Hüseyin Güneş - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Hüseyin Güneş
Siyer Yıllığı II, Endülüs Yayınları, 2019
siyer araştırmaları dergisi, 2019
Silopi, tarihte pek bilinen bir yer değildir. Özellikle İslam tarihi kaynaklarına bakıldığında çe... more Silopi, tarihte pek bilinen bir yer değildir. Özellikle İslam tarihi kaynaklarına bakıldığında çevrede dikkati çeken yerlerin başında Cudi Dağı gelir. Malum olduğu üzere Silopi ilçesi, Cudi'nin güney yamacında yer alır. Habur, Karda ve Zebda isimleri de İslam tarihinin ilk asrını ele alan rivayetlerde sıkça rastlanan mekanlardır. Ceziretu ibn Ömer adıyla kaynaklarda yer alan Cizre ise kurulduğu hicri üçüncü asırdan bugüne popülerliğini hep korumuştur. Bu çalışmada öncelikle Silopi adının menşei ve şehrin kuruluş zamanı tespit edilmeye çalışılmış, akabinde içinde bulunduğu mıntıka ile birlikte tarihteki süreçte oynadığı rol takip edilmiştir.
Mukaddime, 9/2, 2018
Öz: Nusaybin, Anadolu'nun kadim şehirlerinden birisidir. Şehir, Asurlulardan günümüze kadar birço... more Öz: Nusaybin, Anadolu'nun kadim şehirlerinden birisidir. Şehir, Asurlulardan günümüze kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve çok sayıda olaya sahne olmuştur. Selahaddin Eyyûbî zamanında Nusaybin'den geçen ünlü gezgin İbn Cübeyr, şehir ve çevresi hakkında olumsuz bir tablo çizmiştir. Musul'dan Nusaybin'e ve oradan Düneysir'e kadar yol emniyetinin bulunmadığını, kervanların yanı sıra Nusaybin şehrinin sıklıkla haydutların saldırılarına maruz kaldığını kaydetmiştir. Makalede; Selahaddin Eyyûbî'nin, Zengî hanedanına karşı iktidar mücadelesi verdiği zamana denk gelen bu seyahat sırasında dile getirilen problemin sebepleri üzerine odaklanmıştır. Bu çerçevede şehrin o dönemdeki coğrafi ve idari yapısının yanı sıra bölgedeki siyasi hareketliliğin yansımaları da ele alınmıştır. Ayrıca etnik ve dinî hareketler ile kıtlık ve depremler gibi hem siyasî hem de ekonomik olarak toplumu huzursuz eden hadiseler ayrı başlıklar halinde işlenmiştir. Abstract:Nisibis is one of the ancient cities in Anatolia. The city has hosted many civilizations from the Assyrians Era to the nowadays, and has become the scene of numerous incidents. Ibn Cubayr, who passed through Nisibis in the time of Saladin Ayyubi, draw a negative picture about the city and its surroundings when it crossed to Nisibis. He noted that there was no road safety from Mosul to Nisibis and from there to Dunaisir also he added that besides the caravans, the city of Nisibis was frequently exposed to attacks by bandits. This article focuses on the causes of the problem raised during the journey, which corresponds to the time of Saladin's struggle for power against the Zangi dynasty. In this framework, the geographical and administrative structure of the city at that time, as well as the reflections of the political mobility in the region are discussed. In addition, both political and economic matters, * Doç.Dr., Şırnak Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı, huseyingunes072@hotmail.com
Hakkari is at the top of the first seized areas of Muslim conquerors. Therefore, the people of Ha... more Hakkari is at the top of the first seized areas of Muslim conquerors. Therefore, the people of Hakkari are considered to be the oldest communities that have met the Islam. In this context it is a fact that they educate large number of Ulamas. In the declaration, Hakkari's adventure of meeting with Islam will be dialed first. Then it will focus on the Umayyads, the Abbasids and the immediately aftermath eras reputed Hakkari Ulamas. Thus, the position of Hakkari in Islamic history and the contribution to Islamic culture will be identified.
