Seyyid Ahmet Arvasi (original) (raw)

Seyyit Ahmet Arvasi’nin Aile İle İlgili Görüşleri

Tabula Rasa, 2002

In this article, Seyyid Ahmet Arvasi's ideas about the family is discussed. His opinions are given in the fallawing subtitles: The ftmctions of the family, the role of the family in the child's education, the importance of the family in Islam and the duty of the state in the protection of the family. According to Arvasi, the .family is a place where balanced and normal individuals are brought up. He emphasizes the importance of the family in the education and socialization of the child and having a national personality. According to him, the education given in the family and the education given at school must complete each other. Arvasi emphasiz.es that nowadays.family is deeply effected by industrialization and so divorce rates are increased and s ome people have be en trying to destroy the functions of the .family. Arvasi invites the govemment to remove the negative effects that influences the family and to undertake the responsibilities that are mentioned by the main law to protect the family. Arvasi thinks that as long as the family is strong enough to perform it s functions the state and the public will continue to be stranger.

Seyyid Ahmet Arvasi’ye Göre Eğitimle Kültür Arasındaki İlişki

2004

Relation Between Culture and Education in Seyyid Ahmet Arvasi Arvasi has attached importance to culture. He has studied the culture from educator point of view , has made clear the concepts of culture and civilization and has called attention to connection between education and national culture Arvasi has attached importance to national culture too. He has explained that the school is charged with protection and development of national cultural values. According to Arvasi, most important aspect of education is it's nationality. Arvasi has called attention to interaction between Islam and our culture. He has explained that there is an interaction between culture and religion, and religion has influenced to every aspects of cultural life.

