Dental Extraction Under Deep Sedation in a Patient with Rubinstein-Taybi Syndrome: Case Report (original) (raw)

Dental Extraction Under Deep Sedation in a Patient with Rubinstein-Taybi Syndrome: Case Report Rubinstein-Taybi Sendromlu Hastada Derin Sedasyon Altında Diş Çekimi: Olgu Sunumu

Rubinstein-Taybi Sendromu (RTS), 16. kromozomda heterojen mutasyona bağlı gelişen genetik bir bozukluktur. Bir çok konjenital anomalinin bulunduğu bu sendrom mental retardasyon, kraniyofasiyal deformiteler ve parmak anomalileri ile karakterizedir. Bu sendroma sahip çoçuklarda diş problemleri nedeniyle genel anestezi veya sedasyon altında girişim gerekebilir. Ondört yaşında RTS tanısı olan ve dental tedavi amacıyla Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Diş Hekimliği Fakültesine başvuran erkek çocukta yapılan ilk değerlendirmede mikrosefali, retrognati, geniş el başparmağı ve kooperasyon kısıtlılığı saptandı. Mallampati skoru II olarak değerlendirildi. İntravenöz kanulasyon ve standart monitörizasyonu takiben, nazal maske ile spontan solunumu koruyacak şekilde O2/N2O (%50/50) uygulanmaya başlandı ve gerekli sedasyon düzeyine ulaşmak amacıyla ketamin ve midazolam verildi. Her ne kadar olgumuzda derin sedasyon uygulaması herhangi bir komplikasyon gelişmeksizin uygulanmış olsa da, zor havayolu olasılığı göz önüne alınarak algoritmalarda yer alan tüm önerilerin uyulması gerektiğini düşünmekteyiz.

Farklı Anestezik Ajanların Rejyonel İntravenöz Anestezi Yapılan Hastalarda Elektrokardiyografik Değişiklikler Üzerine Etkisi

Online Türk Sağlık Bilimleri Dergisi, 2020

Çalışmamızda lidokain ve lidokain+ ketamine ile intravenöz rejyonel anestezi (İVRA) uygulanan hastalardaki elektrokardiyografik değişiklikleri karşılaştırmayı amaçladık. Materyal ve Metot: Çalışmamız prospektif, gözlemsel, randomize ve çift kör olarak yapıldı. İVRA altında kol ve önkol operasyonu geçirecek ASA I-II statüsünde 18-60 yaş arası 70 hasta çalışmaya alındı. Çift kaflı turnike opere edilecek ekstremiteye yerleştirildi. Hastalar randomize ve olarak 2 gruba ayrıldı. Group 1: % 0,5 Lidokain+Ketamin 0,8 mg/kg; 40 ml. Group 2: % 0,5 Lidokain 40 ml olarak belirlendi. Enjeksiyondan 20 dakika sonra distal kaf şişirilerek proksimal kaf 3 dakikada bir 50 mmHg hızda indirildi. Zaman periyodları turnike indirilmesinin başlamasından itibaren 0, 5, 10, 15, 30, 45, 60. dakika ve turnike indirilmesinden 10 dakika sonra olarak belirlendi. İnvaziv olmayan kan basıncı değerleri, kalp atım hızı, puls oksimetre değerleri kaydedildi. Elektrokardiyografik kayıtlar alınarak PR, RR, QT intervalleri, QTc değerleri kaydedildi. Bulgular: Lidokain+ketamin grubunda QT basal değerleri QT5. dk, QT10. dk, QT15. dk , QT30. dk, QT45. dk, QT60. dk ve QTtur10 değerlerinden düşük bulundu. QTc bazal değerleri grup lidokain + ketamin QTctur10 değerlerinden daha düşük bulundu (p <0,001). Sonuç: Lidokain grubunda belirgin bir değişiklik gözlenmedi. Turnike indirilmesinden sonra lidokain+ketamin grubunda QT, QTc değerlerinde ve özellikle noninvaziv kan basıncı değerlerinde belirgin artış gözlendi.

