TELEVİZYONUN YETİŞTİRME ROLÜNÜN KADINLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: ESKİŞEHİR ÖRNEĞİ (original) (raw)
Related papers
TÜRKİYE’DEKİ KADIN İZLEYİCİLERİN TELEVİZYON PROGRAMLARINDAKİ KADIN ALGISI
Alımlama çalışmaları, medya mesajı ile izleyici arasındaki etkileşimi konu ederek izleyiciyi anlam üreticisi olarak kabul eder. Çalışma, benzer demografik özelliklere sahip iki grup izleyicinin, televizyonda (diziler, haber bültenleri, gerçeklik televizyonu ) kadın karakterleri nasıl alımladıklarını tespit etmek ve karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla ilk bölümde alımlama yönteminin teorik çerçevesi çizilmiş, ikinci bölümde cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları açıklanarak toplumsal cinsiyet rolleri tanımlanmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde televizyon program türlerinden televizyon dizileri, televizyon haberleri ve gerçeklik televizyonu programlarının temel özellikleri ve söylemleri ile anlatılmış, son bölümde de araştırmaya katılan kadınların televizyon programlarına yönelik alımlamaları yorumlanmıştır. Sonuç olarak, kadınların her birinin, izledikleri dizi ve haber programlarında kadının, ailesi içerisinde kocası ile birlikte mutlu olabilmesi, ailesi için mücadele etmesi ve geleneklerine bağlı gibi özellikleri sıralamaları, toplumsal cinsiyet kodlamaları içerisinde kadının erkek tarafından denetimini kabul ettiğini imlemektedir. Kadının cinsiyet sınıflaması açısından daha çok erkek egemenliğinde olan bir alanda yer almasına karşın, bu alanda var olabilmenin koşulunun “erkek gibi” olmak gerekliliği tespit edilmiştir. Ayrıca aynı toplum içerisinde sosyalleşen kadın bireylerin, eğitim seviyeleri farklı olsa da, hemcinslerine ve erkek cinsiyetine bakışları ve algılarının benzer özellikler gösterdiği saptanmıştır.
Son dönemlerde sosyal bilimlerin yoğun olarak ilgilendiği araştırma konularından birini kentsel dönüşüm ile ilgili sorunlar oluşturmaktadır. Özellikle büyük kentlerde çeşitli gerekçelerle (konut ihtiyacı, eskime, doğal afetler vb.) gündeme gelen kentsel dönüşüm projeleri sosyal boyutu ile ilgili çeşitli tartışmalara neden olmaktadır. Bu tartışmalarda kentsel dönüşüm projelerinin yarattığı çeşitli sosyal etkiler üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Özellikle yerinden etme ve yeni mekan yaratma suretiyle çeşitli sosyal grupların hayatında avantaj veya dezavantajlara neden olma gibi sonuçlar, kentsel dönüşümün sosyal boyutları olarak ele alınmaktadır. İzmir’deki en kapsamlı tasfiye ve taşınmayı içeren kentsel dönüşüm projesinin muhatabı olan kesimlere yönelik gerçekleştirdiğimiz alan araştırmasının sonuçlarının bir kısmı bu makalede ele alınmaya çalışılacaktır. Heyelan gerekçesi ile “Afete Maruz Bölge” ilan edilen Kadifekale’nin çeşitli mahallelerinde tasfiyeden önce gerçekleştirilen nicel ve nitel görüşmelerden elde edilen sonuçların, kentsel dönüşüm sürecine tanıklık etme ve sosyal etkilerini izleme bakımından önem taşıyacağı düşünülmüştür.
