Kitap Tanıtımı: Türkiye’de Finansallaşma: Borç Kıskacında Emek, Elif Karaçimen (original) (raw)

Güvencesizlik ve Finansal İçerilme

Herhangi bir işte uzun süreli –hatta bir ömür- çalışıp emekli olma durumu giderek bir istisna haline geliyor. Şimdilerde 30’lu yaşlarda olanlar, ebeveynlerinin bazılarının yaşadığı bir deneyim olan istihdam güvencesini ya da uzun süreli iş sözleşmelerini görecek kadar şanslı değiller. Bu durum büyük ölçüde kapitalist toplumsal ilişkilerin son 30-40 yılda dünya genelindeki dönüşümüyle yakından ilgili. Çalışma hayatında güvencesizliğin giderek bir norm haline geldiği günümüzde, bu durum gündelik hayatın finansallaşması süreçleriyle yakından ilişkili. Dört kısımdan oluşan bu yazının ilk iki bölümünde ana hatlarıyla ekonomik güvencesizlik durumunu doğuran tarihsel süreçlere değinerek, üçüncü bölümde gündelik hayatın finansallaşması ile ekonomik güvencesizliğin gelişmesi süreçlerinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini önereceğim. Yazının son kısmında ise 2000’li yıllarda derinleşen güvencesizliğin yarattığı toplumsal sorunların yönetilmesi bağlamında gündeme gelen neoliberal popülizmlerin sosyal yardım programları kadar finansal içerilme mekanizmalarını da kullanarak yükseldiğini ancak küresel ekonomik krizin derinleşmesi karşısında bu rejimlerin tıkanıklıklar yaşamalarının muhtemel olduğuna işaret edeceğim.

Türkiye'de Neoliberal Popülizm, Otoriterleşme ve Kriz

Toplum ve Bilim, 2019

Bu makale, Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarlarının ekonomi politiği ve popülizm üzerine yürüyen kamusal tartışmaya, emek merkezli bir perspektif ile dahil olmayı amaçlamıştır. Makalenin argümanları üç noktada özetlenebilir. İlki, AKP hükümetlerinin 2002’den beri ana akım neoliberal programı iki düzeltme ile takip ettikleridir. Bunlar (i) yeni bir neoliberal refah rejiminin uygulanması ve (ii) finansal içerilmenin artmasıydı. Makale aynı zamanda, oluşturulan otoriter emek rejiminin, AKP’nin neoliberal popülizminin ayrılmaz bir parçası olduğunu ileri sürüyor. İkinci olarak makale, neoliberal popülizmin kurulması sonrasında siyasi mücadelenin doğasının değiştiğini ve siyaset sahnesinin giderek daha fazla yönetici sınıf içi mücadeleler tarafından belirlediğini ileri sürüyor. Son olarak, 2013 sonrasında sermaye birikim modelindeki krizin neoliberal popülizmin krizine eşlik ettiği ileri sürülmüştür. Bu kriz konjonktürü, AKP hükümetlerinin otoriter eğilimlerinin güçlenmesine neden olmuş ve sonunda siyasi rejimin tek adam yönetimine doğru değişimini beraberinde getirmiştir.

Borçla Yönetmek: 2000'li Yıllarda Türkiye'de Borçlanma ve Borçluluk

Kapitalist sistem, 1980’li yılların başından itibaren bir önceki dönemin sermaye birikim rejimine hizmet eden Keynesyen ekonomi politikalarını terk ederek neo-liberal ekonomi politikalarına dayalı yeni bir birikim sürecine geçmiştir. Neo-liberal ekonomi politikaları somutlaştıran unsurlar, dışa açılma, özelleştirme, serbestleştirme, esneklik, kuralsızlaştırma ve borçlanma biçiminde sıralanır. Günümüzde borçlanma, işgücü piyasasında gelirin yaratılması ve dağıtılması noktasında açıklayıcı unsur haline gelmiştir. Ayrıca borçlanma, güvencesizleştirmenin geldiği nihai noktayı da temsil eder. Bunların yanında borçlanma sosyal hakların finansmanında kullanılan temel araç halini almış durumdadır. Sıralanan bu eğilimlerin tamamı Türkiye için de geçerlidir. 24 Ocak 1980 Kararları ile ithal ikamesine dayalı büyüme politikalarını terk ederek ihracata dayalı büyüme politikalarını tercih eden Türkiye, neo-liberal ekonomi politikalarını somutlaştıran temel unsurları sırasıyla deneyimlemiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde ilk beş unsura içkin aşamalar büyük ölçüde tamamlanmış, Türkiye’de esneklik-güvencesizleştirme ilişkisine dayalı bir işgücü piyasası inşa edilmiş, aynı dönemde borçlanma, işçi sınıfı için yeni bir eğilim olarak ortaya çıkmıştır. Borçlanma konusunda yapılmış çok sayıda çalışma mevcuttur. Bunlar içerisinde Otonomist Marksist düşünür Maurizio Lazzarato tarafından geliştirilen teorinin önemli bir yeri vardır. Lazzarato, borçlanma ve borçluluk ilişkisinin günümüzdeki belirleyiciliğini 2008 Krizi bağlamında yorumlayan çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmada, Lazzarato tarafından geliştirilen kavramsallaştırmadan yola çıkarak Türkiye’de borçlanma ve borçluluk süreçlerinin 2000’li yılların başından bugüne geldiği nokta açıklanacaktır.

