Yapısöküm Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

ÖZET 21.yüzyılın önemli sosyologlarından biri olan Zygmunt Bauman, insan hareketlerinin temelinde " ölümden kaçma " ve " ölümsüzlüğe ulaşma " olduğunu söylemektedir. Ona göre, hayvanlardan farklı olarak insanlar ölümlülüklerinin... more

ÖZET 21.yüzyılın önemli sosyologlarından biri olan Zygmunt Bauman, insan hareketlerinin temelinde " ölümden kaçma " ve " ölümsüzlüğe ulaşma " olduğunu söylemektedir. Ona göre, hayvanlardan farklı olarak insanlar ölümlülüklerinin bilincindedir, bu nedenle var oluşlarından itibaren bu olguya baş etmeye çalışırlar. Ancak her dönem kendine özgü baş etme yöntemlerini, Bauman'ın ifadesiyle " yaşam stratejilerini " yaratmıştır. Modern dönemin " yaşam stratejisi " ölümü yapısöküme uğratmaktadır. " Aklın " baş edemediği ölüm yapısökümle baş edilebilir parçalara ayrılmıştır: Formda kalmak, egzersiz yapmak, yediklerimize dikkat etmek. Baş edilmesi gereken en önemli olgulardan biri de " yaşlanma " dır. Yaşlanma karşıtı, yaşlanmayı önleyen ya da yaşlanmanın etkilerini azaltan ürünler, büyük bir tüketim alanını oluşturmaktadır. Bauman'ın perspektifinden değerlendirildiğinde, insanlar bu ürünleri tüketerek bir anlamda ölümle baş edebileceklerini düşünmektedirler. Haberler de " wellness kültürünü " (yeniden) üreten bir söylem aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Medya " ölümün habercisi yaşlılığa " karşı koymak için genç, güzel, sağlıklı ve fit olmanın gerekliliğini vurgularken, bu ürünleri tüketmek artık bireyler için neredeyse bir zorunluluğa dönüşmüştür. Bu makale kapsamında Hürriyet gazetesinde " yaşlılık " ve " wellness " kapsamındaki haberler betimsel içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Buna göre anti-aging ürünlerinin sağlık ve estetik nitelikteki araçsallığı ölümsüzlük temalı çok katmanlı eylem anlamları inşa etmektedir. ABSTRACT Zygmunt Bauman, one of the most important sociologists of the 21st century, states that " escape from death " and " reaching immortality " are the basis of human behaviour. According to him, unlike animals humans are aware of their mortality, because of that reason they deal with this phenomenon since their existence. Each era creates its own methods to deal with death, by Bauman expression their " life strategies ". The " life strategy " of modern era is to deconstruct death. Death, which reason can't cope with, divided into " copable " pieces: Stayinf fit, exercising, paying attention to our diet. One of the areas to " cope with " is aging. Products that prevent aging and reducing the effects of * Bu çalışma, 2017 yılında Kuşadası'nda düzenlenen 1. Uluslararası Bauman Sempozyumu'nda sunulan bildirinin gözden geçirilmiş halidir.

Deconstructive analyses on cinematic texts are becoming widespread, albeit in limited numbers. The deconstructive readings remain in the dimension of emotion transfer due to the lack of sufficient knowledge; they become detrimental to the... more

Deconstructive analyses on cinematic texts are becoming widespread, albeit in limited numbers. The deconstructive readings remain in the dimension of emotion transfer due to the lack of sufficient knowledge; they become detrimental to the depth of the analysis field. Undoubtedly, there is no discussion that can be shown as “the best.” However, making in-depth analysis using deconstruction is the author’s responsibility to the film as a product, to the audience, and to criticism in general. The most important tool in fulfilling this responsibility is awareness of the applied analysis technique. This study was born out of the limitation observed in the mentioned awareness and the need created by the inadequacy of theoretical studies in the field. In this context, the study aims to reveal what deconstruction is through Derrida’s terminology and to show how this practice can be applied to film analysis. It constructs this on three levels: At the first level, deconstruction is handled and defined as one of the arguments of poststructuralism. At the second level, the work focuses on Derrida’s concepts of phonocentrism/logocentrism, Différance, reversal/displacement, and repression. The third and final level covers how deconstruction can be applied to films as a method of analysis. The opportunity that this study would be a source for researchers interested in cinema, Derrida, and deconstruction is expected to make the study meaningful as a whole.