International Journal of Interdisciplinary and Intercultural Art, 2017
Özet Tiyatro aynı zamanda ticari bir mecradır. Bu, tiyatroda çalışanların maaşlarından, tiyatronun mekanına, ödenen vergilerden satılan biletlere kadar çok geniş bir alanı kapsar. Tiyatrolar çağlar boyu kimi zaman ödenekli kimi zaman ödeneksiz olarak kurumsal yapılarını sürdürmüşlerdir. Ülkemizde de çeşitli kamu ve özel kuruluşlardan destek alan ödenekli çok sayıda tiyatro vardır. Bunlara ek olarak ödenek almadan kendi gişe gelirleriyle kendi bütçesini oluşturan tiyatrolar da bulunmaktadır. Tiyatro için ödenek bulmak önemli bir konudur. Bunun yanı sıra tiyatroların genel sanat yönetmenliği ve idari yönetimleri ayrı ve karmaşık bir konudur. 2000 sonrası Türk Tiyatrosu'na bakıldığında özel tiyatro topluluklarının sayı ve etkinlik olarak arttığı görülmektedir. Bu tiyatroların pek çoğunun kendini alternatif tiyatro olarak tanımlamaları dikkati çeker. Serbest ekonomi özelleştirme politikalarının sanata etkisi tiyatro alanında da kendini hissettirir. Günümüzde küçük ölçekli alternatif tiyatrolar bu durumdan nasıl etkilenmektedir? Bu topluluklarda dikkati çeken bir başka konu da topluluklardaki kadın liderliğidir. Yeşim Özsoy, Şahika Tekand, Nesrin Kazankaya, Zeynep Kaçar, Jale Karabekir gibi isimlerin kendi tiyatro topluluklarını kurdukları, yönettikleri, oyun sahneledikleri, oyunculuk yaptıkları, zaman zaman da sahnelenmek üzere oyun yazdıkları görülmektedir. Bu isimlerin tiyatro anlayışları etrafında şekillenen toplulukları dikkat çekici birer örnek oluşturmaktadır. Bu çalışmada ismi sayılan sanatçılardan biri olan Yeşim Özsoy ve kurucusu olduğu GalataPerform ele alınmış ve örnek olarak sunulmuştur. Çalışmada derinlemesine görüşme başta olmak üzere nitel araştırma yöntemine ilişkin veri toplama araçları kullanılmıştır. Araştırma bir yandan Türkiye alternatif tiyatrosunun tarihinin yazımına bir katkı sunmayı, bu bağlamda kadın üretimlerinin tarihinin yazımına katkıda bulunmayı, diğer yandan tiyatro yapılanmaları için doğallıkla oluşmuş bir yapıyı irdelemeyi amaçlamaktadır. Abstract Theater is also a commercial medium. This covers a very large area, from the salaries of theater workers, to the theater's place, from ticket sales to tax payments. Theaters have maintained institutional arrangements with or without allowance for centuries. There are also a number of theaters in our country that are funded by various public and private institutions. In addition to these, there are also theaters who make their own budget with their own box office income without any allowance. Collecting allowance for theatre institutions is a big issue. General arts management and administrative management are also separate and complex matters of theatre to be considered.
Turkish Studies -International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2014
Tasavvuf ve klasik edebiyat metinlerinde zühde yönelen kadınlar “er” olarak anılır. Onların kadınlık durumundan söz etmek gerekmez, zahid bir kadının cinsiyetinden bahsetmek geleneğe uygun olmadığı gibi cinsellikle ilgili yerleşmiş ahlaki kurallara da ters düşmektedir. İslam dininde ruhbaniyetin olmadığı söylenir ama mücerredlik kurumuna birçok dönemde rastlanır. Zühd hareketi tasavvufa dönüştüğü dönemde sufiler arasında cinsellikten feragat etmek oldukça yaygındır. Zahid kadınlara dair metinlerde cinsellikten feragat etmekle cinsiyetin tevhitle yokluğu birbirinden farklı iki olgu olarak ayrılmadığı için anlam karmaşası vardır. Zühd hareketi içinde ilk defa erkek olarak anılan kadın Rabia Adeviye’dir. Yine bu alanda kadın, doğası gereği bir yandan şerir, zelil ve dünyevi addedilirken diğer yandan ulvi, bağışlayıcı ve öğretici kabul edilir. Söz konusu ikilik durumu, kadınları kendi arasında bölüp bir kısmının Allah’la arasına erkeği koyarak bir hiyerarşi oluşturur. Ve geriye kalan, ancak nadir tesadüflerle ortaya çıkabilen zahid kadınları da erkek ilan eder. Bu yazının amacı, yazar ve sufilerin Hicri ikinci asırda zahid kadınları cinsiyetlerinden “kurtarma” kaygısı ve çabasını Margaret Smith ve Ömer Rıza Doğrul’un yazdığı iki biyografisini karşılaştırarak Rabia Adeviye örneği üzerinden incelemektir. Nitekim Rabia Adeviye’nin kadın evliya olma durumunu Smith, çekingen üslubuyla İslam’da ve tasavvufta kadın konusuna odaklanarak anlatırken, Doğrul bu kadınlığı atlatılması gereken, iç çatışmalar sonucu nihayet terk edilen bir zayıflık, uyumsuzluk olarak tarif eder.
