Murat Yıldız - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Murat Yıldız
Antik Çağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 2015
Security Administration of Ottoman Istanbul at 1453 1839
Antik Çağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 2015
Crimes and Criminals in Istanbul
XVI. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Celalzâde Mustafa Çelebi, aynı zamanda bir tar... more XVI. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Celalzâde
Mustafa Çelebi, aynı zamanda bir tarihçidir. Tarih, din, edebiyat ve
hukuk alanında eserler yazmış olan müellifin eserlerinden birisi de
Rodos’un fethini konu alan fetihnâmesidir. Toplam yedi nüshası
bulunan eser, dil ve anlatım bakımından iki gruba ayrılmaktadır.
Birinci grup daha sade bir dille ve sefer esnasında kaleme alınmıştır.
İkinci grup ise sonraki bir tarihte ve daha sanatlı bir dille yazılmıştır.
Bu mensur eserinde Celalzâde girizgah, seferin sebebi, sefer için yapılan
hazırlıklar, donanmanın harekete geçmesi, padişahın Rodos’a hareket
etmesi, muhasara esnasında alınan diğer yerlerin fethi, Dulkadirli Ali
Bey’in isyan etmesi, Rodos Adası ve Kalesini tasvir, kuşatma esnasında
şehit düşen askerlerin tavsifi ve Rodos’un fethine düşülen tarihler
hususunda toplam 108 beyitlik manzumelere yer vermiştir.
Rodos Fetihnamesi’nin özellikle ikinci grubunu oluşturan
nüshalarda Celalzade’nin, edebî maharetini yansıtma arzusunu görmek
mümkündür. Olayların anlatımında, yer ve kişilerin tasvirini konu alan
mensur kısımlarda adeta şiirimsi bir üslup kullanan müellif, eserinde
sık sık değişik uzunluktaki manzum parçalara da yer vermiştir. Bir
tarihi olayı konu almasına rağmen, müellifinin güçlü kalemi ve edebî
yeteneğini yansıtması bakımından Rodos Fetihnamesi sadece bir tarihî
eser değil, aynı zamanda bir edebî eser özelliği de taşımaktadır.
Dolayısıyla Rodos Fetihnamesi, konu aldığı olay hakkında verdiği
ayrıntılı bilgi ile tarihçilerin, dil ve üslubuyla da edebiyat tarihi
araştırmacılarının ilgisini hak edecek bir eserdir.
Djalālzāde Mustafā Čelebi, who was also a historian, one of the
important government official in the XVIth century. He was an author
who wrote some boks on history, religion, literature and law. The
Fathnāme of Rhodes, is one of his book, wrote about conquest of
Rhodes. Total works with seven copies, in terms of language and
narrative forms are divided into two groups. The first group was written
with more simple language and in during battle. The second group was
written at a later date and a with colorful language. Djalālzāde used 108
couplet piece of verses in this prose work, for introduction and about
the battle reason, the preparations for battle, the movement of the fleet,
moving Sultan to Rhodes, the conquest of the other places capture
during siege, Dhu'1-Kadrlu Ali Bey's rebellion, delineate Rhodes Island
and castle, depicting soldiers who died during the siege and to compose
a chronogram to commemorate the date of the conquest of Rhodes.
Especially in the second group of volumes of The Conquest Book
of Rhodes, Celalzade’s will to express his literary skills can be seen. In
detailing of events, describing places and persons in a poetric style, he
often used narrative poetry in several longtitude. Although the Conquest
Book of Rhodes details a historical event, owing to the literary skills of
the writer, the book is also a literary work. In sum, the Conquest Book
of Rhodes, in terms of the events -which it details and give information
of- it merits attention of historians, with respect to the language and the
literary style it merits attention of Literature Historians.
Bizans İmparatorluğu döneminden beri yazlık bir yerleşim yeri olarak bilinen Üsküdar, bu vasfını ... more Bizans İmparatorluğu döneminden beri yazlık bir yerleşim yeri
olarak bilinen Üsküdar, bu vasfını Osmanlı Devleti döneminde de
korumuştur. Başkent İstanbul’a yakın, Boğaziçi ve Marmara’ya hâkim
bir konumda ve havasının güzel olması gibi faktörlerden dolayı
burası üst düzey idarecilerin gözde sayfiye mekânlarından biri hâline
gelmiş; başta padişahlar olmak üzere, hanım sultanlar, veziriazamlar,
vezirler, şeyhülislamlar ile diğer devlet ve din büyüklerinin saray, yalı,
köşk, kasır, tekke ve bahçelerine ev sahipliği yapmıştır. Bu yapılardan
bahçeler, tarihî süreçte Üsküdar’ın siluetini şekillendiren en önemli
mimari unsurlar biri olmuştur. Burada gerek halka gerekse devlet
görevlilerine ait birçok bahçe bulunmaktaydı.
İstanbul, kurulduğu tarihten günümüze kadar cazibe merkezi olabilmeyi başarmış sayılı şehirlerden... more İstanbul, kurulduğu tarihten günümüze kadar cazibe merkezi olabilmeyi başarmış sayılı şehirlerden birisidir. Eski karaların iki bü-yük denizi arasında stratejik bir yerde bulunan şehir, Akdeniz hav-zasına hâkim olmak isteyen devletlerin almayı hedeflediği öncelikli şehirlerden birisi olmuştur. Bir takım riskleri de barındıran coğrafi konumun sunduğu avantajlar, şehrin birçok alanda gelişimine kat-kı sağlamış; özellikle canlı ticaretinden dolayı şehir her dönemde gelişmiş bir ekonomiye sahip olmuştu. Ekonomiye paralel olarak şehrin mimarisi de gelişmiş, tarihî süreçte şehrin silueti şekillendi-recek birçok yapı inşa edilmiştir. Bu yapıların bir kısmını bahçeler oluşturmaktaydı. İstanbul, sahip olduğu iklim, bitki örtüsü, topoğrafya, iki im-paratorluğa başkentlik yapma, zengin ve zevk sahibi insanların ya-şam merkezi olma gibi faktörlerden dolayı çok sayıda bahçenin inşa edildiği bir şehir olmuştur. Şehrin iklim ve bitki örtüsü, bahçelerdeki bitki tür ve çeşitliliğinin zengin olması; topoğrafyası, bahçelerin fi-ziksel yapısı; başkentlik özelliği, en güzel bahçe örneklerinin burada oluşturulması; zengin ve zevk sahibi zümrenin varlığı ise estetik değeri
Özet: Gelibolu Acemi Oğlanlar Ocağı, Osmanlı Devleti’nin en eski ve en uzun ömürlü kurumlarından ... more Özet: Gelibolu Acemi Oğlanlar Ocağı, Osmanlı Devleti’nin en eski ve en uzun ömürlü
kurumlarından birisidir. Ocak, I. Murad döneminde savaş esirlerinden istifade edilmek için
kurulmuştur. Ocağın görevi, Gelibolu ile Lapseki ve Çardak arasında taşımacılık yapmak ve
buraların güvenliğini sağlamaktı. Sekiz cemaatten oluşan ocağın tarihî süreçte nefer sayısı
60-400 arasında değişmekteydi.
The Ojak of Gallipoli Ajami Oghlans (Oghlan: A member of the corps of young
pages in the palace, or at a special school for training; a member of a special corps of recruits
fort he Janissaries) is one of the oldest and the most long-lasting instute in Ottoman State.
The Odjak was built in the reign of Murad I to take advantage of the prisoners of war. The
mission of ojak were transportation between Gallipoli-Lapseki and Çardak and policing the
these places. The ojak which consisting of eight community had 60-400 private soldiers in
the process
Hasbahçeler, Osmanlı Devleti’nde padişahların eğlenme ve dinlenmeleri için kurulmuş bahçelerdir. ... more Hasbahçeler, Osmanlı Devleti’nde padişahların eğlenme ve dinlenmeleri için kurulmuş bahçelerdir. Başta Yenisaray’daki bahçe olmak üzere, Boğaziçi, Haliç, Edirne, Bursa, İzmit, Amasya ve Manisa’da birçok hasbahçe bulunmaktaydı. Bu bahçelerden biri olan Sultaniye hasbahçesi II. Bayezid tarafından kurulmuştur. Boğaziçi’nde Paşabahçe ile Beykoz arasında yer alan bu bahçe asıl gelişimini I. Süleyman ve III. Murada borçludur. Boğaziçi’nin en büyük bahçelerinden biri olan bu bahçe sadeliğiyle dikkat çekmekteydi. Burada avlanma, cirit, tomak, güreş, atıcılık, musiki fasılları, ziyafet gibi faaliyetler tertip edilirdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemini kaybeden bu bahçe üzerinde zamanla cam fabrikası, okul, stadyum gibi yapılar kurulmuştur. Bahçenin geriye kalan kısmıysa park hâline getirilmiştir.
The Khass Bagchas were gardens which built for having a good time and relaxation of sultans in Ottoman State. There was a lot of khass bagcha firstly the baghca in the Yenisaray and the Bosporus, the Golden Horn, Edirne, Bursa, Amasya and Manisa. The khass bagcha of Sultaniye which was one of these gardens was built by Bayezid II. This garden which locate between Paşabahçe ile Beykoz was indebted its real development to Süleyman I and Murad III. This garden where the one of largest gardens of the Bosporus, attracted attention with its simplicity. In where was organized activities like hunting, jereed, wooden ball, wrestling, marksmanship, musicale and banquet. Above the garden which lost its importance beginning from the second half of 19th century, was built some buildings like school, stadium, glass factory with time. The other part of garden had worked up into park.
