Savaşin Gölgesi̇ndeki̇ Meti̇nler Zeyti̇ndaği Ve Neci̇d Çölleri̇'Nden Medi̇ne'Ye (original) (raw)
Related papers
Savaşın Gölgesindeki Metinler; Zeytindağı ve NecidÇölleri’nden Medine’ye
Besides his duty also stayed for spirutual reasons in holy places; Akif explains efficently this journey in his poem "Necid Çölleri'nden Medine'ye" while he has the imaginary sudanese character tell his feelings and ideas about the journey he doesn't forget to emphasise the thought of Union of islâm. The thought of Union of Islam was the only acceptable way to survive for Ottoman Empire when having critical times by this period. As a natural representetive of that thought; Akif writes his poems with a point ıf view which considers this point. Because of that he is attentive to finish negations with a sentence or word that gives hope and mostly shows positive sides of events. Fatih Rıfkı Atay who were in same region for his duty portrays the Ottoman Empire,destroyed quickly, with adverse sentences. Unlike Akif, Atay who reflects the events more realistic was a soldier in this region just begore the World War 1.It's interestingly that even both poet(artist) travelled in the Ottoman regions like Jarusalem, Gaza, Beirut, Damascus, Necid Desert, Sinai Desert, Kaaba, Arish, Hommus, Menama, Madinah they have contradiction of point of view. In this study there will be determination that how this situation reflected into poets style and thoughts and resolve the reasons kind of style, point of view , word choice.
Meti̇nlerarasilik Bağlaminda Mevlânâ’Nin Mesnevî’Si̇ İle Beydebâ’Nin Keli̇le Ve Di̇mne’Si̇
Mecmua, 2021
Klasik kültürümüz iç içe girmiş bileşenlerin bize ait özü mahiyetindedir. Bu kültürün bileşenleri bir taraftan inanç ve buna bağlı olarak din ve tasavvuf, diğer taraftan sosyal hayattır. Dinin ve tasavvufun inanç ve sosyal hayatlarına belirlediği toplumlar, yaşamlarında lüzumu ve doğruluğu nispetinde kültür hayatına değerler almıştır. Bu değerler sadece bir muhteva etkilemesi değil, aynı zamanda bir davranış ve üslup etkilemesidir. Bu anlamda Doğu kültürlerinde klasik kültür bağlamında birbirine tevarüs eden, etkileyen metinlerarasılık ilişkisi oldukça yaygındır. Kendisini daha çok tahkiye metoduyla ve sembolik bir dille ifade eden bu üslup birçok esere ilham kaynağı olmuştur. Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında çeviri, adaptasyon, etkilenme bakımlarından bu tür bir yaygın etkiye sahip eserlerden biri Beydebâ’nın Kelile ve Dimne adlı metnidir. İki bin yıl evvel Beydebâ isimli bir Hint bilgesi tarafından Debşelim adlı Hint kralına Sanskritçe olarak sunulan eserdir. Sanskritçedeki adı ...
