Sürdürülebilirlik Research Papers - Academia.edu (original) (raw)
1960’lı yıllarda doğaya verilen zararın boyutlarının algılanmasıyla başlayan çevresel ve ekolojik hareketler ve 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi sonucunda devletleri kıt kaynak kullanımını azaltıcı ve yenilenebilir kaynakların... more
1960’lı yıllarda doğaya verilen zararın boyutlarının algılanmasıyla başlayan çevresel ve ekolojik hareketler ve 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi sonucunda devletleri kıt kaynak kullanımını azaltıcı ve yenilenebilir kaynakların kullanımını arttırmaya ve teşvik etmeye yönelik teknolojiler geliştirmeye zorlamıştır.
Yapılan araştırmalara göre dünyadaki toplam enerji miktarının yüzde kırkı yapı sektörü tarafından tüketilmektedir. Bununla birlikte binalarda üretim süreçlerine oldukça önem verildiği fakat kullanım süreçlerinin geri planda kaldığı görülmektedir. Belirtilen nedenlerle enerji tasarrufunun yapılar üzerinde uygulanması önemli bir hale gelmiştir. Bu bağlamda dünyada ve ülkemizde yeşil bina enerji sertifika sistemleri oluşturulmaya başlanmıştır.
Bu kapsamda bu çalışmada, uluslararası boyutta önemli yeşil bina enerji sertifikaları olan PassivHaus ve LEED Platinium kriterlerine uygun olarak hayata geçirilen ve PassivHaus sertifikası ile Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan ‘Gaziantep Ekolojik Bina’sının kullanım süreçlerinin kullanıcı kişiliğine göre incelenmesi amaçlanmaktadır.
Belirlenen bu amaç doğrultusunda Gaziantep Ekolojik Bina çalışanlarının kişilik özellikleri kapsamında, sürdürülebilirlik farkındalık seviyelerinin belirlenebilmesi için anket yöntemiyle veri toplanmıştır.
Katılımcılara uygulanan anket formu üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kullanıcı kişiliğini belirlemeye yönelik olan, Gasling ve arkadaşları tarafından geliştirilen ve 2013 yılında Atak tarafından Türkçe’ye çevrilip, gerçeklik ve güvenilirlik analizi yapılmış olan ‘On Maddeli Kişilik Ölçeği’ kullanılmıştır.
Anketin ikinci bölümünü Leed Sertifikasyon Kriterleri (sürdürülebilir araziler, su kullanımında etkinlik, enerji ve atmosfer, malzeme ve kaynaklar, iç hava kalitesi, yenilik ve tasarım) kapsamında hazırlanan sorular oluşturmaktadır.
Son bölümde ise katılımcıların demografik özelliklerini belirlemeye yönelik sorular yer almaktadır.
Çalışmanın örneklem grubunu Gaziantep Ekolojik Bina çalışanları oluşturmaktadır. Hazırlanan anket formu katılımcılara yüz yüze görüşme tekniğiyle uygulanmıştır. Soru formları 15 Mart - 15 Nisan 2019 tarihleri arasında toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22 programı kullanılarak çeşitli istatistiksel yöntemlerle analiz edilmiştir.
Çalışma sonucunda kişilik özelliklerine göre sürdürülebilirlik algısının değiştiği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik, Kişilik Ölçeği, Kullanım Süreci Değerlendirme
- by
- •
- Sürdürülebilirlik
ÖZ Kırsal turizm, giderek daha fazla tercih edilen bir turizm çeşididir. Yörelerin doğal ve kültürel peyzaj özelliklerini keşfetmeyi, yerel yaşam koşullarını ve yerel tatları deneyimlemeyi ve kırsal alanda çeşitli etkinlikler yapmayı... more
ÖZ Kırsal turizm, giderek daha fazla tercih edilen bir turizm çeşididir. Yörelerin doğal ve kültürel peyzaj özelliklerini keşfetmeyi, yerel yaşam koşullarını ve yerel tatları deneyimlemeyi ve kırsal alanda çeşitli etkinlikler yapmayı içermektedir. Ayrıca bu turizm türü aynı zamanda önemli bir kırsal kalkınma aracı haline gelmiştir. Kırsal turizme yönelik potansiyel belirleme çalışmaları ise, sürdürülebilir alan kullanım planlamalarının başarısı açısından önemlidir. Son yıllarda farklı birçok disiplinin kullandığı bir yöntem olan SWOT analizi bir faaliyet ya da bir sektörün güçlü-zayıf yönlerini saptarken aynı zamanda faaliyet ya da sektöre yönelik fırsat ve tehditleri ortaya koymaktadır. Bu çalışmada da kırsal turizm açısından önemli bir potansiyel barındıran ve son yıllarda turizm faaliyetlerinin arttığı Ayvacık ilçesi incelenmiştir. Öncelikle alanın sahip olduğu peyzaj değerleri irdelenmiştir. Devamında, ilçedeki kırsal turizm potansiyeli SWOT analiziyle saptanmaya çalışılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda kırsal turizm açısından Ayvacık'ın; geleneksel tarımsal faaliyetleri, önemli kültürel zenginlikleri, uzun ve temiz kıyı şeridi ve yerel halkın konuya olumlu bakış açısı gibi birçok güçlü yönü olduğu görülmüştür. Bununla beraber; kalifiye eleman yetersizliği, yerel halkın konuya ilişkin bilgi ve bilinç düzeyindeki düşüklük ve envanter eksikliği gibi zayıf yönleri de belirlenmiştir. Ayrıca alanda sürdürülebilir kırsal turizm potansiyeli açısından; Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) gibi kuruluşların varlığı, topografik çeşitlilik nedeniyle çeşitli doğa sporlarının yapılabilirliği, termal su kaynaklarının işletilmesi gibi fırsatlar mevcuttur. Ancak bu fırsatların yanısıra; turizm faaliyetlerinin artması durumunda altyapı eksiklikleri, çevre kirliliği, doğal ve kültürel peyzajın tahribatı gibi tehditler de belirlenmiştir. Çalışmanın sonunda ise özellikle bu zayıf yönlere ve tehditlere karşı alınabilecek bazı önlemler ve çözüm önerileri getirilmiştir. ABSTRACT Rural tourism is an increasingly preferred type of tourism and involves exploring the natural and cultural landscape features of the regions, experiencing local living conditions and local tastes, and performing various activities in the countryside. In addition, this type of tourism has become an important means of rural development. The studies of determining potential of rural tourism are important for the success of sustainable land use planning. SWOT analysis, a method used by many different disciplines in recent years, has identified the strengths and weaknesses of an activity or a sector, while at the same time revealing opportunities and threats to the activity or sector. In this study, Ayvacık district which has important potential for rural tourism is examined. First of all, the landscape values of the area are examined. Next, the rural tourism potential in the district was determined by SWOT analysis. As a result of the evaluations made, traditional agricultural activities, significant cultural values, long and clean shoreline, and positive
Sürdürülebilirlik kavramının temelinde, çevreye daha az zarar vermek ve enerjinin verimli kul- lanımı yer almaktadır. Bu temele akıllı sistemleri de dahil ederek, enerji etkin kullanımı ile birlikte hem sürdürülebilir hem de akıllı... more
Sürdürülebilirlik kavramının temelinde, çevreye daha az zarar vermek ve enerjinin verimli kul- lanımı yer almaktadır. Bu temele akıllı sistemleri de dahil ederek, enerji etkin kullanımı ile birlikte hem sürdürülebilir hem de akıllı binalar tasarlamak müm- kün olabilir. Sürdürülebilir yapıların, içinde yer aldığı dönemin mimari yakla- şımlarının, bilimsel gelişmelerinin, çev- reci akımlarının ve ekonomik ve politik eğilimlerinin çerçevesinde ele alınarak konumlandırılması gerekmektedir. Çevre dostu, sürdürülebilir, az enerji tüketen ve ihtiyaç duyduğu enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan sağlayan bu binaların tasarımı ve inşaatı, disiplinler arası işbirliğini gerektiren bütünleşik bir süreçtir.
