Buket Onal | University Of Kocaeli (original) (raw)

Papers by Buket Onal

Research paper thumbnail of Afrika’da Terör: Boko Haram Terör Örgütü ve Kadın Teröristler

Journal of Terrorism and Radicalization Studies

Research paper thumbnail of Balkan Pact (1934) and its reflections on abroad

1930’ların Türkiye’si Batı ile ilişkilerinde yapabildiği sürece güç dengesine yönelik politikalar... more 1930’ların Türkiye’si Batı ile ilişkilerinde yapabildiği sürece güç dengesine yönelik politikalar izlemek, bunu sürdüremediği durumlarda da ittifaklar içine girmek zorunda kalmıştır. Atatürk’ün uluslararası ortamdan önemli bir tehdit algılamasının olmayışı nedeniyle öncelikli politikası Lozan’dan kalan sorunların halledilmesi üzerine olmuştur. Ancak Hitler’in 1933’te iktidara gelişi ve aynı zamanda İtalyan tehlikesinin artması üzerine politikanın, bölgesel dengeyi sağlamak şeklinde değiştiği görülmektedir. Bu politikanın somutlaşmış hali ise 1934 Balkan Paktı’dır. Paktın gerçekleştirilmesine yönelik çabaların başlamasıyla bu girişimler Türkiye dışında da tartışılmış ve olumlu veya olumsuz yorumlar yapılmıştır. Kısa ömrüne rağmen Pakt, bölgesel barışa büyük katkı sağlamıştır. Bu makaledeki amaç, Balkan Paktı’na yol açan olayları açıklamak ve Paktın dışarıda nasıl algılandığını incelemektir.Turkey in the 1930's had to follow a balance of power policy in its relations with the West...

Research paper thumbnail of Değişen dünya düzeniyle yeniden şekillenen Türk dış politikasında Hazar petrollerinin rolü

Research paper thumbnail of Putin Rusyası'nın ORta Doğu politikasında Suriye'nin yeri ve önemi

Türk Dünyası Araştırmaları, 2014

Research paper thumbnail of 19. Yy’Dan Günümüze Latii̇n Ameri̇ka’Ya Göç Eden Deni̇zaşiri Çi̇nli̇leri̇n Hayatta Kalma Ve Entegrasyon Mücadeleleri̇: Peru Örneği̇

Asya Studies, 2021

Çin’den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindistan ve Meksika’da... more Çin’den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindistan ve Meksika’dan sonra en çok göç veren üçüncü ülke olmuştur. Çin anakarası, Hong Kong, Makao ve Tayvan dışında yaşayan bu göçmenlere ‘Denizaşırı Çinli’ denmektedir. Latin Amerika da 19.yy’dan itibaren bu göçün yaşandığı bir bölge olmuş ve bu göçler bugüne kadar nicelik ve nitelik değiştirerek devam etmiştir. Bölgede en fazla Çin göçmene sahip ülke Peru’dur. ‘Sözleşmeli İşçi’ göçü adı altında ‘insan ticareti’ ile ülkeye getirilen hayatta kalma mücadelesi veren Çinlilerin üç kuşak torunları bugün sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik statülerini yükselterek önemli pozisyonlara sahip olmuşlardır. Bu zorlu süreç hiç de kolay olmamış, 19.yy’dan günümüz kadar hem sosyal hem de ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. İlk dönemde ad ve soyadları bile değiştirilen ve yasaklanmasına rağmen köle gibi çalıştırılan Çinli “işçiler”, hak mücadelelinde anavatanlarının da desteğini almak istemiş ve o döneme ka...

Research paper thumbnail of Çin'in Kültürel Diplomasisi: Konfüçyüs Enstitüleri'nin Rolü ve Eleştiriler

International Journal of Politic and Security, 2020

Ülkelerin dış politika hedeflerine ulaşmada önemli bir diplomasi aracı olan "kültür" yü... more Ülkelerin dış politika hedeflerine ulaşmada önemli bir diplomasi aracı olan "kültür" yüzyıllardır bu amaca hizmet etmektedir. Kültürel diplomasinin olumlu sonuçlarını gören devletler, bu diplomasiyi çoğu kez devlet merkezli kurumsal plan ve programlar çerçevesinde bir dış politika aracı olarak kullanmaktadırlar. Hedef, dış politikayı yürütebilecek ortamı sağlamak amacıyla kültürü dışarda tanıtmak ve yayılmasını sağlamaktır. Bunu sağlayacak en önemli araç da "Dil"dir. Çin de dilini ve kültürünü dünyaya tanıtma ve öğretme görevini Konfüçyüs Enstitülerine vermiştir. Kısa bir sürede dünyadaki örneklerini sayıca geçen ve dünyanın hemen hemen her yerinde açılan bu enstitüler, Çin'in kültürel diplomasisinin merkezinde yer almaktadırlar. Konfüçyüs Enstitülerinin işlevi, dış politikayı yürütebilecek uyumlu bir dünya inşa etmek ve aynı zamanda "barışçıl yükseliş"e yardım etmektir. Diğer ülkelerdeki eğitim kurumlarıyla ortaklık çerçevesinde açılan bu enstitüle...

