GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE CİCERO İLE YAŞLILIK (original) (raw)
Related papers
Devletlerin başarısı, istihbaratlarının başarısı iledir. Abd den daha meşhur olan Cıa ve Fbı-dır. " Kenan Evren 12 Eylül darbesini yaptıktan kısa bir siire sonra MİT-in içindeki sivil asker çatışmasından korkarak, bilgi infaz ve tetikçi gurubu kurdu. Bu grup kontrgerilla şeklinde olup sadece direkt konsey üyelerini bilgilendirmek, gelen tehditleri ve suikastleri önlemek için her kesimin adamından alınarak göreve başladı. Kenan Evren darbeden sonra dış baskılardan bunalarak demokrasiye geçiş için bir hükümetin kurulması için Sayın Turgut Özal'a görevi verirken reddedileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Kenan Evren'in hesabı çarşıya uymamış Turgut Özal'm bu reddini ta suikaste kadar unutamamıştı." 1 Rahmetli Turgut Özalı su-i kasta götüren, başarısını uzun süre sürdürmesini engelleyen en önemli ve belki de tek sebep Mit-e tam hakim olmaması idi. Bu gün ise Erdoğanı uzun süre başarılı kılan ise Mit-e olan hakimiyetidir. Ondandır ki her vesile ile Mit başkanına saldırılmakta, ona darbe yapılmaktadır. Erdoğandan önce Mite darbe yapılmaya çalışılmıştır.-Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım var mı yok mu denilen Jitem ile ilgili şu notu veriyordu:" 2 Ve o Eşref Bitliste bir su-i kasta kurban gidiyordu.-Malatya da düşen uçakta bulunan 34 özel komando vefat etmişti. Bunlar ise;-" Abdullah Öcalan'ı, Semdin Sakık'ı yakalayıp adaletin karşısına çıkaran Bordo Bereliler'in karada bilekleri bükülmezken, Azrail'in oynuna gökyüzünde yakalandılar. Onlar, Genelkurmay'ın en seçkin birliği olan Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevliydiler. Çok gizli, çok özel görevlerde devreye giriyorlardı. Ordu'nun gözbebekleri olan Bordo Bereliler, Semdin Sakık'ı Kuzey Irak'ta flmlere konu olabilecek nefes kesen bir operasyonla yakalayıp, Türkiye'ye getirmişlerdi." 3-"Esasen sivil veya asker büyük mevkileri işgal edenlerin elçiliklerde gizli sicil defterleri vardır. Her taraftan alınan düzenli bilgiler bu defterlere işlenir. Böylece Rusya Hükümeti Osmanlı Devleti Hükümdarlarının, Nazırlarının, Komutanlarının, Daire Başkanlarının, ve Kurmay Subaylarının ahlâk ve bilgi seviyelerini iç yüzleriyle öğrenmiş olurlar. İşte elçilikte yetişen casus öğrenci de bu şekilde İstanbul'da bulunmayan şahsiyetler hakkında da bilgi sahibi olurlar.
TÜRKİSTAN CEVHERİ: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE FERGANA VADİSİ
Fergana Valley is an ancient basin surrounded by mountains in Turkestan. Its history dates back to ancient times. From past to present, it has always preserved its feature of being an important place in terms of geopolitical, geocultural and geostrategic aspects. The valley, where the historical Silk and Spice roads intersect, has served as a cultural and economic bridge between Asia and Europe, has been the crossroads of science and civilization, and the center of politics. Today, the Fergana Valley is shared between Uzbekistan, Kyrgyzstan, and Tajikistan. Important cities of the region; Kokand, Andijan, Margilan, Osh, Jalalabad, and Hocent. It is possible to include the Kashgar region of East Turkestan in this order. Fergana, one of the first centers of the ancient agricultural culture of the Turkish peoples, is also the name of a civilization. Fergana Valley, the land on which the Turks established a state, ruled the region, struggled with all kinds of obstacles, and produced, today hosts material and spiritual heritage. It has been important as the intellectual and thought center of Turkestan, where the tradition of science and wisdom is transferred from generation to generation, science, art, and traditional crafts are kept alive. The valley, which has an easy climate, is irrigated by the Seyhun River and small rivers flowing into it. Fergana Valley, with its geographical feature, economic convenience, fertile lands, underground resources, dense population, and ethnic diversity, is considered the ore of Turkestan.