ISPEC KONGRE, 2019
ÖZET Ülkemizde son günlerde gündemi sürekli meşgul eden konulardan bir tanesi kadın içerikli haberlerdir. Bu haberler ne yazıktır ki istismar, şiddet veya cinayet haberleri olarak karşımıza çıkmaktadır. İstatistiklere göre, kadına yönelik şiddet veya kadın cinayetleri Avrupa ülkelerine kıyasla ülkemizde yüksek oranda görülmektedir. Dahası, kadın hala hak ettiği konuma erişemediği gibi gerek toplum içerisinde gerek kitle iletişim araçlarında erkeğe nazaran zayıf, aşağı ve başarısız olarak lanse edilmektedir. Toplumsal bir sorun olarak değerlendirilen cinsiyet eşitsizliğine yönelik yapıcı ve kalıcı çalışmalar gerçekleştirilmediği sürece bu sorun ülkemizin kanayan bir yarası olmaya devam edecektir. Kadının, kitle iletişim araçlarından bir tanesi olan televizyon reklamlarında bir meta, seks objesi olarak veya erkekten aşağı bir konumda sunulması geçmişten günümüze süregelen bir durumdur. Zira, son yıllarda bu gidişata dur demeyi amaç edinen ve kadının da erkek ile eşdeğer bir konumda olduğunu vurgulayan bir reklamcılık türü olarak femvertising (Female Empowerment Advertising) ortaya atılmıştır. Çeşitli ülkelerde bu reklam türüne gerek küresel gerek ulusal markalardan çok büyük destekler gelmektedir. Bu çalışmanın amacı, femvertising kapsamında değerlendirilen ve ülkemizde çeşitli televizyon kanallarında yayına girmiş küresel markalar olan Veet ve Nike reklamları ile ulusal bir marka olan Atasay markasına ait reklamının izleyicide oluşturduğu izlenim ve algıyı saptamaktır. Bu bağlamda 12 kişiden oluşan bir katılımcı grubuna söz konusu reklamlar izlettirilmiş ve sonrasında katılımcılar alımlama analizine tabi tutulmuştur. Alımlama analizinin temel amacı katılımcıların bu reklamları izlemeden önceki ve izledikten sonraki düşünce ve görüşlerindeki değişimi önceden yapılandırılmış bir formda yer alan sorulara verdikleri yanıtlar aracılığı ile ortaya koymaktır. Bu çalışma, etkileri ülkemizde yeni görülen femvertising akımına farkındalık ve destek sağlama konusunda katılımcıların tepkilerini ve izlenimlerini öğrenme açısından önem taşımaktadır. Ayrıca, femvertising konusunda sınırlı sayıdaki literatüre katkı sağlaması açısından önemli bir çalışma olacağı düşünülmektedir.
