Osmanlı Kent tarihi Research Papers (original) (raw)
ÖZ: 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında, İstanbul'a yakınlığının da katkısıyla Osmanlı modernizminin ulaşım-lojistik, iletişim ve üretim yetenekleri bakımından ülkenin geneline kıyasla oldukça gelişkin bir kenti olan Edirne, aynı zamanda... more
ÖZ: 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında, İstanbul'a yakınlığının da katkısıyla Osmanlı modernizminin ulaşım-lojistik, iletişim ve üretim yetenekleri bakımından ülkenin geneline kıyasla oldukça gelişkin bir kenti olan Edirne, aynı zamanda zengin demografisiyle de ilgi çeker. Büyük Edirne Yangını (Harik-i Kebir), hem geleneksel konut mimarisi envanteri açısından hem de toplumsal hafızada yarattığı infial açısından önemlidir. Ancak, Edirne kent araştırmalarında sıklıkla adı geçen bu trajik olayın tarihlendirilmesi konusunda ciddi bir kafa karışıklığı vardır. Bu tarihlerin doğru okunmasında ulusalda olduğu kadar uluslararası yayınlarda da yapılan hataların nedenleri üzerinde durmak çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi'nden elde ettiğimiz belgelerle desteklenecek çalışmada konuyla ilgili şimdiye kadar yapılmış hatalı tarih yazımları düzeltilerek doğru tarih tespit edilecektir. Bu tarihi olay üzerinden erken 20. yüzyıl Osmanlısında Rumî ve Hicrî takvimler arası farkın doğuracağı yanlış tarih yazımı Edirne Harik-i Kebir örneği ile gösterilecektir.
ABSTRACT: In the late nineteenth and early twentieth century, Edirne, a highly developed city in terms of transportation-logistics, communication, and production capabilities of Ottoman Modernism with its proximity to Istanbul, has also attracted attention with its prosperity demography.
The great Edirne fire is worth studying both in terms of the loss of the inventory of traditional housing architecture and the tragedy it creates in social memory. However, there is serious confusion about the dating of that fateful event, which is conspicuous and common in Edirne Urban Research readings. The reasons for the historiographical mistakes made in domestic and international publications constitute our scientific study's main subject. In the study, which will be supported by the archive documents we obtained from the Ottoman Archives of the Presidency of the Republic of Türkiye Directorate of State Archives, the correct date will be determined by correcting the erroneous historiography made so far on the subject.
Through this historical event, the wrong historiography caused by the difference between the Rumî and Hijri calendars in the early 20th century Ottoman Empire will be shown with the example of the Grand Fire of the Edirne.
- by Kutalmış Bayraktar and +2
- •
- Ottoman History, Disaster Studies, Historiography, Urban Studies
Bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda gelişen bürokratik sınıfının merkezileşme politikasının da bir gereği olarak kayıt altına alınması ve bunlarla ilgili iş ve işlemlerin yasal çerçeveye oturtulması sürecinin taşradaki... more
Bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda gelişen bürokratik sınıfının merkezileşme politikasının da bir gereği olarak kayıt altına alınması ve bunlarla ilgili iş ve işlemlerin yasal çerçeveye oturtulması sürecinin taşradaki yansıması ele alınmıştır. Bu çerçevede, Doğu Anadolu Bölgesi sınırları dâhilinde bulunan Bitlis’te doğmuş devlet memurları üzerinden Osmanlı taşra memuru profiline ulaşılmaya gayret edilmiştir. Memur özlük dosyasının gayet muntazam bir şekilde tutulduğu Sicill-i Ahvâl Defterleri çalışmamızda ana kaynak olarak kullanılmıştır. Buna ek olarak Osmanlı Arşivi’nde çeşitli fonlarda kayıtlı belgeler, devlet, maârif ve vilayet salnâmeleri ile çalışmaya paralel yapılan diğer yerlerle ilgili araştırmalardan istifade edilmiştir. Osmanlı taşrasında görevli memurların bir bütün olarak analiz edilebilmesi benzeri çalışmaların sayısının artırılması ile mümkün olacaktır. Bu amaçla ortaya konan eser, Osmanlı coğrafyasındaki diğer yerleşim birimleri için yapılacak başka çalışmalara da örneklik teşkil edecektir.
Özet Osmanlı hâkimiyetine 1515 yılında geçen Kızuçan, Diyarbekir Eyaleti'nde Çemişgezek sancağının nahiyesi olarak Allahverdi Bey'in zeâmetiydi. 1523'te Gürzelik nahiyesi ile birlikte Kiğı sancağına bağlandı. 1535'te Erzurum Eyaleti'nin... more
Özet Osmanlı hâkimiyetine 1515 yılında geçen Kızuçan, Diyarbekir Eyaleti'nde Çemişgezek sancağının nahiyesi olarak Allahverdi Bey'in zeâmetiydi. 1523'te Gürzelik nahiyesi ile birlikte Kiğı sancağına bağlandı. 1535'te Erzurum Eyaleti'nin kurulmasıyla müstakil sancak olarak Allahverdi Bey'in idaresinde kalmaya devam etti. Yurtluk-ocaklık statüde olan bu sancakta üç kez tahrir yapıldığı tespit edilmektedir. Bu tahrirlerden XVI. yüzyılda kısa aralıklarla meydana gelen sosyo-ekonomik değişimleri izlemek mümkündür. Ancak XVII. yüzyılda timar sistemi işlevsiz kaldığından tahrir geleneği terk edildi. Timar gelirleri iltizama verilerek yeni sisteme geçildi. Böylece merkezi devlet hazinesine ait gelirlerin tespit ve denetlenmesi için avârız vergisi tahrirleri yapıldı. Avârız-hânelerin kaydedildiği defterlerde yerleşim yerlerindeki nüfus ve mali verilerle topoğrafya, yerleşim ve sosyo-ekonomik yapı incelenebilmektedir. Bu çalışmada 1642 tarihli mufassal ve 1643 tarihli icmal avârız defterleriyle birlikte XVI. yüzyıla ait üç tahrir defteri kullanılarak Erzurum Eyaleti'nin Kızuçan kazasının yerleşim, nüfus ve dinî yapısı karşılaştırmalı şekilde incelenmiştir.