Ali b. Ebi Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur.... more Ali b. Ebi Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Hasan ve Hüseyin'den sonra yaş itibariyle onun en büyük erkek çocuğudur. Hz. Ömer'in hilafeti sırasında 16/637 yılında doğmuş ve Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervân zamanında 81/700 tarihinde vefat etmiştir. Etkisi günümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Cemel, Sıffin ve Nehrevân savaşlarında aktif olarak yer almıştır. Kerbela Vakasında başta kardeşi Hüseyin b. Ali olmak üzere çok sayıda yakınını kaybetti. Bu çalışmada Muhammed b. Hanefiyye'nin söz konusu dönemde cereyan eden olaylarda müdahil olan Ehl-i Beyt fertleriyle olan münasebetleri incelenecektir. Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve onların çocuklarıyla ilişkileri esas alınarak Ehl-i Beytin bir bütün olarak o dönemde nasıl bir görüntü çizmiş oldukları tespit edilecektir.
Muhammed b. Hanefiyye (16-81/637-700), Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Hav... more Muhammed b. Hanefiyye (16-81/637-700), Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Etkisi gönümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Cemel, Sıffin ve Nehrevân savaşlarında aktif olarak yer almış olmakla birlikte daha sonraki dönemlerde yaşananlardan ders almış bir görüntü sergilemiş ve siyasi kavgalardan uzak durmuştur. Diğer yandan, toplumdaki siyasî kırılmanın etkisiyle baş gösteren dinî farklılaşmanın önüne geçmeye çalışmış ve bu gelişmeler karşısında muhafazakâr bir tutum takınmıştır. Bununla birlikte toplumun bir kesimi tarafından ona kurtarıcı nazarıyla bakılmıştır. Ölümünden sonra onun aslında diri olduğu, Radvâ Dağı'nda gizlendiği ve mehdi sıfatıyla tekrar geri döneceği ileri sürülmüştür. Bu çalışmada öncelikle Muhammed b. Hanefiyye'nin dini düşüncesi ve mehdilik anlayışı tespit edilmeye çalışılacaktır. Ardından onu Beklenen Mehdi olarak gören Keysâniyye'nin ona yüklediği mehdilik düşüncesi ve bu fırkanın tarihteki yeri ele alınacaktır.
'ye hediye edilen ve onunla birlikte efsaneleşen kılıcın adıdır. Hâkimiyet, güç ve iktidar sembol... more 'ye hediye edilen ve onunla birlikte efsaneleşen kılıcın adıdır. Hâkimiyet, güç ve iktidar sembolü olarak görülen kılıcın Hz. Ali'ye verilmesi, zahirî ve bâtıni manada onun Hz. Peygamber'in varisi olduğuna delil olarak görülmesine sebep olmuştur. Ona yüklenen bu öneme binaen Zülfikar hakkında tarih boyunca çok şey söylenmiştir. Türk edebiyatında ve özellikle Alevi-Bektaşi şiirlerinde daima Hz. Ali'ye izafe edilerek anılan Zülfikar, Düldül'le birlikte ona Allah tarafından bahşedilen efsanevi bir kılıç olarak yer alır. Eğri ve çift ağızlı, başka bir ifadeyle çatallı olduğu düşünülen Zülfikar'ın iki çatal ucundan biri ilmi, diğeri de imanı temsil eder. Kılıcın kabzası ise adaletin sembolüdür. Makalede öncelikle halk edebiyatı ve menkıbelerde bu derece önem atfedilen Zülfikar'ın, ne zaman ve kimin tarafından imal edildiği, esasında onun hangi özelliklere sahip olduğu ve ilk sahiplerinin kimler olduğu, temel İslam tarihi kaynakları esas alınarak belirlenmeye çalışıldı. Resûlullah'ın bu kılıca ne şekilde sahip olduğu ve onu Hz. Ali'ye ne zaman ve niçin verdiği sorularına cevap arandı. Ayrıca kılıcın daha sonraları nasıl bir süreçten geçtiği ve akıbetinin ne olduğu araştırıldı. Abstract Zulfiqar is the sword's name which gifted to Ali by Muhammed and with him become a legend. The sword which seen as symbol of sovereignty, power and authority, given to Ali has caused to be seen as evidence in the visible and hidden mean that he is the heir of the Prophet. By the virtue of importance that was upon to it, much has been said about Zulfiqar in history. In Turkish literature and especially in Alevis-Bektashi poems, Zulfiqar, which always remembered as attributed from Ali, takes Duldul along with it as a legendary sword, bestowed upon him by Allah. One of the two forks of Zulfiqar, which is curved and double-edged, in other words thought to be forked, represents science and the other represents faith. The hilt of the sword is the symbol of justice. Firstly in this articles it will be determined based on the basic sources of Islamic history, how and whom crafted Zulfiqar, which is considered to be of such importance in folk literatures and tales, has what kind of characteristics it possesses and who are its first owners. Then the answers will be sought to the question of how the Messenger of Allah has possess it and when and why he gave it to Ali. In addition it will be investigated to, afterwards what type of process it gone through and what it fate is.
