Yunus Emre Özsaray | Istanbul Medeniyet University (original) (raw)
Papers by Yunus Emre Özsaray
957 yılında ilk hikâyelerini yayımladığı dönemden günümüze kadar yazdığı hikâyelerde mümkün olduğ... more 957 yılında ilk hikâyelerini yayımladığı dönemden günümüze kadar yazdığı hikâyelerde mümkün olduğunca tekrara düşmemeye gayret eden Rasim Özdenören, en temel insanlık durumlarını farklı bakış açılarıyla, ayrı ayrı olaylar üzerinden ele almaya çalışmıştır. Öyküler toplamında onun tematik yönelimlerinin çeşitliliği göze çarpmaktadır. Bazı ana başlıklar altında hikâyelerini tasnif etmek mümkündür fakat bu başlıklar altında toparlanacak hikâyelerinde benzer klişe olayların tekrarlandığına rastlanılmaz. Fakat yol, yolculuk, istasyon, tren gibi yinelenen metaforlara; kent kalabalıklarının anlatımında göstergelerin ard arda sıralanmasına dayanan ve farklı hikâyelerde birbirine benzeyen bazı tasvirlere, retorik sorularla oluşturulan belirsizlik hissi gibi anlatım özelliklerine hikâyelerinde sıkça rastlarız. Rasim Özdenören hikâyesi için en öne çıkan husus, insanın hâlden hâle geçişi ve yolculuk olsa gerektir. Bu bağlamda yolculuğun beraberinde getireceği yeni insanlık durumlarıyla karşılaşmaya dair bir izi takip ettiğini söyleyebiliriz. İnsanlar sürekli yoldadırlar ve yolculukları, yersiz yurtsuzluğu, bir mekâna ait olamamayı sergiler. İnsanın varoluşuna dair temel sorgulamalar, sıradan insanların küçük hikâyeleri, taşranın, kasabanın, köyün acı veren insanlık manzaraları, aldatanlar, yersiz yurtsuzlar, serseriler, tutunamayan kadınlar, bir tekkede çıkış yolu arayanlar, katiller ve insana, insanlığa dair muhtelif manzalar hikâyelerin toplamında karşımıza çıkar. Rasim Özdenören'in ilk kitabı Hastalar ve Işıklar'da dönemin moda felsefî akımı varoluşçuluğun izleri söz konusu olsa da varoluşçuluğa yaklaşımı anlamsızlık, hiçlik üzerinden değil insanın anlam arayışı ve bu bağlamda önce geçmişe, oradan da sonsuzluk düşüncesine yönelmesine dönük bir yaklaşımdır ki böylesi bir tavır Sartır (Sartre) Yunus Emre Özsaray RASİM ÖZDENÖREN HİKÂYESİNDE DÖNEMLER VE YÖNELİMLER
Dilin Sanatsal Gereklilikleri ve Türkçenin Günümüzde Sanat Dili Olarak Kullanımı
Tanpınar’ın hikâyelerinde insan, nesne ve mekân arasındaki ilişkiler; felsefî bir düzlemde ele a... more Tanpınar’ın hikâyelerinde insan, nesne ve mekân arasındaki ilişkiler; felsefî bir düzlemde ele alınır, bu yüzden yaşanmışlıklardan kaynağını alsa da hikâye perdesine yansıyan izdüşümler, Tanpınar’ın felsefî ilgisiyle şekillenerek kurmacaya dönüşmüştür.
Batılılaşma sürecinin başlamasından beri Türkiye’de düşünce faaliyetleri büyük ölçüde terc... more Batılılaşma sürecinin başlamasından beri Türkiye’de düşünce faaliyetleri büyük ölçüde tercümeler üzerinden yürümüş, modern Türk aydınının düşünsel formasyonunu belirleyen Batı’dan yapılan tercümeler olmuştur.
Büyükdoğu'da Ahlâk ve Maarife dair meseleler...
Türkiyat Mecmuası / Journal of Turkology
İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, hikâye sanatı açısından da önemli eserler o... more İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, hikâye sanatı açısından da önemli eserler ortaya koymuştur. Hikâyeci olarak anılmak yönünde özel bir çabası olmasa da hikâyelerini tıpkı piyesleri gibi Türk edebiyatında metafizik duyarlığın örnek metinleri arasında gösterebiliriz. Hikâyelerinde ortaya koyduğu biçimsel ve tematik yönelişler, onun şiir sanatının duyarlılığıyla birebir örtüşür. Sezai Karakoç, hikâyelerinde hem varoluşçu edebiyat hem de sosyalist gerçekçi edebiyata alternatif olabilecek numuneler ortaya koymuştur. Sezai Karakoç, sadece hikâyeleriyle değil, hikâyeye dair görüşleriyle de hikâye sanatına farklı bir bakış açısı sunmuştur. Hem "Kasaba Edebiyatı" ve "Romanla Hikâyenin Arası Açılıyor" isimli yazılarında hem de bunlardan ayrı olarak düşünsel külliyatının satır aralarında kendisinin hikâyeye dair yaklaşımlarını bulabiliriz. Bu yaklaşımlar, onun hikâyelerinin fikrî zeminini oluşturur. Yerli kaynaklardan beslenen fakat evrensel sanat akımlarını hesaba katan teklifler sunar. Bu tekliflerini tıpkı şiirlerinde olduğu gibi hikâyelerinde de pratiğe döker. Sezai Karakoç'un Diriliş olarak kavramlaştırdığı bir tezinin olduğunu dikkate aldığımızda, hikâyeleri de bu tezi tamamlayan parçalardandır. Diriliş tezinin aynı zamanda bir edebiyat akımı olduğunu kabul edersek, bu akımın hikâye sanatındaki yansımalarını da ortaya koymak gerekmektedir. Bu bağlamda, Sezai Karakoç'un Diriliş tezi çerçevesindeki yaklaşımlarının yeni bir bakış açısı getirebileceği düşüncesiyle, kitaplarının satır aralarında kalmış hikâyeye dair görüşleri derlenecek, aynı zamanda bu görüşleri kendi hikâyelerinde nasıl pratiğe döktüğü gösterilmeye çalışılacaktır.
Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies
Bu makalede okuma kültürünün oluşumu ve bu süreçteki okumaların kişinin okuma biçimine etkileri S... more Bu makalede okuma kültürünün oluşumu ve bu süreçteki okumaların kişinin okuma biçimine etkileri Sezai Karakoç örneği üzerinden incelenmektedir. Farklı okuma evrelerinde yapılan okumalar, okuma kültürünün oluşmasına ve okuma biçimlerine farklı şekillerde etki etmektedir. Okumanın fikirleri yeniden yapılandırma ve bir dünya görüşü oluşturma yönündeki etkileri göz önüne alındığında, bir fikir adamı olarak Sezai Karakoç’un dünya görüşünün oluşmasına etki eden okumalar Hatıralarından izlenebilen okuma evreleri etrafında belirlenmeye çalışılacaktır. Erken çocukluk dönemlerinden itibaren sözlü kültür ortamlarında dinleyici olarak bulunmasından, üniversite yıllarındaki kütüphanede okuma kültürünün oluşmasına kadarki seyir ortaya konmaya çalışılacaktır. Böylece hem eserlerindeki düşünme biçimi belirlenmeye çalışılacak hem de Jean S. Chall’ın okuma gelişimi evreleri Sezai Karakoç örneği üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda, Sezai Karakoç’un okumalarını, eleştirel okur kimliğiyl...
Türk Dili Dergisi, 2022
Hastalığın bir toplumsal kavram olarak kullanılışına dair ilk veri, Rus Çarı I. Nikolay’ın “Kolla... more Hastalığın bir toplumsal kavram olarak kullanılışına dair ilk veri, Rus Çarı I. Nikolay’ın “Kollarımızın arasında bir hasta adam var.” şeklinde Osmanlı Devleti’ni nitelemesiyle kayıtlanmış olsa gerektir. Çok geçmeden The New York Times 12 Mayıs 1860’ta Osmanlı’yı “Avrupa’nın Hasta Adamı” ilan etmiş ve hastalık bu yeni bağlamıyla kullanılagelmiştir. Hastalığı, dünyanın yeni ekonomik düzenine ayak uyduramamak ile basitçe ilişkilendirebiliriz. Hümanizm, Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali gibi felsefi ve teknik ilerlemelerle yeni dünyanın iklimi Avrupa merkezli düşünceye evrilirken Osmanlı’nın, geleneğe dayalı, üretim odaklı iktisadi yapısının yeni dünya iklimine uyum sağlayamaması, yine hakeza bütün anlatılarında diğerkâmlığı teşvik edilen insan tipinin de yeni insan modeliyle benzeşememesi “hastalığı” kaçınılmaz hâle getirmiştir. Bu zaviyeden bakıldığında hastalık, yeni dünya düzeni karşısında bağışıklık kazanamamakla doğrudan ilişkilidir ki bu bağlamda hastalığın kaynağı da dünyanın yeni ekonomi-politiği olmaktadır. Teknik ve felsefi süreçlere uyum sağlayamamış bir devlet ve toplum yapısı hasta olarak nitelendiriliyorsa süreçleri hastalığın sebebi saymak çok da mantık dışı değildir. İki büyük dünya savaşından sonra gelinen noktanın artık bütünüyle içinden çıkılmaz bir hâl aldığı anlaşılmış olacak ki hastalık; Pitirim Sorokin, (Çağımızın Krizi) Roger Garaudy, (Modern Dünyanın Bunalımı) Arnold Toynbee (Medeniyet Yargılanıyor), Oswald Spengler (Batının Çöküşü) gibi bazı isimlerin tespitiyle Batı merkezinden dünyayı tesir altına alan bir dizi sosyal değişmenin sonucu olarak değerlendirilecektir
Şiraze Dergisi, 2022
Şule Gürbüz, şahsına münhasır gizeme sahip yazarlarımız arasında herhalde ilk sıralardadır. Kitap... more Şule Gürbüz, şahsına münhasır gizeme sahip yazarlarımız arasında herhalde ilk sıralardadır. Kitaplarının mutlaka okumalısınız tavsiyesiyle kulaktan kulağa yayılması, yazarın ortalıkta pek görünmemesi, dünyadan el etek çekmiş kimliğiyle tanınması, mekanik saat tamirciliği gibi orijinal halleri, entelektüel ilgilerinin genişliği, yitirilen kültürün ardından ağıt yakışı, yitirileni şimdide yaşama arzusu, gençliğinde sıkı bir Peter Gabriel hayranı olmasına rağmen klasik Türk müziğine yönelişi, tasavvufi terminolojiye hakimiyetten İbnü'l Arabî ilgisine kadar pek çok ayrıntı bu gizemin oluşmasında etkili olsa gerek. Kıyamet
Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ard... more Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ardı edilmesine sebep olacağı yönünde tartışmaları ortaya çıkarmıştır. Toplumsal bağlama uyumlu olmanın edebi değerle ilişkisi elbette ayrı bir tartışma konusudur. Bu tartışmalar bir kenara bırakılıp edebiyat sosyolojisine odaklanıldığında da bu defa yöntem sorunuyla karşılaşılır. Yöntem için Robert Escarpit, eseri basımından okura ulaşana kadarki tüm yönleriyle incelemeyi teklif eder. Goldmann ise toplumsal bağlam ve eser arasında bir ilişki kurmuştur. Goldmann’ın yönteminin toplumsal değişimle ilgili birden çok eser ve dönem incelemesi için daha elverişli olduğunu düşünülmektedir. Eserlerin incelemesine geçmeden önce Goldmann’ın asıl önemi atfettiği dünya görüşünün bağlamını belirginleştirmek maksadıyla, Türkiye’deki modernleşme döneminden 1980’lere kadar olan toplumsal değişim ele alınacaktır. Çalışmada Goldmann’ın oluşumsal yapısalcılık( genetic structralism) yöntemi çerçevesinde Selim ...
Herhangi bir devlet organizasyonun olmadığı durumlarda toplumsal düzenin devamlılığı nasıl sağlan... more Herhangi bir devlet organizasyonun olmadığı durumlarda toplumsal düzenin devamlılığı nasıl sağlanmıştır sorusu sosyal bilimcilerin araştırdığı konulardan olmuştur. Evans Pritchard’ın, Nuer kabilesi üzerine yaptığı çalışma, toplumdaki kurumların toplumsal ve ekonomik örgütlenme üzerindeki etkilerini ortaya koymuştur. Tez konusu olarak “Kafkas Toplumlarında Kurumlar ve Ekonomik Örgütlenme Biçimlerinde Değişim” konusunu seçmemizin nedeni, bu toplumun da tıpkı Pritchard’ın çalıştığı Nuer kabilesi gibi yüzlerce yıl herhangi bir devlet düzenlemesi olmadan istikrarlı bir yönetim organizasyonu sergilemiş olmasıdır. Toplumsal kurumlar, toplumun ekonomik örgütlenme biçimini de belirlemiş, kurumsal değişim ise beraberinde toplumsal ve ekonomik örgütlenme biçiminin değişimini getirmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde kavramlara dair çizilecek çerçevede Kafkas toplumunun sosyal yapısını yorumlamada nasıl bir yol izleneceğine dair teorik kavramlar tablosu ortaya konacaktır. Bu yüzden yorumlaman...