INDEX
1. 1.INTRODUCTION
2. LEED GREEN BUILDING CERTIFICATION
3. LEED ASSESMENT of the HOUSE OF BEACH TERRACE PROJECT
Özet Sanayi İnkılabı ile hız kazanan, günümüzde de doruk noktasına çıkan doğal kaynakların aşırı kullanılması beraberinde ekonomik, sosyal ve çevresel sorunları da getirmiştir. Bu sorunlara çözüm olarak ortaya sunulan kavramlardan birisi... more
Özet Sanayi İnkılabı ile hız kazanan, günümüzde de doruk noktasına çıkan doğal kaynakların aşırı kullanılması beraberinde ekonomik, sosyal ve çevresel sorunları da getirmiştir. Bu sorunlara çözüm olarak ortaya sunulan kavramlardan birisi olan sürdürülebilirlik/sürdürülebilir kalkınma kavramı da birçok kesimde taraftar bulmuştur. Sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilebilir bir hale gelmesi ise, onun gündelik ve ekonomik hayatta uygulanabilmesine bağlıdır. Sürdürülebilirliğin hayata geçmesini sağlayacak uygulamalardan birisi de sürdürülebilir üretimdir. Sürdürülebilir üretimde; üretim esnasında çevreye olabilecek olumsuz etkileri en aza indirmek, doğal kaynakları tüm kapasite ile kullanıp geri dönüştürmek ve çalışanların memnuniyetini sağlamak amaçlanmaktadır. Bu çalışmada; Türkiye'nin önemli sanayi bölgelerinden birisi olan Manisa Organize Sanayi Bölgesi (MOSB)'ni sürdürülebilir üretimin kendine has prensipleri ile (enerji, su kullanımı ve arıtımı, atık yönetimi ve geri dönüşüm, alt yapı, ulaşım ve lojistik ile çalışanlara yönelik hizmetler) incelenerek bir rol model olarak alınıp alınamayacağının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda MOSB sahasında incelemeler yapılarak bölge yöneticileri ile görüşmelerde bulunulmuştur. Çalışma sonrasında MOSB'un uyguladığı plan ve programlarla Türkiye'de sürdürülebilir üretimin gerçekleşmesinde önemli bir model olabileceği görülmüştür. Abstract: The excessive use of natural resources has reached its peak at present, which has accelerated with the Industrial Revolution and it has also brought economic, social and environmental problems. One of the concepts presented as a solution to these problems is the concept of sustainability/sustainable development has also found many supporters. The fact that the concept of sustainability depends on the ability to apply it in daily life and economic life. One of the applications that will enable to sustainability is sustainable production. In sustainable production aims to decrease the negative effects that may occur to the environment during production, to recycle natural resources with full capacity, and to satisfy the employees. In this study; it is aimed to examine Manisa Industrial Park (MIP) one of the important industrial regions of Turkey, with its own principles of sustainable production (energy, water use and treatment, waste management and recycling, infrastructure, transport and logistics, and services for employees). Within this scope, MIP field reviews were conducted and negotiations were held with regional managers. As a result with implemented plans and programs of MIP is could be an important model for sustainable production in Turkey.
- by Ferhat Arslan and +2
- •
- Türkiye, Sürdürülebilirlik, Sürdürülebilir Kalkınma
Mevcut sosyo-ekolojik kriz daha iyiye veya kötüye olacak şekilde büyük çapta sosyal değişmelere sebep olacaktır. Toplum, meydana gelen değişimlerin daha sürdürülebilir bir toplumsal yapıyı oluşturmasını istemektedir. Bu dönüşüm yaşamın... more
Mevcut sosyo-ekolojik kriz daha iyiye veya kötüye olacak şekilde büyük çapta sosyal değişmelere sebep olacaktır. Toplum, meydana gelen değişimlerin daha sürdürülebilir bir toplumsal yapıyı oluşturmasını istemektedir. Bu dönüşüm yaşamın her alanında kendine yer edinmekteyken sosyal hizmet bu sürecin dışında kalmamalıdır. Bu çalışma sosyal hizmet uygulamalarının sürdürülebilir kalkınmaya nasıl katkı sağladığını ve ekolojik çevreye yaklaşımıyla nasıl süreklilik sağladığını tartışmaktadır. Bu doğrultuda sosyo-ekolojik uygulama için güçlendirme kavramını merkezine alan, sosyal sermaye oluşturmayı ve direnç kazandırmayı amaçlayan bir model geliştirilmiştir. Geliştirilen modelin temel kavramları, hem politik koşulların hem de çoklu sistemlere dayalı koşulların anlaşılır bir şekilde yorumlanabilmesi adına analiz edilmiştir. Bu sebeple, sosyo-ekolojik uygulama modeli, sosyal değişim sürecinin politik bir parçası olarak tanıtılmıştır.
Sürdürülebilirlik kavramı son birkaç yıllarda kendisinden en çok bahsedilen kavramlardan biri haline geldi. İklim değişikliğinin yarattığı kriz, dünyanın kaynaklarını kullanma üzerine insanları tekrar düşünmeye yöneltti. Bu bağlamda... more
Sürdürülebilirlik kavramı son birkaç yıllarda kendisinden en çok bahsedilen kavramlardan biri haline geldi. İklim değişikliğinin yarattığı kriz, dünyanın kaynaklarını kullanma üzerine insanları tekrar düşünmeye yöneltti. Bu bağlamda geçtiğimiz ocak ayında Gülin Yücel ve Levent Kurnaz’ın sürdürülebilirlik konusunu çeşitli boyultlarıyla ele aldıkları yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik adlı kitabı Yeni İnsan Yayınevi’nden çıktı. Sürdürülebilirlik, ekolojik felaketler, bu felaketlerle baş etme yöntemleri üzerine düşünen iki akademisyenin çeşitli mecralarda kaleme aldıkları yazılardan oluşan kitap sürdürülebilirlik ile ilgili bilgi edinmek isteyenler için giriş kitabı niteliğinde. Bu yazıda Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik kitabı çeşitli yönleriyle incelemeye açılmıştır. Metnin sürdürülebilirle ilgili Türkçe kaleme alınmış metinler arasında neden önemli bir yeri olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır.
Özet Örgütlerin değişen koşullara ayak uydurabilmesi, devamlılığını sağlayabilmesi, karlılığını ve rekabet gücünü artırabilmesi kuşkusuz insan sermayesinin etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasıyla sağlanabilmektedir. Bu yönden... more
Özet
Örgütlerin değişen koşullara ayak uydurabilmesi, devamlılığını sağlayabilmesi, karlılığını ve rekabet gücünü artırabilmesi kuşkusuz insan sermayesinin etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasıyla sağlanabilmektedir. Bu yönden işletme stratejilerinin uygulanabilmesi, sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi bakımından insan kaynakları yönetimine önemli görevler düşmektedir. İnsan kaynakları çevre dostu politikaları sayesinde çalışanların motivasyonlarını ve verimliliklerini artırabilir, işletme maliyetlerini düşürebilir. Ayrıca örgütler sosyal sorumluluk ve yeşil politikalar sayesinde örgüt imajına ve marka değerine de önemli ölçüde katkı sağlayabilir. Günümüz rekabet koşulları çerçevesinde sürdürülebilirliği sağlayabilmek adına örgütler açısından en çok tercih edilen konular; sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir çevre projeleridir. Bu noktada yeşil insan kaynakları yönetimi; örgütlerin bir paydaşı olduğu çevre ve toplum ile ilgili politikaların işletme yönetimine, insan kaynakları politika ve uygulamalarına, çalışanların eğitimlerine ve sorumluluklarına uyarlanmasında temel işleve sahip bir unsur olarak değerlendirilebilir. Ayrıca; çalışma ortamları dahil işletmelerin tüm alanlarında sürdürülebilirliğin sağlanması açısından yeşil insan kaynakları yönetimi uygulamaları, çalışanların ve örgütün karbon ayak izlerini azaltmasına yardımcı olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, işletmelerin sürdürülebilirlik stratejilerinin gerçekleştirilebilmesi açısından yeşil insan kaynakları yönetiminin önemini vurgulamak ve Yeşil-İKY konusunda kısıtlı olan Türkçe literatüre katkıda bulunabilmektir. Nitekim Ülkemizde Yeşil-İKY konusu hakkında yeterince
- by Ebru GÜZEL and +2
- •
- Sürdürülebilirlik, Sıfır Atık
Giderek derinleşen iklim krizini tartışmak için Glasgow’da toplanan 26. Taraflar Konferansı’nın iki temel amacı var. İlki, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarını azaltmak, ikincisi de zengin ve yoksul ülkeler arasında iklim... more
Giderek derinleşen iklim krizini tartışmak için Glasgow’da toplanan 26. Taraflar Konferansı’nın iki temel amacı var. İlki, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarını azaltmak, ikincisi de zengin ve yoksul ülkeler arasında iklim adaletine dayanan politikaları başarmak. Açmaz şu ki bu amaçları gerçekleştirmesi beklenen politika araçları, emisyon ve iklim adaletsizliği sorunlarını yaratan sermayeyi kutsuyor ve yeniden üretiyor. Yani sermaye çözüm politikası olarak da kendi suretinde bir dünya yarattı.