Research paper thumbnail of Policies and Security Strategies of G5 Sahel States Against Terrorism

International Journal of Politics and Security

The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most i... more The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most important global problems. This region is classified as one of the most vulnerable areas due to economic challenges, ethnic conflicts, political instability, lack of development, and the spread of criminal acts by terrorist organizations. The proliferation of weapons and criminal activities and the increase in illegal immigration have led to insecurity and instability in the African Sahel region, which prompted the African Sahel countries to rebuild security and political strategies in line with security developments and changes in the Sahel region. Accordingly, this research's main focus is to investigate the effectiveness of policy and security strategies pursued by G5 Sahel states (G5s) and to find whether these policies and strategies were implemented successfully or if modifications are necessary. For this purpose, the Anti-terrorism approach is used to analyze the policies and strategies adopted by the G5s Sahel countries in the process of combating terrorism, in addition to the internal and external variables that affect those policies.

Research paper thumbnail of Dünden Bugüne Türki̇ye-Küba İli̇şki̇leri̇: Kesi̇şen Yollar, Beklenti̇ler, Öneri̇ler

Turkiye ve Kuba arasindaki iliskilerin baslangicini Osmanli doneminde ozellikle Arap cografyasind... more Turkiye ve Kuba arasindaki iliskilerin baslangicini Osmanli doneminde ozellikle Arap cografyasindan bolgeye dolayisiyla da Kuba’ya gerceklesen goclerin yasandigi doneme kadar goturebiliriz. Osmanli pasaportu tasiyan bu kisilerin torunlari bugun bile bolgede “El Turco” olarak anilmaktadir. Kuba’nin bagimsizlik surecinde de Osmanli bu ulkeyle yakindan ilgilenmis ancak bolgede hâkim olan ABD, bu yakinlasmaya izin vermemistir. 1960’lardan itibaren Kuba’nin Kapitalist dunyaya kendini kapatmasi ve ABD’nin uyguladigi ambargo nedeniyle iliskilerin gelismesi engellenmistir. Kuba, Turkiye icin uzun yillar uzakta ve gizemli bir ulke olarak kalmistir. 1980’lerden itibaren baslayan ve soguk savas sonrasi Turkiye’nin Latin Amerika acilimiyla giderek gelisen iliskilerin analizi bu calismanin ozunu olusturmaktadir. Bu calismada iki ulke iliskilerinin siyasi, ekonomik ve kulturel anlamda ne yonde gelistigine cevap aranirken ayni zamanda gelecege yonelik beklenti ve onerilere de yer verilmistir.

Research paper thumbnail of Balkan Paktı (1934) ve Dışarıdaki Yansımaları

Uludag Universitesi Fen Edebiyat Fakultesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012

1930’larin Turkiye’si Bati ile iliskilerinde yapabildigi surece guc dengesine yonelik politikalar... more 1930’larin Turkiye’si Bati ile iliskilerinde yapabildigi surece guc dengesine yonelik politikalar izlemek, bunu surduremedigi durumlarda da ittifaklar icine girmek zorunda kalmistir. Ataturk’un uluslararasi ortamdan onemli bir tehdit algilamasinin olmayisi nedeniyle oncelikli politikasi Lozan’dan kalan sorunlarin halledilmesi uzerine olmustur. Ancak Hitler’in 1933’te iktidara gelisi ve ayni zamanda Italyan tehlikesinin artmasi uzerine politikanin, bolgesel dengeyi saglamak seklinde degistigi gorulmektedir. Bu politikanin somutlasmis hali ise 1934 Balkan Pakti’dir. Paktin gerceklestirilmesine yonelik cabalarin baslamasiyla bu girisimler Turkiye disinda da tartisilmis ve olumlu veya olumsuz yorumlar yapilmistir. Kisa omrune ragmen Pakt, bolgesel barisa buyuk katki saglamistir. Bu makaledeki amac, Balkan Pakti’na yol acan olaylari aciklamak ve Paktin disarida nasil algilandigini incelemektir

Research paper thumbnail of Hi̇ndi̇stan in Yumuşak Güç Poli̇ti̇kalari Ve Türki̇ye-Hi̇ndi̇stan İli̇şki̇leri̇ndeki̇ Rolü