Özet EĢa'rilik, Ġslam coğrafyasında dini ve siyasi kargaĢanın hâkim olduğu bir ortamda zuhur etmi... more Özet EĢa'rilik, Ġslam coğrafyasında dini ve siyasi kargaĢanın hâkim olduğu bir ortamda zuhur etmiĢtir. Birbirine zıt fikir ve inançların yayılmaya yüz tuttuğu toplumda yükselen tansiyonu düĢürmek, ifrat ve tefrit noktasında gidip gelen görüĢleri ortak paydada buluĢturmak kaçınılmaz bir hal almıĢtır. KuĢkusuz bu zor görevi baĢarıyla yerine getiren doktrinlerin baĢında EĢ'arilik gelmektedir. Bununla birlikte EĢ'arilik ve kurucusu Ebu'l-Hasan el-EĢ'arî, iktidar karĢısında halkı pasifize ettiği ve onları kaderci bir anlayıĢa sürüklediği suçlamasıyla karĢı karĢıya kalmıĢtır. Bu tebliğde EĢ'ariliğin doğduğu dönemin siyasi tarihi ele alınarak onu böyle bir tutum takınmaya iten faktörlerin anlaĢılmasına katkı sağlanacaktır. Ash'arism, has emerged in an environment that the religious and political turmoil was dominant in the Islamic geography. The views from the excesses to tephrite point has become inevitable to meet the common denominator and to reduce the rising tension in the community as opposing ideas and beliefs began to spread. Undoubtedly the Ash'arism is one of the leading doctrine that successfully fulfill this difficult task. However Ash'arism and its founder Abu al-Hasan al-Ash'ari have remained face to face charges that he brought people inactive against the power and dragged them on a fatalistic approach. In this paper, by considering political history of the period which Ash'arism was born, will contribute to the understanding of the factors drive him assumption such an attitude.
Hz. Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesinden sonra onun intikamını almak gayesiyle çok sayıda isyan... more Hz. Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesinden sonra onun intikamını almak gayesiyle çok sayıda isyan hareketi ortaya çıktı. Bunlardan birisi de Muhtâr es-Sekafî hareketidir. Bilindiği gibi Yezid'in ölümünden sonra Emevi devleti çökmenin eşiğine gelmiş ve Şam bölgesi dışındaki bütün topraklarını kaybetmişlerdi. Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafî de bu ortamdan yararlanarak Kufe'de faaliyetlere başladı. O zamanlar Kufe, Mekke merkezli Abdullah b. Zübeyr hükümetinin egemenliği altındaydı. Kısa zamanda bölgede büyük bir taraftar kitlesi toplamayı başaran Muhtâr, "Hüseyin'in intikamı" sloganıyla 685 yılının Ekim ayında isyan etti. Ardından Basra hariç Irak bölgesinin tamamını ele geçirdi. Muhtar, bölgedeki faaliyetlerini Muhammed b. Hanefiyye adına yürüttüğünü iddia ediyordu. Muhammed b. Hanefiyye, Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Annesine nispetle İbnü'l-Hanefiyye lakabıyla şöhret bulmuştur. Etkisi gönümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Bu nedenle gelişen olaylar karşısında onun nasıl hareket ettiğinin tespiti, söz konusu dönemin daha iyi anlaşılmasında belirleyici olacaktır. Makalede İbnü'l-Hanefiyye'nin Muhtar ve onun başlattığı harekete karşı tutumu ele alınacaktır. Böylece söz konusu iddianın ne derece doğru olduğu tespit edilecektir.