Orhan Pamuk’s novel named Masumiyet Müzesi intended being a world classic is a novel both modernist and postmodernist. We can use the reflective methods of deconstruction and reconstruction for reading Masumiyet Müzesi with regard to... more

Orhan Pamuk’s novel named Masumiyet Müzesi intended being a world classic is a novel both modernist and postmodernist. We can use the reflective methods of deconstruction and reconstruction for reading Masumiyet Müzesi with regard to Postmodernist Structural Criticism. At the first phase we will read the novel in the context of “text and critic/reader centered” approach; at the second grade in the context of “biographical and sociological centered” approach. It will put forward in this study the postmodernist and auto-biographic practices of Orhan Pamuk and his approaches of term-museum-literately sociology at İstanbul centered novel writing.

Bir ulus devleti olarak doğan Türkiye’de resmî halk müziği çalışmaları nota-merkezli olarak başlamıştır. 19. yüzyılda Osmanlı’da gelişen ve 20. yüzyılda Türkiye’ye devredilen bu yaklaşımla, halk müziği bir nesne olarak algılanarak nota... more

Bir ulus devleti olarak doğan Türkiye’de resmî halk müziği çalışmaları nota-merkezli olarak başlamıştır. 19. yüzyılda Osmanlı’da gelişen ve 20. yüzyılda Türkiye’ye devredilen bu yaklaşımla, halk müziği bir nesne olarak algılanarak nota yoluyla sabitlenmiştir. Özellikle resmî kurumlarda halk müziği faaliyetlerini sürdüren otoriteler, notalar aracılığıyla kendi meşru zeminlerini inşa etmişlerdir. Böylece notanın otoritesi, otoritenin notasına dönüşmüştür. Bu makalede, Türkiye’de resmî halk müziğinin nota-merkezli icat ve inşası, Derrida’nın yapısöküm düşüncesiyle eleştirel olarak ele alınmıştır. Bu sayede, resmî ve nota-merkezli yaklaşımın çelişkileri, otoritelerin nota yoluyla gizlediği veya dışarıda bıraktığı unsurlar ile halk müziğinde standardizasyon sorunları ortaya konmuştur.

Ian Almond İbn Arabi ve Derrida Ayrıntı Yayınları

Bu metinde, Derrida'nın " Konuksevermezlik (Hostipitality) " adlı eserindeki görüşleri, iltica ve mültecilik sorununa tatbik etmek ve bu yolla ilticanın felsefesini serimlemek amaçlanmıştır. Metinde, dipnotta 1 verilen çeviri referans... more

Bu metinde, Derrida'nın " Konuksevermezlik (Hostipitality) " adlı eserindeki görüşleri, iltica ve mültecilik sorununa tatbik etmek ve bu yolla ilticanın felsefesini serimlemek amaçlanmıştır. Metinde, dipnotta 1 verilen çeviri referans alınmakla birlikte Derrida'nın yapısöküm görüşlerini etik ve politika bağlamında tartışan eserlere atıf yapılmış, kısa metinler olarak konukseverliğin yerel kültürdeki dilsel pratiklerine, örneğin özdeyiş ve atasözlerine yer verilmiştir. Yapılan soruşturmada görülmüştür ki iltica ve mültecilik sorunu, ne politik ne etik ne de kültüreldir, aksine bunların toplamından fazlasını içeren olasılık genliğidir. 2 İltica talebiyle başlayan mülteciliğin, yapısökümcü tekniklerle çözümlendiğinde, hem dilsel hem de politik ikilemler içerdiği görülmektedir. Eğer " bir sorun olarak mültecilik " aşılmak isteniyorsa iki değerli karşıtlıklar tarzında düşünmenin açmazları görülmeye, çok değerli mantığa başvurarak tümüyle başka türlü düşünmeye, sistem düşüncesi terk edilerek Derrida'nın önerdiği gibi, " düşünülenemez olan düşünülmeye " başlanmalıdır. Derrida'nın işaret ettiği konukseverlik (hospitality) ile düşmanlık (hostility) arasındaki küçük dilsel ayrım, konukseverlik düşüncesinde bastırılmış bir konuksevmezliğin mevcudiyeti üzerine düşünmeye, özellikle de iltica ve mültecilik, göç ve göçmen politikası, sınırlar ve evrensellik sorunlarıyla ilgilenen hatta konukseverliğiyle tanınmış olan herkesi yeniden düşünmeye davet eder. Her birinde cevabı aranan asıl soru şudur: Konukseverlik mümkün müdür?