COP26'da sermayenin gelişmesi için hangi fırsatların doğacağı konusu, yani küresel finans sektörünün vaatleri, hangi araçları sunacağı, hizmet edeceği pazarlar, "dirençli bir dünya"nın yaratılmasının finansmanı tartışmaya açılacak.
hedefleriyle birlikte 'Nasıl bir dünya istiyoruz?' sorusundan yola çıkarak, mevcut kuşağın ve gelecek kuşakların refahını garanti edebilecek sürdürülebilir gelişme gösteren toplumlar oluşturulması için küresel bir yol haritası... more
hedefleriyle birlikte 'Nasıl bir dünya istiyoruz?' sorusundan yola çıkarak, mevcut kuşağın ve gelecek kuşakların refahını garanti edebilecek sürdürülebilir gelişme gösteren toplumlar oluşturulması için küresel bir yol haritası belirlenmiştir. Bu hedeflere dair bilinç ve kararlılığın ancak eğitim yoluyla kazandırılabileceği düşünülerek, 2005-2014 yılları arasındaki dönem, Birleşmiş Milletler tarafından Sürdürebilir Gelişme odaklı Eğitim Dönemi olarak ilan edilmiştir. Sürdürebilir Gelişme odaklı Eğitim (SGE) yaklaşımı, öncelikle sürdürülebilir bir yaşam biçiminin nasıl etkin kılınabileceği konusunda bireylerin hassasiyet kazanmasını ve bilgi sahibi olmasını, bu yolla da uzun vadede toplumsal dönüşümlerin gerçekleşmesini hedeflemektedir. Konuya ilişkin bir derleme makalesi olan bu çalışmanın ilk kısmında, sürdürülebilir gelişme kavramının küresel bağlamdaki tanımı, kapsamı ve tarihsel gelişimi sunulmuş ve SGE girişiminin kavramsal çerçevesi ortaya konmuştur. Çalışmanın ikinci kısmında ise, yaklaşımın Türkiye'deki yansımalarının ne yönde olduğunu saptamak amacıyla, yürütülen eğitim programları ve uygulamalara ilişkin kaynaklar, akademik dergilerde yayınlanmış bilimsel çalışmalar ve lisansüstü programlarda yürütülmüş tezler taranarak konunun yerel resmi çizilmiş ve son olarak temel eğitime ve öğretmen eğitimine yönelik uygulama önerileri sunulmuştur.
Temelinde bugünün kaynaklarının geçmişten ve atalarımızdan bizlere miras kaldığı düşüncesiyle bizlerinde gelecek nesile sahip olduğumuz tüm kaynakların miras bırakılması felsefesi yatan sürdürülebilirlik kavramına olan ilgi toplumun hemen... more
Temelinde bugünün kaynaklarının geçmişten ve atalarımızdan bizlere miras kaldığı düşüncesiyle bizlerinde gelecek nesile sahip olduğumuz tüm kaynakların miras bırakılması felsefesi yatan sürdürülebilirlik kavramına olan ilgi toplumun hemen hemen her kesiminde son dönemlerde artmaktadır. Toplumun eğitim seviyesinin, bilinçlilik ve farkındalığın artmasıyla sahip olunan kaynakların korunmasına yönelik anlayış her geçen gün değişmektedir. Aslında öncelikli olarak aileden alınan eğitimle başlayan bu farkındalık, okullar da alınan eğitim ve sosyal öğrenme yoluyla hız kazanmakta ve gittikçe de işletmelere doğru yaygınlaşmaktadır.
Tarihe bakıldığında, toplumların yaşadıkları endüstri devrimleriyle değiştiği ve şekillendiği görülmektedir. Yaşanılan bu dört endüstri devrimi ile çevremizdeki birçok şey değişmiş ve hayatımız bu değişimlerden etkilenmiştir. Tıp, eğitim, ulaştırma, üretim, bankacılık, işletme, spor, gıda ve diğer birçok sektörde yaşanılan olaylar endüstri devrimi neticesinde çok büyük değişimlere neden olmuştur. Bu değişimlerin olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri de olmuştur. Bu hızlı değişim nedeniyle insanlık kendi doğal yaşantısını adeta unutmuş, buna karşın, bu değişim ekonomik, çevre ve toplumsal (sosyal) değişimleri de beraberinde getirerek sürdürülebilirlik kavramının doğmasına ve gelişimine de neden olmuştur.
Kanaatimce, bireysel olarak ülkemizde kaynakları israf etmeme ve geri dönüşümünü sağlamaya yönelik sürdürülebilirlik kavramına farkındalığımız mavi kapak toplama projesiyle başlamıştır. Bunun yanı sıra, işletmeler ise son dönemlerde gerek yasal yaptırımlar, gerek paydaşlarının, özellikle sivil toplum kuruluşlarının baskısıyla, gerekse müşteri memnuniyetini arttırmak amacıyla sürdürülebilirlik çerçevesinde uygulamalar gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, işletmeler sürdürülebilirliğin temelinde yatan üç unsura yönelik, ekonomik, çevre ve toplumsal alanlarda çalışmalar ve projeler gerçekleştirirken bir taraftan da, işletmelerin ürün, hizmet, süreç ve çıktılarının sürdürülebilirliğe olan katkısı sorgulanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, sürdürülebilirlik, işletmeler için hem yasal açıdan hem de rekabet avantajı sağlayabilmek adına zorunluluk haline gelmiştir.
Diğer taraftan, dijitalleşme, rekabet avantajı sağlayabilen bir başka önemli konu olarak işletmelerin karşısına çıkmıştır. Dijitalleşme bugünün dünyasında işletmeler açısından değerlendirildiğinde, gelişim için en önemli unsurlardan biridir. İşletmelerin ayakta kalabilmeleri, devamlılıklarını sağlayabilmeleri, bir başka deyişle, sürdürülebilir olmaları dijitalleşme ile mümkündür. Bu nedenle işletmeler dijitalleşmeye önem vermek ve dijital dünyadaki değişimleri takip edip uygulamak durumunda kalmışlardır.
Günümüzde sürdürülebilir büyüme ve kalkınma daha önce hiç olmadığı kadar popüler ve tartışmaya açık bir konu haline gelmiştir. Bunun en büyük nedeni ise: küresel ısınmaya paralel olarak artan çevre bilinci ile beraber şirketlerin uzun... more
Günümüzde sürdürülebilir büyüme ve kalkınma daha önce hiç olmadığı kadar popüler ve tartışmaya açık bir konu haline gelmiştir. Bunun en büyük nedeni ise: küresel ısınmaya paralel olarak artan çevre bilinci ile beraber şirketlerin uzun vadeli değer yaratmak amacıyla, ekonomik, çevresel ve sosyal faktörleri göz önüne alarak kurumsal yönetim ilkelerini yeniden gözden geçirmeye başlamış olmaları gelmektedir.
Firmalar sürdürülebilirlikle ilgili faaliyetlerini sıklıkla: sürdürülebilirlik raporları, kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) raporları ve son olarak yıllık finansal raporlarının içerisinde göstermektedirler. Bu çalışmanın amacı ise Küresel Raporlama Girişimi -GRI- ve Üçlü Bilanço Raporlaması -TBL- kapsamında Borsa İstanbul (BIST) Sürdürülebilirlik Endeksi, Johannesburg Sosyal Sorumluluk Endeksi (SRI), Meksika Sürdürülebilirlik Endeksi (BMV) ve FTS4 Good Endekslerine ek olarak, Lojistik performans endeksini de değerlendirerek endekslerle ilgili olarak bir çerçeve çizebilmektir.
GREEN KEY (YEŞİL ANAHTAR NEDİR ? ÖZET Turizm dünya için vazgeçilmez bir sektör haline gelmesi insanlığın kendini geliştirmesiyle paralel doğrultuda ilerlemiştir globalleşen gelişen dünyada teknolojinin ve yapı mimarilerinin gelişmesiyle... more
GREEN KEY (YEŞİL ANAHTAR NEDİR ?
ÖZET
Turizm dünya için vazgeçilmez bir sektör haline gelmesi insanlığın kendini geliştirmesiyle paralel doğrultuda ilerlemiştir globalleşen gelişen dünyada teknolojinin ve yapı mimarilerinin gelişmesiyle var olan problemler sorunlar çözülmüş fakat her yenilik yanında yeni problemler getirir doğaya zarar veren çevre kirliliğine sebep olan teknolojiler tesisler yapılar vb. bunlar için çözüm arayan eko etiket uygulamaları ve doğa çevreci sertifikasyonlardan hakkında ilgili otel örneği doğayı koruma tarihsel gelişmesi boyutları tarih boyunca alınan doğayı koruma önlemleri alınan ilk önlemler bölgelere , milletlere , toplumlara devletlere göre farklılık göstermesi doğayı koruma hakkında alınan önlemlerin farklı olması düşünce farklılıkları yasalar yapılan çalışmalar düzenlemeler ve turizm ve ilişkisi ,turizm ve sürdürülebilirlik hakkında bahsedeceğiz bunlardan en önemişi GREEN KEY(YEŞİL ANAHTAR) hakkında ki araştırmamızla sizi baş başa bırakıyoruz
Performansa Dayalı Mimari Tasarım, mimari sürdürülebilirlikilkeleri ve fiziksel çevre şartlarını tasarım sürecine sayısal, ölçülebilir bir faktör olarak olarak dahil edip, bina performansını gerçek zamanlı olarak ölçen ve çözümler üreten... more
Performansa Dayalı Mimari Tasarım, mimari sürdürülebilirlikilkeleri ve fiziksel çevre şartlarını tasarım sürecine sayısal, ölçülebilir bir faktör olarak olarak dahil edip, bina performansını gerçek zamanlı olarak ölçen ve çözümler üreten spiral bir tasarım yaklaşımıdır. BIM tabanlı bina performans analizi (BPA) yöntemleri, getirmiş olduğu gerçek zamanlı ve etkileşimli tasarım geri dönüşü olanakları sayesinde performansa mimari tasarımın erişilebilirliğini ve nesnelliğini önemli derecede arttırmıştır. Bu sunum Mimar Sinan Güzel Sanatlar ve Beykent üniversitelerinde gerçekleştirilen bir yüksek lisans dersi çerçevesinde BIM tabanlı BPA’nın tasarım süreçlerinde nasıl kullanılabileceğini anlatmaktadır. Derste kullanılan materyalin önemli bir kısmı Autodesk’in ilgili sertfika programından adapte edilmiştir. Dersle ilgili tüm kuramsal ve uygulamalı içerik de sayisalmimar.com sistesinde mevcuttr.