Bu yazıda antik dönemlerden günümüze gelen süreçte, Doğu Karadeniz’in özellikle de Giresun’un kent tarihi açısından önemine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Giresun veGörele’nin 1600’lü yıllardaki tanımı için Evliya Çelebi... more
Bu yazıda antik dönemlerden günümüze gelen süreçte, Doğu Karadeniz’in özellikle de Giresun’un kent tarihi açısından önemine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Giresun veGörele’nin 1600’lü yıllardaki tanımı için Evliya Çelebi Seyahatnamesinden faydalanılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde iskân ettirilen Çepni Türkmenleri tanıtılmıştır. 1940’lı yıllar ve sonrası için de 1935 doğumlu Bahri Dede ve eşi 1940 doğumlu Belkıs Dede’nin tecrübeleri aktarılmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinde kurulduğu düşünülen Ahi Şerefeddin Evkafı, Ankara'nın şen ve bayındır hale gelmesinde katkısı bulunan vakıf müesseselerinden birisidir. Ahi Şerefeddin Evkafı'nın vakıf senedi günümüze kadar... more
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinde kurulduğu düşünülen Ahi Şerefeddin Evkafı, Ankara'nın şen ve bayındır hale gelmesinde katkısı bulunan vakıf müesseselerinden birisidir. Ahi Şerefeddin Evkafı'nın vakıf senedi günümüze kadar intikal etmediği için bir vakıf senedinde bulunan temel bilgilere ulaşılamamaktadır. Bu bağlamda çalışmada vakfın tevliyetinin kime şart koşulduğu, vakıf çalışanlarına ne kadar ücret tayin edildiği, vakıf akaratının nelerden ibaret olduğu ve buralardan elde edilen gelirlerin nerelere sarf edileceği gibi sorulara cevap aranacaktır. Bununla birlikte vakıf içerisinde yaşanan sorunlar ve anlaşmazlıklar ile vakfın tarihsel süreç içerisinde geçirdiği tamiratlara değinilecektir. Daha önce konu hakkında çalışma yapılmamasından dolayı yapılacak olan çalışma ile alandaki boşluğun doldurulması amaçlanmaktadır. Çalışmaya genel itibariyle Ankara şer'iyye sicillerinde (XVI-XVIII. yüzyıl) yer alan Ahi Şerefeddin Evkafı ile ilgili kayıtlar rehberlik edecektir. Zaman zaman Ankara'nın 1522 ve 1571 tarihli Evkaf Tahrir Defteri'ne müracaat edilecek ve buradaki bilgilerden faydalanılacaktır. Vakfın tevliyetinin evlattan olanlara tayin edildiği ve akaratının ise Ankara'nın çeşitli bölgelerinde yer alan köyler, dükkanlar, değirmenler, bahçelerden ibaret olduğu tespit edilen unsurların başında gelmektedir. Bu bağlamda günümüze kadar ulaşan vakıf yapılarıyla Ankara tarihinde önemli bir yer tutan Ahi Şerefeddin Evkafı'nın tarihsel geçmişini ortaya koyan bir perspektif çizilmeye çalışacaktır. Çalışmadaki asıl gaye genelde vakıf müessesesi literatürüne özelde ise Ahi Şerefeddin Evkafı tarihine katkı yapmaktır.
XVIII. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nin büyük ve önemli yerleşimlerinden biri olan Edirne’nin incelendiği bu tezde, kent çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Öyle ki kenti oluşturan mahallelerden evlere ve hatta en yerel ölçekte... more
XVIII. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti’nin büyük ve önemli yerleşimlerinden biri olan Edirne’nin incelendiği bu tezde, kent çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Öyle ki kenti oluşturan mahallelerden evlere ve hatta en yerel ölçekte insanların hayatlarına dokunmaya/dokunulmaya çalışılmıştır. Kentin mahalleleri, semtleri, tahmini nüfus yoğunluğu, konut tipolojisi, insanlar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar, hayatlarından hangi kesitleri mahkemeye getirdikleri gibi hususlar çeşitli yönleriyle araştırmaya konu olmuştur.
Kent tarihi yazımında toplumsal, kültürel ve ekonomik olguları kent mekânıyla ilişkilendiren çalışmaların göreli olarak yeni olduğu görülür. Buna karşılık, kentlerin mekân boyutuyla çalışılmaya başlanması 19. yüzyıldan itibaren Coğrafya... more
Kent tarihi yazımında toplumsal, kültürel ve ekonomik olguları kent mekânıyla
ilişkilendiren çalışmaların göreli olarak yeni olduğu görülür. Buna karşılık, kentlerin mekân
boyutuyla çalışılmaya başlanması 19. yüzyıldan itibaren Coğrafya disiplini içerisinde
gerçekleşmiş, bu bağlamda kentlerin makroformu ve biçimlenmelerinin oluşum ve
dönüşümü üzerinde karşılaştırmalı çalışmalar Kentsel Coğrafya alanının konularını
oluşturmuştur. Aynı dönemde Arkeolojinin gelişmesiyle, tarih öncesinden bu yana
kendiliğinden oluşmuş insan yerleşmeleri yanında planlı yerleşmelerin varlığının gün ışığa
çıkması kent formuna yönelik araştırmaların gelişmesine önemli bir ivme kazandırmıştır.
