Maternal Prenatal Stresin Gelişmekte Olan Fetüse Etkileri (original) (raw)

Maternal Stresin Prenatal ve Postnatal Gelişim Üzerine Olan Etkileri

Turkiye Klinikleri Jinekoloji Obstetrik Dergisi, 2008

FE TAL BÜ YÜ ME nsa nın do ğum ön ce si (pre na tal) dö ne mi an ne ve ba ba nın ol gun seks hüc re le ri nin, an ne nin tu ba ute ri na' sı nın ge nel lik le am pul la böl ge sin de fer ti li zas yo nu ile baş lar. Fer ti li zas yon dan son ra ki ilk 8 haf ta yı ta mamla yın ca da fe tal dö nem ola rak ad lan dı rı lan ve do ku zun cu haf ta nın baş langı cın dan do ğu ma ka dar sü ren ev re ye geç ti ği ka bul edi lir. 1 Maternal Stresin Prenatal ve Postnatal Gelişim Üzerine Olan Etkileri ÖZET .Gebelikte ileri anne yaşı, dengesiz beslenme, obezite ve stres gibi maternal faktörlerin fetal büyümeye olumsuz etkilerinin olabileceği belirtilmektedir. Çalışmamızda maternal stres faktörünün fetal büyüme üzerine etkileri ile ilgili literatür gözden geçirildi. Maternal stres faktörünün gebelikte değişen fetomaternal fizyoloji sonucunda annenin sağlığı ile birlikte fetusun sağlık durumunu da etkileyebileceği bildirilmektedir. Fetusun maruz kaldığı prenatal stresin, preterm doğum, düşük doğum ağırlığı, intrauterin büyüme geriliği, spontan abortus, fetal mortalite, beyin hücre proliferasyonunda azalma, doğumdan sonra bazal seviyeleri artmış stres hormonları (kortikosteron, adrenokortikotropik hormon) ve psikososyal davranışlarda değişiklikleri ortaya çıkardığı bildirilmiştir. Ayrıca prenatal dönemde maruz kalınan stresin yetişkinlik döneminde de etkilerini gösterdiği tespit edilmiştir. Bu nedenle maternal stres faktörünün fetus üzerindeki etkilerinin araştırılması için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

Gebelerin Yaşadığı Stres ve Gebelik Semptomları Arasındaki İlişki

Karya Journal of Health Science, 2021

Bu araştırma gebelerin yaşadığı stres ve gebelik semptomları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı niteliktedir. Araştırma Şubat-Nisan 2021 tarihleri arasında Akdeniz Bölgesindeki bir devlet hastanesinde kadın doğum polikliniğine kontrol için başvuran 192 gebe ile yürütüldü. Araştırmanın verileri katılımcıların tanıtıcı özelliklerini belirlemek için sosyo-demografik özellikleri içeren form, gebelikte yaşanılan stresi belirlemek için Gebelik Stres Değerlendirme Ölçeği (GSDÖ), gebelikte yaşanan yakınmaların sıklığını ve semptomların günlük yaşama etkisini belirlemek için ise Gebelik Semptom Envanteri (GSE) kullanılarak toplandı. Bulgular: Çalışmamızda gebelerin %70.8'nin 1-41 yaş arasında olduğu, %56.3'nün gebeliğinin planlı gebelik ve 2. trimesterde olduğu, %50.5'nin ikinci gebeliği olduğu belirlendi. Gebelerin GSDÖ toplam puan ortalaması 94.96±7.22 (min:69-maks:113) olarak belirlendi. Gebelerin GSE semptom yaşama durumları puan ortalamasının 39.20±6.17 (min:23-maks:56) ve GSE günlük yaşam aktivitelerini etkileme durumu puan ortalamasının 47.86±8.19 (min:29-maks:66) olduğu görüldü. Araştırmada GSE ile GSDÖ alt boyutu bebek sağlığı, beden imajı ve psikolojik durum arasında ilişki olduğu saptandı (p<0.05). Sonuç: Gebelerin yaşadığı stres ve semptom düzeyleri arasında anlamlı ilişki olmadığı saptandı.

Sen De Di̇nle: Yüksek Ri̇skli̇ Gebeli̇klerde Stresle Baş Etmede Müzi̇kle Terapi̇ni̇n Etki̇si̇

2019

Pregnancy is a stressful transition for women as well as a normal physiological life cycle. In this process, any situation that makes pregnancy risky results with increased stress and anxiety. It is important to use effective methods of coping with stress, especially for risky pregnancies during pregnancy, as the body's physiological response to stress complicates control of risky pregnancies. One of these methods is music therapy. Music therapy is both cheap and easily accessible method. Studies in high-risk pregnancies with certain bed rest indicate that stress and lethargy are decreased for an expectant mother. Vital symptoms are more stable, fetal heart rate is normal and fetal health is improved with musical therapy. In this review, the effect of music therapy on coping with stress in high risk pregnancies is investigated.

