Ahmet Oktan | Samsun Ondokuz Mayis University (original) (raw)

Papers by Ahmet Oktan

Research paper thumbnail of Meti̇nden İmgeye Meti̇nlerarasi Bi̇r Fi̇gür Olarak "Arafta Olmak": "Babama Mektup

The Journal of Academic Social Science Studies, 2016

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Nature as a Builder of Meaning in Majid Majidi’s Films

Bu calisma Yeni Iran Sinemasinin onemli yonetmenlerinden olan ve filmlerinde dogayi cesitli bicim... more Bu calisma Yeni Iran Sinemasinin onemli yonetmenlerinden olan ve filmlerinde dogayi cesitli bicimlerde yogun bir bicimde kullanan Majid Majidi’nin, anlatilarinda dogaya yukledigi anlamlari ve bu unsurlarin anlatiya ne tur katkilar yaptigi sorularina yogunlasmaktadir. Calisma, yonetmenin dogayi anlamin uretilmesine katki saglayan bilincli bir varlikmis gibi isledigi boylece sinema ve doga arasinda yeni bir iliski bicimi ortaya koydugu iddiasina dayanmaktadir. Majidi’nin Baduk (1992), Baba ( Pedar , 1996), Cennet’in Cocuklari ( Bacheha-ye Aseman , 1999), Cennet’in Rengi ( Rang-e Khoda , 1999), Baran (2001), Sogut Agaci ( Beed-e Majnoon , 2005), Sercelerin Şarkisi ( Avaze Gonjeshk-ha , 2008) ve Bulutlarin Otesinde ( Beyond The Clouds , 2017) filmlerinin incelendigi calismada Roland Barthes, Christian Metz, Peter Wollen gibi yazarlarin goruslerini temel alan gostergebilimsel bir analiz yapilmistir. Bu cercevede orneklemi olusturan filmlerde yer bulan dogaya ait unsurlarin filmin atmosfe...

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Baran Filminde Teklik ve Cokluk Halleri

Yeni İran sinemasının önemli isimlerinden Majid Majidi’nin filmlerinde aşk teması ve Doğu’ya özgü... more Yeni İran sinemasının önemli isimlerinden Majid Majidi’nin filmlerinde aşk teması ve Doğu’ya özgü anlamsal yoğunluk, yönetmenin sinemasını tanımlayan önemli unsurlardandır. Hatta çeşitli mistik motiflerle, mecazlarla zenginleştirilen bu temalar doğrudan anlatının özünü oluşturur. Yönetmenin 2001 yılında çektiği yoksulluk, mültecilik, ırkçılık gibi temalar üzerinde duran Baran, özellikle aşk teması açısından en belirgin örnektir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Yeşim Ustaoğlu Filmlerinde "Yaşlı" İmgesi

Bu çalışma, günümüz Türkiye Sinemasının içinde var olduğu kültürel bağlamın, hem sıradan insanlar... more Bu çalışma, günümüz Türkiye Sinemasının içinde var olduğu kültürel bağlamın, hem sıradan insanlar hem de köken olarak Anadolu’dan gelmiş olan entelektüeller açısından, derin bir yerinden edilmişlik ya da hasretlik duygusunun işleyişte olduğu bir evren olduğu ön kabulünden hareket etmektedir. Bu bağlamda, Yeşim Ustaoğlu’nun filmlerinde yer bulan yaşlılığa ilişkin temsil biçimlerini, entelektüelin ve daha özelde de yönetmenin kendiliğine ilişkin algısındaki parçalanmışlığı, arada kalmışlığı, kendi geçmişiyle hesaplaşmalarını ele veren ipuçları olarak okumayı denemektedir. Çalışmada daha çok, yaşlı karakterlerin anlatının merkezinde yer aldığı Bulutları Beklerken (2004) ve Pandora’nın Kutusu (2008) filmlerine yoğunlaşılmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of A Deleuzean Look on Tony Gatlif's Accented Cinema

Sinefilozofi, 2021

This study aims to discuss Tony Gatlif's "accented cinema", which deals with the lives of minorit... more This study aims to discuss Tony Gatlif's "accented cinema", which deals with the lives of minorities and nomads and the reflexivity brought by these lives in many of his films, in terms of philosophical expansions. The unique style which the director builds by using cinema's means about being a Gypsy or from an ethnic minority while opening the majority to questioning transforms the film-watching experience into a specific intellectual adventure. In Gatlif's approach, which includes elements that coincide with Hamid Naficy's definition of "accented cinema", nomadism emerges as a minor element and, nomadic Gypsy communities, inside all the inhabitants of the world, display a minor existence. This philosophical reflexivity in Gatlif's films, which is similar to Franz Kafka in terms of masterfully presenting words of a minor community, is examined by focusing on, Latcho Drom (1992), Gadjo Dilo (1997), Exils (2004), Transylvania (2006) and Korkoro (2009) films. Questions like revealing reflexivities in terms of the director's accented images and what these elements mean on account of difference and minor cinema debates form the film analyses' basic questioning fields and the obtained findings are discussed by taking reference to Gilles Deleuze and Felix Guattari's concepts who see cinema as a philosophical perception and thinking activity. In this context, Deleuze and Guattari's ontology of difference and minor cinema approach is the intellectual background of this study to be made on Gatlif cinema.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Posthuman Subjectivity and Implied Dreams in Animation Cinema

Posthuman Subjectivity and Implied Dreams in Animation Cinema, 2021

Cinema, thanks to its possibilities that are immanent to its existence, is an art that have the a... more Cinema, thanks to its possibilities that are immanent to its existence, is an art that have the ability to dream beyond multiple worlds that has been experienced before and the ability to think upon these dreams. It takes its viewers to journeys in different directions of thinking through extraordinariness, which may never happen scientifically and physically and through the spaces where these occur. Animated films produce the thoughts about the universe and existence in a unique way from the point of view of human and non-human beings with the extraordinary features they attach to the ordinary and the extraordinary images they create. In Gilles Deleuze's terms, it examines the differences that pour out of life. In this aspect, animation films promises to extend life out of the anthropocentric view which is specific to Modernity, and to produce intellectual journeys about alternative beings. At this point, the question of whether the character designs of nonhuman beings' which are situated at the center of the established imaginary lives point to a real post-human subjectivity, or these characters are the bearers of an anthropocentric approach, becomes important. This paper aims to debate the possible answers to the given question through Alice in Wonderland, Alice Through the Looking Glass, Mononokehime (Princess Mononoke) and Hauru no Ugoku Shiro (Howl's Moving Castle) films. In this study, where it will be examined comparatively of the cinematic comprehension of directors from two different cultures; the answers to questions as; in these narrations, what kind of a world aspiration is being actualized; in these universes where nonhumans are defined, on what extent can these universes step outside the anthropocentric approach, which is structured as a form of domination in the modern world; if a discourse which is opened to alternative becomings has been established or not; what kind of clues are presented regarding interpreting human existence of this imaginary world designs, are going to be looked for. These discussions will be conducted within the framework of concepts such as humanism, post-humanism, difference, becoming, nomadic subjectivity

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Yakınsama Kültürü ve Anlatının Medyalararası İnşası - Madagaskar Örneği