Bostancıbaşı mahbesi, Yenisaray’a ait Hasbahçedeydi. Saray surlarının dâhilinde ve aynı zamanda b... more Bostancıbaşı mahbesi, Yenisaray’a ait Hasbahçedeydi. Saray surlarının dâhilinde ve aynı zamanda bostancı ocağına ait birçok binanın yer aldığı Yalı Köşkü kapısı ile Demirkapı arasındaki mıntıkada bulunan mahbes, kaynaklarda değişik adlarla geçmektedir. Bostancı ocağına ait fırının bir kısmından oluşan mahbes, burada bulunan hamamlarla bölükbaşıların odalarının yakınında bulunmaktaydı. Gerek burada uygulanan işkence, gerekse bir idam infaz memuru olan bostancıbaşı adının uyandırdığı imaj, mahbesi zanlılar için korkunç bir yer yapmaya yetiyordu. Devletin ikinci adamı olan sadrazamlar dâhil, en alt tabakadan en üst tabakaya kadar neredeyse toplumun suç işleyen her kesimden insanlar burada mahpusluk yaşamıştır.
The bostanjibashi mahbes was located in the Hasbahçe (the khass bagcha: the private garden of the Sultan’s palace) which belongs to the Yenisaray. The mahbes located in the place within the palace ramparts which are between the Yalı Köşkü Kapısı (the door of Yali Kiosk) and the Demirkapı which was at the same time a loot of the bostancı ocağı's (bostanji ojaq) institutions, passes in the sources with different names. The mahbes which consists of a part of fırın (oven) was located in the near of the hammams (Turkish barth) and the rooms of bölükbaşıs (bulukbashi: an inspector or sergeant of police). Both the torture which was carried out there and the image aroused by the name of bostanjibashi who was a officer to execute were enough to make the mahbes a terrible place for the suspects. From the lower stratum to the higher stratum almost from all sections of society people including the Grand viziers who were the second person of state lived imprisoment in there.
Amcazade Hüseyin Paşa, II. Mustafa dönemi sadrazamlarındandır. Vakıflarına ait vakfiyeler sayesin... more Amcazade Hüseyin Paşa, II. Mustafa dönemi sadrazamlarındandır. Vakıflarına ait vakfiyeler sayesinde kendisinin kurduğu hayır kurumlarına dair bilgi edinebilmekteyiz. Buna göre o, başta İstanbul olmak üzere Edirne, Filibe, İnebahtı (Lepanto), Vezirköprü (Kedegre) ve Medine’de birçok hayır kurumu ihdas etmiştir. Bu hayır kurumlarının başlıcaları İstanbul’daki darülhadis, medrese, mescit, mektep, kütüphane, sebil; Edirne’deki şadırvan, çeşme ve su yolları; İnebahtı’daki cami ve mektep; Medine’deki sebil ve su kuyusu; Vezirköprü’deki çeşme ve su yollarıydı. Paşa’nın, üç asır boyunca din, eğitim, kültür, bayındırlık gibi sahalarda faaliyet gösteren vakıfları, bu süreç zarfında yaşadığı birçok olumsuzluğa rağmen hâlâ hayatta kalmayı ve sınırlı da olsa hizmetlerini sürdürmeyi başarabilmiştir.
Amjazade Hüseyin Pasha was one of the grand viziers in the reign of Sultan Mustapha II. We can obtain information about his waqf (foundation) intitutions by waqfiyyes (charter of a wakf) which belong to his waqfs. According to this, he established to many institutions firstly in İstanbul and then in Edirne, Filibe, İnebahtı (Lepanto), Vezirköprü (Kedegre) and Medina. The main institutions of foundation were darülhadis (a home for hadith) madrasah, school, masjid (a small mosque), library and sebil (kiosk built for the dispensing of free drinking water) in İstanbul; fountain (used for ritual ablutions and usually located in the middle of a mosque courtyard), fountain (for water) and water ways in Edirne; mosque and school in İnebahtı; sebil and water well in Medina; fountain (for water) and water ways in Vezirköprü. The Waqfs of Amjazade which have actived in the religion, education, culture and public works areas during three centuries, can still succes to remain standing in spite of too many negative situations in this process and cary on its services even if they are limited.
Amca Hasan Ağa Vakfı, 17. yüzyılın ikinci yarısında Köprülü Mehmed Paşa’nın kardeşi Amca Hasan Ağ... more Amca Hasan Ağa Vakfı, 17. yüzyılın ikinci yarısında Köprülü Mehmed Paşa’nın kardeşi Amca Hasan Ağa tarafından, Prevadi’ye bağlı Yenipazar Kazası’nın köylerinden olan Kozluca’da kurulmuştur. Vakfa bağlı başlıca kurumlar Kozluca’daki cami, medrese, mektep, çeşme, dükkânlar, han, hamam; Kara Hüseyin Köyü’ndeki cami; Varna’daki debbağhane, Rusçuk ve Devne’deki değirmenlerdi. Vakfiyesi –en
azından- 19. yüzyıldan itibaren bulunamadığından vakfın hangi şartlar çerçevesinde ve ne zaman kurulduğu tam olarak tespit edilememektedir. Bilindiği üzere sosyal tarih açısından büyük önem taşıyan vakfiyeler, vakıflar hakkında bütünden parçalara doğru daha kolay ve güvenilir bir çalışma yapmaya imkân vermektedir.
Ancak üzerinde çalışılan vakfın şayet vakfiyesi yoksa ilgili vakıf hakkında yalnızca farklı ve dağınık kaynaklarda tespit edilen bilgiler ışığında çalışma yapmak mümkün olabilmektedir. Bu da parçalardan hareketle bütüne varmayı gerektirmektedir. Bu çalışmada zorunlu olarak ikinci yol izlenmiş, vakfiyesi henüz bulunamayan vakıfla ilgili arşiv ve diğer birinci el kaynaklardan istifade edilerek söz konusu vakıf
hakkında derli toplu bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Amja Hasan Agha Waqf (foundation) was established in Kozluca (Suvorovo) which was one of the villages of Yenipazar (Novipazar) in Prevadi in the half of the 17th century by Amja Hasan Agha who was the brother of Grand Vizier Köprülü Mehmed Pasha. The main institutions of waqf were mosque, madrasah, school, fountains, shops, caravansary, public bath in Kozluca; the mosque in Kara Hüseyin
village; tannery in Varna; mills in Rusçuk and Devne. As there was no charter of waqf at least from the 19th century, it could not be determined when the building of the waqf had been established and under which circumstances it had established. As it is known, the charters of wakqs which have great importance of the social history give opportunities to do an easier and more reliable study about waqfs from whole to the parts. If a waqf doesn’t have a charter itself, it can only be possible to study through the lihgts of knowledges which are derived from different and scattered sources. This requires going from parts to whole. In this study the second way was obligatorily
followed and well-organized knowledge about the mentioned waqf is tried to be given by using the archives about it and the other original sources.
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, 1699 veya daha önceki bir tarihte, Veziriazam Amcazade Hüseyin Paş... more Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, 1699 veya daha önceki bir tarihte,
Veziriazam Amcazade Hüseyin Paşa tarafından Anadoluhisan civannda
inşa ettirilmiştir. Meşruta Yalı, Kırmızı Yalı, Direkli Yalı, Köprülü Yalısı
olarak da anılan bu yalı, Boğaziçi’ndeki en eski Osmanlı dönemi
yapılarından birisidir. Amcazade’nin vakfiyesinin verdiği bilgiye göre
bahsedilen yerde birçok yapı grubuyla birlikte inşa edilen yalı, klasik sivil mimarimizin eşsiz örneklerinden birisidir. Vaktiyle yalıda birçok yerli ve yabancı devlet adamlarının ağırlanmış olması, yapının siyasî olarak da önemli bir mekân olduğunu göstermektedir. Tarihî süreç içerisinde birçok tamir gören yalının sadece divanhanesi, havuzu, mutfağı ve iki hamamı ayakta kalabilmiştir. Günümüzde yalının restorasyon çalışmalarına yeniden başlanmıştır.
The Yali of Amcazade Hüseyin Pasha was built in the vicinity of
Anadoluhisarı in 1699 or an earlier date by Grand Vizier Amcazade
Hüseyin Pasha. This Yali, which also called as the Stipulated Yali, the
Red Yali, the Columned Yali, the Köprülü Yali, is one of the oldest
structures o f the Ottoman period on the Bosphorus. The yali, according to the information in the Amcazade’s charter of waqf, was built with many structure groups in which was mentioned above, is one o f an unique sample o f our classical civil architecture. Having been entertained numerous native and foreigner statesmen in yali shows that the yali was also an important place politically at the proper time. The yali was repaired many times in the historical period and today only its divanhane, kitchen, little basin and two baths remain standing. The restoration of yali has begun again in our time.
Osmanlı Kanunnameleri, içerdikleri ayrıntılar bakımından diğer devletlerinkiyle mukayese edilemey... more Osmanlı Kanunnameleri, içerdikleri ayrıntılar bakımından diğer devletlerinkiyle mukayese edilemeyecek kadar zengin bir içeriğe sahiptir. Ait oldukları yerin sosyal, ekonomik, kültürel, coğrafik gibi özellikleri dikkate alınarak hazırlanan bu metinler araştırmacılara zengin malzeme sunmaktadır. Bu çalışmamızda biz İnebahtı, Rodos ve Diyarbakır kanunnamelerinden yola çıkarak adı geçen yerlerin ekonomik yapısı hakkında değerlendirmelerde bulunacağız.
Ottoman Kanunnames from the point of view of their content have had a various content that can not be compared with the other countries. These contents which were prepared by taking into consideration their social, economical, cultural and geographical properties, have presented a wealthy material to the searchers. In this report, we’re going to evaluate about the economical situation of the metioned places by the help of Inebahtı, Rodos and Diyarbakır Kanunnames.
Osmanlı Devleti’nde savaş aracı olarak kullanılması dışında topun yaygın bir kullanım alanı vardı... more Osmanlı Devleti’nde savaş aracı olarak kullanılması dışında topun yaygın bir kullanım alanı vardı. Bunlar arasında dinî bayram kutlamaları, padişahların uğurlanması ve karşılanması, kayık ve gemilerin denize indirilmesi, şehzâde ve sultanların doğumları, sefere çıkış ve seferden dönüş, cülus, padişah fermanının karşılanması gibi tören, şenlik ve donanma günleri bulunurdu. İstanbul’daki bu tür top atışları için genellikle tarihî hatırası olan toplar kullanılırdı
There were many various areas of weapon except being used as a battle tool in Ottoman Empire. Some of these were the special days like ceremonies and jubilation which was a holiday, sendoff and reception kings, launching state ships and royal boats, the birth of prince and princes, campaing and comeback from campaing, accession to the throne, reception the king firman. For this kind of feu de joie in İstanbul generally the historical weapons would be used.