Mimarlık tarihi yazımında bu gelişmenin etkileri belirgin biçimde ortaya çıkar. Yüzyıl
dönümünde Şehircilik ve/veya Şehir Planlama’nın bir disiplin olarak oluşumu aşamasında,
kent makroformu ve kentsel biçimlenme sorunsalına odaklanan kent tarihi araştırmaları,
yeni disiplinin epistemolojisinin oluşumunda kaynaklık etmiştir. Poëte, Lavedan, Geddes
ve Mumford’un çalışmaları bu kapsamda düşünülebilir. 20. Yüzyılın ikinci yarısında ise
Benovolo, Kostoff vd. kent formu ve kentsel ve kamusal mekânlarının biçimlenmesine
odaklanan yapıtlarıyla öne çıkarlar. Bu dönemde, kentsel morfoloji ve mimari tipoloji – tipo-morfoloji- araştırmaları “operasyonel tarih” yaklaşımıyla mimarlık ve kentsel tasarım alanlarında, uygulamayı da yönlendirecek olan bir kuram ve araştırma alanı olarak ortaya
çıkmış ve gelişmiştir. Türkiye’de ise kent formu ve kentsel mekân odaklı çalışmaların özellikle Şehircilik ve Mimarlık Tarihi alanında geliştiği söylenebilir. Fransız mimar ve sanat tarihçi Albert Gabriel, tarihi kentler üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarla Türkiye’de kentsel morfoloji çalışmalarında öncü olmuştur. Kemal Ahmet Arû, Doğan Kuban, Gönül
Tankut ve Sevgi Aktüre ise yakın dönemde kent ve şehircilik tarihine, her zaman adı konmasa da kentsel morfoloji yaklaşımıyla önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu bildiride, uluslararası bağlam içerisinde, geçmişten bugüne Türkiye’de kent tarihi yazımında kentsel morfoloji çalışmalarının katkıları ve yeri örnekler üzerinden tartışılmaktadır.
Tel: 0 (232) 285 62 64 Faks: 0 (232) 247 60 40 www.izmirkitap.net izmir@izmirkitap.net Tarihsel Süreç Ýçinde KONAK MEYDANI Dr. Fikret Yýlmaz Baský Stil Matbaacýlýk A.ª.-Ýstanbul 2200 adet basýlmýºtýr Eylül 2003 SUNUª Bilindiði üzere Konak... more
Tel: 0 (232) 285 62 64 Faks: 0 (232) 247 60 40 www.izmirkitap.net izmir@izmirkitap.net Tarihsel Süreç Ýçinde KONAK MEYDANI Dr. Fikret Yýlmaz Baský Stil Matbaacýlýk A.ª.-Ýstanbul 2200 adet basýlmýºtýr Eylül 2003 SUNUª Bilindiði üzere Konak Meydaný, Ýzmir'le bütünleºmiº bir kamusal alan... Yaklaºýk iki yüz yýl önce oluºmaya baºlayan meydan, etrafýndaki Hükümet Konaðý, Saat kulesi, Yalý camii,ne yazýk ki 1955 yýlýnda yýktýrýlan Sarý Kýºla ve onunla ayný sonu paylaºan Adliye binasý gibi yapýlardan oluºan Devlet Sitesi arasýnda tanýmlý bir mekan özelliði kazanmýºtý. Oluºmuº ºekliyle, kentin hem yönetsel hem de fiziksel merkeziydi. Kentlerin kamusal hayatýnda, meydanlar özel iºlev ve anlam taºýyor. Kentlilerin hepsinin ortak kullanýmý söz konusu olduðundan, kamusal niteliði de bulunan meydanlar, bu özellikleriyle adeta bulunduklarý kentlerle özdeºleºmiºlerdir. Meydanlar ve kamusal merkezler, kentlilerin yaºamlarý boyunca oturduklarý mahallenin sokaklarý kadar çok uðradýklarý ve anýlarýndaki olaylarýn pek çoðunun geçtiði mekanlar olduðundan ortak referans kaynaklarýdýr. Konak Meydaný da, Ýzmirlilerin hafýzalarýnda yer bulmuº anýlarýn ortak mekanýdýr. Bu nedenle dünyadaki örneklerinden izlendiði kadarýyla, meydanlarýn formlarý ve fiziksel yapýlarýna müdahale edilmez. Çünkü, her müdahale sonucu ortaya çýkan deðiºiklik, önceki dönemin ortak belleðinin tahrip edilmesine ve kentsel kimliðin geliºiminde kesintiye neden olur. Kentlilerin aidiyet baðlarý oluºturduklarý ortak alanlar tahrip edildiðinde, kentle kentliler arasýndaki iliºki de kesildiðinden, kentli bilincinin geliºmesi zorlaºýr. Bütün bunlara raðmen, Konak Meydaný'nýn tanýmlý formu ve bütünlüðü, 1955 yýlýnda Sarý Kýºla'nýn yýktýrýlmasýyla bozuldu. Kentin ortasýnda modern bir merkez yaratýlmasý için "Ýzmir'e yakýºmadýðý" yargýsýyla yýktýrýlan Kýºla'nýn arsasý ve talimhanesinin üzerinde, uygulanmasý öngörülen projelerden hiçbirisi gerçekleºtirilemedi. Bir baºtan diðer baºa yol geçirildi; köprüler inºa edildi; otobüs ve minibüs duraklarý yapýldý. Formu defalarca deðiºtirildi, hatta yýllarca kentin ortasýnda büyük bir boºluk olarak kaldý. Bütün bunlar dikkate alýndýðýnda, Ýzmir'in en eski kamusal meydanýnýn yeniden ele alýnýp düzelenmesi, yapýlmasý gereken çalýºmalar arasýnda öncelikli nitelenmesini hak etmekteydi. Meydan'ýn Ýzmir için taºýdýðý anlam ve tarihsel birikim dikkate alýnarak yapýlacak çalýºmayla, yeniden kentin hayatýna kazandýrýlmasý kaçýrýlmazdý. Gümrük önünden eski Bahribaba Parký'na ve Kemeraltý giriºinden denize kadar uzanan alanýn her bölgesi, bir bütünün parçalarý olarak düºünüldü. Baºta meydan olmak üzere, Kemeraltý bölgesi yeniden denizle buluºturuldu. Hükümet Konaðý önü ve Saat Kulesi çevresi, eski meydanýn sýnýrlarý dikkate alýnarak ortaya çýkarýldý. Bunlarýn yanýnda, baºta Tarih Parký olmak üzere yaratýlan diðer parklarda, kent geçmiºinin izleri yansýtýlmaya çalýºýldý. Bu özellikleriyle meydan, Ýzmir'in kimliðiyle ilgili referanslarý da barýndýran bir kamusal alan olarak kent hayatýna yeniden katýlýyor. 