Picasso’nun mavi dönem resimlerinde melankoli kavramının yeri (original) (raw)

Giorgio De Chirico Resimlerinde Mitoloji ve Melankoli

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SANAT VE TASARIM DERGİSİ, 2012

In the metaphysical spaces/places where Georgio de Chirico astonishes our perception of time, Ancient Greek and Roman buildings as well as mythological themes create themselves in the period of time on the canvas. Chirico also impresses the Surrealist generation by bringing together and using, in his paintings, the objects and spaces/places which seem to be irrelevant to each other. We can find the mythological figures in Chirico’s paintings. Even though the emergences of these figures are based upon the mythology, it seems he impressed from the paintings of Swiss Arnold Bocklin who is interested in mythology. In most of Chirico’s paintings, the classical roots are seen to be dramatically apparent. This article aims to reveal the mythological themes and melancholy, which create themselves in the paintings, by examining the sub-texts and visual expression language in his paintings.

Karelerde Saklı Hüzün: Fotoğraf Sanatında Melankolinin Büyülü Dünyası

Aydın Sanat, 2024

İçsel durumdan yaratıcılığa, anlam arayışından ölüm düşüncesine kadar geniş bir yelpazede ele alınan melankoli, sanatın her alanında belirgin bir tema ve estetik bir deneyim olmuştur. Fotoğraf sanatında da melankoli, duygusal derinlikleri yansıtmak ve izleyicileri etkilemek için fotoğrafçıların kullandığı bir dil haline gelmiştir. Fotoğraf sanatçıları ruh hallerini ve etkileşimde bulundukları ortamların dinamiklerini de yansıtarak melankoliyi farklı açılardan ele almışlardır. Melankoliyi ele alış tarzı zaman içinde değişen toplumsal durumlar, moda yaklaşımlar ve evrilen teknolojiyle de farklılık göstermiştir. Melankoliği ustalıkla yansıtan bazı ünlü fotoğrafçıların fotoğraflarında tercih ettikleri yaklaşımlardaki benzerliğin ne olduğu bu çalışmanın araştırma sorusudur. Amaçlı örneklemenin bir türü olan ölçüt örnekleme ile tespit edilmiş fotoğraflar; İsim, baskı yöntemi, kadraj, aydınlatma, çekim mekânı, renk, figür ve duruş bağlamında betimsel analiz tekniği ile irdelenmiştir. Fotoğraf sanatında melankolinin ele alınışı ile ilgili yapılan literatür taramasında araştırmaya rastlanmamıştır. Örnek fotoğraflarda sanat fotoğrafı ya da belgesel tarzda çalışan fotoğrafçıların melankolik atmosfer için istisnalar olmakla beraber benzer yaklaşımlarda olduğu görülmüştür.

Sinema ve Sanat İlişkisi Bağlamında "Melankoli" Filminin İkonolojisi

The Iconology of the Film 'Melancholia' in the Context of the Relationship Cinema and Art ÖZ Melankoli, felsefeden resme, tiyatrodan edebiyata ve plastik sanatlara değin, çok farklı disiplinlerde serimlenmiş ve daha sonra çağdaş bir sanat olan sinemanın önemli teması haline gelmiştir. Bu çalışma Lars Von Trier'in Melankoli filminde geçen ve melankolik duygularla ilişkilendirilen; elemin, kibrin, dehanın, yıkımın, coşkunluğun, çöküntünün, gülüşün, inzivanın ve günahın, yaratıcı sezginin, hastalığın ve sağlığın, toplumdan tecrit edilmenin, narsisizmin ve gündelik yaşamın, modernliğin ve geleneğin, sanat ve sanatın ikonografisi üzerinedir. Bilim kurgu türü içerisinde değerlendirilen Melankoli filmi; Lars Von Trier kendisine ait bir üslup ile filmin anlatısını oluşturarak ticari popüler sinema klişelerinin dışına çıkmaktadır. Trier, Melankoli filminde Justine karakterine sezgisel bir kâhin/dahi payını vererek melankoli olgusunu, kadim felsefedeki melankoli ile ilişkilendirerek tarihsel geleneğe ve mitolojiye göndermede bulunur. Bu makale çalışmasında Melankoli filminde doğa ve kültür diyalektiğinin ikonolojik analizine odaklanmaktadır. Filmde yer verilen resimlerin ve kullanılan müziğin sanat tarihinde birtakım eserler ile ilişkisi ortaya konulmuş ve bunların arasındaki ilişkinin analizi için de Ervin Panofsky'nin "ikonoloji" yöntemine başvurulmuştur.

