Keşşî - Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA) EK 2 / Abû Amr al-Kashshi (original) (raw)
Related papers
Kâhir-Billâh, Muktedir ile başlayan ve 334 (945) yılında Büveyhîler’in Bağdat’ı işgaline kadar devam eden gerileme ve çöküş döneminin ikinci halifesidir. İki kez halife tayin edilen Kâhir-Billâh’ın ilk halifeliği sadece iki gün sürmüş, ikinci iktidar dönemi yaklaşık bir buçuk yıl devam etmiştir. Ancak kısa sayılabilecek bu dönemde, Abbâsî Devleti açısından birçok olumsuz hadise meydana gelmiştir. Kâhir- Billâh, zamanının büyük bir kısmını kendisini iktidara taşıyan Mûnis el- Muzaffer ve adamlarını bertaraf etmeye ayırdığından, onun döneminde ülke adeta kendi kaderine terk edilmiştir. Bundan çok kısa bir süre sonra Bağdat’ı işgal edecek olan Büveyhîler bu dönemde ortaya çıkmış ve Fars bölgesini Abbâsîler’in elinden almışlardır. Yine, ciddi iç karışıklıkların yaşandığı Mısır’da İhşidîler (323- 358/935-969) hâkimiyetinin temelleri bu dönemde atılmış, Malatya’nın Bizans Devleti tarafından ele geçirilmesi de bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu çalışmada Kâhir-Billâh’ın söz konusu gerileme ve çöküş dönemindeki konumu ve rolünün tespit edilmesi hedeflenmektedir. Qahir-Billah is the second caliph of the period of decline and fall which began with Muqtadir’s time and lasted until the Buwayhids’ occupation of Baghdad in 334 (945). He ascended to the throne two times, the first one lasted only for 2 days and the second one continued for approximately 1.5 years. However, there have taken place plenty of unfavourable incidents in this short time for the Abbasid State. In his time, the realm has been almost doomed, because he has spent most of his time to eliminate Mu’nis al-Muzaffar and Mu’nis’ group who enthroned him. The Buwayhids who would occupy Baghdad in few decades emerged at that time and captured Persian region from the Abbasids. Moreover, the foundations of Ikhshidi state in Egypt where many internal political turbulences occured, were established and Malatya was also captured by the Byzantium state in this period. This article aims to establish the position and role of Qahir-Billah in this period of decline and fall.
(48/5) Kırşehirli 'Îsa'ya Ait Yeni Bir Dâstân-ı İbrâhîm Nüshası ve Dili
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2022
Türkler İslamiyete girdikten sonra halka İslam dininin kaidelerini, ibadetlerini, yasaklarını öğretmek ve sevdirmek amacıyla telif ve tercüme eserler kaleme almışlardır. Bu durum kimi zaman İslam dininin öne çıkan şahsiyetlerinin hayatlarından kesitler sunularak yapılmıştır. Genellikle kim tarafından yazıldığı bilinmeyen halkın ortak malı kabul edilen destanlar, halk hikâyeleri bu amaçla yazılmış türlerin başında gelir. Kısa olmalarından dolayı mecmualarda karşımıza çıkan hikâye ve destanlar, konuları bakımından benzer olmakla birlikte müellif ve müstensihin kendi ağız özellikleri ya da ağız bölgesine göre ses, şekil ve söz varlığı gibi hususlarda farklılıklar gösterebilmektedir. Çalışmamıza konu olan ve Dâstân-ı İbrâhîm adıyla kaleme alınan bu eserde İbrahim’in kısa ömrü ve Hz. Peygamber’in bu olay karşısındaki hissiyatı anlatılmıştır. Yazma, Paris Biblioteque Nationale 252 numarada kayıtlı bir mecmuanın 7a-11b varakları arasında yer almaktadır. Eser, katalog bilgilerine göre 17. yüzyıla tarihlendirilse de dil hususiyetleri açısından Eski Anadolu Türkçesinden Osmanlı Türkçesine geçiş dönemi özellikleri taşımaktadır. Bu araştırmada eser tanıtılarak Türk dilinin tarihsel gelişimi üzerine yapılan çalışmalara katkı sağlanması amaçlanmıştır.
Kâsânî’nin fıkıh düşüncesinde takdîrî durum
2018
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Takdîrî durumun ele alındığı bu tezde takdîrî durumun tarihsel süreçteki durumu, naslardaki görünümü, usul yöntemleriyle ilişkisi, mahiyeti, uygulama türleri ve bu uygulamaları gerekli kılan sebepler, çalışma kapsamında tetkik edilen ana konulardır. Bu doğrultuda Hanefî fıkıh ekolünün genel yaklaşımı, Kâsânî'ye ait Bedâiʽuʽs-sanâiʽ isimli eser odaklı olarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak olgunun mahiyet ve kapsamına ilişkin tespit ve değerlendirmelerde Bedâiʽ ile sınırlı kalınmamış başta temel naslar olmak üzere İmam Muhammed'in el-Asl'ından Mecelle'ye uzanan süreçte genel anlamda Hanefî ekolünü temsil eden fürû fıkıh eserlerine de m...