1955 yýlýndan beri Ýzmir ve Ýzmirlilerin hayatýnda bir belirsizlik sembolü olan Konak Meydaný'nýn düzenlenmesinde emeði geçen tüm çalýºma arkadaºlarýma teºekkür ediyor, Ýzmir'e yaptýklarý katkýdan dolayý kutluyorum. ÖNSÖZ Konak Meydaný'nýn oluºmaya baºladýðý yýllardan, yeniden düzenlenerek açýldýðý bugüne kadar geçen zaman diliminde yaºadýðý süreç, üniversitelerde örnek ders olarak okutulmayý hak edecek kadar ilginç bir geçmiºi barýndýrýyor. XIX. yüzyýl baºlarýnda, Osmanlý Ýmparatorluðu'nun modernizasyonu baðlamýnda yapýlan reformlarýn, kentin kamusal merkezi olan Konak Meydaný'nýn ortaya çýkýºýndaki etkisi, taºýdýðý tarihsel önemin baºka bir boyutunu oluºturmakta... Yaklaºýk iki yüz yýldýr kentin hem fiziksel hem de yönetsel merkezi olan bu alan ve ona eklemlenen bölge, çevresindeki yapýlarýn gündelik ve sembolik iºlevleriyle Ýzmir'i kentsel mekan organizasyonu bakýmýndan da etkilemiºtir.Güzelyalý'ya kadar uzanan alandaki yerleºmeler tramvay hattýyla; Liman, Kordon ve Alsancak Garý yine tramvay hattýyla; Kadifekale altýna kadar uzanan yerleºim alanlarý açýlan yollarla; Basmahane Garý açýlan bulvarla kentin merkezine yani Konak Meydaný'na baðlanmýºtýr. Tarihsel iº merkezi Kemeraltý çarºýlarý ise zaten meydana doðal olarak eklenmiº olduðundan, Konak hem iº alanlarý hem de meskun bölgelerin buluºtuðu kentsel bir odak olmuºtur. Geliºimi tamamlanmýº kentsel merkezlere hangi amaçlarla olursa olsun yapýlan müdahale olumsuz sonuçlar doðurur. Her ºeyden önce müdahale öncesindeki yapýyla iliºki ve anýlar sistematiði bozulur ki, insan-kent açýsýndan onarýlmasý ve geri dönüºümü mümkün deðildir. Üstelik Konak Meydaný örneðinde yaºanan sürecin olumsuzluklarý sadece bununla da sýnýrlý deðildir. Konak Meydaný'na yapýlan müdahaleler sonucu, kentin mekan organizasyonundaki uyum bozulmuº; meydan özelliðinin ortadan kalkmasýyla adeta koordinatlarýn ortasýndaki bileºke noktasý kaybolmuº gibi bir etki yaºanmaya baºlanmýºtýr. Sonuç aðýr olmuº ve Ýzmir, merkezi bulunmayan bir salýným refleksinin hakim olduðu kentlerden birine dönüºmüºtür. Son proje 1955'ten beri yaºanan süreci sona erdiriyor. Ýlk defa mekansal baðlantýlarý ve tarihsel özellikleriyle ele alýnan Meydan, Ýzmir'in kentsel yaºamýndaki yerini yeniden alýyor. Konak Meydaný kentle yeniden buluºurken, bu süreci hazýrlayan ve emeði geçen herkese teºekkür etmenin zevkli bir görev olduðunu belirtmek istiyorum.
Bu sunumda Safranbolu ve içine yerleştiği kanyonlar ontolojik varlıklar olarak değerlendirilerek, oluşan kent morfolojisinin yetkinliği tartışılmaktadır. İkinci bölümde Karabük'e eklemlenen tarihi yerleşmenin tüm ulaşım aksının değişmesi... more
Bu sunumda Safranbolu ve içine yerleştiği kanyonlar ontolojik varlıklar olarak değerlendirilerek, oluşan kent morfolojisinin yetkinliği tartışılmaktadır. İkinci bölümde Karabük'e eklemlenen tarihi yerleşmenin tüm ulaşım aksının değişmesi sonucu şehrin algılanmasındaki bulanıklaşma yanında şehirde oluşan aşırı motorlu trafik yükü tartışılmaktadır. Üçüncü bölümde ise koruma alanındaki restorasyonlardaki hatalar ve sonucunda kaybolan patina örneklenmektedir. Son bölümde ise gerek kent algısının zenginleştirilmesi gerekse motorlu trafik sorununun çözülebilmesi için bir öneri getirilmektedir.
Özet/ Abstract Manisa’da Osmanlı hâkimiyetinin kuruluşundan Hatuniye, Sultaniye ve Muradiye külliyelerinin inşa ediliş sürecine kadarki, Sultan I. Mehmed (1413-1421) ve II. Murad (1421-1451) ve Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) devrine... more
Özet/ Abstract
Manisa’da Osmanlı hâkimiyetinin kuruluşundan Hatuniye, Sultaniye ve
Muradiye külliyelerinin inşa ediliş sürecine kadarki, Sultan I. Mehmed (1413-1421) ve II. Murad (1421-1451) ve Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) devrine kadar uzanan bir asra yakın vakıflaşma sürecini Sultan Külliyelerine zemin hazırlayan mimarî bir ön devir olarak görmek mümkündür. Bu süreçteki vakıf kurucularının özel şartlarının yazıldığı vakıf senetlerinin yâni vakfiyelerinin çok azının günümüze kadar gelebilmiş olması münasebetiyle, vakıflaşma bütün açıklığıyla ortaya konulamamaktadır. Bununla birlikte, mevcut olan vakfiyeler, 1531 ve 1575 tarihi Saruhan Evkaf Defterleri ile arşivlere ve mekâna dayalı
akademik araştırmaları birlikte okuyarak yukarıda elde edilen sonuçlara
varılabilmiştir. Aynı tarzda araştırmalara Manisa Şer’iyye Sicilleri de dâhil edilerek incelenecek olunursa, önü ve arkasıyla Fâtih devri Manisa vakıfları üzerine yeni bulgular elde edilebilecektir. Bunun da, 15. yüzyıl Manisa’sının “Vakıf-imaret sitesi”ni biraz daha gün yüzüne çıkaracağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Vakıf, II. Mehmed, Manisa, Şehir
Bu çalışmada, Osmanlı modernleşmesinin, özellikle Tanzimat reformları kapsamında, Osmanlı şehirlerinde ürettiği kentsel değişimler, ekonomik ve politik etkenleri ile mekânsal ve hukuksal sonuçları ışığında, kentleşme deneyimleri ile yerel... more
Bu çalışmada, Osmanlı modernleşmesinin, özellikle Tanzimat reformları kapsamında, Osmanlı şehirlerinde ürettiği kentsel değişimler, ekonomik ve politik etkenleri ile mekânsal ve hukuksal sonuçları ışığında, kentleşme deneyimleri ile yerel yönetim kurumları örnekleri üzerinden ele alınacaktır.