Erken Doğan Bebek Annelerinde Travma Sonrası Stres: İlişkili Etmenler ve Müdahale Çalışmaları Üzerine Bir Derleme

Nesne Psikoloji Dergisi, 2020

Erken doğum 37 haftadan önce olan doğumları tanımlamak için; ''erken doğan'' ya da ''prematüre'' bebek terimi ise 37 haftadan önce doğan bebekleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Doğumdan sonra, erken doğan bebeklerin içinde bulundukları zorlu tıbbi durum, doğumdan sonra bebeğin yeni doğan yoğun bakım ünitesinde (YYBÜ) kalmasını gerektirebileceği, genellikle bebeklerle ebeveynleri arasındaki ten-tene ilişkiyi engelleyebileceği ve anne-bebek ilişkisinde olumsuz etki yaratabileceği için, hem yeni doğan bebek hem de anne için stres verici olabilmektedir. Yapılan çalışmalar, erken doğumun annenin yaşadığı psikolojik sorunlarla ilişkili olabildiğini, travma sonrası stres belirtileri ve/veya travma sonrası stres bozukluğunun, erken doğumu takiben annenin yaşadığı ruh sağlığı sorunlarından olabildiğini ortaya koymaktadır. Doğum sonrasında yaşanan olumsuz duyguların yalnızca anne sağlığını değil aynı zamanda bebeğin gelişimini de etkilediği bilinmektedir. Annenin erken doğumun ardından yasayacağı travma sonrası stres (TSS), annenin bebeğini algılamasını etkileyerek olağan anne-bebek ilişkisini sekteye uğratabilmektedir. Alanyazında erken doğum sonrası TSS belirtilerine odaklanan çok az sayıda çalışma olmasından hareketle, bu derleme makalesinde, erken doğan bebek annelerinin yaşadıkları TSS tepkileri ve belirtileri ile TSSB, TSS ile ilişkili etmenler, TSS’nin anne-bebek etkileşimini nasıl etkilediği ve TSS belirtilerine yönelik oluşturulmuş müdahale programları ele alınacaktır.

Pri̇mi̇par Gebelerde Anksi̇yete Ve Prenatal Bağlanma: Pandemi̇ Süreci̇ni̇n Etki̇leri̇

DergiPark (Istanbul University), 2022

This research was done as a descriptive study to determine the prenatal attachment and anxiety levels of primiparous pregnant women who were pregnant during the pandemic period. Materials and Methods: The study was conducted with 202 primiparous pregnant women, aged 18-49, who applied to the Family Health Centers of a district of Istanbul between July 2021 and December 2021, volunteered to participate in the study, had pregnancy during the COVID-19 pandemic, and met the inclusion criteria of the study. The study was conducted with the primiparous pregnant women using a faceto-face interview technique and the Introductory Information Form, Pregnancy-Related Anxiety Scale (PrAS), Prenatal Attachment Scale (PAS) questionnaires. Statistical analyzes were performed using SPSS (IBM SPSS Statistics 22) package program. Frequency tables and descriptive statistics were used to interpret the findings. Results: The mean age of the pregnant women participating in the study was 26.4±4.5 years, 40.1% were high school graduates, and 52.5% of their spouses had a high school education. It was determined that the mean PAS total scores were 91.51±11.32, and the mean PrAS total scores were 61.58±14.83. A highly significant correlation was found between the total PAS and the total mean PrAS scores of all sub-dimensions of the pregnant women who had their first pregnancy during the pandemic period (p<0.001). It was determined that this relationship was moderate and negative. As the level of anxiety about pregnancy increased, it was found that the level of prenatal attachment was negatively affected. Conclusion: As a result, it was determined that primiparous pregnant women in the pandemic had moderate pregnancy-related anxiety and high prenatal attachment levels. This result is thought to be related to the fact that the pregnant women participating in the study had their first pregnancy, healthy pregnant women were included in the study, and the level of pregnancy planning was high.