Bu çalışma, Derrida'nın, dostluğu " gelecek demokrasi " için neden vazgeçilmez gördüğüne ilişkin kısa bir giriş denemesi niteliğindedir. Kardeşlik ya da kökensel ortaklıklar temelinde düşünülen dostluk anlayışının demokrasi için neden bir... more

Bu çalışma, Derrida'nın, dostluğu " gelecek demokrasi " için neden vazgeçilmez gördüğüne ilişkin kısa bir giriş denemesi niteliğindedir. Kardeşlik ya da kökensel ortaklıklar temelinde düşünülen dostluk anlayışının demokrasi için neden bir tehlike oluşturduğunu ve dostluk kavramının Derrida'daki politik bağlamını ortaya koymayı amaçlayan bu yazıda, geleneksel dostluğun " gelecek demokrasi " adına yapısöküme uğratılması gerekliliği ele alınmaktadır.
ABSTRACT This study can be considered as a short introduction essay regarding why Derrida considers friendship indispensable for " democracy to come ". In this essay that why friendship cognizance based on fraternity or congenerical participation is a threat for democracy is being focused on and puts forth the political context of Derrida's concept of friendship, the necessity of deconstruction of the traditional friendship in the name of " democracy to come " , is to be approached.

Bu çalışmada, “yapısökümü” yöntemi ve bu yöntemi oluşturan kavramlar ele alınmıştır. Yapısöküm yöntemi, yıkarken tekrar yapmaya çalışmayı kapsar. Bu yöntem vasıtasıyla özellikle dildeki ve kavramlardaki farklılaşmaya ve ikircikli... more

Bu çalışmada, “yapısökümü” yöntemi ve bu yöntemi oluşturan kavramlar ele alınmıştır. Yapısöküm yöntemi, yıkarken tekrar yapmaya çalışmayı kapsar. Bu yöntem vasıtasıyla özellikle dildeki ve kavramlardaki farklılaşmaya ve ikircikli anlamlara dikkat çekilmektedir. Bu makalede, yapısökümü kavramı ve bu kavramla ilişkili diğer kavramlar, düşünceleri ve ortaya koymuş olduğu yapısökümcü okuma yöntemiyle edebiyattan felsefeye kadar birçok alanda etkili olan ve post-modernist olarak kabul edilen Derrida’nın görüşleri çerçevesinde betimlenmeye çalışılmıştır. Derrida’nın “metnin dışında hiçbir şey yoktur” şeklindeki önermesi yapısökümcü anlayışının temelini oluşturmaktadır. Yapısöküm yöntemiyle Derrida, tek ve mutlak bir doğru anlayışını ve tek bir doğruya olan inancı yıkmaya çalışmıştır.

Despite of Postmodernist Criticism appears as reader centered, it is essentially Structuralist. At the development of “Postmodernist Criticism” the thoughts of “Saussure's-semiotics” and “Derrida's-deconstruction” are arbiter. Saussure... more