Siyer Yıllığı II, Endülüs Yayınları, 2019
siyer araştırmaları dergisi, 2019
Silopi, tarihte pek bilinen bir yer değildir. Özellikle İslam tarihi kaynaklarına bakıldığında çe... more Silopi, tarihte pek bilinen bir yer değildir. Özellikle İslam tarihi kaynaklarına bakıldığında çevrede dikkati çeken yerlerin başında Cudi Dağı gelir. Malum olduğu üzere Silopi ilçesi, Cudi'nin güney yamacında yer alır. Habur, Karda ve Zebda isimleri de İslam tarihinin ilk asrını ele alan rivayetlerde sıkça rastlanan mekanlardır. Ceziretu ibn Ömer adıyla kaynaklarda yer alan Cizre ise kurulduğu hicri üçüncü asırdan bugüne popülerliğini hep korumuştur. Bu çalışmada öncelikle Silopi adının menşei ve şehrin kuruluş zamanı tespit edilmeye çalışılmış, akabinde içinde bulunduğu mıntıka ile birlikte tarihteki süreçte oynadığı rol takip edilmiştir.
Mukaddime, 9/2, 2018
Öz: Nusaybin, Anadolu'nun kadim şehirlerinden birisidir. Şehir, Asurlulardan günümüze kadar birço... more Öz: Nusaybin, Anadolu'nun kadim şehirlerinden birisidir. Şehir, Asurlulardan günümüze kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve çok sayıda olaya sahne olmuştur. Selahaddin Eyyûbî zamanında Nusaybin'den geçen ünlü gezgin İbn Cübeyr, şehir ve çevresi hakkında olumsuz bir tablo çizmiştir. Musul'dan Nusaybin'e ve oradan Düneysir'e kadar yol emniyetinin bulunmadığını, kervanların yanı sıra Nusaybin şehrinin sıklıkla haydutların saldırılarına maruz kaldığını kaydetmiştir. Makalede; Selahaddin Eyyûbî'nin, Zengî hanedanına karşı iktidar mücadelesi verdiği zamana denk gelen bu seyahat sırasında dile getirilen problemin sebepleri üzerine odaklanmıştır. Bu çerçevede şehrin o dönemdeki coğrafi ve idari yapısının yanı sıra bölgedeki siyasi hareketliliğin yansımaları da ele alınmıştır. Ayrıca etnik ve dinî hareketler ile kıtlık ve depremler gibi hem siyasî hem de ekonomik olarak toplumu huzursuz eden hadiseler ayrı başlıklar halinde işlenmiştir. Abstract:Nisibis is one of the ancient cities in Anatolia. The city has hosted many civilizations from the Assyrians Era to the nowadays, and has become the scene of numerous incidents. Ibn Cubayr, who passed through Nisibis in the time of Saladin Ayyubi, draw a negative picture about the city and its surroundings when it crossed to Nisibis. He noted that there was no road safety from Mosul to Nisibis and from there to Dunaisir also he added that besides the caravans, the city of Nisibis was frequently exposed to attacks by bandits. This article focuses on the causes of the problem raised during the journey, which corresponds to the time of Saladin's struggle for power against the Zangi dynasty. In this framework, the geographical and administrative structure of the city at that time, as well as the reflections of the political mobility in the region are discussed. In addition, both political and economic matters, * Doç.Dr., Şırnak Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı, huseyingunes072@hotmail.com
Hakkari is at the top of the first seized areas of Muslim conquerors. Therefore, the people of Ha... more Hakkari is at the top of the first seized areas of Muslim conquerors. Therefore, the people of Hakkari are considered to be the oldest communities that have met the Islam. In this context it is a fact that they educate large number of Ulamas. In the declaration, Hakkari's adventure of meeting with Islam will be dialed first. Then it will focus on the Umayyads, the Abbasids and the immediately aftermath eras reputed Hakkari Ulamas. Thus, the position of Hakkari in Islamic history and the contribution to Islamic culture will be identified.