Bu çalışmada 1980-2000 arası toplumsal değişimin Türk hikâyesine yansımaları incelenmektedir. 24 ... more Bu çalışmada 1980-2000 arası toplumsal değişimin Türk hikâyesine yansımaları incelenmektedir. 24 Ocak Kararları ile uygulamaya başlanan neoliberal politikalar ve ardından 12 Eylül 1980 askerî darbesi, toplumsal yapının görünümünü, 1980 öncesi ve sonrası şeklinde ikiye ayırır. “1980 öncesi neydi?”, “1980 sonrası ne değişti?”, “Neden 1980 ile 2000 arası baz alındı?” şeklindeki sorulara cevap verebilmek için Türkiye’nin geçirdiği toplumsal değişim, hikâyeler üzerinden anlamlandırılmaya çalışıldı. Bu yüzden ele aldığımız hikâyeler, toplumsal değişime somut veriler sunacak şekilde seçildi. Çalışmanın ilk bölümünde; uzunca bir zaman dilimi, hikâyenin toplumsal değişim karşısındaki genel eğilimini verecek biçimde özet geçilerek değerlendirildi. Tanzimat ile 1980 arasını kapsayan bu dönem; “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e” “1923’ten 1945’e” “1945-1960 arası” “1960-1980 arası”, çeşitli adlandırmalarla dönemselleştirildi ve bu dönemlerdeki toplumsal değişimlerin hikâyeye yansımaları kısaca incelend...
Araştırma makalesiBu makalede Sezai Karakoç’un “Diriliş” olarak kavramlaştırdığı fikir hareketi b... more Araştırma makalesiBu makalede Sezai Karakoç’un “Diriliş” olarak kavramlaştırdığı fikir hareketi bir eğitim metodu olarak değerlendirilmektedir. Hareketin kendisi doğrudan bir eğitim süreci olarak ele alınmakla birlikte, Karakoç’un doğrudan eğitim-öğretimle ilgili görüşleri de makalede yer almaktadır. Eğitim felsefesine kaynak teşkil edebilecek görüşler, ferdin ahlak gelişimi, öğretimde yöntem ve teknikler, başarı gibi kavramlar inceleme konusu haline getirilmiştir. Sezai Karakoç’un eserler toplamına yayılmış olan eğitim ile görüşlerini bir araya getirmeye çalışan bu makalede çoğunlukla tanımlayıcı bir tutum izlenmiş, yer yer konu hakkında değerlendirmeler de yapılmıştır. Bununla birlikte eğitim konusunda Sezai Karakoç’un görüşlerinin hangi zemin üzerine şekillendiğini daha net bir şekilde görebilmek için eğitimin bir kamuoyu oluştu rma aracı olarak ele alınmaya başlandığı Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan çeşitli görüşlere de makalenin girişinde değinilmiştir. Sezai Karakoç’un toplumd...
Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies
Safahat, okurunu metinlerarasılık açısından değerlendirmeye çağıran bir eser olarak karşımızda du... more Safahat, okurunu metinlerarasılık açısından değerlendirmeye çağıran bir eser olarak karşımızda durmaktadır. Pek çok eserden izler taşıyan Safahat, bu izler sayesinde katmanlı bir söylem gücüne kavuşur. Bostan ve Gülistan, Safahat'ta açık ve gizli metinlerarası ilişkilerin olduğu eserlerin başında gelir. Bazı yerlerde sadece bir gönderge, bazı yerlerde ise anametinsellik ve türev ilişkileri söz konusudur. Bostan ve Gülistan, Mehmet Âkif'in yaptığı yeniden okuma ,sayesinde kimi yerlerde yeni bir bağlama kavuşmuş, Safahat'a bu yansımıştır. Eserdeki kimi kavramlar Mehmet Âkif tarafından 20. yy'ın ahlak ve zihniyet dünyasının kavramlarına dönüştürülmüştür. Çalışmamızda bu dönüşümün hangi bağlamlarda gerçekleştiğini göstermeye gayret ettik. Diğer taraftan Mehmet Âkif, Bostan ve Gülistan'ı sadece dönüştürmemiş, yorumsal üst metinsellik bağlamında, Safahat'ın neredeyse tamamına yayılan eserden mânâ devşirmiştir. Bu da ayrıca eğildiğimiz bir konu olmuştur. Safahat'a Bostan ve Gülistan'ın yansımasını ortaya koymak bir bakıma eserin dönem-zihniyet ve yeni ahlak telakkisiyle nasıl değerlendirildiğini de ortaya koymak demektir. Biz de çalışma boyunca bu değerlendirmeyi yapmaya çalıştık.
Journal of Language and Literature Studies, 2021
Zihniyet değişimi, insan nesne ilişkilerindeki değişim üzerinden izlenebilir. Ahmet Güner Sayar'ı... more Zihniyet değişimi, insan nesne ilişkilerindeki değişim üzerinden izlenebilir. Ahmet Güner Sayar'ın Lamartin'den aktardığı; "Bu ulus gerçekten hiçbir şey yaratmıyor, hiçbir şeyi yenilemiyor. Fakat hiçbir şeyi kırıp tahrip de etmiyor," ifadesi Türk'ün eşya ile ilişkisini özetler niteliktedir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerce ticarete mesafeli olduğu dile getirilen Türk insanının mesafesinin sebebi olarak nesneye bakışı gösterilir. Tanzimat ile başlayan değişim, II. Meşrutiyet itibariyle insan nesne ilişkilerinde farklı bir boyut kazanmıştır. Bu dönemde nesneye bakışta geleneğin belirlediği sınırların dışına çıkılmıştır. İdeologlar, hiçbir şeyi yenilemediği söylenen ulusu, her şeyi toptan yenilemek için yeni hayat idealiyle örgütlenmek istemişlerdir. Yenileşme idealine savaş koşulları da eklenince toplumsal hayatta pek çok şeyin kırılıp tahrip olması da kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla II. Meşrutiyet sonrasına hem yenileşmenin hem tahribin bir arada yaşandığı bir değişim dönemi denebilir. Bu değişimi en iyi gözlemleyebildiğimiz metinlerin başında da Ömer Seyfettin'in hikâyeleri gelir. Bu bağlamda makalemizde Ömer Seyfettin hikâyelerinde insan nesne ilişkilerine bakışı ele alacağız.
