KARAMANLICA TAKVİM-İ EBEDİ’DEKİ EFSANELER, ŞİİRLER VE ATASÖZLERİ (original) (raw)
Related papers
KAVÂİDÜ’T-TEFSÎR CEM‘AN VE DİRÂSETEN ADLI ESER BAĞLAMINDA TEFSİR İLMİNİN KÂİDELERİ
2021
Tefsir disiplininin müdevven-hakiki bir ilim olup olmadığı gelenekte tartışıldığı gibi bugün de tartışılmaktadır. Bu tartışma genelde tefsirin meselelerini kendilerine arz ederek sağlamasını yapacağı yeterli sayıda kâidesinin bulunmadığı temelinde yürütülmektedir. Bu bağlamda tefsirin eczâu’l-ulûm olarak isimlendirilen bilim kriterlerinden mebâdî kriterini karşılamadığını dolayısıyla tefsirden bir ilim olarak bahsedilemeyeceğini savunanlar olduğu gibi tefsirin kâidelerinin bulunduğunu yeterli mesai harcandığında mevcut kâidelerden daha fazlasının da tespit edilebileceğini bu yüzden fıkıh, kelam, tasavvuf disiplinlerine nasıl ilim deniliyorsa tefsire de ilim denilebileceğini savunanlar da bulunmaktadır. Bu çalışmada öncelikle kavâidü’t-tefsirin mahiyeti, önemi, ilişkili olduğu kavramlar incelenmiş ardından tefsir kâidesi devşirilen/derlenen kaynaklar tespit edilmiştir. Bu vesileyle tefsir kâidesi olarak adlandırılan kâidelerin ne kadarının tefsire özgü olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu konuyu tüm kavâidü’t-tefsir eserleri üzerinden çalışmak zor olacağı ve yüksek lisans tezi sınırlarını aşacağı için bir eser belirlenmiş ve o eser üzerinden tespit ve tahlillerde bulunulmuştur. Bu çalışma en çok tefsir kâidesi barındıran kavâidü’t-tefsir eseri olarak kabul edilen Hâlid b. Osman es-Sebt’in Kavâidü’t-Tefsîr Cem‘an ve Dirâseten adlı eseri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu eserdeki kâideler üzerinden tefsirin kendine has kuralları olduğu dolayısıyla tefsirin müdevven bir ilim olarak isimlendirilebileceği ayrıca tefsir adı altında üretilen çeşitli yorumların sağlamasını yapabilecek ilke ve esasların var olduğu gösterilmek istenmiştir.
ÜFTÂDE CAMİİ VE TÜRBESİ’NİN MİMARİSİ VE BEZEMELERİ
ARCHITECTURE AND DECORATIONS OF ÜFTÂDE MOSQUE AND TOMB Üftâde Mosque and Tomb is located in Hisar, the oldest settlement of Bursa, which holds many historical periods from the beginning to the present. Located in Osmangazi District, Kavaklı Neighborhood, both structures are located side by side in the east-west direction. There is also a burial ground to the north of Üftâde Mosque and to the north of Üftâde Tomb to the east of the mosque.
KAĞIZMANLI RECEP HIFZI’NIN ŞİİRLERİNDE TABİAT ve MEKÂNA DÖNÜŞ
KAĞIZMANLI RECEP HIFZI’NIN ŞİİRLERİNDE TABİAT ve MEKÂNA DÖNÜŞ, 2018
Recep Hıfzı şiirlerinde içinde yaşadığı coğrafya ve doğayı bir oluşlar mekânına olarak görür. Coğrafya ve tabiata ait değerleri kendi imgelem dünyasında yeniden anlamlı kılan Hıfzı, doğanın dili ve anlattıklarını simgesel göndergelerle ele alır. Şair bu simgesel göndergeler vasıtasıyla çiçeklerle dertleşir, turnalarla konuşur ve kuşlarla sohbet eder. Bu açıdan doğa onun vazgeçilmez kendi oluş evrenidir. Şairin şiirlerinde doğa, insanı kuran mimetik belleksel hafızadır. Hıfzı, evrenin düzensizliğini doğanın insanı kuran ikliminde bir sığınak olarak görür. Bu yüzden şairin şiirlerinde doğayla kurulan ilişki, görülenin ötesinde mekânsal birçok tasarımı içerir. Nitekim insanın içinde yaşadığı coğrafya onun kaderidir. Hıfzı bu kaderi içtenlik değerine dönüştürerek kendi oluş sürecine dönüştürür. Recep Hıfzı’nın şiirlerinde doğanın içine gömülü yaşama bilinci, doğanın sağduyulu refleksi içinde çoğalan bir içtenlik evrenine dönüşür. Bu evren düşünsel çağrışımlı bir doğa ve mekân kurgusuna dönüşerek algısal bir boyut kazanır. Şairin şiirlerinde doğa ve tabiatın işlevselliği darlaşan ve genişleyen nitelikleriyle ön plana çıkar. Hıfzı’nın şiirlerinde Kars, Kağızman, köy, bağ, bahçe, cennet, dağ, ağaç, su, toprak, kuş, turna, yel, çiçek gibi tabiat unsurlarıyla kendi değerler dünyasını açımlar.