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of SİBERNETİK KABUK: GHOST IN THE SHELL FİLMLERİNDE BEDENİN İNŞASI

Öz İnsanî varoluşu, ruh-beden ya da akıl-beden gibi temel bir ayrım üzerinden tanımlamak, felsefe... more Öz İnsanî varoluşu, ruh-beden ya da akıl-beden gibi temel bir ayrım üzerinden tanımlamak, felsefe geleneği içerisinde yaygın bir eğilimdir. Modernite'nin dünyayı Kartezyen ikilikler üzerinden kavrama eğilimi içerisinde bu ayrım neredeyse aşılamaz bir karşıtlığa dönüşürken beden, müphemlikle ilişkilendirilerek kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bir yandan da üretici bireyin ihtiyaç duyduğu kas gücü ve dayanıklılığı sağlamak üzere disipline edilmek, eğitilmek üzere bilimin nesnesi haline getirilmiştir. Beden, tüketimin egemen hale geldiği günümüz toplumlarında ise üretimle olan bağını yitirerek daha çok "arzu" kavramıyla ilişkili olarak biçimlendirilmektedir. Tüketim kültürü içerisinde, bireysel kimlik tasarımlarının sergilendiği, imajlar, gösterenler aracığıyla "arzulanabilir" bir yüzeye dönüştürülmeye çalışılan beden bu kez de "ideal" bir görüntünün inşa edilmesi amacıyla bilimin ve tıbbın nesnesi haline getirilmektedir. İnsan derisinin çeşitli nesneler, kozmetik ürünler ve estetik müdahalelerle tasarımı, onu hızlı bir şekilde yeniden tasarlanabilen bir tuvale dönüştürmektedir. Öte yandan teknolojik gelişmeler ve tıp alanındaki çalışmalar dönüşümün hızını ve sınırlarını genişletirken, bedene ilişkin tartışmaların yeni boyutlar kazanmasına neden olmaktadır. Bu çalışma, yukarıda kısaca çerçevesi çizilen bedene ilişkin tartışmaların sinemadaki izlerini Ghost In The Shell (1995 ve 2017) filmleri üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Aynı adı taşıyan mangadan uyarlanan filmler, beyni sentetik bir bedene nakledilen ve bir tür yeniden doğuş ritüeliyle yaşama dönen bir karakteri konu almaktadır. Beden ve ruh arasındaki süregelen ayrımlaşmanın izlerinin bilim, araçsal akıl ve teknolojiye yönelik çeşitli sorgulamalar etrafında işlendiği filmler, bu sorgulamaların nasıl yürütüldüğü, bedenin hangi tanımlamalar etrafında kurgulandığı, konuya ilişkin ne tür bir söylem üretildiği gibi sorular etrafında analiz edilmektedir. Elde edilen bulgular, filmler arasındaki farklılıklar da gözetilerek, sosyolojik bağlantılarıyla birlikte yorumlanmaktadır.  Dr.Öğr.Üyesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi,

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Nature as a Builder of Meaning in Majid Majidi’s Films

This study focuses on, one of the leading film director of the New Iranian Cinema, Majid Majidi's... more This study focuses on, one of the leading film director of the New Iranian Cinema, Majid Majidi's intensive usage of the various meanings he attributes to nature and, in turn, the types of effect these meanings have on his cinematographic representations. The study suggests that the director treats nature as if it is a conscious being that contributes to the production of the meaning, thus reveals a new form of relationship between cinema and nature. conducts a semiotic analysis based on the views of authors such as Roland Barthes, Christian Metz, and Peter Wollen. In this context, it aims to determine the contributions of the elements of nature to the atmosphere of the scenes, progress of the story and the inner journeys of the characters in these films. Additionally, the study questions the obvious and metaphorical meanings implied by the elements in the director's narratives which is based on allegories. The findings are discussed in relation to the contexts of the director's film making technique and the sources that give the meaning to the framework. Özet Bu çalışma Yeni İran Sinemasının önemli yönetmenlerinden olan ve filmlerinde doğayı çeşitli biçimlerde yoğun bir biçimde kullanan Majid Majidi'nin, anlatılarında doğaya yüklediği anlamları ve bu unsurların anlatıya ne tür katkılar yaptığı sorularına yoğunlaşmaktadır. Çalışma, yönetmenin doğayı anlamın üretilmesine katkı sağlayan bilinçli bir varlıkmış gibi işlediği böylece sinema ve doğa arasında yeni bir ilişki biçimi ortaya koyduğu iddiasına dayanmaktadır. Peter Wollen gibi yazarların görüşlerini temel alan göstergebilimsel bir analiz yapılmıştır. Bu çerçevede örneklemi oluşturan filmlerde yer bulan doğaya ait unsurların filmin atmosferine, öykünün akışına, karakterlerin içsel yolculuklarına yaptığı katkılar belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca yönetmenin alegorilere dayanan anlatımı içerisinde bu unsurların imlediği görünen ve metaforik anlamların neler olabileceği sorgulanmıştır. Elde edilen bulgular, yönetmenin sinema üslubuna ve filmlerde ortaya koyduğu anlam çerçevesine kaynaklık eden bağlamlarla ilişkili biçimde tartışılmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Öznesine Yönelen Hınç: Yeraltı Filmi

Bu çalışma Friedrich Nietzsche ve Max Scheler’in, insan ruhunun gizemli bir yönü olarak tespit et... more Bu çalışma Friedrich Nietzsche ve Max Scheler’in, insan ruhunun gizemli bir yönü olarak tespit ettikleri ve intikam, haset, şiddet, linç gibi yıkıcı eylemlerle bağlantılı olarak açıkladıkları hınç (ressentiment) kavramını Zeki Demirkubuz’un Yeraltı (2012) filmi örnekleminde tartışmayı amaçlamaktadır. Scheler’in Modern toplumda çeşitli kurallar, kontrol ve denetim mekanizmaları vasıtasıyla kontrol altına alınmaya ve bastırılmaya çalışıldığına dikkat çektiği bu yıkıcı itki, dışavurulma biçimi açısından dönüşerek bürokratik aklın egemenliği altında şiddet gösterilerinden büyük ölçüde uzaklaşarak günledik yaşam pratiklerine nüfuz eden bilinçaltı bir belirleyici haline gelmiştir. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitabından esinlenilerek çekilen Yeraltı filmi, kahramanının benliğine yönelik bir aşağılanma arzusu etrafında deneyimlediği “hınç” duygusunu ve bu tekinsiz ve yıkıcı gücün insan ruhu üzerinde yol açtığı belirsizliği, karmaşayı işlemektedir. Bu yönüyle film “hınç”ın modern toplumda dışavurumunun ayrıksı bir biçimini örneklemektedir. Bu çerçevede film, “hınç” ve “kıskanmak”, “haset”, “intikam” gibi ilişkili kavramlar ekseninde analiz edilmiştir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Muhsin Bey ve Yol Ayrımı Ekseninde Yavuz Turgul Sinemasında İçtenliğin İlgası ve Masumiyet Hezeyanları

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Korkuyorum Anne ve Vavien Filmlerinde Aile Mitinin Görünümleri 1 The Aspects of Family Myth in the Films Korkuyorum Anne and Vavien

Öz Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük ölçüde içine doğduğ... more Öz Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük ölçüde içine doğduğu kültürel ve ideolojik evrenin belirleyiciliğiyle şekillenmektedir. Bu inşa sürecinde, toplumsal düzeneğin merkezi bir elemanı olan ailenin önemli bir katkısı söz konusudur. Nitekim aile, bireysel algıda, salt bir kurumsal yapı olarak değil, mekansal bağlamıyla, içinde yaşayan insanlarla, anılarla ve tüm bu evreni kuşatan bir " yuva " tahayyülü ile birlikte var olmaktadır. Ailenin böylesi bir tasarımı, insani deneyimi her yönüyle etkileyen kültürel ve ideolojik süreçlerin de aile mitine içkin olması anlamına gelmektedir. Bu çalışma, sanatsal yaratımların bir biçimde toplumsal tahayyüle ilişkin ipuçları veren unsurlar olduğu yargısından hareketle, sinemasal eserlerde oluşturulan aile temsillerini konu edinmektedir. Bu çerçevede Korkuyorum Anne ve Vavien filmleri çalışmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. Bu filmlerde yer verilen aile temsilleri toplumbilimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Abstract An individual's perception of the self, of the concrete world and of an ideal life is mostly shaped by the determining aspect of the cultural and ideological universe in which one was born. Family, as a central element of the social order, significantly contributes to this process. Thus family exists in an individual's perception not only as an institutional structure but also through its spatial context, with people who constitute it through memories and through an envision of the notion of " home " that surrounds this universe. Comprehension of family as such means that the myth of family includes cultural and ideological processes that have a multifaceted impact on human experience. This study aims to analyse the idealisations of family in cinematographic works based on the presupposition that artistic work conveys clues regarding social envision. In this respect, Korkuyorum Anne and Vavien films are selected as samples. Family representations in these films are studied by sociological analysis.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Kadının Şeytanî Kimyası-Üçüncü Sayfa ve Kıskanmak Filmlerinde Kadın Tipolojileri.pdf