Sürdürülebilirlik kavramı, yaşama içkin temel bileşenlerin tasarımı, korunması, geleceğe yönelik eylem ve planlama süreçlerini içermektedir. Kalkınma kavramı ise, daha çok ekonomik tandanslı büyümeyi ifade etmektedir. Bu bağlamda,... more
Sürdürülebilirlik kavramı, yaşama içkin temel bileşenlerin tasarımı, korunması, geleceğe yönelik eylem ve planlama süreçlerini içermektedir. Kalkınma kavramı ise, daha çok ekonomik tandanslı büyümeyi ifade etmektedir. Bu bağlamda, Sürdürülebilir Kalkınma (SK) kavramı, çevresel ve toplumsal bağıntılar ekseninde boylanan ekonomik üretimler üzerinden tanımlanmış bir üçlü yapıyı tarif etmektedir. Özellikle, doğal kaynakların üretim ve tüketim süreçlerinde, yaşanan çevresel problemler, hem çevrenin/doğanın, hem de ekonomik anlamda geri dönülmez kayıpların yaşanmasıyla birlikte, konuya ilişkin sorgulamalar ve çeşitli eleştirel yaklaşımlar ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bu minvalde özellikle sosyopolitik uygulamalar sorgulanmış, doğanın/çevrenin sınırsız bir üretim kaynağı olmadığı anlaşılmış ve mevcut uygulamalar sorgulanmaya başlanmıştır. Bu olumsuzlukların farkına varılması, çevre koşullarının da tıpkı toplumsal yaşam formları gibi etken unsurlar olduğu ve dolayısıyla doğanın/çevrenin de tükenebileceğinin farkına varılmıştır. Özellikle sivil toplum örgütleri ve çevreciler tarafından dillendirilen haykırışlar, toplumda önemli farkındalıklar oluşturmuştur. Bu farkındalığın geliştirilmesi ve toplumsal tabana yayılması için de, konuya özellikle eğitim-öğretimin çeşitli kademelerindeki ders müfredatlarında yer verilmesinin yanı sıra, öğretmenlere de önemli görevler düşmektedir. Bu bağlamda, araştırmanın amacı da, öğretmen adaylarının sürdürülebilir kalkınma kavramına içkin tasavvurlarını tespit etmek ve konuya ilişkin farkındalıklarını ortaya koymaktır. Çalışmanın örneklem grubu yetmiş bir (71) coğrafya öğretmen adayın oluşmaktadır. Çalışmada, SK kavramının tanımı- temel ve alt boyutlarının neler olduğu ve cinsiyet değişkenine göre ne tür kavramsal tanımlamalar ürettiği hususunda gerekli analizler yapılmış ve değerlendirmelerde bulunulmuştur. Katılımcılardan elde edilen verileri çözümlemek için, nitel araştırma desenlerinden, betimsel ve içerik analiz tekniklerinden yararlanılmış, veri toplama aracı olarak da standartlaştırılmış açık uçlu görüşme formu kullanılmıştır. Elde edilen veriler, içerik ve betimsel analiz teknikleriyle çözümlenerek değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların toplumsal yapı ve örüntülerinden oldukça uzak tanımlamalarda bulundukları ve hatta neredeyse hiç söz etmedikleri ya da bağıntısal bir bilgi sahibi olmadıkları belirlenmiştir. Buna karşın genellikle fiziki coğrafya eksenli ve doğal çevreyle ilgili temalar üzerinden, SK kavramını tasavvur ettikleri ve buna ilişkin kavramsal ifade ve tanımlamalarda bulundukları tespit edilmiştir.
ÖZET 1970'lerden günümüze kadar, giderek artan dünya ticareti ile yeni üretim biçimlerinin talep ettiği hızlı ve etkin hizmet sunumu, taşımacılık ve lojistik sektörlerini Avrupa Birliği (AB) içinde önemli bir gündem maddesi haline... more
ÖZET 1970'lerden günümüze kadar, giderek artan dünya ticareti ile yeni üretim biçimlerinin talep ettiği hızlı ve etkin hizmet sunumu, taşımacılık ve lojistik sektörlerini Avrupa Birliği (AB) içinde önemli bir gündem maddesi haline getirmiştir. Ancak bu konu, çevre ve diğer doğal kaynakların sürdürülebilirliğine yönelik kaygıların son derece baskın olduğu bir arkaplanda ele alınmaktadır. Bu nedenle, Birlik içinde sürdürülebilir bir taşımacılık ve etkin lojistik hizmetleri hedefleyen bölgesel ölçekte projeler oluşturulmakta ve büyük kaynaklar aktarılmaktadır. Türkiye'nin Asya ile Avrupa arasındaki "köprü" konumundan yararlanabilmesi için, ülkemizdeki politika yapıcıların, AB'nin desteklediği projelere eklemlenmesi, ulusal ve bölgesel ölçekteki ulaştırma ve lojistik sektörüne ilişkin stratejilerini de bu bilgiler ışığında oluşturması gerekmektedir. Bu çerçevede bu makale, AB'nin taşımacılık/lojistik alanındaki bölgesel politikaları ile Türkiye'nin bölgedeki rolü ve sorunlarına değinmeyi hedeflemektedir.
Almanya önemli bir turizm kaynak ülkesi olarak birçok turizm destinasyonunun ulaşmak istediği bir pazardır. Çünkü Almanya’nın turizmden elde ettiği gelir, turizme yönelik giderlerinden azdır. Bunda Almanya’da faaliyette bulunan ve turizm... more
Almanya önemli bir turizm kaynak ülkesi olarak birçok turizm destinasyonunun ulaşmak istediği bir pazardır. Çünkü Almanya’nın turizmden elde ettiği gelir, turizme yönelik giderlerinden azdır. Bunda Almanya’da faaliyette bulunan ve turizm hareketlerini yönlendiren tur operatörlerinin ve seyahat acentelerinin önemli bir rolü vardır. Her ne kadar Almanya tipik bir turizm destinasyonu olarak algılanmasa da, Alman turizm aktörleri sistemli bir şekilde çalışarak ülkeyi kayda değer bir turizm çekim merkezine dönüştürmektedir. Bu gelişmelerin temelinde, Alman halkının tatile bir lüks olarak değil, bir ihtiyaç olarak bakması yatmaktadır. Yılda bir uzun tatil ve buna ek olarak kısa ve sık yapılan tatiller de giderek artmaktadır. Almanya’daki turizm politikasının, turizmi tüm ülkeye ve bütün yıla sürdürülebilir bir şekilde yaymak üzerine olduğu görülmektedir. Almanya turizmde çeşitlendirmeye giderek şehir turizmi, kongre ve fuar turizmi gibi turizm çeşitlerine yatırım yapmaktadır. Özellikle konaklama işletmelerinin yapısına bakıldığında bunların çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli yerel işletmeler olduğu anlaşılmaktadır.
