Estetik Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Özne Felsefe 35: Sanatı Felsefeyle Düşünmek-Güz sayısı için yazdım.

Gündelik dilde daha çok güzel kelimesini karşıladığı düşünülen estetik kavramı, sadece güzele indirgenemeyecek derecede derin ve çok katmanlı bir sanatsal varoluşu anlatmaktadır. Bir sanat eseri için bu çok katmanlı varoluş ve insan... more

Gündelik dilde daha çok güzel kelimesini karşıladığı düşünülen estetik kavramı, sadece güzele indirgenemeyecek derecede derin ve çok katmanlı bir sanatsal varoluşu anlatmaktadır. Bir sanat eseri için bu çok katmanlı varoluş ve insan bedeni arasında yakın bir bağ söz konusudur. Çağlar boyunca düşünürlerin pek çoğunun ilgisini çeken bu konuyu günümüzde geniş bir literatüre bakarak daha iyi anlayabiliyoruz. Pek çok düşünürünse estetik kavramına veya felsefesine hiç değinmeden dolaylı olarak bu alana katkıları olduğunu ifade etmek de mümkün gözükmekte. Bu dolaylı katkının sebebi estetik felsefesinin, bilgi, varlık, ahlak, siyaset, bilim ve din felsefeleriyle sürekli ilişki hâlinde olmasıdır. Bu nedenle düşünürlerin çoğu sanat veya estetik felsefesine hiç değinmese bile estetik felsefesinin de alanına giren kavramlar veya fenomenlerle ilgili düşünmüş ve yazmıştır. Günümüzde tüm bu çalışmalarla estetik kavramını pek çok bakış açısından ele almak mümkündür. En genel tanımıyla, okuyacağınız metin gerçeklik ve hakikat bağlamında insan bedeninin etkilenişinin sinema filmleriyle nasıl sağlandığını açıklamayı hedeflemektedir. Estetik kavramının kabul gören pek çok tanımından birisi de estetiğin insan bedeni üzerine geliştirilen bir söylem olmasıdır. İnsan bedenini bir tür aracı olarak tanımlayabilir, bedenin etkilenişleriniyse duygu kavramı çerçevesinde açıklayabiliriz. Ötekilerden etkilenen ve onları etkileyen, duygulanan veya duygulandıran insan bedenine sanat eserleri de benzer ancak yapısal olarak oldukça farklı müdahaleler yapabilmektedir. Tüm sanat tarihi, bu bağlamda, sanat eserlerinin insan bedenine yaptığı etkinin ve duygunun tarihidir. Bu tarih bize gösterir ki kimi zaman sanatsal gerçeklikler fiziki gerçekliklere kıyasla daha etkili olabilmiştir. Fiziki gerçeklikten daha etkili olabileceği pek çok düşünür tarafından da ifade edilen sanatsal gerçeklik, bu etkiyi beden üzerinden duygu vasıtasıyla gerçekleştirmektedir. Bu etkinin benzerini günümüzde medyanın yoğun bir şekilde devam ettirdiğini gözlemliyoruz. Sanat alanındaysa kitlelere ulaşma potansiyeli daha fazla olan sinemanın duygu üretimini gerçekleştirmede ve fiziki dünyanın etkilerini aşmada diğer sanat dallarına kıyasla avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Sinema estetiğinden söz etmek adına bedenlerin etkilenişlerinin açıklığa kavuşturulması bu çalışmanın amaçlarından birisidir. Okuyacağınız metin, ontolojik olarak diğer tüm sanatlardan farklı bir varoluşa sahip olan sinema eserlerinin estetik bir fenomen olarak belirebilmesinin nasıl mümkün olabileceğini sorgulamaktadır. Bu sorgulama esnasında estetik kavramıyla pek çok kavram arasındaki yakın ilişki de ortaya koyulmak istenmiştir. Felsefenin diğer alanlarıyla işbirliği yapılarak, estetik felsefesi ve temel sorunsallar üzerinde ilerleyen metinde gerçeklik ve hakikat kavramları odağa alınmış, düşünce, duygu, bilgi, imge, bellek, nesneleşme gibi bu kavramların estetik felsefesi ve sinema estetiğiyle bağlantıları kurulmuştur. Toplumsal alanda verilen mücadelelerin başında öznelerin, grup veya kurumların gerçeklikler yaratma mücadelesi gelmektedir. Kültürün tüm alanlarında yaratılan gerçekliklerin özneler tarafından hakiki olarak kabul edilmesi durumunda, yani toplumsal alanda hakikate ulaşıldığı kanısının hâkim olmasıyla gerçeklik arayışının son bulduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Antik Yunan’daki yönetim hakkının tanrılar tarafından asillere verilmesi durumu üretilen bir gerçekliktir. Bu gerçekliğin toplumsal alanda kabul bulması, doğru ve hakiki olarak görülmesi durumunda yeni gerçekliklerin aranması bir süreliğine son bulacaktır. Özneler için sosyal alandaki fenomenlerle ilgili gerçeklik arayışının son bulmasıysa bir çeşit toplumsal özneliğe işaret etmektedir. Çeşitli bakış açılarından üretilen bu gerçekliklerin hakikat olarak kabulünü sağlama noktasında sanatın ve sinemanın diğer pek çok parametre gibi özneler üzerinde oldukça büyük bir etkisi olduğu açıktır. Gerçekliğin üretimi ve bilgi, bilgiyle düşünce, düşünceyle duygu bağlantıları bu nedenle çalışmanın çatısını oluşturmaktadır. Sinema eserlerinin estetik varoluşları bu çalışmada pek çok açıdan işlenmektedir. Bir sinema eserinin nesne olarak varoluşu ve bu varoluşun çok katmanlı yapısı metinde okurlara detaylı bir şekilde sunulmaktadır. Bu sunumun temel amacı film yapım sürecinde biçim ve içerik birlikteliklerinin nasıl sağlanacağının kurumsal düzlemde ortaya koyulmasıdır. Çalışmanın temel savı salt biçim olarak var olan veya içeriği uygun bir biçimle sunamayan sinema filmlerinin estetik bir fenomene dönüşemeyeceğidir. Temel beklenti tinsel bir içeriğin bu içeriğe en uygun şekilde biçimlendirilmesidir. Başka bir ifadeyle şayet bir film içerik veya biçim sorunu yaşıyorsa alımlayıcıda oluşması beklenen gerçeklikler ve duygular ortaya çıkmayacaktır. Bu durum yaratılan gerçekliğin hakikate dönüşememesi anlamına da gelir.
Tüm filmler her ne içeriğe sahip olursa olsun pratikte bilinçli veya bilinçsiz olarak imgesel alanda bir mücade içindedir ve gerçeklikler üreterek bu gerçekliklerin izleyende hakikate dönüşmesini hedeflemektedir. Bu mücadeleyi olanaklı kılan ve farklı bakış açılarının ifadesini mümkün hâle getirense sanat eserlerinin manevi ve maddi katmanlarıyla fiziki dünyadaki diğer nesnelerden farklı bir varoluşa sahip olmasıdır. Objektivasyon kuramını temel alarak işlenen bu özel varoluş veya nesneleşme ekseninde sinema eserlerinin varlıkları çalışmada manevi ve maddi tabakalarına ayrılarak gerçeklik ve hakikat kavramları bağlamında detaylı olarak sunulmuştur.

