduğu tezi işlenecektir. Devletin ali menfaatlerini korumayı amaçlayan siyasal pratiğin tarihi devletlerin tarihi kadar eskidir. Bu nedenle rahatlıkla diyebiliriz ki hikmet-i hükümet üzerine bir tartışma zorunlu olarak siyasal antropolojik bir çabayla başlamalıdır. Siyasal teolojiyle siyasal antropolojinin iç içe geçtiği bir düzlemde devlet inşa edilirken aynı zamanda devlet çıkarı da inşa edilmiştir. Ezoterizm, faydacılık, araçsal akıl, Makyavelizm hikmet-i hükümetçi mantığın siyasal serüveni içerisindeki belli başlı epistemolojik duraklara karşı gelir.
DergiPark (Istanbul University), Jan 30, 2020
Derleme / Review Armağan ÖZTÜRK 2 Öz Arendt'in siyaset felsefesine katkısı iki başlık altında ana... more Derleme / Review Armağan ÖZTÜRK 2 Öz Arendt'in siyaset felsefesine katkısı iki başlık altında analiz edilip eleştirilebilir: Düşünürün felsefi odaklarından ilki emek, iş ve eylem kavramları aracılığıyla somut bir içeriğe kavuşturmaya çalıştığı politika savunusudur. Arendt'in Antik Yunan'dan günümüze kadar yaşananları yorumladığı ve aslında bir düşüş veya çöküş tarihi olarak resmedilen anlatı bir dizi soruna gebedir. Arendt düşüncesinin ikinci önemli odak noktası ise totalitarizmin kaynak ve içeriğine yönelik tespitlerinde somutlaşır. Düşünür anti-semitizm, ırkçılık, bürokrasi ve mutlak egemenlik kavramları temelinde yeni bir düzenin nasıl kurulduğunu açıklar. Arendt tartışmaya açtığı dönemi tümüyle olumsuz bir içerikle kodlar. Oysaki düşünürün emperyalizm, anti-semitizm, ırkçılık ve bürokrasi üzerinden mahkûm ettiği çağ aynı zamanda liberal devletlerin daha da demokratikleştiği, pek çok ülkede yeni işçi sınıfı parti ve sendikalarının kurulduğu, kadınların eşitlik temelli bir hak mücadelesi için örgütlenip siyasal yapıyı kendi lehlerine hukuki değişiklikler yapmaya zorladığı ve güçlü monarşilere karşı anayasal demokrasi taleplerinin yoğunlaştığı bir dönemdir.
Populism's contribution to the democratic political culture becomes meaningful in several points.... more Populism's contribution to the democratic political culture becomes meaningful in several points. One of the aforementioned points is the anti-elitism. Standing by the people against the elites is the most well-known characteristic of the populism. However, the populist reading which criticizes liberal democracy within the context of the popular sovereignty is also antipluralist. All people are not counted as the members of the people within the politics which has been performing in the name of the people. It can be said in terms of this last suggestion that the concept of people adopted by the populism is quite moral and exclusionist. Marginalizing the political opponents is a natural continuation of the moralized narrative of the people. The moment which leads the political culture into extremism is at stake in this very point. The leader who is the passive watchman of the people's power conflicts with the institutions and the elites. This conflict renews the democratic politics. However, the anti-pluralist stance of the populist political movement represented by the leader increases the conflict and polarization level within the political culture. The more the aforementioned level increases the more the democratic politics loses trenches towards its authoritative alternative.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dergisi, 2006
Evrimci-gelenekç i muhafazakârlik geçmis in aklini bugünün akli karsisinda yücelten, aliskanlikla... more Evrimci-gelenekç i muhafazakârlik geçmis in aklini bugünün akli karsisinda yücelten, aliskanliklara, kelimelere dökülmemis duygusal anlasmalara yatkin, özgürlükten kend i gib i olmak bakimindan özgünlügü anlayan, korumak ile dengeli degis im arasinda bir devinim stilini benimseyen, dogustan gelen statüleri, asiri siradüzeni ve vesayetçi yetkiyi onaylayan, organik toplumcu, dünyayi sistematik olmaktan ziyade yerelc i bir sekilde algilayan, insani mayasi geregi bozuk-kusurlu sayan, devleti toplumsal b irligin, hukukun ve ahlakin kaynagi olarak onaylayan, ama bu onaylamayi sivil cemaatç i bir karsi baglamla dengeleyen, dolayisiyla devlet kadar toplumu da dogal gören, her gerçek olan rasyoneld ir seklinde, dogalci