KIESLOWSKI SİNEMASI'NDA MEKANIN POETİKASI:ÜÇ RENK MAVİ

PSİKESİNEMA , 2017

Kieslowski sineması adeta kıvrımlar ve büklümlerle ilerler. Üç Renk Kırmızı'da sahnenin nasıl başladığını hatırlayalım. Kırmızı bir odada telefon çalar, ses ulaşmak istediği kişiye sürekliliğin bölünüp sonra yeniden birleştiği bir kıvrım gibi metronun içinden, denizden geçen kablolar üzerinden uzanmaya çalışır. Zilin köksap gibi yerin altına yayılmış organsız bedeniyle bütünleşen seyirci kendini film bedenin içinde bulur, sesle, kabloların, rizomların ağların, labirentlerin içinden geçer. Üç Renk Kırmızı'nın girişinde Kieslowski izleyiciyi bir kıvrımın içine sokarak sonsuz rizomlar yaratır. Deleuze "Kıvrım Leibniz ve Barok" üzerine kitabında kıvrım ve mekan arasındaki ilişkiyi tanımlarken şunları söyler.

Metaforik Bir Deneyim Olarak ‘Ölümden Uyanmak’: Kieślowski’nin ‘Mavi’si

Sinefilozofi, 2020

Kieślowski'nin, Fransız bayrağı renkleri üzerine yaptığı üçleme filmlerinden birincisidir. Bu filmde, bir trafik kazası sonucunda ailesini kaybeden filmin ana karakteri Julie'nin kendisini yeniden kurmak için bu kaza sonrası yaşadıkları anlatılmaktadır. Şimdiye kadar Kieślowski'nin eseri hakkında yapılan çalışmalarda, travmaya uğramış olan filmin ana karakteri Julie'nin üzerine yapılan yoğun öznel odaklanmada mavi rengi temsil eden özgürlük teması ve Julie'nin yaşadığı travma ve yas üzerinde fazla durulmuştur. Bu çalışma, Kieślowski'nin filmdeki matem betimlemesinin, ne rengin yapay kullanımı ile ne de Julie'nin en içsel kişiliğinin paylaşılmasıyla ilgili olmadığını tartışmaktadır. Ayrıca, mavi rengin filmde bir oyuncu olarak kullanılmasının, Julie'nin ruhsal durumuyla daha yakinen bir ilişkisi olduğu düşünülmüş ve Julie'nin yaşadıkları, daha ziyade renkser (kromatik), semiyotik bir dil deneyimi ve Gilles Deleuze ve Felix Guattari'nin bahsettiği anlamda 'oluş'lar serisi olarak ele alınmıştır. Sonuç olarak, mavi rengin kullanımının özgürlük, yas ve ya hüzün ile ilgili sabit bir anlamı olmadığı ve aslında geçirdiği travmadan sonra Julie'nin kendisine ait ritim içeren materyalist bir dil ve bu dile ait bir 'oluş' yaratmaya çalıştığı savunulmuştur.

Spinozacı Bir Yas Okuması: Üç Renk: Mavi

ViraVerita, 2019

Peki bir yas ne zaman başarılı olur? Freud –her ne kadar sonradan fikrini değiştirse de- başarılı bir yasın, yası tutulan bir kişinin yerine başkasının konulması olduğunu ileri sürer. Buna göre, kaybın ağır kederinden kurtulup yaşamı Ben’e yeniden bahşeden şey unutmanın kudretidir; yasın başarısı bir kişiyi unutmaya, o kişinin başkasınca ikame edilmesine bağlıdır. Butler ise unutmadan yana değildir; yasın sonuç vermesinin, yaşanan kayıp nedeniyle gerçekleşmesi zorunlu olan değişimin kabullenilmesine bağlı olduğunu düşünür. Yas, “sonucu tümüyle önceden kestirilemeyecek bir dönüşüm geçirmeye razı olmakla”, bu dönüşümü geçirmeye “boyun eğmekle” alakalı bir şeydir. Gelgelelim bu iki durumun (unutuş ve dönüşüme boyun eğme) birbirini dışlaması için hiçbir neden yoktur. Belki de şu soruyu sormak gerekir: Unutmak nedir? Ya da daha doğrusu unutmanın kudreti nereden gelir? Unutuş, daha önce anlamlı ve arzu bakımından belirleyici olanın bu ayrıcalıklı konumunu yitirmesi; yeni bir duygusal hiyerarşi ya da örgütlenmeye geçişin benimsenmesi; kısaca yeni bir bağıntı altına geçişin içselleştirilmesi demektir. Unutuşun kudreti, bu yeni hal/bağıntının artık bir yük ya da eksiklik olarak deneyimlenmemesinden ileri gelir. Unutmak, geçmiş ve geçmişteki sanki bir hiçlikmiş gibi, mutlak anlamda hatırlamamak değildir; eskinin hayaletinin edimsel şimdiye karşı üstünlüğünün ortadan kaldırılması anlamına gelir. Yeni bağıntıyı bir ıstırap deneyimine dönüştüren şey ise eskisinin bir karşılaştırma odağı olarak yeni bağıntıyı durmaksızın taciz etmesidir. Unutuş işte bu saldırıya son verir. Unutuşun kudreti, eskinin sanki olmamış gibi olumsuzlanmasından ziyade, yeni bağıntının (kişiye karakteristiğini veren yeni duygusal örgütlenmenin) olumlanmasına ilişkindir.