Sünnet Sonrası Ağrı Kontrolünde Rektal ve Parenteral Parasetamol Uygulamalarının Karşılaştırılması

2014

Amac: Rektal ve intravenoz parasetamolun sunnet sonrasi agrinin giderilmesinde etkinligi karsilastirilmak amaciyla prospektif, randomize, cift kor bir klinik calisma yapilmistir. Gerec ve Yontem: Iki yasindan buyuk hastalar (n:83) rektal (RP) ve intravenoz (IP) parasetamol grubu olmak uzere iki gruba rastgele ayrilmis, rektal yolla 40 mg.kg1 ya da intravenoz 15 mg.kg-1parasetamol verilmistir. Vital bulgular (kalp hizi, kan basinci, solunum sayisi) preoperatif, perfoperatif ve postoperatif donemde kayit edilmistir. Postoperatif agri CHEOPS skalasi ile degerlendirilmistir. Sonuclar: Olgularin 38’i RP gruba, 45’i IP gruba rastgele dahil edildi. Yas ortancasi RP grubunda ve IP grubunda sirasiyla 6 (aralik: 3-7 yas) ve 5 (aralik: 3-7 yas) idi. Vital bulgular preoperatif, peroperatif ve postoperatif olcumlerde fark gostermemekteydi (p > 0.05). CHEOPS ortanca skorlari istatitisksel fark ortaya koymamaktaydi (p > 0.05). Yirminci dakikadaki olcumlerde her iki grupta da CHEOPS ortancala...

Anaesthesia and Rubinstein-Taybi syndrome

Southern African Journal of Anaesthesia and Analgesia, 2005

Case 1: An 11 month old boy was admitted for probing and syringing of the lacrimal ducts. He had presented with history of recurrent infections of the right eye and a mucocoele of right lacrimal sac. On examination, the patient was noted to have micrognathia, heavy eyebrows, blepharophimosis, an epicanthus, broad thumbs and clinodactyly. There was no obvious micrognathia or microstomia but he was noted to have a high arched palate. His milestones were delayed -he was not yet crawling or walking. Dentition was also delayed -he had no deciduous teeth. Clinical evaluation of the cardiovascular and respiratory systems and of the abdomen was unremarkable. Anaesthesia was induced with nitrous oxide, oxygen and halothane, and was maintained with nitrous oxide, oxygen and isoflurane. At laryngoscopy, a very high arched palate was confirmed and only the epiglottis was visible. Intubation was achieved with some difficulty using posterior displacement of the larynx and a Miller size 0 laryngoscope blade. There was no evidence of laryngomalacia although this was difficult to assess. Lacrimal duct stenosis was confirmed and probe dilated. Intraoperatively the child remained haemodynamically stable and recovery from anaesthesia was uneventful. Case 2: A 14month old boy with features of Rubinstein-Taybi syndrome (Fig ) presented with recurrent chest infections. His milestones were delayed; he was somewhat hypotonic and had a strabismus involving the left eye. .A series of investigations including a milk scan, and pH studies revealed significant oesophageal reflux. Following a further course of antibiotics and physiotherapy, he was presented for a Nissen fundoplication anti-reflux procedure. The open surgical procedure was performed under a combined general anaesthetic with halothane and a thoracic epidural (T10-11), without muscle relaxants. Laryngoscopy was made difficult by the high arched palate and relative micrognathia. The larynx was normal. Recovery from anaesthesia was unremarkable. Postoperative analgesia was provided by continuous epidural infusion which was terminated after 48 hours.

77. Conscious Sedation

2021

The book Is complete, condse, comprehensive and easy to read book on the subjects of perlodontologyand oral lmplantology. ett

Strokovno stališče Združenja za anesteziologijo in intenzivno medicino o uporabi sugamadeksa

Slovenian Medical Journal, 2018

Strokovno stališče združenja za anesteziologijo in intenzivno medicino o uporabi sugamadeksa 281 Strokovni članek 1 anesteziologija in intenzivna terapija operativnih strok, kirurška klinika, Univerzitetni klinični center ljubljana, ljubljana 2 oddelek za anesteziologijo, intenzivno medicino operativnih strok in terapijo bolečin, Spošna bolnipnica Celje, Celje 3 oddelek za anesteziologijo, intenzivno terapijo in terapijo bolečin, Univerzitetni klinični center Maribor, Maribor 4 anesteziologija in intenzivna terapija operativnih strok, Sektor operativnih dejavnosti,

İzole Ön Kol Tekniği Kullanımında Farklı Rokuronyum Konsantrasyonlarının Enjeksiyon Ağrısı ve Hemodinami Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması

Turkish Journal of Anesthesia and Reanimation, 2013

Introduction R ocuronium is a steroidal nondepolarizing neuromuscular blocking agent, with similar block onset time as succinylcholine, which is preferred by the anaesthetists because of its rapid effect (1). One of the most frequent complications of rocuronium is injection pain. Even after anaesthesia induction when a state of complete hypnosis is achieved, this pain may lead to hand withdrawal (1-3). The mechanism of pain is not completely known. In order to prevent this side effect, premedication with various drugs before rocuronium injection and application of rocuronium together with drugs such as lidocaine, midazolam and fentanyl had been tested (3-6). Multiple studies evaluated rocuronium-associated pain and hand withdrawal (2, 3, 6). In our study, using isolated forearm technique, we aimed to evaluate the effects of three different concentrations (10 mg mL-1 , 5 mg mL-1 , 2.5 mg mL-1) of rocuronium on pain, rash, and skin eruptions and the hemodynamic changes associated with this complication. Methods After the approval of the Ethics Committee of İstanbul University Cerrahpaşa Medical School (approval date 03.05.2011 and number 28234), a randomized clinical, prospective, double-blind study was performed in the General Surgery operating theatre, on 80 ASA I-II patients who required general anaesthesia. The study was performed after obtaining the informed consent of the patients. Exclusion criteria were, known allergies to any anaesthetic agent, dementia, the presence of diseases causing tremor or involuntary movements such as Alzheimers' or Parkinsons' disease and being younger than 18 years of age. Before injection, the patients were informed that the medication used might cause burning sensation in hands. Patients were informed on the Visual Analogue Scale (VAS), and after the drug was administered, they were asked to evaluate pain intensity on VAS. VAS is a horizontal or vertical 10 cm line; anchored by "No Pain" at one end and "Unbearable Pain" at the other. At the same time with patients VAS evaluation, a numeric scale which was produced to evaluate it numerically (7-9).

KABG Hastalarının Nativ Koroner Arterlerinde Yeni Kronik Total Oklüzyon Gelişimi

2020

ÖZ Amaç: Koroner arter bypas greftleme (KABG) cerrahisi hastalarının postoperatif klinik takibinde preoperatif olarak tam tıkalı olmayan nativ koroner arterlerin kronik total oklüde (KTO) hale gelmesi sık görülse de, seyriyle ilgili veriler kısıtlıdır. Çalışmamızın amacı postoperatif dönemde nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişim sıklığını ve bu konuda rol oynayan faktörleri araştırmaktır. Yöntem: Başkent Üniversitesi Hastanesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde gerçekleştirilen tüm KABG operasyonları bilgisayar sisteminden tarandı ve postoperatif ilk 6 aylık dönemden sonra rekürren koroner anjiyografi (KAG) prosedürü uygulanan hastalar çalışma grubuna alındı. Rekürren KAG görüntüleri yeni KTO gelişimi açısından değerlendirildi ve nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişimine yol açan demografik ve anjiyografik özellikler lojistik regresyon analizi kullanılarak test edildi. Bulgular: Rekürren KAG yapılmış olan 73 KABG hastası istatistiksel analize dahil edildi (Ortalama yaş 65.2 ± 9.8 yıl; erkek cinsiyet %76.7). Preoperatif olarak tam tıkalı olmayan ve greftlenmiş olan 218 nativ koroner arter incelendi ve 119'unda (%54.5) yeni KTO saptandı. Preoperatif proksimal darlığın ≥%90 olması 3 kat daha fazla yeni KTO gelişimi ile ilişkili bulundu (%67.8 vs. %22.2) (p<0.001). İkili antiplatelet tedavisinin nativ koroner arterlerin açıklığını koruyucu rolü olduğu tespit edildi (HR:-0.259; %95 CI:-0.475'den-0.017'ye; p=0.036). Sonuç: Nativ koroner arterlerde postoperatif yeni KTO gelişimi CABG hastalarında sık görülmektedir. Preoperatif darlığın daha ciddi olması ve ikili antiplatelet tedavinin yokluğu yeni KTO gelişimi için temel faktörler olarak bulundu.

Anaesthesia for a Patient with Rubinstein Taybi Syndrome

Sri Lankan Journal of Anaesthesiology, 2021

Cases of anaesthetic management in Rubinstein Taybi Syndrome (RTS) has been confined to a small number since it was first diagnosed in 1963. Anaesthesia for RTS is rare, but consists of few important anaesthetic implications. We present a 3year-old boy with RTS who underwent general anaesthesia for correction of clinodactyly. He experienced an episode of desaturation with no obvious reason that lead him to have supplemental oxygen and monitoring in the intensive care unit.