Türkiye’de Mezhepsel Kutuplaşma, Devlet Krizi ve Güvenlik

Saha, 2015

Saha, No1, Eylül 2015 Bu yazıda esas olarak üzerinde durmak istediğim, artan otoriterleşmenin ve polis şiddetinin iç güvenliğe tehdit oluşturduğu iddia edilen, yani polis şiddetinin hedefi haline gelen nüfuslar üzerinde nasıl bir etkisi olduğu. Artan güvenlikleşme süreci içinde, bir çok ulus-devlet kendi özgün toplumsal tarihi içinde kendisine yeni iç ve dış “düşmanlar” tahayyül etmeye (örneğin, Müslüman göçmenler) ya da tarihsel “iç-düşmanları”nı (örneğin Amerika’daki Afrika kökenliler, Avrupa’da eski sömürge ülkelerden gelenler, Türkiye’de Aleviler) yeniden tehlikeli olarak tanımlamaya başladı. Yani, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, iç ve dış güvenliği tehdit eden gruplar, etnik ve dini kimlikleri üzerinden tanımlanmaya ve resmedilmeye başlandı. Peki, bu iç-düşman olarak tahayyül edilen gruplar, kendilerinin tehlikeli olarak addedilmesini gündelik hayatlarında nasıl deneyimliyor, artan güvenlik politikalarının bu nüfuslar üzerinde nasıl bir etkisi var?

EKONOMİ POLİTİK PERSPEKTİFTEN FİNANSALLAŞMA VE FİNANSAL İÇERİLME SÜRECİNDE DİJİTAL TEKNOLOJİLERİN YERİ

2019

ÖZ Küresel kapitalizmde 1960'lı yılların sonlarından günümüze giderek büyüyen aşırı birikim sorunu finansallaşmanın hızlandırılması yoluyla aşılmaya çalışılmış; 1970'li yıllarda kâr oranlarındaki düşme eğilimi sonucunda ortaya çıkan yapısal krizden çıkış adına uygulanan neoliberal politikalarla birlikte finansallaşma eğilimi daha belirgin hale gelmeye başlamıştır. Uygulamaya konulan bu politikalarla birlikte güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması sonucunda yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasına yetecek ölçüde gelir elde edemeyen hane halkının borçlandırılmasının kolaylaştırılmasıyla, düşük gelirli hane halkı da finansal sisteme içerilmeye başlanmıştır. 2008 küresel ekonomik krizin ardından, Dünya Bankası ve G-20 ülkelerinin ana gündem maddesine taşınan finansal içerme amacını gerçekleştirme doğrultusunda, dijital teknolojiler finansal içermenin hızlandırılması ve ölçeğinin artırılmasında önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Bu çalışmada finansallaşma olgusu ve finansal içerilmede dijital teknolojilerin yeri ekonomi politik perspektiften değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Çalışma, neoliberalizmin politik bağlamı ve kurumsal yapısı içerisinde ortaya çıkan dijital teknolojilerin içerik ve donanımlarının gelişmesini sağlayan temel motifin kâr arayış olduğu; finansal alanda içerikleri ve donanımları kapitalist mülkiyete tabi olan teknolojilerin ve bilginin üretiminin, tüketiminin ve dağıtımının kapitalist üretim ve bölüşüm ilişkilerine göre yapıldığı ve iktidar sahipleri tarafından kontrol edilip düzenlendiği sonucuna varmaktadır. Çalışmanın vardığı bir diğer sonuç ise dijital teknolojilerin, özellikle mobil uygulamaların, kişisel verilerin metalaştırılmasına ve bu teknolojilerin kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte alt gelir gruplarının ve yoksul hane halkının daha büyük kesiminin finansal piyasalar tarafından içerilmesine yol açtığıdır. Diğer taraftan finansal içerilme, mevcut yaşam standartlarını korumakta zorlanan geniş toplumsal kesimlerin sorunlarının geleceğe taşınmasına aracı olabilmektedir.