Yeni Hayat ideali, Meşrutiyetle başlayan ve daha sonra Cumhuriyet'e inkılap olarak intikal eden b... more Yeni Hayat ideali, Meşrutiyetle başlayan ve daha sonra Cumhuriyet'e inkılap olarak intikal eden bütünüyle bir değişim sürecinin kavramsallaştırmasıdır. Yeni Hayat, Osmanlı modernleşmesinde değer inşa sürecinde Tanzimat'tan sonraki ikinci kavramsallaştırmadır. Tanzimat, Jön Türkleri hazırlamış, Jön Türkler de Meşrutiyet süreçlerini hazırlamıştır. Tanzimat'ı daha çok siyasal inkılap ile ilişkilendirirsek Yeni Hayat'ı siyasi inkılap sürecinde ortaya çıkan toplumsal sorunları tadil etmeyi merkeze alan ve yeni dönemin ruhunu içtimaî inkılaba dönüştürmek isteyen hareket olarak tanımlayabiliriz. Bu açıdan bakıldığında İttihat Terakki kadroları içinde bulunan bu grubun sosyal ve kültürel inkılabın yürütücüsü oldukları söylenebilir. Bir hikâyeci olarak Ömer Seyfettin bu sürecin bir taraftan âdeta vakanüvisliğini yapmış, diğer taraftan yeni hayatın yeni kıymetlerinin yerleşmesi ideali etrafında da hikâyelerini kaleme almıştır. Bu açıdan, Ziya Gökalp'in tedrici bir tekâmül olarak nitelediği Yeni Hayat'ın değişim/değiştirim sürecini Ömer Seyfettin hikâyeleri üzerinden okuyacağız.
FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Jun 23, 2017
Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ard... more Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ardı edilmesine sebep olacağı yönünde tartışmaları ortaya çıkarmıştır. Toplumsal bağlama uyumlu olmanın edebi değerle ilişkisi elbette ayrı bir tartışma konusudur. Bu tartışmalar bir kenara bırakılıp edebiyat sosyolojisine odaklanıldığında da bu defa yöntem sorunuyla karşılaşılır. Yöntem için Robert Escarpit, eseri basımından okura ulaşana kadarki tüm yönleriyle incelemeyi teklif eder. Goldmann ise toplumsal bağlam ve eser arasında bir ilişki kurmuştur. Goldmann'ın yönteminin toplumsal değişimle ilgili birden çok eser ve dönem incelemesi için daha elverişli olduğunu düşünülmektedir. Eserlerin incelemesine geçmeden önce Goldmann'ın asıl önemi atfettiği dünya görüşünün bağlamını belirginleştirmek maksadıyla, Türkiye'deki modernleşme döneminden 1980'lere kadar olan toplumsal değişim ele alınacaktır. Çalışmada Goldmann'ın oluşumsal yapısalcılık(genetic structralism) yöntemi çerçevesinde Selim İleri'nin "Pastırma Yazı", Mustafa Kutlu'nun "Sır" ve Rasim Özdenören'in "Kuyu" hikâyeleri toplumsal değişim bağlamında incelenecektir.
Istanbul University Faculty of Letters Journal of Turkish Language and Literature
Gunumuz egitim yaklasimlarinin uzerinde en cok durdugu konulardan birisi de degerler egitimidir. ... more Gunumuz egitim yaklasimlarinin uzerinde en cok durdugu konulardan birisi de degerler egitimidir. Deger, bir kavram olarak ele alindiginda karsimiza cikan, her seyden once insan nesne iliskisinde, insanin nesneye dair zihninde olusturdugu anlam icerigidir. Bugun seylesme, nesnelesme gibi problemli alanlarin icinde kalan insanin nesne ile iliskisi, degerler dizgesinin de icerigini olusturmaktadir. Bu acidan bakildiginda toplumsal degerlerin insasi, oncelikle bu degerlerin bagli oldugu insan nesne iliskilerini ve bunun degisim surecini anlamakla dogrudan ilgilidir. Paylasma, dostluk, kanaat, fedakârlik ve benzeri degerlerin kazandirilmasi sureci kadar bu degerlerin baska degerlere tedavulu surecini anlamak da onem arz etmektedir. Deger degisimlerinin anlamlandirilmasi icin bir kirilma donemi olarak 20. yuzyilin basinda Omer Seyfettin ismi karsimiza cikmaktadir. 20. yuzyilin basindan Cumhuriyet’e uzanan donemde nasil ki “Milli Edebiyat”, “Milli Iktisat”, “Yeni Lisan” gibi kavramlastirmalar etrafinda yeni bir anlayis gelistirilmisse gunumuzdeki anlamiyla “Milli Egitim” ifadesine de bu donem isiginda bakmak gerekmektedir. Bu donem ayni zamanda kurumsal degisimin ortaya cikardigi belirsizlikten istifadeyle birlikte bir deger degisim sureci olarak da ele alinabilir. Bu yuzden egitimde kazandirilmak istenen degerlerin insan nesne iliskileri uzerinden degisim surecini anlamak icin kirilma doneminin en onemli hikâyecisi olan Omer Seyfettin makalede ele alinmistir.
957 yılında ilk hikâyelerini yayımladığı dönemden günümüze kadar yazdığı hikâyelerde mümkün olduğ... more 957 yılında ilk hikâyelerini yayımladığı dönemden günümüze kadar yazdığı hikâyelerde mümkün olduğunca tekrara düşmemeye gayret eden Rasim Özdenören, en temel insanlık durumlarını farklı bakış açılarıyla, ayrı ayrı olaylar üzerinden ele almaya çalışmıştır. Öyküler toplamında onun tematik yönelimlerinin çeşitliliği göze çarpmaktadır. Bazı ana başlıklar altında hikâyelerini tasnif etmek mümkündür fakat bu başlıklar altında toparlanacak hikâyelerinde benzer klişe olayların tekrarlandığına rastlanılmaz. Fakat yol, yolculuk, istasyon, tren gibi yinelenen metaforlara; kent kalabalıklarının anlatımında göstergelerin ard arda sıralanmasına dayanan ve farklı hikâyelerde birbirine benzeyen bazı tasvirlere, retorik sorularla oluşturulan belirsizlik hissi gibi anlatım özelliklerine hikâyelerinde sıkça rastlarız. Rasim Özdenören hikâyesi için en öne çıkan husus, insanın hâlden hâle geçişi ve yolculuk olsa gerektir. Bu bağlamda yolculuğun beraberinde getireceği yeni insanlık durumlarıyla karşılaşmaya dair bir izi takip ettiğini söyleyebiliriz. İnsanlar sürekli yoldadırlar ve yolculukları, yersiz yurtsuzluğu, bir mekâna ait olamamayı sergiler. İnsanın varoluşuna dair temel sorgulamalar, sıradan insanların küçük hikâyeleri, taşranın, kasabanın, köyün acı veren insanlık manzaraları, aldatanlar, yersiz yurtsuzlar, serseriler, tutunamayan kadınlar, bir tekkede çıkış yolu arayanlar, katiller ve insana, insanlığa dair muhtelif manzalar hikâyelerin toplamında karşımıza çıkar. Rasim Özdenören'in ilk kitabı Hastalar ve Işıklar'da dönemin moda felsefî akımı varoluşçuluğun izleri söz konusu olsa da varoluşçuluğa yaklaşımı anlamsızlık, hiçlik üzerinden değil insanın anlam arayışı ve bu bağlamda önce geçmişe, oradan da sonsuzluk düşüncesine yönelmesine dönük bir yaklaşımdır ki böylesi bir tavır Sartır (Sartre) Yunus Emre Özsaray RASİM ÖZDENÖREN HİKÂYESİNDE DÖNEMLER VE YÖNELİMLER
Dilin Sanatsal Gereklilikleri ve Türkçenin Günümüzde Sanat Dili Olarak Kullanımı
Tanpınar’ın hikâyelerinde insan, nesne ve mekân arasındaki ilişkiler; felsefî bir düzlemde ele a... more Tanpınar’ın hikâyelerinde insan, nesne ve mekân arasındaki ilişkiler; felsefî bir düzlemde ele alınır, bu yüzden yaşanmışlıklardan kaynağını alsa da hikâye perdesine yansıyan izdüşümler, Tanpınar’ın felsefî ilgisiyle şekillenerek kurmacaya dönüşmüştür.
