H Tezcan Uysal | Bilecik Şeyh Edebali University (original) (raw)
Papers by H Tezcan Uysal
The purpose of this chapter is to reveal the interaction between the cynicism levels and reverse ... more The purpose of this chapter is to reveal the interaction between the cynicism levels and reverse mobbing tendencies of employees under the same organizational climate. In line with this purpose, a study was performed via the survey method on 120 people in a public institute in Turkey. The sample size of the study is limited with the public institute included in the study due to cynicism and reverse mobbing levels vary in each organizational climate. The data obtained from the study were analyzed using the confidence, correlation, multiple regression and Kruskal-Wallis H tests. According to the results of these analyses, a medium-level positive significant relationship was determined between the cynicism levels and reverse mobbing tendencies of the employees. The cynicism dimension that increases the reverse mobbing tendency of the employees most was determined to be the behavioral cynicism with the coefficient of 1.922. As a result, cynicism was added to the literature as a new factor affecting the reverse mobbing significantly.
Öz Ters mobbing, bir astın veya birden fazla astın üstüne (yöneticisine) karşı psikolojik bir sav... more Öz Ters mobbing, bir astın veya birden fazla astın üstüne (yöneticisine) karşı psikolojik bir savaş açarak üstün hiyerarşik yapısını bozmaya yönelik politik oyunlar içerisine girmesidir. Bu kavramı mobbing kavramından ayıran en temel fark; mobbing işten ayrılma ile sonuçlanırken, ters mobbing ise hiyerarşik pozisyon kaybı ile sonuçlanır. Ancak bu hiyerarşik pozisyon kaybının örgüte verdiği zarar düşünüldüğünde ters mobbing de en az mobbing kadar tehlikeli bir davranıştır. Bundan dolayı ters mobbingin ortaya çıkmasına sebep olan örgüt içi, örgüt dışı, bireysel vb. tüm faktörlerin incelenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu araştırmada da ters mobbinge neden olabileceği düşünülen algılanan liderlik davranışı incelenmiştir. Araştırmanın amacı, çalışanların işgören odaklı liderlik algılamaları ile ters mobbing eğilimleri arasında ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, kartopu örnekleme yöntemi kullanılarak 191 çalışandan veri elde edilmiştir. Elde edilen veriler güvenilirlik, korelasyon, basit doğrusal regresyon, Mann-Whitney U testi ve Kruskal-Wallis H testleriye analiz edilmiştir. Bu analiz sonuçlarına göre, çalışanların işgören odaklı liderlik algıları ile ters mobbing eğilimleri arasında negatif yönde ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca çalışanların yöneticilerine yönelik işgören odaklı liderlik algılamasındaki bir birimlik artışın ters mobbing eğilimlerinde 0.709 birimlik bir azalışa sebep olduğu saptanmıştır. Tüm bu analizler sonucunda ters mobbinge etki eden yeni bir faktör olarak algılanan liderlik davranışı literatüre kazandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Algılanan Liderlik Davranışı, İşgören Odaklı Liderlik, Ters Mobbing, Asttan Üste Mobbing. Abstract Reverse mobbing means; a subordinate or more than one subordinates starting a psychological war against their superior (executive) and playing political games in order to disrupt his superior hierarchical structure. The main difference that separates this concept from the concept of mobbing is; while mobbing results in the leave of employment, reverse mobbing results in the loss of hierarchical position. However, when the damage inflicted on the organization by this hierarchical position loss is considered, it is seen that reverse mobbing is a dangerous behavior at least as much as mobbing. Therefore, it is required to analyze all intra-organizational, non-organizational, individual etc. factors causing reserve mobbing. Hence, in this research, perceived leadership behavior that might cause reverse mobbing, was analyzed. The aim of this research is to determine if there is a relation in between perception of employee orientation leadership and reverse mobbing tendencies of the employees. Depending upon this aim, a research data was obtained from 191 workers with using snowball sampling. The data obtained from the research was analyzed by reliability, correlation, simple linear regression, Mann-Whitney U and Kruskal-Wallis H tests. According to the results of this analysis, a significant negative relationship was found out between the workers' leadership perception which is employee oriented and reverse mobbing tendency. Furthermore, it was determined that; a one-unit increase in workers' perception of employee orientation leadership caused 0.709 unit decrease in their levels of reverse mobbing tendency. In consequence of all these analyzes, perceived leadership behavior has taken its place in literature as a new factor affecting reverse mobbing. GİRİŞ İnsanoğlunun var oluşu her dönemde otorite, güç ve liderlik gereksinimini ortaya çıkartmıştır. Dolayısıyla liderliğin eski çağlarından günümüze kadar süregelen bir kavramı olduğu bilinmektedir. İlk etapta basit gruplar içerisinde öne çıkan kişi olarak ifade edilen liderlik, sonralarında dünyadaki savaşlarla bir sanat haline dönüşmüştür. Savaş stratejilerinde önemi daha da iyi anlaşılan liderlik, gelişen sanayi ve teknoloji ile örgütlerde ihtiyaç duyulan bir örgütsel davranış kavramı haline gelmiştir. Klasik yönetim anlayışı ile benimsenen yönetici kavramı, neo-klasik ve modern yönetim anlayışı ile yetersiz kalmış ve yöneticiden liderliğe geçiş süreci başlamıştır. Başlangıçta literatürde özellikler kuramı ile lider, belirli özellikleri ile lider olmayanlardan farklı kişi olarak ifade edilmiştir. Özellikler kuramı sonrasında davranışsal kuram ile yöneticinin farklılığı değil örgüt içindeki davranışları öne çıkmıştır. Son liderlik kuramı olan durumsallık kuramı ile liderin davranışlarının önceden kestirilemeyeceği, farklı koşullarda değişebileceği öne sürülmüştür. Liderlik kuramlarının yanı sıra literatürde liderlik tarzları da tanımlanmıştır. Örgütün yapısına, işleyişine ve liderin örgüt içi ilişkilerine göre liderlik tarzları geleneksel ve * Bu makale, 12-14 Ekim 2016 tarihleri arasında Bilecik'te yapılan Uluslararası Osmaneli Sosyal Bilimler Kongresi'nde sunulmuş bildirinin genişletilmiş halidir. ** Öğr.Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi, ZMYO, Yönetim ve Organizasyon Bölümü, h.tezcanuysal@hotmail.com
Кипарисов П.О., аспирант Научный руководитель: Липина С.А., д.э.н. Совет по изучению производител... more Кипарисов П.О., аспирант Научный руководитель: Липина С.А., д.э.н. Совет по изучению производительных сил, г. Москва РАЗРАБОТКА КРИТЕРИЕВ ОЦЕНКИ ДЛЯ ОПТИМАЛЬНОГО РАЗМЕЩЕНИЯ ЛОГИСТИЧЕСКИХ ЦЕНТРОВ В РОССИИ Ключевые слова: региональная экономика, задача размещения, логистический центр, оптимальный выбор места размещения логистического центра.
The purpose of this study is to determine the impact of industrial and organizational psychology ... more The purpose of this study is to determine the impact of industrial and organizational psychology on entrepreneurship university perceptions of academic personnel that maintain their duties as executives within the climate of university. In accordance with this purpose, a study for academicians that carry out their duties as executives virtually in two state universities one of which (Y) takes place among entrepreneur and entrepreneurial university index while another (X) doesn't take place within this index was conducted. The results of the questionnaires which tried to measure the entrepreneurial university perception and industrial and organizational psychology were analyzed with correlation analysis, multiple regression analysis, Kruskal-Wallis H Test and Mann-Whitney U test within the scope of SPSS program. As a result of the correlation analysis that was conducted for both of the samplings, a significant relationship was detected between negative and positive industrial and organizational psychology and entrepreneurial university perception. As a result of the regression analysis that was conducted for the sample obtained from X university, it was determined that the psychological output that had the most effect on the entrepreneurship university perception of the executives was motivation while the negative output that had the most effect was the intention to quit the job. As a result of the regression analysis that was conducted for the sample obtained from the Y University, it was detected that the positive output that had the most effect on the entrepreneurial university conception of the executives was motivation, while the negative output that had the most effect was job stress. As a result of the comparison of both examples, the fundamental psychological factor that intensified the entrepreneurial university perception was high motivation.
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, üniversite iklimi içerisinde yöneticilik görevini sürdüren akademik personelin girişimci üniversite algılamalarında iş ve örgüt psikolojisinin etkisini tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda Türkiye'de bulunan biri (Y) girişimci ve yenilikçi üniversite endeksi içerisinde yer alan, diğeri (X) bu endekste yer almayan iki devlet üniversitesinde fiilen yöneticilik görevini sürdüren akademisyenlere yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Girişimci üniversite algısının ve iş ve örgüt psikolojisinin ölçüldüğü anketlerin sonuçları SPSS programı içerisinde, korelasyon analizi, çoklu regresyon analizi, Kruskal-Wallis H Testi ve Mann-Whitney U testiyle analiz edilmiştir. Her iki örnekleme yönelik gerçekleştirilen korelasyon analizi sonucunda negatif ve pozitif iş ve örgüt psikolojisi ile girişimci üniversite algılaması arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. X Üniversitesi'nden elde edilen örnekleme yönelik yapılan regresyon analizi sonucunda, yöneticilerin girişimci üniversite algısına en çok etki eden pozitif psikolojik çıktının motivasyon olduğu, en çok etki eden negatif psikolojik çıktının ise işten ayrılma niyeti olduğu saptanmıştır. Y Üniversitesi'nden elde edilen örnekleme yönelik yapılan regresyon analizi sonucunda yöneticilerin girişimci üniversite algısına en çok etki eden pozitif psikolojik çıktının motivasyon olduğu, en çok etki eden negatif psikolojik çıktının ise iş stresi olduğu belirlenmiştir. Her iki örneklemin karşılaştırılması sonucunda, girişimci üniversite algısını yoğunlaştıran en temel psikolojik faktörün yüksek motivasyon olduğu saptanmıştır.
ÖZET Okul bağlılığı, bir toplumun geleceğini oluşturan öğrencilerin eğitimlerindeki performanslar... more ÖZET Okul bağlılığı, bir toplumun geleceğini oluşturan öğrencilerin eğitimlerindeki performanslarıyla ve dolayısıyla da makro açıdan toplumsal kalkınmayla doğrudan ilişkilidir. Okula bağlılık, öğrencilerin eğitim kurumu içerisinde kendisine kazandırılmaya çalışılan bilimsel ve ahlaki tüm değerlerin en etkin ve verimli bir şekilde edinilmesini sağlar. Okul bağlılığı olmayan öğrencilerin okulda ve okul dışında sapkın davranışlar gerçekleştirmesinden ve aynı zamanda yaşıtlarına oranla daha kötü bir eğitim bilgisiyle donanmasından dolayı, eğitim araştırmaları içerisinde okul bağlılığı ayrı bir öneme sahiptir. Literatürde okul bağlılığına etki eden farklı faktörler saptanmıştır. Ancak bu faktörlerden farklı olarak eğitmenlerin çalışma psikolojisi ilk defa bu araştırma ile incelenmektedir. Bu çalışmanın amacı, yükseköğretim kurumlarında eğitim alan öğrencilerin eğitmenlerine yönelik çalışma psikolojisi algısını ölçmek ve bu algının okula bağlılıkları üzerindeki etkisini saptamaktır. Bu amaca yönelik olarak, bir yükseköğretim kurumundaki 221 öğrenciye anket uygulanmıştır. Okula bağlılık, pozitif çalışma psikolojisi ve negatif çalışma psikolojisinin ölçüldüğü anket sonuçları SPSS programı ile değerlendirilmiş, elde edilen veriler korelasyon, çoklu regresyon ve Kruskal Wallis testleri ile analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen korelasyon analizi sonucunda algılanan çalışma psikolojisi ile okul bağlılığı arasında orta derecede bir ilişki saptanmıştır. Regresyon analizi sonucunda ise, öğrencilerin okula bağlılıklarını pozitif yönde en çok etkileyen faktörün algılanan örgütsel bağlılık, negatif yönde en çok etkileyen faktörün ise algılanan iş stresi olduğu tespit edilmiştir.