Bir resim yapıtı, birçok merhaleden geçen, sanatçıya ait imgelemin bir nesne üzerine estetik ve teknik bir dil ile aktarılmasıdır. Bu manada, resim, şiir, edebiyat vb. gibi sanat disiplinlerine ait üretimler, sanatçının düşüncelerini... more

Bir resim yapıtı, birçok merhaleden geçen, sanatçıya ait imgelemin bir nesne üzerine estetik ve teknik bir dil ile aktarılmasıdır. Bu manada, resim, şiir, edebiyat vb. gibi sanat disiplinlerine ait üretimler, sanatçının düşüncelerini taşıyan, iletişim araçlarıdır. Sanatçı yapıtları, yaratıcı bireyin özgünlüğünde de düşünülür, sentezlenir, planlanır, teknik olarak yorumlanıp uygulanır.
Ressamların, betimlemedeki arayışı, insanlığın sanatsal tarihinin her döneminde aktif olarak devam etmiştir. Çizgi, mağara sanatından, günümüze, anlatım dili en güçlü ve önemli resimsel betimleme aracıdır. Resim sanatında çizgi; sanatçı imgesinin anlatım araçlarından en belirleyici olandır. Baskı resim, çizim, resim, heykel gibi başlıca güzel sanatlar disiplinlerinde, çizgi çok farklı tekniklerle kullanılır. Çizgi, anlatım yollarında sanatçının zihnindeki fikre, estetiğe dair olanı özel bir dil sayesinde soyutlaştırarak aktarabilmektedir. Çizgi, yaratılmak istenen biçimi özel bir dile aktaran sanatçının, istediği duygusal etkiyi, izleyene estetik olarak da duyumsatır. Çizgi ile düşüncemizi, biçim olarak sezdirip anlatabiliriz. Resim yaratma, tasarım, planlama mühendislik gibi alanların hepsinde en önemli araç olarak kullanılmaktadır. Resim sanatının en önemli aracı olan çizginin, günümüze kadar güzel sanatlardaki yerini muhafaza etmiştir ve günümüzde de dijital ortamlarda tasarlanan görsel çalışmalarda işlevini devam ettirmektedir.
Bu çalışma kapsamında, resimsel betimleme unsuru olan çizgiyi aktif olarak kullanan, renk ve oyluma ihtiyaç duymadan çizim üzerinden ifade oluşturan iki sanatçı; Joseph Beuys, Jean Dubuffet çalışmalarından seçilen eserler incelenip analiz edilmiştir.

Bir bilim ve sanat olarak çevirinin ele alındığı eserde; Arapça-Türkçe çeviri özelinde, teorik ve pratik düzlemde inceleniyor. Çalışmanın teorik bölümünde, çeviri biliminin tarihi, gelişim süreci ve çeviriyle ilgili genel kuram ve ilkeler... more

Edición crítica del ensayo sobre la belleza publicado por Luis Juan Guerrero en 1954, seguido de las conferencias "Escenas de la vida estética" (1949), "Torso de la vida estética actual" (1949) y "Panorama de la estética clásico-romántica... more

Edición crítica del ensayo sobre la belleza publicado por Luis Juan Guerrero en 1954, seguido de las conferencias "Escenas de la vida estética" (1949), "Torso de la vida estética actual" (1949) y "Panorama de la estética clásico-romántica alemana" (1934). El estudio preliminar contextualiza estos trabajos poniéndolos en relación con los desarrollos filosóficos de Estética operatoria en sus tres direcciones (1956, 1967) y discute las tesis del filósofo argentino sobre la autonomía y la funcionalidad del arte en el siglo XX. El volumen se completa con un "Apéndice" con los programas completos de los cursos que Guerrero impartió en la Universidad Nacional de La Plata sobre la génesis y el desarrollo de la estética del romanticismo y del idealismo alemanes en 1933 y 1934.

Teknoloji, işlevsellik ve sanat gibi olguların içinde yer alan mimarlık alanı, çeşitli disiplinlere örnek olduğu gibi bu alanlardaki gelişmelerden de aynı şekilde etkilenmektedir. Mimarlık ve kültür arasındaki devamlılık, insanın ve... more

