Gökhan Yılmaz - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Gökhan Yılmaz
Cerablus-Sajur Safhası(24-28 Ağustos 2016) Fırat Kalkanı Harekâtı, IŞİD terör örgütü kaynaklı rok... more Cerablus-Sajur Safhası(24-28 Ağustos 2016) Fırat Kalkanı Harekâtı, IŞİD terör örgütü kaynaklı roket tehdidinin önlenmesi amacıyla taktik derinlik kazanılması ve terör örgütü PKK ile Suriye'deki uzantılarının fiili durum oluşturmalarının engellenmesi hedefleriyle askeri–siyasi bir gerekliliğin ürünüdür. Bu açıdan, Türkiye'nin milli güvenliğinin korunması amacıyla jeopolitik zeminde isabetli bir karar olduğu değerlendirilmektedir. El-Bab'ın kontrolünün sağlanması yukarıda belirtilen hedeflere ulaşılması bakımından kritik bir eşiktir ve Fırat Kalkanı Harekatı'nın operasyonel başarılarının stratejik kazanıma dönüştürülmesi açısından önemlidir. 1 Harekatın Cerablus'taki ilk aşaması beklendiği ve planlandığı gibi FKH'nin tam anlamıyla müşterek harekat konsepti çerçevesinde devam edeceğini göstermiştir. Orta menzilli topçu ve çok namlulu roketatar sistemlerinin (ÇNRA) ateş desteği altında başlatılan harekat özel kuvvet timlerinin hava unsurlarına sağladığı hedef tespiti ve angajmanlarıyla devam ederken zırhlı ve mekanize birliklerin çabuk taktik kazanımlarıyla neticelenmiştir. FKH güçleri harekatı Cerablus ve Keklice köyü çevrelerindeki DEAŞ mevzilerini yoğun topçu ateşiyle 24 Ağustos 2016 saat 04.00'da başlatmış ve ardından F-16 savaş uçaklarının stratejik noktalara hassas mühimmatlı hava akınlarıyla devam etmiştir. Kara unsurlarının ileri harekatı ise saat 10.30'dan itibaren taarruz çıkış hattından hareketle sınır geçen iki bölük timi seviyesindeki birlik ile gerçekleştirilmiştir. FKH'nin güney istikametindeki ilerlemesi 28 Ağustos'ta ABD'nin YPG/ PKK'nın Fırat Nehri'nin doğusuna çekilmesi garantisini vermesi üzerinde durmuş, TSK ve ÖSO unsurları harekat alanındaki kazanımlarını bütünleştirip Sacur Nehri'ni harekatın doğu sektörünün güney sınır hattı olarak belirlemiştir. Devamında harekat batı, Çobanbey (Rai) istikametine yön değiştirmiş ve ileri harekata batı istikametinde devam edilmiştir. Harekatın güney sınır hattı operasyonun stratejik hedeflerinden Münbiç meskun mahalline 12 kilometre mesafede kalmakla birlikte FKH güçleri beş günlük süreç içinde 400 kilometre karelik bir alanı DEAŞ ve YPG/PKK unsurlarından temizlemiş ve DEAŞ unsurlarını Türk sınırlarından uzaklaştırırken YPG/PKK'lı teröristlere de önemli bir gözdağı vermiştir. Harekatın ikinci gününden sonraki aşamasında operasyonların Münbiç istikametinde ileri harekat şeklinde gelişeceğini ve YPG/PKK'lı teröristlerin Türkiye açısından Suriye'de DEAŞ'tan daha az öncelikli olmadığı görülmüştür. Taktik kazanımların ardından harekat alanındaki yerel halk için istikrar harekatı kapsamında yerleşim yerlerine sosyal hizmetler getirilmeye başlanmış ve harekat unsurlarının fazla birlikle takviye edilmesine devam edilmiştir.
Enerji ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli faktörlerinden biridir. Stratejik öneme sahip ola... more Enerji ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli faktörlerinden biridir. Stratejik öneme sahip olan enerji faktörü; ülkelerin uluslararası politik ekonomideki konumlarını, politikalarını ve uygulamalarını etkilemektedir.