Journal of International Social Research

Öz 1947 yılında bağımsızlığına kavuşmuş olan Hindistan, bağımsızlık süreci ve sonrası gelişmelerl... more Öz 1947 yılında bağımsızlığına kavuşmuş olan Hindistan, bağımsızlık süreci ve sonrası gelişmelerle, Gandi'nin "pasif direniş" politikalarıyla dünya siyasi tarihine damgasını vurmuş bir ülke olarak yerini almıştır. Stratejik konumu, devasa nüfusu, tüm dünyayı etkileyen felsefesi ve çok renkli kültürüyle Hindistan, bugün de önemli bir pozisyondadır. Güvenlik endişeleri yaşayan ülke doğal olarak sert gücünü (askeri, nükleer vb.) arttırırken, tüm dünyadaki diasporası ve yumuşak güç araçlarıyla da bir cazibe merkezi olmayı hedeflemiştir. Sömürge devletinden gelişmiş bir demokratik devlete dönüş yaşayan ülkenin yumuşak güç olarak kullanabileceği araçları oldukça fazladır. Hindistan'ın eski ve farklı kültürü; mistik yapısı, mutfağı, dini, müziği, giysileri ve gelenekleri, festivalleri, efsaneleri, Hollywood'a rakip sineması, dizileri, bilişim sektöründeki gelişmişliği ile bunu başarabilmiştir. Bugün Hindistan'ı yılda 6.3 milyon kişi ziyaret etmekte ve bu sayı giderek artmaktadır. Ancak tabi ki etnik ve dinsel ayrışmalar, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler, çevre sorunları, kadına yönelik şiddet vb. nedenlerle Hindistan "güçlü ama fakir" imajına da sahiptir. Bu imajı yıkmaya yönelik politikalar üretilmek zorundadır. Bunu bilen Hindistan yönetimi son zamanlarda bu imajı ortadan kaldıracak girişimlerini arttırmış ve diğer ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinde yumuşak güç araçlarına daha fazla yer vermeye başlamıştır. Bu çalışmada, Hindistan'ın yumuşak güç araçların neler olduğu, dış politikada ne kadar etkili olduğu, Türkiye-Hindistan İlişkilerinin gelişiminde bu unsurların rolünün olup olmadığı, varsa ne kadar etkili olduğu sorularına cevap aranacak, analiz aralığı da iki ülkenin bağımsızlığını kazandığı dönemle sınırlı olacaktır.

Research paper thumbnail of Policies and Security Strategies of G5 Sahel States against Terrorism

International Journal of Politics and Security (IJPS), 2021

The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most i... more The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most important global problems. This region is classified as one of the most vulnerable areas due to economic challenges, ethnic conflicts, political instability, lack of development, and the spread of criminal acts by terrorist organizations. The proliferation of weapons and criminal activities and the increase in illegal immigration have led to insecurity and instability in the African Sahel region, which prompted the African Sahel countries to rebuild security and political strategies in line with security developments and changes in the Sahel region. Accordingly, this research's main focus is to investigate the effectiveness of policy and security strategies pursued by G5 Sahel states (G5s) and to find whether these policies and strategies were implemented successfully or if modifications are necessary. For this purpose, the Anti-terrorism approach is used to analyze the policies and strategies adopted by the G5s Sahel countries in the process of combating terrorism, in addition to the internal and external variables that affect those policies.

Research paper thumbnail of 19.yy'dan Günümüze Latin Amerika'ya Göç Eden Denizaşırı Çinlilerin Hayatta Kalma ve Entegrasyon Mücadeleleri: Peru Örneği

Asya Studies, 2021

Asya Studies Öz Çin'den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindist... more Asya Studies Öz Çin'den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindistan ve Meksika'dan sonra en çok göç veren üçüncü ülke olmuştur. Çin anakarası, Hong Kong, Makao ve Tayvan dışında yaşayan bu göçmenlere 'Denizaşırı Çinli' denmektedir. Latin Amerika da 19.yy'dan itibaren bu göçün yaşandığı bir bölge olmuş ve bu göçler bugüne kadar nicelik ve nitelik değiştirerek devam etmiştir. Bölgede en fazla Çin göçmene sahip ülke Peru'dur. 'Sözleşmeli İşçi' göçü adı altında 'insan ticareti' ile ülkeye getirilen hayatta kalma mücadelesi veren Çinlilerin üç kuşak torunları bugün sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik statülerini yükselterek önemli pozisyonlara sahip olmuşlardır. Bu zorlu süreç hiç de kolay olmamış, 19.yy'dan günümüz kadar hem sosyal hem de ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. İlk dönemde ad ve soyadları bile değiştirilen ve yasaklanmasına rağmen köle gibi çalıştırılan Çinli "işçiler", hak mücadelelinde anavatanlarının da desteğini almak istemiş ve o döneme kadar dış dünyaya kapalı olan Çin, bu sorunu çözebilmek için Peru Devletiyle diplomatik ilişkiler kurmaya razı olmuştur. Bu gelişmelerden sonra birtakım haklar elde edilse de dönem dönem Çinliler ülkede istenmeyen kişi muamelesi görmüşlerdir. Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla ülkeden göçlere izin verilmemesi nedeniyle bir yavaşlama olsa da Tayvan'dan göçler Peru'ya devam etmiştir. Zamanla ülkede sayıları artan Çinli nüfus, ülkeye uyum sağlamak ve sosyal ve ekonomik statülerini yükseltebilmek için farklı yöntemlere başvurmuşlardır. Makalede bu zorlu süreç ve bu yöntemlere değinilmektedir.