Teknoloji, işlevsellik ve sanat gibi olguların içinde yer alan mimarlık alanı, çeşitli disiplinlere örnek olduğu gibi bu alanlardaki gelişmelerden de aynı şekilde etkilenmektedir. Mimarlık ve kültür arasındaki devamlılık, insanın ve çevresinin birliğinin de temelidir. Bulunduğumuz çevrenin mimari aracılığıyla geleneksel kültürlere göre şekillenmesinin felsefi temelleri disiplinler arası alana dayanmaktadır. Kültürel belleğin estetik olarak yansıması, geleneksel kültürlerin çevreyle kurdukları ilişkiler sonucu çevre estetiği oluşmaktadır.
J. Erzen’ e göre, yeni bir çevre kavramı yeni bir estetik tanımına ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda estetik ise kültür ve çevre arasındaki genişletilmiş bir ilişkiler ağını tanımlamaktadır. Estetik, çevre ölçeğinde bir farkındalık olarak düşünüldüğünde özel bir algı düzeyini ifade etmekte ve kırsal-geleneksel mimari kalıplar olmak üzere her ortamla iç içedir.
Sanat bireyden başlayıp yaşadığı kültürü etkiler ve kültürleşme yoluyla evrensel boyuta ulaşarak tüm dünyaya yayılır. Kendi sanatçısına ve sanat ürünlerine yeterli derecede önem vermeyen ve sahip çıkamayan toplumların kültürleri daha çok yozlaşmaktadır.
Çalışmaların çoğu içinde, yaşadığımız sistemlerin iç ilişkileriyle ilgili felsefi düşünceleri tanımlar, zaman-mekân ilişkilerini irdeler, sistemlerin değişkenlerden nasıl etkilendiğini gösterir ve sanatın, bilimin, felsefenin örtüştüğü alanları inceler. Sanatçı, düşüncelerini, çağdaş, felsefi, toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel konular üzerine yarattığı metaforlar aracılığıyla simgelerle betimler. Düşünceyi, yaşayan nesneye dönüştürerek, yaşayan nesne de yine başka bir nesneye dönüşmektedir.
Günümüz sanatı toplumdan yabancılaşma ve kopma yerine bağlantı kurmaya, katılmaya ve toplumsal açıdan etkin olmaya açıktır. Suzi Gablik The Reenchantment of Art adlı kitabında bugün biz düşen en önemli görevin her türlü kültürü “yeniden canlandırmak” olduğunu vurgulamıştır. Bourriaud, diyalog içeren sanat yapıtı ile insanlar arasındaki etkileşim ve toplumsal bağlamı kuramsal temel olarak kullanan sanat olaylarını, “ilişkisel estetik” olarak niteliyor ve savunuyor.
En önemlisi de sanat yapıtının bir diyalog ve insan yaşamı için bir mekân yaratabilmesidir. Burada bu örneklere dikkat çekmek, çevre ile toplumun gereksinmeleri doğrultusunda sanatçının gereksinim ve yetenekleri arasındaki bağlantıları gündeme getirmektir.

Araştırmada kadın bedeni ve kadın figürüne ilişkin sanat ve görsel kültür alanından örnekleme alınan eserler üzerinden karşılaştırmalı bir analiz gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda kadın bedeninin değişen estetik yapısı olduğu kadar bu... more

Araştırmada kadın bedeni ve kadın figürüne ilişkin sanat ve görsel kültür alanından örnekleme alınan eserler üzerinden karşılaştırmalı bir analiz gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda kadın bedeninin değişen estetik yapısı olduğu kadar bu yapıya yüklenen ya da bu yapı üzerinden şekillenen gerçeklik yaklaşımları incelenerek farklı kültürlerin beğeni yargılarının da açığa çıkarılması hedeflenmektedir. Kültürel çeşitlenmenin yanında farklı tarihsel koşulların kadın bedeni üzerindeki etkileri sanatın antik, modern, postmodern üçgeninde ve felsefenin etkisinde ilişkisel analiz edilmektedir. Bu kapsamda bereketi sembolize eden Anadolu’nun en önemli tanrıça heykellerinden Kybele araştırmanın başlangıç örneklemini oluştururken, modern öncesi dönemin kırılgan beden algısını temsil eden örnekler ile araştırma sürdürülmekte, devamında modernist düşüncenin yeniden-üretilebilirlik, hareket, nesnel ve öznel zaman ile gerçekçi ve geometrik biçimlendirme anlayışları realizm, idealizm ve soyut sanat eğilimleri çerçevesinde üretilen eserlerle ilişkilendirilmektedir. Tarihsel olarak postmodernizm ise meta-estetik ve kültürel çoğulculuğun, popüler kültür ve eleştirel düşüncenin kadın bedenini değiştirip dönüştürdüğü ve yeni bir kimlik kazandırdığı bir paradigma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu koşullar altında varlığını sürdüren sanatın biçimsel ve söylem dili günümüz teknoloji toplumlarının sanal beden algısına ve interaktif gerçekliğine kadar dayandırılmaktadır.
Bütün bu sürekliliğin tanımlanması adına arka planda özelde sanatın, genelde kültür politikalarının, teknoloji ile ilişkili bilimsel gelişmenin ve tarihsel koşulların sonucunda ortaya çıkan toplumsal ilişkilerin de felsefenin etkisinde analiz edilmesi ve kadın bedeninin genel olarak bu sistemler içerisindeki konumu ve özel olarak sanat alanındaki değişiminin tanımlanması araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda yaşamın kaynağını temsil eden kadının farklı sanat eğilimleri ve dönemler kapsamında değişen görünümünün analiz edilmesi ile teknolojinin figüratif gerçeklik üzerinde değer kaybının aksine birey olarak kadının değişmeyen gücünün vurgulanması ve bu etkinin kültür alanına hangi koşullar altında ve hangi görüntü gerçekliği ile yansıtıldığının ortaya çıkarılması hedeflenmektedir.
In the research, a comparative analysis is carried out on the works taken from the field of art and visual culture related to the female body and female figure. In this context, it is aimed to reveal the taste judgments of different cultures by examining the changing aesthetic structure of the female body as well as the approaches to reality that are attributed to this structure or shaped through this structure. In addition to cultural diversification, the effects of different historical conditions on the female body are analyzed relationally in the ancient, modern, postmodern triangle of art and under the influence of philosophy. In this context, Kybele, one of the most important goddess statues of Anatolia, which symbolizes fertility, constitutes the initial sample of the research, while the research continues with examples representing the fragile body perception of the pre-modern period, and then the modernist thought's understanding of reproducibility, movement, objective and subjective time, and realistic and geometrical shaping. It is associated with works produced within the framework of realism, idealism and abstract art tendencies. Historically, postmodernism emerges as a paradigm in which meta-aesthetics and cultural pluralism, popular culture and critical thinking change and transform the female body and give it a new identity. The formal and discourse language of art, which survives under these conditions, is based on the virtual body perception and interactive reality of today's technology societies.
In order to define all this continuity, the analysis of the social relations that emerged as a result of art in particular, cultural policies in general, scientific development related to technology and historical conditions under the influence of philosophy, and defining the position of the female body in these systems in general and its change in the field of art in particular, are the mainstays of the research. constitutes its purpose. In this direction, it is aimed to analyze the changing appearance of women, who represent the source of life, within the scope of different art trends and periods, to emphasize the unchanging power of women as individuals, contrary to the devaluation of technology on figurative reality, and to reveal under which conditions and with which image reality this effect is reflected in the cultural field.