School engagement is related to the education performances of the students, the future of society, and so directly linked to the community development in broad sense. School engagement enables to students to gain all the scientific and moral values which are supposed to be learned in the most efficient and effective way. School engagement has an important place in education researches because the students who do not engage their schools are prone to aberrant behaviors at school or other places and are equipped with less education information than their peers. There are different factors that affect school engagement in the literature. However, the psychology of working employment of academicians is first investigated in this study.
The purpose of this study is to measure the higher education students’ perception toward the psychology of working employment of their academicians and to investigate the effect of this perception on their school engagement. For this purpose, a survey was implemented to 221 students in a higher education institution. Survey results about school engagement, positive psychology of working employment and negative psychology of working employment were evaluated with SPSS program and the data were analyzed by correlation, multiple regression and Kruskal Wallis tests.
It shows, when analyzed the existing literature, that studies performed so far are generally concentrated on school engagement and other attitudes of students, but not on the factor or factors that affect the students' school engagement. When considered from this point of view, the research conducted fills a gap in the literature on the school engagement. That main factor to be formed the engagement to a higher education institution and an intention to leave a higher education institution is composed of attitudinal perceptions acquired as a result of intensive communication between the student and educator also necessitates being examined the work psychology of educators. When viewed from this aspect, perceived work psychology on which the educators have left the students will both illuminate the change in school engagement and reveal the educators' psychological attitudes.
Work psychology can be defined as “a discipline that examines and investigates the organizational attitudes that impact positively and negatively workers in organizations, that aims to create an appropriate work psychology in an attempt to accomplish organizations' purposes with a positive approach to management, by addressing organizational behaviour in an integrated manner and ensuring the optimization of organizational climate and job performance improvement through which it makes investigations”. In this study, the work psychology has been researched under two headings, including positive work psychology and negative work psychology.
Positive work psychology is a concept that is tried to provide for their workers by modern organizations, in that, having the workers' positive work psychology influences actively business productivity and production quality, and profitability in terms of macro. This is also true for the education sector. Education is not in the form of production and product, but in the form of services. And it should also be a quality of serving, as in the production of any product. These factors are values that enhance education efficiency and its effectiveness on the student. Negative work psychology is a psychological development that is not desired by organizations. Needless to say, this development is not independent from the organization. Unless negative work psychology arising from defects in organizational climate is precluded, this leads to workers to be cynical and to the development of cynicism. Detection of negative work psychology is easier than those of positive work psychology. It manifests itself in, especially attitudinal externalizing. Symptoms such as a decline in job performance, working wrongly and coming to the job late over time, for example, emerge in burnout individual. However, the worst part of negative work psychology is difficult to mitigate or counteract this effect after its effects show indications. Therefore, the disipline work psychology aims to obstruct before the emergence by supporting positive work psychology, not after being manifested its these effects.
The findings obtained from this study were evaluated by employing packaged software SPSS 20.0 (Statistical Package for Social Sciences) for statistical analysis. Reliability analysis was performed in an attempt to determine the reliability of the research data. Correlation analysis and multivariate regression analysis were employed in order to determine the relationship between the variables in the research, aspect of the relationship and its effects. It was benefitted from the alpha coefficient (cranbach alpha) to test the reliability of scales used in the research. As a result of reliability analysis performed in the package program, alpha coefficient was calculated as 0.847. This value has shown that the scale has high internal consistency. As a result of correlation analysis performed, it was determined that the relationship between the dependent variable school engagement and the independent variable work psychology was a moderate and statistically significant (r=0.375).
In consequence of correlation analysis conducted for the dependent and independent variables of the research, it was established that the relationship between school engagement and the subvariable commitment of perceived work psychology towards academic staff was a highly and positively statistically significant (r=0.669), between perceived work satisfaction and school engagement was moderate and positively statistically significant (r=0.516) and between perceived motivation and school engagement was a moderate and positively statistically significant (r=0.486). When compared to school engagement and perceived stress alone, it was found to be a statistically non-significant relationship between these two variables (p>0,05). It was determined that relationship between perceived intention to leave work and school engagement was lower and negatively statistically significant (r=-0.181) and between perceived burnout and school engagement was a moderate and negatively statistically significant (r=-0.363).
The results of multiple regression analysis performed revealed that relationship between the variables perceived commitment, perceived job satisfaction, perceived motivation and perceived stress and the variable school engagement was a statistically significant at level of p<0.05. It was found to be a statistically non-significant relationship between the variable perceived burnout and perceived intention to leave work and the variable school engagement (p>0.05) and could not be formulated within the model. According to the data obtained from this study, the value which the school engagement will take is formulated as follows:
“School engagement = (0,923 x Perceived organizational commitment) + (0,755 x Perceived Job Satisfaction) + (0,405 x Perceived Motivation) – (0,556 x Perceived Work Stress)”
In consequence of this research under which the work psychology has examined two headings, including positive work psychology and negative work psychology, it was well established that perceived positive work psychology in local school climate in which the research had been carried out was more dominant than the others. To put it another way, school climate will respond more quickly to positive work psychology's strategies. Thus, it should focus on perceived organizational commitment that have more positive impact on school engagement. Management strategy of school administrators shall enhance educators' school engagement and it must consist of activities that will reduce work stress within the school.
Abstract The purpose of this study is analysing the work psychology through a holistic view, so d... more Abstract
The purpose of this study is analysing the work psychology through a holistic view, so
determining the right choice to designate a strategic management move through multi criteria
decision making method, by performing positive and negative work psychology analysis. In the
study, 221 the positive and negative work psychologies perception oriented to employees were
determined through survey method. The data were processed through correlation and regression
methods and a new set of information was obtained for ELECTRE analysis, a multi criteria
decision making method. Thus, the cycle of ELECTRE analysis was provided by using positive
work psychology outputs as alternative, and negative psychology outputs as criteria. In the result
of the analyses related to the work psychologies of employees, a reasonably significant relation
was determined between the outputs of positive and negative work psychologies. However, this
could not set forth which was the action plan to be implemented by managers. This problem was
solved through ELECTRE analysis. In the result of the ELECTRE analysis performed, it was
determined that, among the outputs of positive work psychology, “job satisfaction” was the most
dominant output to enhance the work psychology.
Öz Bu çalışmanın amacı, medya okuryazarlığı, özdeşleşme ve televizyon eğilimi kavramlarını ilişki... more Öz
Bu çalışmanın amacı, medya okuryazarlığı, özdeşleşme ve televizyon eğilimi kavramlarını ilişkilendirmek, ergenlik çağındaki
çocuklarının televizyon eğilimi, özdeşleşme ve medya okuryazarlığı seviyelerini inceleyerek sosyal yapının bu kavramlar üzerindeki
etkilerini saptamak, sosyal yaşantılarında değişiklik olup olmadığını tespit etmek, değişim varsa bu değişimin nasıl gerçekleştiğini
yorumlamaktır. Bu amaca yönelik olarak, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıfta öğrenim gören toplam 1133 öğrenciye kota örneklemesi ile
yüzyüze anket yöntemi kullanılarak anket uygulanmıştır. Bu anketlerden elde edilen veriler SPSS programı ile değerlendirilmiş, elde
edilen veriler korelasyon, çoklu regresyon, One-Way Analizi ve Independent-Samples T Testleri ile analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen
analizler sonucunda, sosyal yapı ile televizyon eğilimi ve özdeşleşme arasında orta seviyede, medya okuryazarlığı arasında ise düşük
seviyede anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Televizyon eğilimi ile özdeşleme arasında orta seviyede, medya okuryazarlığı arasında düşük
seviyede anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Medya okuryazarlığı ile özdeşleşme arasında da orta seviyede anlamlı bir ilişki saptanmıştır.
Ayrıca ergenlik çağındaki çocukların televizyon eğilimlerinin, ailelerinin gelir düzeyine göre farklılık gösterdiği ve cinsiyetlerinin de
televizyon eğilimleri üzerinde farklılık yarattığı saptanmıştır. Araştırmada kurulan model sonuçlarına göre, televizyon eğilimi
modelinin sosyal yapı ve medya okuryazarlığından oluştuğu, çocukların televizyon eğilimleri üzerinde sosyal yapının medya
okuryazarlığına oranla daha baskın olduğu belirlenmiştir. Özdeşleşme analiz edildiğinde, özdeşleme üzerinde sosyal yapı, televizyon
eğilimi ve medya okuryazarlığı faktörlerinin etken olduğu saptanmıştır. Buna göre özdeşleşme üzerinde en fazla etkiyi yapan faktör
medya okuryazarlığı olarak belirlenmiştir. Son kavram medya okuryazarlığına yönelik model çalışmasında ise medya okuryazarlığı
üzerinde sadece sosyal yapı ve televizyon eğiliminin etkisinin olduğu saptanmıştır. Bu model üzerinde televizyon eğiliminin etkisinin
sosyal yapıdan daha fazla olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Yapı, Medya Okuryazarlığı, Özdeşleşme, Televizyon Eğilimi, Ergenlik Dönemi.
Abstract
The aim of this research is to associate concepts of tendency to television, identification and media literacy and by examining the
levels of tendency to television, identification and media literacy of children in adolescence period to identify the effects of social
structure on these concepts, obtain if there is any change in their social lives and if there is change to interpret how this change occured.
Intended for this aim, total of 1133 students educated in sixth, seventh and eighth grades were applied quota sampling and face-to-face
interview method. The datas obtained from these questionnaires were evaluated by SPSS programme and they were analysed by
correlation, multiple correlation, One-Way analysis and Independent-Samples T Tests. At the end of applied analysis, there obtained
medium level of significant relation between social structure and tendency to televsion with identification whereas low level of
significant relation with media literacy. Also there obtained medium level of significant relation between tendency to television and
identification whereas low level of significant relation with media literacy. Between media literacy and identification there obtained
medium level of significant relation. Also it was obtained that tendency to television of children in adolescence period shows difference
according to level of income of parents as well as their gender creates difference on their tendency of television. According to the results
of model settled in research, it was identified that tendency to television model is consisted of social structure and media literacy and
the social structure is more dominant than media literacy on tendency to television of children. When identification was analysed, it
was found out that social structure, tendency to television and media literacy factors on identification. According to this, it was obtained
that the most effective factor on identification is media literacy. In model studying regarding the last concept media literacy, it was
obtained that only social structure and tendency to television has an effect on media literacy. It was also found out that on this model
the effect of tendency to television is more than social structure.
