KIRIM SAVAŞI (original) (raw)
Related papers
OSMANLI BELGELERİNDE KIRIM SAVAŞI
Ottoman-Russian relations date back centuries and are characterized by numerous wars fought between the two empires. Beginning with the reign of Katherine II, Russia sought to be an important actor in the arena of international politics and concomitantly endeavored to establish its rule over the Bosphorus, the Caucasus, and the Balkans. The conclusion of the Treaty of Küçük Kaynarca in 1774 brought Russia one step closer to realizing her goals; by acquiring the right to serve as the protector of Orthodox Christians living under Ottoman rule, Russia used this position to incite co-religionists against the Ottoman state. From the accession of Czar Nikola I in 1825 to the signing of the 1841 Bosphorus Treaty, Russia had secured a stronger position vis-à-vis the Ottomans and by mid-century began to increasingly interfere in Ottoman affairs, with the ultimate goal of gaining control of the Bosphorus. This was also seen in Jerusalem, where under the pretext of observing sacred Christian sites Russia created a crisis which it then wanted to mediate, while in the interim seizing Walachia and Moldavia, provinces under Ottoman suzerainty.
Veziriazamlık (sadaret) Osmanlılarda saltanattan sonra en yüksek makamdır. Osmanlı devlet teşkiliitında başlangıçtan beri güçlü bir kurum olan veziriazamlık, Türk-İslam devletleri.ıide ve özellikle Selçuklularda başvezirliğin bir de~amı olarak ortaya •çı.lamştır 1 • 16. yüzyıl başlannda daha çok veziriazam tabiri kullanılırken, bu yüzyılın ikinci yansındaO itibaren sadrazam unvanı giderek yaygın hale gelmişful. Osmanlı Devleti'nde ilk dönemlerde tek vezir varken daha soma I. Murad •zamanında vezir sayısı artmış, birinci vezire veziriazam unvanı verilmiştir. Padişahın divan toplantılarına katılmadığı dönemde toplantılara onun mutlak vekili konumundaki veziriazam başkıı?lık ederdi 3 • Nitekim Fatih Kanunnamesinde Padişahın mutlak • vekili ve herkesin büyüğü olarak "vüzerô ve ümerômn ... başıdır, cümlenin ulusudur" tanımlanan veziriazam aynı zamanda padişahın katılmadığı seferlere serdiu-ı elcrem unvanıyla başkomutanlık ederdi 4. 14. yüzyılın ortalanndan İstanbul'un _ fethine kadar bir iki istisna dışında, tanın mış Türk. ailesi Çandarlılar bir" silsiie halinde• kazaskerlikten vezirliğe ve vezlriazamlığa yükselerek .yetmiş yıldan fazla bu makamcia kalmışlardır.
1853-56 KIRIM SAVAŞI HAKKINDA BİR ÇALIŞMA
1853-56 KIRIM SAVAŞI HAKKINDA BİR ÇALIŞMA/ A STUDY ABOUT CRIMEAN WAR 1853-56, 2020
Avrupa devletleri henüz 48 ihtilallerinden çıkmışken, Viyana Kongresi ve sonrasında Rus İmparatorluğu’nun gösterdiği hedeflerini uygulamaya geçmesi yalnızca savaş hedeflediği Osmanlı Devleti’nin değil, diğer devletleri de rahatsız etmişti. Rus İmparatorluğu Ortodoksların haklarını savunduğu gerekçesiyle Osmanlı’nın topraklarında savaş hazırlığına başlamıştı fakat bunun altında yatan en önemli neden Rusların Petro döneminden beri hedeflediği sıcak denizlere inme politikasıydı fakat bu defa karşısında yalnız bir Osmanlı Devleti bulmamıştı. İngiltere, Katoliklerin savunucusu (?) Fransa ve Sardinya’nın da Osmanlı Devleti’nin yanında yer almasıyla bazı yerlerde ‘World War Zero’ adıyla anılan bir Avrupa Savaşı başlamıştı.
Bu çalışma 2000'li yıllarda Türkiye'de Kıbrıs sorununun hem resmi devlet politikası bağlamında hem de kamuoyunda algılanış ve ele alı-nışında yaşanan dönüşümü değişik boyutlarıyla betimlemeyi ve tarih-sel bir perspektif ışığında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda makale, Kıbrıs meselesinin tarihsel gelişiminin eleştirel bir tahlilini, özellikle de 1999 sonrası döneme ve büyük sermaye ve onun temsilcisi TÜSİAD'ın söz konusu dönüşümde oynadığı role odaklanarak, yapmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'nin Kıbrıs politika-sındaki ve kamuoyunun konuya bakışındaki dönüşümü anlamak ve analiz etmek için, bu süreci ülkenin genel siyasi atmosferi ve dönemin hegemonik vizyon/proje/görüşleri ile ilişkilendirmenin gerekliliği savu-nulmaktadır. Kıbrıs hakkındaki resmi politika ve kamuoyu görüşünün özellikle 2000'li yıllarda dönüşmesini, Helsinki Zirvesinin ardından bir hegemonik proje olarak ortaya çıkan AB üyelik sürecinden bağımsız olarak anlamak ve analiz etmek mümkün değildir. Bu çalışma Türki-ye'nin Kıbrıs siyasetinin dönüşümünün 2002 seçimlerinin hemen ar-dından ortaya çıkan AKP-büyük sermaye koalisyonu eliyle hayata ge-çirildiğini ve AB'ye üyelik (hegemonik) projesinin bir boyutu olarak gö-rülmesi gerektiğini savunmaktadır. Anahtar Sözcükler: Kıbrıs, Türkiye'nin AB üyelik süreci, TÜSİAD, hegemonik proje.