Bu kitap Türk toplumunda bedeni ve güzelliği nasıl algıladığımızı, algılayış şekillerimizin ve yapılarımızın hangi sosyal, kültürel ve ekonomik etkenlerden etkilendiğini ve bunların etkisiyle değişen algılarımızın benliğimizde ve... more

Bu kitap Türk toplumunda bedeni ve güzelliği nasıl algıladığımızı, algılayış şekillerimizin ve yapılarımızın hangi sosyal, kültürel ve ekonomik etkenlerden etkilendiğini ve bunların etkisiyle değişen algılarımızın benliğimizde ve bedenimizde nasıl etkiler yarattığını ele almaktadır. Kültür endüstrisinin, iletişim teknolojilerinin ve tüketim kültürünün baskısı ve etkisi altındaki insanlar bedenlerini ve benliklerini kişiselleştirme, emsalsizleştirme ve bireysel ifadeye kavuşturma argümanıyla süreklilik arz etmesi gereken tek bir amaca yöneltilmektedir: Beden için tüketim! Bir göstergeler ve kimyasallar mezarlığına dönüşen beden Platon’un mağarası veya Wachowski Kardeşler’in Matrix’i gibi aslolanı gizlemek üzere kurgulanan bir hipergerçekliğe dönüşmektedir. Bu çalışma da, bu bakış açısıyla, beden için tüketim yapmanın ve davranışlar sergilemenin ve arkasında yatan ve birçok endüstrinin manipüle ettiği beden algısını, bedensel tatmini ve tatminsizliği, bireylerin kendilerinin ve diğerlerinin bedenlerini değerlendirişini, bunları etkilemek üzere kurgulanan estetik anlayışları, idealleri, beden politikalarını tarihsel bağlamını da göz önünde bulundurarak incelemekte ve bazı noktalarda eleştiriler getirmektedir. Post-modern kültürlerde estetikleştirilen yaşam tarzları ve bedenler artık herhangi bir sosyal paylaşım uygulaması veya internet sitesinde sunulduğunda kişiler bireysel ifade şekillerini, bedenleri, beğenileri, diğerlerinin yaşam tarzlarını ve değerlerini “dikizlemeye” ve “değerlendirmeye” alışmakta ve aynı değerlendirme gizli bir biçimde bireyin kendisine de dönmektedir. Bu gibi bedensel konuların henüz Türk Beden Sosyolojisi literatüründe incelenmemiş noktalarını keşfetmek için yapılan bu çalışma Post-modern Estetik Anlayışları ve etkilerini okuyucunun gözünde canlandırmayı amaçlamaktadır.

Yirminci yüzyılın sonlarına doğru küreselleşmenin de etkisiyle şehirler büyük bir değişim içerisine girmiştir. Nüfus artışı sonucunda çarpık yapılaşma estetik anlayışın kaybolmasına ve şehirlerin beton yığını haline dönüşmelerine yol... more

Yirminci yüzyılın sonlarına doğru küreselleşmenin de etkisiyle şehirler büyük bir değişim içerisine girmiştir. Nüfus artışı sonucunda çarpık yapılaşma estetik anlayışın kaybolmasına ve şehirlerin beton yığını haline dönüşmelerine yol açmıştır. Şehir estetiği toplumun nefes almasını sağlayan, bölge değerlerine sahip çıkan ve şehrin karmaşık yapısını düzenli hale getiren günümüzün sosyal bir ihtiyacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’deki şehir estetiği anlayışında belirli bir standardın, sınırlamanın ve denetimin olmadığı veya eksik olduğu görülmektedir. Diğer ülkelerdeki yapılaşmalar da incelendiğinde şehir estetiğinin belirli bir plan dâhilinde gelişen bir anlayış olduğu ortadadır. Bu çalışma sonucunda elde edilecek verilerle Türkiye için şehir estetiği önerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Doğru planlama ve uygulamalarla Türkiye’de şehir estetiği olgusunun geliştirilebileceği ve belirli standartlarla denetimi sağlanabileceği anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde önemli bir yere sahip olan Karakoç, II. Yeni hareketi içerisinde kendine mahsus dil ve özgün söyleme sahiptir. Özellikle kendine has imge kültürüyle geçmişin bilgi ve deneyimlerini günümüz şiirinde kendine... more

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde önemli bir yere sahip olan Karakoç, II. Yeni hareketi içerisinde kendine mahsus dil ve özgün söyleme sahiptir. Özellikle kendine has imge kültürüyle geçmişin bilgi ve deneyimlerini günümüz şiirinde kendine has estetik bir duyuşla yeniden yorumlar. Sezai Karakoç‟un şiirlerindeki kuruluş ve kurtuluş değerleri, geleneksel yaşam bilinci, tarih bilinci, İslâm medeniyeti, Divan edebiyatı ve aşk estetiği gibi unsurlar üzerine kurulur. Sezai Karakoç, insanın içinde yaşadığı şeyler dünyasında yitip gitmemesi için ona tarihselliğini hatırlatan kendilik değerlerine ve kuruluş ve kurtuluş değerlerine sığınması gerektiğini belirtir. Bu açıdan kur(t)uluş değerleri en geniş anlamıyla önceki yaşam ve yaşanmamışlıkların bilgi ve birikimlerini temel izlek ve imgeler düzeyinde aktarılmasıdır.
Karakoç‟un öğretisinin merkezinde yer alan kavramların en önemlisi diriliştir. Sezai Karakoç gerek şiirlerinde gerekse denemelerinde “Diriliş” kavramını merkezden çevreye yayılan bir şekilde ele alır. Diriliş estetiği ise kuruluş ve kurtuluş değerleri ve imgelerinin hal zamanında kendilik ve kendi oluş biçimidir. Sanatçının şiirlerinde geleneksel değerler, onu kuşatan, besleyen ve geçmişle hal zamanında ilişki kurmasını sağlayan önemli unsurdur.
Anahtar Kelimeler: Sezai Karakoç, şiir, kuruluş ve kurtuluş değerleri, kendilik bilinci, tarih bilinci, aşk estetiği.

Öz Yabancılaşma; felsefe, sosyoloji ve psikolojinin kullandığı anahtar kavramlardan birisidir. Bu kavramın sanat alanında estetik öznenin sanat eserine katılımını kontrol etmek için yabancılaştırma etkisi (Verfremdung) kavramına... more

Özet: Her ne kadar bu konuda ilgili literatürde çatışmalı fikirler olsa da, tesbih Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık ve İslam gibi farklı dinsel geleneklerde dini, kültürel, işlevsel anlamlar ve roller taşımaktadır. Dini işlevleri ve... more

Bincang-bincang "Mbabar Kaendahan" yang dimoderatori oleh Prof. Dharsono mencoba menjelaskan perbandingan antara estetika barat dan timur (utamanya estetika nusantara). Sementara itu, Prof. Bambang Sugiharto dalam mata kuliah Filsafat... more

Bincang-bincang "Mbabar Kaendahan" yang dimoderatori oleh Prof. Dharsono mencoba menjelaskan perbandingan antara estetika barat dan timur (utamanya estetika nusantara). Sementara itu, Prof. Bambang Sugiharto dalam mata kuliah Filsafat berbicara mengenai
seni yang tidak identik dengan keindahan seperti pada umumnya.

