SİNEMA TELEVİZYON Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Özet Türk Sineması'nın özellikle kendi anlatım diline kavuştuğu 1950'li yıllarından itibaren dönemin iktidarları-nın modernleşme politikalarının da etkileriyle farklı sinema türleri denenmiş, bunlardan biri olan animasyon türü de kendi... more

Özet Türk Sineması'nın özellikle kendi anlatım diline kavuştuğu 1950'li yıllarından itibaren dönemin iktidarları-nın modernleşme politikalarının da etkileriyle farklı sinema türleri denenmiş, bunlardan biri olan animasyon türü de kendi sinema diline farklı evrelerden geçerek gelmiştir. Günümüzde sayıları gittikçe artan şekilde sinemalarda ve yerli çocuk kanalları başta olmak üzere TV kanallarında sıklıkla gördüğümüz animasyon yapımlardan yerli animasyon sinema filmlerine modernleşme kuramları ekseninde bakmak bu çalışmanın konusudur. Çalışma, günümüz animasyon filmlerine modernleşme kuramlarının gelenek-modern ikilemi ek-seni üzerinden RGG Ayas filmi özelinde bakmayı amaç edinmiştir. Çalışmanın kuramsal bölümünde litera-tür taraması, analiz bölümünde içerik ve söylem analizi yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmada RGG Ayas'ta geleneksel öğelerin modern bir üslupla yorumlandığı görülmüştür. Ayrıca filmde Batılı ülkelerin ideolojileri ve kültürlerine ait unsurların da azımsanmayacak oranda yer aldığına dair veriler elde edilmiş ve bu veriler değerlendirilmiştir.

Sinema; tarihsel gelişim süreci ve dil bakımından görsel sanatlardan uzak bir yerde konumlanan edebiyat disiplininden, sessiz film döneminden bu yana yararlanmış, edebiyatı birçok açıdan bir kılavuz olarak kullanmıştır. Diğer yandan... more

Sinema; tarihsel gelişim süreci ve dil bakımından görsel sanatlardan uzak bir yerde konumlanan edebiyat disiplininden, sessiz film döneminden bu yana yararlanmış, edebiyatı birçok açıdan bir kılavuz olarak kullanmıştır. Diğer yandan sinemanın edebiyatla olan ilişkisi yalnızca edebiyatın birikiminden yararlanmak ya da “öykü aktarmak” olarak düşünülmemelidir. Edebi eserdeki içsel anlamların, düşüncenin, sözcüğün görüntüye dönüştürülme süreci, çok yönlü ve çok boyutlu bir ilişki olarak ele alınmalıdır. Bununla beraber, sinematograftan önce edebiyatın sinema diline yakınlaşmasını, sinemanın edebiyattan alıp görsel araçlara çevirdiği edebi anlatı tekniklerini ve de sinema-edebiyat arasındaki yakınlık ilişkilerini incelemek; sanatçının bir dışavurumu olarak edebiyat eserinin sinemaya dönüşümünü anlamak için yararlı olacaktır.

Aristoteles ; Antik Yunan felsefesinin ve dünya düşünce tarihinin en önemli düşünürlerinden biridir. Akılcı yaklaşımı ve bilimsel görüşleriyle felsefede gerçekçiliğin temsilcisi, mantık biliminin öncüsü olmuştur. Aristoteles, Poetika... more

Aristoteles ; Antik Yunan felsefesinin ve dünya düşünce tarihinin en önemli düşünürlerinden biridir. Akılcı yaklaşımı ve bilimsel görüşleriyle felsefede gerçekçiliğin temsilcisi, mantık biliminin öncüsü olmuştur. Aristoteles, Poetika isimli notlarında; antik çağ tiyatrosundan, edebiyatın yansımalarından ve oyunculuğun gelişiminden bahsetmiş sinema tarihinde önemli bir katkısı olan tragedyalar üzerinde durmuştur.

