Güldane Gündüzöz | KIRIKKALE UNIVERSITY-TURKEY (original) (raw)
Papers by Güldane Gündüzöz
İlahiyat Tetkikleri Dergisi, 2021
Ihsān is used in two somewhat different meanings as an act of "doing someone a favour" and "doing... more Ihsān is used in two somewhat different meanings as an act of "doing someone a favour" and "doing
a good job [ıtqān]". The third meaning that the word ihsan is attributed with the signification of the
hadith of Cibril is "to worship as if seeing God". This last meaning has a moral emphasis. On the one
hand, it refers to the necessity of a person to be sincere in worship, but on the other hand, it points to the
ontological and epistemological depth of human existence. In this framework, ihsān and the justice
associated with it are qualities in al-Asmā al-Husnā of Allah. A network of semantic relations has been
created in accordance with the codes of this thought in Islamic thought especially in the mystical context.
In Abū al-Baqā al-Kaffawī’s conceptual scheme, one of the authorities in the field of terminology, justice
is superior to ihsān. In Rāgib al-Isfahānī’s scheme, justice comes after ihsān. However, in this last
scheme, it can be seen that the concepts of justice and ihsān are built only on the act of “obedience (giving).”
It is understood that the ruyat Allāh and shahāda connection of the concept in question is disabled
here. As for the concept scheme created by sūfī thought the concept of ihsān has been placed after
justice. On the other hand, the concept of mushāhadah has been evaluated in connection with concepts
such as "hayā" and "inzi‘āc".
Diyanet Aylık Dergi, 2024
Umudun sesine kulak vermek için İslam tarihinin ve rivayet kültürünün peşinden gitmek gerekir. Aş... more Umudun sesine kulak vermek için İslam tarihinin ve rivayet kültürünün peşinden gitmek gerekir. Aşere-i mübeşşereden olan sahâbî kumandan Sa’d b. Ebû Vakkâs, Kadisiye savaşında İslâm’a davet etmek üzere İran hükümdarına bir elçi gönderir, elçi hükümdara “Ya İslam’ı kabul et ya da İslam devletinin hâkimiyetine boyun eğerek cizye vergisini ver” der. Hükümdar buna cevap olarak elçiye bir çuval toprak verir ve küstah bir şekilde “al, bunu Sa’d’a götür, ona cevabım ancak budur” demeyi de ihmal etmez. Elçi, kendisine verilen bir çuval toprağı sırtlanırken hükümdar ve maiyeti, elçinin yüzünün gözünün toza toprağa bürünmüş halinden pek bir keyif alarak bununla eğlenirler. Elçi ne yapsın, “Elçiye zeval olmaz” diyerek boynu bükük vaziyette bir çuval toprakla komutanı Sa’d’ın huzuruna çıkar. Sa’d, bu duruma kızmak ne kelime, üzülmez bile. Bilakis çevresindeki komutanlarına ve askerlerine, beklenen zaferin ne kadar yakın olduğunu hatırlatır ve “Bakın, Allah size şimdiden fethetmek istediğiniz yerlerin topraklarını gönderiyor” diyerek onların ümitsizliğini ümide, üzüntülerini kalp huzuruna çevirir.
Uzmanına Sorduk, 2022
Camiler takva üzerine kurulmuş yapılardır. Bilindiği üzere takva, Allah’ın buyruklarına tam bir t... more Camiler takva üzerine kurulmuş yapılardır. Bilindiği üzere takva, Allah’ın buyruklarına tam bir teslimiyet ve gönül rızası ile uymak idealini merkeze alan dinamik bir durumun ifadesidir. Camiler bu ideal çerçevesinde her türlü maddi üstünlüğü ve farklılığı, birlik ve eşitlik şuuruna dönüştüren yerlerdir.
Diyanet Aile Dergisi, 2022
Kur’an-ı Kerîm, insanın daha bu dünyaya gönderilmeden önceki varlık aşamasından başlattığı beşerî... more Kur’an-ı Kerîm, insanın daha bu dünyaya gönderilmeden önceki varlık aşamasından başlattığı beşerî hayatı, farklı kıssalar eşliğinde dünyevî boyutlarıyla ele alırken, insanın nihayetinde ulaşacağı sermedi hayatından da kesintiler vermeyi ihmal etmez. İnsan bu hâliyle kâh meleklerin kendisine tazim ile eğildikleri Allah’ın bir temsilcisi; kâh “Bak nasıl da Nil ayaklarımın altından akıyor, her şey gibi o da benim emrimde ve en büyük Tanrınız benim” küstahlığında bir Firavun olarak karşımıza çıkar. İnsanın aldanışı, bazen Hz. Âdem’in şeytana kanmasında olduğu gibi cennetten sürgün ve Arafat’ta hüzünlü bir buluşmadır. Ne var ki bazen bu aldanış, Firavunun nafile tanrılık iddiasında olduğu gibi tam bir isyan hâlidir. Artık bu hâl, insanlığın kolektif hafızasında hüzünlü de olsa bir buluşmayı değil, suların kıyısında korkunç bir akıbeti hatırlatır.
İrfan Boyutuyla Varoluşun Gayesi, 2022
İrfan geleneğimizde dış dünyada müşahede edilen kesret ya da başka bir deyişle birbirinden farklı... more İrfan geleneğimizde dış dünyada müşahede edilen kesret ya da başka bir deyişle birbirinden farklı varlık tezahürleri, elbette birer hayal ve vehim değildir. Tüm varlık, kendi çeşitliliği içerisinde vâhid-i mutlak ve tek
olanın varlığının yani Allah’ın kudretinin tezahürüdür ya da tasavvufi terimle ifade edecek olursak “şuûn”udur. Varlığın hakikati ise ilim ve irfanın, basar ve basiretin, kısaca hepsi birer ayet niteliğinde olan pozitif bilimler ile
ruhi neşvenin ahengi sayesinde çok daha derin şekilde kavranabilir. Yunus Emre bu noktada “Can bir ulu kimsedir, beden onun atıdır.” der. Bu hâliyle beden, beş duyu ile donatılmış olup nefsin zahirî yönünü, ruh ise bâtıni yönünü oluşturur.
A Doxographic Assessment of the Theoretical Structure of The Science of Sufism in the Axis of the Metaphic Period, 2021
Tasavvuf tarihi özelinde fikrî ve kültürel açıdan çepeçevre kuşatılmış şartları derin bir okumaya... more Tasavvuf tarihi özelinde fikrî ve kültürel açıdan çepeçevre kuşatılmış şartları derin bir okumaya tabi tutarak anlamaya çalışmak, bu istikametteki metinleri anlamayı zorunlu kılmaktadır. Bu metinler, geçmiş dönemlerde pek çok dönemeci aşarak günümüze intikal etmiştir ve bunlar çeşitli şartlarda okunmuştur. Bin yılı aşan İslâm irfânı, çeşitli asırlarda yazılmış pek çok irfânî metin ile bu zorunluluğu araştırmacıların omuzlarına yüklemektedir. İrfânî metinlerin iyice incelendikten sonra anlaşılabilmesi konusunda en önemli sorunlardan biri, irfânın ortaya çıkışı, meseleleri ve bir ilim olarak kültürel ve bağımsız bir yönelime nasıl girdiği ve elbette bu süreçte nasıl geliştiğinin anlaşılması problemidir. Çeşitli araştırmacılar tasavvuf tarihinin bilinmeyen zamanlarını ortaya çıkarmak için çeşitli eğilimlerin gelişim sürecinin açıklanması konusunda gayret göstermişlerdir. Bu makale, tarihi bir gerçeklik olarak varlık ve bilgi sistemini araştırmaya yönelik çaba konusunda şuhûd temeline yani nazarî irfâna dayanmaktadır. Buradan hareketle ve bu zorunluluk dikkate alınmak suretiyle irfânî kaynaklar referans alınarak tarihi dönüşümün en önemli unsurları tahlil edilmiştir. Trying to understand the intellectual and culturally besieged conditions by subjecting them to a deep reading made it necessary to understand the texts in this direction in the history of Sufism. These texts have survived to the present day by overcoming many turns in the past, and they have been read under various conditions. Over a thousand years of Islamic wisdom puts this obligation on the shoulders of researchers with many scholarly texts written in various centuries. One of the most important problems in understanding the wisdom texts after they have been thoroughly studied is the problem of understanding the emergence of lore, its issues and how it entered into a cultural and independent orientation as a science and of course how it developed in this process. Various researchers have made an effort to explain the development process of various tendencies in order to reveal unknown times in the history of Sufism. This article is based on the basis of shuhud, that is, theoretical wisdom, on the effort to investigate the existence and knowledge system as a historical reality. From this point of view and taking this necessity into consideration, the most important elements of the historical transformation have been analyzed with reference to the sources of wisdom.
İlahiyat Tetkikleri Dergisi, 2021
Hakem Kurulu | Referee Board ilahiyat tetkikleri dergisi en az iki hakemin görev aldığı çift tara... more Hakem Kurulu | Referee Board ilahiyat tetkikleri dergisi en az iki hakemin görev aldığı çift taraflı kör hakemlik sistemi kullanmaktadır. journal of ilahiyat researches uses double-blind review fulfilled by at least two reviewers. Açık Erişim Politikası | Open Access Policy ilahiyat tetkikleri dergisi içeriğine anında açık erişim sağlamaktadır. journal of ilahiyat researches provides immediate open access to its content.
Insanlik tarihinin baslangicindan gunumuze kadar dusunce ve inanc ile ilgili soyut kavramlar gene... more Insanlik tarihinin baslangicindan gunumuze kadar dusunce ve inanc ile ilgili soyut kavramlar genellikle sembollerle ifade edilmistir. Tasavvufun da bu temel ilkeden uzak kalmasi dusunulemez. Bu baglamda tekkelerde en sik karsilasilan maddi kultur objelerinden hirka, alem ve seccâde, maddi fonksiyonlarinin yaninda sufi menkibeleri ve merasimlerinde sembolik birer unsur olarak onemli islevler ustlenmistir. Dervis ceyizi adi verilen bu esyalar, kullanan acisindan gunluk alelade unsurlar degildir. Bu calismada, belge ve kaynaklarin isiginda mutasavviflara gore tasavvufi sembollerden hirka, alem ve seccâdenin ayet, hadis ve menkibelerdeki izleri ve tasavvufi ekollerin bu simgelere yukledikleri deger uzerinde durulmustur. Bu calisma, basili kaynaklarin yani sira el yazmasi eserlere dayanmaktadir. Bu baglamda konu hem inanc hem de rituel baglaminda ele alinmistir.
Turk Kulturu Ve Haci Bektas Veli-arastirma Dergisi, 2018
Sancak, alem ve tug, devlet gelenegini temsil eden onemli sembolik alâmetlerdir. Anadolu tekke ku... more Sancak, alem ve tug, devlet gelenegini temsil eden onemli sembolik alâmetlerdir. Anadolu tekke kulturunde ise sancak, alem ve tug, maddi fonksiyonlari ve sufi anlatilari ve rituellerinde sembolik birer figur olarak onemli islevleri olan objelerdir. Bu dogrultuda soz konusu objelerle ilgili pek cok âdet ve uygulamanin, tarikat yapisinin teorik ve felsefi boyutunun birer izdusumu oldugu gorulmektedir. Ayni zamanda sancak, alem ve tug, parcasi olduklari alegorik dil ve kendine ozgu tasavvuf sembolizminin sagladigi semantik imkânlarla, gerek sufi rituellerine gerekse tasavvuf inanc ve kabullerine ve nihayet sufi terminolojisine farkli boyutlar katmaktadir. Bu baglamda bir taraftan menâkibnâmelerdeki sembolik hikâyelerin derin okumasinda, diger taraftan tarikat ayin ve rituellerindeki simgesel uygulamalarin cozumlenmesinde sancak, alem ve tug figurlerinin ustlendikleri islevlerin tespitine ihtiyac duyulmaktadir. Diger bazi objelerle birlikte mustakil risalelere konu olan sancak, alem ve ...