Despite of Postmodernist Criticism appears as reader centered, it is essentially Structuralist. At the development of “Postmodernist Criticism” the thoughts of “Saussure's-semiotics” and “Derrida's-deconstruction” are arbiter. Saussure entitles “sign” the combination of sounds or symbols that provides perceiving concepts. He says “signifiant” to the string of audio, text and symbols; “signifié” to the meanings and notions. However Derrida introduces concept named “differance” for draw intention to meaning ties of indicators. He also mentions contrast and dependence of “logocentrisme” and “phonocentrisme”.
Researcher Structural Postmodernist Criticism which cares to the differences develops its method as stabile hesitations. Postmodernist method pursues hesitations in the text when it wants to mean deep meanings of literary text on the other hand it want to establish new doubts with its critical discourses. It wants to deconstruct the logic center of text which participated its meaning world however it reconstructs the text around the new logic center by a literary and critical discourse.
Postmodernist Structural Criticism tries in general to unify in its method text-centered, writer-centered, reader-centered and sociologic criticism that they are four main trends of criticism. That method treats the text collaterally in two steps of criticism. In this method the text are discussed at first stage as “signifiant” and “signifié” at second stage. Critic behaves text and writer-centered at first phase, reader and social environment-centered at second phase. In the first step he analyzes and deconstructs the text at the second reaches to synthesis and re-configures the text. This type of criticism shows features of anti-article. However the critic attitudes ironically in its language and style. It wants to spread the pleasure of criticism to its readers.
In this article we will clarify the Postmodernist Structural Criticism with regard to both its unique aspects and in common with the previous ones.
Postmodern düşüncenin edebi eleştiri yöntemi, okur merkezli görünmekle birlikte özünde yapısalcıdır. Postmodernist eleştirinin gelişiminde Saussure’ün “göstergebilim/semiyoloji” ve Derrida’nın “yapıbozum/destructuralism” düşünceleri belirleyici olmuştur. Saussure, kavramları algılamamızı sağlayan ses veya simgelerin birleşimine “gösterge”; ses, yazı ve simge dizgesine “gösteren”, anlam ve kavrama ise “gösterilen” demektedir. Derrida ise göstergeler arası anlam ağlarına dikkat çekmek üzere “differance” kavramını ortaya atar ve “logocentrisme/yazı merkezcilik”, “phonocentrisme/konuşma merkezcilik” karşıtlık ve bağımlılığına dikkat çeker.
Postmodernist düşüncenin farklılıklara dikkat kesilen arayışçı yapısal eleştiri anlayışı, yöntemini, kararlı tereddütler şeklinde geliştirir. Eserin yapısını, derin anlamlarını anlamaya çalışırken bir yandan metindeki tereddütlerin peşine düşer bir yandan da eleştirel söylemleriyle yeni tereddütler tesis eder. Anlam dünyasına sirayet ettiği metnin mantık merkezini bozmaya çalışırken edebi ve eleştirel bir söylemle, metni yeni mantık merkezinin etrafında yeniden yapılandırır. Yönteminde “metin, yazar, okur ve sosyal çevre-dönem merkezli” dört temel eleştiri eğilimi harmanlamaya çalışır. Metni yansıtmalı olarak iki aşamada değerlendirir.
Postmodernist Yapısal Eleştiride metin ilk aşamada genel olarak “gösteren”, ikincisinde “gösterilen” işleviyle ele alınır. Anlama/okuma aşamasında metin ve yazar odaklı, yansıtma/yazma aşamasında ise okur ve sosyal çevre-dönem odaklı hareket edilir. Birinci aşamada metin analiz edilir, yapısöküme uğratılır. İkinci aşamada metin yeniden yapılandırılır ve senteze varılır. Eleştirinin bu türü, “antimakale” niteliği gösterir. Eleştirmen de dil ve üslup açısından yer yer ironik bir tavır takınır, eleştiriden aldığı hazzı okura aktarmaya çalışır.
Bu yazıda Postmodernist Yapısal Eleştirinin hem özgün yanlarına hem de önceki eleştiri yöntemleri ile ortak yönlerine ışık tutulacaktır.

İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure 1900'lü yılların başında yaptığı ve yapısalcı olarak adlandırılan çalışmalarında Emile Durkheim'ın topluma dair görüşlerinden oldukça etkilenmiştir. Durkheim, dilin toplumsal bir olgu olduğunu... more

İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure 1900'lü yılların başında yaptığı ve yapısalcı olarak adlandırılan çalışmalarında Emile Durkheim'ın topluma dair görüşlerinden oldukça etkilenmiştir. Durkheim, dilin toplumsal bir olgu olduğunu söyleyerek diğer tüm toplumsal olgular gibi dilin de bireysel olana indirgenemeyeceğini ve kolektif bir niteliğe sahip olduğunu savunur. Saussure da yapısalcı dilbilimin unsurlarını oluştururken bu noktadan hareket eder.

Bu çalışma yapısökümcü okuma pratiklerinin Feminist Sanat üzerindeki etkilerini ve sanatsal uygulama biçimlerini inceleme amacı taşır. Çalışma iki aşamada ele alınmıştır. İlkinde yapısökümün tanımı, eleştirel stratejisi ve uygulama... more