Özet İran 1979 İslam Devrimi ile dış siyasasını devrim ihracı, Şiiliğin yayılması, bölgesel bir g... more Özet İran 1979 İslam Devrimi ile dış siyasasını devrim ihracı, Şiiliğin yayılması, bölgesel bir güç olmak gibi hedeflerini sert güç vasıtasıyla yerine getirmeye çalışmıştır. Soğuk Savaş sonrası değişen konjonktür ile birlikte yumuşak güç unsurlarını dış politika aracı haline getirmiştir. Devrim sonrası sert gücü ön plana çıkarıp rejim ihracı politikasına yönelen İran, Humeyni sonrası Rafsancani ve Hatemi dönemlerinde uluslararası sisteme entegre olmak amacıyla yumuşak gücünü başta Orta Doğu olmak üzere Afrika'da kullanmıştır. Maruz kaldığı ambargoların etkisini minimize etmek ve bölgesel gücünü artırmak için yumuşak güç İran için kullanışlı bir unsur olmuştur. Bu makalede İran'ın son dönemde artırark kullandığı yumuşak gücün Afrika bağlamında kullanımı analiz edilmektedir.
Drafts by Gökhan Yılmaz
2011 yılında Suriye'de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yü... more 2011 yılında Suriye'de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yürüyüşlerle başlamış, iktidarın muhalefeti şiddetle bastırma yoluna gitmesiyle silahlı isyana dönüşmüştür. Beşşar Esed iktidarının muhalefet gösterilerini bastırma hedefiyle halka karşı şiddete başvurması, yerleşim yerlerini bombalaması 100 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, milyonlarca vatandaşın ise ülkeyi terk etmesine yol açmıştır. Özgür Suriye Ordusu'nun kurulması ve Esed'e bağlı güvenlik güçlerinin mukavemetini nispeten koruması ile de kriz bir iç savaş halini almıştır. Dış aktörlerin gerek Esed rejimi gerekse muhalefet tarafında müdahil oldukları kriz ülke çapında bir sıcak çatışma alanı doğururken, Suriye üzerinde bölgesel ve küresel düzeyde bir nüfuz mücadelesi başlatmıştır. 5 yılını geride bıraktığımız kriz önce bir iç savaşa ardından bölge ülkelerinin daha çok vekalet savaşları şeklinde müdahil olduğu ve sonrasında küresel güçlerinde sahne aldığı çok boyutlu, çok düzlemli ve çok aktörlü küresel bir rekabet halini almıştır. Bu makalede 2016 yılı Mayıs ayı itibariyle ABD'nin Suriye politikası ve başta Türkiye olmak üzere diğer bölge ülkeleriyle olan ilişkileri Suriye bağlamında ele alınmaktadır. ABD ile müttefikliğin sadece Türkiye için değil benzer durumdaki birçok aktör için yarattığı esas sorun 'stratejik atalettir'. Zira kodları on yıllar öncesinden dizayn edilmiş bu müttefiklik, an itibarıyla muhatap hiçbir ülkenin, başta Türkiye olmak üzere, yakıcı kriz ve çatışmalar karşısındaki ittifak ihtiyacını karşılamamaktadır. Suriye buna en çarpıcı örnektir. ABD, müttefik kavramını beş senelik Suriye krizi boyunca o kadar mutasyona uğrattı ki ortaya bir ucube kavram çıkardı. Tarihsel müttefiklik ilişkisi, bir taraftan Suriye'de krizin çözümü için neredeyse somut hiçbir karşılık bulmazken, diğer taraftan ABD yeni müttefiklik ilişkisi kurduğu PKK gibi aktörlerle bariz bir 'çıkar çatışmasını' da ilişki gündemimize soktu. Bu süreçte ittifak ağını genişleten ABD, nükleer müzakereler üzerinden İran'la, Suriye üzerinden Rusya'yla ve DAİŞ üzerinden de PKK ile müttefik haline geldi. Yine İran sebebiyle İsrail ve Suudi Arabistan, PKK sebebiyle Türkiye, ve Rusya sebebiyle de kendi kendisiyle bir çıkar çatışması yaşar hale geldi. Diğer bir deyişle geleneksel müttefiklik ilişkisine sahip olduğu Türkiye dâhil hiçbir aktöre karşı müttefiklik sorumluluğunu yerine getirmedi. ABD'nin Orta Doğu'daki izlemiş olduğu önceki politikalarında Şii-Sünni ekseninin ortaya çıkması, bölünmüş devletler, dini radikalciliğin popüler hale gelmesi şimdi ise özelde Suriye bağlamında izlediği politikalarla Rusya'ya alan açması, Suriye'de sadece DAEŞ'le mücadeleye odaklanması Türkiye-ABD ilişkilerinde bir başka problem alanını oluşturmaktadır. Diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerine baktığımızda Türkiye, S.Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri ile olan "klasik" müttefiklik ilişkisini terk etti.Böylece bölgesel güçleri de aralarındaki hegemonya mücadelesinin "güvensiz" ve "kaotik" dünyası ile baş başa bıraktı. Zira Başkan F. D. Roosevelt zamanından (1945) günümüze devam eden "stratejik" ABD koruması başta S. Arabistan için artık söz konusu değildir.