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Babama Mektup ve Cogunluk Ornekleminde Baba Ogul Iliskileri

Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel ... more Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel temalardan birisini ‚arafta olma‛ hali oluşturmaktadır. Toplumun modernleşmesi sürecinin bir sonucu olan bu durum, Çoğunlukla Doğu ile Batı, gelenekle modernlik arasında bir belirsizliği, bir arada kalma halini ifade etmektedir. Toplum yaşamının farklı alanlarında gözlenen ve çelişkile-rin, bunalımların, çatışmaların bir arada var olduğu bu durum, bireysel ilişkileri de etkilemektedir. Nitekim bireysel kimlikler toplumsal süreçler içinde şekillenmekte ve toplumsal sorunların açtığı yaralardan etkilenmektedirler. Bu bağlamda modernleşme süreçlerine paralel olarak dönüşmekte olan baba-oğul ilişkileri modernleşmenin niteliğinden kaynaklanan toplumsal travmanın en çok deneyimlendiği alanlardan birisidir. Daha çok babanın gelenekçi ve otoriter karakterinin, çocuğun benlik inşasında çeşitli aksaklıklara yol açmasıyla ortaya çıkan arafta kalma hali, özelikle erkek ço-cuğun bir özne olarak kendini inşa edememesi sonucunu doğurmaktadır. Toplumsal ve bireysel ya-şamları etkileyen bu durumun izlerine müzik, edebi metinler, sinema eserleri gibi pek çok kültür ürününde de rastlamak mümkündür. Bu çalışma baba-oğul ilişkisi temelindeki arafta kalma halinin edebiyat ve sinemadaki sembolik karşılıklarının yorumlanmasına odaklanmaktadır. Çalışmada Oğuz Atay'ın ‚Babama Mek-tup‛ (1975) öyküsü ve Seren Yüce'nin ‚Çoğunluk‛ (2014) filmi örneklerinde baba-oğul ilişkisi, anlatı-larını toplumsal olaylardan esinlenerek oluşturan sanat eserlerinin sosyo-kültürel yapıya dair ipuç-ları sunduğu görüşü saklı tutularak yorumlanmıştır. Hem ‚Babama Mektup‛ öyküsünde hem de ‚Çoğunluk‛ filminde temel problem olarak belirlenen baba-oğul ilişkileri oldukça sorunludur. Anla-tılara yön veren sorunlar, Doğu'yu temsil eden baba ile Batıyı temsil eden oğul arasındaki çatışma-dan kaynaklanmaktadır. Modernleşme sürecinin toplumda açtığı yaralar baba-oğul ilişkisinde, Do-ğu ve Batı arasına sıkışmışlık, arafta kalmışlık şeklinde resmedilmektedir. Bu çerçevede ele alınan eserlerdeki baba-oğul ilişkileri, sosyo-psikolojik bir bakış açısıyla

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Metinden Imgeye Metinlerarasi Bir Figur Olarak Arafta Olmak

Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel ... more Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel temalardan birisini ‚arafta olma‛ hali oluşturmaktadır. Toplumun modernleşmesi sürecinin bir sonucu olan bu durum, Çoğunlukla Doğu ile Batı, gelenekle modernlik arasında bir belirsizliği, bir arada kalma halini ifade etmektedir. Toplum yaşamının farklı alanlarında gözlenen ve çelişkile-rin, bunalımların, çatışmaların bir arada var olduğu bu durum, bireysel ilişkileri de etkilemektedir. Nitekim bireysel kimlikler toplumsal süreçler içinde şekillenmekte ve toplumsal sorunların açtığı yaralardan etkilenmektedirler. Bu bağlamda modernleşme süreçlerine paralel olarak dönüşmekte olan baba-oğul ilişkileri modernleşmenin niteliğinden kaynaklanan toplumsal travmanın en çok deneyimlendiği alanlardan birisidir. Daha çok babanın gelenekçi ve otoriter karakterinin, çocuğun benlik inşasında çeşitli aksaklıklara yol açmasıyla ortaya çıkan arafta kalma hali, özelikle erkek ço-cuğun bir özne olarak kendini inşa edememesi sonucunu doğurmaktadır. Toplumsal ve bireysel ya-şamları etkileyen bu durumun izlerine müzik, edebi metinler, sinema eserleri gibi pek çok kültür ürününde de rastlamak mümkündür. Bu çalışma baba-oğul ilişkisi temelindeki arafta kalma halinin edebiyat ve sinemadaki sembolik karşılıklarının yorumlanmasına odaklanmaktadır. Çalışmada Oğuz Atay'ın ‚Babama Mek-tup‛ (1975) öyküsü ve Seren Yüce'nin ‚Çoğunluk‛ (2014) filmi örneklerinde baba-oğul ilişkisi, anlatı-larını toplumsal olaylardan esinlenerek oluşturan sanat eserlerinin sosyo-kültürel yapıya dair ipuç-ları sunduğu görüşü saklı tutularak yorumlanmıştır. Hem ‚Babama Mektup‛ öyküsünde hem de ‚Çoğunluk‛ filminde temel problem olarak belirlenen baba-oğul ilişkileri oldukça sorunludur. Anla-tılara yön veren sorunlar, Doğu'yu temsil eden baba ile Batıyı temsil eden oğul arasındaki çatışma-dan kaynaklanmaktadır. Modernleşme sürecinin toplumda açtığı yaralar baba-oğul ilişkisinde, Do-ğu ve Batı arasına sıkışmışlık, arafta kalmışlık şeklinde resmedilmektedir. Bu çerçevede ele alınan eserlerdeki baba-oğul ilişkileri, sosyo-psikolojik bir bakış açısıyla

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of KENTSEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE TÜRK SİNEMASINA YANSIMALARI: ENTELKÖY EFEKÖY'E KARŞI FİLMİ

Özet Bu çalışmada Modernitenin doğaya hükmetme düşüncesini merkeze alan, ilerlemeci uygarlık anla... more Özet Bu çalışmada Modernitenin doğaya hükmetme düşüncesini merkeze alan, ilerlemeci uygarlık anlayışına alternatif bir yaşam stratejisine karşılık gelen sürdürülebilirlik yaklaşımı ve bu anlayışın sinemasal eserlerde nasıl temsil edildiği tartışmaya açılmaktadır. Bu bakışla öncelikle sürdürülebilirlik kavramı, ortaya çıkışı ve taşıdığı anlamlar bakımından kuramsal olarak incelenmekte, sürdürülebilirlik felsefesi, " kentsel sürdürülebilirlik " ve " yavaş şehir " kavramları açıklanmaktadır. Çalışmanın inceleme bölümünde ise örneklem olarak belirlenen Entelköy Efeköy'e Karşı filmi sürdürülebilirlik perspektifini belirleyen temel prensipler ve daha özelde de yavaş şehir ölçütleri çerçevesinde belirlenen temalar üzerinden analiz edilmektedir. Bu kapsamda filmde sürdürülebilir bir yaşamla ilgili ne tür temsillerin yer aldığı ve bu temsil biçimlerinin toplumsal alana ve yönetmenin algısına ilişkin ne tür ipuçları sunduğu tespit edilmeye çalışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik, kentsel sürdürülebilirlik, yavaş şehir, sürdürülebilirlik ve sinema, Entelköy Efeköy'e Karşı.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Türkiye'de Televizyon Belgesellerine Elestirel Bir Bakış

