Anadolu'da Diş Hediği Ritüeli Üzerine Yapısal ve İşlevsel Bir İnceleme (original) (raw)
Related papers
Gaziantep Çeyiz Törenlerindeki Ritüellerin Kültürel Temelleri ve İşlevleri (Makale)
2024
Halk bilimi içerisinde değ erlendirilen ğeçiş do nemleri ve bu do nemlerde ğerçekleştirilen ritu eller bir toplumun ku ltu rel değ erleri, yaşayışı, inanışları, duyğu ve du şu nceleri hakkında fikir vericidir. So z konusu toplumun ku ltu ru nu n karakteristik o zelliklerini anlamaya da yardımcı olur. Ko klu bir tarihe ve zenğin bir ku ltu re sahip olan Gaziantep'te pek çok ku ltu rel miras yaşamakta ve ğeleneksel yapısını bu yu k oranda korumaya devam etmektedir. Bu unsurlardan biri olan çeyiz ğeleneğ i, Tu rk tarihinin ko klerinden itibaren evlilik ğeçiş do nemi içerisinde yer alan o nemli bir konudur. Bu bağ lamda Gaziantep çeyiz ğeleneğ i, ğeçmişi ğeleceğ e taşıyan ve canlı olarak yaşatılan bir ku ltu rel değ erdir. Bu çalışmada yazılı kaynak taramasının yanı sıra ğo ru şme ve katılımcı ğo zlem tekniklerinden yararlanılarak derleme çalışması yapılmıştır. Yapılan alan araştırması sonucunda Gaziantep çeyiz to renlerinde ğerçekleştirilen ritu eller tespit edilmiş ve bunların ku ltu rel temelleri incelenmiştir. Elde edilen veriler bağ lam merkezli halk bilim kuramlarından işlevsel kuram çerçevesinde ele alınarak so z konusu ritu ellerin işlevleri de ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmanın sonunda Gaziantep'teki çeyiz to renlerindeki ritu ellerin Tu rklu k coğ rafyası ve Anadolu'daki uyğulamalarla birtakım benzerlikler ğo sterdiğ i anlaşılmıştır. Aynı zamanda ğu nu mu zde kuşaktan kuşağ a aktarılarak yaşatılan bu ritu eller ko ken itibarıyla eski inanç sistemlerinin izlerini taşımaktadır. Çalışma sonucunda ilğili ritu ellerin eğ lenme, eğ lendirme, eğ itim, ku ltu r aktarımı, toplumsal kurumlara ve to relere destek verme ğibi işlevleri halen yerine ğetirdiğ i tespit edilmiştir.
Hitit Deniz Ritüeli Üzerine Bir Değerlendirme
BELLEK Uluslararası Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi
Anadolu’nun merkezine yerleşmeleri nedeniyle Hititlerin denize sınırı yoktu. Bu durum Hititlerin denizle ilgili faaliyetleri olmadığı anlamına gelmemektedir. Nitekim Hitit ordusu, askerî faaliyetlerini karada sürdürmesinin yanı sıra kendilerine bağlı (Ugarit gibi) vasal krallıkların donanmaları üzerinden deniz savaşlarıyla da sürdürmüştür. Böyle bir deniz savaşı ardından Hitit ordusu, tanrıların desteğine ihtiyaç duymuş olmalı ki deniz kenarında “Deniz Ritüeli” adıyla bir ayin gerçekleştirilmiştir. Bu ritüel, düşmana karşı bir mağlubiyet sonucu değil, kazanılan zaferin kutsanması ile ilgilidir. Ritüelin eylemleri, basit düzeyde değil alanında tecrübeli olarak bilinen “Yaşlı kadın” rehberliğinde gerçekleştirilmiştir. Kralın düşman ülke için söylediği beddua ve duaların kabulü için Denizin Fırtına Tanrısı’na sunulmak üzere keçi, kırmızı boğa, siyah boğa, kalın ekmekler ve bira ve şarap dolu kaseler ritüel masası ile beraber hazırlanmıştır. Bu sunumlara ek olarak kilden figürler, bronz...
