Türk Liberalizmi Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

İslamcı- muhafazakar aklın, siyasal iktidar ve küresel kapitalist dizgeyle ilişkileri, kadın sorunu üzerinden giderek daha yoğun bir biçimde tartışılıyor. Acaba bu noktada, modernliğin içinden ana- damar modernliğe karşı çıkan, karşı-... more

İslamcı- muhafazakar aklın, siyasal iktidar ve küresel kapitalist dizgeyle ilişkileri, kadın sorunu üzerinden giderek daha yoğun bir biçimde tartışılıyor. Acaba bu noktada, modernliğin içinden ana- damar modernliğe karşı çıkan, karşı- modern bir modern meydan okuma mı gerçekleşiyor; yoksa ekonomik alanda kapitalist piyasa ilişkilerinin üstünlüğünü onaylamanın acısının, kültürel tepki konarak, azaltılmaya çalışıldığı bir ekonomik asimilasyon mu sergileniyor? Eşik tam da bu noktada düğümleniyor. Zira eğer birinci değil ikinci yorum gerçekleşiyorsa, o zaman sürecin yapı- sökümünde kitle iletişim araçları çerçevesinde, yeniden formatlanan İslamcı muhafazakar kadın imgesi, referansı İslami ahlak yerine liberal ahlak olan, toplumu dönüştürmek yerine kapitalist piyasa ilişkilerinin hakim değerlerince dönüştürülerek sisteme entegre olmayı başarabilen bir modernleşme kopyası haline geliyor. Böylelikle yeni İslamcı muhafazakar kadın imgesi, tarihsel aslının simulakrı (görüngüsü) olarak kalmaya mahkum gibi görünüyor. Dolayısıyla siyasal iktidarını ekonomik sisteme taşıyamayan bir iktidarın nesnesi olarak, “toplumsal –sosyal” bir sunum halinde kalıyor. Bu bağlamda “Ayşecik” tiplemesi ekseninde, muhafazakar aklın en hassas direngi noktalarından birisi olarak görünen müslüman kadın imgesine bakmak mümkün. Makale önce muhafazakarlık- modernizm ilişkisinden başlayarak, hızlıca İslamcı aklın “başörtüsü- saf dindar kadın- piyasa ilişkileri karşısında muhafazakar çözülme aşamalarına” değinecek. Ele alınacak sorular, İslamcı- muhafazakar çözülme süreçlerinin anlaşılabilmesi açısından kaynağını, İslami temalardan alacak. Bununla yapılmak istenen, kapitalizmin İslam’a uyumu gibi vasat konular etrafında dönmekten ziyade, İslamcı- muhafazakar aklın dönüşümünün kendi iç dinamikleri çerçevesinden işlenebilmesi olacaktır.

Türkiye’de Tek Parti Dönemi olarak adlandırılan 1923 ilâ 1946 yılları arasında sadece milliyetçi, devletçi ve sosyalist görüşlerin hâkim olduğuna ilişkin genel bir kanaat bulunmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu dönemde mezkûr... more

Türkiye’de Tek Parti Dönemi olarak adlandırılan 1923 ilâ 1946 yılları arasında sadece milliyetçi, devletçi ve sosyalist görüşlerin hâkim olduğuna ilişkin genel bir kanaat bulunmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu dönemde mezkûr ideolojilerle birlikte liberal görüşlerin de etkin konuma sahip olduğunu göstermektedir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında siyasî, idarî ve akademik sahada önemli görevler üstlenmiş Ahmet Ağaoğlu’nun fikirleri incelendiğinde, liberal düşüncenin Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki durumu ve etkinliği hususunda belirli bir görüşe ulaşmak mümkündür. Ahmet Ağaoğlu, bir fikir adamı olduğu kadar aynı zamanda aktif siyasetin de içine yer almış birisidir. Bu nedenle onun liberalizmle olan ilişkisi sadece entelektüel bir ilgiyle sınırlı kalmamakta ve ‘devleti kurtarmak’ eksenindeki Türk modernleşmesinin temel kaygısıyla kesişmektedir. Bu çalışmamızda eserlerinden hareketle Ağaoğlu’nun bireycilik, hürriyet, demokrasi ve devletçilik kavramlarını nasıl yorumladığı ve de Kemalizm’i liberal açıdan yorumlama gayreti incelenecektir.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçilen sancılı dönemde yayımlanmaya başlayan Ulûm-i İktisâdiye ve İçtimâîye Mecmuası’nın ilk sayısı 28 Aralık 1908 yılında yayımlanmış, son sayısıysa 1911 Nisan ayında çıkmıştır. 20.... more

