Osmanlıca Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Bu kitap, 600 sene gibi uzun bir süre edebiyatta ve sanatta; bilimde ve günlük hayatın içinde kullanılmış olan Osmanlıcayı ve onunla yazılmış olan yazılı metinleri okumaya yönelik, siz meraklı öğrencilere yardımcı olması amacıyla... more

Bu kitap, 600 sene gibi uzun bir süre edebiyatta ve sanatta; bilimde ve günlük hayatın içinde kullanılmış olan Osmanlıcayı ve onunla yazılmış olan yazılı metinleri okumaya yönelik, siz meraklı öğrencilere yardımcı olması amacıyla hazırlanmıştır.
Osmanlı tarihi, bizim için altı asırdan ziyade süregelmiş, apayrı bir yeri olan ve içinde şanlı zaferler ve müjdeler barındıran bir tarihtir. Her Türk evladı şanlı geçmişini merak etmeli ve ona yabancı kalmamalıdır. İşte bu noktada şanlı geçmişimizin dilini ve yazısını öğrenmeli ve bunu bir fazilet bilmelidir.
Bu çalışma dört bölümden oluşmuştur. İlk bölümde Osmanlıca alfabesi tanıtılmıştır. Bunu yaparken yazım kuralları üzerinde pek durulmamış, bu bilgilerin öğrenci tarafından bilindiği varsayılmıştır. Yalnızca harflerin başta, ortada ve sondaki halleri tabloda gösterilmiştir. Osmanlı Alfabesi incelenirken klasik yolla gidilmemiş, bunun yerine ses sistemi takip edilmiştir. Böylece öğrencinin bugünkü alfabede karşılık gelen sesleri çabuk kavraması amaçlanmıştır.
İkinci bölümde Türkçe yazımda kullanılan dil bilgisi kaideleri yer verilmiştir. Buradaki hedef Osmanlıca yazımını öğrenmek değil, yazılı metinleri daha iyi okumaktır. Üçüncü bölümde ise Arapça dil kaidelerine yer verilmiştir. Zira Osmanlıcadaki Arapça kelimeler, Arap dilinden mastar haliyle aynen alınmış ve okunuş kaideleri bozulmamıştır.
Dördüncü bölümde ise Farsça dilinden Osmanlıcaya geçmiş kalıplar ve ekler yer verilmiştir. Çünkü Altı yüz küsur yıl içinde Osmanlı edebiyatında ziyadesiyle Fars etkisini görmekteyiz.
Bunları incelerken yeri geldikçe üç dile ait sayılar, günler ve ayların yazımı da yer verilmiş, böylece bilgi zenginliğimizin artması hedeflenmiştir. Tamamlamış olduğumuz bu eserin mükemmel olduğu düşüncesinde ve iddiasında değiliz. Fakat mümkün olduğu kadar dikkatle hazırladığımız bu eserde aradığınız her konuyu ulaşmanız hedeflenmiştir. Buna rağmen görülen eksikleri ve yanlışlıkları tarafımıza bildirmeniz bir lütuf olacaktır. İlim Müslüman‟ın yitik malıdır, düşüncesi ile kitabımızın tamamını veya bir bölümünü isim ve kaynak belirtmek şartıyla çoğaltabilir veya kullanabilirsiniz.
Tekin Açıkel

Bu makalenin amacı, İstanbul'un Tophane semtinde yer alan Nusretiye Camii’ nin gerek tarihsel konumu, gerekse dönemin önemli yenilikleri içinde nasıl bir yer tuttuğu ve inşasından günümüze geçirdiği yapısal değişimlere; sanat, mimari ve... more

Bu makalenin amacı, İstanbul'un Tophane semtinde yer alan Nusretiye Camii’ nin gerek tarihsel konumu, gerekse dönemin önemli yenilikleri içinde nasıl bir yer tuttuğu ve inşasından günümüze geçirdiği yapısal değişimlere; sanat, mimari ve kültür tarihimiz açısından değinmektir. Beyoğlu’nun Tophâne semtinde, tarihî İstanbul’un sınırları dışında yer alan caminin inşasına 1823 yılının Haziran ayında başlanmış, 8 Nisan 1826’da tamamlanmıştır. / The aim of this article is to comment on Nusretiye Mosque’s -which is in Istanbul’s Tophane district- historical location, its place in important innovations of its era and its structural changes which have been taken place since its first construction; through the terms of our art, architecture and cultural history. The construction of the mosque, located in Beyoglu’s Tophane district, outside the borders of historical Istanbul, started in June of 1823 and was completed by the April 8 1826.