Şehid Mehmed Paşazade Kasım Paşa Vakfı, Sokullu Mehmed Paşa tarafından oğlu Kasım Paşa’nın ruhu i... more Şehid Mehmed Paşazade Kasım Paşa Vakfı, Sokullu Mehmed Paşa tarafından oğlu Kasım Paşa’nın ruhu için Havsa’da kurulmuştur. Bir menzil külliye niteliğinde olan vakıf muhtemelen 1576 veya ona yakın bir tarihte kurulmuştur. Vakfın başlıca hayır kurumları cami, medrese, mektep, hazire, dua kubbesi, suyolları, köprü, tekye, çeşme, imaret ile onlara gelir sağlayan değirmen, hanlar, hamamlar, dükkânlar, arazilerdi. Bu kurumlardan sadece cami, dua kubbesi ve hazire günümüze ulaşabilmiştir. Kurulduğu tarihten itibaren uzun süre mülhak vakıf olarak kalan vakıf, günümüzde mazbut vakıf statüsündedir.
Şehid Mehmed Paşazade Kasım Paşa Vakfı, Sokullu Mehmed Paşa tarafından oğlu Kasım Paşa’nın ruhu için Havsa’da kurulmuştur. Bir menzil külliye niteliğinde olan vakıf muhtemelen 1576 veya ona yakın bir tarihte kurulmuştur. Vakfın başlıca hayır kurumları cami, medrese, mektep, hazire, dua kubbesi, suyolları, köprü, tekye, çeşme, imaret ile onlara gelir sağlayan değirmen, hanlar, hamamlar, dükkânlar, arazilerdi. Bu kurumlardan sadece cami, dua kubbesi ve hazire günümüze ulaşabilmiştir. Kurulduğu tarihten itibaren uzun süre mülhak vakıf olarak kalan vakıf, günümüzde mazbut vakıf statüsündedir.
Bu makale Bizanslılar döneminde üst düzey idarecilerin tercih ettiği yazlık bir mekan olan Ayazma... more Bu makale Bizanslılar döneminde üst düzey idarecilerin tercih ettiği yazlık bir mekan olan Ayazma‟nın dini ve siyasi öneminin Osmanlılar döneminde de devam ettiğini mahallenin tarihini inceleyerek ortaya koymaktadır. Üsküdar‟da, Şemsi Paşa ile İhsaniye arasında yer alan Ayazma (kutsal su) Mahallesi, Boğaziçi ve Marmara‟ya nâzır bir konumdadır. Mahalle Rüstem Paşa Ailesi tarafından çeşme, yol,
mektep gibi vakıf kurumları ve şahsî kullanımlarına ait saray ve onun bahçesi ile mamur edilmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında saray bahçesi üzerinde kurulan camii ise o günden bugüne kadar Üsküdar'ın silueti olarak kalmayı başarmıştır.
The senior Byzantine administrators used the Ayazma (holy water) district of Uskudar as a summer residential place. This article examines the history of Ayazma and argues that the religious and political significance of Ayazma was carried to the Ottoman period. The district of Ayazma in Üsküdar is located between Şemsi Paşa and İhsaniye districts and it overlooks the Bosphorous and the Marmara Sea. The Rüstem Pasha family improved the district with their charity
and built a water fountain, a school, and the road along with a palace and a garden. The mosque built in the palace garden in the second half of the 18th century has ever since remained as the silhouette of Üsküdar.
Yeni Sarayın muhafızı ve İstanbul’un asayişinden sorumlu görevlilerden biri olan bostancıbaşı bu ... more Yeni Sarayın muhafızı ve İstanbul’un asayişinden sorumlu görevlilerden biri olan bostancıbaşı bu görevini, çoğunlukla kayığıyla yerine getirirdi. Bunun dışında başta padişah olmak üzere çeşitli üst düzey devlet görevlilerinin nakli, padişah ailesine mensup bazı fertlerin cenazelerinin taşınması, müsadere edilen eşyaların nakli, Kabe örtüsünün karşılanıp alınması gibi işlerde de bostancıbaşı kayığıyla hizmet ederdi.
Bostancıbaşı (Bostandjibashi: The chief of gardeners), is the guardian of Topkapı Palace and one of public security keepers in İstanbul, would accomplish these duties with his boat. However, he also would servise with his boat for these tasks: Being transported the diffirent dignitaries firstly kings, transfering the funeral of some persons from royal family, transporting seizuring goods, reception and acceptance the Kabe cover.
Amcazade Hüseyin Paşa, 1697-1702 yılları arasında beş yıl sadrazamlık yapan bir devlet adamıdır. ... more Amcazade Hüseyin Paşa, 1697-1702 yılları arasında beş yıl sadrazamlık yapan bir devlet adamıdır. Gerek devlete birçok idareci yetiştirmiş bir aileye mensup olmasından, gerekse sadrazamlık yapmış olmasından kaynaklanan bir serveti vardı. Ölümü üzerine nakit servetinin yarısına yakını kaybolan Paşa’nın geride kalan menkul ve gayrimenkul malları, borcunun ödenmesi için müsadere edilmiştir. Satılan bu varlıklarıyla Paşa’nın borcu ödenmiştir. Resmî kayıtlara göre Paşa’dan evlâdına, vakfına bağladığı bazı gayrimenkullerden başka pek bir şey kalmamıştır. Bu çalışmayla, üst tabakaya mensup bir Osmanlı idarecisinin sahip olduğu menkul ve gayrimenkuller hakkında bilgi vermek suretiyle, Osmanlı toplumunun maddî kültürüne dair fikir edinilmesi hedeflenmiştir.
Amjazade Huseyin Pasha is a statesman who had been a grand vizier for 5 years between the years 1697 and 1702. He had a wealth both thanks to the fact that he was a member of a family who raised lots of administrators for the government and that he had been a grand vizier. After his death, what was left of the movable and immovable possessions of the Pasha, nearly the half of whose wealth in cash was lost, had been confiscated. The debt of the Pasha had been paid with the wealth that was sold. According to the official records, not much has been left other than the immovables which he put on his children and the foundation. With this work, it is aimed to have an idea about the material culture of the Ottoman society by giving information about the movable and immovable properties which an Ottoman administrator, a member of cream a society, had.
15.-19. yüzyıllarda Edirne‟de önemli hizmetler yerine getiren Edirne Bostancı Ocağı‟nın Fatih dön... more 15.-19. yüzyıllarda Edirne‟de önemli hizmetler yerine getiren Edirne Bostancı Ocağı‟nın Fatih döneminde kurulduğunu tahmin etmekteyiz. İnşaatı 1454‟te biten Edirne‟deki Yeni Saray‟ın bahçelerinde çalıştırılmak için kurulan bu ocak, zamanla bu görevine ilaveten asayişi sağlamak, isyan bastırmak, asker toplamak, devlete ait binaların inşaatında çalışmak, devlet malını tahsil etmek, savaşa katılmak, bazı önemli devlet adamlarını idam etmek, mühimmat temin edip nakletmek gibi birçok görevleri de yerine getirir. Mevcudu 300-1.000 arasında değişen ve varlığını dört asra yakın sürdüren Edirne Bostancı Ocağı 1826 yılında kaldırılır.
We surmise that The Bostandji Ojaq of Edirne which made significant services in Edirne at 15th-19th centuries was founded during the reign of Fatih. This ojaq, the construction of whom finished in 1454 , and founded to be employed in the gardens of Yeni Saray in Edirne, also, fulfills a lot of functions such as policing the country, putting down revolts, assembling troops, working in the constructions of the buildings belonging to the government, collecting the government property, enterring wars, executing some important statesmen, supplying ammunitions and conveying them. The Bostandji Ojaq of Edirne was abolished in the year 1826 whose present soldiers varied between 300 and 1000, and which had maintained its existence for four centuries.
Books by Murat Yıldız
“Osmanlı’ya Üçüncü Pencereden Bakmak” serimizin bu üçüncü kitabı sizleri, Yavuz Sultan Selim ve K... more “Osmanlı’ya Üçüncü Pencereden Bakmak” serimizin bu üçüncü kitabı sizleri, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarında bir yolculuğa davet ediyor. Üstelik bu yolculukta sadece ihtişamlı günlerin göz alıcı parıltısıyla aydınlanan vadileri değil bunların yanında gölgede kalmış az bilinen vadilerde yaşananlara da dikkat çekileceğini en başında vurguluyor. Zira iktidarın, bu dünyayı bir hükümdara çok, iki hükümdara da az gördüğü bu süreçte, devlet otoritesinin sürdürülebilmesi adına yapılanlar belki de merhamet hissini yoklayacak vicdanlarınızda. Zirvelere doğru yol aldıkça akıl-kalp hattında istikametinizi tayin etmekte zorlandığınız anlar olacak.
Zamanlar ve mekanlar değişse de gözünü hırs bürüyen insanoğlunun iktidar uğruna çevirdiği, alet olduğu entrikaları belki de ilk kez bu kadar yakından ve tanıklarının ağzından dinleme imkânı bulacaksınız. Cesur ve kararlı duruşuyla Yavuz’un öfke selinden nicelerini kurtaran bir şeyhülislâm, Akdeniz’e hükmeden bir kaptanıderya, haritasıyla haklı bir şöhret kazanan Pîrî Reis de rehberlik edecek size bu yolculukta. O geniş sınırları aşıp Memlük diyarına vardığınızda Devlet-i Âliye’yi bu kez de dışarıdan seyre imkân bulacaksınız.
Belki de bu zamana kadar hiç geçmediğiniz vadilerden geçtikten sonra göreceğiniz büyük resim, vicdanınızda kuracağınız adalet terazisinde daha farklı değerlendirmelere sevk edecek sizi. Kim bilir? İyisi mi, önyargılarınızı ve kabullerinizi bir kenara koyup bir an evvel yola koyulun.