Batılılaşma sürecinin başlamasından beri Türkiye’de düşünce faaliyetleri büyük ölçüde terc... more Batılılaşma sürecinin başlamasından beri Türkiye’de düşünce faaliyetleri büyük ölçüde tercümeler üzerinden yürümüş, modern Türk aydınının düşünsel formasyonunu belirleyen Batı’dan yapılan tercümeler olmuştur.
Büyükdoğu'da Ahlâk ve Maarife dair meseleler...
Türkiyat Mecmuası / Journal of Turkology
İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, hikâye sanatı açısından da önemli eserler o... more İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, hikâye sanatı açısından da önemli eserler ortaya koymuştur. Hikâyeci olarak anılmak yönünde özel bir çabası olmasa da hikâyelerini tıpkı piyesleri gibi Türk edebiyatında metafizik duyarlığın örnek metinleri arasında gösterebiliriz. Hikâyelerinde ortaya koyduğu biçimsel ve tematik yönelişler, onun şiir sanatının duyarlılığıyla birebir örtüşür. Sezai Karakoç, hikâyelerinde hem varoluşçu edebiyat hem de sosyalist gerçekçi edebiyata alternatif olabilecek numuneler ortaya koymuştur. Sezai Karakoç, sadece hikâyeleriyle değil, hikâyeye dair görüşleriyle de hikâye sanatına farklı bir bakış açısı sunmuştur. Hem "Kasaba Edebiyatı" ve "Romanla Hikâyenin Arası Açılıyor" isimli yazılarında hem de bunlardan ayrı olarak düşünsel külliyatının satır aralarında kendisinin hikâyeye dair yaklaşımlarını bulabiliriz. Bu yaklaşımlar, onun hikâyelerinin fikrî zeminini oluşturur. Yerli kaynaklardan beslenen fakat evrensel sanat akımlarını hesaba katan teklifler sunar. Bu tekliflerini tıpkı şiirlerinde olduğu gibi hikâyelerinde de pratiğe döker. Sezai Karakoç'un Diriliş olarak kavramlaştırdığı bir tezinin olduğunu dikkate aldığımızda, hikâyeleri de bu tezi tamamlayan parçalardandır. Diriliş tezinin aynı zamanda bir edebiyat akımı olduğunu kabul edersek, bu akımın hikâye sanatındaki yansımalarını da ortaya koymak gerekmektedir. Bu bağlamda, Sezai Karakoç'un Diriliş tezi çerçevesindeki yaklaşımlarının yeni bir bakış açısı getirebileceği düşüncesiyle, kitaplarının satır aralarında kalmış hikâyeye dair görüşleri derlenecek, aynı zamanda bu görüşleri kendi hikâyelerinde nasıl pratiğe döktüğü gösterilmeye çalışılacaktır.
Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies
Bu makalede okuma kültürünün oluşumu ve bu süreçteki okumaların kişinin okuma biçimine etkileri S... more Bu makalede okuma kültürünün oluşumu ve bu süreçteki okumaların kişinin okuma biçimine etkileri Sezai Karakoç örneği üzerinden incelenmektedir. Farklı okuma evrelerinde yapılan okumalar, okuma kültürünün oluşmasına ve okuma biçimlerine farklı şekillerde etki etmektedir. Okumanın fikirleri yeniden yapılandırma ve bir dünya görüşü oluşturma yönündeki etkileri göz önüne alındığında, bir fikir adamı olarak Sezai Karakoç’un dünya görüşünün oluşmasına etki eden okumalar Hatıralarından izlenebilen okuma evreleri etrafında belirlenmeye çalışılacaktır. Erken çocukluk dönemlerinden itibaren sözlü kültür ortamlarında dinleyici olarak bulunmasından, üniversite yıllarındaki kütüphanede okuma kültürünün oluşmasına kadarki seyir ortaya konmaya çalışılacaktır. Böylece hem eserlerindeki düşünme biçimi belirlenmeye çalışılacak hem de Jean S. Chall’ın okuma gelişimi evreleri Sezai Karakoç örneği üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda, Sezai Karakoç’un okumalarını, eleştirel okur kimliğiyl...