ÖZET Bugün belgesel sinema, varlığını sürdürebilmek için büyük ölçüde televizyona bağımlı hale ge... more ÖZET Bugün belgesel sinema, varlığını sürdürebilmek için büyük ölçüde televizyona bağımlı hale gel-miştir. Ancak ticari kaygıları ön plana alan televizyon yayıncılığı ile toplumsal sorumlulukları ağır basan belgesel sinemanın ilişkisi oldukça sorunlu bir ortaklık görünümü sergilemektedir. Bu çalışma Türkiye'de televizyon ve belgesel sinema ilişkilerini konu almakta, ekranlarda varlık gös-teren belgeseller aracılığıyla, televizyonun belgesel sinemaya bakışını sorgulamayı ve anlamayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede ulusal yayın yapan 16 televizyon kanalı bir hafta süreyle izlenmiş ve bu sürede yayınlanan belgesel programlar, süre, tür, içerik, anlatım gibi özellikleri bakımından incelenmiştir. Elde edilen bulgular, çalışmanın kuramsal bölümünde yer verilen tartışmalar ışı-ğında yorumlanmaya çalışılmıştır. ABSTRACT Today, documentary film depends mostly on television to be able to keep its living. On the other hand the relationship between tv broadcast, that gives importance to the commercial concerns, and documentary cinema, that overpowers the social responsibilities, displays a rather problematic partnership outlook. This work is about the relationship between tv and documentary cinema in Turkey and aims at examining and understanding the tv's point of view to the documentary cinema , through the documentaries that take place in the screens. In this frame, 16 TV channels that make national broadcast had been observed for one week period and the documentaries that broadcasted during this time had been examined in the regards of duration, genre, content and expression. The obtained findings were tried to be commended in the light of the discussions that took place in the theoretical part of the work.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Türk Sinemasında "Hegemonik Erkeklikten" Erkeklik Krizine": "Yazı-Tura" ve Erkeklik Bunalımının Sınırları

ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik... more ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik tanımlarının kriz içerisinde olduğu sıkça dile getirilmektedir. Diğer sanat türlerinde olduğu gibi sinemanın da bir biçimde toplumsal bilinci yansıttığı düşünülürse sözü edilen erkeklik krizinin sinemasal eserlere de yansımış olması olasıdır. Bu yüzden, bu çalışma, 1990 sonrası Türk Sine-masında ne tür erkeklik tanımlarının üretildiğini ve perdeye yansıyan erkeklik temsillerinin bir tür eril krize işaret edip etmediğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda " erkeklik krizi " ni çarpıcı bir bi-çimde yansıttığı düşünülen Yazı Tura adlı film çalışmanın örneklemi olarak seçilmiş ve bu film üzerinden sosyolojik bir çözümleme yapılmıştır. ABSTRACT Nowadays, it has been quite frequently connoted that the definitions of traditional masculinity, constructed as the patriarchal focus of power in the social field, are in crisis. As in the other branches of arts, if it is thought that cinema reflects the social conscious in a way it can also be possible that the mentioned masculinity crisis may be existed in the works of the cinema. Therefore ,, this study has questioned what kind of masculinity definitions were produced in the Turkish Cinema after 1990s, whether these definitions, reflected to the cinema, mark any kind of masculine crisis or not. In this context, the film called Yazı Tura which is thought to reflect the " masculinity crisis " in a very striking form was chosen as sample of this study and a sociological analysis was made based on the film.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Thesis Chapters by Ahmet Oktan

Research paper thumbnail of Türk Sinemasında 1980'den Günümüze Değişen Aile İmgesi

ÖZET Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük ölçüde içine doğd... more ÖZET
Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük
ölçüde içine doğduğu kültürel ve ideolojik evrenin belirleyiciliğiyle şekillenmektedir.
Bu inşa sürecinde, toplumsal düzeneğin merkezi bir elemanı olan ailenin önemli bir
katkısı söz konusudur. Nitekim aile, bireysel algıda, salt bir kurumsal yapı olarak değil,
mekansal bağlamıyla, içinde yaşayan insanlarla, anılarla ve tüm bu evreni kuşatan bir
“yuva” tahayyülü birlikte var olmaktadır. Ailenin böylesi bir tasarımı, insani deneyimi
her yönüyle etkileyen kültürel ve ideolojik süreçlerin de aile mitine içkin olması
anlamına gelmektedir.
Bu çalışma, sanatsal yaratımların bir biçimde toplumsal tahayyüle ilişkin
ipuçları veren unsurlar olduğu yargısından hareketle, sinemasal eserlerde oluşturulan
aile idealleştirmelerini, toplumsal alana gönderimde bulunan imlemeler olarak okumayı
amaçlamaktadır. Bu çerçevede 1980 sonrası Türk Sinemasında ailenin temsil ediliş
biçimleri, örneklem olarak belirlenen sekiz film üzerinden çözümlenmeye çalışılmıştır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Conference Presentations by Ahmet Oktan

Research paper thumbnail of Yeni Medya ve Feminist Hareketler - Üniversiteli Kadın Kolektifi ve Uçan Süpürge Örnekleri

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Meti̇nden İmgeye Meti̇nlerarasi Bi̇r Fi̇gür Olarak "Arafta Olmak": "Babama Mektup

The Journal of Academic Social Science Studies, 2016

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Nature as a Builder of Meaning in Majid Majidi’s Films

Bu calisma Yeni Iran Sinemasinin onemli yonetmenlerinden olan ve filmlerinde dogayi cesitli bicim... more Bu calisma Yeni Iran Sinemasinin onemli yonetmenlerinden olan ve filmlerinde dogayi cesitli bicimlerde yogun bir bicimde kullanan Majid Majidi’nin, anlatilarinda dogaya yukledigi anlamlari ve bu unsurlarin anlatiya ne tur katkilar yaptigi sorularina yogunlasmaktadir. Calisma, yonetmenin dogayi anlamin uretilmesine katki saglayan bilincli bir varlikmis gibi isledigi boylece sinema ve doga arasinda yeni bir iliski bicimi ortaya koydugu iddiasina dayanmaktadir. Majidi’nin Baduk (1992), Baba ( Pedar , 1996), Cennet’in Cocuklari ( Bacheha-ye Aseman , 1999), Cennet’in Rengi ( Rang-e Khoda , 1999), Baran (2001), Sogut Agaci ( Beed-e Majnoon , 2005), Sercelerin Şarkisi ( Avaze Gonjeshk-ha , 2008) ve Bulutlarin Otesinde ( Beyond The Clouds , 2017) filmlerinin incelendigi calismada Roland Barthes, Christian Metz, Peter Wollen gibi yazarlarin goruslerini temel alan gostergebilimsel bir analiz yapilmistir. Bu cercevede orneklemi olusturan filmlerde yer bulan dogaya ait unsurlarin filmin atmosfe...