Osmanlı'ya Üçüncü Pencereden Bakmak: İmparatorlukta Olaylar ve İnsan Manzaraları (1451-1512), 2022
"Osmanlı ya Üçüncü Pencereden Bakmak" serisinin ikinci kitabı olarak çıkan bu eser, Osmanlı’nın... more "Osmanlı ya Üçüncü Pencereden Bakmak" serisinin ikinci kitabı olarak çıkan bu eser, Osmanlı’nın altın çağı denilebilecek bir döneme dair yazılı kaynaklarda unutulmuş veya üstü kapatılmış birbirinden ilginç olaylarla karşımıza çıkıyor. Hamasetin insanı büyüleyen parıltısına veya nefretin her şeyi kaplayan karanlığına kapılmadan, ideoloji batağına saplanmadan ilerleyebileceğimiz bir yolculuğa davet ediyor bizi. Geniş bir coğrafyayı kapsayan bu yolculukta saray entrikalarından seçkin ilim meclislerine ve hatta çetin çarpışmaların yapıldığı savaş meydanlarına da uğruyor elbet yolunuz. Öyle uzaktan bir yerden teğet de geçmiyor, bizzat hadiselerin içine giriyor, olayın kahramanıyla keyifli bir sohbet havasında tamamlıyorsunuz bu yolculuğu. Üstelik akademik dünyada ilmin taşıdığı ciddiyet ve saygınlığa gölge düşürmeden.
Farkında mısınız? Yanlışları ve doğrularıyla bizler gibi bir insan olan tarihî şahsiyetleri belki de ilk kez farklı yönleriyle tanıyacağınız bir yolculuğa çıkmak üzeresiniz. Onları bazen erdemli davranışlar sergilerken bazen de utandırıcı tercihlerin eşiğinde yakalarsanız hiç şaşırmayın...
Antik Çağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 2015
Security Administration of Ottoman Istanbul at 1453 1839
Antik Çağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 2015
Crimes and Criminals in Istanbul
XVI. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Celalzâde Mustafa Çelebi, aynı zamanda bir tar... more XVI. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Celalzâde
Mustafa Çelebi, aynı zamanda bir tarihçidir. Tarih, din, edebiyat ve
hukuk alanında eserler yazmış olan müellifin eserlerinden birisi de
Rodos’un fethini konu alan fetihnâmesidir. Toplam yedi nüshası
bulunan eser, dil ve anlatım bakımından iki gruba ayrılmaktadır.
Birinci grup daha sade bir dille ve sefer esnasında kaleme alınmıştır.
İkinci grup ise sonraki bir tarihte ve daha sanatlı bir dille yazılmıştır.
Bu mensur eserinde Celalzâde girizgah, seferin sebebi, sefer için yapılan
hazırlıklar, donanmanın harekete geçmesi, padişahın Rodos’a hareket
etmesi, muhasara esnasında alınan diğer yerlerin fethi, Dulkadirli Ali
Bey’in isyan etmesi, Rodos Adası ve Kalesini tasvir, kuşatma esnasında
şehit düşen askerlerin tavsifi ve Rodos’un fethine düşülen tarihler
hususunda toplam 108 beyitlik manzumelere yer vermiştir.
Rodos Fetihnamesi’nin özellikle ikinci grubunu oluşturan
nüshalarda Celalzade’nin, edebî maharetini yansıtma arzusunu görmek
mümkündür. Olayların anlatımında, yer ve kişilerin tasvirini konu alan
mensur kısımlarda adeta şiirimsi bir üslup kullanan müellif, eserinde
sık sık değişik uzunluktaki manzum parçalara da yer vermiştir. Bir
tarihi olayı konu almasına rağmen, müellifinin güçlü kalemi ve edebî
yeteneğini yansıtması bakımından Rodos Fetihnamesi sadece bir tarihî
eser değil, aynı zamanda bir edebî eser özelliği de taşımaktadır.
Dolayısıyla Rodos Fetihnamesi, konu aldığı olay hakkında verdiği
ayrıntılı bilgi ile tarihçilerin, dil ve üslubuyla da edebiyat tarihi
araştırmacılarının ilgisini hak edecek bir eserdir.
Djalālzāde Mustafā Čelebi, who was also a historian, one of the
important government official in the XVIth century. He was an author
who wrote some boks on history, religion, literature and law. The
Fathnāme of Rhodes, is one of his book, wrote about conquest of
Rhodes. Total works with seven copies, in terms of language and
narrative forms are divided into two groups. The first group was written
with more simple language and in during battle. The second group was
written at a later date and a with colorful language. Djalālzāde used 108
couplet piece of verses in this prose work, for introduction and about
the battle reason, the preparations for battle, the movement of the fleet,
moving Sultan to Rhodes, the conquest of the other places capture
during siege, Dhu'1-Kadrlu Ali Bey's rebellion, delineate Rhodes Island
and castle, depicting soldiers who died during the siege and to compose
a chronogram to commemorate the date of the conquest of Rhodes.
Especially in the second group of volumes of The Conquest Book
of Rhodes, Celalzade’s will to express his literary skills can be seen. In
detailing of events, describing places and persons in a poetric style, he
often used narrative poetry in several longtitude. Although the Conquest
Book of Rhodes details a historical event, owing to the literary skills of
the writer, the book is also a literary work. In sum, the Conquest Book
of Rhodes, in terms of the events -which it details and give information
of- it merits attention of historians, with respect to the language and the
literary style it merits attention of Literature Historians.
Bizans İmparatorluğu döneminden beri yazlık bir yerleşim yeri olarak bilinen Üsküdar, bu vasfını ... more Bizans İmparatorluğu döneminden beri yazlık bir yerleşim yeri
olarak bilinen Üsküdar, bu vasfını Osmanlı Devleti döneminde de
korumuştur. Başkent İstanbul’a yakın, Boğaziçi ve Marmara’ya hâkim
bir konumda ve havasının güzel olması gibi faktörlerden dolayı
burası üst düzey idarecilerin gözde sayfiye mekânlarından biri hâline
gelmiş; başta padişahlar olmak üzere, hanım sultanlar, veziriazamlar,
vezirler, şeyhülislamlar ile diğer devlet ve din büyüklerinin saray, yalı,
köşk, kasır, tekke ve bahçelerine ev sahipliği yapmıştır. Bu yapılardan
bahçeler, tarihî süreçte Üsküdar’ın siluetini şekillendiren en önemli
mimari unsurlar biri olmuştur. Burada gerek halka gerekse devlet
görevlilerine ait birçok bahçe bulunmaktaydı.
İstanbul, kurulduğu tarihten günümüze kadar cazibe merkezi olabilmeyi başarmış sayılı şehirlerden... more İstanbul, kurulduğu tarihten günümüze kadar cazibe merkezi olabilmeyi başarmış sayılı şehirlerden birisidir. Eski karaların iki bü-yük denizi arasında stratejik bir yerde bulunan şehir, Akdeniz hav-zasına hâkim olmak isteyen devletlerin almayı hedeflediği öncelikli şehirlerden birisi olmuştur. Bir takım riskleri de barındıran coğrafi konumun sunduğu avantajlar, şehrin birçok alanda gelişimine kat-kı sağlamış; özellikle canlı ticaretinden dolayı şehir her dönemde gelişmiş bir ekonomiye sahip olmuştu. Ekonomiye paralel olarak şehrin mimarisi de gelişmiş, tarihî süreçte şehrin silueti şekillendi-recek birçok yapı inşa edilmiştir. Bu yapıların bir kısmını bahçeler oluşturmaktaydı. İstanbul, sahip olduğu iklim, bitki örtüsü, topoğrafya, iki im-paratorluğa başkentlik yapma, zengin ve zevk sahibi insanların ya-şam merkezi olma gibi faktörlerden dolayı çok sayıda bahçenin inşa edildiği bir şehir olmuştur. Şehrin iklim ve bitki örtüsü, bahçelerdeki bitki tür ve çeşitliliğinin zengin olması; topoğrafyası, bahçelerin fi-ziksel yapısı; başkentlik özelliği, en güzel bahçe örneklerinin burada oluşturulması; zengin ve zevk sahibi zümrenin varlığı ise estetik değeri
Özet: Gelibolu Acemi Oğlanlar Ocağı, Osmanlı Devleti’nin en eski ve en uzun ömürlü kurumlarından ... more Özet: Gelibolu Acemi Oğlanlar Ocağı, Osmanlı Devleti’nin en eski ve en uzun ömürlü
kurumlarından birisidir. Ocak, I. Murad döneminde savaş esirlerinden istifade edilmek için
kurulmuştur. Ocağın görevi, Gelibolu ile Lapseki ve Çardak arasında taşımacılık yapmak ve
buraların güvenliğini sağlamaktı. Sekiz cemaatten oluşan ocağın tarihî süreçte nefer sayısı
60-400 arasında değişmekteydi.
The Ojak of Gallipoli Ajami Oghlans (Oghlan: A member of the corps of young
pages in the palace, or at a special school for training; a member of a special corps of recruits
fort he Janissaries) is one of the oldest and the most long-lasting instute in Ottoman State.
The Odjak was built in the reign of Murad I to take advantage of the prisoners of war. The
mission of ojak were transportation between Gallipoli-Lapseki and Çardak and policing the
these places. The ojak which consisting of eight community had 60-400 private soldiers in
the process
Hasbahçeler, Osmanlı Devleti’nde padişahların eğlenme ve dinlenmeleri için kurulmuş bahçelerdir. ... more Hasbahçeler, Osmanlı Devleti’nde padişahların eğlenme ve dinlenmeleri için kurulmuş bahçelerdir. Başta Yenisaray’daki bahçe olmak üzere, Boğaziçi, Haliç, Edirne, Bursa, İzmit, Amasya ve Manisa’da birçok hasbahçe bulunmaktaydı. Bu bahçelerden biri olan Sultaniye hasbahçesi II. Bayezid tarafından kurulmuştur. Boğaziçi’nde Paşabahçe ile Beykoz arasında yer alan bu bahçe asıl gelişimini I. Süleyman ve III. Murada borçludur. Boğaziçi’nin en büyük bahçelerinden biri olan bu bahçe sadeliğiyle dikkat çekmekteydi. Burada avlanma, cirit, tomak, güreş, atıcılık, musiki fasılları, ziyafet gibi faaliyetler tertip edilirdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemini kaybeden bu bahçe üzerinde zamanla cam fabrikası, okul, stadyum gibi yapılar kurulmuştur. Bahçenin geriye kalan kısmıysa park hâline getirilmiştir.