Kaygusuz Abdal, XIV-XV. asirlarda Anadolu'da yasamis bir sufidir. Yasadigi toplumun onemli bi... more Kaygusuz Abdal, XIV-XV. asirlarda Anadolu'da yasamis bir sufidir. Yasadigi toplumun onemli bir sahsiyeti olarak Kaygusuz Abdal, eserlerinde, icerisinde bulundugu sosyal cevrenin sorunlarini siirleri ve nesirleri ile isleyen bir sufidir. O, simâtiye adi verilen ve yemegi konu edinen siirleri ile toplumun duygu ve dusuncelerini yansitmistir. Simâtiye, Turk Edebiyati'nda sembolik bir anlatim tarzi olarak bircok sair ve yazarin ilgisini cekmis ve bu tarz eserler verilmistir. Bu makalede ilk kez Kaygusuz Abdal'in simâtiyeleri sembolizm baglaminda incelenmistir.
Joyce Roper resided for three years in the town of Nar, a settlement very close to Nevşehir. She ... more Joyce Roper resided for three years in the town of Nar, a settlement very close to Nevşehir. She wrote a book when she returned to London and told her book about Nar. At first she could not speak Turkish, but people of the town did well to her. She soon adapted to the speech of the towns people. Roper found the opportunity to get acquainted with an unspoiled and rich culture in this little town. She especially described religious women wearing traditional clothes. The book “The Women of Nar” consists of two parts. In the first part, the author describes the process of deciding on this journey and coming to town. In the second part, people living in the town were depicted. Local people and some tribes were introduced by giving names in this section. Especially in this section ladies were told. In the book, the clothes that wearing people, the meals, funerals, winter evenings, refreshments and wedding ceremonies were explained in a very detailed way. The work, written half a century ago, is a field research. This book can be used in academic studies of Nevşehir history. Because there is invaluable information in the book. Joyce Roper, The Women of Nar adlı eserinde üç yıl boyunca ikamet ettiği Nevşehir’in Nar Kasabası’nı konu edinmiştir. İkametinin ilk zamanlarında kasaba halkıyla iletişim kurma bakımından dil bir sorun olarak önüne çıksa da o, sıcakkanlı kasaba halkına kısa sürede uyum sağlamıştır. Roper, bu küçük beldede bozulmamış hâlde yaşayan oldukça zengin bir kültürü keşfetmiştir. Roper eserinde bilhassa geleneklerine ve dini kurallara son derece bağlı, beyaz örtüleri ve tülbent yaşmakları ile dimilerinin içinde salınan kasaba kadınlarını tasvir etmiştir. The Women of Nar adlı eser, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yazarın bu yolculuğa karar verme ve kasabaya gelme süreci anlatılmaktadır. İkinci bölüm ise kasaba halkına ayrılmıştır. Bu bölümde özellikle bazı kadınların isimleri zikredilerek yöre halkı ve bazı sülaleler tanıtılmaktadır. Eserde evlerin ve sokakların topografik yapısı, insanların kıyafetleri, evlerde pişirilen yemekler, cenaze törenleri, kış akşamları yapılan etkinlikler, ikramlar ve düğün merasimleri oldukça ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Yarım asır önce yazılmış olan söz konusu eser, bu yönleriyle bir nevi alan araştırmasıdır ve Nevşehir tarihine dair yapılacak akademik çalışmalarda kaynak olabilecek değerli bilgiler barındırmaktadır.
Hz. Muhammed’in ve Hz. Hatice’nin kizi Hz. Fâtima’ya Şii dusuncede yuklenen ontolojik ve eskatolo... more Hz. Muhammed’in ve Hz. Hatice’nin kizi Hz. Fâtima’ya Şii dusuncede yuklenen ontolojik ve eskatolojik anlamin mahiyetinin ortaya konulmasi, ozellikle Hz. Meryem ile kurulan analojinin cozumlenmesinde yatmaktadir. Şii dusunce sisteminde Hz. Fâtima figuru ile tarihi verileri asan ve varolussal oldugu kadar uhrevi boyutta aktif rol alan bir Hz. Fâtima imgesi tasavvur edilmistir. Bu tasavvur, Şii gelenek icinde imamet nazariyesinin kurumsallasmasinda, sefaatcilik ve arabuluculuk gibi uhrevi ya da sifa vericilik gibi dunyevi tezahurleri ile Hz. Meryem’in karizmasina oldukca benzer bicimde istihdam edilmistir. Şii gelenekte Hz. Fâtima ve Hz. Meryem, benzer bir cile ortakliginda degerlendirilmekte; boylece bu analoji, cesitli adlandirmalar, bakirelik, dogurganlik, iffet, sefaat, sifa ve bereket kaynagi olma, semavi bir varlik olarak dunyaya gelme, ilahi riziklara muhatap olma gibi konularda kendisini gostermektedir. Nihayet Şii dusuncede Hz. Fâtima figuru bir taraftan ahistorik bir yapida ...
Tâc, dervis ceyizi olarak bilinen tarikat kiyafetleri icinde merkezi bir oneme sahiptir. Hirka ve... more Tâc, dervis ceyizi olarak bilinen tarikat kiyafetleri icinde merkezi bir oneme sahiptir. Hirka ve tâc IX. yuzyildan itibaren Anadolu tasavvuf erbabinin bir sembolu olarak yerini almistir. Her bir tarikat, giydikleri farkli renk ve sekillerdeki tâclari, Hz. Peygamber’in ve dolayisiyla Hz. Ali’nin tâcina baglamak suretiyle tarikatlarinin kisvesinde de silsileyi devam ettirmis olmaktadir. Bu onun tarikat merasimlerinde ve tarikat yapilanmasinda ustlendigi rolle ilgili oldugu kadar, rengi, sekli ve parcalari ile sembolik bir yapi icinde bulunmasi ile de yakindan ilgilidir. Bu makale tâcin yaratilis, mârifet ve manevi hal ve makamlarla ilgili sembolik atiflar icermesi ve sufi âlem tasavvurunu temsil eden bir yapi arz etmesi uzerinde yogunlasmaktadir. Diger taraftan tâc sadece tarihsel bir kronoloji icinde yorumlanmakla kalmamis, ayni zamanda ona eskatolojik bir dayanak da olusturulmustur.
800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA /* Style Definitions */ table.MsoNormalTabl... more 800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-priority:99; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman","serif";} Mawlawiyya is one of the most important of the order that emerged in Anatolia. This order was established in the name of Mawlānā Djalal al-Dīn al-Rūmī. But in fact this sect was established after the death of Mawlānā. As an original establisment, Mawlawiyya traditions and rituals were not immediately established because Mawlānā had not singled out specific rules. For example, he did not organized any entrance ceremony for those who declare their commitment and he did not apply any specific dhikr. Mawlānā Rūmī’s pupil, Sulṭā...
Milel ve Nihal
Jerusalem, al-Masjid al-Aq sa and sahra are a representation of the physics realm and with this a... more Jerusalem, al-Masjid al-Aq sa and sahra are a representation of the physics realm and with this aspect a boundary between physics and metaphysics. Two prominent points of the existential office, Ka’ba, Bayt al-Makdis and among them, Prophet’s mosque in Medina have an ontological and epistemological ideal. It consists of an ascension and descention circle along Medina, Mecca and Jerusalem. Thus, the sacred circle is determined by all its coordinates. The focus of this system of thought are Muhammadan light and Haqiqat al-Muhammadiyya. As-sahra is an ontological and eschatological element. With the creation of a meteorite this stone is become the same with Durre-i Beyza, which points to the beginning of existence. Metaphors like river, Kesib-i Ahmer, Sidrat, heaven and hell have their counterparts in the metaphysical realm as well as their geography. Bayt al-Makdis matches with Sidrat al-Muntahâ among them. But as a whole, Sidrat stands out as a model close to the earth. Sidrat contains some sublime elements of metaphysics such as al-Bayt al-Ma ʿ mur, heaven, hell, Illiyyun, Adn, Kesib and Me ʻ v a. Jerusalem is part of a wider realm of creation philosophy in Sufism. In this context, Jerusalem is a symbolic value of the system that al-Isrâ ʾ and Mi ʿ râj put this system in the axis of faith, worship and morality. This system is connected to a unique and dynamic cosmology through the belief of Qutb and Pir within the framework of the concept of Light of Muhammad
Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi
Nazari irfan konusunda en buyuk âlimlerden biri olan Şeyh-i Ekber Ibnu’l-Arabi’nin fikirlerinin Y... more Nazari irfan konusunda en buyuk âlimlerden biri olan Şeyh-i Ekber Ibnu’l-Arabi’nin fikirlerinin Yemen’de yayilmasini saglayan sufiler cogunlukla Yemen’e sonradan disaridan gelmis olanlardir. Bir baska ifadeyle Yemen’in ic dinamiklerinden ziyade disaridan gelenler tarafindan bu fikirlerin transfer edildigi anlasilmaktadir. Bu sufilerin sayisi az olsa da bolgeyi etkileme duzeyi yuksek olmus ve onlarin dusunceleri ozellikle hicri sekizinci ve dokuzuncu yuzyillarda bu bolgede buyuk bir husn-u kabul gormustur. Ancak Ibnu’l-Arabi’nin goruslerinin beklenmedik sekilde hizla yayilmasi medrese cevresini rahatsiz etmistir. Ozellikle fakihler zaman zaman Yemen’de Ibnu’l-Arabi takipcilerini siddetli bir sekilde elestirmisler ve bu konuda reddiyeler yazmislardir. Ibnu’l-Arabi dusuncesinin Yemen’de yayginlasarak fukahanin elestirilerine karsi mudafaa edilmesinde Yemen’e yine disaridan gelen diger bir sufi âlimin buyuk katkilari olmustur. Bu kisi sozlukculuk alanindaki birikimi ile taninan Mecduddin Muhammed b. Ya‘kub el-Firuzâbâdi’den (o. 817/1415) baskasi degildir. Firuzâbâdi ile bu donemde sufilere liderlik eden Ismail b. Ibrahim el-Ceberti arasinda siki bir bag vardir. Ceberti medresesi Ibnu’l-Arabi’nin ve Firuzâbâdi’nin eserlerini yaymis ve bu, Yemen’de buyuk bir etki yapmistir. Bu eserlerin, Ceberti medresesi eliyle yayilmasi uzerine medrese hocalari ozellikle vahdet-i vucud gibi konularda sufileri elestirmeye baslamistir. Oyle ki bazen bu catismayi durdurabilmek icin zamanin iktidari devreye girmek zorunda kalmistir. Bunun uzerine Ibnu’l-Arabi dusuncesini reddetmeye ve bu gorusleri curutmeye yonelik olarak pek cok fakih reddiye yazmislardir. Bu makale, Yemen’e disaridan gelmis kadi Firuzâbâdi’nin, âlim ve fakih kimliginin yaninda onun bir Ibnu’l-Arabi mudâfii olarak, bilinmeyen bir baska yonunu incelemektedir. Onun ozellikle kadi Ibnu’l-Hayyât’in Naziru’s-Suâl ve’l-Cevâb risalesine reddiye olarak yazdigi Risâle fi’r-Red ʻale’l-Muʻterizin ʻalâ Ibni’l-ʻArabi: Reddu’l-Muʻtezirin ale’s-Şeyh Muhiddin ’i ve bilahare kaleme aldigi el-Igtibât bi Muʻâleceti Ibni’l-Hayyât fi Ecvibeti Mesâ’ile Su’ile ʻanhâ bi-Hakki Muhyiddin Ibni’l-ʻArabi: el-Igtibât bi Mu‘âleceti Ibni’l-Hayyât ’i konumuz acisindan onem arz etmektedir.