Research paper thumbnail of Hindistan'ın Yumuşak Güç Politikaları ve Türkiye-Hindistan İlişkileri

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2019

Research paper thumbnail of Dünden BugüneTürkiye-Kübaİlişkileri: Kesişen Yollar, Beklentiler, Öneriler

Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2017

Research paper thumbnail of Putin Rusyası'nın Orta Doğu Politikasında Suriye'nin Yeri ve Önemi

Türk Dünyası Araştırmaları, 2014

Research paper thumbnail of Balkan Paktı (1934) ve Dışarıdaki Yansımaları

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012

Research paper thumbnail of Çin'in Kültürel Diplomasisi: Konfüçyüs Enstitüleri'nin Rolü ve Eleştiriler Yazar(lar): Buket ÖNAL

International Journal of Politics and Security, 2020

Research paper thumbnail of BLACKSEAFOR ve Karadeniz Guvenligindeki Rolu

Research paper thumbnail of FUTURE OF" STRATEGIC PARTNERSHIP" IN TURKISH-AMERICAN RELATIONS

Books by Buket Onal

Research paper thumbnail of 100. YILINDA TÜRKİYE -RUSYA İLİŞKİLERİ : Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler

100. YILINDA TÜRKİYE - RUSYA İLİŞKİLERİ : Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler, 2021

ÖNSÖZ Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve ç... more ÖNSÖZ

Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve çevresel boyutlarıyla değerlendiren makalelerini Doç. Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli’ nin çabalarıyla bir araya getiren 100. yılında Türkiye - Rusya İlişkileri: Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler başlıklı kitap önemli bir boşluğu dolduracak değerli bir eser olmuştur.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden olan Türkiye ve Rusya tarih boyunca bu bölgedeki gelişmeler üzerinde önemli rol oynamışlardır. Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle inişli çıkışlı bir seyir gösteren bu ilişkilerin dönüm noktası 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması olmuştur. Kitabın bu antlaşmanın 100. yıldönümünde yayınlanması özel bir önem taşımaktadır.
Dünyada ve bölgede yaşanan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlara, iki ülkenin uzun süre farklı kamplarda yer almalarına rağmen Moskova Antlaşmasından bu yana yaşanan yüz yıl içinde Türkiye’yle Rusya arasında barışın sürdürülebilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır. Zira ondan önceki iki yüzyılı aşkın zamanda iki ülke arasında, kısa süreli yakınlaşma dönemleri dışında, çoğunlukla savaş, gerginlik ve güvensizlik havası egemen olmuştu.
Gerçekten, Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sının farklı stratejik çıkarları, siyasi beklentileri, Avrupa’nın diğer büyük devletlerinin kendi menfaatleri doğrultusunda izledikleri politikalar bölgede uzun barış, güvenlik ve istikrar dönemlerinin yaşanmasına olanak vermemişti.
Birinci Dünya Savaşı’na iki düşman ülke olarak giren Türkiye ile Rusya’nın savaş yıllarında yaşadıkları tecrübelerden sonra, ortak çıkarlarının önemini daha iyi kavrayarak, Atatürk ve Lenin’in önderliğinde başlattıkları dostluk ve işbirliği dönemi kalıcı izler bırakmıştır.

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na Rusya’nın verdiği destek ve Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ sözleriyle simgeleşen Türkiye’nin barışçı politikası farklı ideolojileri benimsemelerine rağmen Türkiye’yi ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırmıştır.
Savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşması ve Montreux Sözleşmesi Türkiye ile Rusya’nın güvenliğine ve Karadeniz’in bir barış denizi olmasına katkı sağlamıştır.
Soğuk Savaş yıllarının güçlüklerine ve zaman zaman yaşanan arzu edilmeyen söylemlere ve gelişmelere rağmen sonunda o dönemde bile iki ülke ortak ekonomik çıkarlarını değerlendirerek önemli projeleri gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Rusya, ekonomi, ticaret, sanayi, enerji ve turizm gibi alanlarda önemli başarılara imza atmışlardır. Bugün iki ülke, başta Suriye olmak üzere, bölgesel sorunların barışçı çözümlere kavuşturulması için aralarındaki diyalogu sürdürmekte, işbirliği yapma yollarını araştırmaktadırlar. BM yasasının özünü teşkil eden devletlerin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ilkelerine saygı gösterilerek bütün bu sorunların çözüme kavuşturulması Türkiye’nin ve Rusya’nın ortak hedefi olmalıdır.
Bu kitap işte bütün bu konularda siyasetçilere, bilim insanlarına, gazetecilere ve aydınlara ufuk açıcı bir kaynak olacaktır. Kitaba katkıda bulunan değerli yazarları içtenlikle kutluyorum.

Onur Öymen Emekli Büyükelçi

Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.'ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.