STRUCTURED ABSTRACT Although there are numerous studies concerned with the performances of Architect Sinan, the number of studies on the content, technical and aesthetic features of the writings in these structures is rather limited. This... more

DİN EĞİTİMİNDE ESTETİK ÖMER DEMİR İLAHİYAT YAYINLARI İslam insana estetik öz zenginliğini kazandıracak, ilişkilerini düzenleyip yönetecek birçok estetik malzeme verir. Din eğitiminin bu anlamda öğrenen açısından güzelleşme çabası ve... more

AUZEF Felsefe Bölümü Estetik Ders Özeti (1-7 Hafta)

İngiliz edebiyatında, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan edebi eserlerin çoğunlukla şiir türünde görülmesi, kuşkusuz, savaşın neden olduğu korku, umutsuzluk, vatanseverlik gibi duyguların normalden çok daha şiddetli şekilde hissedilmesi... more

İngiliz edebiyatında, Birinci Dünya Savaşı’nı konu alan edebi
eserlerin çoğunlukla şiir türünde görülmesi, kuşkusuz, savaşın neden olduğu korku, umutsuzluk, vatanseverlik gibi duyguların normalden çok daha şiddetli şekilde hissedilmesi ile ilişkilidir. Diğer yandan, savaş halinin, sivil halkın ve milyonlarca askerin zihnine yerleştirdiği, zamanın kısıtlı olduğu düşüncesi, çabuk düşünmenin ve hareket etmenin gerekliliği ve ruh halinin ani değişimlere maruz kalması, savaş anlatısı ile bağlantılı edebi yönelimin şiire kaymasını tetiklemiştir. Modernist şairlerin eserleri ile paralel özellikler gösteren İngiliz savaş şiiri, cephede savaşan asker şairlerin tecrübelerini konu alması yönüyle literatürde kendine özgü bir konuma sahip olmuştur. Savaş sonrası dönemde, şiirin yanı sıra, yine şairlerin yazdıkları anı kitapları da onların savaşta yaşadıklarını ve kolayca atlatamadıklarını dış dünyaya aktarmalarını sağlamıştır. Edmund Blunden, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebelerine tanıklık etmiş bir şair olarak, yazdığı şiirlerle, İngiliz savaş edebiyatına katkıda bulunmuştur. Blunden, 1928 yılında yayımlanan anı kitabı Undertones of War ile daha çok tanınmıştır; bu eser, etrafı şiddetle çevrili bir şairin, edebiyat ve doğa sevgisi ile savaşın kaosundan zihnen de olsa uzaklaşabileceğini göstermesi açısından öne çıkar. Bu çalışma, İngiliz savaş şiirine genel bir bakış sunduktan sonra, Edmund Blunden’ın edebi yönünü ve Undertones of War’un şiirselliğini açıklamayı amaçlamaktadır.

Sanat eğitimi, asırlar içinde tecrübe edilerek genel kabul görmüş birtakım alıştırmaların tekrarıyla başlayıp basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir seyir izler. Hat eğitiminde bu safhalar müfredât ve mürekkebât meşkleri olarak... more

Sanat eğitimi, asırlar içinde tecrübe edilerek genel kabul görmüş birtakım alıştırmaların tekrarıyla başlayıp basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir seyir izler. Hat eğitiminde bu safhalar müfredât ve mürekkebât meşkleri olarak vasıflandırılır. Talebenin bir hoca rehberliğindeki bu talim serüvenine temeşşuk denir. Temeşşuk tamâma erdiğinde hocanın tavsiyesiyle, eski üstadların bilinen bir terkîbi taklîden yazılır. Daha sonra, talebenin taklîden yazmaya muvaffak olduğu bu yazının altına kendi hocası tarafından icâzet metni ile bir veya iki hat üstadı tarafından tasdîk ibâresi yazılır. Dolayısıyla bir hat talebesinin icâzet alabilmek için kendine has bir terkîb yani yeni bir tasarım yapmasına gerek yoktur. Hat sanatında, icâzet aldıktan sonra da taklîd ve tanzîr kabilinden eserler verilmesi gelenek hâlini almıştır. Eslâfın terkiplerini aynen yazmak taklîd, kısmen değiştirerek yazmak ise tanzîr olarak vasıflandırılabilir. Bir hattat için bu yolda eserler vermek başka bazı sanatlarda olduğu gibi istihfaf gerekçesi olmayıp bilakis takdir ve iltifat sebebi olabilir. Hat sanatı tarihi, bu evsaftaki sayısız eserle doludur. Hâmid Aytaç da yeni terkipler yapmak konusunda son derece mâhir ve velût bir sanatkâr olmakla birlikte, kendinden önceki hattatlar gibi, taklîd ve tanzîr mahiyetinde eserler de vermiştir. Zira taklîd, hattatın acziyetini değil kudretini gösteren bir meziyettir. Tanzîr ise tıpkı divan şiirinde, mûsikîde ve sâir sanatlarda olduğu gibi köklü bir geleneğin yaşatılmasına matûfen eser vermektir. Bu tebliğde, Hattat Hâmid Aytaç’ın taklîd ve tanzîr geleneği meyanında vermiş olduğu eserler tetkik edilecektir.