ÖZET Giriş bölümü: Güneşin Dünya üzerinde yükselişi sırasında, Dünyanın Ay üzerindeki yükselişi ile başlar. İnsanlığın Şafağı: Afrika çöllerindeki görüntüler üzerinde "İnsanlığın Şafağı" başlığı okunur. Tarih öncesi bir maymun-adam... more

ÖZET Giriş bölümü: Güneşin Dünya üzerinde yükselişi sırasında, Dünyanın Ay üzerindeki yükselişi ile başlar. İnsanlığın Şafağı: Afrika çöllerindeki görüntüler üzerinde "İnsanlığın Şafağı" başlığı okunur. Tarih öncesi bir maymun-adam kabilesi kurak çölde yaşamaya çalışmaktadır. Yaşadıkları yerde bir sabah, gizemli bir dikdörtgen dikilitaş belirir ve ürkek maymunlar taşı inceler. Bu karşılaşmayı takiben yalnız bir maymun-adam bir yığından kemik aldığında ilk aleti bulur ve diğer kemikleri kırarak onu bir sopa gibi kullanabileceğini keşfeder. Bu maymun-adam artık kısmen dik durmaktadır, kabilesine su birikintisini savunmada liderlik eder, yeni silahını kullanarak bir düşman maymunu sopalayarak öldürür. Muzaffer maymun-adam silahını havaya fırlatır, düşmekte olan kemiğin yörünge uydusuna dönüştüğü bir eş kesme ile film bu noktada geleceğe atlar. Ay yolculuğu: Sadece bir yolcuyu, Dr. Heywood R. Floyd'u (William Sylvester) taşıyan Pan Amerikan uzay gemisi, dünya yörüngesindeki bir uzay istasyonu ile kenetlenir. Floyd istasyondan dünyadaki kızına görüntülü telefon açar. Sonrasında eski bir arkadaşı olan, Sovyet Bilim insanları kafilesinden Elena (Margaret Tyzack) ile karşılaşır. Clavius kraterindeki Amerikan Üssüne gittiğini söyleyince, Sovyet Bilim insanlarından biri, Dr. Andrei Smyslov, (Leonard Rossiter) uluslararası antlaşmalara rağmen bir Sovyet mekiğinin acil inişine izin verilmediğinden bahsederek, neden hiç kimsenin Clavius ile iletişim kuramadığını sorar. Floyd şaşırmış numarası yapar, fakat Smyslov "çok güvenilir istihbarat raporlarına" atıfta bulunarak, Clavius'ta kaynağı belirli olmayan ciddi bir salgın hastalığın patlak verdiğini ve bu salgın hastalığın Sovyet üssüne sıçrayabileceği endişesini ifade eder. Floyd, "yorum yapma özgürlüğünde olmadığı" cevabını verir. Floyd ay mekiği ile Clavius Üssüne gider. Üste bilim insanları ve yöneticiler ile toplanır ve üssün şüpheli karantinasının gerçek sebebinin saklanmasının önemi hakkında konuşur. Dünyadaki amirleri bunun dışında bir karar verene dek düzmece salgın hastalık hikâyesinin ve üs kapsamındaki iletişim iptalinin devam edeceğini belirtir. Floyd onlara buluşun getirdiklerinin "kültürel şok ve sosyal yön bozukluğu çıkarma potansiyelini" hatırlatır. Orada durumu değerlendirmek ve rapor hazırlamak için bulunmalarına rağmen, Floyd bu kişilere yeni güvenlik yeminlerinin tüm çalışanlar için gerekli olduğunu bildirir. Daha sonra kazıya yapılan aybüs gezisi sırasında, Floyd ve bir üs yetkilisi arasındaki konuşma aya dört milyon yıl önce "kasten gömülmüş" yabancı bir nesnenin keşfedildiğini açığa vurur. Bilim insanları kazı alanında, maymun-adamların bulduğu ile özdeş dikilitaşa yaklaşırlar,

Distopya kelimesi gelecekte oluşma ihtimali olan ve korkular temelli tasvir edilen topluluk anlatılarını kapsar. Farklı bir yaklaşımla, toplumun otoriter ya da totaliter bir devlet modeli ile yönetildiğini ve insanların büyük baskı... more