kurguyu ülküsellestiren,, ortalamalari bulmak kaygisini önemseyen, bir esits izlikç i dünya görüsünü yansitir. Makale muhafazakârlik künyes indeki her bir belirteci siyasal epistemo lo jinin kavramlastirma stiline, özellikle de "akil" nosyonuna dayanarak çözümlemeye çalisir. Evrim, devrim, esits izlik, akil, dogal toplum, evrensel, yerel, ölçülülük muhafazakârlik. Revolutionist-trad itionalist conservation reflects an inequality worldview that promotes the mind of the past in the face of the mind of the present, that is liable to undescribed sensational agreements, that perceives freedom as being himself, that adopts a style of motion between preservation and balanced change, that approves congenital statuses, extreme hierarchy and trusted authorisation, that is organic socialist, that perceives the world in a localist rather than a systematic way, that believes humans to be defective by nature, that approves government as the source of social unity, law and morale, but balances such approval with a civil social counter-context, therefore seeing the society as natural as the government, that accepts the naturalist notion that every reality is rational, that emphas ises the concern for finding the averages. The artic le tries to solve each identifier in the conservative framework based on the conceptualisation style of political epistemology, particularly to the notion of "mind".
The accuracy of the Content should not be relied upon and should be independently verified with p... more The accuracy of the Content should not be relied upon and should be independently verified with primary sources of information. Taylor and Francis shall not be liable for any losses, actions, claims, proceedings, demands, costs, expenses, damages, and other liabilities whatsoever or howsoever caused arising directly or indirectly in connection with, in relation to or arising out of the use of the Content. This article may be used for research, teaching, and private study purposes. Any substantial or systematic reproduction, redistribution, reselling, loan, sub-licensing, systematic supply, or distribution in any form to anyone is expressly forbidden.
It is recommended that a reference to the DOI is included when citing this work.
Cemil Meriç'in hayat hikâyesiyle düşünsel anlatısı arasında yoğun bir ilişki var. Kendi körlüğünü... more Cemil Meriç'in hayat hikâyesiyle düşünsel anlatısı arasında yoğun bir ilişki var. Kendi körlüğünü betimleyerek başladığı bir paragrafı Avrupa uygarlığının ideolojik körlüğüne yönelik eleştirel cümlelerle bitirebilir. En bilinen eseri Jurnal aslında bir otobiyografidir. Diğer çalışmaları ise aforizmik yanı ağır basan öznel değerlendirmeler nedeniyle deneme düzeyindedir. Yazarın pek çok cümlesi sadece kendisi için yazılmış, kendi dünyasında anlamlı ve son derece sübjektif bir içeriğe sahiptir.
/p n h a nk ta p /p nhanyay nc l k p nhanyay nc l k.com KLU Felsefe Ansiklopedisi'nin bu ilk bask... more /p n h a nk ta p /p nhanyay nc l k p nhanyay nc l k.com KLU Felsefe Ansiklopedisi'nin bu ilk baskısı, ülkemizi de kasıp kavuran küresel pandemi döneminde başlayan bir çabanın ilk üç yılının semeresidir. Her geçen yıl katlanarak ve yayılarak çoğalacak bu çaba ve sonuçlarının, ilerleyen dönemlerde de yeni baskılarla taçlandırılmasını sağlamaya devam edeceğiz. Ancak Ansiklopedi'nin amiral gemisi herkesçe her an ulaşılabilecek olan çevrimiçi web sitesi olmaya devam edecek. En yeni ve en doğru bilgi orada yer alacak. Yanlışlar sürekli düzeltilecek, eksikler giderilecek, yeni öneriler değerlendirilecek. Basılı yayınlarda asla mümkün olamayacak pek çok avantajdan yararlanılacak. Bu ilk baskımızda, çevrimiçi Ansiklopedi'de yayınlanmış olan, 33 farklı üniversiteden 83 farklı yazar tarafından yazılmış 231 madde yer alıyor. Halihazırda yazım aşamasında olup baskıya yetişememiş bir o kadar madde daha sırada bekliyor. Bunlara da önce web sitemizde ve yeri geldikçe yapılacak yeni baskılarda yer vermeye devam edeceğiz. Bu uzun ve anlamlı yolculuğun henüz daha başındayız. Pratikte sonu olmayan bir yol bu. Farkındayız. Yol boyunca kişiler değişecektir. Ancak nesilden nesile bu yolu yürüyecek birileri her zaman olacaktır.
