GÖÇ VE TOPLUMSAL CİNSİYET: MERSİN İLİNDEKİ SURİYELİ KADIN SIĞINMACILAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA (original) (raw)

GÖÇÜN KADINLAŞMASI BAĞLAMINDA SURİYELİ KADIN MÜLTECİLER

2017

İnsanlık tarihi kadar eski olan göç kavramı günümüz yüzyılında da fazlasıyla etkisini göstermeye devam etmektedir. Göç herkesin hayatında yer alan bir kavramdır. Özellikle zorunlu göçler artmakta ve artık günümüzde kadının göç hareketliliğine daha çok katıldığı görülmektedir. Günümüzde dünyadaki mültecilerin %75'ini kadın ve çocukların oluşturdukları bilinmektedir. Kadın göçünün artışı, getirdiği belli başlı sonuçlar itibariyle özel olarak incelenmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültür taşıyıcıları olarak görülen kadınların göçteki rolü şüphesiz ki erkeklerden çok daha fazladır. Kadın göçünün sebepleri farklılık gösterebildiği gibi göç hareketliliğinin sebepleri de farklılık göstermektedir. Günümüz yüzyılında doğal göçlerden çok zorunlu göçler karşımıza çıkmaktadır. Ülkeler içinde yaşanan iç savaşlar insanları göç etmeye mecbur kılmaktadır. Bunlardan son 6 yıldır devam eden Suriye iç savaşı önemli bir yer tutmaktadır. Suriye iç savaşı 22 milyon nüfuslu Suriye'nin 5.5 milyon insanının kitlesel olarak göç etmesine yol açmıştır. Ülkemizde şu an son rakamlara göre 3.3 milyon Suriyeli bulunmaktadır ve bunların Nisan ayı itibariyle 2.992.567'si Geçici Koruma altındadır. Ülkemize göç eden Suriyelilerin %46.8'sini kadınlar oluşturmaktadır. Bu makalenin amacı son zamanlarda artan kadın göçünün sebeplerini ele alarak ülkemizde bulunan Suriyeli Kadınların neler yaşadığını okuyucuya aktarmaktır. Bu makalede ilk olarak göç ve göçün kadınlaşmasına değinilecek göçün kriterleri ve kadın göçünün nedenleri göçte kadının rolü ele alınacaktır. Daha sonraki bölümde ülkemizde bulunan Suriyeli kadın göçmenlere değinilecek Suriyeli kadınların sorunları ele alınmaya çalışılacaktır.

KADINLARIN MEDYADA TEMSİLİ: SURİYELİ SIĞINMACILAR ÖRNEĞİ

Düşünce Dünyasında Türkiz, 2019

Bugünün dünyasının geçmişle kıyaslanamaz bir oranda değiştiğini biliyoruz. Değişim oranındaki bu artış birçok soruna da neden olmaktadır. Bu sorunların birçoğunun neredeyse tüm dünyayı etkileyen sonuçları olabilir. Dünyanın birçok yerinde, çeşitli nedenlerle çatışmalar ortaya çıkmakta ve ikamet ettikleri yeri terk etmek ve diğer ülkelere göç etmek zorunda kalan insanların karşılaştıkları sorunlar dünya gündeminde olmaya devam etmektedir. Tüm varlıklarını geride bırakıp zor durumlara giren bu insanlara sığınmacı, göçmen veya mülteci denir. Bu insanlar arasında çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve hastalar gibi daha fazla yardıma ihtiyaç duyanlar; daha fazla tehditle karşılaşabilir. Bu bağlamda, medyanın tüm bunları nasıl ele aldığını ve topluma nasıl yansıttığını araştırmak çok önemlidir.

TOPLUMSAL CİNSİYET BAĞLAMINDA 2000 SONRASI TÜRK SİNEMASINDA KIZ KARDEŞLİK OLGUSU VE KADININ TEMSİLİ: MUSTANG VE KIZ KARDEŞLER FİLMLERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ÇÖZÜMLEME

Platon’un Mağarasından Sinema Perdesine Sosyolojik Film Okumaları , 2020

Çalışma, Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği 2015 yapımı ‘Mustang’ ve Emin Alper’in yönetmenliğindeki 2019 yapımı ‘Kız Kardeşler’ filmlerinde ele alınan kız kardeşlik olgusunun eleştirel söylem analizi ile çözümlenmesi etrafında oluşmaktadır. Çalışmada son dönem bağımsız Türk sinemasında ikinci dalgada tanımlanan kız kardeşlik olgusunun günümüzde nasıl temsil edildiği araştırmanın temel noktasını oluşturmaktadır. Seçilen filmlerdeki ortak nokta; anlatılarının merkezine kadın dayanışmasını oturtması ve eksenine kız kardeşlik kavramını almasıdır. Örneklem dâhilindeki filmler kadınların deneyimleri üzerinden kişisel anlatılara yer vererek çok seslilik ve farklılıklar üzerinden kız kardeşlik olgusunu aktarmakta ve ikinci dalga feminizmde ortaya çıkmış olan ve günümüzde öznel anlatılara evrilen kız kardeşlik anlayışı ekseninde kadınların bastırılmışlığını, özel deneyimlerin anlatılması aracılığıyla çözümlenebileceği yönünde temsiller ortaya koymaktadır.