İhracatin Ni̇teli̇ği̇ndeki̇ Artişin Diş Ti̇caret Haddi̇ne Etki̇si̇: Türki̇ye Anali̇zi̇
2018
Bir ulkede uretilen urunlerin karmasiklik duzeyinin artmasi, uluslararasi ticarette ulkenin rekabetciligi ve elde ettigi katma degeri arttiran onemli bir unsurdur. Turkiye yogunlukla orta dusuk ve dusuk teknoloji duzeyinde ihracat yapmaktadir. Calismada ekonomik karmasiklik endeksinin orta siralarinda yer alan Turkiye’nin dis ticaret kompozisyonundaki urun karmasikliginin ve niteliginin artmasinin dis ticaret hadlerine etkisinin analiz edilmesi hedeflenmistir. Bunun yani sira Turkiye’nin ihracat uretiminde kullanilan ithal hammadde ve ara mamul girdisinin yogun olmasi sebebiyle ithalat degiskenin de dis ticaret hadlerine etkisinin analiz edilebilmesi icin modele dâhil edilmistir. Calismada 1995-2015 yillik verileri kullanilarak Turkiye Ekonomik Karmasiklik Endeksi ( Economic Complexity Index, ECI) ve ithalat degiskenlerinin dis ticaret hadleri uzerindeki etkisi Zivot ve Andrews (1992) yapisal kirilmali birim kok testi ve Johansen Esbutunlesme Testi (1990) ile analiz edilmistir. Cal...
Anadolu Coğrafyası Bağlamında Prehistorya Mimarlığı ve Mimarlıkta Ritüelin Yeri
Master of Science Thesis, Department of Architecture, 2019
Mezopotamya kent devletlerinin tarih sahnesine çıktığı an, aynı zamanda mimarlık eyleminin niteliksel bir bölünme yaşadığı andır. Bir yanda kentler ve kentin simgelediği yönetsel merkez olma durumu vardır. Şehirdeki mimarlık sınıfsal temelli, öncü fikirlere açık ve tasarımsal bir süreç olarak gelişir. Diğer yanda ise surların dışında kalanlar ve taşranın simgelediği geleneksel tutum bulunur. Kırsal yerleşim alanlarındaki mimarlık, görenek temelli ve tekrarlara dayalı bir süreç olarak gelişir. Burada iki mimarlık eylemi arasındaki başlıca ayrımın, üslup yönünden değişim geçirme hızlarında ortaya çıktığı açıktır. Oysa her iki eylemi de mimarlık çatısı altında birleştirmemizi sağlayan değişmez nokta hakkında, aynı kesinlikle konuşulamaz. O halde mimari kimliğin öz değerinin, yani kültürel yapının mimari tasarım süreçlerine nasıl dâhil olduğu bir sorunsaldır. Bu tez, genel hatlarıyla tanımı yapılan sorunsala belirli bir çerçevede cevap üretebilmek amacıyla hazırlanmıştır. Çerçevenin sınır çizgilerini, mimarlık-kültür etkileşiminin incelendiği tarihsel ve coğrafi aralıklar oluşturur. Tarihsel olarak ilk insanımsılardan (hominidlerden) Mezopotamya Kent Devletlerinin kuruluşuna kadar geçen dönem referans alınmıştır. ‘Tarih öncesi’ ya da ‘taş devri’ adlarıyla bilinen bu dönem, insan topluluklarında sosyokültürel yapının ve mimarlığın başlangıç evrelerini içermesi bakımından önemlidir. Neticede kökene dair izler başkalaşıp görünmez hal alabilir, ancak yok olmaz. Coğrafi olaraksa, yakın çevresi içinde Anadolu toprakları referans alınmıştır. Bu topraklar, gezgin bir yaşam düzeninden yerleşik hayata geçişin ilk örneklerini