Bir İslam Sosyolojisi Denemesi: Seyyid Ahmet Arvasi’nin İlm-i Hal Adlı Eseri

Amasya İlahiyat Dergisi, 2021

Bu makalede, Seyyid Ahmet Arvâsî’nin İlm-i Hâl adlı eserinin bir İslam sosyolojisi denemesi olabileceğine dair bir varsayımın temellendirilmesi üzerinde durulmuştur. Pek çok Müslüman sosyoloğun dile getirdiği gibi sosyoloji ve onun bir alt disiplini olan din sosyolojisi 19. yüzyıl Avrupa’sının düşünce hayatına hâkim olan müfrit pozitivist vasatta ortaya çıkmış, yöntem ve konusu itibariyle bu atmosferden etkilenmiştir. Bunun yanında din sosyolojisinin ortaya çıktığı toplumda hâkim olan dinin Hristiyanlık olması nedeniyle konu ve içerik itibariyle bu dinin görüntüsünün yoğunluk kazandığı da bir gerçeklik olarak ortaya konulmaktadır. Her ne kadar böyle olsa da sosyoloji ve din sosyolojisinin ele aldığı konular ve benimsediği metot, Müslüman bilim adamlarının dikkatini çekmiş ve ihmal edilemeyecek bir bilim dalı olarak görülmüştür. Özellikle Müslüman toplumların içinde oldukları sosyal, siyasi, ekonomik ve dini buhranlardan çıkma yolu arayan Müslüman aydınlar tarafından sosyoloji bir kurtuluş bilimi olarak görülmüş, bu bilimin metodolojisi bağlamında çözümler üretilmiştir. Ancak bu bilimin Batının kültür ortamında ortaya çıkması ve metodolojisini sahip olduğu kültür bağlamında şekillendirmesi Müslüman bilim adamları tarafından yadırganmış ve onları farklı arayışlara mecbur bırakmıştır. Bu arayışların sonucunda İslam dünyasında kendi tarihi gerçeklerine uygun ve kendi kültürel mirasına uyumlu bir sosyoloji oluşturma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Özellikle bir kısım İslam toplumlarının sömürgeden kurtulmalarının akabinde toplumsal gelişme programları geliştirme ve bir kimlik arayışı içinde olmaları bu tür gayretleri hızlandırmıştır. Bu arayışlarda temel problem olarak bilimin kaynağı konusu ele alınmış Batı kaynaklı bilim ve bilgi yerine İslam’ın kendi dinamiklerinden doğan bir bilgi üretme gayreti kendini göstermiştir. Çabalar toplum bilimleri alanında öncü bilim olarak sosyoloji alanında yoğunlaşmış ve bu bilim dalı ön plana çıkmıştır. Sosyolojinin bir alt disiplini olan din sosyolojisi bağlamında kendi dininin sosyolojisini oluşturmak isteyen Müslüman bilim adamları bu bilimi “İslam sosyolojisi” olarak isimlendirmişlerdir. Fakat bir bilim dalının teşekkülü sadece istekler ve toplumsal mecburiyetlerle ortaya çıkacak bir konu değildir. Bunun için yoğun ve uzun metodolojik çalışmalar, bilimsel üretimler gerekmektedir. İşte bu anlamda İslam sosyolojisi yapılan çalışmalarla desteklenen, yavaş yavaş şekillenen ve belli bir birikim oluşturulmaya çalışılan, tabiri caizse daha emekleme aşamasında olan bir bilim dalı alanıdır. Bu alanda yapılan her çalışma yazılan her cümle samimi bir gayret içerisinde olunan alana katkı sunacaktır. Seyyid Ahmet Arvâsî yazdığı eserlerde bizzat değindiği “İslam sosyolojisi” kavramı ile ve bu eserlerde ele aldığı konularla bu alanda kafa yormuş, zihnî gayret içinde bulunmuş bir bilim adamı ve düşünürdür. Eğitim sosyolojisi kitabı yazacak kadar sosyoloji bilimine, aile kültüründen getirdiği birikimle İslami konulara vakıf olan Arvâsî bu konunun altını özellikle çizmiş, eserleriyle de bunu göstermiştir. İlm-i Hâl adlı eserinde ele aldığı konular ve bu konuları işlemedeki metodu bu eseri klasik bir ilmihal kitabı olmaktan öteye taşımaktadır. Çalışmayı tek başına bir İslam sosyolojisi olarak isimlendirmek iddialı bir ifade olabilir ama Türkiye’de yapılan İslam sosyolojisi çalışmalarına bir katkı daha ötesinde bir deneme olarak görmek mümkündür. Yapılacak İslam sosyolojisi çalışmalarında Arvâsî’nin toplumsal, kültürel, siyasi ve dini meselelere bakışına bu eser dikkate alınarak yer verilmeli, onun bu eserde ortaya koyduğu yöntem alana katkı olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Böylece oluşacak İslam sosyolojisi literatüründe bu eserin ve yazarının katkısı ortaya konulmuş olacaktır. Bu çalışmanın İslam sosyolojisi biliminin teşekkülü aşamasında yavaş, meşakkatli fakat sebatkar ilerleyişe katkı sağlayacağı ve duvara bir tuğla koyma gayreti olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada eserin bir İslam sosyolojisi denemesi çalışması olduğu iddia edilmekte ve ele aldığı konular incelenerek bu iddia doğrulanmaya çalışılmaktadır. Konu ile ilgili olan eserler dokümantasyon yöntemi ile taranacak elde edilen veriler içerik analizine tabi tutulacaktır.

Emre Arvas-Nüsha Tavsifi Yüksek Lisans Ödevi

1.Istılahlar: Bir nüsha tavsifinin ilmi esaslara göre yapılması belli bir düzen anlayışı ve belli terimleri kullanmak suretiyle mümkündür. Bunlar; A Abadî: Hint abadîsi de denilen bir tür kağıttır. Hindistan'ın Devlet-abad şehrinde üretildiği için bu isim verilmiştir. Sarımtırak ve parlak bir kağıttır. Ahar: Kağıt yüzeyine parlaklık kazandırmak için uygulanan terkibe denir. Aharlı kağıt rutubet, küf, kitap kurdu ve zamana karşı daha dayanıklı olur. Ahar nişasta, yumurta akı nişadır, kitre, arap zamkı, üstübeç, beyaz şap, balık tutkalı, un, hatmi çiçeği, taze gül yaprağı ve pirinç malzemelerinden yapılır. Kağıt sözü edilen maddelerin eritildiği suya daldırılarak veya üzerine pamuk veya sünger ile sürülmek suretiyle aharlanır. İşlem iki kere yapılırsa kağıt için çift aharlı ya da çiftali sıfatı kullanılır. Daha fazla sürülmesi kağıdı çatlatır. En geç bir hafta içerisinde mührelenir. Ak Deri: Tirşe de denir. Kağıt yerine kullanılmış deriler için kullanılan bir tabirdir. Koyun ve keçi derileri kurutulup kazınarak ve inceltilerek yazı yazmaya elverişli hale getirilmiş ve bu gayeyle kullanılmıştır. Uzun ömürlü olması istenen kitaplar deri üzerine yazılmıştır. Avrupalılar daha çok Bergama'da yapılan ak deriye pergament (Parşömen) demişlerdir.