TOPLUMSAL CİNSİYET, MİLİTARİZASYON VE ULUS: İSRAİL ORDUSUNDA KADINLAR

ÖZET Filistin'de yeni modern bir ulus-devlet oluşturmaya yönelen Yahudiler, kadın ve erkek bütün unsurları ulus yaratma sürecine dahil etmiştir. Ulus devletlerin inşasına kadınların katılım biçimleri, erkeklerinkinden farklıdır. İsrail, özel olarak Ortadoğu'da ve bütün ataerkil toplumlar arasında kadınların zorunlu askerlik hizmeti gerçekleştirmek suretiyle özgün bir örnektir. Kadınların özel birlikler, koruma muhafızları olarak konumlandırılmasından ötesinde, bütünüyle askerlik görevinin içerisinde yer almaları bu özgünlüğü göstermektedir. Bu bildiride, toplumsal cinsiyet ve milliyetçilik bağlamında ulus devlet ve uluslaşma sürecinde kadınlara yüklenen rollere değinilmiştir. Ülkede kadınların askerlik görevini yerine getirmelerinin ataerkil toplumsal düzeni değiştirmediği vurgulanmıştır. İsrail'de militarizasyonun ülkede yaşayan herkes için üst düzeyde olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, son derece militarize bir toplum olan İsrail'de kadınların askerlik görevini icra etmelerinin ülkede var olan toplumsal cinsiyet rollerini değiştirmediği sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak İsrail'de kadınlar için var olan zorunlu askerlik uygulaması ve orduda profesyonel asker olmak, toplumsal cinsiyet rolünü değiştirmemi; ama toplumun militarizasyonunu pekiştirmiştir. 1. Giriş II. Dünya Savaşı'nın ardından Filistin'de yeni bir devlet oluşturmaya yönelen Yahudi'ler, aslında modern bir ulus-devlet yaratma çabası içerisine girmiştir. Bu süreç toplumu oluşturan kadın ve erkek bütün unsurların bir biçimde uluslaşma sürecine dahil olmasını gerektirmiştir. Ulus devletlerin inşasına kadınların katılım biçimleri üzerine pek çok çalışma mevcuttur. Pek çok ülkede erkekler için zorunlu askerlik uygulaması mevcuttur. Ancak İsrail, özel olarak Ortadoğu'da ve bütün ataerkil toplumlar arasında kadınların zorunlu askerlik hizmeti gerçekleştiriyor olması yönüyle ayrılmaktadır. Kadınlar yalnızca İsrail'de değil; çeşitli Afrika ülkelerinde de askerlik yapmışlardır. 4 Ancak Ortadoğu açısından İsrail'i özgün kılan şey kadınların özel birlikler, koruma muhafızları olarak konumlandırılmasından ziyade, bütünüyle askerlik görevinin içerisinde yer almalarıdır. Ülkenin yaşamakta olduğu sürekli savaş hali, ülke güvenliğinin ne nesnel değerler altında ne de güvenlik güçlerinin ideolojik kalıpları dahilinde bir anlam ifade etmez. Böyle bir toplumda güvenlik; kendini sürekli tehlike üzerinden yeniden üreten, hayatını devam ettirmeyi önceleyen, " korku " yu siyasetin kurucu duygusu olarak ele alan güvenlik siyasetinin varlığına (Çalkıvik, 2011, 24.) işaret eder. 5 Zira ancak böyle bir " güvensizlik " hali, ataerkil bir toplumda kadınların askerlik hizmeti vermesinin önünü açabilir. Burada asıl sorun toplumsal alanda böyle bir işbirliğinin varlığı ülkede kadın ve erkek arasında toplumsal cinsiyet rollerini farklılaşıp farklılaşmadığı üzerinden yeniden düşünülmelidir. Bu doğrultuda bu bildirice şu tür soruların yanıtları aranacaktır: Ulus devletin inşa edilmesinde ve yeniden üretilmesinde çok önemli bir kurum olan ordu da kadınların zorunlu askerlik görevine dahil edilmesinin toplumsal cinsiyet rolleri üzerinde farklılaştırıcı bir etkisi söz konusu mudur? Askerlik yapan kadınlar, diğerlerinden farklı bir kadın olmaya mı evrilir ya da ataerkil düzen ülkede diğer yerlerde olduğu gibi İsrail'de de süregiden bir olgu mudur? İsrailli kadınların askere alınma yoluyla kamusal alana katılmaları onları diğer kadınlardan ayırır mı? Kadınlar ve erkeklerin ordudaki birliktelikleri ulusal projeyi aynı biçimde sahiplenmelerini getirir mi? 4 Bu durumun örneklerini Eritre, Nikaragua ve Libya ordularında da görmek mümkündür. Örneğin Libya Ordusunda Kaddafi'nin özel korumalığını yapan ve 200 kadından oluşan " Amazon Muhafızları " isimli bir tim bulunmaktadır. Ancak bu tim askerliği profesyonel bir meslek olarak olarak icra eden kadınları içerisine alır. 5 Focault, bu güvenlik siyasetini " biyopolitika " olarak isimlendirmektedir.