“Gebelik Stresi Değerlendirme Ölçeği”nin Türkçe’ye Uyarlanmasi Ve Faktör Analizi

Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi

Bu çalışma, 2015 yılında Chen tarafından geliştirilen "Gebelik Stresi Değerlendirme Ölçeği (GSDÖ)"ni Türkçe'ye uyarlamak ve faktör yapısını incelemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Metodolojik tipte olan bu çalışmada örneklemi bir üniversite hastanesi Kadın-Doğum Polikliniğine başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden 607 gebe oluşturmuştur. GSDÖ'nin toplam 36 maddesi bulunmaktadır. Ölçeğin dil uyarlaması ve içerik geçerlik incelemesinin değerlendirilmesinden sonra veriler, "Gebe Tanıtım Formu" ve GSDÖ ile toplanmıştır. Kapsam geçerlilik çalışması için uzmanlar arası uyum geçerliliği (CVI) yapılmıştır. Yapı geçerliliği için açıklayıcı faktör analizi yapılmıştır. Güvenirlik çalışmasında madde-toplam ölçek çözümlemesi, Cronbach alfa katsayısı belirleme ve test yarılama analizleri yapılmıştır. Bulgular: Ölçekte yer alan maddelere ilişkin uzman görüşleri arasında uyum olduğu belirlenmiştir. Yapı geçerliği için açıklayıcı faktör analizi yapılmış olup, tüm maddelerin faktör yükleri 0,409 ile 0,784 arasında bulunmuş ve ölçeğin iç tutarlılık analizinde Cronbach alfa katsayısı 0,94 olup yüksek güvenilirlilik derecesine sahip olduğu görülmüştür. Ölçek aynı zamanda eşdeğer yarılar testine tabii tutulmuş ve Spearman Brown katsayısı 0,88, Guttman katsayısı 0,85 olarak belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamızda GSDÖ'nin Türkçe formunun geçerlik ve güvenilirlilik düzeyi yüksektir. Ölçeğin toplumumuzda gebelerin stres durumlarının değerlendirmesinde kullanılması önerilmektedir.

Fetal Anomali̇ Nedeni̇yle Termi̇nasyon Uygulanan Kadinlarda Mi̇zaç Özelli̇kleri̇ni̇n Travma Sonrasi Stres Bozukluğu İle İli̇şki̇si̇

Noropsikiyatri Arsivi-archives of Neuropsychiatry, 2014

Ge liş ta ri hi/Re cei ved: 14.11.2011 Ka bul ta ri hi/Ac cep ted: 20.01.2012 © Nö rop si ki yat ri Ar şi vi Der gi si, Ga le nos Ya yı ne vi ta ra f›n dan ba s›l m›fl t›r. / © Arc hi ves of Neu ropsy chi atry, pub lis hed by Ga le nos Pub lis hing. ABS TRACT Ob jec ti ve: The present study aimed to investigate whether the temperament and character profiles have an effect on the development of post-traumatic stress disorder (PTSD) in pregnant women who were detected to have a baby with severe fetal anomalies incompatible with life or those who decided to terminate the pregnancy for the presence of fetal anomaly that may significantly affect normal life. Met hod: The present study included eighty women who attended to the Gynecology Clinic at Istanbul Bakirkoy Gynecology and Children's Diseases Hospital between May and August 2010 and decided to undergo termination due to fetal anomaly. The participants were informed about the study and written informed consent was obtained from all subjects who were assessed by sociodemographic and clinical interview form, the Edinburgh Postnatal Depression Scale, Coping Strategies Inventory (COPE), and Temperament and Character Inventory, respectively. Six months after the termination, the Clinician-Administered PTSD Scale (CAPS) was administered to the participants at the follow-up examination. Re sults: 62.5% of women who had terminated the pregnancy had PTSD and 65% of participants had symptoms of postpartum depression. The participants, who were diagnosed with PTSD, had significantly higher scores on novelty seeking, harm avoidance and reward dependence temperament sub-scales. The women who were diagnosed with PTSD and those who had risk of postpartum depression were found to have lower education level and economic status. Besides, in this group, social and occupational functioning was significantly lower. Emotion-focused coping style was prominently higher in women who were not diagnosed with PTSD. Conc lu si on: In cases of certain temperament and character profiles, psychiatric support during the decision process of termination is suggested to be important for reducing the risk of PTSD and depression development. (Arc hi ves of Neu ropsy chi atry 2013; 50: 161-168) Key words: Termination, temperament and character, cope, post traumatic stress disorder Conflict of interest: The authors reported no conflict of interest related to this article. ÖZET Amaç: Çalışmamızda hayatla bağdaşmayan ciddi fetal anomali saptanan gebelerde veya normal yaşamı önemli bir şekilde etkileyecek fetal anomali varlığında gebeliğini sonlandırmaya karar veren ve gebeliği sonlandırılan kadınlarda, mizaç ve karakter özelliklerinin, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişmesi üzerinde etkili olup olmadığının araştırılması amaçlandı. Yön tem : Çalışmaya İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Kadın Doğum Kliniğine Mayıs-Ağustos 2010 tarihleri arasında başvuran, fetal anomali nedeniyle gebeliğinin sonlandırılmasına karar veren 80 kadın hasta alındı. Bilgilendirilmiş Onay Formu ile çalışmaya katılmayı kabul eden katılımcılar sırası ile Sosyodemografik ve Klinik Görüşme Formu, Edinburg Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği (EDSDÖ), Başa Çıkma Tutumlarını Değerlendirme Ölçeği (BÇTDÖ), Mizaç ve Karakter Envanteri (MKE) ile değerlendirildi. Gebelik sonlandırılması uygulandıktan altı ay sonra kontrol muayenelerinde katılımcılara Klinisyen Tarafından Uygulanan Travma Sonrası Stres Bozukluğu Ölçeği (TSSB-Ö) uygulandı. Bul gu lar: Gebelik sonlandırılması uygulanan kadınların %62,5 da travma sonrası stres bozukluğu, %65 olguda ise doğum sonrası depresyon bulguları tespit edildi. Katılımcılardan TSSB tanısı alanlarda yenilik arayışı, zarardan kaçınma ve ödül bağımlılığı mizaç özellikleri anlamlı derecede yüksek saptandı. TSSB tanısı alan ve doğum sonrası depresyon riski olanların, eğitim düzeyi ve ekonomik durumları daha düşük idi. Yine bu grupta, sosyal ve mesleki işlevsellikteki düşüş anlamlı bulundu. TSSB tanısı almayan grupta duygusal odaklı başa çıkma biçiminin yüksek oluşu dikkat çekici idi. So nuç: Henüz gebelik sonlandırılması kararı aşamasındayken belirli mizaç ve karakter alt boyutları ön planda olduğunda, bu gruba TSSB ve depresyon gelişme ihtimali düşünülerek psikiyatrik destek verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. (Nö rop si ki yat ri Ar fli vi 2013; 50: 161-168) Anah tar ke li me ler: Gebelik sonlandırılması, mizaç özellikleri, başa çıkma, travma sonrası stres bozukluğu Çıkar çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemişlerdir.