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Baran Filminde Teklik ve Cokluk Halleri

Yeni İran sinemasının önemli isimlerinden Majid Majidi’nin filmlerinde aşk teması ve Doğu’ya özgü... more Yeni İran sinemasının önemli isimlerinden Majid Majidi’nin filmlerinde aşk teması ve Doğu’ya özgü anlamsal yoğunluk, yönetmenin sinemasını tanımlayan önemli unsurlardandır. Hatta çeşitli mistik motiflerle, mecazlarla zenginleştirilen bu temalar doğrudan anlatının özünü oluşturur. Yönetmenin 2001 yılında çektiği yoksulluk, mültecilik, ırkçılık gibi temalar üzerinde duran Baran, özellikle aşk teması açısından en belirgin örnektir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Yeşim Ustaoğlu Filmlerinde "Yaşlı" İmgesi

Bu çalışma, günümüz Türkiye Sinemasının içinde var olduğu kültürel bağlamın, hem sıradan insanlar... more Bu çalışma, günümüz Türkiye Sinemasının içinde var olduğu kültürel bağlamın, hem sıradan insanlar hem de köken olarak Anadolu’dan gelmiş olan entelektüeller açısından, derin bir yerinden edilmişlik ya da hasretlik duygusunun işleyişte olduğu bir evren olduğu ön kabulünden hareket etmektedir. Bu bağlamda, Yeşim Ustaoğlu’nun filmlerinde yer bulan yaşlılığa ilişkin temsil biçimlerini, entelektüelin ve daha özelde de yönetmenin kendiliğine ilişkin algısındaki parçalanmışlığı, arada kalmışlığı, kendi geçmişiyle hesaplaşmalarını ele veren ipuçları olarak okumayı denemektedir. Çalışmada daha çok, yaşlı karakterlerin anlatının merkezinde yer aldığı Bulutları Beklerken (2004) ve Pandora’nın Kutusu (2008) filmlerine yoğunlaşılmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of A Deleuzean Look on Tony Gatlif's Accented Cinema

Sinefilozofi, 2021

This study aims to discuss Tony Gatlif's "accented cinema", which deals with the lives of minorit... more This study aims to discuss Tony Gatlif's "accented cinema", which deals with the lives of minorities and nomads and the reflexivity brought by these lives in many of his films, in terms of philosophical expansions. The unique style which the director builds by using cinema's means about being a Gypsy or from an ethnic minority while opening the majority to questioning transforms the film-watching experience into a specific intellectual adventure. In Gatlif's approach, which includes elements that coincide with Hamid Naficy's definition of "accented cinema", nomadism emerges as a minor element and, nomadic Gypsy communities, inside all the inhabitants of the world, display a minor existence. This philosophical reflexivity in Gatlif's films, which is similar to Franz Kafka in terms of masterfully presenting words of a minor community, is examined by focusing on, Latcho Drom (1992), Gadjo Dilo (1997), Exils (2004), Transylvania (2006) and Korkoro (2009) films. Questions like revealing reflexivities in terms of the director's accented images and what these elements mean on account of difference and minor cinema debates form the film analyses' basic questioning fields and the obtained findings are discussed by taking reference to Gilles Deleuze and Felix Guattari's concepts who see cinema as a philosophical perception and thinking activity. In this context, Deleuze and Guattari's ontology of difference and minor cinema approach is the intellectual background of this study to be made on Gatlif cinema.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Posthuman Subjectivity and Implied Dreams in Animation Cinema

Posthuman Subjectivity and Implied Dreams in Animation Cinema, 2021

Cinema, thanks to its possibilities that are immanent to its existence, is an art that have the a... more Cinema, thanks to its possibilities that are immanent to its existence, is an art that have the ability to dream beyond multiple worlds that has been experienced before and the ability to think upon these dreams. It takes its viewers to journeys in different directions of thinking through extraordinariness, which may never happen scientifically and physically and through the spaces where these occur. Animated films produce the thoughts about the universe and existence in a unique way from the point of view of human and non-human beings with the extraordinary features they attach to the ordinary and the extraordinary images they create. In Gilles Deleuze's terms, it examines the differences that pour out of life. In this aspect, animation films promises to extend life out of the anthropocentric view which is specific to Modernity, and to produce intellectual journeys about alternative beings. At this point, the question of whether the character designs of nonhuman beings' which are situated at the center of the established imaginary lives point to a real post-human subjectivity, or these characters are the bearers of an anthropocentric approach, becomes important. This paper aims to debate the possible answers to the given question through Alice in Wonderland, Alice Through the Looking Glass, Mononokehime (Princess Mononoke) and Hauru no Ugoku Shiro (Howl's Moving Castle) films. In this study, where it will be examined comparatively of the cinematic comprehension of directors from two different cultures; the answers to questions as; in these narrations, what kind of a world aspiration is being actualized; in these universes where nonhumans are defined, on what extent can these universes step outside the anthropocentric approach, which is structured as a form of domination in the modern world; if a discourse which is opened to alternative becomings has been established or not; what kind of clues are presented regarding interpreting human existence of this imaginary world designs, are going to be looked for. These discussions will be conducted within the framework of concepts such as humanism, post-humanism, difference, becoming, nomadic subjectivity

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Yakınsama Kültürü ve Anlatının Medyalararası İnşası - Madagaskar Örneği

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of SİBERNETİK KABUK: GHOST IN THE SHELL FİLMLERİNDE BEDENİN İNŞASI

Öz İnsanî varoluşu, ruh-beden ya da akıl-beden gibi temel bir ayrım üzerinden tanımlamak, felsefe... more Öz İnsanî varoluşu, ruh-beden ya da akıl-beden gibi temel bir ayrım üzerinden tanımlamak, felsefe geleneği içerisinde yaygın bir eğilimdir. Modernite'nin dünyayı Kartezyen ikilikler üzerinden kavrama eğilimi içerisinde bu ayrım neredeyse aşılamaz bir karşıtlığa dönüşürken beden, müphemlikle ilişkilendirilerek kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bir yandan da üretici bireyin ihtiyaç duyduğu kas gücü ve dayanıklılığı sağlamak üzere disipline edilmek, eğitilmek üzere bilimin nesnesi haline getirilmiştir. Beden, tüketimin egemen hale geldiği günümüz toplumlarında ise üretimle olan bağını yitirerek daha çok "arzu" kavramıyla ilişkili olarak biçimlendirilmektedir. Tüketim kültürü içerisinde, bireysel kimlik tasarımlarının sergilendiği, imajlar, gösterenler aracığıyla "arzulanabilir" bir yüzeye dönüştürülmeye çalışılan beden bu kez de "ideal" bir görüntünün inşa edilmesi amacıyla bilimin ve tıbbın nesnesi haline getirilmektedir. İnsan derisinin çeşitli nesneler, kozmetik ürünler ve estetik müdahalelerle tasarımı, onu hızlı bir şekilde yeniden tasarlanabilen bir tuvale dönüştürmektedir. Öte yandan teknolojik gelişmeler ve tıp alanındaki çalışmalar dönüşümün hızını ve sınırlarını genişletirken, bedene ilişkin tartışmaların yeni boyutlar kazanmasına neden olmaktadır. Bu çalışma, yukarıda kısaca çerçevesi çizilen bedene ilişkin tartışmaların sinemadaki izlerini Ghost In The Shell (1995 ve 2017) filmleri üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Aynı adı taşıyan mangadan uyarlanan filmler, beyni sentetik bir bedene nakledilen ve bir tür yeniden doğuş ritüeliyle yaşama dönen bir karakteri konu almaktadır. Beden ve ruh arasındaki süregelen ayrımlaşmanın izlerinin bilim, araçsal akıl ve teknolojiye yönelik çeşitli sorgulamalar etrafında işlendiği filmler, bu sorgulamaların nasıl yürütüldüğü, bedenin hangi tanımlamalar etrafında kurgulandığı, konuya ilişkin ne tür bir söylem üretildiği gibi sorular etrafında analiz edilmektedir. Elde edilen bulgular, filmler arasındaki farklılıklar da gözetilerek, sosyolojik bağlantılarıyla birlikte yorumlanmaktadır.  Dr.Öğr.Üyesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi,