No responsibility for loss caused to any individual or organization acting on or refraining from ... more No responsibility for loss caused to any individual or organization acting on or refraining from action as a result of the material in this publication can be accepted by Nomos or the editors.
John Stuart Mill (1806-1873) özgürlüğün toplum tarafından tehdit edildiğini düşündüğü liberal kor... more John Stuart Mill (1806-1873) özgürlüğün toplum tarafından tehdit edildiğini düşündüğü liberal korku çağında liberalizmin ahlaki temellerini yeniden değerlendirerek bireyselliğin kapsamlı bir savunusu yaptı. Liberal korku çağı devlete karşı özgürlüğü korumaya çalışan klasik
Gökhan Coşkun: Hocam siyaset felsefesi nedir, isterseniz en temel soruyla başlayalım konuşmamıza.... more Gökhan Coşkun: Hocam siyaset felsefesi nedir, isterseniz en temel soruyla başlayalım konuşmamıza. Armağan Öztürk: Siyasal fenomenlerin arkasındaki haklılaştırma biçimleri üzerine düşünmeye başladığımızda siyaset felsefesi kulvarına girmiş oluruz. Özgürlük, eşitlik, adalet ve meşruluk gibi temel meseleler siyaset üzerine felsefe yapmayı mümkün ve makul hale getiren zemini karakterize eder. Tam da bu noktada siyaseti düşünmenin başka yollarını irdelemek yararlı olabilir. Siyaset felsefesi siyaset ailesinin bir ferdidir. Siyaset bilimi, siyasi düşünceler tarihi, siyaset teorisi, siyasal ideolojiler ve Türk siyasi hayatı gibi diğer aile fertleriyle birlikte aynı evi paylaşır. Aralarındaki ilişkiyi anlayabilmek için bahsi geçen evin dünya olduğunu düşünelim bir an için. En derindeki çekirdekle yüzeydeki yer kabuğu arasında pek çok katmanı bir arada tutar dünya. Katmanlar arasındaki ilişki organiktir. Biri diğerini tamamlar. Ama içerikleri ve işlevlerini birbirinden farklıdır bu katmanların. Dünyada çekirdek neyse siyaset dünyasında siyaset felsefesi de odur. En derindedir siyaset felsefesi. Yakıcı ve kor gibidir. En esaslı sorular onun alanında sorulur. Daha derinde başka bir şey olmadığından soyut, kavramsal ve normatiftir bu sorular. Çekirdekten, yani siyaset felsefesinden yer kabuğuna, yani siyasi hayata doğru ilerledikçe içerik olgulara ve geçiciliğe yaklaşır. Pek çok kanonik metin siyasal dünyanın farklı katmanlarının bilgisini aynı anda içerisinde barındırır. Mesela Hobbes'un Leviathan adlı metni özgürlük nedir ve devlete itaatin gerekçesi ne olmalıdır sorularına verdiği yanıtlar nedeniyle kuşkusuz ki bir siyaset felsefesi metnidir. Ama aynı zamanda siyasi olguları kavramlaştırıp düşünce düzeyinde yeniden ele almamıza yardımcı olduğu için düşünce, daha doğrusu siyasi düşünce tarihinin çok bilinen çalışmalarından birine karşılık gelir Leviathan. Hobbes'un egoist bireyciliği ve negatif özgürlükçü bakış açısı olmadan liberalizmi tam anlamıyla anlamamız imkansızdır. Bu nedenle siyasal ideolojiler çalışırken liberalizmin düşünsel atalarından biri olan Hobbes'a mutlaka değinilir. Belki bugünün dünyası bakımından değil ama kesinlikle 17. yüzyıl İngiliz siyasi hayatı bağlamında olgusal bir metindir Leviathan. Düşünürün kitabındaki tezler basitçe belli sorulara verilmiş yanıtların toplamı değildir sadece. Hobbes kral-parlamento çatışmasında kralın yanında yer alır. Leviathan'ın pek çok argümanı bu tercih üzerine bina edilmiştir.