barındırır. Dolayısıyla, devrimsel bir sosyoekonomik dönüşümün yaşandığı bölge olması nedeniyle önemlidir. Süreçlerin ve olayların analizinde, ekonomik altyapının politik (ve kültürel) üstyapı üstündeki belirleyicilik vasfı temel alınarak çıkarsamalarda bulunulmuştur. Bu yöntemin doğal sonucu, tez yazımında insanlık tarihinin aşamalarına paralel bir sıra izlenmesidir. Böylece ekonomik, düşünsel ve kültürel süreçler hem süreklilikleri hem de aralarındaki neden-sonuç ilişkileri ortaya konarak analiz edilebilmiştir. Ayrıca belirtilen süreçlerin mimarlığa etkileri somut bir olgu olarak sunulabilmiştir. Tarih öncesi çağların sıralamasında Üst Paleolitik döneme kadar geçen süre Dünya ölçeğinde aynı olduğu için ortak kabule uyulmuştur. Ne var ki üst Paleolitik ve sonrasındaki dönemlere geçiş zamanları bölgeden bölgeye değişmektedir. Bu soruna Anadolu ve Yakındoğu coğrafyalarını kapsayan tarihlendirmeler esas alınarak çözüm üretilmiştir. Böylelikle analiz kısmı dört bölüm başlığı altında toplanmıştır: Simgesel düşüncenin doğuşu, Paleolitik Çağ, Epi-Paleoltik/Mezolitik Çağ ve nihayetinde de Neolitik Çağ. Sonuç bölümü tarih öncesi dönemlerin analizleri yoluyla toplanan bulguların bir sav formuna dönüştürülmesini içerir. Taş devri insanları barınma ve mekân düzenlemeye dair karşılaştıkları sorunları sezgisel bir bilinçle keşfetmiş, lakin çözümlerini sihirsel* gerekçelere dayandırmışlardır. Çünkü evrenin sarsılmaz düzenini canlı oluşuna bağlamışladır. Yaşar kalmanın garantisini onunla sürekli etkileşime girmekte bulmuşlardır. Görenekler ve töresel eylemler bunun yoludur. Mimari tasarım da bu yoldan bağımsız değildir. Bu yüzden taş devri mimarlığında tasarım, teknolojik olanaklar kadar töresel kaidelere de tabidir.
Luviler: Bir Anadolu Uygarlığı ile ilgili Çalışmalar
İdil Sanat ve Dil Dergisi, 2016
Batı Anadolu'da Orta ve Geç Bronz Çağı’na tarihlendirilen yerleşim merkezleri ile ilgili bir katalog oluşturmak amacıyla Zürih Üniversitesi tarafından desteklenen bir proje hazırlanmıştır. Bu en az 340 yerleşim merkezi ile ilgili bilgilere herkesin ulaşabileceği bir websitesi 2016 yılı sonu itibariyle hazır olacaktır. Batı Anadolu’da Orta ve Geç Bronz Çağı’na tarihlendirilen yerleşim merkezleri ilk defa olarak sistematik bir şekilde kaydedilirken, bunların akarsular, göller, ekilebilir alanlar, maden yatakları ve ticaret yolları ile bağlantılarıda ortaya konulacaktır. İnsan ve çevre ilişkilerini en iyi şekilde analiz etmek amacıyla yerleşim merkezlerinin koordinatları ile ilgili bir Coğrafi Bilgi Sistemi oluşturulacaktır. Bu yerleşim merkezleri Batı Anadolu’da MÖ. 2. binyıl boyunca yoğun olarak yaşanıldığı konusunda en önemli kanıtdırlar. Bunlar aynı zamanda Yunanistan anakarasında kurulu Miken Uygarlığı ile Orta Anadolu'da bulunan Hitit Uygarlığı arasında kalan bölgede, bölgesel küçük devletler ve şehirlerden oluşan siyasi bir ağın varlığınada işaret etmektedirler.