Türk Dili Dergisi, 2022
Hastalığın bir toplumsal kavram olarak kullanılışına dair ilk veri, Rus Çarı I. Nikolay’ın “Kolla... more Hastalığın bir toplumsal kavram olarak kullanılışına dair ilk veri, Rus Çarı I. Nikolay’ın “Kollarımızın arasında bir hasta adam var.” şeklinde Osmanlı Devleti’ni nitelemesiyle kayıtlanmış olsa gerektir. Çok geçmeden The New York Times 12 Mayıs 1860’ta Osmanlı’yı “Avrupa’nın Hasta Adamı” ilan etmiş ve hastalık bu yeni bağlamıyla kullanılagelmiştir. Hastalığı, dünyanın yeni ekonomik düzenine ayak uyduramamak ile basitçe ilişkilendirebiliriz. Hümanizm, Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali gibi felsefi ve teknik ilerlemelerle yeni dünyanın iklimi Avrupa merkezli düşünceye evrilirken Osmanlı’nın, geleneğe dayalı, üretim odaklı iktisadi yapısının yeni dünya iklimine uyum sağlayamaması, yine hakeza bütün anlatılarında diğerkâmlığı teşvik edilen insan tipinin de yeni insan modeliyle benzeşememesi “hastalığı” kaçınılmaz hâle getirmiştir. Bu zaviyeden bakıldığında hastalık, yeni dünya düzeni karşısında bağışıklık kazanamamakla doğrudan ilişkilidir ki bu bağlamda hastalığın kaynağı da dünyanın yeni ekonomi-politiği olmaktadır. Teknik ve felsefi süreçlere uyum sağlayamamış bir devlet ve toplum yapısı hasta olarak nitelendiriliyorsa süreçleri hastalığın sebebi saymak çok da mantık dışı değildir. İki büyük dünya savaşından sonra gelinen noktanın artık bütünüyle içinden çıkılmaz bir hâl aldığı anlaşılmış olacak ki hastalık; Pitirim Sorokin, (Çağımızın Krizi) Roger Garaudy, (Modern Dünyanın Bunalımı) Arnold Toynbee (Medeniyet Yargılanıyor), Oswald Spengler (Batının Çöküşü) gibi bazı isimlerin tespitiyle Batı merkezinden dünyayı tesir altına alan bir dizi sosyal değişmenin sonucu olarak değerlendirilecektir
Şiraze Dergisi, 2022
Şule Gürbüz, şahsına münhasır gizeme sahip yazarlarımız arasında herhalde ilk sıralardadır. Kitap... more Şule Gürbüz, şahsına münhasır gizeme sahip yazarlarımız arasında herhalde ilk sıralardadır. Kitaplarının mutlaka okumalısınız tavsiyesiyle kulaktan kulağa yayılması, yazarın ortalıkta pek görünmemesi, dünyadan el etek çekmiş kimliğiyle tanınması, mekanik saat tamirciliği gibi orijinal halleri, entelektüel ilgilerinin genişliği, yitirilen kültürün ardından ağıt yakışı, yitirileni şimdide yaşama arzusu, gençliğinde sıkı bir Peter Gabriel hayranı olmasına rağmen klasik Türk müziğine yönelişi, tasavvufi terminolojiye hakimiyetten İbnü'l Arabî ilgisine kadar pek çok ayrıntı bu gizemin oluşmasında etkili olsa gerek. Kıyamet
Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ard... more Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ardı edilmesine sebep olacağı yönünde tartışmaları ortaya çıkarmıştır. Toplumsal bağlama uyumlu olmanın edebi değerle ilişkisi elbette ayrı bir tartışma konusudur. Bu tartışmalar bir kenara bırakılıp edebiyat sosyolojisine odaklanıldığında da bu defa yöntem sorunuyla karşılaşılır. Yöntem için Robert Escarpit, eseri basımından okura ulaşana kadarki tüm yönleriyle incelemeyi teklif eder. Goldmann ise toplumsal bağlam ve eser arasında bir ilişki kurmuştur. Goldmann’ın yönteminin toplumsal değişimle ilgili birden çok eser ve dönem incelemesi için daha elverişli olduğunu düşünülmektedir. Eserlerin incelemesine geçmeden önce Goldmann’ın asıl önemi atfettiği dünya görüşünün bağlamını belirginleştirmek maksadıyla, Türkiye’deki modernleşme döneminden 1980’lere kadar olan toplumsal değişim ele alınacaktır. Çalışmada Goldmann’ın oluşumsal yapısalcılık( genetic structralism) yöntemi çerçevesinde Selim ...
Herhangi bir devlet organizasyonun olmadığı durumlarda toplumsal düzenin devamlılığı nasıl sağlan... more Herhangi bir devlet organizasyonun olmadığı durumlarda toplumsal düzenin devamlılığı nasıl sağlanmıştır sorusu sosyal bilimcilerin araştırdığı konulardan olmuştur. Evans Pritchard’ın, Nuer kabilesi üzerine yaptığı çalışma, toplumdaki kurumların toplumsal ve ekonomik örgütlenme üzerindeki etkilerini ortaya koymuştur. Tez konusu olarak “Kafkas Toplumlarında Kurumlar ve Ekonomik Örgütlenme Biçimlerinde Değişim” konusunu seçmemizin nedeni, bu toplumun da tıpkı Pritchard’ın çalıştığı Nuer kabilesi gibi yüzlerce yıl herhangi bir devlet düzenlemesi olmadan istikrarlı bir yönetim organizasyonu sergilemiş olmasıdır. Toplumsal kurumlar, toplumun ekonomik örgütlenme biçimini de belirlemiş, kurumsal değişim ise beraberinde toplumsal ve ekonomik örgütlenme biçiminin değişimini getirmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde kavramlara dair çizilecek çerçevede Kafkas toplumunun sosyal yapısını yorumlamada nasıl bir yol izleneceğine dair teorik kavramlar tablosu ortaya konacaktır. Bu yüzden yorumlaman...
Bu çalışmada 1980-2000 arası toplumsal değişimin Türk hikâyesine yansımaları incelenmektedir. 24 ... more Bu çalışmada 1980-2000 arası toplumsal değişimin Türk hikâyesine yansımaları incelenmektedir. 24 Ocak Kararları ile uygulamaya başlanan neoliberal politikalar ve ardından 12 Eylül 1980 askerî darbesi, toplumsal yapının görünümünü, 1980 öncesi ve sonrası şeklinde ikiye ayırır. “1980 öncesi neydi?”, “1980 sonrası ne değişti?”, “Neden 1980 ile 2000 arası baz alındı?” şeklindeki sorulara cevap verebilmek için Türkiye’nin geçirdiği toplumsal değişim, hikâyeler üzerinden anlamlandırılmaya çalışıldı. Bu yüzden ele aldığımız hikâyeler, toplumsal değişime somut veriler sunacak şekilde seçildi. Çalışmanın ilk bölümünde; uzunca bir zaman dilimi, hikâyenin toplumsal değişim karşısındaki genel eğilimini verecek biçimde özet geçilerek değerlendirildi. Tanzimat ile 1980 arasını kapsayan bu dönem; “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e” “1923’ten 1945’e” “1945-1960 arası” “1960-1980 arası”, çeşitli adlandırmalarla dönemselleştirildi ve bu dönemlerdeki toplumsal değişimlerin hikâyeye yansımaları kısaca incelend...