Key Words: Social Structure, Media Literacy, Identification, Propensity to Television, Adolescence Period.
Aşırı iş yükü, çalışanların örgütte gerçekleştirebilecekleri iş performansının üzerindeki iş tale... more Aşırı iş yükü, çalışanların örgütte gerçekleştirebilecekleri iş performansının üzerindeki iş talebi olarak ifade edilmektedir. Daha çok yetersiz eleman, örgütte küçülme ve dönemsel talep artışı ile ortaya çıkan aşırı iş yükü, çalışma psikolojisi açısından büyük önem taşımaktadır. Örgütteki çalışanların davranışsal tutumlarına doğrudan etki edebilecek bir etken olması dolayısıyla aşırı iş yükü, iyi saptanması gereken ve çalışma psikolojisi ile iş performansı arasında ilişkisi kurulması gereken bir faktördür.
Bu çalışmanın amacı, muhasebe işlemlerinin zorluğu ve yoğunluğu ile iş yaşamına devam eden muhasebe meslek elemanlarının aşırı iş yükü algılamalarını ve kapalı örgüt iklimindeki çalışma psikolojilerini tespit ederek bu faktörlerin gerçekleştirdikleri iş performansına yansımalarını saptamaktır. Bu amaca yönelik olarak, Zonguldak İlindeki 26 muhasebe bürosunda çalışan 75 kişiye yönelik bir anket uygulanmıştır. Aşırı iş yükü, negatif çalışma psikolojisi ve iş performansının ölçüldüğü anketlerin sonuçları SPSS programı ile değerlendirilmiş, elde edilen veriler korelasyon, çoklu regresyon ve One Way testleri ile analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen analizler sonucunda muhasebe meslek mensuplarının algıladığı aşırı iş yükündeki bir birimlik değişimin negatif çalışma psikolojisini %100’den fazla etkilediği, bunun sonucunda ortaya çıkan stres ve tükenmişlik sendromlarının da işgören performansını önemli ölçüde düşürdüğü saptanmıştır.
Work overload is described as the work demand that is more than the performance the workers in an organization can perform. More unsatisfying staff, work overload that comes up with downsizing in the organization and seasonal increase in demand are of great importance. Because it is a factor that can directly affect the behavioral attitudes of employees in the organization, work overload is a factor which should be identified well and which a relation between work psychology and job performance should be established.
The aim of this study is to determine the difficulty and intensity of accounting transactions and the work overload perception of accounting professionals who continue their working life and the work psychology in closed organization climate and to determine the effects of these factors on the job performance they perform. For this purpose, a questionnaire was conducted on 75 accountants working in 26 accounting offices in Zonguldak. The results of the questionnaire in which the work overload load, negative work psychology and job performance are measured were evaluated by using the SPSS program, the obtained data were analyzed using the correlation, multiple regression and One Way tests. As a result of the analysis conducted, it was determined that one unit of change in work overload the accounting workers perceive affects negative work psychology more than 100%, and that the stress and burnout syndrome emerged as a result of this considerably decrease the job performance
Expressed as the announcement and revealing of unethical behaviors, the whistleblowing action is ... more Expressed as the announcement and revealing of unethical behaviors, the whistleblowing action is carried out only because of the ethical necessities according to the complicity theory. However, the revealing of unethical behaviors could become fact completely as a result of ethical achievements and as well in consequence of the personal attitudes such as exhaustion, grudge and hatred. The most concrete example for this is the individuals who escaped from criminal organizations and then became confessors. It is obvious that these persons left their organizations and became confessors not because of ethical reasons but because of exhaustion and pressure. A similar case exists in business life as well. Therefore, the complicity theory is tested in the study and it is looked for an answer to the question of “Is the external whistleblowing action realized only due to an ethical necessity or whether it becomes fact with the triggering of the negative I/O psychology?”. Related to this, it was conducted a survey to 91 people working in the same public institution, and their whistleblowing attitudes and negative I/O psychologies were examined. In the result of the analyses performed with correlation, multiple regression, One Way ANOVA and Independent Sample tests, a significant relationship was found between the external whistleblowing attitudes and negative I/O psychologies; and the complicity theory in the literature was rejected in terms of external whistleblowing.
Afet istasyonlarının kuruluş yeri seçimi, olası afet durumlarında toplumun acil yardım ihtiyacına... more Afet istasyonlarının kuruluş yeri seçimi, olası afet durumlarında toplumun acil
yardım ihtiyacına en hızlı ve en etkin şekilde cevap verilebilmesi bakımından çok
önemlidir. Ayrıca, kuruluş maliyetinin yüksek olması ve tesisin yer değiştiremez
nitelikte olması da optimum kuruluş yeri seçimini zorunlu kılmaktadır. Bu
çalışmanın amacı, afet istasyonlarının kuruluş yeri seçiminde Bulanık TOPSIS
Yöntemi kullanarak Düzce ilinde belirli bir bölgede en optimal kuruluş yeri seçimini
yapmaktır. Bu amaca yönelik olarak dört aday afet istasyonu belirlenmiştir. Afet
istasyonlarını yerleşim bölgelerinin en uygun yerlerine konuşlandırılmak için
belirlenen kriterlerin bir kısmı nitel karakterli ve sözel belirsizlikler içermektedir.
Çalışmada sözel belirsizlikler üçgen bulanık sayılar kullanılarak karşılaştırılabilir
sayılara dönüştürülmüş ve aday afet istasyonları pozitif ideal çözüme yakınlığı
açısından değerlendirilmiştir. Buna göre, Düzce de belirli bir yerleşim bölgesinde
afet istasyonunun kurulması için en uygun kuruluş yeri 0.665 yakınlık katsayısı ile
küçük su parkı ve verem savaş dispanserinin bulunduğu lokasyon olarak
saptanmıştır.
Abstract
The selection of the establishment site of the disaster stations is a matter of life and
death in the sense that it can respond to the immediate assistance call of the
community in a fastest and most effective way in case of possible disasters. Besides,
the fact that the organization cost is high and the facility is unable such as to change
its place oblige the optimum location selection. The aim of this study is to select the
most optimal site of establishment in a designated region in Düzce by using Fuzzy
TOPSIS Method. Four candidate disaster stations were determined in line with this purpose. Some of the criteria determined for deploying the disaster stations in the
most suitable places of sites of establishment contain qualitative-based and verbal
uncertainties. İn the study, the verbal uncertainities were converted into comperable
numbers by using triangle fuzzy numbers and candidate disaster stations were
evaluated in terms of their proximity to positive ideal solution. Accordingly, the
most appropriate site of establishment in order for the disaster station to be
established was ascertained in Düzce as the location where the small water park and
tuberculosis control dispensary with the proximity coefficient of 0.665 is situated.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye de geleneksel olarak faaliyet gerçekleştiren ağaç işleri üretim tesi... more Bu çalışmanın amacı, Türkiye de geleneksel olarak faaliyet gerçekleştiren ağaç işleri üretim tesislerinin kesim işlemlerine yönelik bir süreç iyileştirmesi uygulaması yapmak ve işletmeye kesim hattına ham ürünün daha kısa sürede gelmesini ve hattan daha kısa sürede çıkmasını sağlayacak senaryolar sunarak mali açıdan tasarruf etmesini temin etmektir. Bu amaca yönelik olarak, yalın üretime geçiş çalışmaları süren bir ağaç işleri atölyesinin kesim hattında süreç analizi gerçekleştirilmiştir. Mevcut durum analizinde, kesim hattında kesim makinelerinin optimum yerleşmediği ve hattın gereğinden fazla uzun olmasından kaynaklanan israfın varlığı anlaşılmıştır. Tüm kesim çalışanlarının daha uyumlu, işletmenin daha fazla üretimi, işlenmiş ürünün daha basit stoklanması ve işletmenin yalın üretime daha kolay adapte olması için; kesim hattının bir bölümünde yerleştirilmiş olan daire kesim makinesinin kesim hattındaki yerinin değişmesi ve kesim hattının 1/3 oranında kısalması durumunda işletmeye %42.6 oranında bir tasarruf sağlayacağı saptanmıştır.
The aims of this study are determining the organizational burnout, organizational commitment and ... more The aims of this study are determining the organizational burnout, organizational commitment
and job performance levels of the employees that work in coal mining and finding out the influences
of these levels upon each other. In accordance with this purpose, a study, which is aimed at
blue-collar workers that work within the facilities of Turkish Hard Coal Enterprise (TTK)—Turkey’s
biggest coal operation, was carried out. Survey technique was used in this study, and the prepared
questionnaires were conducted to 1238 blue-collar workers through face-to-face method.
Maslach’s “Maslach Burnout Inventory” and Allen and Meyer’s “Organizational Commitment Scale”
were taken as bases in the preparation of these questionnaires. The data obtained in the research
was analyzed through correlation and regression analyses, one-way analysis and independentsamples
T-test. In the result of the analyses carried out, a significant relation was not found between
the organizational commitment and the organizational burnout levels and between the organizational
commitment and the job performances of blue-collar workers, while it was determined
that 1 unit of increase in organizational burnout level caused 0.460 unit of decrease in job
performance. However, the determination of both high organizational burnout and high worker
performance in the same TTK organization was interpreted as the development of organizational
burnout based on performance, which is rarely seen in the literature.
Stajyer çalışan, eğitim kurumunda öğrenim gören, mesleki beceri ve tecrübesini arttırmak üzere bi... more Stajyer çalışan, eğitim kurumunda öğrenim gören, mesleki beceri ve tecrübesini arttırmak üzere bir işletme bünyesinde gelişimini devam ettiren personeldir. Bireysel gelişimi henüz devam etmekte olan bu çalışanlar için örgüt iklimi, mesleki bağlılık gelişimine yön verici bir faktördür.
Bu çalışmanın amacı, stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimine örgüt ikliminin etkisini ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, 317 çalışana yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, örgüt iklimi altındaki beş faktör mesleki bağlılık ile ilişkilendirilerek bir ana ve altı alt olmak üzere toplam yedi hipotez oluşturulmuştur. Hipotezlere yönelik yapılan korelasyon ve regresyon analizleri sonucunda, örgüt ikliminin güven-saygı, liderin tutumu, tatmin olma, iletişim ve destek algısı boyutlarının her biri ile stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Yapılan Mann-Whitney U Testi sonucunda ise stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimlerinin mezun oldukları lise türüne göre farklılık göstermediği saptanmıştır. Elde edilen bulgulara göre stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimine en fazla etkiyi “Tatmin Olma” boyutu yapmaktadır.
The aim of this study is determining the appropriate facility location through one of the multipl... more The aim of this study is determining the appropriate facility location through one of the multiple-criteria decision making methods addressing the selection of location in Western Black Sea. In parallel with this aim, firstly the regional commercial analysis was performed and then detailed facility location analysis was carried out by selecting the appropriate region. This analysis was realized via ELECTRE method. After determining 11 logistics factors that affect the facility location, these were ranked and transformed with ELECTRE method. In consequence of this analysis that was carried out through this method, the optimal facility location was determined as Caycuma county of Zonguldak city among six alternative regions.