The Khass Bagchas were gardens which built for having a good time and relaxation of sultans in Ottoman State. There was a lot of khass bagcha firstly the baghca in the Yenisaray and the Bosporus, the Golden Horn, Edirne, Bursa, Amasya and Manisa. The khass bagcha of Sultaniye which was one of these gardens was built by Bayezid II. This garden which locate between Paşabahçe ile Beykoz was indebted its real development to Süleyman I and Murad III. This garden where the one of largest gardens of the Bosporus, attracted attention with its simplicity. In where was organized activities like hunting, jereed, wooden ball, wrestling, marksmanship, musicale and banquet. Above the garden which lost its importance beginning from the second half of 19th century, was built some buildings like school, stadium, glass factory with time. The other part of garden had worked up into park.
Bostancıbaşı mahbesi, Yenisaray’a ait Hasbahçedeydi. Saray surlarının dâhilinde ve aynı zamanda b... more Bostancıbaşı mahbesi, Yenisaray’a ait Hasbahçedeydi. Saray surlarının dâhilinde ve aynı zamanda bostancı ocağına ait birçok binanın yer aldığı Yalı Köşkü kapısı ile Demirkapı arasındaki mıntıkada bulunan mahbes, kaynaklarda değişik adlarla geçmektedir. Bostancı ocağına ait fırının bir kısmından oluşan mahbes, burada bulunan hamamlarla bölükbaşıların odalarının yakınında bulunmaktaydı. Gerek burada uygulanan işkence, gerekse bir idam infaz memuru olan bostancıbaşı adının uyandırdığı imaj, mahbesi zanlılar için korkunç bir yer yapmaya yetiyordu. Devletin ikinci adamı olan sadrazamlar dâhil, en alt tabakadan en üst tabakaya kadar neredeyse toplumun suç işleyen her kesimden insanlar burada mahpusluk yaşamıştır.
The bostanjibashi mahbes was located in the Hasbahçe (the khass bagcha: the private garden of the Sultan’s palace) which belongs to the Yenisaray. The mahbes located in the place within the palace ramparts which are between the Yalı Köşkü Kapısı (the door of Yali Kiosk) and the Demirkapı which was at the same time a loot of the bostancı ocağı's (bostanji ojaq) institutions, passes in the sources with different names. The mahbes which consists of a part of fırın (oven) was located in the near of the hammams (Turkish barth) and the rooms of bölükbaşıs (bulukbashi: an inspector or sergeant of police). Both the torture which was carried out there and the image aroused by the name of bostanjibashi who was a officer to execute were enough to make the mahbes a terrible place for the suspects. From the lower stratum to the higher stratum almost from all sections of society people including the Grand viziers who were the second person of state lived imprisoment in there.
Amcazade Hüseyin Paşa, II. Mustafa dönemi sadrazamlarındandır. Vakıflarına ait vakfiyeler sayesin... more Amcazade Hüseyin Paşa, II. Mustafa dönemi sadrazamlarındandır. Vakıflarına ait vakfiyeler sayesinde kendisinin kurduğu hayır kurumlarına dair bilgi edinebilmekteyiz. Buna göre o, başta İstanbul olmak üzere Edirne, Filibe, İnebahtı (Lepanto), Vezirköprü (Kedegre) ve Medine’de birçok hayır kurumu ihdas etmiştir. Bu hayır kurumlarının başlıcaları İstanbul’daki darülhadis, medrese, mescit, mektep, kütüphane, sebil; Edirne’deki şadırvan, çeşme ve su yolları; İnebahtı’daki cami ve mektep; Medine’deki sebil ve su kuyusu; Vezirköprü’deki çeşme ve su yollarıydı. Paşa’nın, üç asır boyunca din, eğitim, kültür, bayındırlık gibi sahalarda faaliyet gösteren vakıfları, bu süreç zarfında yaşadığı birçok olumsuzluğa rağmen hâlâ hayatta kalmayı ve sınırlı da olsa hizmetlerini sürdürmeyi başarabilmiştir.
Amjazade Hüseyin Pasha was one of the grand viziers in the reign of Sultan Mustapha II. We can obtain information about his waqf (foundation) intitutions by waqfiyyes (charter of a wakf) which belong to his waqfs. According to this, he established to many institutions firstly in İstanbul and then in Edirne, Filibe, İnebahtı (Lepanto), Vezirköprü (Kedegre) and Medina. The main institutions of foundation were darülhadis (a home for hadith) madrasah, school, masjid (a small mosque), library and sebil (kiosk built for the dispensing of free drinking water) in İstanbul; fountain (used for ritual ablutions and usually located in the middle of a mosque courtyard), fountain (for water) and water ways in Edirne; mosque and school in İnebahtı; sebil and water well in Medina; fountain (for water) and water ways in Vezirköprü. The Waqfs of Amjazade which have actived in the religion, education, culture and public works areas during three centuries, can still succes to remain standing in spite of too many negative situations in this process and cary on its services even if they are limited.
Amca Hasan Ağa Vakfı, 17. yüzyılın ikinci yarısında Köprülü Mehmed Paşa’nın kardeşi Amca Hasan Ağ... more Amca Hasan Ağa Vakfı, 17. yüzyılın ikinci yarısında Köprülü Mehmed Paşa’nın kardeşi Amca Hasan Ağa tarafından, Prevadi’ye bağlı Yenipazar Kazası’nın köylerinden olan Kozluca’da kurulmuştur. Vakfa bağlı başlıca kurumlar Kozluca’daki cami, medrese, mektep, çeşme, dükkânlar, han, hamam; Kara Hüseyin Köyü’ndeki cami; Varna’daki debbağhane, Rusçuk ve Devne’deki değirmenlerdi. Vakfiyesi –en
azından- 19. yüzyıldan itibaren bulunamadığından vakfın hangi şartlar çerçevesinde ve ne zaman kurulduğu tam olarak tespit edilememektedir. Bilindiği üzere sosyal tarih açısından büyük önem taşıyan vakfiyeler, vakıflar hakkında bütünden parçalara doğru daha kolay ve güvenilir bir çalışma yapmaya imkân vermektedir.
Ancak üzerinde çalışılan vakfın şayet vakfiyesi yoksa ilgili vakıf hakkında yalnızca farklı ve dağınık kaynaklarda tespit edilen bilgiler ışığında çalışma yapmak mümkün olabilmektedir. Bu da parçalardan hareketle bütüne varmayı gerektirmektedir. Bu çalışmada zorunlu olarak ikinci yol izlenmiş, vakfiyesi henüz bulunamayan vakıfla ilgili arşiv ve diğer birinci el kaynaklardan istifade edilerek söz konusu vakıf
hakkında derli toplu bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Amja Hasan Agha Waqf (foundation) was established in Kozluca (Suvorovo) which was one of the villages of Yenipazar (Novipazar) in Prevadi in the half of the 17th century by Amja Hasan Agha who was the brother of Grand Vizier Köprülü Mehmed Pasha. The main institutions of waqf were mosque, madrasah, school, fountains, shops, caravansary, public bath in Kozluca; the mosque in Kara Hüseyin
village; tannery in Varna; mills in Rusçuk and Devne. As there was no charter of waqf at least from the 19th century, it could not be determined when the building of the waqf had been established and under which circumstances it had established. As it is known, the charters of wakqs which have great importance of the social history give opportunities to do an easier and more reliable study about waqfs from whole to the parts. If a waqf doesn’t have a charter itself, it can only be possible to study through the lihgts of knowledges which are derived from different and scattered sources. This requires going from parts to whole. In this study the second way was obligatorily
followed and well-organized knowledge about the mentioned waqf is tried to be given by using the archives about it and the other original sources.
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, 1699 veya daha önceki bir tarihte, Veziriazam Amcazade Hüseyin Paş... more Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı, 1699 veya daha önceki bir tarihte,
Veziriazam Amcazade Hüseyin Paşa tarafından Anadoluhisan civannda
inşa ettirilmiştir. Meşruta Yalı, Kırmızı Yalı, Direkli Yalı, Köprülü Yalısı
olarak da anılan bu yalı, Boğaziçi’ndeki en eski Osmanlı dönemi
yapılarından birisidir. Amcazade’nin vakfiyesinin verdiği bilgiye göre
bahsedilen yerde birçok yapı grubuyla birlikte inşa edilen yalı, klasik sivil mimarimizin eşsiz örneklerinden birisidir. Vaktiyle yalıda birçok yerli ve yabancı devlet adamlarının ağırlanmış olması, yapının siyasî olarak da önemli bir mekân olduğunu göstermektedir. Tarihî süreç içerisinde birçok tamir gören yalının sadece divanhanesi, havuzu, mutfağı ve iki hamamı ayakta kalabilmiştir. Günümüzde yalının restorasyon çalışmalarına yeniden başlanmıştır.
The Yali of Amcazade Hüseyin Pasha was built in the vicinity of
Anadoluhisarı in 1699 or an earlier date by Grand Vizier Amcazade
Hüseyin Pasha. This Yali, which also called as the Stipulated Yali, the
Red Yali, the Columned Yali, the Köprülü Yali, is one of the oldest
structures o f the Ottoman period on the Bosphorus. The yali, according to the information in the Amcazade’s charter of waqf, was built with many structure groups in which was mentioned above, is one o f an unique sample o f our classical civil architecture. Having been entertained numerous native and foreigner statesmen in yali shows that the yali was also an important place politically at the proper time. The yali was repaired many times in the historical period and today only its divanhane, kitchen, little basin and two baths remain standing. The restoration of yali has begun again in our time.