7. Ulusal Çatı & Cephe Sempozyumu
İnsan eylemleri ile içinde yaşadığı çevreyi ve etkileşimde olduğu diğer çevre sistemleri etkiler. Özellikle yapma çevrenin üretilmesi, kullanılması ve yok edilmesinde enerji, ürün ve su kaynakları tüketilirken, çevre kirletilmekte, bu... more
İnsan eylemleri ile içinde yaşadığı çevreyi ve etkileşimde olduğu diğer çevre sistemleri etkiler. Özellikle yapma çevrenin üretilmesi, kullanılması ve yok edilmesinde enerji, ürün ve su kaynakları tüketilirken, çevre kirletilmekte, bu durum, insandan kaynaklanan diğer olumsuzluklarla birlikte, doğal çevrenin ve çevresistemlerin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini engellemektedir. Çeşitli araştırmacılar, “daha az kaynakla daha çok üretimi” hedefleyen eko-verimlilik kavramını ve bu kavramın yapma çevreye yansıması olan çevre dostu yapma çevre yaklaşımını çevresel sürdürülebilirlik bağlamında eleştirir. “Yeşilin ötesine geçme” çabaları ile; çevrebilim, biyo-bölgeselcilik ve kalıcı kültür gibi yaklaşımlara dayalı olarak yenileyicilik (rejeneratiflik) kavramının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu kavram insan – doğa ilişkisini, egemen mekanistik yaklaşımdan farklı bir şekilde, yeniden tanımlamakta; insanın, doğa ve çevresistemler var olmadan yaşayamayacağı gerçeği ile insan ve doğayı eş düzeyli bir ortaklık çerçevesinde bütünleştirerek var olandan daha iyiye ulaşmayı hedeflemektedir. Yapma çevrenin tasarlanmasında, üretilmesinde, kullanılmasında ve kullanım sonrasında yeni bir düzen getirmeyi arzulayan yenileyici tasarım henüz yeterince olgunlaşmamış olmasına karşın, oldukça kapsamlı ve çevresel sürdürülebilirlik açısından son derece olumlu bir yaklaşımdır. / Humans affect the environment and ecosystems, to which they belong, with their actions. During production, usage and disposal of the built environment, in particular, energy, product and water resources are consumed and environmental pollution is increased. This situation, along with other negativities of human actions, prevents the maintenance of natural environment and ecosystems in a healthy way for the future generations. Some researchers criticize the eco-efficiency concept which aims “producing more from less” and the eco-friendly / green / ecologic built environment, the reflection of this concept on the made environment, in terms of environmental sustainability. It has been observed that, as the result of efforts to “go beyond green”, the regenerative paradigm, based on ecology, bioregionalism, permaculture etc., is constituted. The human-nature relationship is redefined by this paradigm distinctively from dominant mechanistic worldview, with the fact that humankind is dependent on the health and well-being of ecosystems, and it is aimed to evolve into a better situation than the current one through reconnection of human and nature within a co-equal and mutually beneficial partnership. Regenerative design, which needs new systems, methods and approaches for the design, production, usage and disposal of built environment, is a thorough and positive approach with respect to environmental sustainability.
Çevre, ekoloji ya da ‘‘yaşam savunusu’’ olarak adlandırılan bu hareketlerin söz ve eylem kapasiteleri, uzun zamandan beri siyasetin gündemini işgal eden ‘‘kriz tartışmalarının’’ satır başlarını oluşturan ‘‘temsiliyet, yatay örgütlenme,... more
Çevre, ekoloji ya da ‘‘yaşam savunusu’’ olarak adlandırılan bu hareketlerin söz ve eylem kapasiteleri, uzun zamandan beri siyasetin gündemini işgal eden ‘‘kriz tartışmalarının’’ satır başlarını oluşturan ‘‘temsiliyet, yatay örgütlenme, iletişim tekniklerinin siyasete etkisi, doğa-kültür/insan çatışkısı’’ gibi konuların da daha içeriden tartışılmasını sağladı, sağlıyor. 90’lı yıllarda bir iki yayınevi, dergi ve bir iki dernekle sınırlıyken, 2005’ten sonra birçok yerel platform kurulması, ekolojik temalı sitelerin, sosyal medya hesaplarının açılması, yayınevlerinin dizi başlıklarına ‘‘ekoloji’’yi eklemeleri, belli başlı haber sitelerinin ana sayfalarına ‘‘ekoloji’’ butonu eklemeleri hız kazandı. Artık ‘‘ekoloji’’ gündelik yaşamımızın ana gündem maddelerinden biri…
Çevreye uygun çözümleri yaygınlaştırmak için yaşam döngüsü analizi (life cycle assessment) odaklı eko-tasarım yaklaşımları ürün tasarımı ve üretimi alanlarında öne çıkar. Ancak bu gelişmeler, tüketim ve kullanıcı alışkanlıkları... more
Çevreye uygun çözümleri yaygınlaştırmak için yaşam döngüsü analizi (life cycle assessment) odaklı eko-tasarım yaklaşımları ürün tasarımı ve üretimi alanlarında öne çıkar. Ancak bu gelişmeler, tüketim ve kullanıcı alışkanlıkları düşünüldüğünde elektronik atık ve kaynak tüketimini ve ilgili olumsuz sosyal ve çevresel etkileri azaltamaz (Cooper 2010). Tasarım ve sürdürülebilirlik alanında yapılan çeşitli çalışmalara rağmen, daha da kısa ömürlü ürünler üretilmeye devam edilmekte ve bu durum mevcut tüketim alışkanlıklarını destekleyerek kaynakların verimli kullanılmasını engellemektedir. Ürün üretimi ve kullanımında yenilikçi bir değişim için, ürün tasarımı süreçlerini yeniden irdeleyen farklı üretim ve tüketim modelleri geliştirilmelidir. Bunun için ürün tasarım sürecinde farklı paydaşların görüş ve deneyimleri alınarak çözüm alanlarının belirlenmesi önem taşır. Elektrikli ev aletleri, tüketim ve kullanım alışkanlıklarının sürdürülebilirlik ölçütleri açısından yeterince irdelenmediği, ancak artan ürün çeşitliliği ve sayısıyla evlerde gittikçe yaygınlaşan bir ürün grubudur. Kullanım sırasında kaynakların tüketimi beyaz eşya, ısınma ve aydınlatma gibi diğer ürün gruplarına kıyasla görünür değildir. Ayrıca, ürünlerin düşük üretim maliyetleri nedeniyle ürün bakımı ve onarımıyla ilgili tasarım ölçütlerinin, tasarım süreçlerinin erken aşamalarına yansıyamadığı gözlenir. Bu çalışmada, belirlenen araştırma konularına odaklanarak, elektrikli ev aletleri sektöründe sürdürülebilirlik için tasarım açısından tasarımcı ve üretici yaklaşımlarının ve farkındalığının anlaşılması amacıyla, 30 ürünü içeren kapsamlı görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde, ürün kullanımı sırasında kaynakların verimli kullanımı ve ürün bakımı ve onarımı konularıyla ilgili üretici ve tasarımcıların anlayış ve öncelikleri derinlemesine irdelendi. Elektrikli ev aletlerinde belli ürün gruplarının belirlenmesi çalışmanın kapsamlı şekilde yürütülmesi için önem taşıdı. Türkiye’deki tasarım ve üretim süreçleri düşünülerek proje kapsamında odaklanılan temel ürün grupları içinde mutfakta kullanılan elektrikli ev aletleri (çay makineleri, kahve makineleri, ızgara ve tost makineleri, mutfak robotları, vb.), ütüler ve elektrikli süpürgeler yer aldı. Bu bildiride her ürün grubu için tasarım müdahalesiyle ilişkilendirilen bulgu ve çıkarımlar, kaynakların verimli kullanımı, ürün bakımı ve onarımı odaklı sürdürülebilirlik ölçütleri altında bir araya getirilerek analiz edildi ve sunuldu. Aynı zamanda bu analiz, ürün gruplarının tasarım ölçütleriyle ilişkisinin kurulmasına ve problem alanlarının belirlenmesine yardımcı oldu.
This study deals, from various aspects, with the elements and sustainability of tourism in and around Lake Salda for which no detailed analysis has previously been made in terms of tourism activities. Lake Salda and its vicinity are... more
This study deals, from various aspects, with the elements and sustainability of tourism in and
around Lake Salda for which no detailed analysis has previously been made in terms of tourism
activities.
Lake Salda and its vicinity are suitable for a wide range of activities for all seasons including in
particular the lake tourism, as well as camping, campervan, endemic species, nature, culture, rural and
winter tourism thanks to its geographical attractions, both physical and human. The area also provides
extra attractions (water sports, trekking, bird watching, etc.) inherent to such types of tourism.
Lake Salda Sub-basin covers an area of 220 km2 within boundaries of Yeşilova District, Burdur
Province. The basin comprises district center of Yeşilova and 3 villages (i.e. Doğanbaba, Salda and
Niyazlar) (Fig. 1). With mean altitude of 1.300m above the sea level, Lake Salda provides a suitable
habitat for various birds and fish species. It is also one of the deepest lakes in Turkey with a depth of
184m. Based on the natural beauty and ecosystem diversity that the Lake ensured in the area, the
Ministry of Culture listed the Lake as a First Degree Natural Protected Area under decision of Izmir
Cultural and Natural Heritage Preservation Board No. 2 in 1989. Said decision was amended by a new
decision passed by Antalya Cultural and Natural
Heritage Preservation Board in 1992, by which
the vicinity of lake was also listed as a Second
Degree Natural Protected Area. That increased
popularity of the Lake itself and its vicinity as a
result of which Burdur, in particular, and
miscellaneous adjacent districts and villages of
neighbor Province of Denizli transformed into
important recreational areas which prompted
Ministry of Culture and Tourism to designate the
area as a Tourist Attraction.
This study addresses sustainable tourism
concept in the light of applicable literature, and
consequently provides suggestions and makes
conclusions regarding tourism products and
resources which can be optimized to transform the
lake area from a recreational site into a tourist
attraction.