Mobbing is an act seen in the organizations where interaction among the individuals is rich and o... more Mobbing is an act seen in the organizations where interaction among the individuals is rich and one that is prevalent but cannot be spotted externally. Although the common sense is that it is used by the strong against the week, in the organizations that have a hierarchical and autocratic structure it can be seen as the reverse mobbing that is done by the subordinate against the superior. Mobbing, that emerges with the combination of hierarchy with autocracy even more, is an important agent for the organization atmosphere.
The purpose of this study is to improve the concept of reverse mobbing and propound its interaction with mobbing. Accordingly, research has been conducted with the subordinate and the superior working in the X state agency. Differently from the mobbing research in the literature, this study focuses on the reverse mobbing by the subordinate against the superior, and emphasizes the significance of mobbing from the point of organizations, and puts forth the interaction of mobbing with reverse mobbing. Due to the fact that mobbing differs in organizations, sampling volume has been limited to the state agency chosen for the research. In the research the mobbing variable consisting of 5 factors in Leymann’s mobbing typology has been associated with the reverse mobbing variable consisting of three factors in the same typology. The four main hypothesis and eight sub hypothesis generated by this method have been analysed by correlation, regression, and chi-square independence test analyses. The analyses have identified a significant relationship between mobbing and reverse mobbing. According to the findings, ‘attacks to quality of life profession status’ factor, among all mobbing factors, affects reverse mobbing the most.
Modern örgütler, artan rekabet ortamında ve gelişen yönetim anlayışında daha iyi performansı ve d... more Modern örgütler, artan rekabet ortamında ve gelişen yönetim anlayışında daha iyi performansı ve daha yüksek iş kalitesini hedeflemekte ve çalışanlarına en iyi çalışma ortamını oluşturmak için stratejik çalışmalar yapmaktadır. Ancak her açık örgütte olduğu gibi etkileşimin bir sonucu olarak çalışanlarda pozitif ve/veya negatif tutumlar gelişebilmektedir. Bu tutumlar bütünleşik bir şekilde incelendiğinde ortaya çalışma psikolojisi çıkmaktadır. Çalışma psikolojisi, çalışanların psikolojilerindeki değişimleri bütünleşik bir şekilde incelemekte ve bu değişimlerin sebeplerini ve çözümlerini araştırmaktadır. Çalışma psikolojisi, örgütün tutumları karşısında çalışanda oluşan psikolojik değişimi ifade etmekle birlikte aynı zamanda çalışanın beşeri ilişkileri sonucunda oluşan psikolojik değişimleri de ifade etmektedir. Bundan dolayı, örgüt iklimi içerisinde çalışma psikolojisi farklılık gösteren çalışanlar olabildiği gibi çalışma psikolojisi benzerlik gösteren çalışanlar da olabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı, örgütsel iklimin çalışma psikolojisi üzerindeki etkisini belirlemektir. Bu amaca bağlı olarak, aynı örgüt iklimine maruz kalan hastane çalışanlarına yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Yapılan araştırmada, anket tekniği kullanılmış, elde edilen veriler korelasyon, regresyon ve Kruskal-Wallis H analiz teknikleri ile analiz edilmiştir. Regresyon analizi sonucunda, çalışma psikolojisindeki değişimin %50’sini örgütsel iklimin açıkladığı saptanmıştır. Ayrıca, çalışma psikolojisindeki değişimin en çok işgörenler arasında karşılıklı güven duygusundan etkilendiği tespit edilmiştir. Kruskal-Wallis H analizi sonucunda ise aynı örgüt iklimi içerisinde çalışan hastane personelinin, çalışma süresinin, eğitim durumunun, mesleklerinin ve yaşlarının çalışma psikolojisinde farklılık yaratmadığı saptanmıştır.
Mevsimlik işçi örgütlenmeleri, değişik zamanlarda değişik bölgelerde çalışabilen, genellikle mesl... more Mevsimlik işçi örgütlenmeleri, değişik zamanlarda değişik bölgelerde çalışabilen, genellikle mesleği ve sosyal güvenliği bulunmayan bireylerden oluşmaktadır. Açık sistemin en iyi örneklerinden biri olan bu örgütlenmelerde otoriter-hiyerarşik bir yapı vardır.
Bu çalışmanın amacı, mevsimlik işçi örgütlenmelerinin içerisindeki ve dışarısındaki faktörlerin, bu örgütlenmelerde çalışan işçilerin performansına etkisini ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, geniş bir alana yayılan fındık tarımında çalışan mevsimlik işçilere yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Yapılan gözlemler sonucu, iki ana faktör ve sekiz iç, sekiz dış olmak üzere toplam onaltı alt faktör işçi performansıyla ilişkilendirilerek onsekiz hipotez oluşturulmuştur. Hipotezlere yönelik yapılan korelasyon ve regresyon analizleri sonucunda, örgüt içi faktörler ve örgüt dışı faktörler ile işçi performansı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre işçi performansını en fazla örgüt içerisindeki “Ast-Üst İlişkisi” etkilemektedir.
Kooperatif etki, ortakların beklentilerinden oluşmaktadır. Ortaklar, kooperatiften amaçları ve çı... more Kooperatif etki, ortakların beklentilerinden oluşmaktadır. Ortaklar, kooperatiften amaçları ve çıkarları doğrultusunda yüksek düzeyde kooperatif etki beklemektedir. Ortakların bu beklentisi zaman içerisinde çeşitli değişkenlere bağlı olarak azalabilmekte veya artabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı, kooperatiflerde örgütsel güvenin ortakların gelecekte beklediği performansa etkisini ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, konut yapı kooperatiflerinde bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada örgütsel güvenin üç alt boyutu performansla ilişkilendirilerek üç hipotez oluşturulmuştur. Hipotezlere yönelik yapılan analizler sonucunda, kyk yöneticilerine güven, kyk işlemlerine güven ve kyk ortaklarına güven faktörleri ile kyk ortaklarının gelecekte beklediği performans arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre ortakların gelecekte beklediği performansı en çok kyk yöneticilerine güven etkilemektedir.
Konut yapı kooperatifleri, en yaygın kooperatif türü olmakla birlikte geçmişten günümüze toplumun... more Konut yapı kooperatifleri, en yaygın kooperatif türü olmakla birlikte geçmişten günümüze toplumun barınma ihtiyacını karşılayan doğal bir örgütlenmedir. Öncelikli amacı, birey ekonomilerine en kısa sürede, en ekonomik ve en kaliteli yapıları kooperatif etki olarak sunmaktır. Ancak bu örgütlerdeki iç ve dış denetim eksikliği ile yasal düzenlemelerdeki boşluklar yüzünden zaman içerisinde bu amaçtan sapılmış ve kooperatifzede kavramı ortaya çıkmıştır. Kooperatifzedelerin ortaya çıkmasında en büyük etken kooperatif yönetimi ile müteahhit firma arasındaki hileli ilişkidir. Hileli ilişkilerin bulunduğu bir kooperatifte yolsuzluk ve usulsüzlük kaçınılmazdır. Bu kooperatiflerde gerçekleşen parasal konulardaki yolsuzluklar kısa vadede ortaklara maddi zarar vermektedir. Ancak yapılan usulsüzlükler ise denetim eksikliği yüzünden uzun vadede deprem gibi afetlerle fark edilmekte ve dönüşü olmayan büyük manevi kayıplara sebep olmaktadır.
Bu çalışmada, konut yapı kooperatiflerinde yaşanan hileli ilişkilerin kooperatif ortakları üzerindeki sonuçları yaşanmış olaylarla örneklendirilerek, konut yapı kooperatiflerinde yolsuzluk ve usulsüzlük anlatılmaya çalışılmıştır.
Güven, bireyler için temel bir ihtiyaçtır. Örgütlerle bireyler arasındaki bağların temelini güven... more Güven, bireyler için temel bir ihtiyaçtır. Örgütlerle bireyler arasındaki bağların temelini güven oluşturmaktadır. Kooperatif örgütlerde ise güven, birden fazla değişkeni birbirine bağlamaktadır. Birey ekonomilerinin bir araya gelerek oluşturduğu kooperatif gruplar, kooperatif örgütten ihtiyaçları olan güveni sağladıkları takdirde kooperatif etkiye ulaşabilirler.
Bu çalışmada Konut Yapı Kooperatiflerinde güven ilişkisi araştırılmış ve bu kooperatiflerde güven ihtiyacının maksimum düzeyde karşılanabilmesi için örgüt yapısı ve işleyişine dair yeni bir yaklaşım olan Fonksiyonel Değişim Modeli sunulmuştur. Araştırmada dördü bağımsız, üçü bağımlı toplam yedi temel değişken incelenerek dokuz hipotez oluşturulmuştur. Çalışma sonucunda yedi hipotez desteklenmiş, iki hipotez ise reddedilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre konut yapı kooperatiflerinde güven düzeyinin düşük olduğu saptanmıştır.
The purpose of this chapter is to reveal the interaction between the cynicism levels and reverse ... more The purpose of this chapter is to reveal the interaction between the cynicism levels and reverse mobbing tendencies of employees under the same organizational climate. In line with this purpose, a study was performed via the survey method on 120 people in a public institute in Turkey. The sample size of the study is limited with the public institute included in the study due to cynicism and reverse mobbing levels vary in each organizational climate. The data obtained from the study were analyzed using the confidence, correlation, multiple regression and Kruskal-Wallis H tests. According to the results of these analyses, a medium-level positive significant relationship was determined between the cynicism levels and reverse mobbing tendencies of the employees. The cynicism dimension that increases the reverse mobbing tendency of the employees most was determined to be the behavioral cynicism with the coefficient of 1.922. As a result, cynicism was added to the literature as a new factor affecting the reverse mobbing significantly.