Distopya kelimesi gelecekte oluşma ihtimali olan ve korkular temelli tasvir edilen topluluk anlatılarını kapsar. Farklı bir yaklaşımla, toplumun otoriter ya da totaliter bir devlet modeli ile yönetildiğini ve insanların büyük baskı altında olduğunu anlatan olumsuz bir gelecek anlatısıdır. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya ya da George Orwell’in 1984 romanları bu anlatının en popüler örnekleridir. Edebiyattan sinemaya kadar birçok medya türüne konu olan distopya ya da distopik toplumlar anlatısı günümüzde oldukça popülerdir. İlk dönemlerde sanayileşmenin ve insanları sanayi toplumlarında neyin beklediği üzerine kaygılar ve korkular temelli kitap ve sinema filmlerine konu olan distopya kavramı, sonraki dönemlerde özellikle Hitler döneminde faşist yönetimlerin toplulukları baskı altında tutmasının bir sonucu olarak ileriye dönük korkuların bir açığa vurumu olarak karşımıza çıkmıştır. Örneğin, yukarıda bahsettiğimiz George Orwell’in 1984 kitabı, Hitler döneminin yaşattığı korku ve umutsuzluk döneminde kaleme alınmıştır. Günümüzde ise nükleer enerji kullanımları, insanlar üzerindeki deneyler ve gözetimlerden ötürü geleceğe yönelik oluşan korkuların bir dışavurumu olarak edebiyat ve sinemada kendine yer bulmaktadır. Post apokaliptik ya da bilim kurgu gibi popüler edebi ve sinema türleri içinde kendine yer edilen distopya ya da distopik dünyalar, eleştirel düşüncenin bir yansıması olarak geleceğe dair kaygıların bir tasvirini yapar. Popüler kültür içinde bahsi geçen ve çok satan edebi eserlere konu olan distopik dünyalardan öte kelimenin daha uzun bir geçmişi vardır.

Sinema her ne kadar teknolojinin sağladığı olanaklar sonucunda sanatsal kaygılarla gelişmeye başlamış bir alan olsa da ticari bir meta olarak değer taşıdığının keşfiyle profesyonel bir sektör haline gelmiştir. Kültürel değerlerin... more

Sinema her ne kadar teknolojinin sağladığı olanaklar sonucunda sanatsal kaygılarla gelişmeye başlamış bir alan olsa da ticari bir meta olarak değer taşıdığının keşfiyle profesyonel bir sektör haline gelmiştir. Kültürel değerlerin kullanıldığı ve yeniden üretildiği bu alanın ürünleri ciddi ekonomik çalışmalar sonucunda profesyonel olarak pazarlanmaktadır. Bu ürünleri yüksek bütçelerle büyük yapım şirketleri hazırlasa da ürünler aslen orta ve düşük gelir düzeyine sahip toplumun geneli için üretilmektedir. Bu fark üretenle tüketenin eğitimi ve kültürü alanında kendini göstermektedir. Gerçekten de halkın geneline hitap eden sinema eserlerinin temel bir iletişim stratejisi olarak kolay anlaşılabilir olduğunu söylemek mümkündür. Bu eserlerin ürettiği söylem değişik yaş, eğitim, kültür ve cinsiyet grupları tarafından rahatlıkla okunabilmektedir. Tarih boyu popüler kültür halka ait kültür olarak görülmüştür. Bu bakış açısı zaman zaman daha az nitelikli olarak algılanmasına sebep olmuşsa da içinde bulunduğumuz çağda toplumsal beğeninin kültürel öğelerin üretimi ve bir endüstri olarak tüketiminde etkili olduğunu söylenebilir. Popüler olan halk tarafından yaygın olarak beğenilen ve tercih edilendir. Bu anlamda popüler kültür; gündelik hayata ilişkin bir kavram ve gündelik hayatın kültürüdür. Yaşamasının, değişmesinin yegâne sebebi budur. 3 Popüler kültür kavramının günümüzdeki durumu ise üretildiği toplumu aşan bir niteliktedir. Kültürün evrenselliği tarihin her döneminde vurgulanmıştır. Popüler kültürün üretildiği toplumu aşan yönü ise burada belirtilen niteliğin dışındadır. Popüler kültür ürünleri çağımızda aynı zamanda birer ticari metadır. Sermaye gibi bu ürünler de küresel ölçekte dağıtılmaktadır. Bir dönemde bir toplumda popüler olan öğelerin dünyanın geri kalanı için de popüler olarak algılanmaya başlanması içinde bulunulan iletişim çağında sık görülen bir durumdur. Popüler kültür eğlence sektörü ürünlerini kapsamaktadır.

Fransız psikanalist Jaques Lacan, Freud’u yeniden yorumlayarak ortaya koyduğu düĩünceleri ve argümanlarıyla hem yazınsal hem de görsel sanat eserlerinin çözümlenmesinde yaygın olarak baĩvurulan bir kuramcıdır. Lacan’a ve aynı zamanda... more