Osmanlı Kanunnameleri, içerdikleri ayrıntılar bakımından diğer devletlerinkiyle mukayese edilemey... more Osmanlı Kanunnameleri, içerdikleri ayrıntılar bakımından diğer devletlerinkiyle mukayese edilemeyecek kadar zengin bir içeriğe sahiptir. Ait oldukları yerin sosyal, ekonomik, kültürel, coğrafik gibi özellikleri dikkate alınarak hazırlanan bu metinler araştırmacılara zengin malzeme sunmaktadır. Bu çalışmamızda biz İnebahtı, Rodos ve Diyarbakır kanunnamelerinden yola çıkarak adı geçen yerlerin ekonomik yapısı hakkında değerlendirmelerde bulunacağız.
Ottoman Kanunnames from the point of view of their content have had a various content that can not be compared with the other countries. These contents which were prepared by taking into consideration their social, economical, cultural and geographical properties, have presented a wealthy material to the searchers. In this report, we’re going to evaluate about the economical situation of the metioned places by the help of Inebahtı, Rodos and Diyarbakır Kanunnames.
Osmanlı Devleti’nde savaş aracı olarak kullanılması dışında topun yaygın bir kullanım alanı vardı... more Osmanlı Devleti’nde savaş aracı olarak kullanılması dışında topun yaygın bir kullanım alanı vardı. Bunlar arasında dinî bayram kutlamaları, padişahların uğurlanması ve karşılanması, kayık ve gemilerin denize indirilmesi, şehzâde ve sultanların doğumları, sefere çıkış ve seferden dönüş, cülus, padişah fermanının karşılanması gibi tören, şenlik ve donanma günleri bulunurdu. İstanbul’daki bu tür top atışları için genellikle tarihî hatırası olan toplar kullanılırdı
There were many various areas of weapon except being used as a battle tool in Ottoman Empire. Some of these were the special days like ceremonies and jubilation which was a holiday, sendoff and reception kings, launching state ships and royal boats, the birth of prince and princes, campaing and comeback from campaing, accession to the throne, reception the king firman. For this kind of feu de joie in İstanbul generally the historical weapons would be used.
Şehid Mehmed Paşazade Kasım Paşa Vakfı, Sokullu Mehmed Paşa tarafından oğlu Kasım Paşa’nın ruhu i... more Şehid Mehmed Paşazade Kasım Paşa Vakfı, Sokullu Mehmed Paşa tarafından oğlu Kasım Paşa’nın ruhu için Havsa’da kurulmuştur. Bir menzil külliye niteliğinde olan vakıf muhtemelen 1576 veya ona yakın bir tarihte kurulmuştur. Vakfın başlıca hayır kurumları cami, medrese, mektep, hazire, dua kubbesi, suyolları, köprü, tekye, çeşme, imaret ile onlara gelir sağlayan değirmen, hanlar, hamamlar, dükkânlar, arazilerdi. Bu kurumlardan sadece cami, dua kubbesi ve hazire günümüze ulaşabilmiştir. Kurulduğu tarihten itibaren uzun süre mülhak vakıf olarak kalan vakıf, günümüzde mazbut vakıf statüsündedir.
Şehid Mehmed Paşazade Kasım Paşa Vakfı, Sokullu Mehmed Paşa tarafından oğlu Kasım Paşa’nın ruhu için Havsa’da kurulmuştur. Bir menzil külliye niteliğinde olan vakıf muhtemelen 1576 veya ona yakın bir tarihte kurulmuştur. Vakfın başlıca hayır kurumları cami, medrese, mektep, hazire, dua kubbesi, suyolları, köprü, tekye, çeşme, imaret ile onlara gelir sağlayan değirmen, hanlar, hamamlar, dükkânlar, arazilerdi. Bu kurumlardan sadece cami, dua kubbesi ve hazire günümüze ulaşabilmiştir. Kurulduğu tarihten itibaren uzun süre mülhak vakıf olarak kalan vakıf, günümüzde mazbut vakıf statüsündedir.
Bu makale Bizanslılar döneminde üst düzey idarecilerin tercih ettiği yazlık bir mekan olan Ayazma... more Bu makale Bizanslılar döneminde üst düzey idarecilerin tercih ettiği yazlık bir mekan olan Ayazma‟nın dini ve siyasi öneminin Osmanlılar döneminde de devam ettiğini mahallenin tarihini inceleyerek ortaya koymaktadır. Üsküdar‟da, Şemsi Paşa ile İhsaniye arasında yer alan Ayazma (kutsal su) Mahallesi, Boğaziçi ve Marmara‟ya nâzır bir konumdadır. Mahalle Rüstem Paşa Ailesi tarafından çeşme, yol,
mektep gibi vakıf kurumları ve şahsî kullanımlarına ait saray ve onun bahçesi ile mamur edilmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında saray bahçesi üzerinde kurulan camii ise o günden bugüne kadar Üsküdar'ın silueti olarak kalmayı başarmıştır.
The senior Byzantine administrators used the Ayazma (holy water) district of Uskudar as a summer residential place. This article examines the history of Ayazma and argues that the religious and political significance of Ayazma was carried to the Ottoman period. The district of Ayazma in Üsküdar is located between Şemsi Paşa and İhsaniye districts and it overlooks the Bosphorous and the Marmara Sea. The Rüstem Pasha family improved the district with their charity
and built a water fountain, a school, and the road along with a palace and a garden. The mosque built in the palace garden in the second half of the 18th century has ever since remained as the silhouette of Üsküdar.
Yeni Sarayın muhafızı ve İstanbul’un asayişinden sorumlu görevlilerden biri olan bostancıbaşı bu ... more Yeni Sarayın muhafızı ve İstanbul’un asayişinden sorumlu görevlilerden biri olan bostancıbaşı bu görevini, çoğunlukla kayığıyla yerine getirirdi. Bunun dışında başta padişah olmak üzere çeşitli üst düzey devlet görevlilerinin nakli, padişah ailesine mensup bazı fertlerin cenazelerinin taşınması, müsadere edilen eşyaların nakli, Kabe örtüsünün karşılanıp alınması gibi işlerde de bostancıbaşı kayığıyla hizmet ederdi.
Bostancıbaşı (Bostandjibashi: The chief of gardeners), is the guardian of Topkapı Palace and one of public security keepers in İstanbul, would accomplish these duties with his boat. However, he also would servise with his boat for these tasks: Being transported the diffirent dignitaries firstly kings, transfering the funeral of some persons from royal family, transporting seizuring goods, reception and acceptance the Kabe cover.
Amcazade Hüseyin Paşa, 1697-1702 yılları arasında beş yıl sadrazamlık yapan bir devlet adamıdır. ... more Amcazade Hüseyin Paşa, 1697-1702 yılları arasında beş yıl sadrazamlık yapan bir devlet adamıdır. Gerek devlete birçok idareci yetiştirmiş bir aileye mensup olmasından, gerekse sadrazamlık yapmış olmasından kaynaklanan bir serveti vardı. Ölümü üzerine nakit servetinin yarısına yakını kaybolan Paşa’nın geride kalan menkul ve gayrimenkul malları, borcunun ödenmesi için müsadere edilmiştir. Satılan bu varlıklarıyla Paşa’nın borcu ödenmiştir. Resmî kayıtlara göre Paşa’dan evlâdına, vakfına bağladığı bazı gayrimenkullerden başka pek bir şey kalmamıştır. Bu çalışmayla, üst tabakaya mensup bir Osmanlı idarecisinin sahip olduğu menkul ve gayrimenkuller hakkında bilgi vermek suretiyle, Osmanlı toplumunun maddî kültürüne dair fikir edinilmesi hedeflenmiştir.
Amjazade Huseyin Pasha is a statesman who had been a grand vizier for 5 years between the years 1697 and 1702. He had a wealth both thanks to the fact that he was a member of a family who raised lots of administrators for the government and that he had been a grand vizier. After his death, what was left of the movable and immovable possessions of the Pasha, nearly the half of whose wealth in cash was lost, had been confiscated. The debt of the Pasha had been paid with the wealth that was sold. According to the official records, not much has been left other than the immovables which he put on his children and the foundation. With this work, it is aimed to have an idea about the material culture of the Ottoman society by giving information about the movable and immovable properties which an Ottoman administrator, a member of cream a society, had.
15.-19. yüzyıllarda Edirne‟de önemli hizmetler yerine getiren Edirne Bostancı Ocağı‟nın Fatih dön... more 15.-19. yüzyıllarda Edirne‟de önemli hizmetler yerine getiren Edirne Bostancı Ocağı‟nın Fatih döneminde kurulduğunu tahmin etmekteyiz. İnşaatı 1454‟te biten Edirne‟deki Yeni Saray‟ın bahçelerinde çalıştırılmak için kurulan bu ocak, zamanla bu görevine ilaveten asayişi sağlamak, isyan bastırmak, asker toplamak, devlete ait binaların inşaatında çalışmak, devlet malını tahsil etmek, savaşa katılmak, bazı önemli devlet adamlarını idam etmek, mühimmat temin edip nakletmek gibi birçok görevleri de yerine getirir. Mevcudu 300-1.000 arasında değişen ve varlığını dört asra yakın sürdüren Edirne Bostancı Ocağı 1826 yılında kaldırılır.
We surmise that The Bostandji Ojaq of Edirne which made significant services in Edirne at 15th-19th centuries was founded during the reign of Fatih. This ojaq, the construction of whom finished in 1454 , and founded to be employed in the gardens of Yeni Saray in Edirne, also, fulfills a lot of functions such as policing the country, putting down revolts, assembling troops, working in the constructions of the buildings belonging to the government, collecting the government property, enterring wars, executing some important statesmen, supplying ammunitions and conveying them. The Bostandji Ojaq of Edirne was abolished in the year 1826 whose present soldiers varied between 300 and 1000, and which had maintained its existence for four centuries.