BAŞLANGIÇTAN GÜNÜMÜZE KIBRIS SORUNU
Kıbrıs sorunu adaya İngiltere'nin ayak basmasıyla başlayan, Rumların Enosis politikasıyla devam ettirdiği, Türklerin ise Kıbrıs Türk Federe Devletinden itibaren adil ve barışçıl çözümler üreterek sonlandırmak istediği bir sorundur. 300 sene boyunca Osmanlı hakimiyetinde ada halkları barış, adalet ve kardeşlik değerlerine sahip bir yaşam sürerlerken adanın kontrolü İngiltere'ye geçmesi dönüm noktası olmuştur. Kıbrıs sorununun nedenlerine bakacak olursak temelinde jeopolitik önemi yatmaktadır. Kıbrıs büyüklük bakımından Akdeniz'deki adalarla kıyaslandığından üçüncü sıradadır. Doğu Akdeniz'in ise en büyük adasıdır. Kıbrıs'ın kuzeyinde Türkiye, doğusunda Suriye ve güneyinde Mısır vardır. Kıbrıs'a coğrafi açıdan en yakın ülke Türkiye'dir. Ayrıca Kıbrıs Anadolu'nun doğal bir uzantısıdır. Ortadoğu'da hakimiyet kurmak isteyen bir devlet için Kıbrıs kilit noktadır. İngiltere'nin bu kilit noktaya ihtiyacı vardı ama bu yıllarda Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü savunduğundan Ada'yı ele geçirememiştir. Ayestafanos Antlaşmasından sonra İngiliz devlet adamları Kıbrıs'ı ele geçirmeye karar vermişlerdir. 23 Mayıs 1878 günü Osmanlı Devleti'ne Salisbury ültimatom vermiştir. Bu ültimatomda Kıbrıs Adası'nın işgal ve idaresinin İngiltere'ye bırakılması istenmiştir. Eğer kabul edilmez ise İngiltere'nin dostluğunu geri çekeceğini bildirmişlerdir. Kıbrıs Adası'nın İngiltere tarafından 'işgal ve yönetimi'ni kabul etmesi isteniyordu. Gerekçesi ise Kıbrıs'ta İngiliz kuvvetlerinin bulunmasının, Suriye ve Mezapotamya üzerindeki padişah otoritesini daha da kuvvetleneceği gösterilmiştir. 1 Osmanlı'nın adayı fethetmesiyle birlikte Kıbrıs'ta adalet ve eşitliğe dayanan bir imparatorluk düzeni hakim olmuştur. Adada önce Osmanlı idari teşkilatı oluşturularak bir 'beylerbeylik' oluşturulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu içindeki bütün kurumlar Kıbrıs'ta da yerleşmeye başlamıştır. Böylece Kıbrıs artık hukuki, ekonomik ve kültürel olarak daha düzenli bir yapıya kavuşmuştur. Osmanlı'nın "Millet Sistemi" politikası da Kıbrıs'ta uygulanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun ünlü vakıflar yönetimi de Kıbrıs'a yerleştirilmişti. Bu vakıflar, arada bazı boşluklar olmasına rağmen bugüne kadar gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde adada su yolları, hanlar, köprüler, camiler, çeşmeler ve yeni yollar yapıldı. 2
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TIBBİ BİLGİ, GÜÇ VE HEKİMLER
Ulusal Toplum ve Değişme Kongresi: Tam Metin Bildiriler, 2021
Varoluşun başlangıcından bu yana hayvan, bitki ve insan gibi biyolojik canlıların yaşamı üzerinde en belirleyici unsurlardan biri sağlığın negatif yönünü ifade eden hastalık durumu olmuştur. Ancak sadece insanoğlu, diğer biyolojik canlılardan farklı olarak fizyolojik bütünlüğünü olumsuz bir şekilde etkileyebilecek bu hastalık durumu karşısında kendini tedavi edecek bir çare arayışına girişmiştir. Özellikle varoluşun mutlak ötekisi olarak ortaya çıkan ölüm, insanoğlu için içgüdüsel olarak beliren yaşamaya yönelik istenci öncelikli hale getirmiştir. Bu noktada yaşanacak tüm olumsuz fizyolojik gelişmeler karşısında insanoğlu tarafından var olmaya devam etmek üzere ortaya konan bütün deneysel girişimler günümüze değin toplumsal birlikteliğin sözlü ve yazılı aktarımlarıyla en eski ve büyük bilgi datalarından birinin oluşmasını sağlamıştır. Çalışmamız söz konusu bu tıbbi datanın kullanımı ve üretimi açısından yaşanan dönüşümü ele almayı amaçlamaktadır. Bu noktada zamanın paradigmasına göre bu bilginin kullanımı ve üretiminin yaygın olarak bilinen bir halk tıbbından büyücülere, şifacılara ya da şamanlara