Araştırma makalesiBu makalede Sezai Karakoç’un “Diriliş” olarak kavramlaştırdığı fikir hareketi b... more Araştırma makalesiBu makalede Sezai Karakoç’un “Diriliş” olarak kavramlaştırdığı fikir hareketi bir eğitim metodu olarak değerlendirilmektedir. Hareketin kendisi doğrudan bir eğitim süreci olarak ele alınmakla birlikte, Karakoç’un doğrudan eğitim-öğretimle ilgili görüşleri de makalede yer almaktadır. Eğitim felsefesine kaynak teşkil edebilecek görüşler, ferdin ahlak gelişimi, öğretimde yöntem ve teknikler, başarı gibi kavramlar inceleme konusu haline getirilmiştir. Sezai Karakoç’un eserler toplamına yayılmış olan eğitim ile görüşlerini bir araya getirmeye çalışan bu makalede çoğunlukla tanımlayıcı bir tutum izlenmiş, yer yer konu hakkında değerlendirmeler de yapılmıştır. Bununla birlikte eğitim konusunda Sezai Karakoç’un görüşlerinin hangi zemin üzerine şekillendiğini daha net bir şekilde görebilmek için eğitimin bir kamuoyu oluştu rma aracı olarak ele alınmaya başlandığı Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan çeşitli görüşlere de makalenin girişinde değinilmiştir. Sezai Karakoç’un toplumd...
Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies
Safahat, okurunu metinlerarasılık açısından değerlendirmeye çağıran bir eser olarak karşımızda du... more Safahat, okurunu metinlerarasılık açısından değerlendirmeye çağıran bir eser olarak karşımızda durmaktadır. Pek çok eserden izler taşıyan Safahat, bu izler sayesinde katmanlı bir söylem gücüne kavuşur. Bostan ve Gülistan, Safahat'ta açık ve gizli metinlerarası ilişkilerin olduğu eserlerin başında gelir. Bazı yerlerde sadece bir gönderge, bazı yerlerde ise anametinsellik ve türev ilişkileri söz konusudur. Bostan ve Gülistan, Mehmet Âkif'in yaptığı yeniden okuma ,sayesinde kimi yerlerde yeni bir bağlama kavuşmuş, Safahat'a bu yansımıştır. Eserdeki kimi kavramlar Mehmet Âkif tarafından 20. yy'ın ahlak ve zihniyet dünyasının kavramlarına dönüştürülmüştür. Çalışmamızda bu dönüşümün hangi bağlamlarda gerçekleştiğini göstermeye gayret ettik. Diğer taraftan Mehmet Âkif, Bostan ve Gülistan'ı sadece dönüştürmemiş, yorumsal üst metinsellik bağlamında, Safahat'ın neredeyse tamamına yayılan eserden mânâ devşirmiştir. Bu da ayrıca eğildiğimiz bir konu olmuştur. Safahat'a Bostan ve Gülistan'ın yansımasını ortaya koymak bir bakıma eserin dönem-zihniyet ve yeni ahlak telakkisiyle nasıl değerlendirildiğini de ortaya koymak demektir. Biz de çalışma boyunca bu değerlendirmeyi yapmaya çalıştık.
Journal of Language and Literature Studies, 2021
Zihniyet değişimi, insan nesne ilişkilerindeki değişim üzerinden izlenebilir. Ahmet Güner Sayar'ı... more Zihniyet değişimi, insan nesne ilişkilerindeki değişim üzerinden izlenebilir. Ahmet Güner Sayar'ın Lamartin'den aktardığı; "Bu ulus gerçekten hiçbir şey yaratmıyor, hiçbir şeyi yenilemiyor. Fakat hiçbir şeyi kırıp tahrip de etmiyor," ifadesi Türk'ün eşya ile ilişkisini özetler niteliktedir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerce ticarete mesafeli olduğu dile getirilen Türk insanının mesafesinin sebebi olarak nesneye bakışı gösterilir. Tanzimat ile başlayan değişim, II. Meşrutiyet itibariyle insan nesne ilişkilerinde farklı bir boyut kazanmıştır. Bu dönemde nesneye bakışta geleneğin belirlediği sınırların dışına çıkılmıştır. İdeologlar, hiçbir şeyi yenilemediği söylenen ulusu, her şeyi toptan yenilemek için yeni hayat idealiyle örgütlenmek istemişlerdir. Yenileşme idealine savaş koşulları da eklenince toplumsal hayatta pek çok şeyin kırılıp tahrip olması da kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla II. Meşrutiyet sonrasına hem yenileşmenin hem tahribin bir arada yaşandığı bir değişim dönemi denebilir. Bu değişimi en iyi gözlemleyebildiğimiz metinlerin başında da Ömer Seyfettin'in hikâyeleri gelir. Bu bağlamda makalemizde Ömer Seyfettin hikâyelerinde insan nesne ilişkilerine bakışı ele alacağız.
Yeni Hayat ideali, Meşrutiyetle başlayan ve daha sonra Cumhuriyet'e inkılap olarak intikal eden b... more Yeni Hayat ideali, Meşrutiyetle başlayan ve daha sonra Cumhuriyet'e inkılap olarak intikal eden bütünüyle bir değişim sürecinin kavramsallaştırmasıdır. Yeni Hayat, Osmanlı modernleşmesinde değer inşa sürecinde Tanzimat'tan sonraki ikinci kavramsallaştırmadır. Tanzimat, Jön Türkleri hazırlamış, Jön Türkler de Meşrutiyet süreçlerini hazırlamıştır. Tanzimat'ı daha çok siyasal inkılap ile ilişkilendirirsek Yeni Hayat'ı siyasi inkılap sürecinde ortaya çıkan toplumsal sorunları tadil etmeyi merkeze alan ve yeni dönemin ruhunu içtimaî inkılaba dönüştürmek isteyen hareket olarak tanımlayabiliriz. Bu açıdan bakıldığında İttihat Terakki kadroları içinde bulunan bu grubun sosyal ve kültürel inkılabın yürütücüsü oldukları söylenebilir. Bir hikâyeci olarak Ömer Seyfettin bu sürecin bir taraftan âdeta vakanüvisliğini yapmış, diğer taraftan yeni hayatın yeni kıymetlerinin yerleşmesi ideali etrafında da hikâyelerini kaleme almıştır. Bu açıdan, Ziya Gökalp'in tedrici bir tekâmül olarak nitelediği Yeni Hayat'ın değişim/değiştirim sürecini Ömer Seyfettin hikâyeleri üzerinden okuyacağız.
FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, Jun 23, 2017
Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ard... more Edebi eserlerin, edebiyat sosyolojisinin yöntemleriyle incelenmesi, edebi-estetik değerin göz ardı edilmesine sebep olacağı yönünde tartışmaları ortaya çıkarmıştır. Toplumsal bağlama uyumlu olmanın edebi değerle ilişkisi elbette ayrı bir tartışma konusudur. Bu tartışmalar bir kenara bırakılıp edebiyat sosyolojisine odaklanıldığında da bu defa yöntem sorunuyla karşılaşılır. Yöntem için Robert Escarpit, eseri basımından okura ulaşana kadarki tüm yönleriyle incelemeyi teklif eder. Goldmann ise toplumsal bağlam ve eser arasında bir ilişki kurmuştur. Goldmann'ın yönteminin toplumsal değişimle ilgili birden çok eser ve dönem incelemesi için daha elverişli olduğunu düşünülmektedir. Eserlerin incelemesine geçmeden önce Goldmann'ın asıl önemi atfettiği dünya görüşünün bağlamını belirginleştirmek maksadıyla, Türkiye'deki modernleşme döneminden 1980'lere kadar olan toplumsal değişim ele alınacaktır. Çalışmada Goldmann'ın oluşumsal yapısalcılık(genetic structralism) yöntemi çerçevesinde Selim İleri'nin "Pastırma Yazı", Mustafa Kutlu'nun "Sır" ve Rasim Özdenören'in "Kuyu" hikâyeleri toplumsal değişim bağlamında incelenecektir.
Istanbul University Faculty of Letters Journal of Turkish Language and Literature
Gunumuz egitim yaklasimlarinin uzerinde en cok durdugu konulardan birisi de degerler egitimidir. ... more Gunumuz egitim yaklasimlarinin uzerinde en cok durdugu konulardan birisi de degerler egitimidir. Deger, bir kavram olarak ele alindiginda karsimiza cikan, her seyden once insan nesne iliskisinde, insanin nesneye dair zihninde olusturdugu anlam icerigidir. Bugun seylesme, nesnelesme gibi problemli alanlarin icinde kalan insanin nesne ile iliskisi, degerler dizgesinin de icerigini olusturmaktadir. Bu acidan bakildiginda toplumsal degerlerin insasi, oncelikle bu degerlerin bagli oldugu insan nesne iliskilerini ve bunun degisim surecini anlamakla dogrudan ilgilidir. Paylasma, dostluk, kanaat, fedakârlik ve benzeri degerlerin kazandirilmasi sureci kadar bu degerlerin baska degerlere tedavulu surecini anlamak da onem arz etmektedir. Deger degisimlerinin anlamlandirilmasi icin bir kirilma donemi olarak 20. yuzyilin basinda Omer Seyfettin ismi karsimiza cikmaktadir. 20. yuzyilin basindan Cumhuriyet’e uzanan donemde nasil ki “Milli Edebiyat”, “Milli Iktisat”, “Yeni Lisan” gibi kavramlastirmalar etrafinda yeni bir anlayis gelistirilmisse gunumuzdeki anlamiyla “Milli Egitim” ifadesine de bu donem isiginda bakmak gerekmektedir. Bu donem ayni zamanda kurumsal degisimin ortaya cikardigi belirsizlikten istifadeyle birlikte bir deger degisim sureci olarak da ele alinabilir. Bu yuzden egitimde kazandirilmak istenen degerlerin insan nesne iliskileri uzerinden degisim surecini anlamak icin kirilma doneminin en onemli hikâyecisi olan Omer Seyfettin makalede ele alinmistir.
Türkiyat Mecmuası, 2023
İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, hikâye sanatı açısından da önemli eserler o... more İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden Sezai Karakoç, hikâye sanatı açısından da önemli eserler ortaya koymuştur. Hikâyeci olarak anılmak yönünde özel bir çabası olmasa da hikâyelerini tıpkı piyesleri gibi Türk edebiyatında metafizik duyarlığın örnek metinleri arasında gösterebiliriz. Hikâyelerinde ortaya koyduğu biçimsel ve tematik yönelişler, onun şiir sanatının duyarlılığıyla birebir örtüşür. Sezai Karakoç, hikâyelerinde hem varoluşçu edebiyat hem de sosyalist gerçekçi edebiyata alternatif olabilecek numuneler ortaya koymuştur. Sezai Karakoç, sadece hikâyeleriyle değil, hikâyeye dair görüşleriyle de hikâye sanatına farklı bir bakış açısı sunmuştur. Hem “Kasaba Edebiyatı” ve “Romanla Hikâyenin Arası Açılıyor” isimli yazılarında hem de bunlardan ayrı olarak düşünsel külliyatının satır aralarında kendisinin hikâyeye dair yaklaşımlarını bulabiliriz. Bu yaklaşımlar, onun hikâyelerinin fikrî zeminini oluşturur. Yerli kaynaklardan beslenen fakat evrensel sanat akımlarını hesaba katan teklifler sunar. Bu tekliflerini tıpkı şiirlerinde olduğu gibi hikâyelerinde de pratiğe döker. Sezai Karakoç’un Diriliş olarak kavramlaştırdığı bir tezinin olduğunu dikkate aldığımızda, hikâyeleri de bu tezi tamamlayan parçalardandır. Diriliş tezinin aynı zamanda bir edebiyat akımı olduğunu kabul edersek, bu akımın hikâye sanatındaki yansımalarını da ortaya koymak gerekmektedir. Bu bağlamda, Sezai Karakoç’un Diriliş tezi çerçevesindeki yaklaşımlarının yeni bir bakış açısı getirebileceği düşüncesiyle, kitaplarının satır aralarında kalmış hikâyeye dair görüşleri derlenecek, aynı zamanda bu görüşleri kendi hikâyelerinde nasıl pratiğe döktüğü gösterilmeye çalışılacaktır.
---
Sezai Karakoç was one of the leading poets of the İkinci Yeni poem and also produced important works in terms of story art. Although he had no intention of being known as a storyteller, his stories, just like his plays, can be shown among the exemplary texts of metaphysical sensibility in Turkish literature. The formal and thematic orientations he revealed in his stories exactly match the sensitivity in his poetry. Karakoç presented examples in his stories that could be an alternative to both existentialist literature and socialist realist literature. Sezai Karakoç presented a different perspective to the art of stories, not only with his stories but also with his views about stories. His approaches to stories can be found both in his articles titled “Kasaba Edebiyatı” and “Romanla Hikâyenin Arası Açılıyor,” as well as among the lines of his intellectual corpus. These approaches form the intellectual basis of his stories. He made proposals that drew on local sources while also taking into account universal artistic trends. He put these proposals into practice in his stories as well as in his poems. If one were to consider Sezai Karakoç to have had a thesis he conceptualized as Diriliş, his stories are among the parts that complete this thesis. If one accepts that the resurrection thesis is also a literary movement, the reflections of this movement in the art of storytelling need to be revealed. In this context, this article will compile Sezai Karakoç’s views on stories that occur between the lines of his books while at the same time attempting to show how he had put these views into practice in his own stories.