Öz Ters mobbing, bir astın veya birden fazla astın üstüne (yöneticisine) karşı psikolojik bir sav... more Öz Ters mobbing, bir astın veya birden fazla astın üstüne (yöneticisine) karşı psikolojik bir savaş açarak üstün hiyerarşik yapısını bozmaya yönelik politik oyunlar içerisine girmesidir. Bu kavramı mobbing kavramından ayıran en temel fark; mobbing işten ayrılma ile sonuçlanırken, ters mobbing ise hiyerarşik pozisyon kaybı ile sonuçlanır. Ancak bu hiyerarşik pozisyon kaybının örgüte verdiği zarar düşünüldüğünde ters mobbing de en az mobbing kadar tehlikeli bir davranıştır. Bundan dolayı ters mobbingin ortaya çıkmasına sebep olan örgüt içi, örgüt dışı, bireysel vb. tüm faktörlerin incelenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu araştırmada da ters mobbinge neden olabileceği düşünülen algılanan liderlik davranışı incelenmiştir. Araştırmanın amacı, çalışanların işgören odaklı liderlik algılamaları ile ters mobbing eğilimleri arasında ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, kartopu örnekleme yöntemi kullanılarak 191 çalışandan veri elde edilmiştir. Elde edilen veriler güvenilirlik, korelasyon, basit doğrusal regresyon, Mann-Whitney U testi ve Kruskal-Wallis H testleriye analiz edilmiştir. Bu analiz sonuçlarına göre, çalışanların işgören odaklı liderlik algıları ile ters mobbing eğilimleri arasında negatif yönde ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca çalışanların yöneticilerine yönelik işgören odaklı liderlik algılamasındaki bir birimlik artışın ters mobbing eğilimlerinde 0.709 birimlik bir azalışa sebep olduğu saptanmıştır. Tüm bu analizler sonucunda ters mobbinge etki eden yeni bir faktör olarak algılanan liderlik davranışı literatüre kazandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Algılanan Liderlik Davranışı, İşgören Odaklı Liderlik, Ters Mobbing, Asttan Üste Mobbing. Abstract Reverse mobbing means; a subordinate or more than one subordinates starting a psychological war against their superior (executive) and playing political games in order to disrupt his superior hierarchical structure. The main difference that separates this concept from the concept of mobbing is; while mobbing results in the leave of employment, reverse mobbing results in the loss of hierarchical position. However, when the damage inflicted on the organization by this hierarchical position loss is considered, it is seen that reverse mobbing is a dangerous behavior at least as much as mobbing. Therefore, it is required to analyze all intra-organizational, non-organizational, individual etc. factors causing reserve mobbing. Hence, in this research, perceived leadership behavior that might cause reverse mobbing, was analyzed. The aim of this research is to determine if there is a relation in between perception of employee orientation leadership and reverse mobbing tendencies of the employees. Depending upon this aim, a research data was obtained from 191 workers with using snowball sampling. The data obtained from the research was analyzed by reliability, correlation, simple linear regression, Mann-Whitney U and Kruskal-Wallis H tests. According to the results of this analysis, a significant negative relationship was found out between the workers' leadership perception which is employee oriented and reverse mobbing tendency. Furthermore, it was determined that; a one-unit increase in workers' perception of employee orientation leadership caused 0.709 unit decrease in their levels of reverse mobbing tendency. In consequence of all these analyzes, perceived leadership behavior has taken its place in literature as a new factor affecting reverse mobbing. GİRİŞ İnsanoğlunun var oluşu her dönemde otorite, güç ve liderlik gereksinimini ortaya çıkartmıştır. Dolayısıyla liderliğin eski çağlarından günümüze kadar süregelen bir kavramı olduğu bilinmektedir. İlk etapta basit gruplar içerisinde öne çıkan kişi olarak ifade edilen liderlik, sonralarında dünyadaki savaşlarla bir sanat haline dönüşmüştür. Savaş stratejilerinde önemi daha da iyi anlaşılan liderlik, gelişen sanayi ve teknoloji ile örgütlerde ihtiyaç duyulan bir örgütsel davranış kavramı haline gelmiştir. Klasik yönetim anlayışı ile benimsenen yönetici kavramı, neo-klasik ve modern yönetim anlayışı ile yetersiz kalmış ve yöneticiden liderliğe geçiş süreci başlamıştır. Başlangıçta literatürde özellikler kuramı ile lider, belirli özellikleri ile lider olmayanlardan farklı kişi olarak ifade edilmiştir. Özellikler kuramı sonrasında davranışsal kuram ile yöneticinin farklılığı değil örgüt içindeki davranışları öne çıkmıştır. Son liderlik kuramı olan durumsallık kuramı ile liderin davranışlarının önceden kestirilemeyeceği, farklı koşullarda değişebileceği öne sürülmüştür. Liderlik kuramlarının yanı sıra literatürde liderlik tarzları da tanımlanmıştır. Örgütün yapısına, işleyişine ve liderin örgüt içi ilişkilerine göre liderlik tarzları geleneksel ve * Bu makale, 12-14 Ekim 2016 tarihleri arasında Bilecik'te yapılan Uluslararası Osmaneli Sosyal Bilimler Kongresi'nde sunulmuş bildirinin genişletilmiş halidir. ** Öğr.Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi, ZMYO, Yönetim ve Organizasyon Bölümü, h.tezcanuysal@hotmail.com
Кипарисов П.О., аспирант Научный руководитель: Липина С.А., д.э.н. Совет по изучению производител... more Кипарисов П.О., аспирант Научный руководитель: Липина С.А., д.э.н. Совет по изучению производительных сил, г. Москва РАЗРАБОТКА КРИТЕРИЕВ ОЦЕНКИ ДЛЯ ОПТИМАЛЬНОГО РАЗМЕЩЕНИЯ ЛОГИСТИЧЕСКИХ ЦЕНТРОВ В РОССИИ Ключевые слова: региональная экономика, задача размещения, логистический центр, оптимальный выбор места размещения логистического центра.
The purpose of this study is to determine the impact of industrial and organizational psychology ... more The purpose of this study is to determine the impact of industrial and organizational psychology on entrepreneurship university perceptions of academic personnel that maintain their duties as executives within the climate of university. In accordance with this purpose, a study for academicians that carry out their duties as executives virtually in two state universities one of which (Y) takes place among entrepreneur and entrepreneurial university index while another (X) doesn't take place within this index was conducted. The results of the questionnaires which tried to measure the entrepreneurial university perception and industrial and organizational psychology were analyzed with correlation analysis, multiple regression analysis, Kruskal-Wallis H Test and Mann-Whitney U test within the scope of SPSS program. As a result of the correlation analysis that was conducted for both of the samplings, a significant relationship was detected between negative and positive industrial and organizational psychology and entrepreneurial university perception. As a result of the regression analysis that was conducted for the sample obtained from X university, it was determined that the psychological output that had the most effect on the entrepreneurship university perception of the executives was motivation while the negative output that had the most effect was the intention to quit the job. As a result of the regression analysis that was conducted for the sample obtained from the Y University, it was detected that the positive output that had the most effect on the entrepreneurial university conception of the executives was motivation, while the negative output that had the most effect was job stress. As a result of the comparison of both examples, the fundamental psychological factor that intensified the entrepreneurial university perception was high motivation.
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, üniversite iklimi içerisinde yöneticilik görevini sürdüren akademik personelin girişimci üniversite algılamalarında iş ve örgüt psikolojisinin etkisini tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda Türkiye'de bulunan biri (Y) girişimci ve yenilikçi üniversite endeksi içerisinde yer alan, diğeri (X) bu endekste yer almayan iki devlet üniversitesinde fiilen yöneticilik görevini sürdüren akademisyenlere yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Girişimci üniversite algısının ve iş ve örgüt psikolojisinin ölçüldüğü anketlerin sonuçları SPSS programı içerisinde, korelasyon analizi, çoklu regresyon analizi, Kruskal-Wallis H Testi ve Mann-Whitney U testiyle analiz edilmiştir. Her iki örnekleme yönelik gerçekleştirilen korelasyon analizi sonucunda negatif ve pozitif iş ve örgüt psikolojisi ile girişimci üniversite algılaması arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. X Üniversitesi'nden elde edilen örnekleme yönelik yapılan regresyon analizi sonucunda, yöneticilerin girişimci üniversite algısına en çok etki eden pozitif psikolojik çıktının motivasyon olduğu, en çok etki eden negatif psikolojik çıktının ise işten ayrılma niyeti olduğu saptanmıştır. Y Üniversitesi'nden elde edilen örnekleme yönelik yapılan regresyon analizi sonucunda yöneticilerin girişimci üniversite algısına en çok etki eden pozitif psikolojik çıktının motivasyon olduğu, en çok etki eden negatif psikolojik çıktının ise iş stresi olduğu belirlenmiştir. Her iki örneklemin karşılaştırılması sonucunda, girişimci üniversite algısını yoğunlaştıran en temel psikolojik faktörün yüksek motivasyon olduğu saptanmıştır.
ÖZET Okul bağlılığı, bir toplumun geleceğini oluşturan öğrencilerin eğitimlerindeki performanslar... more ÖZET Okul bağlılığı, bir toplumun geleceğini oluşturan öğrencilerin eğitimlerindeki performanslarıyla ve dolayısıyla da makro açıdan toplumsal kalkınmayla doğrudan ilişkilidir. Okula bağlılık, öğrencilerin eğitim kurumu içerisinde kendisine kazandırılmaya çalışılan bilimsel ve ahlaki tüm değerlerin en etkin ve verimli bir şekilde edinilmesini sağlar. Okul bağlılığı olmayan öğrencilerin okulda ve okul dışında sapkın davranışlar gerçekleştirmesinden ve aynı zamanda yaşıtlarına oranla daha kötü bir eğitim bilgisiyle donanmasından dolayı, eğitim araştırmaları içerisinde okul bağlılığı ayrı bir öneme sahiptir. Literatürde okul bağlılığına etki eden farklı faktörler saptanmıştır. Ancak bu faktörlerden farklı olarak eğitmenlerin çalışma psikolojisi ilk defa bu araştırma ile incelenmektedir. Bu çalışmanın amacı, yükseköğretim kurumlarında eğitim alan öğrencilerin eğitmenlerine yönelik çalışma psikolojisi algısını ölçmek ve bu algının okula bağlılıkları üzerindeki etkisini saptamaktır. Bu amaca yönelik olarak, bir yükseköğretim kurumundaki 221 öğrenciye anket uygulanmıştır. Okula bağlılık, pozitif çalışma psikolojisi ve negatif çalışma psikolojisinin ölçüldüğü anket sonuçları SPSS programı ile değerlendirilmiş, elde edilen veriler korelasyon, çoklu regresyon ve Kruskal Wallis testleri ile analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen korelasyon analizi sonucunda algılanan çalışma psikolojisi ile okul bağlılığı arasında orta derecede bir ilişki saptanmıştır. Regresyon analizi sonucunda ise, öğrencilerin okula bağlılıklarını pozitif yönde en çok etkileyen faktörün algılanan örgütsel bağlılık, negatif yönde en çok etkileyen faktörün ise algılanan iş stresi olduğu tespit edilmiştir.
School engagement is related to the education performances of the students, the future of society, and so directly linked to the community development in broad sense. School engagement enables to students to gain all the scientific and moral values which are supposed to be learned in the most efficient and effective way. School engagement has an important place in education researches because the students who do not engage their schools are prone to aberrant behaviors at school or other places and are equipped with less education information than their peers. There are different factors that affect school engagement in the literature. However, the psychology of working employment of academicians is first investigated in this study.
The purpose of this study is to measure the higher education students’ perception toward the psychology of working employment of their academicians and to investigate the effect of this perception on their school engagement. For this purpose, a survey was implemented to 221 students in a higher education institution. Survey results about school engagement, positive psychology of working employment and negative psychology of working employment were evaluated with SPSS program and the data were analyzed by correlation, multiple regression and Kruskal Wallis tests.
It shows, when analyzed the existing literature, that studies performed so far are generally concentrated on school engagement and other attitudes of students, but not on the factor or factors that affect the students' school engagement. When considered from this point of view, the research conducted fills a gap in the literature on the school engagement. That main factor to be formed the engagement to a higher education institution and an intention to leave a higher education institution is composed of attitudinal perceptions acquired as a result of intensive communication between the student and educator also necessitates being examined the work psychology of educators. When viewed from this aspect, perceived work psychology on which the educators have left the students will both illuminate the change in school engagement and reveal the educators' psychological attitudes.