Research paper thumbnail of Afrika’da Terör: Boko Haram Terör Örgütü ve Kadın Teröristler

Journal of Terrorism and Radicalization Studies

Research paper thumbnail of Balkan Pact (1934) and its reflections on abroad

1930’ların Türkiye’si Batı ile ilişkilerinde yapabildiği sürece güç dengesine yönelik politikalar... more 1930’ların Türkiye’si Batı ile ilişkilerinde yapabildiği sürece güç dengesine yönelik politikalar izlemek, bunu sürdüremediği durumlarda da ittifaklar içine girmek zorunda kalmıştır. Atatürk’ün uluslararası ortamdan önemli bir tehdit algılamasının olmayışı nedeniyle öncelikli politikası Lozan’dan kalan sorunların halledilmesi üzerine olmuştur. Ancak Hitler’in 1933’te iktidara gelişi ve aynı zamanda İtalyan tehlikesinin artması üzerine politikanın, bölgesel dengeyi sağlamak şeklinde değiştiği görülmektedir. Bu politikanın somutlaşmış hali ise 1934 Balkan Paktı’dır. Paktın gerçekleştirilmesine yönelik çabaların başlamasıyla bu girişimler Türkiye dışında da tartışılmış ve olumlu veya olumsuz yorumlar yapılmıştır. Kısa ömrüne rağmen Pakt, bölgesel barışa büyük katkı sağlamıştır. Bu makaledeki amaç, Balkan Paktı’na yol açan olayları açıklamak ve Paktın dışarıda nasıl algılandığını incelemektir.Turkey in the 1930's had to follow a balance of power policy in its relations with the West...

Research paper thumbnail of Değişen dünya düzeniyle yeniden şekillenen Türk dış politikasında Hazar petrollerinin rolü

Research paper thumbnail of Putin Rusyası'nın ORta Doğu politikasında Suriye'nin yeri ve önemi

Türk Dünyası Araştırmaları, 2014

Research paper thumbnail of 19. Yy’Dan Günümüze Latii̇n Ameri̇ka’Ya Göç Eden Deni̇zaşiri Çi̇nli̇leri̇n Hayatta Kalma Ve Entegrasyon Mücadeleleri̇: Peru Örneği̇

Asya Studies, 2021

Çin’den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindistan ve Meksika’da... more Çin’den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindistan ve Meksika’dan sonra en çok göç veren üçüncü ülke olmuştur. Çin anakarası, Hong Kong, Makao ve Tayvan dışında yaşayan bu göçmenlere ‘Denizaşırı Çinli’ denmektedir. Latin Amerika da 19.yy’dan itibaren bu göçün yaşandığı bir bölge olmuş ve bu göçler bugüne kadar nicelik ve nitelik değiştirerek devam etmiştir. Bölgede en fazla Çin göçmene sahip ülke Peru’dur. ‘Sözleşmeli İşçi’ göçü adı altında ‘insan ticareti’ ile ülkeye getirilen hayatta kalma mücadelesi veren Çinlilerin üç kuşak torunları bugün sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik statülerini yükselterek önemli pozisyonlara sahip olmuşlardır. Bu zorlu süreç hiç de kolay olmamış, 19.yy’dan günümüz kadar hem sosyal hem de ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. İlk dönemde ad ve soyadları bile değiştirilen ve yasaklanmasına rağmen köle gibi çalıştırılan Çinli “işçiler”, hak mücadelelinde anavatanlarının da desteğini almak istemiş ve o döneme ka...

Research paper thumbnail of Çin'in Kültürel Diplomasisi: Konfüçyüs Enstitüleri'nin Rolü ve Eleştiriler

International Journal of Politic and Security, 2020

Ülkelerin dış politika hedeflerine ulaşmada önemli bir diplomasi aracı olan "kültür" yü... more Ülkelerin dış politika hedeflerine ulaşmada önemli bir diplomasi aracı olan "kültür" yüzyıllardır bu amaca hizmet etmektedir. Kültürel diplomasinin olumlu sonuçlarını gören devletler, bu diplomasiyi çoğu kez devlet merkezli kurumsal plan ve programlar çerçevesinde bir dış politika aracı olarak kullanmaktadırlar. Hedef, dış politikayı yürütebilecek ortamı sağlamak amacıyla kültürü dışarda tanıtmak ve yayılmasını sağlamaktır. Bunu sağlayacak en önemli araç da "Dil"dir. Çin de dilini ve kültürünü dünyaya tanıtma ve öğretme görevini Konfüçyüs Enstitülerine vermiştir. Kısa bir sürede dünyadaki örneklerini sayıca geçen ve dünyanın hemen hemen her yerinde açılan bu enstitüler, Çin'in kültürel diplomasisinin merkezinde yer almaktadırlar. Konfüçyüs Enstitülerinin işlevi, dış politikayı yürütebilecek uyumlu bir dünya inşa etmek ve aynı zamanda "barışçıl yükseliş"e yardım etmektir. Diğer ülkelerdeki eğitim kurumlarıyla ortaklık çerçevesinde açılan bu enstitüle...