- by Kaan Kapan
- •
- Lakes, TURİZM, Turismo, Sürdürülebilirlik
ÖZET Amaç- Özellikle büyük şehirlerde farklı sebeplerden (göç, istihdam ve eğitim olanakları vb.) dolayı hızla artan nüfusa rağmen şehirlerin sahip olduğu yaşam alanları ve kaynaklar, plansız yapılaşma ve kaynakların bilinçsiz kullanma... more
ÖZET
Amaç- Özellikle büyük şehirlerde farklı sebeplerden (göç, istihdam ve eğitim olanakları vb.) dolayı hızla artan nüfusa rağmen şehirlerin sahip olduğu yaşam alanları ve kaynaklar, plansız yapılaşma ve kaynakların bilinçsiz kullanma sonucu her geçen gün hızla tükenmektedir. Gelecek nesillere, daha yaşanabilir şehirler ve yaşam alanları bırakabilmek için sürdürülebilir şehirler kavramı oldukça önem arz etmektedir. Bu çalışma da şehir lojistiği, sürdürülebilirlik kavramının açısından incelenmiş ve sürdürülebilirliğin şehir lojistiğine yarattığı etkiye odaklanılmıştır. Çalışma da ilk olarak sürdürülebilir şehir konusundan detaylı bir literatür araştırılması yapılmıştır.
Metodoloji- Çalışmanın örneklemini oluşturan ve İzmir ilinde en az on yıldır yaşayan 150 katılımcı düzenlenen anket formunu cevaplanmıştır. Sürdürülebilir şehir kavramının cinsiyet, yaş ve eğitim durumlarına göre değerlendirilmesi için istatistiki yöntemler kullanılmıştır.
Bulgular- Anket sonuçlarına göre İzmir ili sürdürülebilir bir şehir açısından irdelenmiş; zayıf ve güçlü yönleri ön plana çıkartılarak geleceğe yönelik çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Ayrıca, eğitim, yaş ve cinsiyete göre sürdürülebilir şehir algısında anlamlı bir farklılık olduğu tespit ediliştir.
Sonuç- Çalışma kapsamında elde edilen sonuçlara göre geleceğe yönelik çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Çözüm önerisi olarak metro
istasyonları incelenmiş Peron Ayırıcı Kapı Sistemleri’nin eklenmesi ve hissedilebilir zeminlerin söz konusu sisteme göre düzenlenmesi
güvenlik amacıyla önerilmiştir.
- by Melisa Özbiltekin-Pala and +2
- •
- Logistics, Transportation, City planning, Sürdürülebilirlik
Koruma anlayışı, tarihsel gelişim süreci içinde tek yapı ölçeğinden başlayarak önce alan ölçeğinde korumaya daha sonra da çeşitli yeni kavramlar üzerinden içeriği genişleyerek somut olmayan kültürel mirasın korunmasına kadar bir... more
Koruma anlayışı, tarihsel gelişim süreci içinde tek yapı ölçeğinden başlayarak önce alan ölçeğinde korumaya daha sonra da çeşitli yeni kavramlar üzerinden içeriği genişleyerek somut olmayan kültürel mirasın korunmasına kadar bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme sırasında koruma literatürüne yeni dahil olan kavramlardan biri de ‘kültürel peyzaj’ kavramıdır. Kültürel peyzaj; doğa, insan ve kültürün etkileşimi sonucu oluşan bir kavramdır. Bu süreçte zaman çok önemli bir unsurdur. Kavram, bir alanın sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihi miras değerlerini ayrı ayrı ele almak yerine bu değerleri bütüncül olarak değerlendirmekte ve geniş bir çerçeve sunmaktadır.
Kavram, ilk olarak coğrafyacılar tarafından kullanılmış ve daha sonra ise başta UNESCO olmak üzere uluslararası birçok kurumun gündemine girmiştir. Çalışmaların başlangıcı olarak coğrafyacı Carl Orwin Sauer’ın 1925 yılında yayınladığı “The Morphology of Landscape” (Peyzajın morfolojisi) başlıklı makalesi gösterilmektedir. Sauer, coğrafyanın çalışma alanının sadece pozitif bilimlerle sınırlandırılmayacak kadar geniş olduğunu ve daha geniş bir perspektifle incelenmesi gerektiğini gündeme getirmiştir. Bu düşünce yapılan araştırmalarda hem doğal hem de kültürel faktörlerin bir arada incelenmesi yaklaşımını doğurmuştur.
İnsan ve çevre arasındaki ilişkileri algılayabilmek ve yaşayan geleneksel kültürler ile bunların kaybolmakta olan izlerini korumak amacıyla kültürel peyzaj değerlerinin korunması ve kayıt altına alınması gerekmektedir. Bu değerlerin korunamaması kentlerin giderek özgün niteliklerini kaybetmesine neden olacaktır. Bu da tek tipleşmiş kent yerleşimlerini beraberinde getirecektir. Kentlerin sahip olduğu özgün değerlerin korunabilmesi, zamanla yitirilen değerlerin geri kazandırılabilmesi için öncelikle bu değerlerin zaman içerisinde geçirdiği değişimlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda çalışma alanı olarak ele alınan İznik kenti; özgün kültürel, doğal ve tarihi miras değerlerine sahip bir kenttir. Geçmişten bugüne kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu çok katmanlı tarihi kent, günümüzde hala Helen, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine ait mimari anıtları, etnografik zenginlikleri ve arkeolojik alanları ile tarihe tanıklık etmeye devam etmektedir. İznik'i diğer kentlerden farklı kılan faktör; siyasi, kültürel, doğal, dini ve sanatsal özelliklerin bir arada bulunduğu ender bir kent olmasıdır. İznik’in; elverişli konumu, ılıman iklimi, gölü ve çevresindeki akarsuları, üzüm bağları, bahçeleri, zeytinlikleri ve çinileri kente özel bir kimlik kazandırmıştır. İznik Ovası’nın ulaşım açısından elverişli bir noktada bulunması, suya erişimin kolay olması ve verimli topraklara sahip olması şehrin kuruluş yeri olarak seçilmesinde etkili olmuştur. Böylelikle kentte zaman içerisinde farklı kültürel katmanlar oluşmuş ve kent, doğa ile kültürün birlikte oluşturduğu bütüncül peyzajla gelişmiştir. İznik bu açıdan sahip olduğu değerlerle önemli bir kültürel peyzaj alanıdır. İznik gibi sürekliliği olan dinamik kültürel peyzaj alanları, organik olarak geliştikleri, halkın yaşam tarzı ve aktivitelerine göre şekillendikleri için zaman içerisinde yine toplumun gelişen istek ve ihtiyaçlarına veya doğal çevre faktörlerine bağlı olarak bir değişim ve gelişim göstermektedir. Bu nedenle arazi örtüsü ve kullanımında zaman içerisinde oldukça fazla miktarda değişim meydana gelmektedir. Bu değişimler kenti kimi zaman olumlu kimi zaman da olumsuz yönde etkilemiştir. Çalışma kapsamında bu değişimlerin tespitinde kullanılan yöntemlerden biri olan tarihi peyzaj değerlendirmesi, kentteki değişimlerin genel olarak saptanması açısından geniş bir çerçeve sunmuştur ve ileride yapılacak olan çalışmalar için de altlık oluşturabilecek bir niteliğe sahiptir. Tarihi peyzaj değerlendirmesi sonucunda, 20. yüzyıl ve 21. yüzyılı kapsayan dönemlerde tarım ve zeytinciliğin hala kent için önemini koruduğu görülmüştür. Yine aynı dönem aralığında kentteki yapılaşma oranı 8 kat artmıştır. Bu artış özellikle 20. yüzyıl sonlarından itibaren daha da hızlanmıştır. Yapılaşmış alanlardaki bu hızlı artış; tarım alanlarının, bağ bahçe alanlarının ve doğal açık alanların tahrip olmasına neden olmuştur. Artan yapılaşmalar, yüzyıllardır kent için önemini koruyan doğal alanların sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Çalışmada kullanılan bir diğer analiz yöntemi olan rehberli gezilerde de yerel halk, doğal alanlardaki bu değişimden bahsetmişlerdir. Bunun yanı sıra rehberli gezi yöntemi özellikle somut ve somut olmayan kültürel miras değerlerindeki değişimlerin tespiti açısından da oldukça yararlı olmuş ve nicel yöntemlerle tespit edilemeyen bilgiler elde edilmiştir. Buna bağlı olarak kent için önemli olan somut olmayan kültürel miras değerlerinin giderek yok olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Yapılan tüm analizler sonucunda İznik’in, kente özgünlük katan, değerlerini yitirme tehdidi ile karşı karşıya olduğu görülmüştür. Bu açıdan kentte, doğal ile kültürel değerlerin oluşturduğu bütüncül kültürel peyzajın sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından tehdit unsurları ortadan kaldırılmalı ve kaybolan değerler ise yeniden canlandırılmalıdır.