Fransız psikanalist Jaques Lacan, Freud’u yeniden yorumlayarak ortaya koyduğu düĩünceleri ve argümanlarıyla hem yazınsal hem de görsel sanat eserlerinin çözümlenmesinde yaygın
olarak baĩvurulan bir kuramcıdır. Lacan’a ve aynı zamanda
Freud’a göre psikanaliz bir yorumlama iĩidir ve deneysel araĩ-
tırmalarla ilgisi yoktur. Lacan’cı psikanalitik teori ve yaklaĩımları film teorisi alanında uzun süreden beri kullanılır. Lacan’ın
özdeĩim süreciyle iliĩkili yaklaĩımları film üzerine çalıĩan araĩ-
tırmacıların, izleyici açısından anlatıya dâhil olmasını anlamaya
iliĩkin bir takım açıklamalar sunar (Mcgowan ve Kunkle,
2014,s.9).Bu çalıĩmada yönetmenliğini Ömer Lütfi Akad’ın yaptığı 1971 tarihli “Anneler ve Kızları” filmi Lacan’ın psikanalitik
yaklaĩımları ve film teorisi çerçevesinde incelenecektir. Çalıĩ-
ma, söz konusu film içerisinde kiĩiliğin oluĩumundaki etkenlerin neler olduğunu, bu etkenlerin kiĩinin ailesi ve çevresindeki
diğer bireylere olan davranıĩlarına nasıl yansıdığını ve bu etkenlerin sinematografik anlamda izleyiciye ne ĩekilde yansıtıldığını ortaya koyma ve tartıĩma amacındadır

Bu çalışmada Kış Uykusu filmi kültür, alt kültür ve üst kültür kavramları bağlamında incelenecektir. Çalışmanın amacı sinema kültür ilişkisi kapsamında Kış Uykusu filminde kültürel kodları alt kültür- üst kültür bağlamında analiz ederek... more

Bu çalışmada Kış Uykusu filmi kültür, alt kültür ve üst kültür kavramları bağlamında
incelenecektir. Çalışmanın amacı sinema kültür ilişkisi kapsamında Kış Uykusu filminde
kültürel kodları alt kültür- üst kültür bağlamında analiz ederek söylemin inşasını açığa
çıkarmaktır. Giriş bölümünde kültür ve sinema ilişkisi üzerinde durulmuştur. Bu doğrultuda
çalışmanın kuramsal kısmında ise kültür kavramı kapsamında alt ve üst kültür ögelerine
değinilmiştir. İlerleyen bölümde ise alt ve üst kültürün sinema filmlerinde nasıl inşa edildiği
tartışılmıştır. Araştırma kısmında ise Kış Uykusu filminin kültür kavramı bağlamında söylemi
nasıl inşa ettiği söylem analizi yöntemi ile incelenmiştir.

1990’ların ortalarından itibaren Türk sinemasıı ciddi bir canlanma yaşamaya başladı. Özellikle yurtdışında alınan ödüllerle perçinlenen bu “yeni sinema” genel olarak “bağımsız” tabiriyle tanımlayabileceğimiz entelektüel ve özgün bir... more

1990’ların ortalarından itibaren Türk sinemasıı ciddi bir canlanma yaşamaya başladı. Özellikle yurtdışında alınan ödüllerle perçinlenen bu “yeni
sinema” genel olarak “bağımsız” tabiriyle tanımlayabileceğimiz entelektüel ve özgün bir sinema dili kurma çabasındaki pek çok genç yönetmeni sahneye çıkardı. 2010’lara gelmemize rağmen hâlâ “genç” ve hâlâ üretme çabasındaki bu yönetmenler arasında Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim gibi isimler
vardı. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da aldığı ödüllerle coşan bu “yeni sinema” 2000’lerin ortalarından itibaren, özelikle Nuri Bilge Ceylan estetiğinden fazlasıyla etkilenen, kimisi oldukça özgün, kimisi arayışlar içerisinde ikinci bir “yeni” kuşağın doğumuna da tanıklık etti. Çoğu ilk filmini çeken bu çok daha genç yönetmenler arasında (“Yusuf Üçlemesi” olgunluk çağına denk gelen Semih Kaplanoğlu hariç) Pelin Esmer, Özcan Alper, Hüseyin Karabey, Mahmut Fazıl Coşkun gibi isimler sayılabilir. Yakınlarda “yeni sinema hareketi” adı altında örgütlenen ve geçtiğimiz aylarda Feriye Sineması’nda bir festival organize etmiş olan bu grup bir bildiri de kaleme aldı. Bu bildiri herhangi bir sinemasal akım manifestosu olmayıp genel anlamda sektörde yaşanan sorunlara karşı
ortak bir tavır alma çabasına tercüman olsa da gene de giriş cümlesiyle alelade bir toplanma olmadığının altını çizdi.