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Nature as a Builder of Meaning in Majid Majidi’s Films

This study focuses on, one of the leading film director of the New Iranian Cinema, Majid Majidi's... more This study focuses on, one of the leading film director of the New Iranian Cinema, Majid Majidi's intensive usage of the various meanings he attributes to nature and, in turn, the types of effect these meanings have on his cinematographic representations. The study suggests that the director treats nature as if it is a conscious being that contributes to the production of the meaning, thus reveals a new form of relationship between cinema and nature. conducts a semiotic analysis based on the views of authors such as Roland Barthes, Christian Metz, and Peter Wollen. In this context, it aims to determine the contributions of the elements of nature to the atmosphere of the scenes, progress of the story and the inner journeys of the characters in these films. Additionally, the study questions the obvious and metaphorical meanings implied by the elements in the director's narratives which is based on allegories. The findings are discussed in relation to the contexts of the director's film making technique and the sources that give the meaning to the framework. Özet Bu çalışma Yeni İran Sinemasının önemli yönetmenlerinden olan ve filmlerinde doğayı çeşitli biçimlerde yoğun bir biçimde kullanan Majid Majidi'nin, anlatılarında doğaya yüklediği anlamları ve bu unsurların anlatıya ne tür katkılar yaptığı sorularına yoğunlaşmaktadır. Çalışma, yönetmenin doğayı anlamın üretilmesine katkı sağlayan bilinçli bir varlıkmış gibi işlediği böylece sinema ve doğa arasında yeni bir ilişki biçimi ortaya koyduğu iddiasına dayanmaktadır. Peter Wollen gibi yazarların görüşlerini temel alan göstergebilimsel bir analiz yapılmıştır. Bu çerçevede örneklemi oluşturan filmlerde yer bulan doğaya ait unsurların filmin atmosferine, öykünün akışına, karakterlerin içsel yolculuklarına yaptığı katkılar belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca yönetmenin alegorilere dayanan anlatımı içerisinde bu unsurların imlediği görünen ve metaforik anlamların neler olabileceği sorgulanmıştır. Elde edilen bulgular, yönetmenin sinema üslubuna ve filmlerde ortaya koyduğu anlam çerçevesine kaynaklık eden bağlamlarla ilişkili biçimde tartışılmaktadır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Öznesine Yönelen Hınç: Yeraltı Filmi

Bu çalışma Friedrich Nietzsche ve Max Scheler’in, insan ruhunun gizemli bir yönü olarak tespit et... more Bu çalışma Friedrich Nietzsche ve Max Scheler’in, insan ruhunun gizemli bir yönü olarak tespit ettikleri ve intikam, haset, şiddet, linç gibi yıkıcı eylemlerle bağlantılı olarak açıkladıkları hınç (ressentiment) kavramını Zeki Demirkubuz’un Yeraltı (2012) filmi örnekleminde tartışmayı amaçlamaktadır. Scheler’in Modern toplumda çeşitli kurallar, kontrol ve denetim mekanizmaları vasıtasıyla kontrol altına alınmaya ve bastırılmaya çalışıldığına dikkat çektiği bu yıkıcı itki, dışavurulma biçimi açısından dönüşerek bürokratik aklın egemenliği altında şiddet gösterilerinden büyük ölçüde uzaklaşarak günledik yaşam pratiklerine nüfuz eden bilinçaltı bir belirleyici haline gelmiştir. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitabından esinlenilerek çekilen Yeraltı filmi, kahramanının benliğine yönelik bir aşağılanma arzusu etrafında deneyimlediği “hınç” duygusunu ve bu tekinsiz ve yıkıcı gücün insan ruhu üzerinde yol açtığı belirsizliği, karmaşayı işlemektedir. Bu yönüyle film “hınç”ın modern toplumda dışavurumunun ayrıksı bir biçimini örneklemektedir. Bu çerçevede film, “hınç” ve “kıskanmak”, “haset”, “intikam” gibi ilişkili kavramlar ekseninde analiz edilmiştir.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Muhsin Bey ve Yol Ayrımı Ekseninde Yavuz Turgul Sinemasında İçtenliğin İlgası ve Masumiyet Hezeyanları

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Korkuyorum Anne ve Vavien Filmlerinde Aile Mitinin Görünümleri 1 The Aspects of Family Myth in the Films Korkuyorum Anne and Vavien

Öz Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük ölçüde içine doğduğ... more Öz Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük ölçüde içine doğduğu kültürel ve ideolojik evrenin belirleyiciliğiyle şekillenmektedir. Bu inşa sürecinde, toplumsal düzeneğin merkezi bir elemanı olan ailenin önemli bir katkısı söz konusudur. Nitekim aile, bireysel algıda, salt bir kurumsal yapı olarak değil, mekansal bağlamıyla, içinde yaşayan insanlarla, anılarla ve tüm bu evreni kuşatan bir " yuva " tahayyülü ile birlikte var olmaktadır. Ailenin böylesi bir tasarımı, insani deneyimi her yönüyle etkileyen kültürel ve ideolojik süreçlerin de aile mitine içkin olması anlamına gelmektedir. Bu çalışma, sanatsal yaratımların bir biçimde toplumsal tahayyüle ilişkin ipuçları veren unsurlar olduğu yargısından hareketle, sinemasal eserlerde oluşturulan aile temsillerini konu edinmektedir. Bu çerçevede Korkuyorum Anne ve Vavien filmleri çalışmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. Bu filmlerde yer verilen aile temsilleri toplumbilimsel analiz yöntemiyle incelenmiştir. Abstract An individual's perception of the self, of the concrete world and of an ideal life is mostly shaped by the determining aspect of the cultural and ideological universe in which one was born. Family, as a central element of the social order, significantly contributes to this process. Thus family exists in an individual's perception not only as an institutional structure but also through its spatial context, with people who constitute it through memories and through an envision of the notion of " home " that surrounds this universe. Comprehension of family as such means that the myth of family includes cultural and ideological processes that have a multifaceted impact on human experience. This study aims to analyse the idealisations of family in cinematographic works based on the presupposition that artistic work conveys clues regarding social envision. In this respect, Korkuyorum Anne and Vavien films are selected as samples. Family representations in these films are studied by sociological analysis.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Kadının Şeytanî Kimyası-Üçüncü Sayfa ve Kıskanmak Filmlerinde Kadın Tipolojileri.pdf

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Babama Mektup ve Cogunluk Ornekleminde Baba Ogul Iliskileri

Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel ... more Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel temalardan birisini ‚arafta olma‛ hali oluşturmaktadır. Toplumun modernleşmesi sürecinin bir sonucu olan bu durum, Çoğunlukla Doğu ile Batı, gelenekle modernlik arasında bir belirsizliği, bir arada kalma halini ifade etmektedir. Toplum yaşamının farklı alanlarında gözlenen ve çelişkile-rin, bunalımların, çatışmaların bir arada var olduğu bu durum, bireysel ilişkileri de etkilemektedir. Nitekim bireysel kimlikler toplumsal süreçler içinde şekillenmekte ve toplumsal sorunların açtığı yaralardan etkilenmektedirler. Bu bağlamda modernleşme süreçlerine paralel olarak dönüşmekte olan baba-oğul ilişkileri modernleşmenin niteliğinden kaynaklanan toplumsal travmanın en çok deneyimlendiği alanlardan birisidir. Daha çok babanın gelenekçi ve otoriter karakterinin, çocuğun benlik inşasında çeşitli aksaklıklara yol açmasıyla ortaya çıkan arafta kalma hali, özelikle erkek ço-cuğun bir özne olarak kendini inşa edememesi sonucunu doğurmaktadır. Toplumsal ve bireysel ya-şamları etkileyen bu durumun izlerine müzik, edebi metinler, sinema eserleri gibi pek çok kültür ürününde de rastlamak mümkündür. Bu çalışma baba-oğul ilişkisi temelindeki arafta kalma halinin edebiyat ve sinemadaki sembolik karşılıklarının yorumlanmasına odaklanmaktadır. Çalışmada Oğuz Atay'ın ‚Babama Mek-tup‛ (1975) öyküsü ve Seren Yüce'nin ‚Çoğunluk‛ (2014) filmi örneklerinde baba-oğul ilişkisi, anlatı-larını toplumsal olaylardan esinlenerek oluşturan sanat eserlerinin sosyo-kültürel yapıya dair ipuç-ları sunduğu görüşü saklı tutularak yorumlanmıştır. Hem ‚Babama Mektup‛ öyküsünde hem de ‚Çoğunluk‛ filminde temel problem olarak belirlenen baba-oğul ilişkileri oldukça sorunludur. Anla-tılara yön veren sorunlar, Doğu'yu temsil eden baba ile Batıyı temsil eden oğul arasındaki çatışma-dan kaynaklanmaktadır. Modernleşme sürecinin toplumda açtığı yaralar baba-oğul ilişkisinde, Do-ğu ve Batı arasına sıkışmışlık, arafta kalmışlık şeklinde resmedilmektedir. Bu çerçevede ele alınan eserlerdeki baba-oğul ilişkileri, sosyo-psikolojik bir bakış açısıyla

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Metinden Imgeye Metinlerarasi Bir Figur Olarak Arafta Olmak

Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel ... more Öz Türkiye'de modernleşme sürecinin toplumsal ve kültürel sonuçlarına dair pek çok metinde temel temalardan birisini ‚arafta olma‛ hali oluşturmaktadır. Toplumun modernleşmesi sürecinin bir sonucu olan bu durum, Çoğunlukla Doğu ile Batı, gelenekle modernlik arasında bir belirsizliği, bir arada kalma halini ifade etmektedir. Toplum yaşamının farklı alanlarında gözlenen ve çelişkile-rin, bunalımların, çatışmaların bir arada var olduğu bu durum, bireysel ilişkileri de etkilemektedir. Nitekim bireysel kimlikler toplumsal süreçler içinde şekillenmekte ve toplumsal sorunların açtığı yaralardan etkilenmektedirler. Bu bağlamda modernleşme süreçlerine paralel olarak dönüşmekte olan baba-oğul ilişkileri modernleşmenin niteliğinden kaynaklanan toplumsal travmanın en çok deneyimlendiği alanlardan birisidir. Daha çok babanın gelenekçi ve otoriter karakterinin, çocuğun benlik inşasında çeşitli aksaklıklara yol açmasıyla ortaya çıkan arafta kalma hali, özelikle erkek ço-cuğun bir özne olarak kendini inşa edememesi sonucunu doğurmaktadır. Toplumsal ve bireysel ya-şamları etkileyen bu durumun izlerine müzik, edebi metinler, sinema eserleri gibi pek çok kültür ürününde de rastlamak mümkündür. Bu çalışma baba-oğul ilişkisi temelindeki arafta kalma halinin edebiyat ve sinemadaki sembolik karşılıklarının yorumlanmasına odaklanmaktadır. Çalışmada Oğuz Atay'ın ‚Babama Mek-tup‛ (1975) öyküsü ve Seren Yüce'nin ‚Çoğunluk‛ (2014) filmi örneklerinde baba-oğul ilişkisi, anlatı-larını toplumsal olaylardan esinlenerek oluşturan sanat eserlerinin sosyo-kültürel yapıya dair ipuç-ları sunduğu görüşü saklı tutularak yorumlanmıştır. Hem ‚Babama Mektup‛ öyküsünde hem de ‚Çoğunluk‛ filminde temel problem olarak belirlenen baba-oğul ilişkileri oldukça sorunludur. Anla-tılara yön veren sorunlar, Doğu'yu temsil eden baba ile Batıyı temsil eden oğul arasındaki çatışma-dan kaynaklanmaktadır. Modernleşme sürecinin toplumda açtığı yaralar baba-oğul ilişkisinde, Do-ğu ve Batı arasına sıkışmışlık, arafta kalmışlık şeklinde resmedilmektedir. Bu çerçevede ele alınan eserlerdeki baba-oğul ilişkileri, sosyo-psikolojik bir bakış açısıyla

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of KENTSEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE TÜRK SİNEMASINA YANSIMALARI: ENTELKÖY EFEKÖY'E KARŞI FİLMİ

Özet Bu çalışmada Modernitenin doğaya hükmetme düşüncesini merkeze alan, ilerlemeci uygarlık anla... more Özet Bu çalışmada Modernitenin doğaya hükmetme düşüncesini merkeze alan, ilerlemeci uygarlık anlayışına alternatif bir yaşam stratejisine karşılık gelen sürdürülebilirlik yaklaşımı ve bu anlayışın sinemasal eserlerde nasıl temsil edildiği tartışmaya açılmaktadır. Bu bakışla öncelikle sürdürülebilirlik kavramı, ortaya çıkışı ve taşıdığı anlamlar bakımından kuramsal olarak incelenmekte, sürdürülebilirlik felsefesi, " kentsel sürdürülebilirlik " ve " yavaş şehir " kavramları açıklanmaktadır. Çalışmanın inceleme bölümünde ise örneklem olarak belirlenen Entelköy Efeköy'e Karşı filmi sürdürülebilirlik perspektifini belirleyen temel prensipler ve daha özelde de yavaş şehir ölçütleri çerçevesinde belirlenen temalar üzerinden analiz edilmektedir. Bu kapsamda filmde sürdürülebilir bir yaşamla ilgili ne tür temsillerin yer aldığı ve bu temsil biçimlerinin toplumsal alana ve yönetmenin algısına ilişkin ne tür ipuçları sunduğu tespit edilmeye çalışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik, kentsel sürdürülebilirlik, yavaş şehir, sürdürülebilirlik ve sinema, Entelköy Efeköy'e Karşı.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Türkiye'de Televizyon Belgesellerine Elestirel Bir Bakış

ÖZET Bugün belgesel sinema, varlığını sürdürebilmek için büyük ölçüde televizyona bağımlı hale ge... more ÖZET Bugün belgesel sinema, varlığını sürdürebilmek için büyük ölçüde televizyona bağımlı hale gel-miştir. Ancak ticari kaygıları ön plana alan televizyon yayıncılığı ile toplumsal sorumlulukları ağır basan belgesel sinemanın ilişkisi oldukça sorunlu bir ortaklık görünümü sergilemektedir. Bu çalışma Türkiye'de televizyon ve belgesel sinema ilişkilerini konu almakta, ekranlarda varlık gös-teren belgeseller aracılığıyla, televizyonun belgesel sinemaya bakışını sorgulamayı ve anlamayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede ulusal yayın yapan 16 televizyon kanalı bir hafta süreyle izlenmiş ve bu sürede yayınlanan belgesel programlar, süre, tür, içerik, anlatım gibi özellikleri bakımından incelenmiştir. Elde edilen bulgular, çalışmanın kuramsal bölümünde yer verilen tartışmalar ışı-ğında yorumlanmaya çalışılmıştır. ABSTRACT Today, documentary film depends mostly on television to be able to keep its living. On the other hand the relationship between tv broadcast, that gives importance to the commercial concerns, and documentary cinema, that overpowers the social responsibilities, displays a rather problematic partnership outlook. This work is about the relationship between tv and documentary cinema in Turkey and aims at examining and understanding the tv's point of view to the documentary cinema , through the documentaries that take place in the screens. In this frame, 16 TV channels that make national broadcast had been observed for one week period and the documentaries that broadcasted during this time had been examined in the regards of duration, genre, content and expression. The obtained findings were tried to be commended in the light of the discussions that took place in the theoretical part of the work.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Türk Sinemasında "Hegemonik Erkeklikten" Erkeklik Krizine": "Yazı-Tura" ve Erkeklik Bunalımının Sınırları

ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik... more ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik tanımlarının kriz içerisinde olduğu sıkça dile getirilmektedir. Diğer sanat türlerinde olduğu gibi sinemanın da bir biçimde toplumsal bilinci yansıttığı düşünülürse sözü edilen erkeklik krizinin sinemasal eserlere de yansımış olması olasıdır. Bu yüzden, bu çalışma, 1990 sonrası Türk Sine-masında ne tür erkeklik tanımlarının üretildiğini ve perdeye yansıyan erkeklik temsillerinin bir tür eril krize işaret edip etmediğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda " erkeklik krizi " ni çarpıcı bir bi-çimde yansıttığı düşünülen Yazı Tura adlı film çalışmanın örneklemi olarak seçilmiş ve bu film üzerinden sosyolojik bir çözümleme yapılmıştır. ABSTRACT Nowadays, it has been quite frequently connoted that the definitions of traditional masculinity, constructed as the patriarchal focus of power in the social field, are in crisis. As in the other branches of arts, if it is thought that cinema reflects the social conscious in a way it can also be possible that the mentioned masculinity crisis may be existed in the works of the cinema. Therefore ,, this study has questioned what kind of masculinity definitions were produced in the Turkish Cinema after 1990s, whether these definitions, reflected to the cinema, mark any kind of masculine crisis or not. In this context, the film called Yazı Tura which is thought to reflect the " masculinity crisis " in a very striking form was chosen as sample of this study and a sociological analysis was made based on the film.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Türk Sinemasında 1980'den Günümüze Değişen Aile İmgesi

ÖZET Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük ölçüde içine doğd... more ÖZET
Bireyin kendisine, nesnel dünyaya ve ideal bir yaşama ilişkin algısı büyük
ölçüde içine doğduğu kültürel ve ideolojik evrenin belirleyiciliğiyle şekillenmektedir.
Bu inşa sürecinde, toplumsal düzeneğin merkezi bir elemanı olan ailenin önemli bir
katkısı söz konusudur. Nitekim aile, bireysel algıda, salt bir kurumsal yapı olarak değil,
mekansal bağlamıyla, içinde yaşayan insanlarla, anılarla ve tüm bu evreni kuşatan bir
“yuva” tahayyülü birlikte var olmaktadır. Ailenin böylesi bir tasarımı, insani deneyimi
her yönüyle etkileyen kültürel ve ideolojik süreçlerin de aile mitine içkin olması
anlamına gelmektedir.
Bu çalışma, sanatsal yaratımların bir biçimde toplumsal tahayyüle ilişkin
ipuçları veren unsurlar olduğu yargısından hareketle, sinemasal eserlerde oluşturulan
aile idealleştirmelerini, toplumsal alana gönderimde bulunan imlemeler olarak okumayı
amaçlamaktadır. Bu çerçevede 1980 sonrası Türk Sinemasında ailenin temsil ediliş
biçimleri, örneklem olarak belirlenen sekiz film üzerinden çözümlenmeye çalışılmıştır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Yeni Medya ve Feminist Hareketler - Üniversiteli Kadın Kolektifi ve Uçan Süpürge Örnekleri

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Çağan Irmak Filmlerinde Baba

Bu çalışma, Türkiye sinemasının özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonraki döneminde, metinl... more Bu çalışma, Türkiye sinemasının özellikle 1990’ların ikinci yarısından sonraki
döneminde, metinlerarası bir tür gölge figür olarak dolaşımda olan, Çağan Irmak
filmlerinde ise çokça doğrudan anlatının merkezi çatışmalarını oluşturan, “baba figürü”ne
ve “babanın adı”yla temsil edilen diğer toplumsal uzantılara ilişkin problemli bakışı
nesneleştirmektedir. Bu çerçevede Mustafa Hakkında Her Şey (2002), Babam ve Oğlum (
2005) ve Prensesin Uykusu (2010) filmlerinin örneklem olarak belirlendiği çalışmada,
sosyo-psikanalitik bir çözümlemeyle, sinemasal eserlerde, baba imgesinin “eksikliği”,
“yetersizliği” ya da “fazlalığı” gibi biçimlerde temsil alanı bulan, baba ya da babanın
imgesel uzantılarına ilişkin ikircikli bakışın, ne tür kolektif kaygıları ya da arzuları
seslendirdiği ya da bu temsil biçimlerinin toplumsal alanda bir sorun alanını imleyip
imlemediği gibi sorulara ilişkin tartışmalar yürütülmeye çalışmıştır.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Digital Immortality: Transhumanism in the Case of “Altered Carbon”

-, 2019

Humans have always been a desire for immortality. Due to the technological developments, this des... more Humans have always been a desire for immortality. Due to the technological developments, this desire has turned into a part of future fictions from the mythological story, and the beliefs of “it’s possibility” have moved beyond being fantastic. The concept of trans-humanism has emerged as the product of such a belief. This process is inevitable and deserved in Transhumanism, which expresses the process that takes place until the “post-human” phase, where the physical and mental limitations of human beings are exceeded, machine-human convergence phased out the need for a body form.
In this study, the predictions for the future of mankind of transhumanism which represents a radicalized dimension of humanism, were discussed on the basis of the “Altered Carbon” series. This series, whose story tells a future time which human mind could be digitally transmitted to artificially produced different bodies, allows the question of the threats of the techno-cultural atmosphere that digital immortality could be possible as transhumanism desires. The ten-episodes in the first season of the series that debuted at the beginning of 2018, was analyzed in terms of the philosophical arguments such as “what mean of being human is”, “how ethical norms associated with being human will evolve” and sociological considerations about “how societal values such as equality, freedom and justice will transform while humans develop physically and mentally”.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Uzamın Araf'ında Reha Erdem Karakterleri

-, 2019

Bu çalışma Reha Erdem’in karakterlerinin etrafına çizdiği ve onları giderek daha çok kıstıran, bu... more Bu çalışma Reha Erdem’in karakterlerinin etrafına çizdiği ve onları giderek daha çok kıstıran, bulundukları alandan çıkışlarını engelleyen görünmez sınırları, onları ortasına bıraktığı ıssızlığı ve onun insan ruhu ya da onu kuşatan uygarlık zırhına ilişkin imlediklerini anlamayı deniyor. Yönetmenin tüm filmlerini içine alan çalışma, karakterlerin zamansal, mekânsal ve aidiyet açısından yaşamakta oldukları, içinde salınıp durdukları, bir anlamda asılı kaldıkları araf’ta olma hallerini ve bu durumdan kurtuluş umuduna ilişkin işaret edilen önerileri, Michel Foucault’a referansla “heterotopya kavramından yararlanarak tartışıyor.

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of ARAF'TA İMGELER: Sinemada Kimlik, Aidiyet ve Ontolojik İkilemler

ARAF'TA İMGELER: Sinemada Kimlik, Aidiyet ve Ontolojik İkilemler, 2019

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Transmedia and the Vagueness of Narrative Structure

Bookmarks Related papers MentionsView impact

Research paper thumbnail of Bir Alt Kültür Anlatı Denemesi Olarak Güvercin Filmi

Bookmarks Related papers MentionsView impact