çirkin Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Estetik, salt bir güzel arayışı iken, sanat felsefesi hem güzeli, hem de çirkini içi-ne almaktadır. Eco’ya göre çirkinin de bir estetik değeri vardır ve bu değer kıymetlidir. Mitolojik çağları temsil eden heykel ve resimlerde görülen... more

Estetik, salt bir güzel arayışı iken, sanat felsefesi hem güzeli, hem de çirkini içi-ne almaktadır. Eco’ya göre çirkinin de bir estetik değeri vardır ve bu değer kıymetlidir. Mitolojik çağları temsil eden heykel ve resimlerde görülen canavar figürleri sanattaki çirkin kavramını içine almaktadır. Böylelikle ‘çirkinin mükemmel güzelliği’ kavramı sanat-ta kendine yer açmış ve beğeni kazanmıştır. Umberto Eco, bu durumu ‘sonsuzun estetiği’ olarak tanımlar ve hiç kimsenin çirkinlik olgusunun biçimsel incelemesi üzerinde dur-madığına dikkat çeker. Bu yüzden güzellik olgusu yüzyıllar boyu klasik sanattın tek ko-nusu olmuştur. Ta ki Avangart sanat anlayışındaki sanatın en önemli unsuru olan ‘estetik kaygı’ yani güzel kaygısı artık sanat yapıtının bir ölçütü olmaktan çıkarılıncaya kadar. Kübizm, Dadaizm, Neo-Dadaizm, Sürrealizm, Nihilizm ve Kitsch gibi reddedişsel eleşti-rel sanat akımlarıyla güzel arayışı yerini çirkinlik kavramına bırakmıştır. Sanat, bir yan-sıtma kuramı üzerine oturmaktadır. Ancak bu yansıtma doğada gördüğümüz güzelin birebir yansıtılması değil, yorumlanarak yeniden üretimidir. Dolayısıyla görünen ger-çekliğin güzelliği, sanatta da güzel olmak zorunluluğu taşımamaktadır. Aynı şekilde doğada çirkin olan da sanatta güzel olabilmektedir. Güzel Sanatlar, her türlü biçimsel görselliği kapsayan salt bir kavramsal yapı değildir. Güzel sanatlar olarak tanımlanmış olgu kültürel çeşitliliğin ve zamansızlığın içinde yoğrulmuş bir yorum arayışıdır. Bu kavram bir güzellik arayışı değil, estetik bir yorum arayışıdır. Bu arayış güzelin tam kar-şıtı kaygılarla da gerçekleştirilebilir. Çirkinin güzel olarak algılanabilmesi sanatın yorum gücüdür. Oysa güzellik kadar çirkinlik de hayatın içindedir ve bize çok yakın bir olgu-dur. Çevremizdeki savaşlar, kavgalar, yoksulluk, şiddet, öfke ve nefret gibi duygular çirkinin birer yansımasıdır. Dolayısıyla, hayatın içinde var olan bu kavramlar sanatın alanına girmektedir. Umberto Eco’nun baş yapıtlarından biri olan ‘Çirkinliğin Tarihi’ isimli eserinin ışığında gerçekleştirilecek bu araştırma sanatın bir güzel arayışı olarak bi-linen yaygın inanışının karşısında, çirkinin sanattaki temsilinin nasıl olduğuna ışık tut-mayı amaçlamaktadır.

Özet Gerçekliği özümsemenin bilimi olarak tanımlanan estetik sadece güzel ile ilgili değildir. Estetik fenomenin ontolojisinin de inceleneceği bu çalışmada güzelin dışında başka kategorilerin ve özellikle de çirkinin nasıl mümkün olduğu... more