Bu çalışma yapısökümcü okuma pratiklerinin Feminist Sanat üzerindeki etkilerini ve sanatsal uygulama biçimlerini inceleme amacı taşır. Çalışma iki aşamada ele alınmıştır. İlkinde yapısökümün tanımı, eleştirel stratejisi ve uygulama yöntemleri hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır. İkinci aşamada yapısökümün feminist sanat üzerindeki etkileri ve bu etkileri taşıyan sanatçıların üretim biçimleri incelenmiştir. Bu çerçevede konu ile ilişkili yapıtlar çözümlenmeye çalışılmış ve yapısökümün eserler üzerindeki etkileri örnekler eşliğinde analiz edilmiştir. Bunun yanı sıra feminist hareket içerisinde çalışmalarını yürüten sanatçıların "kadın" kavramına bakış açıları, kavrayış biçimleri, eleştirel yaklaşımları incelenmiş ve tüm bunların yapısöküm ile olan ilişkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda yapısöküm yönteminin feminist sanatta yaygın olarak kullanılan eleştirel bir model olduğu ve sanatçıların üretim biçimlerine, sanatsal yaklaşımlarına önemli oranda katkıda bulunduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte yapısökümün birçok feminist sanatçıda birbirinden farklı estetik yaklaşımlar doğurduğu, konu ve teknik anlamda birçok yeni ifade olanaklarını gündeme getirdiği görülmüştür.

Ana akım sosyoloji geleneğine karşı eleştirel bir çıkış sergileyen gündelik hayatın sosyolojik yelpazesi, rutinleşmiş hayat pratiklerini incelerken “algıladığımız dünyayı” gözler önüne serer. Ancak, Merleau-Ponty’den de biliyoruz ki, bize... more

Ana akım sosyoloji geleneğine karşı eleştirel bir çıkış sergileyen gündelik hayatın sosyolojik yelpazesi, rutinleşmiş hayat pratiklerini incelerken “algıladığımız dünyayı” gözler önüne serer. Ancak, Merleau-Ponty’den de biliyoruz ki, bize duyularımızla ve gündelik yaşamdaki tutumuzla açılan dünya, ilk bakışta en iyi bildiğimiz dünya gibi gelse de algının dünyasını açıklığa kavuşturmak zaman, çaba ve kültür istemektedir. Prekarya Dergi, bir sonraki sayısında gündelik hayattaki eylem ve kavrayışları tartışmaya açan metinlere yer verecektir. Gündelik hayat ya da güncelin ritmi, farklı disiplinlerle düşünmeyi gerekli kılar. Braudel'in tespitiyle, yalnızca gürültü çıkartan oyuncuların gerçekliğine inanmak yanlış olur; sessiz olana kulak vermek gerekir, sessiz olan başkaları da vardır (Braudel, 1992: 70). Alman akademik dünyasındaki yabancı konumuna rağmen çalışmalarının kırıntıları dahi sosyolojik düşünce okulunu etkilemiş olan Simmel'in çalışmalarında marjinalliğin özgürleştirici ruhu yer alır. Buradan hareketle, gündelik hayattaki eylem ve kavrayışlara düşünce gücü veren özgün tartışma metinlerinizi bekliyoruz.

Hegel, 2 bin yıllık bir düşünme geleneğini benimser, geliştirir ve dönüştürür. Heidegger bu geleneğin içinde unutulmuş, bastırılmış, kategorilere hapsedilmiş Varlık’ın peşine düşer. Varlık’ı yine 2 bin yıllık metinlerde ve onların... more

Hegel, 2 bin yıllık bir düşünme geleneğini benimser, geliştirir ve dönüştürür. Heidegger bu geleneğin içinde unutulmuş, bastırılmış, kategorilere hapsedilmiş Varlık’ın peşine düşer. Varlık’ı yine 2 bin yıllık metinlerde ve onların gösterdiklerinde arar. Derrida ise Heidegger tarafından kriminal bir zanlıya dönüştürülen 2 bin yıllık düşünme geleneğini, yani Batı metafiziğini tanımlar, hedef haline getirir, ona saldırır, komaya sokar ve sonunda yok eder, en azından sakat bırakır. Postmodern düşünce, bu sakatlık nedeniyle geri çekilmiş geleneksel felsefenin bıraktığı boşlukta yaşama şansı bulur.

Bu sunumda Derrida’nın hayvan-insan ikiliğine yaklaşımını sınırlar ve dünyalar sorunu içinden geçerek ele almayı deniyorum. Böylelikle Derrida düşüncesinden hareketle yeryüzündeki farkların mutlak biçimde nesnelleştirilebilir olmayan... more

Bu sunumda Derrida’nın hayvan-insan ikiliğine yaklaşımını sınırlar ve dünyalar sorunu içinden geçerek ele almayı deniyorum. Böylelikle Derrida düşüncesinden hareketle yeryüzündeki farkların mutlak biçimde nesnelleştirilebilir olmayan karakterinin adalet çağrısını nasıl bitimsiz bir sorumluluğa dönüştürdüğünü göstermek niyetindeyim.