Journal of Divinity Faculty of Hitit University
Bu calisma, ozelde Elvan Celebi zâviyesinin, genelde ise ortacag Islâm dunyasinda devamli surett... more Bu calisma, ozelde Elvan Celebi zâviyesinin, genelde ise ortacag Islâm dunyasinda devamli surette degisen sinir bolgelerindeki kutsal alanlarin donusturulmesinde Hizir-Ilyas kabulunun rolunu incelemektedir. Daha cok mustesriklere ait farkli gorusler incelendiginde bu zâviyenin gecmisi hakkinda Hiristiyanlik etkisine bagli olarak diyalektik bir koken iddiasini ongoren uc temel teorinin gelistirilmis oldugu gorulmektedir. Ilk teorinin sahibi Hasluck’un ilgisi ozellikle cifte kutsallik (Doppelheiligtum) olgusu olarak bilinen ve Hiristiyan ve Musluman kutsal mekânlari arasindaki ozdeslige dayanmaktadir. Ikinci teori Wolper tarafindan ortaya atilmis olup, Elvan Celebi Zâviyesi’nin mevkiinin varsayilan Hiristiyan gecmisine atifta bulunmak uzere yapida spolia adi verilen devsirme antik insaat malzemesinin kasitli kullanildigi tezine dayanmaktadir. Her halukârda her iki teori St. Theodore ve St. George gibi Hiristiyan azizler ile Anadolu tasavvuf tarihinde yer bulan Hizir-Ilyas kabulu arasinda bir baglanti kurma temeline dayanmaktadir. On altinci yuzyilda Ogier Ghislain de Busbecq (o. 1591) ve Hans Dernschwam (o. 1568) tarafindan ortaya konulan ucuncu teori ise mimari degerlendirmeleri asarak kesisler ve dervisler arasindaki analojiyi one cikarmaktadir. Bu husus konuyu sadece mimarinin degil, degerler manzumesi bakimindan tasavvuf tarihi ve Islâm dusuncesinin bir problemine donusturmektedir. Bu cercevede makale, Elvan Celebi Zâviyesi’nin insasindaki muhtemel stratejinin mahiyetini ve bu hususta Menâkibu’l-Kudsiyye fi Menâsibi’l-Unsiyye adli eserin fonksiyonunu sorgulamaktadir. Calismada Hiristiyanlik etkisi tezine aykiri olarak zâviyenin konumu ile ilgili Islâmi dinamiklerin de rol oynamis olabilecegi hususu incelenmek suretiyle stratejik bir metin olarak Menâkib’in yapisal olarak tahliline yer verilmekte ayrica doneme ait toplumsal sartlar incelenmektedir.
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Anadolu Derviş Sofrasında Hoca Ahmed Yesevî'nin İzleri Derviş Lokmasının Menkıbevî Referansları Ö... more Anadolu Derviş Sofrasında Hoca Ahmed Yesevî'nin İzleri Derviş Lokmasının Menkıbevî Referansları Öz: Farklı bölgelerden Anadolu'ya yapılan göçlere sûfîler de iştirak etmiş ve bu coğrafyada meskûn olmayan mahaller dâhil olmak üzere tekkelerini kurmuşlardır. Bu tekkeler Anadolu'yu yurt edinmek üzere bu topraklarda seyahat eden ayende ve revendenin iaşe ve ibatesini temin etmiştir. Bu kapsamda tekke mutfağı, hayatın devamını sağlayan önemli bir maddi kültür unsurudur. Aynı zamanda tekke mutfağının, dervişlerin maneviyatının oluşmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Pek çok konuda Yesevî kültürünün izlerini taşıyan Anadolu tekke mutfağı, özellikle Mevlevîlik ve Bektaşîlik gibi tarikatlarda dervişlerin terbiyesi hususunda bir eğitim ocağı olarak kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak tekke mutfağında bulunan bazı eşyanın ve yiyeceklerin sûfîlerin zihnindeki değerler sisteminin oluşmasına katkı sağladığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Anadolu tekke mutfağında mukaddes kabul edilen birçok yiyeceğin ve eşyanın gerek Yesevî geleneğin düşünce sistemini, gerek bazı tekke uygulamalarını izah eden bir yönünün olduğu görülmektedir. Sofra ve sofra ile bağlantılı birçok unsur ve derviş çeyizi arasında önemli bir yeri olan Ahmed Yesevî ile ilgili halifelik nişanları, bu yapıyı destekleyen önemli hususlardandır.
cumhuriyet ilahiyat dergisi, 2016
Osmanli tekke mutfaginin, Osmanli tekke yapilanmasinda merkezi bir oneme sahip oldugu gorulmekted... more Osmanli tekke mutfaginin, Osmanli tekke yapilanmasinda merkezi bir oneme sahip oldugu gorulmektedir. Anadolu tekke mutfagi fethedilen topraklarin bir yurt hâline gelebilmesinde de onemli bir rol ustlenmistir. Âyende ve revendeye guvenli bir siginak olan tekkeler, gunun her saati acik mutfaklarindan ikram edilen mis gibi “Baba Corbasi” ile Anadolu’da huzurun ve dinginligin yasatildigi yerler olmustur. Bu makale Osmanli tekke mutfak kulturunu 1240-1250 (1825-1835) yillari arasinda Istanbul’da kaleme alinmis bir imâret kaydi ekseninde ele almaktadir. Mecmuâ-i Fevâid adli bu eser, Sultan II. Mahmud devrine ve Hudâyi Tekkesi Vakfi’na aittir. Mecmuâ-i Fevâid’de imârethâne ve diger kurumlarda calisan gorevliler ve muhasebe kayitlarinin yaninda imârette kullanilan mutfak esyalari ve yemek tarifleri de yer almaktadir. Soz konusu eser o donemde Hudâyi Vakfi imâretinde pisirilen yemekler hakkinda detayli bilgi vermektedir. Turk kulturunde yemek her donemde onemli bir unsur olarak gorulmus, cogu defa misafirler ve yolcularla yemek yeme degerli gorulmustur. Islamlasma surecinde sofraya Halil Ibrahim sofrasi olarak bakilmasi, misafirperverlikle ilgili anlayisi daha da guclendirmistir. Insanlarla yemek yeme ve misafirlere, yolculara ve muhtaclara sofra kurmak, sofranin bereketini artiran bir husus olarak gorulmus, bunun yani sira toplumsal birliktelik ve kolektif suuru derinlestiren bir hareket olarak degerlendirilmistir. Ozellikle Anadolu’daki Islamlasma surecinde tekkeler ve sufiler basat rol oynamislar, buna bagli olarak yemek ikram etmek de dâhil tekkeler sosyal ve kulturel cesitli islevler ustlenmislerdir. Bu bakimdan tekke cogu defa , bir kulliye olarak gorulmus imaret veya asevi, cami, turbe, kutuphane, dervis hucreleri, sebil, firin ve hamam gibi farkli unitelerden olusan kompleks bir yapi olarak ortaya cikmistir. Ozellikle yolcular imaretlerde konaklama ve yemek ihtiyaclarini karsilarken bir taraftan beden gidalarini temin etmisler, diger taraftan ruh ve gonulleri de tekkenin manevi ikliminden beslenmistir. Bu yolculara guvenli bir siginak olan tekkelerde gunun her saati acik olan mutfaklarindan ikram edilen leziz “Baba Corbasi” ile tekke, Anadolu’da huzurun bir temsili olmustur. Tekke mutfagi, yemek yedirme ve ikram ile ilgili Hz. Peygamber’in tesviklerini referans almasinin yaninda Eski Turk kulturu ve Yesevi geleneginden de izler tasimaktadir. Anadolu’da yemek kulturu uzerine bircok vesika gunumuze intikal etmekle beraber, ozellikle tekke yasantisinda mutfak ile ilgili bilgiler hâlâ sinirli sayilabilecek niteliktedir. Osmanli donemi yemekleri uzerine yazilmis eserlerden biri olan Ali Esref Dede’nin Yemek Risâlesi Mevlevilik ile baglantili olmasi bakimindan ayri bir onem arz etmektedir. Bu eser Edirne Mevlevi Dergâhi postnisini Ali Esref Dede tarafindan 19. yuzyilda kaleme alinmistir. Osmanli tekke yemek literaturune dâhil edilmesi gereken diger onemli kaynaklardan biri olan Mecmuâ-i Fevâid, Istanbul Buyuksehir Belediyesi Ataturk Kitapligi Muallim Cevdet Yazmalari 224. numarada kayitlidir. Benzer sekilde ayni yuzyilda yazildigi anlasilan eser, Hudâyi Tekkesi Vakfi’na ait imaretle ilgili bazi mali ve zirai konular hakkinda bilgiler icermekte, imarette ve diger kurumlarda istihdam edilen gorevliler ve muhasebe kayitlari hakkinda degerli bilgiler sunmaktadir. Diger taraftan eserde imarette yapilan yemeklere ait cesitli tarifler, mutfak esyalarinin ve yemek yapmakta kullanilan malzemenin dokumu de yer almaktadir. Otuz varaktan olusan bu kayit, II. Mahmud donemine tarihlenmektedir. Mecmuâ-i Fevâid adli eserin ilgili oldugu tekke Aziz Mahmud Hudâyi Tekkesi Istanbul’u Anadolu’ya baglayan Uskudar’in yuksek ve stratejik bir mevkiinde, on bin metrekarelik bir alanda kurulmustur. Bu tekke kompleks bir yapi olup imaret, seyh evi (haremlik), cami, turbe, kutuphane, dervis hucreleri, firin ve hamam gibi yapilardan olusmaktadir. Mecmuâ-i Fevâid yukarida ifade edildigi uzere Aziz Mahmud Hudâyi Tekkesi ozelinde tekke mutfagi ile ilgili cok onemli bilgilerin yaninda ilginc pek cok yemek ve tatli tarifini sunmaktadir. Hatta eser bazi tariflerin birkac alternatifini de vermektedir. Soz konusu kayit sayesinde aktarilan yemek tarifleri ve diger bilgiler cercevesinde tarikat yapisini, sufilerin beslenme bicimlerini ve bir olcude tarikatin teorik ve felsefi boyutunu cozumlemek mumkundur. Zira tekkelerde yemek, sadece beslenme bir eylemi degil, rituel olarak da degerli gorulmustur. Bu cercevede sofra olgusuna, tekke geleneginde insanin egitilmesi ve sosyallesmesi boyutunda onemli islevler yuklenmistir. Tasavvuf dusuncesinde yemekle ilgili bilgiler dogrudan ya da dolayli bicimde bazen sembolik ve alegorik anlamlar da ortaya koymaktadir. Yemege yuklenen deger dervislerin egitim surecleri ile de yakindan ilgilidir. Bu bakimdan Dervisin manevi yolculugunu ifade eden seyru sulukunda helal lokma yemesi gerekli gorulmustur. Bu konuda tarikat âdâbi ile ilgili eserler ilginc bilgiler sunmaktadir. Mecmuâ-i Fevâid icerdigi yemek ve tatli…
İlahiyat Tetkikleri Dergisi, 2021
Ihsān is used in two somewhat different meanings as an act of "doing someone a favour" and "doing... more Ihsān is used in two somewhat different meanings as an act of "doing someone a favour" and "doing
a good job [ıtqān]". The third meaning that the word ihsan is attributed with the signification of the
hadith of Cibril is "to worship as if seeing God". This last meaning has a moral emphasis. On the one
hand, it refers to the necessity of a person to be sincere in worship, but on the other hand, it points to the
ontological and epistemological depth of human existence. In this framework, ihsān and the justice
associated with it are qualities in al-Asmā al-Husnā of Allah. A network of semantic relations has been
created in accordance with the codes of this thought in Islamic thought especially in the mystical context.
In Abū al-Baqā al-Kaffawī’s conceptual scheme, one of the authorities in the field of terminology, justice
is superior to ihsān. In Rāgib al-Isfahānī’s scheme, justice comes after ihsān. However, in this last
scheme, it can be seen that the concepts of justice and ihsān are built only on the act of “obedience (giving).”