Özet Gerçekliği özümsemenin bilimi olarak tanımlanan estetik sadece güzel ile ilgili değildir. Estetik fenomenin ontolojisinin de inceleneceği bu çalışmada güzelin dışında başka kategorilerin ve özellikle de çirkinin nasıl mümkün olduğu üzerinde durulmaktadır. Çirkin veya çirkinlik denilen yargının gerek sinemada gerekse diğer görsel sanat dallarında bakış açılarının bir ürünü olduğu çalışmada ele alınmakta ve bu bakış açılarından " Dekadan " bakış açısına yoğunlaşılmaktadır. Dekadan bakış açısı Nietzsche felsefesi etkisinde gelişen bir konumlanma noktasını anlatmaktadır. Bu çalışmada dekadantların çirkin ile ilişkileri ele alınmaktadır.
Abstract
Aesthetics, described as the science of assimilation of reality, does not solely concern the beautiful. This study discourses on how it is possible for categories outside of the beautiful, particularly the ugly to exist, as well as examines the ontology of aesthetic phenomenon. The ugly or the judgement of ugliness is addressed in this study as a product of different perspectives in cinema as well as in other visual arts and the " Decadent " viewpoint is predominantly focused on across these perspectives. Decadent perspective describes a positioning point that has grown under the influence of philosophy of Nietzsche. This study discusses the relationship of decadents and the ugly.

Estetik, salt bir güzel arayışı iken, sanat felsefesi hem güzeli, hem de çirkini içine almaktadır. Eco’ya göre çirkinin de bir estetik değeri vardır ve bu değer kıymetlidir. Mitolojik çağları temsil eden heykel ve resimlerde görülen... more

Estetik, salt bir güzel arayışı iken, sanat felsefesi hem güzeli, hem de çirkini içine almaktadır. Eco’ya göre çirkinin de bir estetik değeri vardır ve bu değer kıymetlidir. Mitolojik çağları temsil eden heykel ve resimlerde görülen canavar figürleri sanattaki çirkin kavramını içine almaktadır. Böylelikle ‘çirkinin mükemmel güzelliği’ kavramı sanatta kendine yer açmış ve beğeni kazanmıştır. Umberto Eco, bu durumu ‘sonsuzun estetiği’ olarak tanımlar ve hiç kimsenin çirkinlik olgusunun biçimsel incelemesi üzerinde durmadığına dikkat çeker. Bu yüzden güzellik olgusu yüzyıllar boyu klasik sanattın tek konusu olmuştur. Ta ki Avangart sanat anlayışındaki sanatın en önemli unsuru olan ‘estetik kaygı’ yani güzel kaygısı artık sanat yapıtının bir ölçütü olmaktan çıkarılıncaya kadar.
Kübizm, Dadaizm, Neo-Dadaizm, Sürrealizm, Nihilizm ve Kitsch gibi reddedişsel eleştirel sanat akımlarıyla güzel arayışı yerini çirkinlik kavramına bırakmıştır. Sanat, bir yansıtma kuramı üzerine oturmaktadır. Ancak bu yansıtma doğada gördüğümüz güzelin birebir yansıtılması değil, yorumlanarak yeniden üretimidir. Dolayısıyla görünen gerçekliğin
güzelliği, sanatta da güzel olmak zorunluluğu taşımamaktadır. Aynı şekilde doğada çirkin olan da sanatta güzel olabilmektedir. Güzel Sanatlar, her türlü biçimsel görselliği kapsayan salt bir kavramsal yapı değildir. Güzel sanatlar olarak tanımlanmış olgu kültürel çeşitliliğin ve zamansızlığın içinde yoğrulmuş bir yorum arayışıdır. Bu kavram bir güzellik arayışı değil, estetik bir yorum arayışıdır. Bu arayış güzelin tam karşıtı kaygılarla da gerçekleştirilebilir. Çirkinin güzel olarak algılanabilmesi sanatın yorum gücüdür. Oysa güzellik kadar çirkinlik de hayatın içindedir ve bize çok yakın bir olgudur. Çevremizdeki savaşlar, kavgalar, yoksulluk, şiddet, öfke ve nefret gibi duygular çirkinin birer yansımasıdır. Dolayısıyla, hayatın içinde var olan bu kavramlar sanatın
alanına girmektedir. Umberto Eco’nun baş yapıtlarından biri olan ‘Çirkinliğin Tarihi’ isimli eserinin ışığında gerçekleştirilecek bu araştırma sanatın bir güzel arayışı olarak bilinen yaygın inanışının karşısında, çirkinin sanattaki temsilinin nasıl olduğuna ışık tutmayıamaçlamaktadır.