Arendt felsefesinin temelinde kamusal alanın çöküşünden duyduğu kaygı vardır. Çünkü kamusal alanı... more Arendt felsefesinin temelinde kamusal alanın çöküşünden duyduğu kaygı vardır. Çünkü kamusal alanın çöküşü ve özel alan-kamusal alan ayrımının işlemez hale gelmesi eğilimleri bakımından totalitarizmin yükselişi tüm insanlığı tam bir kölelik durumuna mahkum etmiştir. Özellikle yalanla totalitarizm arasında kurulan bağlantı açısından Arendt'ten kalan miras oldukça çarpıcı ve öğreticidir. Ancak düşünürün ortaya koyduğu kavram setini sadece totalitarizm üzerine düşünmüş ve onu deneyimlemiş bir entelektüelin çözümlemesi olarak değerlendirmek yetersiz bir bakışta ısrar etmek anlamına gelir. Çünkü totalitarizm kavramı tedavülde kaldığı soğuk savaş koşullarında kapitalist kampla komünist kamp arasındaki derin ve kapsayıcı çatışmanın çok bilinen tartışma konularından birini karakterize etmiştir. Totalitarizm daha çok liberal kuramcılar tarafından kullanılan ve faşizm ile komünizmi aynı içerikle olumsuzlayan bir perspektifin ürünüdür. Arendt totalitarizm kavramının bu sorunlu siyasal yüküyle hiçbir zaman hesaplaşmaz. Ayrıca ekonomin siyaset üzerinde belirleyici konuma gelmesinden hemen tümüyle Marksizm'i sorumlu tutarak kapitalizmle-komünizm arasındaki büyük tartışmada tarafını kapitalizmden yana koyar. Bilindiği üzere düşünürler sadece söylediklerinden değil, aynı zamanda söylemediklerinden de sorumludur. Arendt hiçbir kuramcıyı Marx kadar eleştirmeyerek anti-Marksist blok içerisindeki ayrıcalıklı yerini alır. Kendisine akademik ününü getiren eserlerinin hemen tamamını Amerikan konformizminin sağladığı elverişli koşullarda kaleme alan düşünür kendisine kucak açan sisteme borcunu öder. Amerikan Devrimi Fransız Devrimi, kapitalizm ve liberalizm Marksizm kadar eleştirilmez. Marksizm karşısında konuşarak, kapitalizm karşısında ise susarak hakim yapının organik entelektüeli olarak iş görür. Tabii Arendt düşüncesi sadece soğuk savaş koşullarını mümkün ve makul hale getiren seçici bir dilin felsefesi ifadesi değildir. Onda aynı zamanda modernitenin kazanımlarını yok sayan bir Yahudi karamsarlığından da izler vardır. Horkheimer, Adorno ve Bauman gibi düşünürlerde bir benzerine rastladığımız bu etnik algı modern olanı hemen her durumda olumsuz bir şeyin görünümü olarak sunar okuyucusuna. Mesela Arendt'in emperyalizm çağı diye adlandırdığı konjonktür aynı zamanda işçi ve kadın hareketlerinin atılım yaptığı ve çok sayıda insanın yeni haklara kavuştuğu bir özgürleşme dönemidir. Ama Arendt analizinde bu duruma yer vermez. Dahası Marksizm sadece ekonomi temelli siyaseti ön plana çıkarmamış, sayısı oldukça kalabalık kitleler için gündelik hayatta vereceği mücadeleyi motive eden bir unsur olarak da iş görmüştür. Yasal ve yasa dışı sosyalizm mücadelesinin tarihsel yapıda sosyolojik açıdan yarattığı devasa dönüşüm karşısında Arendt'in emek eleştirisi cılız, yanlı ve eksiktir. Moderni küçümseyen aynada Antik Yunan örneğinin bir karşı model olarak idealleştirilmesiyle birlikte Arendt'in felsefesi siyasal anlamda politik bir skandala dönüşür. Kölelerin çalışıp yurttaşların eylemde bulunduğu Yunan örneğine duyulan özlem Arendt düşüncesinin 1 Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.