It is understood that the ruyat Allāh and shahāda connection of the concept in question is disabled
here. As for the concept scheme created by sūfī thought the concept of ihsān has been placed after
justice. On the other hand, the concept of mushāhadah has been evaluated in connection with concepts
such as "hayā" and "inzi‘āc".
Diyanet Aylık Dergi, 2024
Umudun sesine kulak vermek için İslam tarihinin ve rivayet kültürünün peşinden gitmek gerekir. Aş... more Umudun sesine kulak vermek için İslam tarihinin ve rivayet kültürünün peşinden gitmek gerekir. Aşere-i mübeşşereden olan sahâbî kumandan Sa’d b. Ebû Vakkâs, Kadisiye savaşında İslâm’a davet etmek üzere İran hükümdarına bir elçi gönderir, elçi hükümdara “Ya İslam’ı kabul et ya da İslam devletinin hâkimiyetine boyun eğerek cizye vergisini ver” der. Hükümdar buna cevap olarak elçiye bir çuval toprak verir ve küstah bir şekilde “al, bunu Sa’d’a götür, ona cevabım ancak budur” demeyi de ihmal etmez. Elçi, kendisine verilen bir çuval toprağı sırtlanırken hükümdar ve maiyeti, elçinin yüzünün gözünün toza toprağa bürünmüş halinden pek bir keyif alarak bununla eğlenirler. Elçi ne yapsın, “Elçiye zeval olmaz” diyerek boynu bükük vaziyette bir çuval toprakla komutanı Sa’d’ın huzuruna çıkar. Sa’d, bu duruma kızmak ne kelime, üzülmez bile. Bilakis çevresindeki komutanlarına ve askerlerine, beklenen zaferin ne kadar yakın olduğunu hatırlatır ve “Bakın, Allah size şimdiden fethetmek istediğiniz yerlerin topraklarını gönderiyor” diyerek onların ümitsizliğini ümide, üzüntülerini kalp huzuruna çevirir.
Uzmanına Sorduk, 2022
Camiler takva üzerine kurulmuş yapılardır. Bilindiği üzere takva, Allah’ın buyruklarına tam bir t... more Camiler takva üzerine kurulmuş yapılardır. Bilindiği üzere takva, Allah’ın buyruklarına tam bir teslimiyet ve gönül rızası ile uymak idealini merkeze alan dinamik bir durumun ifadesidir. Camiler bu ideal çerçevesinde her türlü maddi üstünlüğü ve farklılığı, birlik ve eşitlik şuuruna dönüştüren yerlerdir.
Diyanet Aile Dergisi, 2022
Kur’an-ı Kerîm, insanın daha bu dünyaya gönderilmeden önceki varlık aşamasından başlattığı beşerî... more Kur’an-ı Kerîm, insanın daha bu dünyaya gönderilmeden önceki varlık aşamasından başlattığı beşerî hayatı, farklı kıssalar eşliğinde dünyevî boyutlarıyla ele alırken, insanın nihayetinde ulaşacağı sermedi hayatından da kesintiler vermeyi ihmal etmez. İnsan bu hâliyle kâh meleklerin kendisine tazim ile eğildikleri Allah’ın bir temsilcisi; kâh “Bak nasıl da Nil ayaklarımın altından akıyor, her şey gibi o da benim emrimde ve en büyük Tanrınız benim” küstahlığında bir Firavun olarak karşımıza çıkar. İnsanın aldanışı, bazen Hz. Âdem’in şeytana kanmasında olduğu gibi cennetten sürgün ve Arafat’ta hüzünlü bir buluşmadır. Ne var ki bazen bu aldanış, Firavunun nafile tanrılık iddiasında olduğu gibi tam bir isyan hâlidir. Artık bu hâl, insanlığın kolektif hafızasında hüzünlü de olsa bir buluşmayı değil, suların kıyısında korkunç bir akıbeti hatırlatır.
İrfan Boyutuyla Varoluşun Gayesi, 2022
İrfan geleneğimizde dış dünyada müşahede edilen kesret ya da başka bir deyişle birbirinden farklı... more İrfan geleneğimizde dış dünyada müşahede edilen kesret ya da başka bir deyişle birbirinden farklı varlık tezahürleri, elbette birer hayal ve vehim değildir. Tüm varlık, kendi çeşitliliği içerisinde vâhid-i mutlak ve tek
olanın varlığının yani Allah’ın kudretinin tezahürüdür ya da tasavvufi terimle ifade edecek olursak “şuûn”udur. Varlığın hakikati ise ilim ve irfanın, basar ve basiretin, kısaca hepsi birer ayet niteliğinde olan pozitif bilimler ile
ruhi neşvenin ahengi sayesinde çok daha derin şekilde kavranabilir. Yunus Emre bu noktada “Can bir ulu kimsedir, beden onun atıdır.” der. Bu hâliyle beden, beş duyu ile donatılmış olup nefsin zahirî yönünü, ruh ise bâtıni yönünü oluşturur.
A Doxographic Assessment of the Theoretical Structure of The Science of Sufism in the Axis of the Metaphic Period, 2021
Tasavvuf tarihi özelinde fikrî ve kültürel açıdan çepeçevre kuşatılmış şartları derin bir okumaya... more Tasavvuf tarihi özelinde fikrî ve kültürel açıdan çepeçevre kuşatılmış şartları derin bir okumaya tabi tutarak anlamaya çalışmak, bu istikametteki metinleri anlamayı zorunlu kılmaktadır. Bu metinler, geçmiş dönemlerde pek çok dönemeci aşarak günümüze intikal etmiştir ve bunlar çeşitli şartlarda okunmuştur. Bin yılı aşan İslâm irfânı, çeşitli asırlarda yazılmış pek çok irfânî metin ile bu zorunluluğu araştırmacıların omuzlarına yüklemektedir. İrfânî metinlerin iyice incelendikten sonra anlaşılabilmesi konusunda en önemli sorunlardan biri, irfânın ortaya çıkışı, meseleleri ve bir ilim olarak kültürel ve bağımsız bir yönelime nasıl girdiği ve elbette bu süreçte nasıl geliştiğinin anlaşılması problemidir. Çeşitli araştırmacılar tasavvuf tarihinin bilinmeyen zamanlarını ortaya çıkarmak için çeşitli eğilimlerin gelişim sürecinin açıklanması konusunda gayret göstermişlerdir. Bu makale, tarihi bir gerçeklik olarak varlık ve bilgi sistemini araştırmaya yönelik çaba konusunda şuhûd temeline yani nazarî irfâna dayanmaktadır. Buradan hareketle ve bu zorunluluk dikkate alınmak suretiyle irfânî kaynaklar referans alınarak tarihi dönüşümün en önemli unsurları tahlil edilmiştir. Trying to understand the intellectual and culturally besieged conditions by subjecting them to a deep reading made it necessary to understand the texts in this direction in the history of Sufism. These texts have survived to the present day by overcoming many turns in the past, and they have been read under various conditions. Over a thousand years of Islamic wisdom puts this obligation on the shoulders of researchers with many scholarly texts written in various centuries. One of the most important problems in understanding the wisdom texts after they have been thoroughly studied is the problem of understanding the emergence of lore, its issues and how it entered into a cultural and independent orientation as a science and of course how it developed in this process. Various researchers have made an effort to explain the development process of various tendencies in order to reveal unknown times in the history of Sufism. This article is based on the basis of shuhud, that is, theoretical wisdom, on the effort to investigate the existence and knowledge system as a historical reality. From this point of view and taking this necessity into consideration, the most important elements of the historical transformation have been analyzed with reference to the sources of wisdom.
İlahiyat Tetkikleri Dergisi, 2021
Hakem Kurulu | Referee Board ilahiyat tetkikleri dergisi en az iki hakemin görev aldığı çift tara... more Hakem Kurulu | Referee Board ilahiyat tetkikleri dergisi en az iki hakemin görev aldığı çift taraflı kör hakemlik sistemi kullanmaktadır. journal of ilahiyat researches uses double-blind review fulfilled by at least two reviewers. Açık Erişim Politikası | Open Access Policy ilahiyat tetkikleri dergisi içeriğine anında açık erişim sağlamaktadır. journal of ilahiyat researches provides immediate open access to its content.
Insanlik tarihinin baslangicindan gunumuze kadar dusunce ve inanc ile ilgili soyut kavramlar gene... more Insanlik tarihinin baslangicindan gunumuze kadar dusunce ve inanc ile ilgili soyut kavramlar genellikle sembollerle ifade edilmistir. Tasavvufun da bu temel ilkeden uzak kalmasi dusunulemez. Bu baglamda tekkelerde en sik karsilasilan maddi kultur objelerinden hirka, alem ve seccâde, maddi fonksiyonlarinin yaninda sufi menkibeleri ve merasimlerinde sembolik birer unsur olarak onemli islevler ustlenmistir. Dervis ceyizi adi verilen bu esyalar, kullanan acisindan gunluk alelade unsurlar degildir. Bu calismada, belge ve kaynaklarin isiginda mutasavviflara gore tasavvufi sembollerden hirka, alem ve seccâdenin ayet, hadis ve menkibelerdeki izleri ve tasavvufi ekollerin bu simgelere yukledikleri deger uzerinde durulmustur. Bu calisma, basili kaynaklarin yani sira el yazmasi eserlere dayanmaktadir. Bu baglamda konu hem inanc hem de rituel baglaminda ele alinmistir.
Turk Kulturu Ve Haci Bektas Veli-arastirma Dergisi, 2018
Sancak, alem ve tug, devlet gelenegini temsil eden onemli sembolik alâmetlerdir. Anadolu tekke ku... more Sancak, alem ve tug, devlet gelenegini temsil eden onemli sembolik alâmetlerdir. Anadolu tekke kulturunde ise sancak, alem ve tug, maddi fonksiyonlari ve sufi anlatilari ve rituellerinde sembolik birer figur olarak onemli islevleri olan objelerdir. Bu dogrultuda soz konusu objelerle ilgili pek cok âdet ve uygulamanin, tarikat yapisinin teorik ve felsefi boyutunun birer izdusumu oldugu gorulmektedir. Ayni zamanda sancak, alem ve tug, parcasi olduklari alegorik dil ve kendine ozgu tasavvuf sembolizminin sagladigi semantik imkânlarla, gerek sufi rituellerine gerekse tasavvuf inanc ve kabullerine ve nihayet sufi terminolojisine farkli boyutlar katmaktadir. Bu baglamda bir taraftan menâkibnâmelerdeki sembolik hikâyelerin derin okumasinda, diger taraftan tarikat ayin ve rituellerindeki simgesel uygulamalarin cozumlenmesinde sancak, alem ve tug figurlerinin ustlendikleri islevlerin tespitine ihtiyac duyulmaktadir. Diger bazi objelerle birlikte mustakil risalelere konu olan sancak, alem ve ...
Kaygusuz Abdal, XIV-XV. asirlarda Anadolu'da yasamis bir sufidir. Yasadigi toplumun onemli bi... more Kaygusuz Abdal, XIV-XV. asirlarda Anadolu'da yasamis bir sufidir. Yasadigi toplumun onemli bir sahsiyeti olarak Kaygusuz Abdal, eserlerinde, icerisinde bulundugu sosyal cevrenin sorunlarini siirleri ve nesirleri ile isleyen bir sufidir. O, simâtiye adi verilen ve yemegi konu edinen siirleri ile toplumun duygu ve dusuncelerini yansitmistir. Simâtiye, Turk Edebiyati'nda sembolik bir anlatim tarzi olarak bircok sair ve yazarin ilgisini cekmis ve bu tarz eserler verilmistir. Bu makalede ilk kez Kaygusuz Abdal'in simâtiyeleri sembolizm baglaminda incelenmistir.