Gebelerde Tutarlılık Duygusu, Algılanan Stres ve Doğum Korkusu

Turkish journal of family medicine and primary care, 2022

Introduction: The study was carried out to determine the sense of consistency, perceived stress and fear of childbirth in pregnant women. Method: This descriptive study was carried out between 01 January-31 March 2022. A total of 218 pregnant women in Central Anatolia Region who met the research criteria were included in the study. Data were collected online using the 'Personal Information Form', 'Revised Emotional Consistency Scale (REDTS)', 'Perceived Stress Scale (PSS)' and 'Wijma Birth Expectation/Experience Scale (W-DEQ) version A (WIJMA A)'. In the analysis of the data, t-test was used for/in independent groups. Results: The mean scores of the pregnant women on the REDTS, PSS, and WIJMA A scales were found to be 43.41±9.23, 22.73±5.35, and 76.46±17.52. Consistency and fear of childbirth levels of the pregnant women were high, and their stress levels were moderate. It was found that the stress and fear of childbirth level of those who do not have social security and did not get pregnant voluntarily were higher than the other pregnant women (p<0.05). Another important result obtained from the research is that women who have given birth by cesarean section before are more afraid of childbirth than those who give birth normally (p<0.05). Conclusion: The data obtained from the research show that the previous delivery method, desire for pregnancy and social security status have a negative effect on the level of fear of birth. Considering the effects of fear of childbirth on mother-child health in the long and short term, there is a need to determine the birth fear level of women especially in the risk group and to develop strategies to reduce this level.

Doğuma Hazirlik Eği̇ti̇mi̇ni̇n Gebelerde Prenatal Bağlanma Ve Depresyon Ri̇ski̇ Üzeri̇ne Etki̇si̇

Zeynep Kamil Tıp Bülteni

Bu çalışma doğuma hazırlık eğitiminin, gebelerin depresyon riskleri ve prenatal bağlanma düzeylerine etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Tek grup ön test-son test tasarımlı yarı deneysel olarak planlanan çalışma, bir kamu hastanesinin doğuma hazırlık sınıfına başvuran 44 gebe ile yürütüldü. Verilerin toplanmasında Gebe Tanıtım Formu, Prenatal Bağlanma Envanteri (PBE), Beck Depresyon Envanteri (BDE) kullanıldı. Veriler araştırmacı tarafından karşılıklı görüşme yöntemi ile toplandı.