Armağan Öztürk: Belediye başkanlığı adaylıkları belirlenirken ön seçim yapılmadı. Bu tavrı nasıl ... more Armağan Öztürk: Belediye başkanlığı adaylıkları belirlenirken ön seçim yapılmadı. Bu tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ön seçim olmadan da pek çok şehri CHP kazandı. Ön seçim yararlı bir şey mi? Partiyi yıpratıyor mu? Demirhan Elçin: Birincisi ön seçimin yapılmaması tamamen partinin kendi iç meselesi olarak değerlendiriyorum. Ön seçimin yapılmamasına karar veren neticede genel merkez. Yerel örgütler belirleyici oluyor ama ben adayımı şu şekilde tespit etme hakkına sahibim. Kendi iç hukukuna göre bunu partinin kendi tercihi olarak değerlendiriyorum. A.Ö: Sizden bağımsız bir şey mi? D. E: Tümüyle bağımsız. Ben aday adayı iken de söyledim aynı şeyi. Çünkü kendi tercihim üye bazında ön seçimle yapılsın aday belirleme. Ama ben aday adayı olduğum için parti ön seçim yapar üye bazında delege bazında yapar. anket yapar. Merkez yoklaması yapar. Aday adayı olduğum için bunlar hangisi yapılırsa yapılsın ben aday adayıyım. Ben bütün yöntemlerde aday adayıyım dedim. Çünkü neticede partide aday olmak istiyorsanız tek şartla derseniz o şartı yapmazlarsa aday adayı olamazsınız. partinin kararına da saygı duydum. Üye olsam tartışırım dedim partinin kararını ama sadece üye olsam hangisini yaparlarsa yapsınlar ön seçim yapsalar eğer bunu düşünmüyorsam üye olarak onu da tartışırım yapmasaydınız ön seçimi derdim. Ama aday adayı olduğum için de partinin kararını da tartışmam. Netice de Artvin'de de anket çalışması yapıldı. Ne yapılırsa yapılsın neticede biz atamayla geldik. Genel merkez dedi ki budur dedi. Ve biz aday olduk. Dolayısıyla o sadece bir yöntemdir. Atamanın yöntemlerinden. Parti bu yöntemi tercih etmiş. Onun için bunu ben sadece partinin tercihi olarak değerlendiriyorum. Halen daha tartışmıyorum ön seçim partilerin hepsinde olmak durumundadır. Bireysel düşüncem budur. 80 öncesinde siyasi partiler yasasında vardı. Hiçbir parti Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, bütün partiler hakim nezaretinde ön seçim yapmak zorundaydılar. Üye bazında yapan da vardı delege bazında yapan Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.