Research paper thumbnail of Policies and Security Strategies of G5 Sahel States Against Terrorism

International Journal of Politics and Security

The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most i... more The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most important global problems. This region is classified as one of the most vulnerable areas due to economic challenges, ethnic conflicts, political instability, lack of development, and the spread of criminal acts by terrorist organizations. The proliferation of weapons and criminal activities and the increase in illegal immigration have led to insecurity and instability in the African Sahel region, which prompted the African Sahel countries to rebuild security and political strategies in line with security developments and changes in the Sahel region. Accordingly, this research's main focus is to investigate the effectiveness of policy and security strategies pursued by G5 Sahel states (G5s) and to find whether these policies and strategies were implemented successfully or if modifications are necessary. For this purpose, the Anti-terrorism approach is used to analyze the policies and strategies adopted by the G5s Sahel countries in the process of combating terrorism, in addition to the internal and external variables that affect those policies.

Research paper thumbnail of Dünden Bugüne Türki̇ye-Küba İli̇şki̇leri̇: Kesi̇şen Yollar, Beklenti̇ler, Öneri̇ler

Turkiye ve Kuba arasindaki iliskilerin baslangicini Osmanli doneminde ozellikle Arap cografyasind... more Turkiye ve Kuba arasindaki iliskilerin baslangicini Osmanli doneminde ozellikle Arap cografyasindan bolgeye dolayisiyla da Kuba’ya gerceklesen goclerin yasandigi doneme kadar goturebiliriz. Osmanli pasaportu tasiyan bu kisilerin torunlari bugun bile bolgede “El Turco” olarak anilmaktadir. Kuba’nin bagimsizlik surecinde de Osmanli bu ulkeyle yakindan ilgilenmis ancak bolgede hâkim olan ABD, bu yakinlasmaya izin vermemistir. 1960’lardan itibaren Kuba’nin Kapitalist dunyaya kendini kapatmasi ve ABD’nin uyguladigi ambargo nedeniyle iliskilerin gelismesi engellenmistir. Kuba, Turkiye icin uzun yillar uzakta ve gizemli bir ulke olarak kalmistir. 1980’lerden itibaren baslayan ve soguk savas sonrasi Turkiye’nin Latin Amerika acilimiyla giderek gelisen iliskilerin analizi bu calismanin ozunu olusturmaktadir. Bu calismada iki ulke iliskilerinin siyasi, ekonomik ve kulturel anlamda ne yonde gelistigine cevap aranirken ayni zamanda gelecege yonelik beklenti ve onerilere de yer verilmistir.

Research paper thumbnail of Balkan Paktı (1934) ve Dışarıdaki Yansımaları

Uludag Universitesi Fen Edebiyat Fakultesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012

1930’larin Turkiye’si Bati ile iliskilerinde yapabildigi surece guc dengesine yonelik politikalar... more 1930’larin Turkiye’si Bati ile iliskilerinde yapabildigi surece guc dengesine yonelik politikalar izlemek, bunu surduremedigi durumlarda da ittifaklar icine girmek zorunda kalmistir. Ataturk’un uluslararasi ortamdan onemli bir tehdit algilamasinin olmayisi nedeniyle oncelikli politikasi Lozan’dan kalan sorunlarin halledilmesi uzerine olmustur. Ancak Hitler’in 1933’te iktidara gelisi ve ayni zamanda Italyan tehlikesinin artmasi uzerine politikanin, bolgesel dengeyi saglamak seklinde degistigi gorulmektedir. Bu politikanin somutlasmis hali ise 1934 Balkan Pakti’dir. Paktin gerceklestirilmesine yonelik cabalarin baslamasiyla bu girisimler Turkiye disinda da tartisilmis ve olumlu veya olumsuz yorumlar yapilmistir. Kisa omrune ragmen Pakt, bolgesel barisa buyuk katki saglamistir. Bu makaledeki amac, Balkan Pakti’na yol acan olaylari aciklamak ve Paktin disarida nasil algilandigini incelemektir

Research paper thumbnail of Hi̇ndi̇stan in Yumuşak Güç Poli̇ti̇kalari Ve Türki̇ye-Hi̇ndi̇stan İli̇şki̇leri̇ndeki̇ Rolü