İnsanlığın, sonrasına iz bırakmak gayesinin hazza inkılap etmesi sürecinde sanatın estetik ile hemhal olması, mukadder bir birliktelik göstermiş ve tarih içerisinde buna dair düşünceler Platon ve Aristoteles’in belirgin tespitleri ile... more

In his poetics, Necip Fazıl Kısakürek expresses the purpose of his poetry as “being in quest of Allah” thereby implying that his whole sense of art is built upon an “exalted” asset. However, Necip Fazıl’s life, sense of art, involvement... more

Bireysel varoluş alanına geçiş ancak kişinin kendisinin birey olarak farkına varmasıyla mümkündür. Bu da, Kierkegaard'ın 'varoluş alanları' dediği üç aşama ile mümkün olmasıdır. Kişinin yaşam yolundaki estetik, ahlâk/etik ve iman/dinsel... more

Bireysel varoluş alanına geçiş ancak kişinin kendisinin birey olarak farkına varmasıyla mümkündür. Bu da, Kierkegaard'ın 'varoluş alanları' dediği üç aşama ile mümkün olmasıdır. Kişinin yaşam yolundaki estetik, ahlâk/etik ve iman/dinsel aşamalarından oluşmaktadır. Onun insan görüşü yaşam yolundaki bu üç varoluş ile ilgilidir. Bu üç varoluş alanı ayrıca üç yaşam biçimine tekabül etmektedir. Estetik aşama özelliklerini kendinde taşıyan estetler, ahlâk aşamasının özelliklerini kendinde taşıyan trajik kahramanlar ve dinsel aşamanın özelliklerini kendinde taşıyan iman şövalyeleri’dir. Bu üç varoluş alanı en altta estetik sonra ahlâk ve en zirvede ise iman alanı olmak üzere hiyerarşik bir yapı göstermektedir. Bu aşamalar arasında zorunlu bir geçiş söz konusu olmadığı gibi bir üst aşamaya geçişte alttaki aşamanın herhangi bir katkısı da yoktur. Aşamalar arasındaki geçiş sıçramayla mümkündür; özden varoluşa geçiş bir sıçramadır. Önemli olan seçim yapabilmektir. Çünkü seçim yaptığı sürece insan var olabilir; kendisi olabilir.

Güzel sanatlar, güzelin teorik ve pratik yönünden hareketle estetik tasarımlar oluşturan etkinlik alanlarıdır. Sanat bir obje tasarımında, estetik ise bilincin o objeye yöneliminde varlık bulmaktadır. Sözcüğün kökeni de zaten bu yönelimi... more

Güçlü bir yenilenme istenci, bilimsel düşüncelerde yaşanan dönüşümler XV. ve XVI. yüzyıllarda Batı dünyasında yeni bir dönemi başlatacaktır. Dönemler arasında kesin kopuşlar olmasa da Ortaçağ düşünce dünyası, yerini Rönesans'a... more

Güçlü bir yenilenme istenci, bilimsel düşüncelerde yaşanan dönüşümler XV. ve XVI. yüzyıllarda Batı dünyasında yeni bir dönemi başlatacaktır. Dönemler arasında kesin kopuşlar olmasa da Ortaçağ düşünce dünyası, yerini Rönesans'a bırakacaktır. Coğrafi alanda meydana gelen gelişmeler, Kopernik'in yermerkezci anlayışı tartışmaya açması ve Francis Bacon'un yeni bir bilimi inşa çabaları bitmek üzere olan Ortaçağın etkin dönüşümlerinin temelini oluşturan olaylar olarak karşımıza çıkar. Hümanizm, reform, kapalı bir dünyadan sonsuz bir evrene geçiş dönemin düşünce dünyasını tepetaklak edecektir. Avrupa, Hıristiyanlığa bağlı kalmakla birlikte Yunan kaynaklarına geri dönecek, Helenik miras Batı düşünce dünyasındaki güçlü konumuna yeniden kavuşacaktır. Bu bağlamda edebiyat, Helenizm dönemindeki logos ve doğa düşüncelerine yönelirken, Plâtoncu Floransa Akademisinde Platon'un görüşleri tartışmaya açılır ve onun Şölen'indeki güzellik anlayışı Rönesans sanatını besleyen ana kaynak durumuna gelir. Dinsel alanda meydana gelen dönüşümler ise Reform sürecini doğuracak, Protestan hareketinin yarattığı rüzgâr belirleyici bir biçimde yeni dönüşümlerin yaşanmasına katkıda bulunacaktır. Reform hareketi birey düşüncesini doğuracak, böylelikle dönemin düşünce dünyası insan üzerine yoğunlaşacaktır. Meydana gelen bu yeni düşünce iklimi sanat dünyasını yeni bir mecraya sürükleyecektir. Sanat artık tamamıyla bağımsızlaşma yolundadır. Sanat, teolojinin hizmetinden çıkar ve aydınlanma süreci üzerinden anlam kazanmaya başlar. Dönüşüm hümanist harekete uygun olarak gerçekleşir. Dönemin sanat anlayışı dünyayı, insanı ve bireyi keşfetme peşindedir. Dinsel temaşanın aracı olmaktan çıkan sanat, insan denen varlığı bir bütün olarak kavramanın bir aracı haline gelir. Bu anlamda Leon Battista Alberti, önemli bir kavşak noktası olarak karşımıza çıkar. Resim Üzerine adlı eserinde güzelliği bir bütünün parçaları arasındaki uyum olarak değerlendiren Alberti, ortaçağ anlayışını reddederek insanı ve onun sahip olduğu nitelikleri ön plana çıkararak portre geleneğini başlatır. Aynı esrinde Alberti'nin tabloyu, içinden dünyanın seyredileceği bir pencere olarak değerlendirmesi sanatın yeni konumuna dair bir işaret olarak okunabilir. İnsanın doğuşu, bireyin ve öznenin öne çıkarılma süreci resim sanatında yeni ve özgün bir türü doğuracaktır: Otoportre. Sanatçının Kendi Portresi'yle kendi imgesi üzerine eğilen Albrecht Dürer, bazı otoportrelerinde kendini İsa'yla özdeşleştirerek sanatçının kimliği konusunda yeni tartışmalara sebep olmuştur. Deha kavramı işte bu tartışmalardan doğmuş ve sanatçının modern imgesi bu dönemde şekil bulmuştur. Platon'daki ilahi esin ve Aristoteles'in üstün insan melankolisi gibi antik yunan kaynaklı düşünceler sanatçının bir deha olarak yorumlanmasına temel teşkil etmiştir. Floransa'daki Platon okulunun Hocası olan Marsilio Ficino'nun, deha konusunda geliştirdiği psikolojik teori, dönemin güzellik anlayışı üzerinde etkili olmuştur. Onunla birlikte, Platon'daki

Bu makale, günümüz toplumlarında güzellik algısına dair normları ve bu normların bireylerde yarattığı kaygıyı konu edinmektedir. Her ne kadar estetik biliminin, güzelliğin duyumsandığı koşulları incelediği ancak güzelliğin doğası ve... more