ve din adamlarına, oradan da modernliğe evrilen süreçte kurumsallaşan bir yapı içerisinde kendine özgü terminolojisi ve eğitim şekliyle uzmanlaşmış mesleki bir grubun tekeline girdiği görülür. Modernliğin daha ileri bir aşaması olarak günümüzde ise bu tekelin yaygın kitle iletişim araçları, neoliberal politikalar ve teknolojik gelişmeler ile kırıldığını söylemek mümkündür. Bu dönüşüm, hekimi, bir profesyonel olarak mesleğinin gereklerini yerine getiremeyen bir proletere dönüştürerek kimi zaman şiddete maruz kalmak şeklinde kendini gösteren bir toplumsal saygınlık ve güç kaybı yaşamasına da neden olur.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BELGELERLE AYASOFYA
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2021
Dünya kültür ve medeniyet tarihinin önemli eserlerinden biri olan Julius II. Konstantios’un ilk inşaatını başlattığı, İmparator Justinianus tarafından 532 tarihinde inşa edilen yapı günümüze ulaşan Ayasofya’dır. Bizans İmparatorluğu zamanında kilise olarak inşa edilmiş yapı, İstanbul fethedildikten sonra Fatih Sultan Mehmet Han tarafından 29 Mayıs 1453’te camiye çevrilmiştir. Fatih tarafından kendi adına vakfedilen 1463 tarihli Ayasofya-i Kebir Vakfiyesi ile cami, medresesi, hamamlar, imaret kısımları ve etrafındaki yapılarla birlikte isimleri sayılan vakfa ait hayratın sahipleri, yapının camiye dönüştürülmesi, sınırları, vakfın idaresi gibi esaslar belirlenmiştir. Yapı, camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı döneminde II Selim, II. Bayezid, III. Murat, I. Mahmut, II. Mahmut, Abdülmecid dönemlerinde çeşitli restorasyon ve onarım çalışmalarıyla yeni eklentilere tanık olmuştur. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ayasofya’nın cami statüsünün değiştirilmesi Batılı devletler tarafından sıklıkla gündeme getirilmişse de Ayasofya cami olarak kimliğini Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da devam ettirmiştir. Cumhuriyet devrinde pek çok defa onarım görmüş olan yapı, 1934 tarihli bir kararnameyle müzeye dönüştürülmüş, müze statüsünün değiştirilmesiyle ilgili günümüze dek pek çok tartışma yaşanmıştır. 10 Temmuz 2020 tarihli Danıştay kararı ile 1934 tarihli kararname iptal edilerek yapı, tekrar camiye dönüştürülmüştür. Bu çalışmada ise kısaca Ayasofya’nın tarihçesi ve yapının geçmişten günümüze yaşamışolduğu statü (kiliseden camiye) değişiklikleri hakkında bilgiler konuyla ilgili belgeler eşliğinde okuyucuya sunulacaktır.
YAŞAYAN BİR LİDER - FIDEL CASTRO
ÖNSÖZ İkinci Dünya Savaşından sonra dünya iki büyük gücün etkisi altında kalmıştır. Bu büyük güçler ABD ve SSCB'dir. Dünya'yı kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen bu iki büyük güç insanlık tarihinin en iğrenç ve çirkin olaylarını dünya tarihine yaşatmışlardır. Bu iğrenç ve rezalet karşısında, bu büyük güçlere kafa tutan liderler ortaya çıkmıştır. Bu liderlerden biri ise Fidel CASTRO'dur. Özellikle Amerikan emperyalizmine kafa tutan CASTRO, kendi halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı için savaşmış ve yaptığı devrim ile insanlara ve insanlık tarihine örnek olmuş ve büyük dersler vermiştir. Bugün sadece Küba'da değil, dünya'nın her yerinde -Başta Türkiye olmak üzerebir sürü hayran kitlesi olan CASTRO'nun insanlara örnek olduğunu buradan çok net bir şekilde anlıyoruz. Bu araştırmayı yaparken, bir devrimin nasıl başarıya ulaşacağını, insanların isterlerse kendi bağımsızlıklarını nasıl kazanacakları ve bir liderin insanlara neler öğretebileceğini çok iyi anlamış bulunuyorum. Ayrıca böylesine güzel bir araştırma yapmama olanak sağlayan sayın hocam Yrd.Doç.Dr. Nuray ÖZDEMİR'e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Saygılarımla…. Engin ÖZTÜRK BOLU/2013