Journal of International Social Research

Öz 1947 yılında bağımsızlığına kavuşmuş olan Hindistan, bağımsızlık süreci ve sonrası gelişmelerl... more Öz 1947 yılında bağımsızlığına kavuşmuş olan Hindistan, bağımsızlık süreci ve sonrası gelişmelerle, Gandi'nin "pasif direniş" politikalarıyla dünya siyasi tarihine damgasını vurmuş bir ülke olarak yerini almıştır. Stratejik konumu, devasa nüfusu, tüm dünyayı etkileyen felsefesi ve çok renkli kültürüyle Hindistan, bugün de önemli bir pozisyondadır. Güvenlik endişeleri yaşayan ülke doğal olarak sert gücünü (askeri, nükleer vb.) arttırırken, tüm dünyadaki diasporası ve yumuşak güç araçlarıyla da bir cazibe merkezi olmayı hedeflemiştir. Sömürge devletinden gelişmiş bir demokratik devlete dönüş yaşayan ülkenin yumuşak güç olarak kullanabileceği araçları oldukça fazladır. Hindistan'ın eski ve farklı kültürü; mistik yapısı, mutfağı, dini, müziği, giysileri ve gelenekleri, festivalleri, efsaneleri, Hollywood'a rakip sineması, dizileri, bilişim sektöründeki gelişmişliği ile bunu başarabilmiştir. Bugün Hindistan'ı yılda 6.3 milyon kişi ziyaret etmekte ve bu sayı giderek artmaktadır. Ancak tabi ki etnik ve dinsel ayrışmalar, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler, çevre sorunları, kadına yönelik şiddet vb. nedenlerle Hindistan "güçlü ama fakir" imajına da sahiptir. Bu imajı yıkmaya yönelik politikalar üretilmek zorundadır. Bunu bilen Hindistan yönetimi son zamanlarda bu imajı ortadan kaldıracak girişimlerini arttırmış ve diğer ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinde yumuşak güç araçlarına daha fazla yer vermeye başlamıştır. Bu çalışmada, Hindistan'ın yumuşak güç araçların neler olduğu, dış politikada ne kadar etkili olduğu, Türkiye-Hindistan İlişkilerinin gelişiminde bu unsurların rolünün olup olmadığı, varsa ne kadar etkili olduğu sorularına cevap aranacak, analiz aralığı da iki ülkenin bağımsızlığını kazandığı dönemle sınırlı olacaktır.

Research paper thumbnail of Policies and Security Strategies of G5 Sahel States against Terrorism

International Journal of Politics and Security (IJPS), 2021

The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most i... more The issue of terrorism and insecurity in the African Sahel region is considered one of the most important global problems. This region is classified as one of the most vulnerable areas due to economic challenges, ethnic conflicts, political instability, lack of development, and the spread of criminal acts by terrorist organizations. The proliferation of weapons and criminal activities and the increase in illegal immigration have led to insecurity and instability in the African Sahel region, which prompted the African Sahel countries to rebuild security and political strategies in line with security developments and changes in the Sahel region. Accordingly, this research's main focus is to investigate the effectiveness of policy and security strategies pursued by G5 Sahel states (G5s) and to find whether these policies and strategies were implemented successfully or if modifications are necessary. For this purpose, the Anti-terrorism approach is used to analyze the policies and strategies adopted by the G5s Sahel countries in the process of combating terrorism, in addition to the internal and external variables that affect those policies.

Research paper thumbnail of 19.yy'dan Günümüze Latin Amerika'ya Göç Eden Denizaşırı Çinlilerin Hayatta Kalma ve Entegrasyon Mücadeleleri: Peru Örneği

Asya Studies, 2021

Asya Studies Öz Çin'den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindist... more Asya Studies Öz Çin'den farklı zamanlarda, farklı nedenlerle göçler olmuş ve Çin, dünyada Hindistan ve Meksika'dan sonra en çok göç veren üçüncü ülke olmuştur. Çin anakarası, Hong Kong, Makao ve Tayvan dışında yaşayan bu göçmenlere 'Denizaşırı Çinli' denmektedir. Latin Amerika da 19.yy'dan itibaren bu göçün yaşandığı bir bölge olmuş ve bu göçler bugüne kadar nicelik ve nitelik değiştirerek devam etmiştir. Bölgede en fazla Çin göçmene sahip ülke Peru'dur. 'Sözleşmeli İşçi' göçü adı altında 'insan ticareti' ile ülkeye getirilen hayatta kalma mücadelesi veren Çinlilerin üç kuşak torunları bugün sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik statülerini yükselterek önemli pozisyonlara sahip olmuşlardır. Bu zorlu süreç hiç de kolay olmamış, 19.yy'dan günümüz kadar hem sosyal hem de ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır. İlk dönemde ad ve soyadları bile değiştirilen ve yasaklanmasına rağmen köle gibi çalıştırılan Çinli "işçiler", hak mücadelelinde anavatanlarının da desteğini almak istemiş ve o döneme kadar dış dünyaya kapalı olan Çin, bu sorunu çözebilmek için Peru Devletiyle diplomatik ilişkiler kurmaya razı olmuştur. Bu gelişmelerden sonra birtakım haklar elde edilse de dönem dönem Çinliler ülkede istenmeyen kişi muamelesi görmüşlerdir. Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla ülkeden göçlere izin verilmemesi nedeniyle bir yavaşlama olsa da Tayvan'dan göçler Peru'ya devam etmiştir. Zamanla ülkede sayıları artan Çinli nüfus, ülkeye uyum sağlamak ve sosyal ve ekonomik statülerini yükseltebilmek için farklı yöntemlere başvurmuşlardır. Makalede bu zorlu süreç ve bu yöntemlere değinilmektedir.