“Osmanlı’ya Üçüncü Pencereden Bakmak” serimizin bu üçüncü kitabı sizleri, Yavuz Sultan Selim ve K... more “Osmanlı’ya Üçüncü Pencereden Bakmak” serimizin bu üçüncü kitabı sizleri, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarında bir yolculuğa davet ediyor. Üstelik bu yolculukta sadece ihtişamlı günlerin göz alıcı parıltısıyla aydınlanan vadileri değil bunların yanında gölgede kalmış az bilinen vadilerde yaşananlara da dikkat çekileceğini en başında vurguluyor. Zira iktidarın, bu dünyayı bir hükümdara çok, iki hükümdara da az gördüğü bu süreçte, devlet otoritesinin sürdürülebilmesi adına yapılanlar belki de merhamet hissini yoklayacak vicdanlarınızda. Zirvelere doğru yol aldıkça akıl-kalp hattında istikametinizi tayin etmekte zorlandığınız anlar olacak.
Zamanlar ve mekanlar değişse de gözünü hırs bürüyen insanoğlunun iktidar uğruna çevirdiği, alet olduğu entrikaları belki de ilk kez bu kadar yakından ve tanıklarının ağzından dinleme imkânı bulacaksınız. Cesur ve kararlı duruşuyla Yavuz’un öfke selinden nicelerini kurtaran bir şeyhülislâm, Akdeniz’e hükmeden bir kaptanıderya, haritasıyla haklı bir şöhret kazanan Pîrî Reis de rehberlik edecek size bu yolculukta. O geniş sınırları aşıp Memlük diyarına vardığınızda Devlet-i Âliye’yi bu kez de dışarıdan seyre imkân bulacaksınız.
Belki de bu zamana kadar hiç geçmediğiniz vadilerden geçtikten sonra göreceğiniz büyük resim, vicdanınızda kuracağınız adalet terazisinde daha farklı değerlendirmelere sevk edecek sizi. Kim bilir? İyisi mi, önyargılarınızı ve kabullerinizi bir kenara koyup bir an evvel yola koyulun.
Osmanlı'ya Üçüncü Pencereden Bakmak: İmparatorlukta Olaylar ve İnsan Manzaraları (1451-1512), 2022
"Osmanlı ya Üçüncü Pencereden Bakmak" serisinin ikinci kitabı olarak çıkan bu eser, Osmanlı’nın... more "Osmanlı ya Üçüncü Pencereden Bakmak" serisinin ikinci kitabı olarak çıkan bu eser, Osmanlı’nın altın çağı denilebilecek bir döneme dair yazılı kaynaklarda unutulmuş veya üstü kapatılmış birbirinden ilginç olaylarla karşımıza çıkıyor. Hamasetin insanı büyüleyen parıltısına veya nefretin her şeyi kaplayan karanlığına kapılmadan, ideoloji batağına saplanmadan ilerleyebileceğimiz bir yolculuğa davet ediyor bizi. Geniş bir coğrafyayı kapsayan bu yolculukta saray entrikalarından seçkin ilim meclislerine ve hatta çetin çarpışmaların yapıldığı savaş meydanlarına da uğruyor elbet yolunuz. Öyle uzaktan bir yerden teğet de geçmiyor, bizzat hadiselerin içine giriyor, olayın kahramanıyla keyifli bir sohbet havasında tamamlıyorsunuz bu yolculuğu. Üstelik akademik dünyada ilmin taşıdığı ciddiyet ve saygınlığa gölge düşürmeden.
Farkında mısınız? Yanlışları ve doğrularıyla bizler gibi bir insan olan tarihî şahsiyetleri belki de ilk kez farklı yönleriyle tanıyacağınız bir yolculuğa çıkmak üzeresiniz. Onları bazen erdemli davranışlar sergilerken bazen de utandırıcı tercihlerin eşiğinde yakalarsanız hiç şaşırmayın...
Aile İçi Rekabetin Odağında Bir Vakfın Hikayesi: Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı, 2022
Osmanlı Devleti’nde birer sivil toplum kuruluşu olarak hizmet veren vakıflar, hayır ve iyilik yap... more Osmanlı Devleti’nde birer sivil toplum kuruluşu olarak hizmet veren vakıflar, hayır ve iyilik yapmak gibi uhrevî ve aile üyelerine daimî bir gelir kapısı oluşturmak gibi dünyevî amaçlarla kurulmuştur. Aile bireylerinin tutumlarına göre vakıflar ya hayır bir kurumu ya bir aile şirketi ya da her ikisinin dengeli olarak görüldüğü kuruluşlar olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı, Osmanlı Devleti ile neredeyse yaşıt olan Sarıca Ailesi’nin kurduğu bir hayır kurumudur. Vakfın yönetimi ve gelirinin paylaşımı hususunda aile üyeleri arasında asırlar boyu süren anlaşmazlık, onların vakıflarını daha çok bir aile şirketi olarak görme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Osmanlı toplumuna beş asra yakın hizmet eden Vakfın son üç asrına aile içi rekabet damgasını vurmuştur. Anlaşmazlıkların sık sık yargıya taşınması vakfın işleyişini olumsuz etkilemiş olmakla birlikte aile tarihinin aydınlatılmasına katkı sağlamıştır.
Bir gazi komutan vakfı olan Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı, tarihî süreçte zaman zaman kötü yönetilmiş olmasına rağmen kurucusunun arzuladığı gibi günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Bu kitapta, arşiv belgeleri ışığında aile içi rekabetin odağında yer alan bir vakfın ilginç hikâyesini okuyacaksınız.
Ayrıntılı bilgi için bakınız:
https://timas.com.tr/sarica-pasa-ve-umur-bey-vakfi-9786050845594
İdrakimizi sınırlayan ideolojik ön yargılar, “tarih”le aramıza yüksek ve kalın duvarlar örmekte. ... more İdrakimizi sınırlayan ideolojik ön yargılar, “tarih”le aramıza yüksek ve kalın duvarlar örmekte. Kimi, bu duvarda hamaset (kuru övünme) adlı daracık bir pencere açıyor; kimi de husumet (düşmanlık) penceresinden bakmaya zorluyor bizi. Her iki pencere de duvarın ardındaki muhteşem manzarayı özgürce seyredebileceğimiz genişlikte değil. Çünkü bize, zaman ve mekânın neredeyse sonsuz derinliğinden özenle seçilmiş sahneler sunuyor sadece. Atalarımız ya “meleklerle yarışan seçilmiş adamlar” yahut “şeytanlara rahmet okutan” birer kötülük objesi. Oysa aklımızın fısıldadığı şu itiraz, gerçeğin hiç de öyle olmayabileceğini hatırlatıp duruyor: İnsanoğlunun davranışlarını ve tercihlerini belirleyen ne yalnızca vicdanı ne de benliğidir. Hatta iyilik ve kötülüğün iç içe geçip karar vermenin güçleştiği anlarda tesadüf rüzgârları sürükler kayığımızı. Bilgi, akıl ve şüphe, bu duvarda biraz daha geniş bir üçüncü pencere açabilmek için kullanışlı aletler. İdeolojik genellemelerin uzağında, insanı zaaflarıyla ve erdemleriyle bir bütün olarak gösteren bu pencerenin daha az heyecan vadetmediği sözünü verebiliriz.
Yitik Hazine, 2011
Bostancılar, Osmanlı'da etkisi yetkisini aşan bir birim. Bir zamanlar padişah kayığının dümenini ... more Bostancılar, Osmanlı'da etkisi yetkisini aşan bir birim. Bir zamanlar padişah kayığının dümenini tutanların zamanla sahil güvenlik komutanlığı diyebileceğimiz bir mertebeye ulaşması... Bostanların toprak ve çamurundan çıkıp sarayın en muteber muhafızları arasına girilme süreci... Ülkemizde Bostancılar Ocağı üzerine yapılan ilk müstakil çalışmayı beğeninize sunuyoruz.
Bir birimin devlet içinde ilerleyişi, yükselişi ve çöküşünü anlarken bir yandan da Osmanlı devlet anlayışını derinden sarsan depremlerin fay hatlarını göreceksiniz. Devlet içinde devletlerin nasıl kurulup nasıl yıkıldığına şahit olacaksınız.
Artık Bostancı denilince aklınıza sadece İstanbul'da bir semt gelmeyecek...
Bayrak, 2011
Osmanlı Devleti’nde üst tabakaya mensup olanlar arasında vakıf kuranlardan birisi de Köprülü Aile... more Osmanlı Devleti’nde üst tabakaya mensup olanlar arasında vakıf kuranlardan birisi de Köprülü Ailesine mensup sadrazamlardan Amcazade Hüseyin Paşa’dır. Ailenin ikinci kuşak üyesi ve devlete hizmet eden dördüncü sadrazam olan Amcazade, çok kritik bir dönemde sadrazamlık görevini devralmıştır.
Amcazade, devlet imkânlarıyla halk için birtakım hizmetler yapmaya çalıştığı gibi kendi servetiyle de halka birçok hizmetler vermeye muvaffak olmuştur. 1699-1702 tarihleri arasında yazdırdığı beş ayrı vakfiyeyle birçok hayır kurumu kuran Paşa, onlara çok sayıda gelir kaynağı da bağlar. Paşa’nın kurduğu başlıca hayır kurumları İstanbul’daki darülhadis, medrese, mescit, mektep, kütüphane, sebil, çeşmeler ve su yolları; Edirne’deki şadırvan, maksim, salhane, çeşmeler, su yolları ve kenefler; İnebahtı’daki cami, mektep, darülkurra, çeşme ve su yolları; Medine’deki sebil, su kuyusu ve namazgâh; Vezirköprü’deki maksim, çeşmeler ve su yollarıydı.