Sosyo-ekonomik tarih araştırmalarının kuşkusuz en eğlenceli yanı siyasi tarihlerden ve büyük adamların belirleyici konumlarından uzak olmasında yatmaktadır. Tarihsel süreçler üzerinde asıl belirleyici aktörlerin coğrafya, iklim ve... more
Sosyo-ekonomik tarih araştırmalarının kuşkusuz en eğlenceli yanı siyasi tarihlerden ve büyük adamların belirleyici konumlarından uzak olmasında yatmaktadır. Tarihsel süreçler üzerinde asıl belirleyici aktörlerin coğrafya, iklim ve insanlar olduğunun farkına varılması, sosyal tarih araştırmalarını da daha verimli bir hale getirmiştir. Bu bakış açısından yola çıkarak, büyük coğrafi bütün ya da siyasi birimlerin küçük parçaları olan kentlerin tarihsel değişim süreçleri de daha net bir şekilde ortaya konulabilmektedir. Tarsus böyle bir çalışmanın yürütülebilmesi açısından ender rastlanılabilecek bir coğrafyası ve tarihi değişim sürecine sahiptir. Çalışmamızda bu genel perspektiften yola çıkılarak Tarsus'un belli başlı olanak ve olanaksızlıkları tespit edilerek bunların kentin tarihsel değişim sürecindeki etkilerinin ortaya konulması da araştırmanın aynı ölçüde verimli ve eğlenceli bir nitelik taşımasını sağlayacaktır.
Muhafazakâr Düşünce dergisi bu sayısında şehirleri ele alırken önemli bir iş yapıyor. Hem şehre ait birikimi güncelliyor hem de her medenî hamlenin aynı zamanda şehre dayalı bir vizyonu olması gerektiğini hatırlatıyor. Şehir tahayyülü... more
Muhafazakâr Düşünce dergisi bu sayısında şehirleri ele alırken önemli bir iş yapıyor. Hem şehre ait birikimi güncelliyor hem de her medenî hamlenin aynı zamanda şehre dayalı bir vizyonu olması gerektiğini hatırlatıyor. Şehir tahayyülü olmayanların, geleceğin şehrini geçmişin üzerine bina etme konusunda derdi, tasası, fikri, yaklaşımı, arayışı bulunmayanların ancak rüya gibi dönemsel bir güç sayılabileceklerini, insanlığın geleceğine söz düşüremeyeceklerini fısıldıyor. Burada her biri şehrin anlamlı yapı taşlarından birisi addedilebilecek yazıların yeni fikirlere, yorumlara, ilhamlara yol açacağını umuyoruz.
İyi okumalar!
Prof. Dr. Naci Bostancı
The proper use of historical matterials in the establishment of narratives of urban history is an important subject matter. Urban history as a brand new subject of social history has been lately in the agenda of the historians. However,... more
The proper use of historical matterials in the establishment of narratives of urban history is an important subject matter. Urban history as a brand new subject of social history has been lately in the agenda of the historians. However, access to the sources and their prior usage were the most initial challenges. Therefore it is crucial to put forward the points that require close attention. The city which is the subject of inquiry should be carefully analysed by identifying the matterials and sources belonging to the time period that is under investigation. In this study the kinds of the Ottoman documentary sources that can be used in a study conducted to establish a narrative for the Ottoman Tarsus are analysed. The aim of the study is to identify both the kinds of information that can be compiled from the Ottoman documentary sources, and also the institutions from which the respective sources can be obtained in order to understand and relate the short history of Tarsus city during the Ottoman era. The primary sources will be evealuated in the first part of the this article, afterwards the historical change in the Tarsus city will be analyzed in the light of the primary sources. The retainability of the region from antiquity had drawn the attention of the scholars, therefore a rich source of data, mostly belong to Otoman era, could be found in Tarsus. From this point of view Tarsus region would be an important example of local historical writing.
Fabrikalardan sonra Sanayi Devrimin en büyük simgesi olan demiryolları ulaştırmada devrim yaratmıştır. Sunduğu hızlı, güvenilir taşıma olanakları sayesinde insan ve eşyaların hareketliliği artmış, maliyet düşmüştür.
İstanbul’da 19. yüzyılda gerçekleşmiş en büyük felaketlerden biri olan Pera Yangını, birçok araştırmanın yıkıcılığına ve dönüştürücülüğüne değindiği planlama açısından bölgenin önemli dönüm noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu... more
İstanbul’da 19. yüzyılda gerçekleşmiş en büyük
felaketlerden biri olan Pera Yangını, birçok
araştırmanın yıkıcılığına ve dönüştürücülüğüne
değindiği planlama açısından bölgenin önemli
dönüm noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
Bu çalışmalardan yola çıkarak yangında, yangın
sonrası süreçte ve bu dönemde yapılan plan
önerilerinde kentlinin rolünü araştıran yazar,
kentlinin kentin dönüşümündeki “etkin” ve “etkili”
varlına dikkat çekiyor.