GÖÇÜN KADINLAŞMASI: GÖÇ OLGUSUNA TOPLUMSAL CİNSİYET PERSPEKTİFİNDEN BAKMAK

Özet Bu çalışmanın amacı, göçte oluşmaya başlayan değişim sürecini incelemek ve bu doğrultuda göçün kadınlaşmasına toplumsal cinsiyet perspektifinden bakmaktır. Göç olgusu, temelinde sosyal bir hareket olmasına karşın, ekonomik yaşamdan kültüre kadar hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır. nsanların yer değiştirme faaliyetlerine neden olan koşullar ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel nedenlerle farklılıklar gösterebilmektedir. Göç olgusu, dönüşümlere yol açan bir neden; kaynaklar, iş olanakları, nüfus büyümesi, güvenlik ve insan hakları bakımından ülkeler arasında farklılıklar doğuran bir sonuçtur. Göç olgusuna uzun yıllar hep erkek tarafından bakılmış; göçün sadece erkek ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Kadın göç değerlendirmeleri içinde görünür olmamış; ama yakın zamanda bu bakış açısı değişmek zorunda kalmıştır. Göç veren bölgeler ve ülkelerin çeşitlenmesi, göçün küreselleşmesi olarak ifade edilmektedir. 1980'lerden itibaren yaşanan küresel sosyal ve ekonomik değişimler, uygulanan neo-liberal politikalar, dünya genelinde iç savaşların gittikçe artması, kadınları daha olumsuz olarak etkilemiş ve göç akımları giderek kadınlaşmıştır. Kadınların işgücüne katılım oranlarının artmasıyla, bakım hizmetlerine duyulan talep artmış, düzensiz göçler, iltica ve mültecilik hareketleri ile birlikte kadın ticareti ve fuhuş sektörü artan bir seyir izlemiştir. Bu süreçte, göçmen örgütlenmeleri kadınların ve onların parçası sayılan çocukların hak ve taleplerini dile getirebilecekleri uygun zeminler hazırlamaya çalışmaktadırlar. Abstract The aim of this study is to examine the process of change that has begun to occur in migration and accordingly deals with to look from perspective of gender at the feminisation of migration. The phenomenon of migration is a fundamental change tool that affects every aspect of life, from economic life to culture, even though it is a social movement on the basis of it. The conditions that cause people's displacement activities can differ from economic, political, social and cultural reasons. The phenomenon of migration is a cause of transformations; it is a result of differences between countries in terms of resources, employment opportunities, population growth, security and human rights. Immigration has always been viewed by men for many years and it is thought that immigration is related only to men. Women were not visible in immigration evaluations; but in the near future this perspective will change. The diversity of regions and countries that are the sources of migration is expressed as the globalization of migration. Since the 1980s, global social and economic changes, neoliberal policies applied, increasing civil wars around the world have affected women more negatively and the migration flows have become increasingly feminine. With the rise of the participation of women to the labour force, the demand of care services has proliferated, the trafficking and prostitution sector has seen an increasing trend with untidy migrations, movements of asylum and refugees. In this process, migrant organizations have composed a basis for women and their to be respected children to demand their rights, to act with solidarity and to get stronger.