Work psychology can be defined as “a discipline that examines and investigates the organizational attitudes that impact positively and negatively workers in organizations, that aims to create an appropriate work psychology in an attempt to accomplish organizations' purposes with a positive approach to management, by addressing organizational behaviour in an integrated manner and ensuring the optimization of organizational climate and job performance improvement through which it makes investigations”. In this study, the work psychology has been researched under two headings, including positive work psychology and negative work psychology.
Positive work psychology is a concept that is tried to provide for their workers by modern organizations, in that, having the workers' positive work psychology influences actively business productivity and production quality, and profitability in terms of macro. This is also true for the education sector. Education is not in the form of production and product, but in the form of services. And it should also be a quality of serving, as in the production of any product. These factors are values that enhance education efficiency and its effectiveness on the student. Negative work psychology is a psychological development that is not desired by organizations. Needless to say, this development is not independent from the organization. Unless negative work psychology arising from defects in organizational climate is precluded, this leads to workers to be cynical and to the development of cynicism. Detection of negative work psychology is easier than those of positive work psychology. It manifests itself in, especially attitudinal externalizing. Symptoms such as a decline in job performance, working wrongly and coming to the job late over time, for example, emerge in burnout individual. However, the worst part of negative work psychology is difficult to mitigate or counteract this effect after its effects show indications. Therefore, the disipline work psychology aims to obstruct before the emergence by supporting positive work psychology, not after being manifested its these effects.
The findings obtained from this study were evaluated by employing packaged software SPSS 20.0 (Statistical Package for Social Sciences) for statistical analysis. Reliability analysis was performed in an attempt to determine the reliability of the research data. Correlation analysis and multivariate regression analysis were employed in order to determine the relationship between the variables in the research, aspect of the relationship and its effects. It was benefitted from the alpha coefficient (cranbach alpha) to test the reliability of scales used in the research. As a result of reliability analysis performed in the package program, alpha coefficient was calculated as 0.847. This value has shown that the scale has high internal consistency. As a result of correlation analysis performed, it was determined that the relationship between the dependent variable school engagement and the independent variable work psychology was a moderate and statistically significant (r=0.375).
In consequence of correlation analysis conducted for the dependent and independent variables of the research, it was established that the relationship between school engagement and the subvariable commitment of perceived work psychology towards academic staff was a highly and positively statistically significant (r=0.669), between perceived work satisfaction and school engagement was moderate and positively statistically significant (r=0.516) and between perceived motivation and school engagement was a moderate and positively statistically significant (r=0.486). When compared to school engagement and perceived stress alone, it was found to be a statistically non-significant relationship between these two variables (p>0,05). It was determined that relationship between perceived intention to leave work and school engagement was lower and negatively statistically significant (r=-0.181) and between perceived burnout and school engagement was a moderate and negatively statistically significant (r=-0.363).
The results of multiple regression analysis performed revealed that relationship between the variables perceived commitment, perceived job satisfaction, perceived motivation and perceived stress and the variable school engagement was a statistically significant at level of p<0.05. It was found to be a statistically non-significant relationship between the variable perceived burnout and perceived intention to leave work and the variable school engagement (p>0.05) and could not be formulated within the model. According to the data obtained from this study, the value which the school engagement will take is formulated as follows:
“School engagement = (0,923 x Perceived organizational commitment) + (0,755 x Perceived Job Satisfaction) + (0,405 x Perceived Motivation) – (0,556 x Perceived Work Stress)”
In consequence of this research under which the work psychology has examined two headings, including positive work psychology and negative work psychology, it was well established that perceived positive work psychology in local school climate in which the research had been carried out was more dominant than the others. To put it another way, school climate will respond more quickly to positive work psychology's strategies. Thus, it should focus on perceived organizational commitment that have more positive impact on school engagement. Management strategy of school administrators shall enhance educators' school engagement and it must consist of activities that will reduce work stress within the school.
Abstract The purpose of this study is analysing the work psychology through a holistic view, so d... more Abstract
The purpose of this study is analysing the work psychology through a holistic view, so
determining the right choice to designate a strategic management move through multi criteria
decision making method, by performing positive and negative work psychology analysis. In the
study, 221 the positive and negative work psychologies perception oriented to employees were
determined through survey method. The data were processed through correlation and regression
methods and a new set of information was obtained for ELECTRE analysis, a multi criteria
decision making method. Thus, the cycle of ELECTRE analysis was provided by using positive
work psychology outputs as alternative, and negative psychology outputs as criteria. In the result
of the analyses related to the work psychologies of employees, a reasonably significant relation
was determined between the outputs of positive and negative work psychologies. However, this
could not set forth which was the action plan to be implemented by managers. This problem was
solved through ELECTRE analysis. In the result of the ELECTRE analysis performed, it was
determined that, among the outputs of positive work psychology, “job satisfaction” was the most
dominant output to enhance the work psychology.
Öz Bu çalışmanın amacı, medya okuryazarlığı, özdeşleşme ve televizyon eğilimi kavramlarını ilişki... more Öz
Bu çalışmanın amacı, medya okuryazarlığı, özdeşleşme ve televizyon eğilimi kavramlarını ilişkilendirmek, ergenlik çağındaki
çocuklarının televizyon eğilimi, özdeşleşme ve medya okuryazarlığı seviyelerini inceleyerek sosyal yapının bu kavramlar üzerindeki
etkilerini saptamak, sosyal yaşantılarında değişiklik olup olmadığını tespit etmek, değişim varsa bu değişimin nasıl gerçekleştiğini
yorumlamaktır. Bu amaca yönelik olarak, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıfta öğrenim gören toplam 1133 öğrenciye kota örneklemesi ile
yüzyüze anket yöntemi kullanılarak anket uygulanmıştır. Bu anketlerden elde edilen veriler SPSS programı ile değerlendirilmiş, elde
edilen veriler korelasyon, çoklu regresyon, One-Way Analizi ve Independent-Samples T Testleri ile analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen
analizler sonucunda, sosyal yapı ile televizyon eğilimi ve özdeşleşme arasında orta seviyede, medya okuryazarlığı arasında ise düşük
seviyede anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Televizyon eğilimi ile özdeşleme arasında orta seviyede, medya okuryazarlığı arasında düşük
seviyede anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Medya okuryazarlığı ile özdeşleşme arasında da orta seviyede anlamlı bir ilişki saptanmıştır.
Ayrıca ergenlik çağındaki çocukların televizyon eğilimlerinin, ailelerinin gelir düzeyine göre farklılık gösterdiği ve cinsiyetlerinin de
televizyon eğilimleri üzerinde farklılık yarattığı saptanmıştır. Araştırmada kurulan model sonuçlarına göre, televizyon eğilimi
modelinin sosyal yapı ve medya okuryazarlığından oluştuğu, çocukların televizyon eğilimleri üzerinde sosyal yapının medya
okuryazarlığına oranla daha baskın olduğu belirlenmiştir. Özdeşleşme analiz edildiğinde, özdeşleme üzerinde sosyal yapı, televizyon
eğilimi ve medya okuryazarlığı faktörlerinin etken olduğu saptanmıştır. Buna göre özdeşleşme üzerinde en fazla etkiyi yapan faktör
medya okuryazarlığı olarak belirlenmiştir. Son kavram medya okuryazarlığına yönelik model çalışmasında ise medya okuryazarlığı
üzerinde sadece sosyal yapı ve televizyon eğiliminin etkisinin olduğu saptanmıştır. Bu model üzerinde televizyon eğiliminin etkisinin
sosyal yapıdan daha fazla olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Yapı, Medya Okuryazarlığı, Özdeşleşme, Televizyon Eğilimi, Ergenlik Dönemi.
Abstract
The aim of this research is to associate concepts of tendency to television, identification and media literacy and by examining the
levels of tendency to television, identification and media literacy of children in adolescence period to identify the effects of social
structure on these concepts, obtain if there is any change in their social lives and if there is change to interpret how this change occured.
Intended for this aim, total of 1133 students educated in sixth, seventh and eighth grades were applied quota sampling and face-to-face
interview method. The datas obtained from these questionnaires were evaluated by SPSS programme and they were analysed by
correlation, multiple correlation, One-Way analysis and Independent-Samples T Tests. At the end of applied analysis, there obtained
medium level of significant relation between social structure and tendency to televsion with identification whereas low level of
significant relation with media literacy. Also there obtained medium level of significant relation between tendency to television and
identification whereas low level of significant relation with media literacy. Between media literacy and identification there obtained
medium level of significant relation. Also it was obtained that tendency to television of children in adolescence period shows difference
according to level of income of parents as well as their gender creates difference on their tendency of television. According to the results
of model settled in research, it was identified that tendency to television model is consisted of social structure and media literacy and
the social structure is more dominant than media literacy on tendency to television of children. When identification was analysed, it
was found out that social structure, tendency to television and media literacy factors on identification. According to this, it was obtained
that the most effective factor on identification is media literacy. In model studying regarding the last concept media literacy, it was
obtained that only social structure and tendency to television has an effect on media literacy. It was also found out that on this model
the effect of tendency to television is more than social structure.
Key Words: Social Structure, Media Literacy, Identification, Propensity to Television, Adolescence Period.
Aşırı iş yükü, çalışanların örgütte gerçekleştirebilecekleri iş performansının üzerindeki iş tale... more Aşırı iş yükü, çalışanların örgütte gerçekleştirebilecekleri iş performansının üzerindeki iş talebi olarak ifade edilmektedir. Daha çok yetersiz eleman, örgütte küçülme ve dönemsel talep artışı ile ortaya çıkan aşırı iş yükü, çalışma psikolojisi açısından büyük önem taşımaktadır. Örgütteki çalışanların davranışsal tutumlarına doğrudan etki edebilecek bir etken olması dolayısıyla aşırı iş yükü, iyi saptanması gereken ve çalışma psikolojisi ile iş performansı arasında ilişkisi kurulması gereken bir faktördür.
Bu çalışmanın amacı, muhasebe işlemlerinin zorluğu ve yoğunluğu ile iş yaşamına devam eden muhasebe meslek elemanlarının aşırı iş yükü algılamalarını ve kapalı örgüt iklimindeki çalışma psikolojilerini tespit ederek bu faktörlerin gerçekleştirdikleri iş performansına yansımalarını saptamaktır. Bu amaca yönelik olarak, Zonguldak İlindeki 26 muhasebe bürosunda çalışan 75 kişiye yönelik bir anket uygulanmıştır. Aşırı iş yükü, negatif çalışma psikolojisi ve iş performansının ölçüldüğü anketlerin sonuçları SPSS programı ile değerlendirilmiş, elde edilen veriler korelasyon, çoklu regresyon ve One Way testleri ile analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen analizler sonucunda muhasebe meslek mensuplarının algıladığı aşırı iş yükündeki bir birimlik değişimin negatif çalışma psikolojisini %100’den fazla etkilediği, bunun sonucunda ortaya çıkan stres ve tükenmişlik sendromlarının da işgören performansını önemli ölçüde düşürdüğü saptanmıştır.