Öz Sicill‐i Ahvâl Defterleri, II. Abdülhamit döneminin ilk yıllarından itibaren devlet hizme‐ tinde çalışan tüm memurların biyografilerinin kaydedildiği ve hizmetlerindeki değişik‐ liklerin takip edildiği defterlerdir. Yakın dönem Osmanlı... more
Öz Sicill‐i Ahvâl Defterleri, II. Abdülhamit döneminin ilk yıllarından itibaren devlet hizme‐ tinde çalışan tüm memurların biyografilerinin kaydedildiği ve hizmetlerindeki değişik‐ liklerin takip edildiği defterlerdir. Yakın dönem Osmanlı bürokrasi tarihi araştırmaları için ana kaynak niteliğinde olan bu defterler, bir taraftan müslim‐gayrimüslim her kade‐ meden devlet memurunun birer biyografisini sunarken, diğer taraftan devletin idarî, malî ve eğitim sistemi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu bilgilerle devletin siyasi ve mali durumunu devlet adamlarının faaliyetleri üzerinden değerlendirmek mümkün olacaktır. Bu çalışmada, Sicill‐i Ahvâl kayıtlarından tespit edilen Bartın doğumlu 40 me‐ mur ele alınacaktır. Öncelikle memurların isimleri, doğum tarihleri, baba ve sülale adları gibi kimlik bilgileri ortaya konulacaktır. Ardından aldıkları eğitim, bildikleri lisanlar, göreve başlama yaşları, hangi memuriyetlerde bulundukları, ne kadar maaş aldıkları, memuriyetleri süresince herhangi bir soruşturma geçirip geçirmedikleri ve ceza alıp almadıkları gibi bilgiler değerlendirilecektir. Böylelikle Osmanlı devlet kurumlarında görev almış olan Bartın doğumlu memurlar hakkında bilgi verilecek ve bu doğrultuda Bartın tarihine katkı sağlanacağı gibi söz konusu memurların gördükleri eğitim, yaptıkla‐ rı memuriyetler ve aldıkları maaşlar üzerinden dönemin Osmanlı idari yapılanması hakkında bilgi sahibi olma imkânı doğacaktır. Anahtar Kelimeler Bartın, Memur, Osmanlı Devleti, Sicill‐i Ahvâl Defterleri, Tercüme‐i Hal OFFICERS BORN IN BARTIN ACCORDING TO SICILL‐I AHVÂL REGISTERS Abstract Sicill‐i Ahvâl Registers, were the books in which all the officers' biographies and their change in services are recorded and kept starting from the first years of II. Abdülhamit period. These books are
Öz: Osmanlı kent tarihçiliği alanındaki historiografik değişimler sırf tarih disiplinin iç tartışmalarından beslenen bir süreç değil aynı zamanda neoliberal politikaların kent mekanında yarattığı değişim ve küreselleşme kaynaklıdır. Bu... more
Öz: Osmanlı kent tarihçiliği alanındaki historiografik değişimler sırf tarih disiplinin iç tartışmalarından beslenen bir süreç değil aynı zamanda neoliberal politikaların kent mekanında yarattığı değişim ve küreselleşme kaynaklıdır. Bu makale Osmanlı kent tarihçiliğinin modern dönemi ve temel sorunsallarını ortaya koyuyor ve 1970'lerden bugüne gelişmekte olan küreselleşme ve 'mekanın' yeni algısının tarihçinin kimliğini ve ilgi alanlarını ne yönde değiştirdiğini örneklerle göstermeye çalışıyor. Abstract: The historiographical changes of Ottoman urban historigrahpy are not only fed by the debates of the history as a discipline but also resulted due to globalization and the transformation of the urban space with neoliberal policies. This article presents the basic questions and themes of Ottoman urban history during the modern era and tries to depict through samples how globalization and the new perceptions of 'space' changed the identity and interests of historians.
Karacahisar Castle is located in 7 km. southwest from Eskişehir City Center and nearby Porsuk River. Castle is build in 200x300 m. dimensions and on a plateau which is nearly 1010 m. higher from sea level. Only one portal from east allows... more
Karacahisar Castle is located in 7 km. southwest from Eskişehir City Center and nearby Porsuk River. Castle is build in 200x300 m. dimensions and on a plateau which is nearly 1010 m. higher from sea level. Only one portal from east allows entrance to castle. There is no clear information about the previous name and the construction date of the castle. According to Ottoman Chronicles castle was captured by Osman Ghazi in 1288. Karacahisar Castle was often mentioned in Ottoman Chronicles, thus one can suggest that castle is really important for early Ottoman history. Scientific researches at castle started in 1999. In this article, it is aimed to make a clear suggestion about the change and transformation of Karacahisar Castle based upon the foundings from 2011-2014 excavation seasons.
Büyük bir ihtimalle metinleri Hadice Turhan Sultan tarafından seçilmiş ve Hattat Halid-i Erzurumî'nin talebesi Teknecizade (Şehrî) İbrahim tarafından yazılmış yazılarıyla Yeni Cami, arkasında köklü bir mimari-yazı geleneğini temsil... more
Büyük bir ihtimalle metinleri Hadice Turhan Sultan tarafından seçilmiş ve Hattat Halid-i Erzurumî'nin talebesi Teknecizade (Şehrî) İbrahim tarafından yazılmış yazılarıyla Yeni Cami, arkasında köklü bir mimari-yazı geleneğini temsil etmektedir. Caminin kubbe ve kapı yazıları metinsel olarak Osmanlı hanedan camilerinin tipik yazı örneklerindendir. Caminin çini yazıları, malzeme olarak, hanedan kadınlarının inşa ettirdiği camilerin bir devamıdır. Bütün bunlarla beraber, döneminin zihin dünyasını yansıtan yazılarının bazı özellikleri, camiyi bu köklü mimari-yazı geleneği içerisinde özel bir konuma taşımaktadır.
In the 19th century, the economic repercussions of constantly changing policies paved the road for a number changes in the Ottoman Empire. The Balta Limanı Treaty signed in this century became a turning point for Ottoman economic history.... more
In the 19th century, the economic repercussions of constantly changing policies paved the road for a number changes in the Ottoman Empire. The Balta Limanı Treaty signed in this century became a turning point for Ottoman economic history. As a result of this treaty, particularly in the provincial cities with high potential of trade, a great transformation occurred in the Ottoman trade system. This article examines the transformation of trade in Tarsus and the effect of this economic transformation on the region of Çukurova.
30 Kasım 1853 tarihli Sinop faciası, 1853-1856 Osmanlı-Rus Harbi’nin önemli kırılma anlarından birisidir. Ruslar tarafından gerçekleştirilen deniz harekâtı sonucu Sinop Limanı’nda bulunan Osmanlı filosu, bir vapur dışında tamamen imha... more
30 Kasım 1853 tarihli Sinop faciası, 1853-1856 Osmanlı-Rus Harbi’nin önemli kırılma anlarından birisidir. Ruslar tarafından gerçekleştirilen deniz harekâtı sonucu Sinop Limanı’nda bulunan Osmanlı filosu, bir vapur dışında tamamen imha edilirken iki bine yakın Osmanlı denizcisi yaşamını yitirmiştir. Şehitlerin aziz hatıralarını yâd etmek amacıyla Padişah Abdülmecid’in iradesiyle kenttin uygun bir noktasına anıtsal bir çeşme yapılmasına karar verilmiştir.