Bu makale, günümüz toplumlarında güzellik algısına dair normları ve bu normların bireylerde yarattığı kaygıyı konu edinmektedir. Her ne kadar estetik biliminin, güzelliğin duyumsandığı koşulları incelediği ancak güzelliğin doğası ve kökeni konusuna bir açıklama getiremediği yönünde eleştiriler bulunsa da (Freud, 1999) büyük bir haz değeri olan güzelliğin kavramsal içeriğine ait belirlemeler onu sadece bir kavram olmaktan çıkararak yaşam alanını belirleyen bir ölçüte dönüştürmektedir. Yaşam, güzel kavramının ölçüt alınması ile düzenlenir hale gelirken; güzel olan, bilincin yaşam ile ilişkisinin tarzını ve içeriğini belirleyen bir güç olagelmiştir. Bu çalışmada içinde bulunduğumuz çağda güzellik kavramının içerdiği anlamdaki değişim, mevcut ekonomik sistemin yarattığı neden-sonuç ilişkisi ile bu durumun insanın kendisini algılayış biçimi ve davranışlarına etkisi açıklanmıştır. Bu bağlamda yeni "güzellik algısının" ekonomik sistemin ürettiği normlarla sınırlandırıldığı; sürekli olarak tüketmeye teşvik ettiği ve önceki çağlardan farklı biçimde her iki cinsi de seyir sürecine dâhil ettiği söylenebilir. Hatları belirlenmiş bir güzelliğe sahip olmak mutluluk, doyumlu bir hayat, sosyal ve cinsel tercih edilebilirlik, farklılık ve statünün anahtarı gibi sunulmakta; normlara uygun bir güzellik dayatmasının dışında kalmak ise kişiyi tekinsiz bir durumla başbaşa bırakabilmektedir. Buradaki tekinsizliği yaratan şey ise toplumun dışında kalmak, başarısızlık, yalnızlık, kişinin varoluşu ve kendilik değerine ilişkin kaygıları, gerçekçi ya da hayali korkuları olabilmektedir.

İsim, Sıfat, Zât, Vahdet, Kesret, Vâhidiyet, Ehadiyet, Celal, Cemal, Kemal, Kâinat, İnsan, Bahar, Sema, Arz, Deniz, Kara, Çokluk, Teklik, Baskın İsim, İsm-i Azam, İstiaze, Kur'an, Hadis.

Öz Bu araştırmanın temel amacı, güzel kavramının farklı algı yaklaşımları ile sanat eserleri üzerinde izdüşümlerinin belirlenmesi ve çözümlenmesidir. Aynı zaman da tarihsel süreçte farklı düşünürlerin estetik üzerine söylemlerinden yola... more

Öz
Bu araştırmanın temel amacı, güzel kavramının farklı algı yaklaşımları ile sanat eserleri üzerinde izdüşümlerinin belirlenmesi ve çözümlenmesidir. Aynı zaman da tarihsel süreçte farklı düşünürlerin estetik üzerine söylemlerinden yola çıkılarak güzel kavramına yaklaşımlarının değerlendirilmesidir. Sanat tarihinden farklı dönemlerinden seçilen farklı disiplinlerdeki eser örneklemleri ile düşünürlerin güzel kavramı üzerine yaklaşımları karşılaştırmalı yorumbilimsel analiz edilmiştir. Croce'un estetik ve güzele yaklaşımları ile sınırlandırılmıştır. Betimsel bir araştırmadır ve araştırma sürecinde nitel araştırma tekniklerinden tümevarımsal yöntem kullanılarak ilişkisel tarama yapılmıştır. Amaçlı tarama da, görsel örneklemleri seçilirken belirli bir dönemle sınırlı kalınmamış, bu yolla felsefenin farklı söylemlerinin değişen farklı toplumsal ve sanatsal dönemlerde görünümleri örneklemler üzerinde çözümlenmeye gidilmiştir.
Abstract
Main purpose of this research is determining and resolving the projections of the concept of beauty on different perception attitudes. Another purpose is assessing the approaches on the concept of beauty by the sayings of different philosophers in the historic time course. An analysis of comparative hermeneutic approaches of philosophers on the concept of beauty with the work of art samplings of different disciplines and time courses from the history of art has been made. The research has been limited with the approaches of Platon Croces approaches on teh concept of beauty and aesthetics. It's a depictive research and a tendency of inductive relational screening has been used on the research process. In purposed research, choosing the visual samplings, not only have been limited with a certain period but also an analysis on the samplings of the visualities of artistic and social periods with the different sayings of philosophy has been made.

ÖZET: Estetik, güzellik ya da sanat ile ilişkilendirilen bütün yaklaşımların insanın yaratılışı ötesinde kâinatın her bir zerresi ile özdeşleştirildiği ve kavramsallaştırıldığı görülmektedir. “Estetik” ve “Güzel” kavramlarının birçok Batı... more

Tevfik Fikret, Türk edebiyatında genellikle Sis, Yağmur, Han-ı Yağma, Tarih- Kadim veya Rübab-ı Şikeste’nin şairi olarak bilinir. Oysa şiir yazan biri olarak birçok şair gibi onun da edebiyat üzerine görüş ve değerlendirme niteliğinde... more

Tevfik Fikret, Türk edebiyatında genellikle Sis, Yağmur, Han-ı Yağma, Tarih- Kadim veya Rübab-ı Şikeste’nin şairi olarak bilinir. Oysa şiir yazan biri olarak birçok şair gibi onun da edebiyat üzerine görüş ve değerlendirme niteliğinde eleştirel yazıları vardır.
Prof. Dr. İsmail Parlatır’ın düzenlediği Tevfik Fikret Dil ve Edebiyat Yazıları, Fikret’in 1896’dan 1911’e değin yayımladığı eleştirel ve değini yazılarıyla mektupları kapsamaktadır. Çoğu Musahebe-i Edebiyye ve Hafta-i Edebî olarak adlandırılan bu yazılarda şairin şiir, şiir ve edebiyat dili, vezin ve Servet-i Fünûn edebiyatı başlıca konulardır. Şiirlerinde olduğu gibi eleştiri ve değerlendirme içeren bu yazıları Tevfik Fikret ressam-şair kimliğiyle kaleme alır. Okuyucusuna keyif duyacağı bir estetik boyutlu, öznel eleştiri örnekleri sunar. Bu makalede Fikret’in şair kimliğinden daha çok bir edebiyat eleştirmenliği ve kısmen Hocası Recaizade Mahmut Ekrem’i anımsatan bir teorisyen kimliği üzerinde durulacaktır.