TELEVİZYONDA TOPLUMSAL CİNSİYET STEREOTİPLERİ VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET: “SADAKATSİZ” DİZİSİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

TELEVİZYONDA TOPLUMSAL CİNSİYET STEREOTİPLERİ VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET: “SADAKATSİZ” DİZİSİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA, 2023

Bu çalışmada ilk olarak televizyon ekranlarından sıkça aktarılan toplumsal cinsiyet stereotipleri anlatılmış ve tüm dünyada toplumsal sorun olan kadına yönelik şiddetin televizyonda temsiller üzerinden nasıl ele alındığına değinilmiştir. Bu kapsamda yayınlandığı günden itibaren izleyiciler tarafından merakla takip edilen Sadakatsiz dizisi alımlama analizi tekniği ile alımlanmıştır. Çalışmada diziyi izleyenlerin dizinin kodlarını nasıl açtıkları ve hangi okumaları (egemen, müzakereli, karşıt) yaptıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu noktada görüşme tekniğinden yararlanarak Ankara, İstanbul, Kocaeli, Konya ve Tekirdağ illerinde yaşayan, diziyi takip eden 9 kadın ve 6 erkekten oluşan izleyicilere açık uçlu sorular sorulmuş ve yorumları mercek altına alınmıştır. Araştırma sonucunda verilen yanıtlara göre katılımcıların çoğunlukla müzakereli okuma yaptıkları tespit edilmiş, müzakereli okumadan sonra da sıklıkla karşıt okuma yaptıkları ortaya konulmuştur. Egemen okumaya ise nadiren rastlanmaktadır. Bunun yanında dizinin kadına yönelik şiddeti normalleştirdiği ve bu şiddete özendirdiği, aktif izleyicilerin, televizyon ekranlarında “güçlü kadın” temsilini görmekten hoşnut oldukları ve televizyonun kendine çekebilme ve büyüleme etkisinden kaynaklı olarak diziyi meraktan takip ettikleri sonuçlarına da ulaşılmıştır.

TOPLUMSAL CİNSİYET ve MİLLİYETÇİLİK: BULGAR MİLLİYETÇİLİĞİNDE KADINLARIN ROLÜ

2022

ATAD Tuğçe ATİK 1 TOPLUMSAL CİNSİYET ve MİLLİYETÇİLİK: BULGAR MİLLİYETÇİLİĞİNDE KADINLARIN ROLÜ Öz: Bu makalenin amacı ulus inşasında ve milli hareketlerde kadınların rolü ve önemine Bulgar milliyetçiliği örneğinde vurgu yapmaktır. Son dönemlere kadar milliyetçilik çalışmalarında kadınların toplumsal ve tarihsel aktörler olarak önemi azımsanmış ya da tamamen göz ardı edilmiştir. Bu olgunun sebeplerinden biri kadınların erkekler gibi, aktif ve sürekli bir şekilde siyasi alanda ve silahlı mücadelelerde yer almamasıdır. Oysaki son yıllarda sosyal bilimcilerin ortaya koyduğu gibi kadınlar milli hareketlere ve milli devletlerin kuruluş süreçlerine erkeklerden farklı şekillerde ve düzeylerde katılım sağlamıştır. Milliyetçilik öncesi dönemlerde kadının toplumdaki konumunun ataerkil düzene göre belirlenmesi kadınların görevlerini hane içi ile sınırlamıştır. Milli hareketler başladığında kadınlar bu konumlarını derhal değiştirememiş ancak kendilerine biçilen toplumsal işlevler çerçevesinde milliyetçilik projelerine katılmışlardır. Bu makalede kadınların milliyetçi süreçlere katılımı 19.yüzyılda başlayan Bulgar milli hareketi çerçevesinde irdelenecektir.

ETNİSİTE, TOPLUMSAL CİNSİYET VE SİYASET İLİŞKİSİNİ, ERZİNCAN'DA LOM/ "POŞA" KADINLAR ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRMEK

Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiDergisi, 2021

Since the existence of humanity on earth, politics is regarded as a male occupation. In different periods of history, women are generally seen as the oppressed sex. The woman was excluded from public life in groups that have a different identity, women's interest in politics is more in the background.In this study, the political perspectives of the women of the society, who live in the Sancak District of the Yoğurtlu Town of Erzincan and are called "Posha" by the local people, will be discussed. In this context, the main purpose of the study is to determine the level of political participation, political tendency and political consciousness of women. This study, which constitutes an example of qualitative research, is a scientific research project supported by the Scientific Research Projects Coordination Unit of Erzincan Binali Yıldırım University titled "The Social and Political, Economic and Cultural Contributions of the Citizens Living in Erzincan, Who Are Called as 'Posha', and the Perceptions of the European Union" based on. Unstructured interviews were conducted with 14 Lom/ "Posha" woman within the scope of the field research of the study. In the study, field data are interpreted based on a theoretical framework formed by the concepts of social exclusion, ethnic identity and gender inequality. As a result, the study found that women's interest in politics is extremely limited, a situation caused by insufficient education and exclusion, and their political preferences are guided by their husband-father-family elders and traditions.