Kuraklık, kirlilik ve iklim değişiklikleri gibi çevre sorunları artık küresel bir boyut kazanmış; kıt kaynakların azalımı bir yana, yaşam standartlarını ve canlılığı tehdit eder hale gelmiştir. Bu durum; sektör, yer, bölge ya da mekân... more
Kuraklık, kirlilik ve iklim değişiklikleri gibi çevre sorunları artık küresel bir boyut kazanmış; kıt kaynakların azalımı bir yana, yaşam standartlarını ve canlılığı tehdit eder hale gelmiştir. Bu durum; sektör, yer, bölge ya da mekân fark etmeksizin, herkes için hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle, artık harekete geçilmeli, her alanda ve sürekli bir iyileştirmeyle sürdürülebilirlik hedeflenmelidir. Bu çalışmanın amacı, üretim faaliyetleri başta olmak üzere sürdürülebilir üretim ve tüketimin bütünleşik olarak ele alınmasıdır. Çalışmada öncelikli olarak sürdürülebilirlik ile ilgili temel kavramlar açıklanmaya çalışılmış, ardından işletmeler için teorik olarak uygulanma aşamaları incelenmiştir. Bu çalışmadan hareketle, sürdürülebilirliğin gerçek hayatta işletmeler tarafından ne derece uygulanabildiğinin araştırılması gerçekleştirilebilir.
Geleneksel ve kitlesel turizm olgusunun doğal ve kültürel çevreye zarar vermesi çevreye duyarlı turizm yaklaşımlarının ilgi çekmesine neden olmaktadır. Bu yaklaşımların ortaya çıkmasındaki en önemli etken turizme kaynak oluşturan doğal... more
Geleneksel ve kitlesel turizm olgusunun doğal ve kültürel çevreye zarar vermesi çevreye duyarlı turizm yaklaşımlarının ilgi çekmesine neden olmaktadır. Bu yaklaşımların ortaya çıkmasındaki en önemli etken turizme kaynak oluşturan doğal ve kültürel değerlerin zarar görmesi sonucu bu yörelerin turistik çekiciliğini yitirmesidir. Kuşkusuz turistik çekicilikleri oluşturan doğal, tarihsel ve kültürel değerler sonsuz ve sınırsız değildir. Bu nedenle sınırlı ve muhtemelen yenilenmesi olanaksız kaynakların dikkatli ve planlı bir şekilde kullanılmasını hedef alan sürdürülebilir turizm yaklaşımı son yıllarda önem kazanmaya başlamıştır.
Kaz Dağı ve çevresi ulaşım kolaylığı, sahip olduğu doğal ve tarihi zenginlikleriyle ilgi çeken yerlerden biridir. Bu çevre ülkemizin, jeolojik ve jeomorfolojik oluşumları, zirveleri, kıyıları, su kaynakları, iklimi, bitki örtüsü ve eşsiz güzellikleri ile kıyı-deniz turizmi, ekoturizm, kırsal-köy turizmi, kültürel turizm açısından büyük bir potansiyele sahip nadir mekanlarından biridir. Bu bildiride sürdürülebilir turizm ilkeleri doğrultusunda Kaz Dağı ve yakın çevresi irdelenmeye çalışılacaktır.
II.Dünya Savaşı'ndan sonra uluslar, ekonomik krizlerin yarattığı tıkanıklığı ticareti serbestleştirerek yok etmeye çalışmışlardır. Bu durum ulusötesi bir ticareti beraberinde getirmiş, teknoloji hızla gelişmiş, küreselleşme olgusu ivme... more
II.Dünya Savaşı'ndan sonra uluslar, ekonomik krizlerin yarattığı tıkanıklığı ticareti serbestleştirerek yok etmeye çalışmışlardır. Bu durum ulusötesi bir ticareti beraberinde getirmiş, teknoloji hızla gelişmiş, küreselleşme olgusu ivme kazanmıştır. Kâr amaçlı sistem, daima daha fazlasını hedeflemekle birlikte; doğanın, üretim faktörleri için yanlış şekillerde kullanılmasına sebebiyet vermiştir. 1960'ların sonrasında yeni kavramlar gündeme gelmiş ve kalkınmanın tek başına sağlanması gelişmişliğin ölçütü olmaktan hızla uzaklaşmaya başlamıştır. Kalkınmanın gelecek nesillerin ihtiyaçlarına da cevap verebilmesi için 'sürdürülebilir' olması gerekmektedir. 'Sürdürülebilir kalkınmanın verimliliğini sağlayan alt başlıklardan en önemlisi yeşil ekonomidir. 'Yeşil ekonomi' kavramı tanım bazında incelendiğinde yenilebilir enerji ve enerji verimliliğini içerisinde barındırır. Bu çalışmada sürdürülebilir kalkınmanın tarihsel boyutunu sayısal veriler ile yapılan çalışmalar doğrultusunda inceleyeceğiz. Aynı zamanda yeşil ekonomi ile sürdürülebilir kalkınmanın eşgüdümlü bir biçimde entegrasyonunu Türkiye açısından tartışacağız.
Otonom bina tanımı günümüzde, enerji, su gibi çevresel kaynaklar açısından kendi kendine yetebilen, hatta atıklarıyla çevreye zarar vermeyen binalar için kullanılmaktadır.
Küresel büyüme ve kentsel nüfusun hızla artışıyla ortaya çıkan sorunları çözebilmek için geleneksel kamu politikaları terk edilmekte, vatandaşların yaşam kalitesini ve kamusal hizmetlerden memnuniyetlerini arttırmak için bilgi iletişim... more
Küresel büyüme ve kentsel nüfusun hızla artışıyla ortaya çıkan sorunları çözebilmek için geleneksel kamu politikaları terk edilmekte, vatandaşların yaşam kalitesini ve kamusal hizmetlerden memnuniyetlerini arttırmak için bilgi iletişim teknolojileri yaşamın her alanına entegre edilmektedir. Ayrıca hızlı nüfus artışı sonucu kentlerde ortaya çıkan ulaşım, enerji, su, sağlık, çevre ve güvenlik gibi birçok alandaki sorunun çözümünde de teknoloji bir araç olarak kullanılarak, kentlerin yoğunlaşan kent nüfusunun ortaya çıkardığı sorunlara pratik çözümler için akıllı uygulamalar denenmektedir. Bunların sonucu olarak kentler daha çok dijitalleşmekte ve kentli dijital bir kimlik kazanmaktadır. Çoklu bir ağa dönüşen yaşam alanlarında, toplumun refah düzeyini yükseltebilmek ve sürdürülebilir düzeyde devam ettirilebilmek için; nüfus, kaynak, çevre ve bilgi işlem teknolojilerinin karşılıklı ve uygun olarak düzenlenmesi adeta bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu süreçte giderek artan ve çeşitlenen hizmet beklentileri devletleri, kamu yönetimlerini ve yerel yönetimleri kentleri daha iyi analiz etmeye, sorunları önceden tahmin etmeye, sınırlı kaynakları ileri teknoloji desteğiyle verimli kullanmaya zorlamaktadır. Bu durum, akıllı kent projelerinin doğuşunu ve yayılımını tetiklemiştir. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı, dünyadaki akıllı kent uygulama örnekleri ile Türkiye'deki akıllı kent uygulamalarını karşılaştırmalı olarak ele almaktır. Çalışma nitel bir yöntemle oluşturulmuştur. Öncelikle akıllı kent kavramı; ardından akıllı kentlerin unsurları ve teknolojileri incelenecek, daha sonra ise dünyadaki örnek uygulamalar ile Türkiye'deki akıllı kent uygulamaları kıyaslanarak değerlendirilecektir. Böylece Türkiye'nin, akıllı kent vizyonunda ulaştığı düzey daha net saptanabilecektir. ABSTRACT To solve the problems generated from fast-changing world order; information and communication technologies are combined with daily life to improve citizens' quality of life and their satisfaction from public services. Besides, by using technology as a tool to solve problems that appear in cities, caused by rapid population growth, such as transportation, energy, water, health, environment, secure and security, smart combinations are being tried for practical solutions to problems caused by overpopulation in cities. As a result, cities become more digital and citizens gain the new digital identity. In life spaces which turn into a complex network, it is almost obligatory to regulate population, resources, environment and communication and information technologies in themselves to improve citizens' life quality and keep it in a sustainable level. Within this period, improving and diversifying service expectations push governments, public and local administrations to analyze cities better, predict the upcoming problems and use limited resources productively with the help of high technology. This situation has triggered to exist and expand smart city projects. In this context, the main aim of this research is determined to consider good examples of smart city projects and to discuss comparatively their reflections on cities in Turkey. The qualitative approach is used. Firstly, smart city concept and components and characteristics of smart cities will be examined and than good examples of the smart city implementations around the World and Turkey will be compared and evaluated. Thus, it will be possible to determine the level of Turkey in this regard and compare it with the developments around the World.