Öz: Bu bildirinin amacı savaşı etik politik düzeyde meşrulaştıran ve normatif ilkelere dayanarak ... more Öz: Bu bildirinin amacı savaşı etik politik düzeyde meşrulaştıran ve normatif ilkelere dayanarak savaşta şiddet kullanımını sınırlayan haklı savaş kavramlaştırmasını Rawls ve Walzer'in tezleri üzerinden değerlendirmektir. Haklı savaş kuramı savaşın süresini uzatır ve savaşın gerçek nedenleri üzerine gizemleştirici bir etki de bulunur. Uygarlık içerisinde doğanın, bios'la beraber varlığını koruyan zoe'nun felsefi bir savunmasıdır haklı savaş. Sivil toplum öldürme yasağı, demokrasi ise özgür irade üzerine kuruludur. Savaşta her iki ilke de ihlal edilir. İyilik için savaştığına inanan bir kimseyi kötülük tamamen yok olmadan durdurmak gerçekten olası mıdır? Walzer Haklı Savaş adlı çalışmasında bu soruyu önemser; haklı savaş ile sınırlı savaş arasındaki ikilemi muhafazakar bir içerikle çözümlemek ister. Şöyle ki, Walzer'e göre savaş verili düzeni koruyor ise orada haklı savaş vardır. Ancak savaş yeni bir siyaseti, etiği ya da toplumsal düzeni getirmeye çalışıyorsa haklı savaş yerini din savaşına bırakır. Rawls'nun Halkların Yasası ise halkları sınıflar ve savaşın yalnızca yasa tanımaz toplumlara doğru yöneltilebileceğini kayıt altına alır. Ancak bu toplumlara karşı girişilen savaşlarda her durumda ahlaki olmaz. Çünkü düşünür tek meşru savaşın meşru müdafaa savaşı olduğunu kabul eder. Tam bu noktada insan hakları literatürü savaş konusuyla birleşir. Rawls halklar adil ve özgür bir rejime ulaşmalarını engelleyecek koşullar altında yaşıyorlarsa eğer, daha iyi durumda olan halkların esaret altında yaşayan halklara yardım edebileceğini söyler. Tabii düşünüre göre insan hakları adına savaş bir yardım biçimi değildir.
Machiavelli düşüncesi Erken Rönesans-Rönesans konjonktüründe gittikçe olgunlaşarak dönemin belirl... more Machiavelli düşüncesi Erken Rönesans-Rönesans konjonktüründe gittikçe olgunlaşarak dönemin belirleyici toplumsal ethosu haline gelen hümanizmacı burjuva kültürü içerisinde şekillenmiştir. Antik gelenekten beslenen cumhuriyetçi dil ve ulusal devletler şeklinde örgütlenmeyi amaç edinmiş mutlakiyetçi proje Machiavelli çağının birbiriyle çelişen iki siyasal amacını karakterize eder. Düşünür yükselen burjuva ahlakını kendi kuramı içerisinde yeniden formüle eder. Bu bağlamda siyaset ile ahlak arasındaki ilişki modern zamanların ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenir. Bahsi geçen düzenleme başarı ahlakını ön plana çıkan bir duyarlılığı ve Antik mirasa karşı statik olmayan bir erdem anlayışını içerisinde barındırır. Machiavelli ünlü aslan-tilki benzetmesiyle ahlakın zamanın koşullarına göre güncellenmesini önerir. Machiavelli'nin siyasi dizgesi Roma'ya öykünen bir yeni cumhuriyet kurulması yönündedir. İtalya'yı birleşik bir ulus devlete dönüştürmeye odaklanmış bu tasarı karizmatik kurucu lider ya da virtu sahibi bir Prens'le kendi kurucu iktidar anlayışını somut bir kerteye taşır. Ayrıca düşünür yeni cumhuriyetin inşa sürecinde paralı askerlere karşı yurttaşlardan oluşan ulusal bir ordu kurulmasını ister.