Joyce Roper resided for three years in the town of Nar, a settlement very close to Nevşehir. She ... more Joyce Roper resided for three years in the town of Nar, a settlement very close to Nevşehir. She wrote a book when she returned to London and told her book about Nar. At first she could not speak Turkish, but people of the town did well to her. She soon adapted to the speech of the towns people. Roper found the opportunity to get acquainted with an unspoiled and rich culture in this little town. She especially described religious women wearing traditional clothes. The book “The Women of Nar” consists of two parts. In the first part, the author describes the process of deciding on this journey and coming to town. In the second part, people living in the town were depicted. Local people and some tribes were introduced by giving names in this section. Especially in this section ladies were told. In the book, the clothes that wearing people, the meals, funerals, winter evenings, refreshments and wedding ceremonies were explained in a very detailed way. The work, written half a century ago, is a field research. This book can be used in academic studies of Nevşehir history. Because there is invaluable information in the book. Joyce Roper, The Women of Nar adlı eserinde üç yıl boyunca ikamet ettiği Nevşehir’in Nar Kasabası’nı konu edinmiştir. İkametinin ilk zamanlarında kasaba halkıyla iletişim kurma bakımından dil bir sorun olarak önüne çıksa da o, sıcakkanlı kasaba halkına kısa sürede uyum sağlamıştır. Roper, bu küçük beldede bozulmamış hâlde yaşayan oldukça zengin bir kültürü keşfetmiştir. Roper eserinde bilhassa geleneklerine ve dini kurallara son derece bağlı, beyaz örtüleri ve tülbent yaşmakları ile dimilerinin içinde salınan kasaba kadınlarını tasvir etmiştir. The Women of Nar adlı eser, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yazarın bu yolculuğa karar verme ve kasabaya gelme süreci anlatılmaktadır. İkinci bölüm ise kasaba halkına ayrılmıştır. Bu bölümde özellikle bazı kadınların isimleri zikredilerek yöre halkı ve bazı sülaleler tanıtılmaktadır. Eserde evlerin ve sokakların topografik yapısı, insanların kıyafetleri, evlerde pişirilen yemekler, cenaze törenleri, kış akşamları yapılan etkinlikler, ikramlar ve düğün merasimleri oldukça ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Yarım asır önce yazılmış olan söz konusu eser, bu yönleriyle bir nevi alan araştırmasıdır ve Nevşehir tarihine dair yapılacak akademik çalışmalarda kaynak olabilecek değerli bilgiler barındırmaktadır.
Hz. Muhammed’in ve Hz. Hatice’nin kizi Hz. Fâtima’ya Şii dusuncede yuklenen ontolojik ve eskatolo... more Hz. Muhammed’in ve Hz. Hatice’nin kizi Hz. Fâtima’ya Şii dusuncede yuklenen ontolojik ve eskatolojik anlamin mahiyetinin ortaya konulmasi, ozellikle Hz. Meryem ile kurulan analojinin cozumlenmesinde yatmaktadir. Şii dusunce sisteminde Hz. Fâtima figuru ile tarihi verileri asan ve varolussal oldugu kadar uhrevi boyutta aktif rol alan bir Hz. Fâtima imgesi tasavvur edilmistir. Bu tasavvur, Şii gelenek icinde imamet nazariyesinin kurumsallasmasinda, sefaatcilik ve arabuluculuk gibi uhrevi ya da sifa vericilik gibi dunyevi tezahurleri ile Hz. Meryem’in karizmasina oldukca benzer bicimde istihdam edilmistir. Şii gelenekte Hz. Fâtima ve Hz. Meryem, benzer bir cile ortakliginda degerlendirilmekte; boylece bu analoji, cesitli adlandirmalar, bakirelik, dogurganlik, iffet, sefaat, sifa ve bereket kaynagi olma, semavi bir varlik olarak dunyaya gelme, ilahi riziklara muhatap olma gibi konularda kendisini gostermektedir. Nihayet Şii dusuncede Hz. Fâtima figuru bir taraftan ahistorik bir yapida ...
Tâc, dervis ceyizi olarak bilinen tarikat kiyafetleri icinde merkezi bir oneme sahiptir. Hirka ve... more Tâc, dervis ceyizi olarak bilinen tarikat kiyafetleri icinde merkezi bir oneme sahiptir. Hirka ve tâc IX. yuzyildan itibaren Anadolu tasavvuf erbabinin bir sembolu olarak yerini almistir. Her bir tarikat, giydikleri farkli renk ve sekillerdeki tâclari, Hz. Peygamber’in ve dolayisiyla Hz. Ali’nin tâcina baglamak suretiyle tarikatlarinin kisvesinde de silsileyi devam ettirmis olmaktadir. Bu onun tarikat merasimlerinde ve tarikat yapilanmasinda ustlendigi rolle ilgili oldugu kadar, rengi, sekli ve parcalari ile sembolik bir yapi icinde bulunmasi ile de yakindan ilgilidir. Bu makale tâcin yaratilis, mârifet ve manevi hal ve makamlarla ilgili sembolik atiflar icermesi ve sufi âlem tasavvurunu temsil eden bir yapi arz etmesi uzerinde yogunlasmaktadir. Diger taraftan tâc sadece tarihsel bir kronoloji icinde yorumlanmakla kalmamis, ayni zamanda ona eskatolojik bir dayanak da olusturulmustur.
800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA /* Style Definitions */ table.MsoNormalTabl... more 800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-priority:99; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman","serif";} Mawlawiyya is one of the most important of the order that emerged in Anatolia. This order was established in the name of Mawlānā Djalal al-Dīn al-Rūmī. But in fact this sect was established after the death of Mawlānā. As an original establisment, Mawlawiyya traditions and rituals were not immediately established because Mawlānā had not singled out specific rules. For example, he did not organized any entrance ceremony for those who declare their commitment and he did not apply any specific dhikr. Mawlānā Rūmī’s pupil, Sulṭā...
Milel ve Nihal
Jerusalem, al-Masjid al-Aq sa and sahra are a representation of the physics realm and with this a... more Jerusalem, al-Masjid al-Aq sa and sahra are a representation of the physics realm and with this aspect a boundary between physics and metaphysics. Two prominent points of the existential office, Ka’ba, Bayt al-Makdis and among them, Prophet’s mosque in Medina have an ontological and epistemological ideal. It consists of an ascension and descention circle along Medina, Mecca and Jerusalem. Thus, the sacred circle is determined by all its coordinates. The focus of this system of thought are Muhammadan light and Haqiqat al-Muhammadiyya. As-sahra is an ontological and eschatological element. With the creation of a meteorite this stone is become the same with Durre-i Beyza, which points to the beginning of existence. Metaphors like river, Kesib-i Ahmer, Sidrat, heaven and hell have their counterparts in the metaphysical realm as well as their geography. Bayt al-Makdis matches with Sidrat al-Muntahâ among them. But as a whole, Sidrat stands out as a model close to the earth. Sidrat contains some sublime elements of metaphysics such as al-Bayt al-Ma ʿ mur, heaven, hell, Illiyyun, Adn, Kesib and Me ʻ v a. Jerusalem is part of a wider realm of creation philosophy in Sufism. In this context, Jerusalem is a symbolic value of the system that al-Isrâ ʾ and Mi ʿ râj put this system in the axis of faith, worship and morality. This system is connected to a unique and dynamic cosmology through the belief of Qutb and Pir within the framework of the concept of Light of Muhammad
Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi
Nazari irfan konusunda en buyuk âlimlerden biri olan Şeyh-i Ekber Ibnu’l-Arabi’nin fikirlerinin Y... more Nazari irfan konusunda en buyuk âlimlerden biri olan Şeyh-i Ekber Ibnu’l-Arabi’nin fikirlerinin Yemen’de yayilmasini saglayan sufiler cogunlukla Yemen’e sonradan disaridan gelmis olanlardir. Bir baska ifadeyle Yemen’in ic dinamiklerinden ziyade disaridan gelenler tarafindan bu fikirlerin transfer edildigi anlasilmaktadir. Bu sufilerin sayisi az olsa da bolgeyi etkileme duzeyi yuksek olmus ve onlarin dusunceleri ozellikle hicri sekizinci ve dokuzuncu yuzyillarda bu bolgede buyuk bir husn-u kabul gormustur. Ancak Ibnu’l-Arabi’nin goruslerinin beklenmedik sekilde hizla yayilmasi medrese cevresini rahatsiz etmistir. Ozellikle fakihler zaman zaman Yemen’de Ibnu’l-Arabi takipcilerini siddetli bir sekilde elestirmisler ve bu konuda reddiyeler yazmislardir. Ibnu’l-Arabi dusuncesinin Yemen’de yayginlasarak fukahanin elestirilerine karsi mudafaa edilmesinde Yemen’e yine disaridan gelen diger bir sufi âlimin buyuk katkilari olmustur. Bu kisi sozlukculuk alanindaki birikimi ile taninan Mecduddin Muhammed b. Ya‘kub el-Firuzâbâdi’den (o. 817/1415) baskasi degildir. Firuzâbâdi ile bu donemde sufilere liderlik eden Ismail b. Ibrahim el-Ceberti arasinda siki bir bag vardir. Ceberti medresesi Ibnu’l-Arabi’nin ve Firuzâbâdi’nin eserlerini yaymis ve bu, Yemen’de buyuk bir etki yapmistir. Bu eserlerin, Ceberti medresesi eliyle yayilmasi uzerine medrese hocalari ozellikle vahdet-i vucud gibi konularda sufileri elestirmeye baslamistir. Oyle ki bazen bu catismayi durdurabilmek icin zamanin iktidari devreye girmek zorunda kalmistir. Bunun uzerine Ibnu’l-Arabi dusuncesini reddetmeye ve bu gorusleri curutmeye yonelik olarak pek cok fakih reddiye yazmislardir. Bu makale, Yemen’e disaridan gelmis kadi Firuzâbâdi’nin, âlim ve fakih kimliginin yaninda onun bir Ibnu’l-Arabi mudâfii olarak, bilinmeyen bir baska yonunu incelemektedir. Onun ozellikle kadi Ibnu’l-Hayyât’in Naziru’s-Suâl ve’l-Cevâb risalesine reddiye olarak yazdigi Risâle fi’r-Red ʻale’l-Muʻterizin ʻalâ Ibni’l-ʻArabi: Reddu’l-Muʻtezirin ale’s-Şeyh Muhiddin ’i ve bilahare kaleme aldigi el-Igtibât bi Muʻâleceti Ibni’l-Hayyât fi Ecvibeti Mesâ’ile Su’ile ʻanhâ bi-Hakki Muhyiddin Ibni’l-ʻArabi: el-Igtibât bi Mu‘âleceti Ibni’l-Hayyât ’i konumuz acisindan onem arz etmektedir.