Ali b. Ebi Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur.... more Ali b. Ebi Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Hasan ve Hüseyin'den sonra yaş itibariyle onun en büyük erkek çocuğudur. Hz. Ömer'in hilafeti sırasında 16/637 yılında doğmuş ve Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervân zamanında 81/700 tarihinde vefat etmiştir. Etkisi günümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Cemel, Sıffin ve Nehrevân savaşlarında aktif olarak yer almıştır. Kerbela Vakasında başta kardeşi Hüseyin b. Ali olmak üzere çok sayıda yakınını kaybetti. Bu çalışmada Muhammed b. Hanefiyye'nin söz konusu dönemde cereyan eden olaylarda müdahil olan Ehl-i Beyt fertleriyle olan münasebetleri incelenecektir. Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve onların çocuklarıyla ilişkileri esas alınarak Ehl-i Beytin bir bütün olarak o dönemde nasıl bir görüntü çizmiş oldukları tespit edilecektir.
Muhammed b. Hanefiyye (16-81/637-700), Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Hav... more Muhammed b. Hanefiyye (16-81/637-700), Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Etkisi gönümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Cemel, Sıffin ve Nehrevân savaşlarında aktif olarak yer almış olmakla birlikte daha sonraki dönemlerde yaşananlardan ders almış bir görüntü sergilemiş ve siyasi kavgalardan uzak durmuştur. Diğer yandan, toplumdaki siyasî kırılmanın etkisiyle baş gösteren dinî farklılaşmanın önüne geçmeye çalışmış ve bu gelişmeler karşısında muhafazakâr bir tutum takınmıştır. Bununla birlikte toplumun bir kesimi tarafından ona kurtarıcı nazarıyla bakılmıştır. Ölümünden sonra onun aslında diri olduğu, Radvâ Dağı'nda gizlendiği ve mehdi sıfatıyla tekrar geri döneceği ileri sürülmüştür. Bu çalışmada öncelikle Muhammed b. Hanefiyye'nin dini düşüncesi ve mehdilik anlayışı tespit edilmeye çalışılacaktır. Ardından onu Beklenen Mehdi olarak gören Keysâniyye'nin ona yüklediği mehdilik düşüncesi ve bu fırkanın tarihteki yeri ele alınacaktır.
'ye hediye edilen ve onunla birlikte efsaneleşen kılıcın adıdır. Hâkimiyet, güç ve iktidar sembol... more 'ye hediye edilen ve onunla birlikte efsaneleşen kılıcın adıdır. Hâkimiyet, güç ve iktidar sembolü olarak görülen kılıcın Hz. Ali'ye verilmesi, zahirî ve bâtıni manada onun Hz. Peygamber'in varisi olduğuna delil olarak görülmesine sebep olmuştur. Ona yüklenen bu öneme binaen Zülfikar hakkında tarih boyunca çok şey söylenmiştir. Türk edebiyatında ve özellikle Alevi-Bektaşi şiirlerinde daima Hz. Ali'ye izafe edilerek anılan Zülfikar, Düldül'le birlikte ona Allah tarafından bahşedilen efsanevi bir kılıç olarak yer alır. Eğri ve çift ağızlı, başka bir ifadeyle çatallı olduğu düşünülen Zülfikar'ın iki çatal ucundan biri ilmi, diğeri de imanı temsil eder. Kılıcın kabzası ise adaletin sembolüdür. Makalede öncelikle halk edebiyatı ve menkıbelerde bu derece önem atfedilen Zülfikar'ın, ne zaman ve kimin tarafından imal edildiği, esasında onun hangi özelliklere sahip olduğu ve ilk sahiplerinin kimler olduğu, temel İslam tarihi kaynakları esas alınarak belirlenmeye çalışıldı. Resûlullah'ın bu kılıca ne şekilde sahip olduğu ve onu Hz. Ali'ye ne zaman ve niçin verdiği sorularına cevap arandı. Ayrıca kılıcın daha sonraları nasıl bir süreçten geçtiği ve akıbetinin ne olduğu araştırıldı. Abstract Zulfiqar is the sword's name which gifted to Ali by Muhammed and with him become a legend. The sword which seen as symbol of sovereignty, power and authority, given to Ali has caused to be seen as evidence in the visible and hidden mean that he is the heir of the Prophet. By the virtue of importance that was upon to it, much has been said about Zulfiqar in history. In Turkish literature and especially in Alevis-Bektashi poems, Zulfiqar, which always remembered as attributed from Ali, takes Duldul along with it as a legendary sword, bestowed upon him by Allah. One of the two forks of Zulfiqar, which is curved and double-edged, in other words thought to be forked, represents science and the other represents faith. The hilt of the sword is the symbol of justice. Firstly in this articles it will be determined based on the basic sources of Islamic history, how and whom crafted Zulfiqar, which is considered to be of such importance in folk literatures and tales, has what kind of characteristics it possesses and who are its first owners. Then the answers will be sought to the question of how the Messenger of Allah has possess it and when and why he gave it to Ali. In addition it will be investigated to, afterwards what type of process it gone through and what it fate is.