Tarihsel sosyoloji tarihin belli bir anından başka bir anına doğru gerçekleşmekte olan bir süreci... more Tarihsel sosyoloji tarihin belli bir anından başka bir anına doğru gerçekleşmekte olan bir süreci, dönüşümü veya hareketi anlatır. Patika bağımlı bakış açısının yardımıyla ve uzun bir konjonktür içerisinde özne-yapı ilişkisinin analizi tarihsel sosyolojinin temelini oluşturur. Bu bildiride Moore, Skocpol, Tilly, Mann, Polanyi ve Wallerstein gibi düşünürlerin eserleri özelinde savaş ve şiddetin toplumsal tarih inşasındaki rolü analiz edilmeye çalışılacaktır. Moore demokratik, faşist ve komünist modernleşme biçimlerinin tarım toplumlarının şiddet yoluyla tasfiye sürecinde ön plana çıkan farklı tarihsel izleklere karşılık geldiğini düşünür. Özellikle İngiltere örneği bakımından ortaya konan ayrıntılar kapitalizmin inşasıyla tarımın dönüştürülmesi arasındaki ilişkinin şiddet dolayımıyla kurulduğunu gösterir. Skocpol ise şiddeti devrim kavramı üzerinden tartışmaya açar. Fransız, Rus ve Çin devrimleri arasındaki farklılıkları karşılaştırmalı bir biçimde sorunsallaştırır. Vardığı sonuç devrimlerin anlaşılmasında devlet merkezli bakış açısının ne denli önemli olduğu üzerinedir. Başarılı devrimlerin tamamı ulusal ve uluslararası düzeyler bağlamında devlet krizleriyle birlikte söz konusu olmuştur. Tilly savaşı devlet oluşum süreçlerinin temel dinamiği olarak kodlar. Devlet ile şehirler arasında farklı tarihsel rotalarda olgunlaşan diyalektik bir ilişki söz konusudur. Şehirler devletin ihtiyacı olan sermayeyi, devlet ise şehirlerin gereksimin duyduğu güvenliği üretir. Avrupa tarihi özelinde zor ile sermaye arasındaki ilişkiler ise üç farklı izlekte olgunlaşır: Bu izlekler sırasıyla zor yoğun, sermaye yoğun ve sermayeleşmiş zor patikalarıdır. Özellikle zor yoğun ve sermayeleşmiş zorun olduğu coğrafyalarda şiddetin tarih yapımına katkısının belirleyici konumuna dikkat çeker Tilly. Mann'a göre ise iktidar şiddetten bağımsız düşünemez. Savaş hem savaşı açan hem de savaşa maruz kalan toplumun yapısını keskin bir şekilde dönüştürür. Polanyi tıpkı Wallerstein gibi şiddetle kapitalizm arasında tarihsel sosyolojik düzeyde bir bağlantının olduğuna inanır. Ona göre piyasa ile piyasa ekonomisi arasında fark vardır. Piyasa ekonomisiyle birlikte ekonomik ilişkiler sosyal hayatın dışına çıkarılır. Bu süreç burjuvazi sınıfı adına devletin baskısıyla gerçekleşmiştir. Wallerstein ise dünya ekonomik sistemi ile devletler arasındaki ilişkiyi tartışmaya açar. Şiddet kullanımı ve savaş merkez, çevre ve yarı çevre ülkeler arasında eşitsiz ilişkinin sonuçlarından biridir. Tarihsel yönelimi ağır basan bu toplumsal analizlerin ortak yönü ise şiddet olgusunu paranteze alarak önceki olayların sonraki olaylar üzerindeki etkisini sorgulayan 1 Doçent, Artvin Çoruh Üniversitesi, armagan.ozturk1980@gmail.com
dergisi bu sayısını Post-Truth kavramına ayırmaktadır. Algıların olguların önüne geçtiği, algının... more dergisi bu sayısını Post-Truth kavramına ayırmaktadır. Algıların olguların önüne geçtiği, algının ise hemen tümüyle duygu ve sahte kanıtlarla manipüle edildiği post-truth koşullarında gerçeklik önemsiz hale gelir. Hakikat sonrası dünyada akılcı değerlendirmeleri göz ardı etmek, istediğini seçmek ve istediğin sonuca varmak geçmiş dönemlere göre daha kolaydır. Sayımız sadece post-truth kavramını değil, hakikat sonrası dünyanın epistemolojik koşulu olmakla itham edilen postmodernizmi ve post-truthu popülerleştiren hakim popülist siyaset tarzını da tartışmaya açmak niyetindedir. .