21 yıl gibi kısa bir ömür yaşamış olan İngiliz oryantalist Arthur Lumley Davids (1811- 1832)’in 1832’de İngilizlere Türkçe öğretmek gayesiyle, II. Mahmud’a ithafen yazdığı A Grammar Of The Turkish Language adlı kitabı sıradan bir gramer... more

21 yıl gibi kısa bir ömür yaşamış olan İngiliz oryantalist Arthur Lumley Davids (1811-
1832)’in 1832’de İngilizlere Türkçe öğretmek gayesiyle, II. Mahmud’a ithafen yazdığı
A Grammar Of The Turkish Language adlı kitabı sıradan bir gramer kitabı olmaktan
ötedir. Türkoloji açısından önemli bilgileri de ihtiva eden bu eser, yabancılara Türkçe
öğretmek maksadıyla yazılan diğer tüm kitaplardan farklı bir özelliğe sahiptir. Bir giriş,
gramer, kelimeler, diyaloglar ve ekler olmak üzere toplam dört bölümden müteşekkil bu
kitapta, dîvân şairlerinin eserlerinden çokça istifade edildiği görülmektedir. Yabancılara
Türkçe öğretmek amacıyla bir oryantalistin hazırladığı gramer kitabında dîvân şiiri
materyallerinin kullanılmış olması, bize göre üzerinde durulması gereken kayda değer
bir konudur.
Davids, kitabında özellikle gramer konularını izah ettiği bölümde, kelime seviyesinde
ilgili grameri gösterdikten sonra, o gramer yapısını ihtiva eden manzum örnekler de
sunmuştur. Ekler bölümüne de Bâkî ve Mesîhî’den okuma parçalarını kaydederek bu
sahada bir ilki gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada, Davids’in Arap harfleriyle verdiği
örnek manzumeler üzerinde durulmuş ve bu materyallerden hareketle sonuç bahsinde
bazı çıkarım ve tekliflerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Arthur Lumley Davids, Türk Dili, Yabancılara Türkçe Öğretimi,
Divan, Hümâyûn-nâme

Salname-i Vilayet-i Haleb isimli Osmanlıca kitap serisi, dönemin koşullarına göz önüne alındığında Ayntâb (Gaziantep) hakkında çok kıymetli bilgiler veren takdire şayan bir çalışmaydı. Zaman zaman almanak ve takvimlerle karıştırılmalarına... more

Salname-i Vilayet-i Haleb isimli Osmanlıca kitap serisi, dönemin koşullarına göz önüne alındığında Ayntâb (Gaziantep) hakkında çok kıymetli bilgiler veren takdire şayan bir çalışmaydı. Zaman zaman almanak ve takvimlerle karıştırılmalarına karşılık, onlardan daha farklı ve daha kapsamlı eserlerdi.
Halep vilayet salnameleri; Hicri 1284 / Miladi 1867 ile Hicri 1326 / Miladi 1908 yılları arasında toplam otuz beş adet yayınlanmış ise de otuz dört tanesi mevcuttu. 9800 sayfadan oluşan muazzam külliyatın ise yaklaşık olarak 518 sayfası Ayntâb hakkında kıymetli bilgiler içermekteydi. Külliyat içerisinde Ayntâb’a için standart olarak ayrılmış bir sayfa sayısı veya aralığı söz konusu değildi. Ayntâb’la ilişkili olarak belirlenen sayfalar, salname külliyatında %5,28’lik bir orana sahipti.
Salname külliyatı, kısıtlı sayıda olduğundan gerek kütüphanelerde ve gerekse piyasada nadiren bulunmaktaydı. Bu sebeple belli zaman dilimi içerisinde diğer nüshalarla mukayese edilerek istifade edilmesi için toplu hale getirildi. Basım sayısı ve tarihi kıstas alınarak, Ayntâb ile ilgili olarak 1897 ile 1908 yıllarını ihtiva eden yaklaşık on bir tane salnamede tespit edilen sayfalardaki orijinal metinlerin günümüz Türkçesine transkripsiyonu yapıldı.
Ayntâb Kazâsı’nın idari teşkilatı, memurları, tarihi, eski eserleri, coğrafyası, idari taksimatı, nahiyeleri, köyleri, ticarî ve ekonomik faaliyetleri, nüfusu, nüfusun cinsiyeti, etnik ve mezhep kökeni, eğitim faaliyetleri, Müslüman ve gayrimüslim okulları, öğretmen ile öğrenci sayıları hastane, kütüphane, cami, mescit gibi sosyal yapıları, askerî teşkilatı ve yabancı devlet temsilcilikleri gibi kıymetli bilgiler, okuyucunun istifadesine sunuldu.
“Halep Vilayet Salnamesi” dizisi, Akdeniz Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin birleştiği noktada yer alan ve Halep Vilayeti’nin dikkat çeken yerleşim merkezlerinden Ayntâb ile ilgili olarak son derece önemli bilgiler içeren kaynaklardandı.