'TERCEME-İ AKRABÂDÎN'DE TERKİPLER VE ADLANDIRILMALARI
Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Arapça ve Farsça eser veren müellifler, 14. yüzyıldan itibaren Anadolu Türkmen beylerinin talepleri doğrultusunda Türkçe eserler vermeye başlamışlardır. Bir yandan daha önce Arapça telif ettikleri eserleri Türkçe’ye aktarırken diğer taraftan da yeni eserler yazmışlardır. Anadolu Türk tıbbına kaynaklık eden Arapça ve Farsça eserlerden bir kısmı bu dönemde Türkçe’ye kazandırılmıştır. Böylelikle, Türkçe’nin, dönemin tıp terimlerini karşılayabilen yapısı gözler önüne serilmiştir. Bu çalışmada, 15. yüzyılın önemli tıp eserlerinden Terceme-i Akrabâdîn incelenecektir. Bu farmakoloji eseri, Sabuncuoğlu Şerefeddin tarafından Cürcânî’nin Zahîre-i Harzemşâhî adlı eserinin ‘Akrabâdîn’ bölümünün tercümesiyle oluşturulmuş ve Türkçe’nin tıp terimlerini ifade etmedeki yetkinliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Eser, çeşitli ilaç terkiplerinin hazırlanış ve kullanılış biçimleriyle, terkiplerin hangi hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğini açıklamaktadır. Bu çalışmada, Terceme-i Akrabâdîn’deki terkipler hakkında bilgi verilecek ve bunların nasıl adlandırıldığı örneklerle açıklanacaktır. Anahtar sözcükler: Terkip adlandırmaları, Sabuncuoğlu Şerefeddin, Terceme-i Akrabâdîn, Eczacılık terminolojisi, Eczacılık tarihi. The naming of pharmaceutical forms in Sabuncuoğlu Serefeddin’s ‘Terceme-i akrâbâdîn’ (15th c.) The compilers of Arabic and Persian written works during the time of Anatolian Seljuk dynasty, started to create Turkish written works by following the demands of Anatolian Turcoman governors from the 14th century on. Beside translating the Arabic treatises into Turkish, they also wrote new works. Some parts of Arabic and Persian written works, which were the sources of Anatolian Turkish medicine, were translated into Turkish. The linguistic structure of Turkish provided for the development of contemporary medical terminology. In this study, one of the important pharmaceutical works of the 15th century, Sabuncuoğlu Şerefeddin’s Terceme-i Akrabâdîn, which is translated from Zahîre-i Harzemşâhî by Cürcânî, will be reviewed. The significance of this text derives both from its terminology and description of compounds. The manuscript includes information about the preparation and usage of drugs and their indications. The terminology in this akrabâdîn (pharmacopaea) will be examined and detailed information about the naming of compounds will be presented. Key words: Pharmaceutical terminology, Pharmacopea, history of pharmacy, Sabuncuoğlu Şerefeddin, Terceme-i Akrabâdîn, Turkey.