OSMANLI EDEBİYATI ve TASAVVUF

ESTAD, 2024

This study aims to examine the influence of Sufism on classical Ottoman literature and the relationship between these two domains. Sufism has been one of the most significant sources for classical Ottoman literature, possibly second only to religion. This is attributed to several factors, including the intersections between Sufism and religion, the widespread presence of Sufi institutions and culture in the Ottoman Empire, poets' interest in Sufism or their composition of poetry under the influence of Sufi teachings, and the enrichment of poetry in terms of conceptual depth by Sufism. In this study, we will attempt to explore how Sufism has contributed to classical Ottoman poetry more accurately, examining the ways in which Sufism has served as a source for classical poetry and providing examples to illustrate this phenomenon. To understand the intersection between Sufism and classical Ottoman literature, we will first briefly discuss the conceptual and historical back ground of Sufism, followed by an exploration of the meeting points between Sufism and classical poetry. Additionally, we will endeavor to comprehend and elucidate the relationship between literature and Sufism in a six-century literary tradition by analyzing examples of poetry from various poets.

Abdurrahman B. Avf

2020

Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Abdurrahman b. Avf, aynı zamanda Resulullah’ın peygamberliğini açıklamasından sonra ilk iman edenlerdendir. Hz. Peygamber, Mekke müşriklerinin saldırılarından emin olmak ve daha rahat bir şekilde ibadet edebilmek amacıyla Erkam’ın evine girip burada gizli davete başlamasından önce Hz. Ebu Bekir vasıtası ile Müslüman olmuştur. O, ilk sekiz Müslüman’dan birisidir. Abdurrahman b. Avf, iman ettikten sonra Hz. Peygamber’in yanında bulunmaya gayret göstermiş, Mekke dönemindeki işkencelere göğüs germiş, hicret izninin verilmesi ile birlikte iki kez Habeşistan’a, ardından da bütün mal varlığını Mekke’de bırakarak Hz. Peygamber’le birlikte Medine’ye hicret etmiştir. Bundan sonraki süreçte de her an Hz. Peygamber ile birlikte olmuş, onun tüm gazvelerine katılmıştır. Özellikle Uhud Savaşı’nda yirmiden fazla yara almış, hatta bu savaşta ayağına aldığı yara nedeniyle ömrü boyunca engelli kalmıştır. Yine Uhud’da İslam ordusunun dağıldığı anda Resulullah’ın çevresinde kalan on beş sahabiden birisidir. Abdurrahman b. Avf ticaret ile meşgul olmuş ve bu alanda büyük başarı göstererek ashabın en zenginlerinden birisi haline gelmiştir. O, hicret öncesinde elde ettiği kazancını Mekke’de 10 bırakarak Resulullah’a kavuşmak arzusuyla Medine’ye hiçbir mal varlığı olmadan gitmiştir. Hicretin ardından da kimseye yük olmamak için Medine pazarında ticarete başlamış ve kısa zamanda tekrar büyük servet elde etmiştir. Fakat bu serveti biriktirmesi ile değil, Allah yolunda sürekli harcamasıyla İslam tarihinde yerini almıştır. Başta Tebük Seferi olmak üzere İslam ordusunun çıkmış olduğu seferlerin birçoğunda orduya en çok bağışı yapanlardan birisi olmuştur. Vefat etmeden önce de mirasının büyük kısmını yine bağışlamıştır. Hz. Peygamber hayatta iken sürekli yanında olan Abdurrahman b. Avf, vefatından sonra da onun halifelerinin en büyük destekçilerinden olmuş ve onların istişare ettikleri kişilerin başında gelmiştir. Bu kitapta Resulullah’ın sahabilerinin önde gelenlerinden Abdurrahman b. Avf’ın hayatını bütün yönleriyle ortaya koymaya çalıştık. Çünkü yukarıda da ifade ettiğimiz gibi o, Müslüman olduğu günden vefatına kadar örnek bir şahsiyet olmuştur. Günümüzde de onun başta Hz. Peygamber’e olan bağlılığı ve ticari ahlakı olmak üzere hayatından örnek alınması gereken çok yön vardır.