Yemek kitabı taramalarına göre eskiyazı Türkçe sözlük. ► Bu sözlük daha önce hazırladığımız Yeni Usul Yemek Kitabı ve Etsiz, Yağsız Tecrübeli Yemekler yazılarındaki sözler birleştirilerek hazırlandı. Birleştirme sırasında daha önce... more

Yemek kitabı taramalarına göre eskiyazı Türkçe sözlük.
► Bu sözlük daha önce hazırladığımız Yeni Usul Yemek Kitabı ve Etsiz, Yağsız Tecrübeli Yemekler yazılarındaki sözler birleştirilerek hazırlandı. Birleştirme sırasında daha önce gözden kaçan ufak tefek hatalar da düzeltildi. Bundan sonra yapılacak taramalardaki sözler de bu sözlüğe eklenerek genişletilecektir.

Yeryüzünde, arkasında bıraktığı yazılı evrak mirası bakımından Osmanlı Devleti ile mukayese edilecek ikinci bir devlet göstermek mümkün değildir. Geniş bir coğrafyaya yayılan devletin neredeyse bütün iş ve işlemlerini kayda geçirmiş... more

Yeryüzünde, arkasında bıraktığı yazılı evrak mirası bakımından Osmanlı Devleti ile mukayese edilecek ikinci bir devlet göstermek mümkün değildir. Geniş bir coğrafyaya yayılan devletin neredeyse bütün iş ve işlemlerini kayda geçirmiş olmasıyla ortaya çıkan ve önemli bir kısmı günümüze intikal eden bu yazılı mirasa bakarak Osmanlı Devleti’ni bir “yazı medeniyeti” olarak nitelemek mümkündür.
Osmanlı Devleti’nin bahsedilen yazılı mirasının bir kısmını fe¬tihnameler oluşturmaktadır. Fetihnameler, bir yerin alınışını bildirmek amacıyla yazılan mektup veya fethini anlatmak için kaleme alınmış olan tarihçelerdir. Yurt içi ve yurtdışında bu nitelikte olan çok sayıda eser bulunmaktadır. Bu eserlerin çok az bir kısmı çalışmalara konu olmuşken, önemli bir kısmıysa hâlâ çalışılmayı beklemektedir. Osmanlı yazılı eserleri deryasından bir katre sunan elinizdeki bu kitap, Kanuni’nin saltanatının ikinci büyük seferi sonrası 1522’de fethedilen Rodos’un alınışını konu almaktadır. Bu eseri okurken Rodos’un fethine âdeta adım adım tanıklık edeceksiniz…

Onur ve Banu Ertuğrul çifti 2014’te, kendilerinin güzel olarak nitelendirdikleri kimi sözcükleri gün yüzüne çıkarmak adına bir tasarı geliştiriyor. Tasarı 1 Ocak 2015’te sosyal medya üzerinden hayata geçiyor. Çift twitter, instagram gibi... more

Onur ve Banu Ertuğrul çifti 2014’te, kendilerinin güzel olarak nitelendirdikleri kimi sözcükleri gün yüzüne çıkarmak adına bir tasarı geliştiriyor. Tasarı 1 Ocak 2015’te sosyal medya üzerinden hayata geçiyor. Çift twitter, instagram gibi en çok kullanılan sosyal medya hesapları üzerinden her gün bir sözcük paylaşıyor. Paylaştıkları sözcükleri güncel olaylara göre de seçen çift, toplumsal konulara ilişkin duyarlı(!) olduklarını da takipçilerine sezdiriyorlar. Takipçileri günden güne artıyor, yüz binlere ulaşıyor. Durum böyle olunca bu işten para kazanmanın yollarına başvuruyorlar.