Journal of Divinity Faculty of Hitit University
Bu calisma, ozelde Elvan Celebi zâviyesinin, genelde ise ortacag Islâm dunyasinda devamli surett... more Bu calisma, ozelde Elvan Celebi zâviyesinin, genelde ise ortacag Islâm dunyasinda devamli surette degisen sinir bolgelerindeki kutsal alanlarin donusturulmesinde Hizir-Ilyas kabulunun rolunu incelemektedir. Daha cok mustesriklere ait farkli gorusler incelendiginde bu zâviyenin gecmisi hakkinda Hiristiyanlik etkisine bagli olarak diyalektik bir koken iddiasini ongoren uc temel teorinin gelistirilmis oldugu gorulmektedir. Ilk teorinin sahibi Hasluck’un ilgisi ozellikle cifte kutsallik (Doppelheiligtum) olgusu olarak bilinen ve Hiristiyan ve Musluman kutsal mekânlari arasindaki ozdeslige dayanmaktadir. Ikinci teori Wolper tarafindan ortaya atilmis olup, Elvan Celebi Zâviyesi’nin mevkiinin varsayilan Hiristiyan gecmisine atifta bulunmak uzere yapida spolia adi verilen devsirme antik insaat malzemesinin kasitli kullanildigi tezine dayanmaktadir. Her halukârda her iki teori St. Theodore ve St. George gibi Hiristiyan azizler ile Anadolu tasavvuf tarihinde yer bulan Hizir-Ilyas kabulu arasinda bir baglanti kurma temeline dayanmaktadir. On altinci yuzyilda Ogier Ghislain de Busbecq (o. 1591) ve Hans Dernschwam (o. 1568) tarafindan ortaya konulan ucuncu teori ise mimari degerlendirmeleri asarak kesisler ve dervisler arasindaki analojiyi one cikarmaktadir. Bu husus konuyu sadece mimarinin degil, degerler manzumesi bakimindan tasavvuf tarihi ve Islâm dusuncesinin bir problemine donusturmektedir. Bu cercevede makale, Elvan Celebi Zâviyesi’nin insasindaki muhtemel stratejinin mahiyetini ve bu hususta Menâkibu’l-Kudsiyye fi Menâsibi’l-Unsiyye adli eserin fonksiyonunu sorgulamaktadir. Calismada Hiristiyanlik etkisi tezine aykiri olarak zâviyenin konumu ile ilgili Islâmi dinamiklerin de rol oynamis olabilecegi hususu incelenmek suretiyle stratejik bir metin olarak Menâkib’in yapisal olarak tahliline yer verilmekte ayrica doneme ait toplumsal sartlar incelenmektedir.
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Anadolu Derviş Sofrasında Hoca Ahmed Yesevî'nin İzleri Derviş Lokmasının Menkıbevî Referansları Ö... more Anadolu Derviş Sofrasında Hoca Ahmed Yesevî'nin İzleri Derviş Lokmasının Menkıbevî Referansları Öz: Farklı bölgelerden Anadolu'ya yapılan göçlere sûfîler de iştirak etmiş ve bu coğrafyada meskûn olmayan mahaller dâhil olmak üzere tekkelerini kurmuşlardır. Bu tekkeler Anadolu'yu yurt edinmek üzere bu topraklarda seyahat eden ayende ve revendenin iaşe ve ibatesini temin etmiştir. Bu kapsamda tekke mutfağı, hayatın devamını sağlayan önemli bir maddi kültür unsurudur. Aynı zamanda tekke mutfağının, dervişlerin maneviyatının oluşmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Pek çok konuda Yesevî kültürünün izlerini taşıyan Anadolu tekke mutfağı, özellikle Mevlevîlik ve Bektaşîlik gibi tarikatlarda dervişlerin terbiyesi hususunda bir eğitim ocağı olarak kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak tekke mutfağında bulunan bazı eşyanın ve yiyeceklerin sûfîlerin zihnindeki değerler sisteminin oluşmasına katkı sağladığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Anadolu tekke mutfağında mukaddes kabul edilen birçok yiyeceğin ve eşyanın gerek Yesevî geleneğin düşünce sistemini, gerek bazı tekke uygulamalarını izah eden bir yönünün olduğu görülmektedir. Sofra ve sofra ile bağlantılı birçok unsur ve derviş çeyizi arasında önemli bir yeri olan Ahmed Yesevî ile ilgili halifelik nişanları, bu yapıyı destekleyen önemli hususlardandır.
cumhuriyet ilahiyat dergisi, 2016
Osmanli tekke mutfaginin, Osmanli tekke yapilanmasinda merkezi bir oneme sahip oldugu gorulmekted... more Osmanli tekke mutfaginin, Osmanli tekke yapilanmasinda merkezi bir oneme sahip oldugu gorulmektedir. Anadolu tekke mutfagi fethedilen topraklarin bir yurt hâline gelebilmesinde de onemli bir rol ustlenmistir. Âyende ve revendeye guvenli bir siginak olan tekkeler, gunun her saati acik mutfaklarindan ikram edilen mis gibi “Baba Corbasi” ile Anadolu’da huzurun ve dinginligin yasatildigi yerler olmustur. Bu makale Osmanli tekke mutfak kulturunu 1240-1250 (1825-1835) yillari arasinda Istanbul’da kaleme alinmis bir imâret kaydi ekseninde ele almaktadir. Mecmuâ-i Fevâid adli bu eser, Sultan II. Mahmud devrine ve Hudâyi Tekkesi Vakfi’na aittir. Mecmuâ-i Fevâid’de imârethâne ve diger kurumlarda calisan gorevliler ve muhasebe kayitlarinin yaninda imârette kullanilan mutfak esyalari ve yemek tarifleri de yer almaktadir. Soz konusu eser o donemde Hudâyi Vakfi imâretinde pisirilen yemekler hakkinda detayli bilgi vermektedir. Turk kulturunde yemek her donemde onemli bir unsur olarak gorulmus, cogu defa misafirler ve yolcularla yemek yeme degerli gorulmustur. Islamlasma surecinde sofraya Halil Ibrahim sofrasi olarak bakilmasi, misafirperverlikle ilgili anlayisi daha da guclendirmistir. Insanlarla yemek yeme ve misafirlere, yolculara ve muhtaclara sofra kurmak, sofranin bereketini artiran bir husus olarak gorulmus, bunun yani sira toplumsal birliktelik ve kolektif suuru derinlestiren bir hareket olarak degerlendirilmistir. Ozellikle Anadolu’daki Islamlasma surecinde tekkeler ve sufiler basat rol oynamislar, buna bagli olarak yemek ikram etmek de dâhil tekkeler sosyal ve kulturel cesitli islevler ustlenmislerdir. Bu bakimdan tekke cogu defa , bir kulliye olarak gorulmus imaret veya asevi, cami, turbe, kutuphane, dervis hucreleri, sebil, firin ve hamam gibi farkli unitelerden olusan kompleks bir yapi olarak ortaya cikmistir. Ozellikle yolcular imaretlerde konaklama ve yemek ihtiyaclarini karsilarken bir taraftan beden gidalarini temin etmisler, diger taraftan ruh ve gonulleri de tekkenin manevi ikliminden beslenmistir. Bu yolculara guvenli bir siginak olan tekkelerde gunun her saati acik olan mutfaklarindan ikram edilen leziz “Baba Corbasi” ile tekke, Anadolu’da huzurun bir temsili olmustur. Tekke mutfagi, yemek yedirme ve ikram ile ilgili Hz. Peygamber’in tesviklerini referans almasinin yaninda Eski Turk kulturu ve Yesevi geleneginden de izler tasimaktadir. Anadolu’da yemek kulturu uzerine bircok vesika gunumuze intikal etmekle beraber, ozellikle tekke yasantisinda mutfak ile ilgili bilgiler hâlâ sinirli sayilabilecek niteliktedir. Osmanli donemi yemekleri uzerine yazilmis eserlerden biri olan Ali Esref Dede’nin Yemek Risâlesi Mevlevilik ile baglantili olmasi bakimindan ayri bir onem arz etmektedir. Bu eser Edirne Mevlevi Dergâhi postnisini Ali Esref Dede tarafindan 19. yuzyilda kaleme alinmistir. Osmanli tekke yemek literaturune dâhil edilmesi gereken diger onemli kaynaklardan biri olan Mecmuâ-i Fevâid, Istanbul Buyuksehir Belediyesi Ataturk Kitapligi Muallim Cevdet Yazmalari 224. numarada kayitlidir. Benzer sekilde ayni yuzyilda yazildigi anlasilan eser, Hudâyi Tekkesi Vakfi’na ait imaretle ilgili bazi mali ve zirai konular hakkinda bilgiler icermekte, imarette ve diger kurumlarda istihdam edilen gorevliler ve muhasebe kayitlari hakkinda degerli bilgiler sunmaktadir. Diger taraftan eserde imarette yapilan yemeklere ait cesitli tarifler, mutfak esyalarinin ve yemek yapmakta kullanilan malzemenin dokumu de yer almaktadir. Otuz varaktan olusan bu kayit, II. Mahmud donemine tarihlenmektedir. Mecmuâ-i Fevâid adli eserin ilgili oldugu tekke Aziz Mahmud Hudâyi Tekkesi Istanbul’u Anadolu’ya baglayan Uskudar’in yuksek ve stratejik bir mevkiinde, on bin metrekarelik bir alanda kurulmustur. Bu tekke kompleks bir yapi olup imaret, seyh evi (haremlik), cami, turbe, kutuphane, dervis hucreleri, firin ve hamam gibi yapilardan olusmaktadir. Mecmuâ-i Fevâid yukarida ifade edildigi uzere Aziz Mahmud Hudâyi Tekkesi ozelinde tekke mutfagi ile ilgili cok onemli bilgilerin yaninda ilginc pek cok yemek ve tatli tarifini sunmaktadir. Hatta eser bazi tariflerin birkac alternatifini de vermektedir. Soz konusu kayit sayesinde aktarilan yemek tarifleri ve diger bilgiler cercevesinde tarikat yapisini, sufilerin beslenme bicimlerini ve bir olcude tarikatin teorik ve felsefi boyutunu cozumlemek mumkundur. Zira tekkelerde yemek, sadece beslenme bir eylemi degil, rituel olarak da degerli gorulmustur. Bu cercevede sofra olgusuna, tekke geleneginde insanin egitilmesi ve sosyallesmesi boyutunda onemli islevler yuklenmistir. Tasavvuf dusuncesinde yemekle ilgili bilgiler dogrudan ya da dolayli bicimde bazen sembolik ve alegorik anlamlar da ortaya koymaktadir. Yemege yuklenen deger dervislerin egitim surecleri ile de yakindan ilgilidir. Bu bakimdan Dervisin manevi yolculugunu ifade eden seyru sulukunda helal lokma yemesi gerekli gorulmustur. Bu konuda tarikat âdâbi ile ilgili eserler ilginc bilgiler sunmaktadir. Mecmuâ-i Fevâid icerdigi yemek ve tatli…
Derviş Lokması, 2023
Medeniyet kodlarımızın temel bileşenlerinden biri olarak tekke mutfağı ve derviş lokması, İslâm d... more Medeniyet kodlarımızın temel bileşenlerinden biri olarak tekke
mutfağı ve derviş lokması, İslâm düşünce geleneğinde -rızık
ve helâl lokma arakesitinde- derin ve kolektif bir hafızanın
izlerini taşımaktadır. Derviş lokması, insanın sadece hayatta
kalma güdüsüyle açıklanabilecek türden alelâde bir besin
değildir. O, gıda ve azık kavramlarının ötesine geçerek ilâhî
irade tarafından mahlûkata tahsis edilmiş besinleri ve gereksinimleri
ifade eden rızık kavramının doğrudan bir temsili,
beşerin iştiyak duyduğu helâl ve leziz hatta bir o kadar asude
lokmasıdır. Bu lokmada, Ahmed Yesevî’nin nefesi, Hacı
Bektâş-ı Velî’nin ruhaniyeti, Hz. Mevlânâ’nın zikri vardır.
Dervişân, lokmaya koca bir dünya sığdırmış; zikrullahı, nefis
tezkiyesi ve âdâb ile bir tek lokmada yoğurmuştur.
İslâm Düşüncesinde Kötülük Sorunu ve Teodise -II, 2022
In sufi tradition, the life of sufis is indispensably linked to the concept of “halal”. According... more In sufi tradition, the life of sufis is indispensably linked to
the concept of “halal”. According to this tradition, if “blood”
is composed of haram nutrients, and even if the actions of
the person is legitimate, the blood is reduced to the value
of the halal action because it consists of haram. In other
words, if haram blood flows in the vessels, a legitimate job is
shadowed with haram, even if the work is legitimate. Halal
gain increases the light and perfection of man.
The concept of “ḥalāl product” is a relatively new one in non-Muslim countries, for this reason, ... more The concept of “ḥalāl product” is a relatively new one in
non-Muslim countries, for this reason, some researchers
named it “modern ḥalāl.” Modern ḥalāl is a concept that indicates the complexities among markets, industries, religious
institutions, and international trade in determining what
ḥalāl is.