Ali Şîr Nevâî

Ali Şîr Nevâî'nin hayatı, edebi kişiliği, devlet adamlığı ve menşei bu çalışmanın ana konularıdır. Ali Şîr Nevâî ortaçağ tarihçilerinin genel kabulüyle "Türk Asrı" kabul edilen XV. yüzyılın en önemli aktivisti ve fikir adamıdır. Türk dilinin ilk ve en büyük temsilcisi olan Kaşgârlı Mahmud 'un (ö. 495/1102) Dîvânû Lûğât-it-Türk'ten sonraki, Türk Edebiyâtının hiç şüphesiz en önemli eseri Nevâî'nin kaleme aldığı "Muhâkemetu'l Lugâteyn"'dir. Bu eser çalışmamızda da ayrı bir konu başlığı olarak ele alınmıştır. Ali Şîr Nevâî "zu'l lisâneyn, yani hem Farsça hem de Türkçe eserler veren iki dilli bir şâîrdir. Farsça yazdığı eserlerde "Fârsi"; Türkçe yazdığı eserlerde "Nevâî" mahlasını kullanmıştır. Bu özelliği ile yaşadığı döneme damgasını vurmuş ve "Nevâî Dili" tarzıyla "Herât Ekolü"'nün yanında yeni bir ekol yaratmıştır. Ali Şîr Nevâî'nin hiç evlenmemiş olması, yufka yürekli ve merhâmetli kişiliği ile insani yönü öne çıkarılmış, insan ilişkileri muhâkeme edilerek incelenmiştir. En yakın arkadaşı ve dönemin sultanı Hüseyin Baykara ve hocası ünlü İrânlı mutasavvıf Molla Câmî ile olan münâsebetleri onun Türk Dünya tarihine Ali Şîr Nevâî olarak damga vurmasındaki önemli unsurlar olarak irdelenmiştir. Son olarak yaşadığı dönemde Türkistan'ın ve Osmanlı Devleti'nin genel durumu izâhât edilmeye çalışılmış, Ali Şîr Nevâî'nin Osmanlı Edebiyâtı üzerindeki etkisi ve Türk şairlerinin kendisi için yazdığı nazirelere dikkat çekilmiştir.

Seyyid Şemseddin Seyyid Abbas, Dirâsât ani'ş-Şebek

Edeb Erkân Dergisi, 2023

Bu çalışma, Seyyid Şemseddin Seyyid Abbas tarafından el-İhâ' Kardaşlık Dergisi'nin 1971-1973 yılları arasındaki yedi sayısında Arapça "Dirâsât ani'ş-Şebek" başlığıyla yayınlanan makale dizisinin Türkçe çevirisinden oluşmaktadır. Kendisi de Şebeklerin bir dini lideri/ mürşidi olan Seyyid Şemseddin bu makalelerinde Şebekler hakkındaki daha önce yapılan çalışmalardaki hatalı bilgileri düzeltmeyi amaçlamıştır. Şebek topluluğunun aslının nereden geldiği, ırkları, tarihi, bağlı oldukları tasavvufî gelenek, Bektaşilik ile ilişkileri, dinî inanış ve akideleri, tasavvuf düşünceleri, tarikatlarındaki makamlar, dinî merasimleri, kitapları, evlilik, boşanma, ikrar, doğum ve ölüm gibi çeşitli mevzulardaki düşüncelerini ele alan Seyyid Şemseddin'in, Şebeklerin içlerinden birisi olarak bizzat tecrübelerini aktarmış olması çalışmayı orijinal kılmaktadır. Şebekler hakkındaki asılsız iddialara cevap veren yazar Şebeklerin Anadolu'dan Musul bölgesine göç eden, yolu şeriat, tarikat ve hakikata dayalı Bektâşîyye tarikatına mensup İslâm dininin gereklerini imkan nispetinde yerine getirmeye çalışan Türkler olduğu sonucuna varmaktadır.