KIRIM'IN İLHAKINDA TÜRKİYE'NİN TUTUMU VE İSTİHBARATIN ÖNEMİ
2021
Kırım yarımadası tarihte ve günümüzde önemi büyük bir jeopolitik noktadır, tarihsel süreç içerisinde yarımadanın birçok ulus tarafından kontrol edildiği gözlemlenmesine karşın Rus ve Türk etkisi demografik ve kültürel olarak hissedilir. Karadeniz’in kuzey ucunda olan bu yarım ada stratejik öneminden dolayı tarihte her zaman elinde bulunduran devlet açısından büyük bir önem taşır. Bu çalışmada ise vurgu yapılmak istenen konu Kırım’ın Türklüğü ve Rus etkisine rağmen bölgenin tekrardan Türk egemen olması gerekliliğidir. Bölge hâkimiyetinde sosyal bilimlere yardımcı bilimlerden olan dış politika ve istihbarat biliminin önemi ve bölgede ki tarihsel akışı etki bırakan kırılma anları vurgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Kırım, Rusya, Türkiye, İstihbarat, Jeopolitik
KIRIM TATARLARI'NDA MAHALLE KÜLTÜRÜ
ÖZET Kırım Hanlığı'na ait Şer'iyye Sicilleri üzerinde yaptığımız araştırmalar sonucunda, mahalle olma ve mahallede beraber yaşama üzerine çok sayıda güzel örnekler ihtiva eden belgeler tespit edilmiştir. Bu belgelerden hareketle, mahallenin, ortak değerler üretirken, bir taraftan bütünleştiren, diğer taraftan da sağladığı oto-kontrol ile insanları yalnızlaştırmayan bir toplumsal yapıyı inşa ettiği görülmüştür. Öte yandan Kırım Tatar toplumu içinde, etnik, dini, idari ve mali külfet ve görevlerin paylaşımı ve karşılanması amacıyla ortaya çıkan kurumsallaşma kimliği tüm teferruatıyla birlikte çalışmamızda yer almıştır. Ayrıca sicilleri temel kaynak alarak, bire bir, birey ile toplum arasındaki ilişkiler bütün sadeliğiyle gözler önüne serilerek, mahalle olmaktan doğan münasebetler meydana çıkarılmıştır.
Çalışmada fen ve teknoloji öğretiminde kavram haritaları ve zihin haritalarının kullanımının öğrencilerin kavramları anlama düzeyleri ve fen ve teknolojiye yönelik tutumları üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Eşitlenmemiş-denkleştirilmemiş ön test-son test kontrol gruplu desenin kullanıldığı araştırmaya deney gruplarında 17'şer ve kontrol grubunda 17 olmak üzere toplam 51 öğrenci katılmıştır. Deneysel uygulama altıncı sınıf öğrencilerinin katılımıyla fen ve teknoloji derslerinden ses ve ışık ünitesinde dört hafta süre ile devam etmiştir. Araştırma sonucunda fen ve teknoloji derslerinde kavram haritaları ve zihin haritaları uygulamalarının öğrencilerin kavramları öğrenme düzeyleri ile fen ve teknolojiye yönelik tutumları üzerinde anlamlı bir farklılığa neden olmadığı görülmüştür. Çalışmada ayrıca kavram haritalarıyla öğrenim gören grubun puanlarının son testte düşüş gösterdiği belirlenmiş ve araştırmadan elde edilen sonuçlar ilgili literatür göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.
1570 yılında Osmanlı Devleti tarafından Türk-İslam yurdu kılınan Kıbrıs, yaklaşık 310 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalmıştır. İngiltere’nin 1878 yılında adayı ilk önce kiralaması daha sonra işgal ederek ilhakı karşısında Osmanlı Devleti herhangi bir karşılık verememiş, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu esnasında da Misak-ı Milli sınırları arasında sayılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu akabinde Lozan Barış Anlaşması’nın imzalanmasıyla Kıbrıs, resmen Türkiye’nin elinden alınmış ve Türklerin adanın siyasi-sosyal yapısı ile ilgili herhangi bir tasarrufâtı kalmamıştır. Sonraki yıllarda İkinci Dünya Savaşı’ndan yıpranmış bir şekilde çıkan İngiltere, Kıbrıs’tan yeni düzenlemeler yaparak çekileceğini açıklaması ile Yunanistan adayı ilhak etmek adına sürekli siyasi girişimlerde bulunmuş ve Kıbrıs’ta yaşayan Rum halkı kışkırtarak katliama ve anarşiye öncülük etmiştir. Kıbrıs’ta 1950’li yıllarda başlayan Türk-Rum çatışması 1960’lı yıllardan itibaren çok daha ciddi bir beynelmilel meseleye dönüşmüş ve sonraki yıllarda insanlık trajedisi denilebilecek boyutta olaylara ev sahipliği yapmıştır. Kıbrıs sorunu meselesi 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren olumlu ya da olumsuz yönde birçok safhadan geçmiş ve günümüzde dahi dünyada gündemde kalmayı başarabilmiştir. Bu çalışmada, 1950’li yıllardan beri gelen Kıbrıs sorunun tarihsel safhaları, ana başlıklar halinde incelenecektir.