Cemâleddîn Aksarâyî’ye Nispet Edilen Hâşiye ale’l-Keşşâf’ta Ayetlere Dilbilimsel Yaklaşımlar
Mütefekkir, 2017
Dilbilimsel tefsir Kur’an yorumunda müfessirin ilk başvurduğu ve de tarihsel açıdan en kadim yöntemdir. Mutezilî düşünce biçimini ayetler üzerinde uygulamayı hedefleyen bir tefsir olarak Zemahşerî’nin el-Keşşâf adlı eseri, bu özelliğiyle eleştirilse de barındırdığı eşsiz dilbilimsel yorumlar sebebiyle hemen her anlayıştaki müfessirin başvurduğu bir kaynak olma hüviyetine sahiptir. Bu özelliği sebebiyle üzerinde birçok muhtasar, şerh ve haşiye çalışması yapılmıştır. Keşşâf haşiyelerinden biri de Manisa İl Halk Kütüphanesi Manisa Akhisar Zeynelzade Koleksiyonu 45 Ak Ze 422 numaralı arşivde kayıtlı Cemaleddin Aksarâyî (ö. 791/1388)’ye nispet edilen Hâşiye ale’l-Keşşâf’tır. Yaptığımız araştırmada bu eserin, Beyzâvî (ö. 638/1286)’nin Envâru’t-tenzîl’i üzerine yazılmış bir haşiye olduğunu ve de yazarının Cemâleddin İshâk el-Karamânî (ö. 933/1527) olduğunu tespit etmiş bulunmaktayız. Eserde ayetler dilbilimsel açıdan kelime anlamı, iştikak sarf, nahiv ve belagat ilmi açısından yorumlanmış, sıkça kelimenin irab farklılığına ve bu durumda ortaya çıkan anlam farklılıklarına değinilmiştir. Biz bu çalışmada Cemâleddîn Aksarâyi’ye nispet edilen Hâşiye ale’l-Keşşâf adlı eserdeki ayetlerin dilbilimsel yorumlarını inceleyeceğiz.
Türkiye'de İslami İlimler: Fıkıh Osmanlı Dönemi II- Sunuş ve İçindekiler
Murat ŞİMŞEK Cilt 12 | Sayı 23 | 2014 Türkiye'de İslami İlimler: Fıkıh Osmanlı Dönemi II SAYISI Osmanlı'da Fıkıh Risâleleri Literatürü: Âlim Muhammed b. Hamza'nın Fıkıh Risâleleri 323-360 Recep CİCİ Bir Osmanlı Fakîhinin Gözüyle Osmanlı Fukahâsı: Kefevî'nin Ketâib'i Üzerine Bir Değerlendirme 361-377 Kaşif Hamdi OKUR Şeyhülislamlık Kurumunun Tarihçesi, Kaynaklar ve İlgili Literatür 379-417 İlhami YURDAKUL -Bilgin AYDIN EK: Ulusal ve Uluslararası Dergilerde Türkiye Araştırmaları Ocak 2014-Haziran 2014 419-460
Dâvûd el-Kayserî'nin Tâiyye Şerhinde "İttihad Makāmı"
2020
Osmanlı entelektüel geleneğinin oluşmasında İbn Arabî ve İbnü’l-Fârız te’siri, Dâvûd el-Kayserî’nin te’lifleri aracılığıyladır. Osmanlı Devletinin ilk baş müderrisi olması, bu te’sirin yaygın ve kalıcı olmasını sağlamıştır. İbn Arabî’nin Türk düşüncesi üzerindeki te’sirleri hakkında yapılan çalışmalar devam ederken; İbnü’l-Fârız te’siri ihmâl edilmiş görünmektedir. Osmanlı entelektüellerinin, İbnü’l-Fârız’ın en meşhur kasîdelerinden olan Hamriyye (Kasîde-i Mîmiyye) ve Tâiyye (et-Tâiyyetü’l-Kübrâ) kasîdeleri üzerine te’lif ettikleri onlarca şerhin mevcûdiyetini görmek, İbnü’l-Fârız te’sirinin sâdece bir boyutudur. Sûfîlerin tenkîd edilmelerine sebep olan “ittihâd” mefhumunun Dâvûd el-Kayserî nazarından İbnü’l-Fârız beyitleriyle nasıl şerh edildiğini ele aldığımız bu çalışmada, İbnü’l-Fârız beyitlerinde “vahdet” ve “ittihâd” kavramlarının birbiriyle olan ilişkisine işâret etmek, her ne kadar vahdet-i vücûd mektebi içinde zikredilmese de beyitlerinin ekseriyetle vahdet-i vücûd mektebine mensup şârihler tarafından şerh edilmesi, sûfî şâirin bu mektep içindeki te’sirinin aktarılmasını gerekli kılmıştır. İbnü’l-Fârız’ın vahdet-i vücûd anlayışına etkileri üzerine uzun soluklu çalışmalar gerektiği muhakkaktır. Bu anlayışın Osmanlı Devleti’ndeki ilk mümessili olan Dâvûd el-Kayserî nazarından İbnü’l-Fârız beyitlerinde “ittihâd makāmı” hakkındaki bu kısa çalışmamızın asıl gāyesi, vahdet-i vücûd anlayışının şekillenmesinde İbnü’l-Fârız te’sirini hatırlatmaktır.