Amcazade Hüseyin Paşa, bahsedilen hayır kurumlarının düzenli bir şekilde hizmet vermesini sağlamak için vakfına hanlar, hamamlar, dükkânlar, bahçeler, değirmenler, fırınlar, evli odaları, mandıra ve evden oluşan birçok gayrimenkulün gelirini de bağışlamıştır. Bunlardan hanlar Mercan, Nuriosmaniye ve Bayezıt’ta; ev ve dükkânlar Saraçhane’de; evli odaları Aksaray’da; Mandıra Hayrabolu’da; hamamlar İnebahtı’da; değirmenler Birgos, Pınarhisarı, Hayrabolu, Mihaliç ve Manyas’ta; fırınlar Cibali, Atikali ve Edirne’de; bahçeler Eyüp, Haseki, Kocamustafa Paşa ve Vezirköprü’deydi. Vakfın hayır kurumlarının masrafı ve buralarda hizmet eden personelin ücretine bahsedilen akarın geliri yetmediğinden, devrin padişahı II. Mustafa tarafından kendisinin vakfına hazineden de gelir tahsis edilmiştir. 1700’de Bursa’daki İkizciyan Mukataası vakfa tahsis edilirken, 1702’deyse bahsedilen mukataaya bağlı köylerin cizyesi tahsis edilmiştir. Yine aynı yıl içinde İnebahtı ve Karlıiline bağlı Bozikişte Mukataası ve bu mukataaya bağlı köylerin cizyesi de vakfa bağlanmıştır. Dolayısıyla bu tahsisatlardan sonra vakıf, mülkiyeti bakımından hem sahih, hem de irsadî bir vakıf hüviyetini almıştır.
LİBRA, 2013
Yeryüzünde, arkasında bıraktığı yazılı evrak mirası bakımından Osmanlı Devleti ile mukayese edile... more Yeryüzünde, arkasında bıraktığı yazılı evrak mirası bakımından Osmanlı Devleti ile mukayese edilecek ikinci bir devlet göstermek mümkün değildir. Geniş bir coğrafyaya yayılan devletin neredeyse bütün iş ve işlemlerini kayda geçirmiş olmasıyla ortaya çıkan ve önemli bir kısmı günümüze intikal eden bu yazılı mirasa bakarak Osmanlı Devleti’ni bir “yazı medeniyeti” olarak nitelemek mümkündür.
Osmanlı Devleti’nin bahsedilen yazılı mirasının bir kısmını fe¬tihnameler oluşturmaktadır. Fetihnameler, bir yerin alınışını bildirmek amacıyla yazılan mektup veya fethini anlatmak için kaleme alınmış olan tarihçelerdir. Yurt içi ve yurtdışında bu nitelikte olan çok sayıda eser bulunmaktadır. Bu eserlerin çok az bir kısmı çalışmalara konu olmuşken, önemli bir kısmıysa hâlâ çalışılmayı beklemektedir. Osmanlı yazılı eserleri deryasından bir katre sunan elinizdeki bu kitap, Kanuni’nin saltanatının ikinci büyük seferi sonrası 1522’de fethedilen Rodos’un alınışını konu almaktadır. Bu eseri okurken Rodos’un fethine âdeta adım adım tanıklık edeceksiniz…
Rağbet, 2012
Tarihin en uzun ömürlü ve devrinin en güçlü devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin bu özell... more Tarihin en uzun ömürlü ve devrinin en güçlü
devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin bu
özelliklerini sadece sahip olduğu askerî güce
bağlamak yanıltıcı olabilir. Zira fetihler için güçlü
bir askerî yapı gerekli olmakla birlikte alınan
topraklarda kalıcı olmayı sadece silahların gücüyle
sağlamak mümkün değildir. Bir yerde asırlarca
kalabilmenin yolu silahlı gücün yanı sıra güçlü bir
idarî ve sosyal teşkilatın tesisinden geçmektedir.
Vakıf teşkilâtı Osmanlı Devleti’nin yabancı
topraklarda kalıcılığını sağlayan en önemli
faktörlerden biri olmuştur. Devletten bağımsız
ve etkinlik sahası tamamen insan ve topluma
karşılıksız hizmet olan bu kurum Osmanlı
Medeniyetinin şefkatli eli olmuştur. Osmanlılar’ın
hâkim olduğu topraklardan bu şefkatli elin
sıcaklığını hissetmeyen bir yerleşim yeri neredeyse
yok gibidir denilebilir. Bu çalışma, vakıf kurumunun
ülke çapında ifa ettiği büyük hizmeti küçük bir
Osmanlı kasabası ölçeğinde ele almaktadır.
Libra, 2020
Osmanlı toplumunda sosyal dayanışma ve yardımlaşmayla ilgili etkinliklerin neredeyse tamamına yak... more Osmanlı toplumunda sosyal dayanışma ve yardımlaşmayla ilgili etkinliklerin neredeyse tamamına yakını vakıf kurumu eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu faaliyetlerin merkezinde yer alan irili ufaklı on binlerce vakıf din, eğitim, sağlık, ekonomi, bayındırlık, ulaşım ve toplumla ilgili diğer tüm alanlarda insanların ihtiyaçlarını asırlarca karşılıksız olarak yerine getirmiştir. Toplumsal piramidin en üstünden en altına kadar hemen hemen her katmana mensup bireyler servetleri oranında bu devâsâ sivil organizasyonun gönüllü birer parçası olmuşlardır. Denilebilir ki; geçmişten günümüze kişisel servetin toplumsal faydaya dönüşmesinin en somut ve çarpıcı pratiği vakıf sistemiyle vücut bulmuştur.
1643 yılının Mayıs ayının yirmisinde Rumeli kadıaskerinin başkanlığındaki mahkemede onaylanıp yürürlüğe giren vakfiye ile Osmanlı toplumunda hizmet veren on binlerce vakfa bir yenisi daha eklenmiştir. Kurucusuna izafetle Baltacı Mahmud Ağa Vakfı olarak anılan Vakfın merkezi İstanbul; etkinlik sahası ise İstanbul, Eskişehir, Manisa ve İzmir idi. Baltacı Mahmud Ağa’nın devlet desteği olmaksızın tamamen öz sermayesiyle kurduğu Vakfı, asırlardır toplum yararına hizmet vermektedir. Kendisi gibi oğlu ve torunu da kurdukları birer vakıfla topluma iyilik yapma yarışına katılmışlardır.
Bu kitap, kurulduğu tarihten günümüze kadar kesintisiz olarak hizmetlerine devam eden ve sahibinin adını ölümsüzleştiren Baltacı Mahmud Ağa Vakfı’nı arşiv belgeleri ışığında gün yüzüne çıkartmaktadır.
Marmara Denizi’nin içeriye doğru kıvrılan kısmında yer alan Tekirdağ, İstanbul’u Adriyatik’e bağ... more Marmara Denizi’nin içeriye doğru kıvrılan kısmında yer alan Tekirdağ, İstanbul’u
Adriyatik’e bağlayan Via Egnatia yolu üzerinde yer alan bir istasyondu.
Tarihî süreçte Bisanthé, Rehaedestus, Rodosto, Tekürtağı, Rodosçuk, Tekfurtağı
ve Tekirdağ gibi isimlerle anılan şehir, sahip olduğu coğrafi konumdan dolayı
önemli bir yerleşim yeri olagelmiştir. Romalılar, Traklar, Bizanslılar, Bulgarlar,
Osmanlılar ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti Devleti devirlerini idrak eden şehir,
İstanbul gibi önemli bir şehrin Balkanlara açılan kapısı, Balkanlar içinse İstanbul’dan
önceki son durak mesabesindeydi. Limanı sayesinde gelişen ticaret ve
verimli topraklarında yapılan tarımın can verdiği dinamik ekonomisinden dolayı
şehir, zaman içinde önemli bir siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel merkez haline
gelmiştir.
Tekirdağ, Osmanlı hâkimiyetinde geçen tarihi esas alındığında, hakkında en
çok belge bulunan şehirlerin başında gelmektedir. Ancak bu zengin arşive rağmen
şehrin bugüne kadar bilimsel çalışmalar anlamında hak ettiği ilgiye mazhar olduğunu
söylemek oldukça güçtür. Tekirdağ’ın zengin arşivinin bir ürünü olan bu
kitap, şehir hakkında bundan sonra yapılacak çalışmalar için âdeta bir fihrist
mesabesindedir. 48 bilim adamının katkıda bulunduğu bu eserde başta adı şehri-
mize verilen Süleyman Paşa olmak üzere, Tekirdağ’ın fethi, tarihi coğrafyası, eski
çağlarda Tekirdağ; Tekirdağ’da idarî ve ekonomik yapı, demografik ve etnik yapı,
şehirleşme ve kentsel yapı, siyasi hayat, dinî hayat, kültür ve sanat, mimarî tarih,
vakıflar, doğal olaylar, göçler, mülteciler, göçmenler; Osmanlı padişahlarının
buraya gösterdikleri ilgi; seyyahlara göre Tekirdağ; Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş
savaşlarında Tekirdağ ile Tekirdağ’ın görsel ve yazılı arşiv kaynakları gibi konular
hakkında orijinal bilgiler bulacaksınız.
Tekirdağ ülkemizin, tarihi Antik Çağa kadar uzanan şehirlerinden birisidir. İstanbul’a yakın olma... more Tekirdağ ülkemizin, tarihi Antik Çağa kadar uzanan şehirlerinden birisidir.
İstanbul’a yakın olması, işlek bir limana sahip olması ve hinterlandının Edirne’ye kadar uzanmasından dolayı şehir, önemli bir yerleşim yeri olagelmiştir. Birçok devlet veya imparatorluğun hâkimiyetini yaşamış olan şehir, günümüzde varlığını bir büyükşehir olarak devam ettirmektedir.
Tekirdağ, sahip olduğu on binlerce belge ve yüzlerce defterden oluşan
zengin arşiviyle dikkat çekmektedir. Zengin arşivi şehrin ekonomik tarihi,
sosyal tarihi, mimarî tarihi, eğitim tarihi, demografik yapısı, dinî hayatı ve
daha birçok konu hakkında önemli ve orijinal bilgiler içermektedir. Ancak
bu belgelerin günışığına çıkmak için hâlâ araştırmacılardan ilgi beklediği de sır değildir. Son on yıl içinde bilimsel araştırmalar hususunda birtakım kıpırdanmalar görülse de, yapılan çalışmalar, yapılması gerekenlerle mukayese kabul etmeyecek kadar azdır denilebilir. Dolayısıyla hakkında yapılan bilimsel çalışmalar bakımından Tekirdağ’ın pek de şanslı olduğu söylenemez. Elinizde tuttuğunuz bu eser, Tekirdağ’ın bu gizemli ve muazzam evrak hazinesinden şehrin ekonomisiyle ilgili küçük bir kesit sunmaktadır.