Lately there has been a proliferation in industries and institutions that offer ḥalāl certifications. A competition over legitimacy is evident between Turkish, Malaysian, Gulf Arabian
and European countries. Some researchers who have taken
up this competition have argued that the concept of “ḥalāl
product” should be shaped by considering “global market
share”. They have also argued concept of “maṣlaḥa” should
be re-interpreted. These researchers base their claims on global competition. Because the most common approach adopted
by al-G̲h̲azzālī when dealing with ḥalāl issues is based on the
theory of maqāṣid al-Sharī‘ah (the objectives of the Shari‘ah)
(Solihu& Ambali, 2011, 134-135). It is put by some scholars on
distinguishing between shar‘ī legitimate maṣlaḥa and capitalist maṣlaḥa (Bouzenita, 2010, 1-31; Attar, 2017, 64).
Peygamberimiz ve Vefa Toplumu, 2021
Allah’ın vahdaniyetini kabule yönelik sözleşmenin gereği olarak Allah’a kul olmanın yegâne yolu, ... more Allah’ın vahdaniyetini kabule yönelik sözleşmenin gereği
olarak Allah’a kul olmanın yegâne yolu, “Şüphesiz Allah katında
yegâne din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten
sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler.
Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk
görendir.”24 ayeti ekseninde Allah Resûlü’nün son peygamber olduğunu
gönülden kabul etmektir. Kur’an-ı Kerim, kendisinde
şüphenin bulunmadığı bir rehber olarak ona gönülden bağlı
şekilde yönelen ve işlerinde takvayı esas alan kişiler için rehberlik
etmek üzere vahyin tüm aydınlığı ile durmaktadır. Hz.
Muhammed (s.a.s.) ise Kur’an’ın ahlakını yaşamak isteyenlere
sireti ve sünnetiyle uyulması gereken en güzel bir model (üsve)
olarak yol göstermektedir.
Doğu'nun Hükümdarı-Siyaset Teorisinin Kayıp Halkası, 2007
Doğu'nun Hükümdarı, "siyaset teorisinin kayıp halkası"dır. Ülkemizde pek bilinmeyen bu eser, Arap... more Doğu'nun Hükümdarı, "siyaset teorisinin kayıp halkası"dır. Ülkemizde pek bilinmeyen bu eser, Arap edebiyatında siyasetname geleneğinin ilk özgün klasiğidir. Aslında sadece Arap edebiyatının değil, tüm Doğu dünyasının öncü siyasetnamesi sayılabilir.
Eser sahibi Abdülhamîd el-Kâtib’i edebiyattaki ustalığı, bürokrat ve diplomat kişiliği ve yazdığı eseri tecrübelerinden yararlanarak oluşturması bakımından Doğu'nun Machiavelli’i olarak anabiliriz. Fakat şunu da kaydetmek gerekir ki bu eser, Machiavelli’in Hükümdar’ından tam sekiz asır önce, 746’da yazılmıştır.
Eserin ayırıcı özelliklerinden biri de siyaset kavramını sadece devleti idare etmek değil, nefsi kontrol altına tutmakla da bağlantılı gören bir anlayışa sahip olmasıdır.
Taha Abdurrahman’ın İlâhî Emanet Paradigması ve Ahlâkî Eylem Teorisi, 2021
Taha Abdurrahman’ın ilâhî emanet ve eylem paradigması (i’timâniyye) [Praxeology and Trusteeship P... more Taha Abdurrahman’ın ilâhî emanet ve eylem paradigması
(i’timâniyye) [Praxeology and Trusteeship Paradigm] kendine
özgü ontolojik, epistemolojik, etik ve politik bir model
sunmaktadır.
Böyük Azərbaycan şairi İMADƏDDİN NƏSİMİNİN 650 illik yubileyinə həsr olunur, 2019
İslâm dünyasında harflerin bazı gizli özelliklere sahip olduğu düşüncesi oldukça eski dönemlere t... more İslâm dünyasında harflerin bazı gizli özelliklere sahip olduğu düşüncesi oldukça eski dönemlere tarihlenmektedir. XV. yüzyılda Bektaşîliğe Ahilikʼle giren Şiî etki yanında Hurûfî ögeler de karışmıştır. Hurûfîler Fazlullâh el-Esterâbâdî’nin sıra dışı öğretilerini takip ettiler. Onlar, Arap-Fars alfabesinin harflerinin gizli anlamlar içerdiğine ve bu anlamların Kur’an yorumlanırken metnin görünür anlamına göre öncelik kazandığına inanıyordu. Ayrıca, diğer tüm canlılarla birlikte insanların bu harflerden yaratıldığına inanıyorlardı.
Hurûfî anlayış ve yorumlar, başta bazı sûfî gruplar olmak üzere çeşitli İslâm fırkaları arasında ilgi görmüş, özellikle İbnüʼl-Arabîʼnin katkılarıyla bu ilgi daha da artmış, İbn Haldûn ve Kâtib Çelebi gibi âlimler bu anlayışın etkisinde kalmışlardır. Harfler üzerine öznel yorumlar yapılması, harflerle ilgili bilgileri kullanarak çıkar sağlama, geleceğe dair haberler verme ve naklinin sağlam kaynaklara dayanmaması gibi gerekçelerle ilm-i hurûf yani harfler ilmi, İslâm âlimlerinin bir kısmı tarafından sert eleştirilere uğramıştır. Hurûfîler kendilerine yöneltilen eleştirilerden kurtulmak için Bektaşî tâcının altına gizlenerek bu mozayiği zenginleştiren bir unsur haline evirilmeyi tercih etmişlerdir. İlm-i hurûf, özellikle işârî yorumlar bakımından önemli görülmüştür. Böylece Kur’an’ın i‘câzı ekseninde daha ziyade hurûf-ı mukattaa, İsm-i Aʽzamın tespiti, ebced ve cifr hesapları ile hüküm çıkarma gibi kendine özgü bâtınî bir alan oluşturulmuştur. Hurûfî yorumlar, ilk zamanlardan itibaren Bâtıniyye’nin değişik kollarında ve İhvân-ı Safâ’da kabul görmüştür. Edebî kişiliği yanında düşünceleri açısından da dikkate değer bir şahsiyet olan Seyyid Nesîmî’nin hurûfîliği, klasik İslâmî ilimler ve bâtınî düşünce alanındaki birikimiyle vahdet-i vücûd ve hurûfî anlayışına duyduğu ilgiden kaynaklanır.
The concept of “ḥalāl product” is a relatively new one in non-Muslim countries, for this reason, ... more The concept of “ḥalāl product” is a relatively new one in
non-Muslim countries, for this reason, some researchers
named it “modern ḥalāl.” Modern ḥalāl is a concept that indicates
the complexities among markets, industries, religious
institutions, and international trade in determining what
ḥalāl is.
The Theory of Maṣlaḥa and Maḳāṣıd in Sufısm- Example of Ġazzālī-, 2017
The theory of Ġazzālī “Maḳāṣid al-Sharīʿa” is found especially in his works Shifāʾ al-Ghalīl, al-... more The theory of Ġazzālī “Maḳāṣid al-Sharīʿa” is found
especially in his works Shifāʾ al-Ghalīl, al-Mustasfā, Iḥyāʾ
ʿUlūm al-Dīn and al-Manhul. He also describes the
definition, scope, rules and ranks of this theory in these
works. Ġazzālī says that the use of the word “maṣlaḥa” in
his book Shifāʾ al-Ghalīl is an abbreviation of abbreviation.
According to Ġazzālī, “maṣlaḥa” is the acquisition of a
welfare and the prevention of injury in this way. Starting
from the concept of “münasebet” he says that the purpose
of this relationship can be religious and secular. Ġazzālī
argues that each of these would be related to the concepts
of “tahsīl” and “ibkā”. He says that “tahsīl” is the gain of
the welfare and “ibkā” is the removal of the harms. Ġazzālī
constitutes a specific terminology within the framework of
these concepts.
It is meant to preserve the essence of sharīʿa with
“maṣlaḥa”. In fact, Ġazzālī says that “maṣlaḥa” has a broad
conceptual domain to include the needs of humans and the
entire creature from their unique biological, physical and
social aspects. Ġazzālī did not comment on the purpose of
worship with the fear of not being able to determine the
reasons and purposes according to Allāh’s requisition. In
this direction, Ġazzālī examined the provisions of Islamic
law by means of induction and stated that the basic purpose
of the society is to use it. Thus, he summarized all the
purposes of the Qur’ān for one intention. Ġazzālī said that
maḳāṣid is the foundation of religion, spirit, mind,
generation and property. Ġazzālī has had considerable
influence on the theorists after him especially al-S̲h̲āṭibī on
the “maḳāṣid al-sharīʿa”.
The Theory of Maslaha and Makasıd in Sufism- Example of Ġazzālī-, 2017
The theory of Ġazzālī “Maḳāṣid al-Sharīʿa” is found especially in his works Shifāʾ al-Ghalīl, al-... more The theory of Ġazzālī “Maḳāṣid al-Sharīʿa” is found especially in his works Shifāʾ al-Ghalīl, al-Mustasfā, Iḥyāʾ ʿUlūm al-Dīn and al-Manhul. He also describes the definition, scope, rules and ranks of this theory in these works. Ġazzālī says that the use of the word “maṣlaḥa” in his book Shifāʾ al-Ghalīl is an abbreviation of abbreviation. According to Ġazzālī, “maṣlaḥa” is the acquisition of a welfare and the prevention of injury in this way. Starting from the concept of “münasebet” he says that the purpose of this relationship can be religious and secular. Ġazzālī argues that each of these would be related to the concepts of “tahsīl” and “ibkā”. He says that “tahsīl” is the gain of the welfare and “ibkā” is the removal of the harms. Ġazzālī constitutes a specific terminology within the framework of these concepts. It is meant to preserve the essence of sharīʿa with “maṣlaḥa”. In fact, Ġazzālī says that “maṣlaḥa” has a broad conceptual domain to include the needs of humans and the entire creature from their unique biological, physical and social aspects. Ġazzālī did not comment on the purpose of worship with the fear of not being able to determine the reasons and purposes according to Allāh’s requisition. In this direction, Ġazzālī examined the provisions of Islamic law by means of induction and stated that the basic purpose of the society is to use it. Thus, he summarized all the purposes of the Qur’ān for one intention. Ġazzālī said that maḳāṣid is the foundation of religion, spirit, mind, generation and property. Ġazzālī has had considerable influence on the theorists after him especially al-S h āṭibī on the “maḳāṣid al-sharīʿa”.
Sufi Practices in Halal Products and Services as a Spiritual Reference Structure, 2018
Tarikatlarda yemek bir kimlik inşası anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle yemek, bir grubu bir... more Tarikatlarda yemek bir kimlik inşası anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle yemek, bir grubu bir başka grup ve cemaatten ayrıştıran karakteristik bir unsur olarak ön plana çıkmıştır. Yemek unsuruyla kültür ve inanç arasında sağlam bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. Yemeğin ritüellere dâhil edilmesi aslında yemeğin ahlâkî ve sosyal bir yapıyı şekillendirecek ve kişiyi ötekinden ayrıştıracak bir kimlik inşa etmesinde önemli bir unsur olarak kullanması anlamına gelmektedir. Bu tür merasim ve ayinlerin bir parçası olmasının dışında yemeğin kendisi de zaten bir ritüeldir. Tekkede derviş eğitiminde yemek ve yemekle ilgili hususlar, eğitimin bir parçası olarak önemli görülmektedir. Yemeğe besmele ile başlamaktan yemeğin ortak bir kaptan adilane bir şekilde yenmesi bile bu eğitimin birer parçasıdır. Bu bağlamda sofra adabını bilmeyen sufinin ilim meclisine de dâhil olamayacağı belirtilmektedir.