Cerablus-Sajur Safhası(24-28 Ağustos 2016) Fırat Kalkanı Harekâtı, IŞİD terör örgütü kaynaklı rok... more Cerablus-Sajur Safhası(24-28 Ağustos 2016) Fırat Kalkanı Harekâtı, IŞİD terör örgütü kaynaklı roket tehdidinin önlenmesi amacıyla taktik derinlik kazanılması ve terör örgütü PKK ile Suriye'deki uzantılarının fiili durum oluşturmalarının engellenmesi hedefleriyle askeri–siyasi bir gerekliliğin ürünüdür. Bu açıdan, Türkiye'nin milli güvenliğinin korunması amacıyla jeopolitik zeminde isabetli bir karar olduğu değerlendirilmektedir. El-Bab'ın kontrolünün sağlanması yukarıda belirtilen hedeflere ulaşılması bakımından kritik bir eşiktir ve Fırat Kalkanı Harekatı'nın operasyonel başarılarının stratejik kazanıma dönüştürülmesi açısından önemlidir. 1 Harekatın Cerablus'taki ilk aşaması beklendiği ve planlandığı gibi FKH'nin tam anlamıyla müşterek harekat konsepti çerçevesinde devam edeceğini göstermiştir. Orta menzilli topçu ve çok namlulu roketatar sistemlerinin (ÇNRA) ateş desteği altında başlatılan harekat özel kuvvet timlerinin hava unsurlarına sağladığı hedef tespiti ve angajmanlarıyla devam ederken zırhlı ve mekanize birliklerin çabuk taktik kazanımlarıyla neticelenmiştir. FKH güçleri harekatı Cerablus ve Keklice köyü çevrelerindeki DEAŞ mevzilerini yoğun topçu ateşiyle 24 Ağustos 2016 saat 04.00'da başlatmış ve ardından F-16 savaş uçaklarının stratejik noktalara hassas mühimmatlı hava akınlarıyla devam etmiştir. Kara unsurlarının ileri harekatı ise saat 10.30'dan itibaren taarruz çıkış hattından hareketle sınır geçen iki bölük timi seviyesindeki birlik ile gerçekleştirilmiştir. FKH'nin güney istikametindeki ilerlemesi 28 Ağustos'ta ABD'nin YPG/ PKK'nın Fırat Nehri'nin doğusuna çekilmesi garantisini vermesi üzerinde durmuş, TSK ve ÖSO unsurları harekat alanındaki kazanımlarını bütünleştirip Sacur Nehri'ni harekatın doğu sektörünün güney sınır hattı olarak belirlemiştir. Devamında harekat batı, Çobanbey (Rai) istikametine yön değiştirmiş ve ileri harekata batı istikametinde devam edilmiştir. Harekatın güney sınır hattı operasyonun stratejik hedeflerinden Münbiç meskun mahalline 12 kilometre mesafede kalmakla birlikte FKH güçleri beş günlük süreç içinde 400 kilometre karelik bir alanı DEAŞ ve YPG/PKK unsurlarından temizlemiş ve DEAŞ unsurlarını Türk sınırlarından uzaklaştırırken YPG/PKK'lı teröristlere de önemli bir gözdağı vermiştir. Harekatın ikinci gününden sonraki aşamasında operasyonların Münbiç istikametinde ileri harekat şeklinde gelişeceğini ve YPG/PKK'lı teröristlerin Türkiye açısından Suriye'de DEAŞ'tan daha az öncelikli olmadığı görülmüştür. Taktik kazanımların ardından harekat alanındaki yerel halk için istikrar harekatı kapsamında yerleşim yerlerine sosyal hizmetler getirilmeye başlanmış ve harekat unsurlarının fazla birlikle takviye edilmesine devam edilmiştir.
Enerji ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli faktörlerinden biridir. Stratejik öneme sahip ola... more Enerji ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli faktörlerinden biridir. Stratejik öneme sahip olan enerji faktörü; ülkelerin uluslararası politik ekonomideki konumlarını, politikalarını ve uygulamalarını etkilemektedir.
Özet İran 1979 İslam Devrimi ile dış siyasasını devrim ihracı, Şiiliğin yayılması, bölgesel bir g... more Özet İran 1979 İslam Devrimi ile dış siyasasını devrim ihracı, Şiiliğin yayılması, bölgesel bir güç olmak gibi hedeflerini sert güç vasıtasıyla yerine getirmeye çalışmıştır. Soğuk Savaş sonrası değişen konjonktür ile birlikte yumuşak güç unsurlarını dış politika aracı haline getirmiştir. Devrim sonrası sert gücü ön plana çıkarıp rejim ihracı politikasına yönelen İran, Humeyni sonrası Rafsancani ve Hatemi dönemlerinde uluslararası sisteme entegre olmak amacıyla yumuşak gücünü başta Orta Doğu olmak üzere Afrika'da kullanmıştır. Maruz kaldığı ambargoların etkisini minimize etmek ve bölgesel gücünü artırmak için yumuşak güç İran için kullanışlı bir unsur olmuştur. Bu makalede İran'ın son dönemde artırark kullandığı yumuşak gücün Afrika bağlamında kullanımı analiz edilmektedir.