Giriş: Osmanlı Türkçesinin Dünü ve Bugünü Osmanlılık, bir devlet adından ziyade bir toplum kimliğidir. " Osmanlıca da bu Osmanlı toplumunun konuştuğu dildir " beyanına İlber Ortaylı " Osmanlılık bir medeniyetin, siyasi kimliğin,... more

Giriş: Osmanlı Türkçesinin Dünü ve Bugünü Osmanlılık, bir devlet adından ziyade bir toplum kimliğidir. " Osmanlıca da bu Osmanlı toplumunun konuştuğu dildir " beyanına İlber Ortaylı " Osmanlılık bir medeniyetin, siyasi kimliğin, birlikteliğin sembolüdür. " demiştir ancak Osmanlıcayı bir dil olarak değil bir jargon olarak tanımlamış, Türkçe'nin Osmanlı üst zümresine ait bir üslubu olarak nitelendirmiştir. Osmanlıcanın, Osmanlı Türkçesi'nin, dil olup olmadığı bile tartışmaya açık bir pozisyondayken – Osmanlı ile birlikte yaşayan bir dil olmasına karşılık – şu anda da yaşatılması isteği Osmanlıcanın ve Osmanlı'nın eklemlenmişlikleri ile masaya yatırılmalıdır. Çoğu insanın bildiği gibi Osmanlıca diye tabir edilen bu dil esasında Türkçe'nin cümle kalıplarıyla oluşturulmuş, Türkçe seslendirilmiş, Arap harfleriyle yazılmış ve bünyesinde Türkçe, Arapça ve Farsça kelimeleri barındıran bir yapıdadır; yazılı bir dildir ve devlet yazışmalarında kullanılmaktadır. Eklemlenme ile kast ettiğim kültürümüzdeki Arap ve Fars kültürü rüzgârı, ve onların peşinden gelen Arapça ve Farsça sözcüklerle donatılmış bir dildi. Türk kavminin İslamiyet'i kabul etmesi, Horasan bölgesindeki etkileşimleri ve Mezopotamya'ya komşu Anadolu'da çeşitli medeniyetler kurması ile Arap ve Fars kültürü yavaş ancak sağlam adımlarla Türk kültürüne yerleşmiş, Arapça ve Farsçanın ürünleri olan muhteşem metinlere duyulan hayranlık kültürün dil ayağını Araplaştırmış Farslaştırmıştır. Bu hayranlık öyle uzun ve derin soluklu olmuştur ki Türkçe cümle kalıplarına sahip olarak tanımladığımız Osmanlıcanın bazı edebi ürünlerinde Farsça cümle kalıpları yer edinmeye dahi başlamıştır. Öte yandan bu ağdalı, süslü ve erişilmez dil reayaya oldukça yabancı kalmış, halkın %90'ı okuma yazma bilmeyen bir kitle haline gelmişken, yüzyıllarca Osmanlı yüksek zümresi ve edebiyatçıları adeta kendi yazdıklarını kendileri okumaktan başka bir şey yapmamışlardır. Yöneticiler de kısmen bu durumdan memnundurlar. Dini kaynakları çevirme gereği hissetmemişler, bunun için talep de olmamış ve kulaktan dolma bilgi nasıl olduysa toplumca daha cazip görünmüştür. Devlet piramidinde zirveye çıktıkça dil daha da ağırlaşmış, bu durum da halkı okuma yazma öğrenmekten uzaklaştırmıştır. Arapça ve Farsça ile daha da karmaşıklaşan dil, Anadolu halkı tarafından bir bakıma savuşturulmuş konumdadır. Dış eklemlerden izole Osmanlı toplumunda yüzlerce halk ozanı okuma yazma bilmeseler dahi bugünün insanının bile saygısını kazandığı binlerce türküyü saza almış ve sözleri Orta Asya Türkçesi ile neredeyse tıpatıp benzer kalmayı başarmıştır. Dil ayrışmasına dayanarak halk ve devlet arasındaki uçurumun derinleştiğini iddia etmek yanlış sayılmaz. Halk binlerce yıldır ağır devinimler almış Türkçeyi konuşuyorken ve küçük bir kısmı yazıyorken, devlet erkânı ve saray ağdalı Osmanlıca adı altında zor bir dil kullanmaktadır. Bazı kaynaklar saray içinde kısmen sade bir Türkçe konuşulduğunu ileri sürse de devletten halka iletişim yazı (ferman, mektup vb.) aracılığı ile sağlandığından bahsi geçen iddia, bu kopukluğun temelsizliğini savunmak için yetersiz kalmıştır. Tanzimat'tan sonra dönem aydınları devlet-reaya arasındaki uçurumun farkında olup bunun devlet kanallarındaki birçok sorunun kaynağı olabileceğini düşünen ilk zihinlerden olmuşlardır. 1773'ten sonra başlayan " mektepler dönemi " ile okuma yazma oranı artırılmaya çalışılmış ve imparatorluğun sonuna kadar az da olsa verim alınmıştır, yine de okullaştırma uçurumun yok olmasına yetmemiştir. Genel geçer dili sadeleştirme çabaları, gazetelerle daha çok kitleye ulaşıp aydınlatma isteği ile