Helal Ürün ve Hizmetler 1 - Grafiker Yayınları, 2018
Capitalism is a system based on consumption. The biggest goal of this system is to make more prof... more Capitalism is a system based on consumption. The biggest goal of this system is to make more profit. The morality of this system is also shaped by more profit on the basis of individuality and freedom. This capitalist system will never be able to regulate a collective consciousness that is beneficial to man's fundamental existence. In this system, the stronger will have more freedom. Capitalism has its own set of regulations depending on profit margin. But a consciousness -with respect to traditions and religions- that is fed from the “ethics of task” in terms of common humanity shareholder can make capitalism more balanced and equitable.
The ḥalāl product concept should be prevented from becoming part of the capitalist system in course of time. Because if a higher business ethic is not developed, this competition can only become a “vague” production model that serves the capitalist system. From product recipe to animal trade, ethic must be standard according to Islamic morality. From process of delivering to the consumer of the product, producers must be inspected as versatile. Precautions should be taken so that the manufacturer is not allowed to deception. For example, a baker does not put a porcine gelatin into a baked pie, but he may deceive on the weight of this pie. At this point, the question of the legitimacy of the “ḥalāl product” arises. In this example, if a bread is seized because it is lower than the grammage standard, it may mean that this product is not legitimate even though it is ḥalāl. In other words, if a product has a “ḥalāl” logo, it must prove that all transactions made in the production process of that product conform to Islamic morality. For this, Islamic business ethics must be fed with such details. In this process, producers and merchants should be careful in these matters, not even deceive people when advertising.
Tasavvuf Tarihinde Nazarî İrfan-Tarih, Teori ve Problemler
This thesis, “The Dervish Caps in The Islamic Mystical Symbolism”, is composed of introduction, t... more This thesis, “The Dervish Caps in The Islamic Mystical Symbolism”, is composed of introduction, three main sections and conclusion. In the introduction; The purpose of the research, methods and resources related clothing after specifying the general literature on dervish culture and the basic references have been studied crown in order.
Likewise in the introduction of this thesis the theoretical and conceptual symbolism of the crown to create the infrastructure mythology, symbolism and iconography have explained the issues. Here symbolism associated terms are emphasized. In this context, semiotics and display types, icon-iconography, ikonology, the allegory, symbolic language, the language of myth and mythological theme is one of the issues.
Tâc is a head dress that sheikh or the senior dervish use as clothing, felt or woolen cloth in different shapes and colors according to the order, around which is wrapped a turban, a long band of material: destar, called in Turkish serpûş, külah, fâhir, kalensüve, kavuk, börk, sikke and takke.
In the first main section, the historical background of the clothing culture in the Arabian Peninsula, Saint Prophet period, Umayyad and Abbâsîd States and former Turkish culture is investigated. It is important to consider symbolic significance of the tâc for this periods.
In the second section dervish caps divided by the slice and complementary elements (slice, seal, button) and in the context of terminology is investigated and in the third main section tâc symbolism symbolic, mythological and iconographic in all its aspects is examined.
This study is based on many manuscripts as well as printed sources. In this context the subject is dealt in terms of both belief and rituals.
Keywords: The Dervish Cap/Tadj, The Color Symbolism, The Letter Symbolism, The Figure Symbolism, The Mystical Rose, Cosmogony, Logos
Bektaşi Kültüründe Yemek Motifi adlı çalışmamız; giriş, iki ana bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. G... more Bektaşi Kültüründe Yemek Motifi adlı çalışmamız; giriş, iki ana bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş kısmında; araştırmanın amacı, metodu ve kaynakları belirtildikten sonra Hacı Bektaş Velî ve Bektaşilik hakkında kısa bir bilgi verilmektedir.
Tezimizin Birinci bölümünde, sembolizm ve mitoloji bağlamında Bektaşi kültüründe yemek motifi incelenmiştir. Bektaşi edebiyatında sembol ve mitoloji kavramlarının ele alınması konumuzbakımından önem arz etmektedir. Bu bölümde özellikle eski din ve kültürlerin Bektaşi kültürüne etkisiele alınmıştır. Bu bölüm, Bektaşi geleneğinin Türk Dünyası ile oldukça yakın ilişki içinde olduğunu göstermektedir.
İkinci bölümde ritüel bağlamında Bektaşi tekkeleri ele alınmıştır. Zirai faaliyetler ve gelirler Bektaşi tekkeleri için çok önem arz etmektedir. İkinci bölümde Bektaşi mutfağı ve bazı önemli ayin yemekleri tanıtılmıştır.
Bu tez, basılı kaynakların yanı sıra dört el yazması eser temel alınarak hazırlanmıştır. Bunlar, Hacı Bektaş VelîVelâyetnâmesi, Abdal Musa Velâyetnâmesi, Kaygusuz Abdal Velâyetnâmesi ve Şeyh Ahmed Bedreddin Halveti’nin Şeyh Sırri Rifai’nin el yazması notlarına dayanarak kaleme aldığı “Risâle-i Lâhûtiye” (Bektaşi Tarikatına Ait Usul Âdâb Ayinler Mecmuası)dir. Konu hem inanç hem de ritüel bağlamında ele alınmıştır.
ABSTRACT
This thesis, “Food Figure in Culture of Bektashi Order”, is composed of introduction, two main sections and conclusion. In the introduction, besides the purpose, methods and resources of the research, a brief information is provided on the life and the works of Haci Bektas Velî and Bektashi Order.
In the first main section, food figure in culture of Bektashi Order in the context of the symbolism and mythology is investigated. It is important to considersymbol and mythology in Bektashi literature. It is especially worthwhile to note the understanding of the effect of the ancient religions and cultures to Bektashi culture in this section. This section shows that Bektashi tradition has more close relations with Turkish World.
In the second section Bektashi centers in the context of ritual is investigated. Agricultural activities and incomes is very important to Bektashi centers. In this section Bektashi cousine and some important rituel meals is introduced.
This study is based on four manuscriptsas well asprinted sources: “Velâyetnâme-i Hacı Bektaş Velî”,“Abdal Musa Velâyetnâmesi”, “Kaygusuz Abdal Velâyetnâmesi” and “Risale-i Lâhûtiye-Bektaşi Tarikatına Ait Usul Âdâb Ayinler Mecmuası”a collection by Şeyh Ahmed Bedreddin Halveti of the notes of Şeyh Sırri Rifai. The subject is dealt in terms of both belief and rituals.
Zahir ve Bâtını Birleştirici Çok Yönlü Bir Kavram Olarak “İhsan”, 2021
Ruhun ilk şehâdeti olan gayb âlemindeki, başka bir deyişle Elest Bezmi’ndeki itikat, ruha hangi â... more Ruhun ilk şehâdeti olan gayb âlemindeki, başka bir deyişle Elest Bezmi’ndeki itikat, ruha hangi âlemde bulunursa bulunsun, içinde bulunduğu anda ve gelecekte, sadece yaratıcısına kulluk görevini yerine getireceğine dair Rabbine misak vermesini temin etmiştir. Bundan dolayı ruhun hafızasına resmedilen ilk şey, [Elest Bezmi’ndeki] misaktır.
Mecazdan Hakikate Aşk, 2022
Tasavvufun nazarî veçhesi, aşkı sadece kalbî bir muhabbet ile sınırlı görmemekte, aşk kavramını ... more Tasavvufun nazarî veçhesi, aşkı sadece kalbî bir muhabbet ile sınırlı
görmemekte, aşk kavramını doğrudan esmâ-i hüsnâ ve Zât-ı İlâhiyye’ye
bağlamak suretiyle aşka vecd ve duygu boyutunda vicdanî ve epistemolojik bir yön yüklerken, esmâ-i hüsnânın varlığa tecellisi sadedinde ona ontolojik bir değer atfetmektedir.
TAHA ABDERRAHMANE’S CRITICAL APPROACH TO MODERNITY’S SEPARATION OF MORALITY FROM RELIGION, 2022
Religion has an integral feature that unites various areas of life and seems that religion cover... more Religion has an integral feature that unites various areas of life and
seems that religion covers many different areas. However, the soul is a
unity and integrity structure that does not accept division. In this
respect, religious decrees are in a unity that cannot be divided. In fact,
even if the provisions in question do not create a simple unity and unity,
they preserve their integrity in an indivisible simple unity and integrity,
thanks to the spirit of unity that carries them. However, modernity
wanted to render this unity inactive so that it would be independent
from each other both in terms of operation and management and in
terms of its results, and it started to break this unity.
TARİHSEL RİVAYETLER VE TASAVVUF SEMBOLİZMİ BAĞLAMINDA HACI BAYRÂM-I VELÎ’NİN ÂLEM TASAVVURUNA DAİR BİR ÇÖZÜMLEME DENEMESİ, 2020
Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Âlem Tasavvurunun Peşinde: Bayrâmîliğe Dair Literatürün Çeşitliliği Üzeri... more Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Âlem Tasavvurunun Peşinde: Bayrâmîliğe Dair Literatürün Çeşitliliği Üzerinden Bir Okumanın Hatırlattıkları
Halvetî-Şâbânî tarikatının Kuşadaviyye kolunun kurucusu olan Kuşadalı İbrahim Halvetî (ö. 1262/18... more Halvetî-Şâbânî tarikatının Kuşadaviyye kolunun kurucusu olan Kuşadalı
İbrahim Halvetî (ö. 1262/1846), seyrü sülûkta en yüksek gaye olarak belirlediği Sırrullah’a ulaşmak için aşk ve irfan ekseninde bir usul inşa etmiştir.1 Kuşadalı İbrahim Halvetî bu usulle bir taraftan kendine özgü marifet anlayışının ipuçlarını vermekte diğer taraftan bu doğrultuda rabıta ve azimet gibi mefhumlar çerçevesinde ilgi çekici bir terminoloji ortaya koymaktadır. Bu usûl ve terminolojinin anlaşılmasında teorik alt yapının iyi tahlil edilmesinin yanı sıra Kuşadalı’nın kullandığı metaforların tahliline ihtiyaç vardır
Ahîliğin inanç esasları, felsefesi ve ahlâk anlayışı, fütüvvet geleneğinin yazılı kaynakları olan... more Ahîliğin inanç esasları, felsefesi ve ahlâk anlayışı, fütüvvet geleneğinin
yazılı kaynakları olan fütüvvetnâmelerle şekillenmiş ve bu kaynaklar
Anadolu’nun güven ve ahlâk temelli bir Türk-İslâm yurdu olmasında
önemli rol üstlenmiştir. Bu bağlamda fütüvvetnâmeler Ahî kurumunun
iç tüzüğü olarak kabul edilmiştir. Temelde güzel ahlâkı esas alması
itibariyle Fütüvvet ve Ahîliğin el kitabı olan fütüvvetnâmeler, dinî ve
mesleki olarak kaliteli insan yetiştirmeyi esas alan eserlerdir. Bu eserler
yüzyıllar boyunca Anadolu’nun sosyal hayatının şekillenmesine katkıda
bulunmuştur. Fütüvvetnâmelerin oluşturmak istediği örnek insan modeli
Türk-İslâm medeniyeti tasavvuru içinde bir ideal olarak güncelliğini
korumaktadır.
Anahtar Sözcükler: Ahîlik, Fütüvvet, Fütüvvetnâmeler, Tasavvuf,
Tekke.
Helal Gıdada Ar-Ge Çalışmalarındaki Yeni Yaklaşımlar: Türkiye ve Malezya Örneği
Tasavvufta Yemek Kültürü, Yemeğin Yetiştirici İşlevi, Tekke Mutfakları, Aziz Mahmud Hüdâî Âsitâne... more Tasavvufta Yemek Kültürü, Yemeğin Yetiştirici İşlevi, Tekke Mutfakları, Aziz Mahmud Hüdâî Âsitânesi’nde Pişen Yemekler