TAKVİM YIRTIKLARI'NDAKİ MEKÂNLAR VE KÜLTÜREL/İDEOLOJİK ATMOSFER
Sanatçı mekânları, edebî eserin oluşumunda ve anlaşılmasında önemli bir rol üstlenir. Bu anlamda sanatçıların vakit geçirdikleri kahvehaneleri, lokantaları, otelleri, kitabevlerini ve bu mekânlarda oluşan kültürel/ideolojik atmosferi bilmek eserlerine yansıyan birçok ayrıntıyı daha iyi anlamayı sağlar. Bu çalışmanın giriş bölümünde sanatçı, sanat eseri ve mekân ilişkisi hakkında bilgi verildikten sonra mekân, edebî muhit ve mahfil kavramları değerlendirilmiş, bu kavramların birbiriyle ilişkisi ve birbirinden ayrılan yönleri dikkatlere sunulmuştur. Sonraki başlıklar altında ise Türk edebiyatının çağdaş öykücülerinden Hüseyin Su’nun 1980-1993 yılları arasında tuttuğu günlükler üzerinden bir mekân okuması yapılmıştır. Günlüklerin genel niteliği hakkında bilgiler verildikten sonra günlüklerde geçen mekânlar tek tek tespit edilerek bu mekânların fizikî özellikleri ve tabii olarak bu mekânlardaki kültürel ve ideolojik paylaşımlar değerlendirilmeye tabi tutulmuştur. Günlüklerden hareketle Türk siyasi tarihi açısından son derece önemli bir döneme (12 Eylül askeri darbesi ve sonraki on üç yıl) denk düşen yıllarda, İslamcı bir çizgi takip eden Edebiyat dergisinin nasıl bir anlayış üzerine şekillendiği, nasıl dağıldığı gibi konular üzerinde fikirler yürütülmüş, özellikle Nuri Pakdil’in kişiliği, Edebiyat dergisi ve Hüseyin Su üzerindeki etkisi üzerinde durulmuştur. Pakdil’in tavır ve davranışlarının arkasında yatan sebepler hakkında birtakım yorumlarda bulunulmuştur. Sonuç bölümünde Takvim Yırtıkları’na yansıyan mekânlar ve bu mekânlardaki kültürel/ideolojik atmosfer hakkında ulaştığımız neticeler bir bütün hâlinde sunulmuştur.
ATEBETÜ’L-HAKAYIK BAĞLAMINDA TEMSİL İŞLEVLİ EKLER
Öz Ekler, sözcüklerin dil dizgesindeki yerini ve bağlam içi kullanımlarını da etkileyen gramer unsurlarıdır. Yapısal açıdan sondan eklemeli dillerden olan Türkçede eklerin kullanım alanları oldukça geniştir. Genelde yapım ve çekim kategorisi üzerine yoğunlaşan sınıflandırmalar, eklerin söz diziminde yer alış şekillerini ve semantik katkılarını ayırt etmede yetersiz kalmaktadır. Bu durum, morfolojik sınıflandırmanın yanı sıra semantik bir sınıflandırmayı da ihtiyaç haline getirmektedir. İşlevsel özelliklerin dikkate alındığı sınıflandırmalar, eklerin görev alanlarının tayininde ve semantik sınırlılıklarının belirlenmesinde daha ayırıcı bir özelliğe sahiptir. İşleve dayalı sınıflandırma başlıklarından biri de temsil ekleridir. Temsil ekleri, söz diziminde eksiltilmiş öğelerin ya da edatların yerine kullanılabilen unsurlardır. Bu çalışmada, Karahanlı dönemi eserlerinden olan Atebetü'l-Hakayık'ta +kA, +CA, +DA, +DIn,-DUk,-mIş,-gAn,-glI,-gUçI, +lIg, +sIz, ve +rAk eklerinin temsil işlevi üzerinde durulmuş; söz konusu eklerin söz diziminde eşdeğer olarak kullanıldıkları sözcüklere ulaşılmaya çalışılmıştır. Türk dilinin tarihî metinlerinde ekler üzerine yapılacak işleve dayalı tespitler, eklerin tarihsel süreçteki fonksiyonel değişim ve gelişimlerinin takibine imkân verecektir.
KEMAL TAHİR ROMANLARINDA EBEVEYNLER, ÇOCUK KAHRAMANLAR VE EĞİTİM MESELESİ
Kemal Tahir’in romanlarında, bireyin gelişimine verdiği önem, ülkenin eğitim sistemine getirdiği eleştiriler ve çözüm önerileri dikkat çekicidir. Yazar dile getirdiği eğitim eleştirilerini sadece yıkıcı bir amaçla ortaya atmamış, romanları vasıtasıyla eğitim ve toplumsal gelişim sorunlarının Türk toplumuna özgü çözüm yollarını sunmaya çalışmıştır. Bir eğitim aracı olarak romanın kullanılması noktasında oldukça özgün fikirleri olan Kemal Tahir, eğitimi Doğu-Batı çatışması ekseninde kültürel ve sosyal bir süreç olarak algılamıştır. Bu süreci romanlarında yarattığı ebeveyn ve çocuk karakterler yoluyla işlemiştir. Araştırma kapsamında amaç Kemal Tahir romanlarında eğitim algısını irdelemektir. Bu bağlamda sorgulanan eğitim anlayışımızdır.