NASİRUDDİN EL-ELBANÎ’NİN SİLSİLETÜ’L-EHADİS’D-DAÎFE VE’L-MEVDÛA İSİMLİ ESERİNDE METİN TENKİDİ UYGULAMALARI, 2018
The main goal of this study which we named as “Textual criticism in Silsilatul Ahaadeeth Ad-Da'eefah vel Mawdouah by Muhammad Nasiruddin Al-Albani” is to show that our islamic scholars have made criticism of the hadiths as againts common understanding among Orientalists and some İslamic Theologians. To prove this argument, we selected Al-Albani’s Silsilatul Ahaadeeth AdDa'eefah vel Mawdouah and studied it in detail with in the context of textual criticism. This study consists of introduction, two chapters and conclusion. We briefed the terminology of nature of the text with in the science of hadith in introduction. First chapter is divided into two parts. İn the first part we studied biography of Al-Albani which consists of his life, knowladge, his teachers and students as well as some information about some of his works. İn the second part, we introduced Silsilatul Ahaadeeth Ad-Da'eefah vel Mawdouah and explained the methodologhy of the nature of the text which is used in this scholarly book. İn second chapter, the criteria on the nature of the text is being introduced. Then, some hadiths in which Al-Albani studied are searched by using textual criticism methods and finally, the results have been explained. The results and our findings have been summerized in conclusion chapter. Key Words : Matn, Criticism, Textual Criticism, Al-Albani, Silsilatul Ahaadeeth Ad-Da'eefah vel Mawdouah
“Meskinides” ve Nüfus Mübadelesi Üzerine
Toplumsal Tarih, 2021
Independent Türkçe’de 4 Mayıs 2021 tarihinde Cihat Arpacık imzasıyla yayımlanan “Arşivden” üstbaşlıklı erken cumhuriyet döneminde salgın yönetiminin konu edildiği köşe yazısında okuyuculara şu kısa bilgi veriliyordu: "Cüzzamlılar manastıra yerleştirildi: 1925 yılında, o dönem yoğun görülen cüzzam hastalığına karşı sert karantina önlemleri alınıyordu. O yıl Erzurum'da artan cüzzam hastalığına yakalananlar, Pasinler ilçesine 1 saat uzaklıktaki Meryem Ana Manastırı'na yerleştirilmişti." Bu köşe yazısında yukarıda aktarıldığı şekilde kısaca bahsedilen mesele aslında başka bir konuda pek bilinmeyen bir başka konunun kapısını aralama imkânı sunmaktadır: Nüfus mübadelesi… Erzurum’da 1925 yılında “karantinaya alınan”lar Girit’ten mübadeleye tabi olarak getirilen cüzzam hastalarıdır. Girit mübadili cüzzamlılar, öyküleri, bilinenleri ve bilinmeyenleriyle adına “nüfus mübadelesi” denmiş olan insanlık dışı uygulamaya ve bu uygulamanın sonuçları konusundaki sınırlı bilgimize katkı sunmaktadır.
Mi̇ryokefalon Muharebesi̇’Ni̇n Mahalli̇ Üzeri̇ne Mülahazalar: Bi̇zans Kaynaklari
2017
17 Eylul 1176 yilinda gerceklesen ve Turk tarihi acisindan cok buyuk oneme sahip olan Miryokefalon Savasi’nin nerede gerceklestigi ve bu konudaki degisik ve celiskili gorusler gundeme gelmistir. Soz konusu savasla ilgili Suryani, Ermeni ve Latin kaynaklari bulunmakla birlikte biz gorusumuzu donemin Bizans kaynaklari olan Ioannis Kinnamos ve Nikitas Honiatis’in gorusleriyle Imparator Manuel Komnenos’un mektubuna dayandiracagiz. Miryokefalon Muharebesi’nin yerini Kinnamos ve Manuel’in mektubu Τζιβρηλιτζημανἰ (Civrilicimani) olarak kaydetmistir. Ayni yeri Nikitas Honiatis Τζυβρίτζη (Civrici) olarak yazar ve buranin gecit olduguna vurgu yapar. Ancak savasin gerceklestigi bolgede birden fazla Civril adini tasiyan yerlesim birimi vardir ve savasin gerceklestigi yerler konusunda iddialarin soz konusu oldugu cografyada iki tane Civril mevcuttur. Bunun otesinde Bizans kaynaklarinda Civril’in yakininda oldugu soylenen Homa adinda da her iki Civril’in yakininda yerlesim birimleri bulunmaktadir...