Research paper thumbnail of Hindistan'ın Yumuşak Güç Politikaları ve Türkiye-Hindistan İlişkileri

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2019

Research paper thumbnail of Dünden BugüneTürkiye-Kübaİlişkileri: Kesişen Yollar, Beklentiler, Öneriler

Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2017

Research paper thumbnail of Putin Rusyası'nın Orta Doğu Politikasında Suriye'nin Yeri ve Önemi

Türk Dünyası Araştırmaları, 2014

Research paper thumbnail of Balkan Paktı (1934) ve Dışarıdaki Yansımaları

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012

Research paper thumbnail of Çin'in Kültürel Diplomasisi: Konfüçyüs Enstitüleri'nin Rolü ve Eleştiriler Yazar(lar): Buket ÖNAL

International Journal of Politics and Security, 2020

Research paper thumbnail of BLACKSEAFOR ve Karadeniz Guvenligindeki Rolu

Research paper thumbnail of FUTURE OF" STRATEGIC PARTNERSHIP" IN TURKISH-AMERICAN RELATIONS

Research paper thumbnail of 100. YILINDA TÜRKİYE -RUSYA İLİŞKİLERİ : Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler

100. YILINDA TÜRKİYE - RUSYA İLİŞKİLERİ : Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler, 2021

ÖNSÖZ Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve ç... more ÖNSÖZ

Çok sayıda bilim insanının Türkiye - Rusya ilişkilerini siyasi, ekonomik, stratejik ve çevresel boyutlarıyla değerlendiren makalelerini Doç. Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli’ nin çabalarıyla bir araya getiren 100. yılında Türkiye - Rusya İlişkileri: Çok Taraflı Gelişmeler, Karşılıklı Etkileşimler başlıklı kitap önemli bir boşluğu dolduracak değerli bir eser olmuştur.
Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden olan Türkiye ve Rusya tarih boyunca bu bölgedeki gelişmeler üzerinde önemli rol oynamışlardır. Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle inişli çıkışlı bir seyir gösteren bu ilişkilerin dönüm noktası 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması olmuştur. Kitabın bu antlaşmanın 100. yıldönümünde yayınlanması özel bir önem taşımaktadır.
Dünyada ve bölgede yaşanan ve milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlara, iki ülkenin uzun süre farklı kamplarda yer almalarına rağmen Moskova Antlaşmasından bu yana yaşanan yüz yıl içinde Türkiye’yle Rusya arasında barışın sürdürülebilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır. Zira ondan önceki iki yüzyılı aşkın zamanda iki ülke arasında, kısa süreli yakınlaşma dönemleri dışında, çoğunlukla savaş, gerginlik ve güvensizlik havası egemen olmuştu.
Gerçekten, Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusya’sının farklı stratejik çıkarları, siyasi beklentileri, Avrupa’nın diğer büyük devletlerinin kendi menfaatleri doğrultusunda izledikleri politikalar bölgede uzun barış, güvenlik ve istikrar dönemlerinin yaşanmasına olanak vermemişti.
Birinci Dünya Savaşı’na iki düşman ülke olarak giren Türkiye ile Rusya’nın savaş yıllarında yaşadıkları tecrübelerden sonra, ortak çıkarlarının önemini daha iyi kavrayarak, Atatürk ve Lenin’in önderliğinde başlattıkları dostluk ve işbirliği dönemi kalıcı izler bırakmıştır.

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na Rusya’nın verdiği destek ve Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ sözleriyle simgeleşen Türkiye’nin barışçı politikası farklı ideolojileri benimsemelerine rağmen Türkiye’yi ve Rusya’yı birbirine yakınlaştırmıştır.
Savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşması ve Montreux Sözleşmesi Türkiye ile Rusya’nın güvenliğine ve Karadeniz’in bir barış denizi olmasına katkı sağlamıştır.
Soğuk Savaş yıllarının güçlüklerine ve zaman zaman yaşanan arzu edilmeyen söylemlere ve gelişmelere rağmen sonunda o dönemde bile iki ülke ortak ekonomik çıkarlarını değerlendirerek önemli projeleri gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Rusya, ekonomi, ticaret, sanayi, enerji ve turizm gibi alanlarda önemli başarılara imza atmışlardır. Bugün iki ülke, başta Suriye olmak üzere, bölgesel sorunların barışçı çözümlere kavuşturulması için aralarındaki diyalogu sürdürmekte, işbirliği yapma yollarını araştırmaktadırlar. BM yasasının özünü teşkil eden devletlerin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ilkelerine saygı gösterilerek bütün bu sorunların çözüme kavuşturulması Türkiye’nin ve Rusya’nın ortak hedefi olmalıdır.
Bu kitap işte bütün bu konularda siyasetçilere, bilim insanlarına, gazetecilere ve aydınlara ufuk açıcı bir kaynak olacaktır. Kitaba katkıda bulunan değerli yazarları içtenlikle kutluyorum.

Onur Öymen Emekli Büyükelçi

Bu kitabın basım, yayın, satış hakları © Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.'ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.