Bu çalışmanın amacı Bookchin'in eko-anarşist perspektifi üzerinden toplumsal ekoloji anlayışının ... more Bu çalışmanın amacı Bookchin'in eko-anarşist perspektifi üzerinden toplumsal ekoloji anlayışının eleştirel bir değerlendirmesini yapmaktır. Anarşizmi ekolojizme yaklaştıran düşünür bu yolla ideoloji içerisindeki gerilimleri çözmeye çalışır. Bireysel özgürlükle kolektif bağlılık arasındaki çelişkiyi ekolojist bir zeminde aşmaya çalışan Bookchin anarşizmi doğaya egemen olma isteğiyle toplumdaki tahakküm ilişkileri arasında yapısal bir bağlantı olduğunu düşünür. Ortaya konulan kavram setinin felsefi arka planı oldukça geniştir. Bu bağlamda Aristoteles ve Hegel felsefeleri özelinde diyalektik ve organizmacı tarih anlayışının Bookchin üzerindeki etkisine dikkat çekilebilir. Her ne kadar kendi metinleri tarafından yoğun bir şekilde desteklenmese de Bakunin ve Kropotkin, Marx eleştirisi, komünler federasyonu ve işbirliği temelli iyi doğa imgesinin formüle edilmesi gibi temel sorunsallar bakımından toplumsal ekoloji literatürünü ciddi ölçüde etkilemiştir. Marx ve Marksizm ise Bookchin düşüncesinin esinlenilen ötekisi konumundadır. Düşünür Marx'a yönelik post-modern eleştiriyi doğru bulmaz. Ama sınıf determinizmi ve olumsuz doğa imgesi gibi noktalarda Marx'ı özgürlük karşıtı totaliter bir düşünür olarak görür. 20. yy. Marksizm'de belli bir ağırlığı olan iki eğilim, yani anti-emperyalizm ve kimlikçi çizgi ise sorunludur. Her iki okuma da Marksizm'i enternasyonal içeriğinden soyutlayarak yerelliğin özcü ve muhafazakar içeriğine mahkum etmiştir. Bookchin için mutlak öteki ise post-modernizmdir. Görecelik yanlısı post-modern bakış açısı insanlığı akıldan uzaklaştırarak anti-hümanist bir nihilizme mahkum etmiştir. Toplumsal ekolojinin kavramsal matrisinde üç tane kavram ön plana çıkar: Kapitalizm, doğa ve özgürlük. Kapitalizmin tasfiyesini tahakkümün ortadan kaldırılması için elzem gören Bookchin özgürlük ve doğa arasındaki yapısal bağlantıya dikkat çekerek bu iki hususa pozitif bir anlam yükler. Doğa ne romantize edilmeli ne de vahşi bir kötülük alanı olarak da görülmelidir. Doğa-insan bütünleşmesi ya da organizmacı bakış her türlü özgürlüğün ön koşulu olan kendini gerçekleştirme için gerekli maddi zemini de yaratacaktır.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Bu çalışmada Hobbes’un özgürlükle ilgili düşünceleri beş önerme üzerinden temellendirilmiştir. On... more Bu çalışmada Hobbes’un özgürlükle ilgili düşünceleri beş önerme üzerinden temellendirilmiştir. Ontolojik açıdan özgürlüğün imkansızlığı, özgürlüğün barışa özdeş sayılması, iradenin yokluğu ve engellerin yokluğu ilkeleri üzerinden özgürlük kavramının tanımlanması ve son olarak özgürlükle özyönetim arasındaki bağlantının reddedilmesi bahsi geçen temel tezleri özetler. Makalenin temel iddiası özgürlük üzerine pek çok meseleyi aynı anda temellendiren Hobbes’un bireyci doğal hak perspektifinden hiçbir zaman vazgeçmediği yönündedir. Bu bağlamda devletçi Hobbes’un negatif özgürlüğü aynı zamanda devlete karşı bir özgürlüktür. Ayrıca engellerin yokluğu üzerine kavramlaştırma daha sonra negatif özgürlüğe dönüşecek olan perspektifin ilk halini ortaya koyar. Bu bağlamda Hobbes’un özgürlüğe bakışıyla negatif özgürlükçü hassasiyeti benimsemiş liberalizmin özgürlüğe bakışı arasında ciddi bir paralellik vardır. Düşünürün hukuk ve demokrasi karşıtı önermeleri ise kamusal alan karşısında özel alana üstünlük tanıyan bir yorumlama tarzının ürünü gibi durur. Hobbes demokrasi olmadan da özgürlüğün olabileceğini iddia ederken sadece döneminin cumhuriyetçi düşünürlerine yanıt vermez aynı zamanda siyaset ile özgürlük arasındaki bağlantıyı kopararak özgürlüğü doğal hakkın bir türevi haline getirir.