Journal of International Social Research, 2018
Hasan KARAKÖSE • Öz Osmanlı yönetimi Tanzimat ile birlikte iç güvenlikte Avrupa sistemlerine uygun, kurumsallaşmaya başladı. 1846 tarihinde zaptiye teşkilâtının kurulması ile emniyet sisteminde önemli bir adım atılmış oldu.1879'da Zaptiye Nezâreti kuruldu ve nezâretin çalışma birimleri önce İstanbul olmak üzere Rumeli ve Anadolu'da yaygın hale getirildi. Fakat Arabistan ve Hicaz'ın sosyal dokusu ve coğrafî şartları gereği Zaptiye Nezâreti burada tam görevini yapamadı. Urbanın hem hacılar ve hem de sivil insanlara karşı devam ettirdiği saldırı ve yağma hareketleri Birinci Dünya Savaşı'na kadar devam edince iç güvenliği sağlamak için Medine'de Hecinli Taburu kurulmasına karar verildi ve bir lâyiha hazırlandı. Lâyihada kurulacak teşkilâtın ismi ilk önce "Hecin Süvâr Taburu" olması kararlaştırılmış fakat sonra görülen lüzum üzerine bu isim değiştirilerek "Hecinli Taburu" ismi verilmiştir. Bu taburun kurulma gerekçesi kısaca " Hicaz bölgesinde hükümete ve ahâlîye arasıra vâkî olan tecavüze karşı istihdam edilmek üzere Medine-i Münevvere'de hecin taburu teşkiline lüzum görüldüğünden bahisle bu konuda düzenlenen lâyihanın takdimine dâir…" şeklinde ifade edilmektedir. Lâyiha üç fasıldan oluşmaktadır. Birinci fasıl kendi arasında dört kısma, ikinci fasıl üç kısma ve üçüncü fasıl ise beş kısma ayrılmaktadır. Burada kısaca lâyihanın bazı maddelerinden bilgi vermek gerekirse, Hecinli Taburu'nda görev yapanlar jandarma sınıfından sayılmaktadır. Tabur dört bölükten ve her bir bölük üç takımdan oluşmaktadır. Askerler kılıçlarını kendileri temin edecekler fakat silah ve cephaneleri devlet tarafından verilecektir. Her hecin süvar askeri elbiselerini belirtilen numuneye uygun olarak kendileri almak mecburiyetindedirler. Mahsûsât ismi altında bunlara maaş verilmektedir.
Turkish Studies FUZÛLÎ'NİN LEYLÂ VE MECNÛN MESNEVİSİ'NDE METİN- MİNYATÜR İLİŞKİSİ
Turkish Studies, 2018
ÖZET Dilimizde el yazması kitaplarda yer alan küçük boyutlu renkli resim anlamına gelen minyatürler, Türk ve dünya kültür tarihinde önemli bir geçmişe sahiptir. Nakkaşın ya da musavvirin gördüğünü, duyduğunu, tahayyül ettiğini ve hissettiğini estetik bir biçimde kağıt üzerine renklerle aktardığı zihinsel, duygusal ve sanatsal bir biçimlendirme eylemi olan kitap resimleri (minyatürler) İslam sanatında 12 ve 13. yüzyıldan itibaren kabul görmeye başlamış ve özellikle Fatih devrinden itibaren bir gelenek hâline dönüşerek yüzyıllar boyunca görsel kültürün en yaygın ve en bilinen ürünleri olmuştur. İslam sanatının mimarî yapıtlar dışında hemen hemen bütün dallarının yer aldığı tek kaynak el yazması kitaplardır. Edebî metin, hüsn-i hatt, minyatür, tezhip ve cilt kapaklarıyla ilgili çalışmaların her biri, tek başına İslam sanatının birer bölümünü oluşturur, ancak bunlar ayrı ayrı ele alınıp incelendiğinde yazmanın gerçek değeri tam olarak anlaşılamaz. Özellikle metnin ve minyatürün farklı sahalarda ele alınması, her iki konuda yapılan çalışmaları eksik bırakmaktadır, çünkü metin ve minyatür içinde yer aldıkları yazmanın birbirlerini tamamlayan unsurlarıdır. Asla birbirinden bağımsız ve ayrı değildirler. Bu yazının amacı, el yazması metinlerdeki öykü, olay ya da bilgiyi, resim diline aktaran minyatürlerin, metni görsel açıdan nasıl zenginleştirdiğini gözler önüne sermektir. Aynı zamanda çalışmada şu soruların da cevabı aranacaktır: Şairin kelimelerle anlattığı olay ya da durum, musavvirin elinde nasıl resmedilmiştir? Musavvirin tasvir ettiği olay ya da durum şairin metninde kelimelerle nasıl dile getirilmiştir? Bu çalışmada metin olarak Muhammet Nur Doğan tarafından hazırlanan