[TR] Borclandirma ve Kriz: Guvenlik, Uretim ve Tuketim [Indebtedness and Crisis: Security, Production, and Consumption]

Ayrıntı Dergi, 2018

[ENG] In this text, indebtedness is conceptualized as a governmental technique which is the government of actions and conducts. This technique constitutes indebted subjects through traversing asymmetrical relations between debtor and creditor, and creating social obligations. However, indebtedness is not an unchangeable fate for indebted subjects. This is because the governmental technique is constantly under the threat of crises. The important point is defining the characteristics of the crisis: whether it is caused by the proliferation of an alternative or not. By this theoretical framework, the crisis debates in Turkey during 2018 are interpreted through the lens of indebtedness. The three moments of this crisis are selected as indebtedness of political actions (security measures), leisure time (forcing to waged-work and proletarianization), and assets (credits). [TR] Bu çalışmada borçlandırma insanlarının eylem ve tutumlarının gelecekte yönetilmesi olarak, yani bir yönetim tekniği olması çerçevesinde tanımlanmaktadır. Bu teknik borçlu ve alacaklı arasında asimetrik ilişkiler kat ederek ve sosyal yükümlülükler yaratarak üzerinde şiddet uygulanan bir borçlandırılmış özne yaratırlar. Ancak bu özneler için borçlandırma bir kader değildir. Yönetim tekniği sürekli krizlerin tehdidi içindedir. Önemli olan bu krizin niteliğini yani tekniğe alternatif üretip üretmediğinin tespitidir. Bu teorik çerçevede, metinde, 2018 yılının başında Türkiye'deki kriz tartışması borçlandırmanın krizi olarak yorumlanmaya çalışılmıştır. Bu krizin üç odağı olarak siyasal eylemlerin (güvenlik uygulamaları), boş zamanın (işe mahkum etmek ve proleterleştirmek) ve varlıkların (krediler) borçlandırılması seçilmiştir.

Finansallaşmanın 1980'den Günümüze Türkiye Ekonomisine Etkileri

Ekonominin reel sektörden ziyade finans sektörü temelli bir nitelik kazanmasını ve bu süreçte finans sektörünün çıkarlarının birincil hale gelmesini ifade eden finansallaşma kavramı, maddi genişleme-finansallaşma döngüsünün bir evresidir. Nitekim, 19. yüzyılın hegemon gücü Büyük Britanya’nın sanayi alanındaki üstünlüğünün sarsılması ve 1873-1896 krizinin büyük bir durgunluğa sebebiyet vermesinin ardından, dünya ekonomisinin finansallaşmasına benzer bir biçimde 20. yüzyılın hegemon gücü ABD (Amerika Birleşik Devletleri)’nin sanayi alanındaki üstünlüğünün sarsılması ve bu süreçte Bretton Woods Sisteminin yıkılmasının ardından dünya ekonomisi finansallaşmıştır. Türkiye Ekonomisi ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıldaki finansallaşma tecrübesinin ardından 1980 yılında maddi genişleme-finansallaşma döngüsünde yeniden finansallaşma evresine geçmiştir. Bu tez, 1980 ve sonrasında Türkiye Ekonomisinin finansallaşmasının ülke ekonomisine olan etkilerinin analiz edilmesi amaçlanmıştır. Öte yandan, bu analizin desteklenmesi maksadıyla finansallaşmayı açıklayan teorik yaklaşımlara ve 19. yüzyıla dayanan bir tarihsel süreçte finansallaşmanın Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki gelişimi de analiz kapsamına alınmıştır. Böylelikle bu tezde, finansallaşmanın 1980 ve sonrası süreçte Türkiye Ekonomisinde; sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin elde edilememesine, borçluluğun artmasına, finansal krizlerin meydan gelmesine ve gelir eşitsizliğine yönelik bir unsuru teşkil ettiği sonucuna varılmıştır

Finansallaşma, Yeni Sınıfsal Çelişkiler ve Devletin Dönüşümü

Çalışma ve Toplum, 2019

2000’li yıllar dünya kapitalizminin siyasi ve sınıfsal çelişkilerinin, başka politikaların yanı sıra, artan hanehalkı borçlanması yoluyla idare edilmeye çalışıldığı yıllardır. ABD’nin 2000’lerin başından itibaren uyguladığı parasal genişleme politikalarından beslenen bu sürecin, 2013’ten itibaren yine ABD’deki para politikası değişiklikleriyle sonuna gelinmiş görünmektedir. Bu makale, son yıllarda dünya çapında artan otoriterleşme eğilimlerini bu tarihsel bağlam içinde düşünmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, bu konjonktür 1980’lerden bu yana uygulanan neoliberal finansal serbestleşme politikalarının tarihsel gelişimi içinde değerlendirilecek, 2000’li yıllarda yaygınlaşan hanehalkı borçlanmasının genel olarak Güney ülkeleri, özel olarak da Türkiye’deki siyasi ve sınıfsal sonuçları, bunların devletin dönüşümü üzerindeki belirleyici etkisine odaklanılarak tartışılacaktır. Makalenin temel savı, neoliberalizmin finansal serbestleşme politikaları üzerinden başlattığı “gelecek üzerine kumar”da Güney devletleri üzerine oynanan en sert aşamaya gelindiğidir.