Kutsal Mekânlarda Delikli Taştan Geçme Ritüeline Arketipsel Bir Yaklaşım
Bitig Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 2022
Yeryüzünün çeşitli bölgelerinde ve inanışlarında içi delik taş, kaya, ağaç gibi nesnelerin içinden geçilerek sağaltma, talihi değiştirme, kendini test etme gibi çeşitli sebeplerle gerçekleştirilen ritüellere başvurulduğu görülmektedir. Bazen deneyimledikten sonra ya da doğrudan elde edilen korunma gücünü devam ettirmek için içi delik taşları taliplerin kendi üzerinde ya da yaşadıkları mekânlarda bulundurma inancı da yaygındır. Ayrıca büyük delikli taşların içinden geçilerek yapılan ritüellerin yanında dere kenarlarından toplanan ve bir ipe dizilen içi delik doğal taşlar da sağaltma ya da kötülüklerden korunma amacıyla kullanılmaktadır. Bu çalışmanın konusunu dünyanın farklı bölgelerinde çıkış noktası olarak tavuk tanrısına dayandırılan ve Türk kültür ekolojisinde de rastlanan delikli taşlar ve etrafında oluşan inanış ve uygulamalar oluşturmaktadır. Bu bağlamda dünyanın bazı bölgelerinde ve Türkiye’de görülen delikli taştan geçme ritüelleri örneklerle arketipsel olarak incelenecektir. Arketipsel incelemenin çatısını C. G. Jung tarafından tanımlanan “yeniden doğuş arketipi” oluşturmaktadır. Yeniden doğuş arketipinin temel prensibine bağlı olarak taliplerin delikli taşlardan geçerek arınma ritüelini gerçekleştirmeye çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu çalışma, alan araştırmasında görüşme ve gözlem teknikleriyle elde edilen veriler, literatür araştırması ve etnofotoğrafi yöntemiyle çekilen fotoğraflarla desteklenmiştir. An Archetypal Approach to the Ritual of Passing Through Hole Stone in Sacred Places : It is seen that in various regions of the world and beliefs, rituals performed for various reasons such as healing, changing luck, self-testing by passing through objects such as hollow stones, rocks, trees are used. It is also a common belief that the aspirants keep the hollow stones on themselves or in the places where they live, sometimes after experience or in order to maintain the protection power obtained directly. In addition to the rituals performed by passing through large-holed stones, natural stones with holes in them collected from stream sides and stringed on a rope are also used for healing or protection from evil. The subject of this study is the perforated stones, which are based on the chicken god as a starting point in different parts of the world and are also found in Turkish cultural ecology, and the beliefs and practices around it. In this context, the rituals of passing through perforated stones seen in some parts of the world and in Turkey will be examined archetypically with examples. The “archetype of rebirth” defined by C. G. Jung constitutes the framework of archetypal analysis. Depending on the basic principle of the rebirth archetype, it has been determined that the aspirants try to perform the purification ritual by passing through the perforated stones. This study was supported by the data obtained by interview and observation techniques in the field research, literature research, and photographs taken by the ethnophotographic method.
Erciyes Akademi, 2021
Seksenli yıllardan bu yana hız kazanan küreselleşme sürecinin ülkelere, siyasi, iktisadi ve kültürel hedeflerini gerçekleştirme yolunda büyük fırsatlar sunduğu açıktır. Ülkeler siyasi iktisadi veya güvenlik amaçlı entegrasyonlara dâhil olmakta veya çeşitli açılımlar gerçekleştirerek manevra alanlarını genişletmek istemektedirler. 'Yeniden Asya Açılımı' bu çerçevede Türkiye'ye tarihi ve kültürel bağlarını güçlendirmenin yanında, önemli aktörlerin bulunduğu geniş bir nüfuz alanında birtakım riskler ve fırsatlar sunmaktadır. Özelde Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleri, genelde ise art bölgelerindeki güçler dikkate alındığında etnik, dini, siyasi, iktisadi çeşitlilikten oluşan geniş bir yelpaze söz konusu olmaktadır. Bu durum, Türkiye'nin bölgedeki menfaatleri açısından risk teşkil edebileceği gibi uygun stratejiler geliştirilmesi halinde avantajlar da sunabilecek niteliktedir. Burada 'Yeniden Asya Açılımı' Şanghay İşbirliği Örgütü ülkeleriyle olan ticari ilişkiler özelinde Türkiye-Asya bölgesi geneline taşınacak; yapılabilirliği tartışılacaktır
Bir Ritüel Mekânı Olarak Kariye Şapeli
Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi'nde yapılan konuşma metni, araştırmacıların kişisel kullanımları için web sayfamıza konulmaktadır. Bu konuşma metinleri, ticari amaçlarla çoğaltılıp dağıtılamaz veya Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi'nin izni olmaksızın başka kurumlara ait web sitelerinde veya veritabanlarında yer alamaz. Bir Ritüel Mekânı olarak Kariye Şapeli Engin Akyürek 1314-1321 yılları arasında Theodoros Metokhites, bugün yerinde Kariye Müzesi'nin bulunduğu kilisenin üst yapısını, şapeli ve bütün dekorasyonunu yaptırmıştır. Bu kilisenin içinde bulunduğu Khora manastırının içinde yemekhane, keşiş hücreleri, belki atölyeler, kütüphane ve bunları çevreleyen bir duvar vardı. Diğer mimari unsurlar kullanılmadığı için zamanla yok olmuş, ancak manastırın kilisesi camiye dönüştürülerek belli bir işlev verildiği için kullanılmış ve günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu yapıda özellikle Theodoros Metokhites'in izlerini ayırt etmek mümkündür. İmparatordan sonra gelen kişi, sarayda en üst noktaya tırmanmış aristokrat konumunda olan ve yapıyı kendi servetiyle inşa ettiren Metokhites'in varlığı bu yapının ve özellikle resim programının biçimlenmesinde bir katkı sağlamıştır. Aristokratların bu tür manastırlar inşa ettirmesi ya da mevcutların bakım ve tamiratını yaptırması özellikle Konstantinopolis'in son döneminde oldukça yaygındır. Bu, aslında hem bu dünya hem de öbür dünya için bir yatırımdır. Manastırların kendi kuruluş vakfiyelerinin büyük bir kısmı İngilizce'ye çevrilip yayımlanmıştır. Bu vakfiyeler bir bakıma o manastırın anayasasıdır; yani yapının nasıl yönetileceği, hangi ayinlerin yapılacağı, hangi yemeklerin çıkacağı, kimlere ne gibi hizmetlerde bulunulacağı, hastanesi olup olmayacağı, seçim sistemi gibi detayları manastırın kurucusu tarafından saptanarak bu belgeye kaydedilir. Bu aristokratlar genellikle devlet görevlerinde çalışan kişilerdir ve bir bakıma emekli olduklarında ya da herhangi bir nedenle gözden düştüklerinde, manastır bu dünyada sığındıkları bir yer olmuştur. Metokhites de gözden düştükten sonra 1328-1330 yılları arasında Dimetoka'ya sürgüne gönderilir, ancak kısa bir sürgün yaşamından sonra kendi manastırında rahip olarak yaşamak koşuluyla Konstantinopolis'e dönmesine izin verilir ve ömrünün sonuna kadar da burada yaşar. Aristokratların manastırlara yatırım yapmalarının arkasındaki ikinci motivasyon öbür dünyaya yöneliktir; öbür dünyada Tanrı'nın, azizlerin kendilerini kollayacağını, bu manastırı yapmaları karşılığında mükâfatlandırılacaklarını düşünürler. Bunun için de genellikle bu kişilerin mezarları kendi kurdukları manastır kompleksinde yer alır. Bu şekilde aslında sürekli olarak kendilerinin anılması için bir ritüel yapılmasını da garanti altına almış olur bu kişiler. Zeyrek'teki Pantokrator manastırını yaptıran İmparator Johannes Komnenos "Benim mezarımın başında ilahiler okunacak, belli günlerde bazı ikonlar getirilecek, başımda devamlı mum yakılacak" gibi ayrıntıları manastırının typikonunda belirtmiştir.
HİLE TEORİLERİNİN BAĞIMSIZ DENETİM SÜRECİNDEKİ YERİ: FENOMENOLOJİK BİR ARAŞTIRMA
Mali Çözüm Dergisi, 2023
İşletmelerdeki hileli eylemlere neden olan etkenlerin tanımlanması ve tanımlanan bu etkenlerin hile riskinin değerlendirilmesi süreçlerinde kullanılması denetim literatüründe sıkça tartışılan ve incelenen konuların başında gelmektedir. Bu bağlamda denetim literatüründe hileli eylemlerin nedenlerine ilişkin çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Hile öncüllerinin tanımlanmasına yönelik geliştirilen, denetim literatürü ve uygulamasında oldukça yaygın bir şekilde karşımıza çıkan Hile Teorilerinin başlıcaları; “Hile Üçgeni Teorisi”, “Hile Karosu Teorisi” ve son olarak “Hile Beşgeni Teorisi’dir. Bu teorilere ek olarak son yıllarda birçok alternatif hile modellerinin de ortaya konulduğu görülmektedir. Bu noktadan hareketle çalışmanın temel amacını, denetçilerin denetim süreçlerinde söz konusu hile teorilerini kullanımları, teorilerin bilinirliği ve etki durumları oluşturmaktadır. Bu amaca yönelik olarak bağımsız denetçilerle fenomenolojik bir araştırma yapılmış ve araştırma sorusuna cevap bulunmaya çalışılmıştır. Çalışmanın sonucunda Hile Teorilerinin bağımsız denetçilerce denetim süreçlerinde kısmen kullanıldığı ve etki düzeylerinin sınırlı olduğu sonucuna varılmıştır.