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçilen sancılı dönemde yayımlanmaya başlayan Ulûm-i İktisâdiye ve İçtimâîye Mecmuası’nın ilk sayısı 28 Aralık 1908 yılında yayımlanmış, son sayısıysa 1911 Nisan ayında çıkmıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yayın hayatını sürdüren Türkiye’nin ilk sosyal bilimler dergisi olma özelliğini taşıyan dergi ana hatlarıyla sosyoloji, iktisat, felsefe, tarih, ahlâk, hukuk alanlarında yazılar içermekteydi. Derginin odak noktasıysa Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu durumdan kurtarmak, bunun için gerekli bilimsel, entelektüel ve ideolojik altyapıyı hazırlama gayesiydi. Derginin fikrî yönelimiyse büyük ölçüde, kurucuları olarak kabul edebileceğimiz Ahmet Şuayb, Mehmed Cavid ve Rıza Tevfik sayesinde belirlenmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra basın üzerinde uygulanan sansürün azalmasıyla, irili ufaklı bilimden sanata birçok dergi yalnızca İstanbul ile sınırlı kalmamış, taşrada da yayımlanmıştır. Bu süreli yayınların ortak gayesiyse toplumu dönüştürme görevini üstlenmiş olmalarıdır. Derginin çizgisiyse Osmanlı’nın kurtuluş reçetesi olarak görülen iktisadî konuları ele alış biçimi ve kullanılan metodlar incelendiğinde liberal, pozitivist bir çizgidir. Yazının mahiyeti dergiyi bütünüyle ele alıp incelemek olmadığından, öncelikli gözlemlerimiz derginin içtimâî açıdan nasıl bir çizgide olduğunu saptamaya çalışmak olacaktır. Döneminin sosyal meselelerini gündemine almış birçok entelektüel gibi derginin içtimâî meseleleri ele alış biçimine organizmacı-bireyci bir ekol hâkim olmuş, dönemin revaçta olan isimleri olan Comte, Le Play ve Spencer’ın içtimâî çizgisi takip edilmiştir. Derginin liberal bir çizgide olduğuna dair sezgimse: bu pozitivist felsefi ekolün, derginin düşünsel arka planında görülen izlerinden ileri gelmektedir. Bu yazıda, öncelikle Ulûm-i İktisâdiye ve İçtimâîye Mecmuası özelinde dönemin siyasî ve düşünsel arka planı verilip, Türkiye’de sosyolojik düşüncenin hangi ortamda doğduğu ve geçirdiği evrim dönemin koşullarıyla birlikte anlaşılmaya çalışılacak, sonrasında derginin içtimâî meselelerinde sıkça kullandığı terbiye kavramı tartışılacaktır.

Öz 1878 senesinde İstanbul'da doğan Devletler Hukuku Ordinaryüs Profesörü (İbrahim) Ethem Me-nemencioğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında akademisyenlik ile idarî ve diplomatik görevlerde bulunmuş ve 1961 ilâ 1965 yılları arasında... more

Öz
1878 senesinde İstanbul'da doğan Devletler Hukuku Ordinaryüs Profesörü (İbrahim) Ethem Me-nemencioğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında akademisyenlik ile idarî ve diplomatik görevlerde bulunmuş ve 1961 ilâ 1965 yılları arasında TBMM Cumhuriyet Senatosu'nda İstanbul üyeliği yapmıştır. Menemencioğlu birçok önemli siyasî, diplomatik ve idarî görev üstlenmesinin yanı sıra sayısız kitap, makale ve tercüme eser üretmesine karşın Türkiye'de unutulmuş önemli bir fikir adamıdır. Bilhassa demokrasi ve bireysel hürriyetlerle ilgili kaleme aldığı görüşlerinin yaşadığı dönemin genel zihniyet dünyasının çok uzağında olduğu dikkate alındığında bu unutmanın fikir dünyamız açısında büyük bir kayıp olduğu görülmektedir. Menemencioğlu bu eserle-rinde Cumhuriyet devrimlerini gönülden desteklemekle birlikte yaşanan değişimin daha kalıcı ve etkili olabilmesi için çok partili siyasî hayata geçilmesinin, değişim sürecinin kademeli şekilde gerçekleşmesinin ve halkın gelenek ve yaşantısının bu süreçte dikkate alınmasının önemli olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca fikir hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, eğitim hürriyeti gibi bireysel hürriyetlerin garanti altına alınması sonucunda daha güçlü bir siyasî sistemin ve daha sağlıklı bir toplumsal düzenin kurulabileceğine inanmaktadır. Fikirleri itibariyle oldukça özgün olan bu fikir adamının tanınmasının fikir geleneğimiz açısından büyük bir önem taşıdığı aşikârdır.
Abstract
Professor İbrahim Ethem Menemencioğlu who was born in 1878 had served during first years of Turkish Republic as an academician, a bureaucrat, a diplomat and an Istanbul senator in Turkish Parliament between 1961 and 1965. Unfortunately he was felt into oblivion in Turkey although he performed very important duties in bureaucracy and diplomacy, furthermore he wrote too many books or articles and translated books about democracy, freedom and totalitarianism. It is seen that the oblivion is a great loss for Turkish intellectual environment because of his works about democracy and freedom was ahead of time. Although Professor Menemencioğlu supported revolution of Turkish Republic readily, he was also stated that Turkey has to embrace multi-party democratic system, has to achieve the alteration gradually and has to take into consideration tradition and life style of Turkish people in order to obtain permanent and effective political and social consequences. Besides, he is believed that a stronger political system and healthier social order can be established if the state grants individual freedom such as freedom of thought, freedom of religion and conscience and freedom of education. This remarkable thinker has to be remembered in Turkish thought since he was very important intellectual,