Bu araştırmanın amacı, Abidin Elderoğlu’na ait 1950 sonrası resimleri çözümlemek, seçilen yapıtların boşluk, doluluk oranlarını inceleyip yorumlamaktır. Abidin Elderoğlu döneminde yeniliği seçen özgün sanat anlayışı ile Türk Resim Sanatı’... more

Bu araştırmanın amacı, Abidin Elderoğlu’na ait 1950 sonrası resimleri çözümlemek, seçilen yapıtların boşluk, doluluk oranlarını inceleyip yorumlamaktır. Abidin Elderoğlu döneminde yeniliği seçen özgün sanat anlayışı ile Türk Resim Sanatı’ nın önemli sanatçılarından birisidir. Yeniliğin her zaman sanat düşüncesinin temel sorunu olduğunu düşünen ve belirten sanatçı yaşamını sanatsal üretimlerle geçirerek Çağdaş Türk Resim Sanatı’ na düşünsel ve uygulama yönünden ivmeler kazandırmıştır. Elderoğlu, resimlerinde soyutluğu sağlamak amacıyla müziksel seslerin, “işlevlerine göre uygulanmasına koşut olarak renk, biçim, açık-koyu ve yarım koyuluk gibi plastik öğelerin etkinliklerine dayatılmış ve böylece oluşmuştur”. Yaşadığı coğrafyada kendinden önce yapılan sanatlardan etkilenen sanatçı kendi resim üslubunda Doğu ve Batı sentezini yansıtarak yeni arayışların yapıtlarını ortaya koymuştur. Uzakdoğu ve Asya sanatından da etkilendiği açık olan sanatçı kaligrafi sanatına göndermeler yaptığı kompozisyon ve desenleri anımsatan lirik soyutlamalar gerçekleştirmiştir. Resim sanatında soyut bir anlatımı gerçekleştiren Elderoğlu, müziğin ritmik dilini plastik öğelerin rollerini kendi düşünsel tasarımına göre düzenlemiştir. Abidin Elderoğlu 1950’lerden itibaren çizgiyi, kompozisyon düzenlerinde kaligrafik tasarımlar uygulamalarıyla birbirine akış olarak benzeyen kavisler, dolu ve boş öğeleri kullanarak ürettiği birçok çalışmasında kaligrafinin plastik dilinden doğrudan etkilenmeden onlarla yeniden buluşan yapıtlar oluşturmuştur. Araştırmada yöntem olarak Ressam Abidin Elderoğlu literatür yönünden çözümlenerek, sanatçının kaligrafinin soyut dilinde buluştuğu 1950 sonrası yaptığı beş yapıtı tasarım özellikleri bakımından açıklanacaktır. Araştırmanın diğer boyutunda seçilen eserlerin kompozisyonlarındaki boşluk ve doluluk oranları sayısal fotoğraf işleme yazılımı ile analiz edilecek ve bulgular veri seti üzerinden, çalışmaların estetik ve tasarımsal yönü üzerinde yorumlamalarda bulunulacaktır.

Teknolojik bir icat olan televizyonun tarihsel gelişim süreci değişen-dönüşen toplumsal, kültürel, ekonomik ve özellikle teknolojik şartlar çerçevesinde seyretmiştir. Söz konusu tarihsel seyir şartları günümüzde de değişmeye devam... more

Teknolojik bir icat olan televizyonun tarihsel gelişim süreci değişen-dönüşen toplumsal, kültürel, ekonomik ve özellikle teknolojik şartlar çerçevesinde seyretmiştir. Söz konusu tarihsel seyir şartları günümüzde de değişmeye devam etmekte, çekim süreçlerinde gerçekleşen yeni teknolojik icatların yanında yayın mecralarının çeşitlenmesi muvacehesinde televizyon yeni sınırlar ve imkanlarla yüzleşmektedir. Günümüzün medyatik araçlar matriksinin içinde merkezi konumu muhafaza etmeye çalışan televizyon sadece toplumla kurduğu ilişki biçimlerinde değil, aynı zamanda kendi gelişim tarihiyle de yüzleşmekte, değişim ve dönüşüme maruz kalmaktadır.

Şule ÇELİKKAN 1 SİGMUND FREUD'DA YARATMANIN PSİKOLOJİSİ: PSİKANALİTİK SANAT Özet Sigmund Freud yirminci yüzyılı önemli ölçüde etkilemiş bir düşünürdür. Araştırmacı kimliğiyle psikanalizi insanların ruhsal sorunlarını tedavi etmek için... more

Şule ÇELİKKAN 1 SİGMUND FREUD'DA YARATMANIN PSİKOLOJİSİ: PSİKANALİTİK SANAT Özet Sigmund Freud yirminci yüzyılı önemli ölçüde etkilemiş bir düşünürdür. Araştırmacı kimliğiyle psikanalizi insanların ruhsal sorunlarını tedavi etmek için kullandığı gibi bu alanı diğer tüm alanlarla ilişkilendirerek insanlığın ruhsal ve manevi olarak iyileşmesi için elinden gelen gayreti sarf etmiştir. Psikanalizi sanatla ilişkilendirerek, sadece sanat yapıtının değil onu yaratan sanatçının da bir bilinçaltı okumasını gerçekleştirmiş, sanat ve yapıt sayesinde sanatçının,izleyicilerin ve tüm toplumun bilinçaltı yüklerinin hafifleyeceğini düşünmüştür. Sanat ve estetik arasında kesin bir ayrım gerçekleştirmiştir. Estetiğin güzellikle ilgilendiği yerde sanatın daha kalıcı ve güçlü zihni ve ruhsal bir yönü bulunduğunu kabul etmiştir. Onun için sanat, bilinçaltı dilin okunması için güçlü bir vasıtadır. Bunun için sadece etkilendiği sanatçıların yaşamları ve yapıtlarıyla ilgilenen Freud, psikanalitik bir sanat anlayışının öncüsü olmuştur. Bu sanat anlayışı sanat yorumlamalarına bilimsellik niteliği de kazandırmıştır. Abstract Sigmund Freud is a considerably influential thinker of the twentieth century. As an investigator, he has used psychoanalysis to treat people's mental problems, and he has made every effort to improve the spiritual and spiritual healing of humanity by associating this field with all other areas. By relating psychoanalysis to art, he read subconscious of not only the work of art but also the artist who created it, and he 1 Yrd.Doç.Dr., Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü.,