1854 yılında yapımına karar verilen çeşme inşaatı ancak 21 Ağustos 1858 tarihinde tamamlanabilmiştir. Çalışmada öncelikle Sinop Şehitler Çeşmesi’nin, yapım aşamasından tamamlanmasına kadar geçen süre içerisinde yaşanan aksaklıklar ele alınmıştır. Daha sonra çeşmenin suyolları, yapı malzemeleri, mimari özellikleri ve yapım maliyeti Osmanlı arşivlerinde yer alan keşif defterleri ve diğer vesikalardan istifade edilerek tablolar halinde aydınlatılmaya çalışılmıştır. Yine çalışmayla ilişkili olarak belgelerden tespit edilen ancak ismi unutulan Sultan Süleyman Çeşmesi’nin yapımı ve daha sonraki akıbetine dair bulgular da yer verilen konular arasındadır.
Bu çalışmayla birlikte Şehitler Çeşmesi’nin yapımına dair menkıbeleşen birtakım yanlış anlatıların önüne geçilmesi, Sinop’un simgesel yapılarından birisi olan söz konusu çeşmenin tanıtımına ve kent tarihine katı sağlanması amaçlanmıştır.
The Sinop disaster of 30 November 1853 is one of the important breaking moments of the 1853-1856 Ottoman-Russian War. As a result of the naval operation carried out by the Russians, the Ottoman fleet in Sinop Port was completely destroyed, except for one ferry, while nearly two thousand Ottoman sailors lost their lives. In order to commemorate the cherished memories of the martyrs, it was decided to build a monumental fountain at a suitable point in the city by the command of Sultan Abdülmecid.
The construction of the fountain, which was decided to be built in 1854, could only be completed on 21 August 1858. In the study, first of all, the problems experienced during the period from the construction phase to the completion of the Sinop Martyrs’ Fountain were discussed. Later, the waterways, building materials, architectural features and construction cost of the fountain were tried to be illuminated in tables by making use of the discovery books and other documents in the Ottoman archives. Again, findings related to the construction and subsequent fate of the Sultan Süleyman Fountain, which was identified from the documents in relation to the study but whose name was forgotten, are also among the topics covered.
With this study, it is aimed to prevent some false narratives about the construction of the Martyrs’ Fountain, to promote the fountain, which is one of the symbolic structures of Sinop, and to provide solidity to the city’s history.
Göynük Kazası 19. yüzyılda yönetsel ve mülki alanı içerisinde merkezde 4 mahalle, merkez dışında ise 89 köyden meydana gelen bir kenttir. Dönemin Kaza Müdürü kentin en varlıklı kişisi olan Atufetlü Süleyman Ağa’dır. Köylerde ve... more
Göynük Kazası 19. yüzyılda yönetsel ve mülki alanı içerisinde merkezde 4 mahalle, merkez dışında ise 89 köyden meydana gelen bir kenttir. Dönemin Kaza Müdürü kentin en varlıklı kişisi olan Atufetlü Süleyman Ağa’dır. Köylerde ve mahallelerde yönetim, bulundukları mahallin genelde servet bakımından varlıklı kişileri olarak gözüken ve mahallin büyüklüğüne göre muhtar-ı evvel ve muhtar-ı sani olarak adlandırılan muhtar veya muhtarlar ve imamların elinde bulunmaktadır.
19. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’ nin karşı karşıya kaldığı nüfus kıtlığı sorunu Göynük’ te de karşımıza çıkmaktadır. Nitekim kaza merkezi ortalama 1540, kırsal alan ise 8260 kişiden meydana gelmektedir.
Hem kent merkezinde hem kırsal alanda servet birikiminin en yoğun olduğu aralık 501 kuruş ve üzeri olan servet aralığıdır. Bu servet aralığında kent merkezinde 159 , kırsal alanda ise 639 hane tespit edilmiştir. Uç düzeyde servete sahip olanların özellikle de düşük düzeyde servete sahip olanların az olması tıpkı Göynük kent merkezinde olduğu gibi Göynük kırsalının da genelde orta halli bir profil çizdiğini düşündürmektedir. Bununla beraber kırsal alanda yaşayanlar kente göre kısmen daha varlıklıdırlar.Nitekim kırsal alanda tespit edilen toplam gelirin hane ölçeğinde dağılımı 803,14 kuruşa tekabül etmekte iken bu oran kent merkezinde 692,77 kuruştur. Hane başına kent merkezinde ortalama 4,09 dönüm ekili toprak düşmesine karşın, bu oran kırsal kesimde 584,41 dönüme tekabül etmektedir.
Kentsel yerleşimde mesleki örgütlenme dolayısıyla sanatsal faaliyetler büyük bir ağırlığa sahip olup, bu alanda büyük bir istihdam yaratılmıştır. Mesleki ve tarımsal gelirin toplam gelir içerisindeki oranı kent merkezinde % 89 iken kırsal kesimde % 90’ dır. Bununla beraber, kent merkezinde yaşayan fertlerin gelir kaynaklarının % 62’si yaptıkları meslekten elde edilmesine karşın kırsal kesimde bu oran % 17’dir. Kırsal alanda yaşayan birçok kişi, köylerdeki sanatsal faaliyetlerin darlığı nedeniyle, gıda, metalürji, dokuma, deri vs. alanlarındaki ihtiyaçlarını ya kendi imkanları ile ya da kent merkezine gelerek çözmüşlerdir. Bununla beraber kırsal alanda yaşayan bazı kişilerin de süt ve süt mamulleri üretip satarak, kaşıkçılık, odunculuk gibi meslekleri icra ederek Göynük merkezi ekonomisine katkıda bulunduklarını düşünmekteyiz.