SAYILARIN GÖRÜL(E)MEYEN KAHRAMANLARI KADIN MUHASEBECİLER: ESKİŞEHİR'DE KEŞİFSEL BİR ÇALIŞMA
Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi, 2020
Bu çalışma muhasebeci kadınların deneyimledikleri zorlukları, zorluklarla nasıl baş ettiklerini ince-lemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda ilk olarak maskülen özelliklerle tanımlanan bu meslekte kadın olmanın neden zor olduğu toplumsal cinsiyet kuramlarıyla irdelenmiştir. Ardından meslekte kadın ra-kamları incelenmiş, gelecekte bu meslekte kadın olanlarının sayısının artacağı bilgisi bulgulanmıştır. Kuramsal bilgi ve kadınların meslekteki konumu rakamlarla gözden geçirilerek nitel bir araştırma ile Eskişehir'de faaliyet gösteren dört (4) kadın muhasebeci ile görüşme yöntemiyle veri toplanmıştır. Kadınlar, muhasebe mesleğinde kadın-erkek ayrımının olmadığını düşünmelerine rağmen, müşterile-re ulaşma, sosyal ağlara katılma noktasında dezavantajlı durumlarının farkındadırlar. Ortaklık kurma ise genel güvensizlik nedeniyle çok tercih edilmemektedir. Yönetim seviyelerinde olmama sonucunu ise kadın katılımcılar kadınların öne çıkan annelik rolleriyle açıklamışlardır. Elde edilen bulgular ile ampirik araştırmaların devam etmesi önemlidir.
Popüler kültür bağlamında televizyon aracılığıyla toplumsal cinsiyet yeniden üretilmekte ve ataerkil yapının egemen olduğu sistem üzerinden kadına çeşitli roller atfedilmektedir. Atfedilen bu roller tüketen bir kadın figürü yaratmak adına; ev kadını, iyi bir anne, cinsel obje olarak kadın, çalışan ve aynı zamanda ev işlerini de ihmal etmeyen ideal kadın rolleri, televizyon aracılığıyla bireylere sunulmaktadır. Atfedilen roller aracılığıyla tüketim erkek hegemonyasının etkisi altında gerçekleşmektedir. Kitlelere anlık zevkler ve beğeniler sunan popüler kültür; bireylerin düşünmesine izin vermemek adına televizyon gibi hedef kitlenin eğlence mecrası olarak gördüğü bir yol ile kolaylıkla empoze edilebilmektedir. Bu bağlamda televizyonun kapitalizme desteği ve atfedilen rolleri ve popüler kültür dâhilinde hangi amaçlarla sunduğu temel tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: kapitalizm, popüler kültür, medya, kadın
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE DEĞİŞEN GELENEKSEL TÜRK AİLE YAPISININ TELEVİZYON DİZİLERİNDEKİ TEMSİLİ
Özet İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan toplumlar arası bağıntılılık, yerküre üzerindeki toplumsal süreçlerin birbirine eklemlenmesine ve ağ toplumlarının oluşmasına neden olmuştur. Merkezi odakların küresel ölçekteki yayılım hızının oldukça arttığı ve yeni homojen toplumsal formların küresel-kolektif gücünün, özgün heterojen toplumsal formları silikleştirdiği küreselleşme sürecine dair yaklaşımlar, sürecin toplumsal sistemler üzerindeki dönüştürücü etkisinde yoğunlaşmıştır. Farklı boyutlarda incelenen küreselleşmenin kültürel boyutu, geleneksel lokal kültürün üretimi ve aktarımını yavaşlatmış, yeni küresel kültür kodlarının yayılımını hızlandırmıştır. Bu bağlamda incelendiğinde küreselleşmenin kültürel boyutunun geleneksel Türk aile yapısını da değişime uğrattığı ve küresel kodlarla örüntülenmiş aile yapılarının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmada küreselleşmenin kültürel boyutunun geleneksel Türk aile yapısını nasıl bir dönüşüme uğrattığı, Seksenler ve Bir Erkek Bir Kadın İki Çocuk dizilerindeki temsiller üzerinden açıklanmıştır. Dizilerin kurgusal anlatı öğeleriyle inşa ettiği gerçekliğin toplumsal gerçeklikle olan bağı, konunun farklı bir perspektiften incelenmesine olanak sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Geleneksel Türk Aile Yapısı, TV Dizileri