2011 yılında Suriye'de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yü... more 2011 yılında Suriye'de Baas rejimine karşı gelişen halk hareketi, reform talepleri ve kitlesel yürüyüşlerle başlamış, iktidarın muhalefeti şiddetle bastırma yoluna gitmesiyle silahlı isyana dönüşmüştür. Beşşar Esed iktidarının muhalefet gösterilerini bastırma hedefiyle halka karşı şiddete başvurması, yerleşim yerlerini bombalaması 100 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, milyonlarca vatandaşın ise ülkeyi terk etmesine yol açmıştır. Özgür Suriye Ordusu'nun kurulması ve Esed'e bağlı güvenlik güçlerinin mukavemetini nispeten koruması ile de kriz bir iç savaş halini almıştır. Dış aktörlerin gerek Esed rejimi gerekse muhalefet tarafında müdahil oldukları kriz ülke çapında bir sıcak çatışma alanı doğururken, Suriye üzerinde bölgesel ve küresel düzeyde bir nüfuz mücadelesi başlatmıştır. 5 yılını geride bıraktığımız kriz önce bir iç savaşa ardından bölge ülkelerinin daha çok vekalet savaşları şeklinde müdahil olduğu ve sonrasında küresel güçlerinde sahne aldığı çok boyutlu, çok düzlemli ve çok aktörlü küresel bir rekabet halini almıştır. Bu makalede 2016 yılı Mayıs ayı itibariyle ABD'nin Suriye politikası ve başta Türkiye olmak üzere diğer bölge ülkeleriyle olan ilişkileri Suriye bağlamında ele alınmaktadır. ABD ile müttefikliğin sadece Türkiye için değil benzer durumdaki birçok aktör için yarattığı esas sorun 'stratejik atalettir'. Zira kodları on yıllar öncesinden dizayn edilmiş bu müttefiklik, an itibarıyla muhatap hiçbir ülkenin, başta Türkiye olmak üzere, yakıcı kriz ve çatışmalar karşısındaki ittifak ihtiyacını karşılamamaktadır. Suriye buna en çarpıcı örnektir. ABD, müttefik kavramını beş senelik Suriye krizi boyunca o kadar mutasyona uğrattı ki ortaya bir ucube kavram çıkardı. Tarihsel müttefiklik ilişkisi, bir taraftan Suriye'de krizin çözümü için neredeyse somut hiçbir karşılık bulmazken, diğer taraftan ABD yeni müttefiklik ilişkisi kurduğu PKK gibi aktörlerle bariz bir 'çıkar çatışmasını' da ilişki gündemimize soktu. Bu süreçte ittifak ağını genişleten ABD, nükleer müzakereler üzerinden İran'la, Suriye üzerinden Rusya'yla ve DAİŞ üzerinden de PKK ile müttefik haline geldi. Yine İran sebebiyle İsrail ve Suudi Arabistan, PKK sebebiyle Türkiye, ve Rusya sebebiyle de kendi kendisiyle bir çıkar çatışması yaşar hale geldi. Diğer bir deyişle geleneksel müttefiklik ilişkisine sahip olduğu Türkiye dâhil hiçbir aktöre karşı müttefiklik sorumluluğunu yerine getirmedi. ABD'nin Orta Doğu'daki izlemiş olduğu önceki politikalarında Şii-Sünni ekseninin ortaya çıkması, bölünmüş devletler, dini radikalciliğin popüler hale gelmesi şimdi ise özelde Suriye bağlamında izlediği politikalarla Rusya'ya alan açması, Suriye'de sadece DAEŞ'le mücadeleye odaklanması Türkiye-ABD ilişkilerinde bir başka problem alanını oluşturmaktadır. Diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerine baktığımızda Türkiye, S.Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri ile olan "klasik" müttefiklik ilişkisini terk etti.Böylece bölgesel güçleri de aralarındaki hegemonya mücadelesinin "güvensiz" ve "kaotik" dünyası ile baş başa bıraktı. Zira Başkan F. D. Roosevelt zamanından (1945) günümüze devam eden "stratejik" ABD koruması başta S. Arabistan için artık söz konusu değildir.