Özet EĢa'rilik, Ġslam coğrafyasında dini ve siyasi kargaĢanın hâkim olduğu bir ortamda zuhur etmi... more Özet EĢa'rilik, Ġslam coğrafyasında dini ve siyasi kargaĢanın hâkim olduğu bir ortamda zuhur etmiĢtir. Birbirine zıt fikir ve inançların yayılmaya yüz tuttuğu toplumda yükselen tansiyonu düĢürmek, ifrat ve tefrit noktasında gidip gelen görüĢleri ortak paydada buluĢturmak kaçınılmaz bir hal almıĢtır. KuĢkusuz bu zor görevi baĢarıyla yerine getiren doktrinlerin baĢında EĢ'arilik gelmektedir. Bununla birlikte EĢ'arilik ve kurucusu Ebu'l-Hasan el-EĢ'arî, iktidar karĢısında halkı pasifize ettiği ve onları kaderci bir anlayıĢa sürüklediği suçlamasıyla karĢı karĢıya kalmıĢtır. Bu tebliğde EĢ'ariliğin doğduğu dönemin siyasi tarihi ele alınarak onu böyle bir tutum takınmaya iten faktörlerin anlaĢılmasına katkı sağlanacaktır. Ash'arism, has emerged in an environment that the religious and political turmoil was dominant in the Islamic geography. The views from the excesses to tephrite point has become inevitable to meet the common denominator and to reduce the rising tension in the community as opposing ideas and beliefs began to spread. Undoubtedly the Ash'arism is one of the leading doctrine that successfully fulfill this difficult task. However Ash'arism and its founder Abu al-Hasan al-Ash'ari have remained face to face charges that he brought people inactive against the power and dragged them on a fatalistic approach. In this paper, by considering political history of the period which Ash'arism was born, will contribute to the understanding of the factors drive him assumption such an attitude.
Hz. Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesinden sonra onun intikamını almak gayesiyle çok sayıda isyan... more Hz. Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesinden sonra onun intikamını almak gayesiyle çok sayıda isyan hareketi ortaya çıktı. Bunlardan birisi de Muhtâr es-Sekafî hareketidir. Bilindiği gibi Yezid'in ölümünden sonra Emevi devleti çökmenin eşiğine gelmiş ve Şam bölgesi dışındaki bütün topraklarını kaybetmişlerdi. Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafî de bu ortamdan yararlanarak Kufe'de faaliyetlere başladı. O zamanlar Kufe, Mekke merkezli Abdullah b. Zübeyr hükümetinin egemenliği altındaydı. Kısa zamanda bölgede büyük bir taraftar kitlesi toplamayı başaran Muhtâr, "Hüseyin'in intikamı" sloganıyla 685 yılının Ekim ayında isyan etti. Ardından Basra hariç Irak bölgesinin tamamını ele geçirdi. Muhtar, bölgedeki faaliyetlerini Muhammed b. Hanefiyye adına yürüttüğünü iddia ediyordu. Muhammed b. Hanefiyye, Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Annesine nispetle İbnü'l-Hanefiyye lakabıyla şöhret bulmuştur. Etkisi gönümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Bu nedenle gelişen olaylar karşısında onun nasıl hareket ettiğinin tespiti, söz konusu dönemin daha iyi anlaşılmasında belirleyici olacaktır. Makalede İbnü'l-Hanefiyye'nin Muhtar ve onun başlattığı harekete karşı tutumu ele alınacaktır. Böylece söz konusu iddianın ne derece doğru olduğu tespit edilecektir.