Work overload is described as the work demand that is more than the performance the workers in an organization can perform. More unsatisfying staff, work overload that comes up with downsizing in the organization and seasonal increase in demand are of great importance. Because it is a factor that can directly affect the behavioral attitudes of employees in the organization, work overload is a factor which should be identified well and which a relation between work psychology and job performance should be established.
The aim of this study is to determine the difficulty and intensity of accounting transactions and the work overload perception of accounting professionals who continue their working life and the work psychology in closed organization climate and to determine the effects of these factors on the job performance they perform. For this purpose, a questionnaire was conducted on 75 accountants working in 26 accounting offices in Zonguldak. The results of the questionnaire in which the work overload load, negative work psychology and job performance are measured were evaluated by using the SPSS program, the obtained data were analyzed using the correlation, multiple regression and One Way tests. As a result of the analysis conducted, it was determined that one unit of change in work overload the accounting workers perceive affects negative work psychology more than 100%, and that the stress and burnout syndrome emerged as a result of this considerably decrease the job performance
Expressed as the announcement and revealing of unethical behaviors, the whistleblowing action is ... more Expressed as the announcement and revealing of unethical behaviors, the whistleblowing action is carried out only because of the ethical necessities according to the complicity theory. However, the revealing of unethical behaviors could become fact completely as a result of ethical achievements and as well in consequence of the personal attitudes such as exhaustion, grudge and hatred. The most concrete example for this is the individuals who escaped from criminal organizations and then became confessors. It is obvious that these persons left their organizations and became confessors not because of ethical reasons but because of exhaustion and pressure. A similar case exists in business life as well. Therefore, the complicity theory is tested in the study and it is looked for an answer to the question of “Is the external whistleblowing action realized only due to an ethical necessity or whether it becomes fact with the triggering of the negative I/O psychology?”. Related to this, it was conducted a survey to 91 people working in the same public institution, and their whistleblowing attitudes and negative I/O psychologies were examined. In the result of the analyses performed with correlation, multiple regression, One Way ANOVA and Independent Sample tests, a significant relationship was found between the external whistleblowing attitudes and negative I/O psychologies; and the complicity theory in the literature was rejected in terms of external whistleblowing.
Afet istasyonlarının kuruluş yeri seçimi, olası afet durumlarında toplumun acil yardım ihtiyacına... more Afet istasyonlarının kuruluş yeri seçimi, olası afet durumlarında toplumun acil
yardım ihtiyacına en hızlı ve en etkin şekilde cevap verilebilmesi bakımından çok
önemlidir. Ayrıca, kuruluş maliyetinin yüksek olması ve tesisin yer değiştiremez
nitelikte olması da optimum kuruluş yeri seçimini zorunlu kılmaktadır. Bu
çalışmanın amacı, afet istasyonlarının kuruluş yeri seçiminde Bulanık TOPSIS
Yöntemi kullanarak Düzce ilinde belirli bir bölgede en optimal kuruluş yeri seçimini
yapmaktır. Bu amaca yönelik olarak dört aday afet istasyonu belirlenmiştir. Afet
istasyonlarını yerleşim bölgelerinin en uygun yerlerine konuşlandırılmak için
belirlenen kriterlerin bir kısmı nitel karakterli ve sözel belirsizlikler içermektedir.
Çalışmada sözel belirsizlikler üçgen bulanık sayılar kullanılarak karşılaştırılabilir
sayılara dönüştürülmüş ve aday afet istasyonları pozitif ideal çözüme yakınlığı
açısından değerlendirilmiştir. Buna göre, Düzce de belirli bir yerleşim bölgesinde
afet istasyonunun kurulması için en uygun kuruluş yeri 0.665 yakınlık katsayısı ile
küçük su parkı ve verem savaş dispanserinin bulunduğu lokasyon olarak
saptanmıştır.
Abstract
The selection of the establishment site of the disaster stations is a matter of life and
death in the sense that it can respond to the immediate assistance call of the
community in a fastest and most effective way in case of possible disasters. Besides,
the fact that the organization cost is high and the facility is unable such as to change
its place oblige the optimum location selection. The aim of this study is to select the
most optimal site of establishment in a designated region in Düzce by using Fuzzy
TOPSIS Method. Four candidate disaster stations were determined in line with this purpose. Some of the criteria determined for deploying the disaster stations in the
most suitable places of sites of establishment contain qualitative-based and verbal
uncertainties. İn the study, the verbal uncertainities were converted into comperable
numbers by using triangle fuzzy numbers and candidate disaster stations were
evaluated in terms of their proximity to positive ideal solution. Accordingly, the
most appropriate site of establishment in order for the disaster station to be
established was ascertained in Düzce as the location where the small water park and
tuberculosis control dispensary with the proximity coefficient of 0.665 is situated.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye de geleneksel olarak faaliyet gerçekleştiren ağaç işleri üretim tesi... more Bu çalışmanın amacı, Türkiye de geleneksel olarak faaliyet gerçekleştiren ağaç işleri üretim tesislerinin kesim işlemlerine yönelik bir süreç iyileştirmesi uygulaması yapmak ve işletmeye kesim hattına ham ürünün daha kısa sürede gelmesini ve hattan daha kısa sürede çıkmasını sağlayacak senaryolar sunarak mali açıdan tasarruf etmesini temin etmektir. Bu amaca yönelik olarak, yalın üretime geçiş çalışmaları süren bir ağaç işleri atölyesinin kesim hattında süreç analizi gerçekleştirilmiştir. Mevcut durum analizinde, kesim hattında kesim makinelerinin optimum yerleşmediği ve hattın gereğinden fazla uzun olmasından kaynaklanan israfın varlığı anlaşılmıştır. Tüm kesim çalışanlarının daha uyumlu, işletmenin daha fazla üretimi, işlenmiş ürünün daha basit stoklanması ve işletmenin yalın üretime daha kolay adapte olması için; kesim hattının bir bölümünde yerleştirilmiş olan daire kesim makinesinin kesim hattındaki yerinin değişmesi ve kesim hattının 1/3 oranında kısalması durumunda işletmeye %42.6 oranında bir tasarruf sağlayacağı saptanmıştır.
The aims of this study are determining the organizational burnout, organizational commitment and ... more The aims of this study are determining the organizational burnout, organizational commitment
and job performance levels of the employees that work in coal mining and finding out the influences
of these levels upon each other. In accordance with this purpose, a study, which is aimed at
blue-collar workers that work within the facilities of Turkish Hard Coal Enterprise (TTK)—Turkey’s
biggest coal operation, was carried out. Survey technique was used in this study, and the prepared
questionnaires were conducted to 1238 blue-collar workers through face-to-face method.
Maslach’s “Maslach Burnout Inventory” and Allen and Meyer’s “Organizational Commitment Scale”
were taken as bases in the preparation of these questionnaires. The data obtained in the research
was analyzed through correlation and regression analyses, one-way analysis and independentsamples
T-test. In the result of the analyses carried out, a significant relation was not found between
the organizational commitment and the organizational burnout levels and between the organizational
commitment and the job performances of blue-collar workers, while it was determined
that 1 unit of increase in organizational burnout level caused 0.460 unit of decrease in job
performance. However, the determination of both high organizational burnout and high worker
performance in the same TTK organization was interpreted as the development of organizational
burnout based on performance, which is rarely seen in the literature.
Stajyer çalışan, eğitim kurumunda öğrenim gören, mesleki beceri ve tecrübesini arttırmak üzere bi... more Stajyer çalışan, eğitim kurumunda öğrenim gören, mesleki beceri ve tecrübesini arttırmak üzere bir işletme bünyesinde gelişimini devam ettiren personeldir. Bireysel gelişimi henüz devam etmekte olan bu çalışanlar için örgüt iklimi, mesleki bağlılık gelişimine yön verici bir faktördür.
Bu çalışmanın amacı, stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimine örgüt ikliminin etkisini ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, 317 çalışana yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, örgüt iklimi altındaki beş faktör mesleki bağlılık ile ilişkilendirilerek bir ana ve altı alt olmak üzere toplam yedi hipotez oluşturulmuştur. Hipotezlere yönelik yapılan korelasyon ve regresyon analizleri sonucunda, örgüt ikliminin güven-saygı, liderin tutumu, tatmin olma, iletişim ve destek algısı boyutlarının her biri ile stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Yapılan Mann-Whitney U Testi sonucunda ise stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimlerinin mezun oldukları lise türüne göre farklılık göstermediği saptanmıştır. Elde edilen bulgulara göre stajyer çalışanların mesleki bağlılık gelişimine en fazla etkiyi “Tatmin Olma” boyutu yapmaktadır.
The aim of this study is determining the appropriate facility location through one of the multipl... more The aim of this study is determining the appropriate facility location through one of the multiple-criteria decision making methods addressing the selection of location in Western Black Sea. In parallel with this aim, firstly the regional commercial analysis was performed and then detailed facility location analysis was carried out by selecting the appropriate region. This analysis was realized via ELECTRE method. After determining 11 logistics factors that affect the facility location, these were ranked and transformed with ELECTRE method. In consequence of this analysis that was carried out through this method, the optimal facility location was determined as Caycuma county of Zonguldak city among six alternative regions.
Mobbing is an act seen in the organizations where interaction among the individuals is rich and o... more Mobbing is an act seen in the organizations where interaction among the individuals is rich and one that is prevalent but cannot be spotted externally. Although the common sense is that it is used by the strong against the week, in the organizations that have a hierarchical and autocratic structure it can be seen as the reverse mobbing that is done by the subordinate against the superior. Mobbing, that emerges with the combination of hierarchy with autocracy even more, is an important agent for the organization atmosphere.
The purpose of this study is to improve the concept of reverse mobbing and propound its interaction with mobbing. Accordingly, research has been conducted with the subordinate and the superior working in the X state agency. Differently from the mobbing research in the literature, this study focuses on the reverse mobbing by the subordinate against the superior, and emphasizes the significance of mobbing from the point of organizations, and puts forth the interaction of mobbing with reverse mobbing. Due to the fact that mobbing differs in organizations, sampling volume has been limited to the state agency chosen for the research. In the research the mobbing variable consisting of 5 factors in Leymann’s mobbing typology has been associated with the reverse mobbing variable consisting of three factors in the same typology. The four main hypothesis and eight sub hypothesis generated by this method have been analysed by correlation, regression, and chi-square independence test analyses. The analyses have identified a significant relationship between mobbing and reverse mobbing. According to the findings, ‘attacks to quality of life profession status’ factor, among all mobbing factors, affects reverse mobbing the most.