İnsanlığın var oluşundan bu yana en temel ihtiyaçlardan biri barınmadır. Konut en küçük barınma ve yaşama mekânıdır. Günümüz koşullarını göz önünde bulundurduğumuz zaman konut, insanların yalnızca barınma ihtiyacını karşıladıkları bir yer... more
İnsanlığın var oluşundan bu yana en temel ihtiyaçlardan biri barınmadır. Konut en küçük barınma ve yaşama mekânıdır. Günümüz koşullarını göz önünde bulundurduğumuz zaman konut, insanların yalnızca barınma ihtiyacını karşıladıkları bir yer değil, sosyal, ekonomik ve çevresel gelişimlerini sağladıkları bir mekân haline gelmiştir. Sürdürebilir tasarım, enerji kaynaklarını minimum seviyede kullanan, doğayla uyumlu ve insan sağlığına zarar vermeyen yapılar oluşturmaktır. Küresel çevre sorunları ve kullanıcıların farkındalığının her geçen gün artması sonucunda sürdürebilir mekânlar yaratmak kaçınılmaz olmuştur. Doğru bir mekânsal düzenleme enerji korunumuna, mekânların doğru bir şekilde ısıtılıp aydınlatılmasına olanak sağlamakta ve kullanıcı için gerekli diğer tüm konfor koşullarının oluşturulmasına büyük oranda destek olmaktadır. Konut iç mekânları sürdürülebilir yaklaşımla tasarlanırken, gün ışığı kullanımı, iç mekan hava kalitesi, doğal havalandırma, su korunumu ve enerjinin etkin kullanımı göz önünde bulundurulmalıdır. Çalışma kapsamında bu sürdürülebilir yaklaşımlar ele alınarak, mekânın doğru planlanması içingerekliliklere değinilecektir. Bununla birlikte iç mekân üzerinde doğru mekânsal planlamanın, bölücü sistemler, duvarlar yardımıyla yine iç mekânda oluşturulan doluluk-boşluk ilişkisinin, sürdürülebilir tasarım sürecine olumlu etkisi değerlendirilecektir. Belirlenen kıstaslar doğrultusunda, mekânda doğru yerleşim planlaması yapıldığında, kullanıcılar için yüksek maliyet gerektirmeyen, sürdürülebilir alanlar yaratmak mümkün olacak ve konut planlaması yapılırken mimari planlamada uygulanması gereken temel gerekliliklerin birlikte düşünülmesine fayda sağlayacaktır. Abstract Since the existence of humanity, one of the most basic needs is shelter. Housing is the smallest shelter and living space. When we consider today's conditions, housing has become a place where people do not only meet their sheltering needs, but also provide their social, economic and environmental development. Sustainable design is to create structures that use energy resources at minimum level and are harmless to nature and do not harm human health. As a result of global environmental problems and increasing awareness of users, it is inevitable to create sustainable spaces. A correct spatial arrangement allows for the conservation of energy, the correct heating and illumination of spaces, and greatly contributes to the creation of all other
Özet Son yıllarda kentlerde yoğun nüfus artışı sonucunda kullanımsız mekanların işlevlendirilme zorunluluğu ve artan sürdürülebilirlik kavramı ile birlikte endüstriyel alanların yeniden işlevlendirilmesi üzerinde dönüşüm projeleri... more
Özet Son yıllarda kentlerde yoğun nüfus artışı sonucunda kullanımsız mekanların işlevlendirilme zorunluluğu ve artan sürdürülebilirlik kavramı ile birlikte endüstriyel alanların yeniden işlevlendirilmesi üzerinde dönüşüm projeleri gerçekleştirilmektedir. Bu projelerle alanın içinde bulunan endüstriyel mirasın korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması, kent için bir sosyal-kültürel cazibe merkezi haline gelmesi, iş ve üretim olanaklarının yeniden sağlanması, rekreasyon ve turizm tesisleri ile donatılması ve konut kullanımının desteklenerek alanın canlılığının sağlanması hedeflenmektedir. Bu hedefler arasındaki en önemli noktalardan biri olan endüstriyel mirasın değerlendirilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması, toplumun kültürel kimliğini yaşatmada ve geleceğine yön vermede önemlidir. Geçmiş gelecek, eski ile yeni arasında bir köprü olan kültür varlığı, kültürel sürekliliğin gerçekleşmesini sağlayan bir araç, kültürel zenginliklerin gelecek kuşaklara aktarımı ise sürekliliğin amacı olarak tanımlanmaktadır. Endüstriyel alanların dönüşümü ve sürdürülebilirliği, kentlerin yaşamı ve binaların yeni kullanımlara adaptasyonunda gösterilen başarı ile ölçülebilmektedir. Yeniden işlevlendirme başarılı olduğu zaman, endüstriyel alanlar yeni işleviyle yaşamını devam ettirir. Böylece verilecek doğru işlev ile ekonomik, sosyokültürel ve çevresel anlamda sürdürülebilirlik sağlanmış olur. anahtar kelimeler: endüstri, endüstriyel miras, kültür, sürdürülebilirlik, kültürel sürdürlebilirlik. Abstract Last year in the transformation of the places in town are not used throughout the intensive population growth with increasing functionalized obligation and the concept of sustainability on a repurposed industrial projects are carried out. Industrial heritage conservation found in the area with this project , to ensure the sustainability of a social-cultural center of attraction to become for the city , re-establishing their business and production facilities to be provided with recreation and tourism facilities and aims to ensure the viability of the supporting areas of residential use. The most important point of evaluating and ensuring the sustainability of the industrial heritage , which is one between the targets is important in giving direction to the community's cultural identity in the survival and future. Future history , cultural heritage , which is a bridge between the new and old , a tool that allows the realization of cultural continuity , and the transmission to future generations of the cultural wealth is defined as the goal of sustainability. Transformation and sustainability of the industrial area of the city and the building of life can be measured by the success shown in the adaptation to new uses. When re-functionalizing a successful industrial areas of life continues with a new function. Thus, the correct function will be economic , socio-cultural and environmental sustainability is ensured sense .
BİYOMİMİKRİ: DOĞAYLA UYUMLU YENİ BİR TASARIM MODELİ ÖZ Biyomimikri, genel olarak, CO2 salınımının azalması, sağlığı olumlu yönde etkilemesi, doğal havalandırma ile ek havalandırma sistem ve masraflarının ortadan kalkması, sonsuz güneş... more
BİYOMİMİKRİ: DOĞAYLA UYUMLU YENİ BİR TASARIM MODELİ ÖZ Biyomimikri, genel olarak, CO2 salınımının azalması, sağlığı olumlu yönde etkilemesi, doğal havalandırma ile ek havalandırma sistem ve masraflarının ortadan kalkması, sonsuz güneş ışığı ile birlikte sınırsız elektrik üretimi ve bu sayede tükenen enerji kaynaklarından olan fosil yakıtların kullanılmaması ve çevreye zararlı emisyonların salınmaması vb. unsurlarla ekolojik dengeye katkı sağlar. Tasarım bağlamında biyomimikri ise, doğanın evrimsel süreç içinde geliştirdiği çözümlerin incelenerek tasarım alanına aktarılması anlamına gelir. Disiplinler arası iş birliğini gerektiren bu tasarım modelinde hedef, doğayı örnek alarak çözüme ulaşmaktır. Biyomimikri ile tasarımlar problem ya da çözüm odaklı yaklaşımlar olmak üzere iki şekilde irdelenir. Teknolojinin gelişimi ve tasarım üzerine etkisinin incelendiği bu çalışmada biyomimikri doğayla dost alternatif bir tasarım modeli olarak tanıtılmış ve çeşitli disiplinleri kapsayan örnekler üzerinden açıklanmıştır. Teknolojinin yardımıyla herhangi bir enerji tüketmeden ekosistemsel düzenin yapılar ve ürünler üzerinde uygulanması incelenmiştir. Bu durumda günümüzde gittikçe artan teknoloji kullanımlarının hayatımıza kattığı kolaylıklar ile birlikte sıkıntıları da ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma tasarım alanında biyomimikrinin temel ilkeleriyle uyumlu, ekolojik duyarlılığa sahip ve doğa dostu bir anlayışın oluşturulmasını amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Biyomimikri, Ekoloji, Sürdürülebilir Tasarım, Yeni Tasarım Modelleri, Teknoloji BIOMIMICRY: A NEW DESIGN APPROACH HARMONIOUS WITH NATURE ABSTRACT Biomimicry, in general, contributes to ecological balance as it helps reduce CO2 emissions in buildings, positively affects health, eliminates the need for natural ventilation and additional ventilation systems and costs, unlimited electricity generation with endless sunlight, thus eliminating fossil fuels from depleted energy sources and ecological balance such as not releasing harmful emissions to the environment. Biomimicry, in the context of design, is the transferring of solutions nature have developed through its evolutional process into the field of design. The aim of this model where an interdisciplinary approach is required is to achieve a design solution through the imitation of nature. Biomimicry model is examined in two categories which are problem-based and solution-based approaches. In this paper where the development of technology and its effects of nature is evaluated, biomimicry is understood as a design model harmonious with nature and is exemplified through different disciplines. The effects of ecological system on structures and products with the help of technology has been examined. In this case, nowadays the growing use of technology creates ease and grace in our daily life as well as problems and hardships. This study aims at developing an environmentally-wise and ecologically-friendly understanding in the field of design which is aligned with the core principles of biomimicry.