Tarımsal ürünlerde insanların temel besin kaynağı olan buğday ve arpanın ağırlığı söz konusudur. Kent genelinde hane başına ortalama 3,18 dönüm hububat arazisi düşmesine rağmen bu oran kırsal kesimde 12,04 dönümdür. Kent merkezinde 83 haneye ait 1- 10 dönüm arası küçük, 35 haneye ait 10-50 dönüm arası orta büyüklükte, hububat arazisi tespit edilmesine karşın 50 dönüm üzeri büyük işletme tespit edilememiştir. Göynük kırsalında ise 548 adet 3100 dönüm ( % 36 ) 0,5 - 10 dönüm arası, 958 adet 15802,5 dönüm ( % 63 ) 10-50 dönüm arası, 17 adet 1331 dönüm ( % 1 ) büyük işletme tespit edilmiştir. Bu veriler kent merkezinde tarımsal üretimden sağlanan yıllık hasılanın geçimlik, kırsal alanda ise hem geçimlik hem de ticarî düzeyde yapıldığını düşündürmektedir. Tarımsal meta üretimi yerel kent pazarları yanında olasılıkla Bolu’nun diğer bazı kazalarıyla beraber başkent İstanbul’a da kaynaklık yapmıştır.
Evliya Çelebi’ nin bağlarla çevrili bir kent olarak övdüğü Göynük kent merkezinde 19. yüzyılda 85 adet 83,75 dönüm, kırsal alanda ise 294 adet 330,4 dönüm küçük işletme tarzı bağ tespit edilmiştir. Bağ işletmeleri içerisinde orta ve büyük işletmelerin tespit edilememesi, hanelerin ticari amaçlarla değil geçimlik düzeyde üzüm ürettiklerini düşündürmektedir. Benzer şekilde Göynük kent merkezinde 86 adet küçük, kırsal alanda ise 1 adet orta, 386 adet küçük işletme tarzında dutluk tespit edilmesi hem bağcılık hem de ipek üretimin temel hammaddesi olan dutluk üretiminde hane içi tüketime yönelik üretim yapıldığını akla getirmektedir.
Hem kırsal hem de kentsel alanda az da olsa sebze ve meyve bahçelerine rastlanması Göynük’te kuru tahıl tarımı yanında sulu tarımın da yapıldığına işaret etmektedir.
Kırsal alanda dutluk, bağ, sebze, meyve ve hububat ekili toprakların verimlilik düzeyine bakıldığında tıpkı kent merkezinde olduğu gibi alan açısından ikinci sırada bulunan dutluklardan en yüksek verimin sağlandığı görülmektedir. Bu durum bölge topraklarının verimlilik şartları bakımından dut yetiştiriciliğine son derece uygun olduğunu göstermektedir. Bursa, Göynük’e göre çok daha gelişmiş bir bölge olmasına karşın belirttiğimiz temel üretim dallarından hububat alanında Göynük’le hemen hemen birbirine eşit durumdadır. Dutluk ve bağcılık sektöründe ise Bursa’nın Göynük’e kıyasla dönüm başına sağlanan yıllık hasıla miktarında çok da abartılı bir rakama sahip olmadığı görülmüştür.
Göynük’ün engebeli araziye sahip olması, Göynük’te engebeli araziye dayanıklı, beslenmesi kolay ve çabuk üreyen bir hayvan olan keçinin diğer hayvanlara göre daha fazla yetiştirilmesine neden olmuştur.
Kent merkezi genelinde % 14 öşür, % 86 vergüy-i mahsusa toplanmışken, tarımın kırsal alandaki ağırlığının bir neticesi olarak kırsal alanda % 70 vergüy-i mahsusa, % 30 oranında öşür toplanmıştır
Elmalı Kazası (1839-1914) isimli bu eser Hatice Durgun tarafından yazılmış olup, yazarın doktora tez çalışmasının kitaplaştırılmış halidir. Çalışma -yazarın önsöz kısmında da bahsettiği gibi- 1839 Tanzimat Fermanı ile Osmanlı idare... more
Elmalı Kazası (1839-1914) isimli bu eser Hatice Durgun tarafından yazılmış olup, yazarın doktora tez çalışmasının kitaplaştırılmış halidir. Çalışma -yazarın önsöz kısmında da bahsettiği gibi- 1839 Tanzimat Fermanı ile Osmanlı idare sisteminin değiştirilmesi ile başlatılıp Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılı ile sona erdirilmiştir. Eser; giriş, üç bölüm, sonuç ve ekler kısımlarından meydana gelmektedir. Ayrıca, yazar şehir tarihi açısından önem arz eden Şer’iyye Sicil defterleri, salnameler, seyahatnameler ve araştırma eserlerinden yararlandığını eserine başlamadan önce kaynak ve araştırmalar başlığı altında okuyucularıyla paylaşmıştır.
Fransız gazeteci Paul Fesch'in 1907 yılında kaleme aldığı "Abdülhamid'in Son Günlerinde İstanbul" isimli eser, 1999 yılında Erol Üyepazarcı'nın çevirisi ile ülkemizde yayınlanmıştır. Tek baskı ile kalan kitap şu an yalnızca sahaflarda... more
Fransız gazeteci Paul Fesch'in 1907 yılında kaleme aldığı "Abdülhamid'in Son Günlerinde İstanbul" isimli eser, 1999 yılında Erol Üyepazarcı'nın çevirisi ile ülkemizde yayınlanmıştır. Tek baskı ile kalan kitap şu an yalnızca sahaflarda bulunabilmektedir. Kitap, 1907 yılında Paris'te yapılan ilk baskısından günümüze kadar sınırlı sayıda müellif tarafından kullanılmış ve hak ettiği değeri görmemiştir. Bu çalışma ile kitabın tanıtılmasına ve daha fazla araştırmacı tarafından istifade edilmesine olanak sağlamak amaçlanmıştır. Zira Paul Fesch'in eseri, Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi açısından başka kaynaklarda bulunamayacak derecede kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. Birinci elden kaynak olan ve yazarın bizzat müşahede ettiği gezilerine dayanan bu kitap bir başvuru eseridir. Çalışmamızda kitabın kaynak değeri, içeriği ve muhtevası, olumlu ve olumsuz yönleri ele alınmıştır.