Modern örgütler, artan rekabet ortamında ve gelişen yönetim anlayışında daha iyi performansı ve d... more Modern örgütler, artan rekabet ortamında ve gelişen yönetim anlayışında daha iyi performansı ve daha yüksek iş kalitesini hedeflemekte ve çalışanlarına en iyi çalışma ortamını oluşturmak için stratejik çalışmalar yapmaktadır. Ancak her açık örgütte olduğu gibi etkileşimin bir sonucu olarak çalışanlarda pozitif ve/veya negatif tutumlar gelişebilmektedir. Bu tutumlar bütünleşik bir şekilde incelendiğinde ortaya çalışma psikolojisi çıkmaktadır. Çalışma psikolojisi, çalışanların psikolojilerindeki değişimleri bütünleşik bir şekilde incelemekte ve bu değişimlerin sebeplerini ve çözümlerini araştırmaktadır. Çalışma psikolojisi, örgütün tutumları karşısında çalışanda oluşan psikolojik değişimi ifade etmekle birlikte aynı zamanda çalışanın beşeri ilişkileri sonucunda oluşan psikolojik değişimleri de ifade etmektedir. Bundan dolayı, örgüt iklimi içerisinde çalışma psikolojisi farklılık gösteren çalışanlar olabildiği gibi çalışma psikolojisi benzerlik gösteren çalışanlar da olabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı, örgütsel iklimin çalışma psikolojisi üzerindeki etkisini belirlemektir. Bu amaca bağlı olarak, aynı örgüt iklimine maruz kalan hastane çalışanlarına yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Yapılan araştırmada, anket tekniği kullanılmış, elde edilen veriler korelasyon, regresyon ve Kruskal-Wallis H analiz teknikleri ile analiz edilmiştir. Regresyon analizi sonucunda, çalışma psikolojisindeki değişimin %50’sini örgütsel iklimin açıkladığı saptanmıştır. Ayrıca, çalışma psikolojisindeki değişimin en çok işgörenler arasında karşılıklı güven duygusundan etkilendiği tespit edilmiştir. Kruskal-Wallis H analizi sonucunda ise aynı örgüt iklimi içerisinde çalışan hastane personelinin, çalışma süresinin, eğitim durumunun, mesleklerinin ve yaşlarının çalışma psikolojisinde farklılık yaratmadığı saptanmıştır.
Mevsimlik işçi örgütlenmeleri, değişik zamanlarda değişik bölgelerde çalışabilen, genellikle mesl... more Mevsimlik işçi örgütlenmeleri, değişik zamanlarda değişik bölgelerde çalışabilen, genellikle mesleği ve sosyal güvenliği bulunmayan bireylerden oluşmaktadır. Açık sistemin en iyi örneklerinden biri olan bu örgütlenmelerde otoriter-hiyerarşik bir yapı vardır.
Bu çalışmanın amacı, mevsimlik işçi örgütlenmelerinin içerisindeki ve dışarısındaki faktörlerin, bu örgütlenmelerde çalışan işçilerin performansına etkisini ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, geniş bir alana yayılan fındık tarımında çalışan mevsimlik işçilere yönelik bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Yapılan gözlemler sonucu, iki ana faktör ve sekiz iç, sekiz dış olmak üzere toplam onaltı alt faktör işçi performansıyla ilişkilendirilerek onsekiz hipotez oluşturulmuştur. Hipotezlere yönelik yapılan korelasyon ve regresyon analizleri sonucunda, örgüt içi faktörler ve örgüt dışı faktörler ile işçi performansı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre işçi performansını en fazla örgüt içerisindeki “Ast-Üst İlişkisi” etkilemektedir.
Kooperatif etki, ortakların beklentilerinden oluşmaktadır. Ortaklar, kooperatiften amaçları ve çı... more Kooperatif etki, ortakların beklentilerinden oluşmaktadır. Ortaklar, kooperatiften amaçları ve çıkarları doğrultusunda yüksek düzeyde kooperatif etki beklemektedir. Ortakların bu beklentisi zaman içerisinde çeşitli değişkenlere bağlı olarak azalabilmekte veya artabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı, kooperatiflerde örgütsel güvenin ortakların gelecekte beklediği performansa etkisini ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, konut yapı kooperatiflerinde bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada örgütsel güvenin üç alt boyutu performansla ilişkilendirilerek üç hipotez oluşturulmuştur. Hipotezlere yönelik yapılan analizler sonucunda, kyk yöneticilerine güven, kyk işlemlerine güven ve kyk ortaklarına güven faktörleri ile kyk ortaklarının gelecekte beklediği performans arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre ortakların gelecekte beklediği performansı en çok kyk yöneticilerine güven etkilemektedir.
Konut yapı kooperatifleri, en yaygın kooperatif türü olmakla birlikte geçmişten günümüze toplumun... more Konut yapı kooperatifleri, en yaygın kooperatif türü olmakla birlikte geçmişten günümüze toplumun barınma ihtiyacını karşılayan doğal bir örgütlenmedir. Öncelikli amacı, birey ekonomilerine en kısa sürede, en ekonomik ve en kaliteli yapıları kooperatif etki olarak sunmaktır. Ancak bu örgütlerdeki iç ve dış denetim eksikliği ile yasal düzenlemelerdeki boşluklar yüzünden zaman içerisinde bu amaçtan sapılmış ve kooperatifzede kavramı ortaya çıkmıştır. Kooperatifzedelerin ortaya çıkmasında en büyük etken kooperatif yönetimi ile müteahhit firma arasındaki hileli ilişkidir. Hileli ilişkilerin bulunduğu bir kooperatifte yolsuzluk ve usulsüzlük kaçınılmazdır. Bu kooperatiflerde gerçekleşen parasal konulardaki yolsuzluklar kısa vadede ortaklara maddi zarar vermektedir. Ancak yapılan usulsüzlükler ise denetim eksikliği yüzünden uzun vadede deprem gibi afetlerle fark edilmekte ve dönüşü olmayan büyük manevi kayıplara sebep olmaktadır.
Bu çalışmada, konut yapı kooperatiflerinde yaşanan hileli ilişkilerin kooperatif ortakları üzerindeki sonuçları yaşanmış olaylarla örneklendirilerek, konut yapı kooperatiflerinde yolsuzluk ve usulsüzlük anlatılmaya çalışılmıştır.
Güven, bireyler için temel bir ihtiyaçtır. Örgütlerle bireyler arasındaki bağların temelini güven... more Güven, bireyler için temel bir ihtiyaçtır. Örgütlerle bireyler arasındaki bağların temelini güven oluşturmaktadır. Kooperatif örgütlerde ise güven, birden fazla değişkeni birbirine bağlamaktadır. Birey ekonomilerinin bir araya gelerek oluşturduğu kooperatif gruplar, kooperatif örgütten ihtiyaçları olan güveni sağladıkları takdirde kooperatif etkiye ulaşabilirler.
Bu çalışmada Konut Yapı Kooperatiflerinde güven ilişkisi araştırılmış ve bu kooperatiflerde güven ihtiyacının maksimum düzeyde karşılanabilmesi için örgüt yapısı ve işleyişine dair yeni bir yaklaşım olan Fonksiyonel Değişim Modeli sunulmuştur. Araştırmada dördü bağımsız, üçü bağımlı toplam yedi temel değişken incelenerek dokuz hipotez oluşturulmuştur. Çalışma sonucunda yedi hipotez desteklenmiş, iki hipotez ise reddedilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre konut yapı kooperatiflerinde güven düzeyinin düşük olduğu saptanmıştır.
Reverse mobbing means; a subordinate or more than one subordinates starting a psychological war a... more Reverse mobbing means; a subordinate or more than one subordinates starting a
psychological war against their superior (executive) and playing political games in order to
disrupt his superior hierarchical structure. The main difference that separates this concept
from the concept of mobbing is; while mobbing results in the leave of employment, reverse
mobbing results in the loss of hierarchical position. However, when the damage inflicted on
the organization by this hierarchical position loss is considered, it is seen that reverse
mobbing is a dangerous behavior at least as much as mobbing. Therefore, it is required to
analyze all intra-organizational, non-organizational, individual etc. factors causing reserve
mobbing. Hence, in this research, perceived leadership behavior that might cause reverse
mobbing, was analyzed.
The aim of this research is to determine if there is a relation in between perception of
employee orientation leadership and reverse mobbing tendencies of the employees.
Depending upon this aim, a research data was obtained from 191 workers with using snowball
sampling. The data obtained from the research was analyzed by reliability, correlation, simple linear regression, Mann-Whitney U and Kruskal-Wallis H tests. According to the results of
this analysis, a significant negative relationship was found out between the workers’
leadership perception which is employee oriented and reverse mobbing tendency.
Furthermore, it was determined that; a one-unit increase in workers’ perception of employee
orientation leadership caused 0,709 unit decrease in their levels of reverse mobbing tendency.
In consequence of all these analyzes, perceived leadership behavior has taken its place in
literature as a new factor affecting reverse mobbing.
Özet Ters mobbing, bir astın veya birden fazla astın üstüne (yöneticisine) karşı psikolojik bir savaş açarak üstün hiyerarşik yapısını bozmaya yönelik politik oyunlar içerisine girmesidir. Bu kavramı mobbing kavramından ayıran en temel fark; mobbing işten ayrılma ile sonuçlanırken, ters mobbing ise hiyerarşik pozisyon kaybı ile sonuçlanır. Ancak bu hiyerarşik pozisyon kaybının örgüte verdiği zarar düşünüldüğünde ters mobbing de en az mobbing kadar tehlikeli bir davranıştır. Bundan dolayı ters mobbingin ortaya çıkmasına sebep olan örgüt içi, örgüt dışı, bireysel vb. tüm faktörlerin incelenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu araştırmada da ters mobbinge neden olabileceği düşünülen algılanan liderlik davranışı incelenmiştir. Bu araştırmanın amacı, çalışanların işgören odaklı liderlik algılamaları ile ters mobbing eğilimleri arasında ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaca bağlı olarak, kartopu örnekleme yöntemi kullanılarak 191 çalışandan veri elde edilmiştir. Elde edilen veriler güvenilirlik, korelasyon, basit doğrusal regresyon, Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis H testleriye analiz edilmiştir. Bu analiz sonuçlarına göre, çalışanların işgören odaklı liderlik algıları ile ters mobbing eğilimleri arasında negatif yönde ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca çalışanların yöneticilerine yönelik işgören odaklı liderlik algılamasındaki bir birimlik artışın ters mobbing eğilimlerinde 0,709 birimlik bir azalışa sebep olduğu saptanmıştır. Tüm Bu analizler sonucunda ters mobbinge etki eden yeni bir faktör olarak algılanan liderlik davranışı literatüre kazandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Algılanan Liderlik Davranışı, İşgören Odaklı Liderlik, Ters Mobbing, Asttan Üste Mobbing. The Effect of Employee Orientation Leadership Perception on Reverse Mobbing Tendency Abstract Reverse mobbing means; a subordinate or more than one subordinates starting a psychological war against their superior (executive) and playing political games in order to disrupt his superior hierarchical structure. The main difference that separates this concept from the concept of mobbing is; while mobbing results in the leave of employment, reverse mobbing results in the loss of hierarchical position. However, when the damage inflicted on the organization by this hierarchical position loss is considered, it is seen that reverse mobbing is a dangerous behavior at least as much as mobbing. Therefore, it is required to analyze all intra-organizational, non-organizational, individual etc. factors causing reserve mobbing. Hence, in this research, perceived leadership behavior that might cause reverse mobbing, was analyzed. The aim of this research is to determine if there is a relation in between perception of employee orientation leadership and reverse mobbing tendencies of the employees. Depending upon this aim, a research data was obtained from 191 workers with using snowball sampling. The data obtained from the research was analyzed by reliability, correlation, simple