Şırnak Üniversitesi, 2018
SUMMARY Muhammad ibn al-Hanafiya (16-81/637-700) was the son of Ali b. Abi Tâlib and Khawlah bnt... more SUMMARY
Muhammad ibn al-Hanafiya (16-81/637-700) was the son of Ali b. Abi Tâlib and Khawlah bnt. Ja’far al-Hanafiya, who was a member of Banu Hanifa tribe. He lived in an era whose events have been effective till today. For that reason, determining how he acted to the events occurred should be significant for a better understanding of the aforementioned era. He participated in Battles of Jamal, Siffin and Nahrawan actively, and developed a profile that he took lessons from the subsequent eras of these battles. He got along with the Umayyad Caliphs and did not show interest to participate in rebellions against them. Accordingly, he did not approve the reaction of his brother, Hussein b. Ali, that resulted in Karbala event and he stood against the subsequent rebellion that resulted in the Battle of Harra. Likewise, he did not support the movements of Abdullah b. Zubayr and Mukhtar b. Abi Ubeyd es-Sakafi. In fact, his attitude was effective on the failure of these movements. On the other hand, he strived to prevent the religious differentiation occurred due to the political fracture in public and presented a conservative attitude against the incidents. He opposed the aggressive movements and warned the public about them. In brief, with his strong personality, he stood against the political, religious and social fractures threatening the unity of the public and endeavoured to get over that period of change with the least ravage.
ÖZET
Muhammed b. Hanefiyye (16-81/637-700), Ali b. Ebî Tâlib’in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bnt. Cafer el-Hanefiyye’den oğludur. Etkisi gönümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Bu nedenle gelişen olaylar karşısında onun nasıl hareket ettiğinin tespiti, söz konusu dönemin daha iyi anlaşılmasında belirleyici olacaktır. Cemel, Sıffin ve Nehrevân savaşlarında aktif olarak yer almış olmakla birlikte daha sonraki dönemlerde yaşananlardan ders almış gibi bir profil çizmiştir. Nitekim Emevi halifeleriyle gayet iyi geçinmiş ve onlara yönelik isyanlara iltifat etmemiştir. Bu çerçevede, Kerbela Vakasıyla sonuçlanan kardeşi Hüseyin b. Ali’nin çıkışını tasvip etmediği gibi, daha sonra Harre Vakasıyla sonuçlanan isyanın karşısında durmuştur. Aynı şekilde Abdullah b. Zübeyr ve onun adını kullanarak hareket eden Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafî hareketlerine destek vermemiştir. Hatta onun takındığı tutum, bunların akâmete uğramasında etkili olmuştur. Diğer yandan, toplumdaki siyasî kırılmanın etkisiyle baş gösteren dinî farklılaşmanın önüne geçmeye çalışmış ve gelişmeler karşısında muhafazakar bir tutum takınmıştır. Bu nedenle gâlî görüşlere cephe almış ve bu konuda halkı uyarmıştır. Kısacası; O, güçlü kişiliği ile, toplumun birliğini tehdit eden siyasî, dinî ve soysal kırılma ve farklılaşmaların karşısında durmuş ve toplumun en az hasarla bu değişim sürecini atlatması yönünde gayret göstermiştir.
Bu çalışmadaki amacımız, Nûh tûfanının tarihî gerçekliğini ispatlamak değildir. Tûfanın nasıl, ne... more Bu çalışmadaki amacımız, Nûh tûfanının tarihî gerçekliğini ispatlamak değildir. Tûfanın nasıl, ne zaman, ne şekilde ve ne ölçüde yaşandığını ortaya koymak gibi bir amacımız da yoktur. Biz sadece “temel”, başka bir ifade ile “klasik” İslâm tarihi kaynaklarında tûfanın nasıl ele alındığını tespit ederek bin küsur yıllık zaman zarfında İslâm coğrafyasında ve Müslüman camianın muhayyilesinde nasıl bir tûfan düşüncesinin oluştuğunu tespit etmeye; tûfan ile ilişkilendirilen mekânlar hakkında süregelen inançları belirlemeye çalıştık.
Kısacası bu çalışmadaki amacımız, ilk dönem İslâm tarihçilerinin Nûh tûfanına ilişkin görüşlerini ortaya koymak ve Kur’ân-ı Kerîm’de zikri geçen Cûdî Dağı hakkındaki kanaatlerini tespit etmektir.