Bu çalışma, 20. Yüzyılın en tanınmış Osmanlıca Sözlüklerinden biri olan Ferit Devellioğlu Sözlüğü'nde tesbit edilen bazı yanlışlıkları ele alıp bunları, yanlış algılama/anlama, baskı hataları ya da kelimenin kökenine inememe vb.... more

Bu çalışma, 20. Yüzyılın en tanınmış Osmanlıca Sözlüklerinden biri olan Ferit Devellioğlu Sözlüğü'nde tesbit edilen bazı yanlışlıkları ele alıp bunları, yanlış algılama/anlama, baskı hataları ya da kelimenin kökenine inememe vb. açılarından incelemektedir.

Bu makalede, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın 12 Mart 1914-10 Ağustos 1914 tarihleri arasında Harbiye Nezareti bünyesinde uygulamaya çalıştığı alfabe ve yazı değişikliği ele alınmıştır. Osmanlılarda Tanzimat Dönemi’nden itibaren artarak... more

Bu makalede, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın 12 Mart 1914-10 Ağustos 1914 tarihleri arasında Harbiye Nezareti bünyesinde uygulamaya çalıştığı alfabe ve yazı değişikliği ele alınmıştır.
Osmanlılarda Tanzimat Dönemi’nden itibaren artarak devam eden dilde sadeleşme, imla, alfabe ve okuma-yazma öğrenimi tartışmalarının üstüne XIX. yüzyılın sonlarında askerî gereklilikler de eklenmeye başlamıştır. Silâhaltına alınan askerler arasındaki okuma-yazma oranının düşüklüğü, askerlere kısa sürede okuma-yazma öğretme ihtiyacı, özel isimlerin yazımındaki karışıklıklar gibi sebepler Enver Paşa’nın göreve gelir gelmez yapmaya başladığı bir dizi askerî ıslahatın arasına, yazı meselesini de eklemesine neden olmuştur.
Enver Paşa’nın yaptığı ıslahatın temeli, diğer harflerle birleşme durumuna göre başta, ortada ve sonda farklı şekiller alan Osmanlıca harflerin, birleştirilmeden aslî halleriyle, ayrı ayrı yazılması esasına dayanır. Bu yeni alfabe oluşturulurken Osmanlıcadaki mevcut 32 harf korunmuş, eski harflerle yazılma imkânı bulunmayan Türkçedeki 8 ünlü ise mevcut harflerin üzerine küçük işaretler konulmak suretiyle gösterilerek toplam 40 harften oluşan yeni bir alfabe ihdas edilmiştir. Resmî olarak Ordu Elifbası adı verilen bu alfabe ile harflerin birleştirilmeden yazılması, kelimelerin telaffuz edildiği hâliyle kaleme alınması gibi kurallar da benimsenmiştir.
İlk bakışta, alfabe ve imla temelli süregelen tartışmaların çözümüne yönelik teoride kesin bir çözüm gibi gelen Enver Paşa’nın yazı ıslahatı, orduda geniş bir tecrübe sahası bulmuştur. Esasen üç farklı dilin (Türkçe, Arapça, Farsça) seslerini, tek bir alfabe ile yazıya aktarmaya imkân veren bir transliterasyon alfabesi olan Ordu Elifbası’nın günlük hayatta kullanılması ise pek mümkün olmamıştır. Bu yeni alfabe ve imla ile okuma-yazma öğreniminin bir miktar hızlandığı kabul olunsa dahi iyi eğitimli, okuryazar kişilerin okuma-yazma hızının neredeyse heceleme seviyesine düştüğü ve ilerlemediği ortaya çıkmıştır.
Enver Paşa’nın tüm memlekete yaymayı düşündüğü bu alfabe ve imla ıslahatı, ordu içinde tecrübe edildiği hâliyle çok daha fazla soruna yol açmıştır. Nihayetinde 152 gün yürürlükte kalan Ordu Elifbası, seferberlik ilanının ardından kısmî olarak seferberlik sonrasına ertelenmiş ancak bir daha hayata geçirilmesi mümkün olmamıştır.

Bu kitap Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından desteklenen “Artuklu’dan Irak’a Ortak Kültürün İzinde” projesi dâhilinde Irak’taki Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin Eski Türk... more

Bu kitap Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından desteklenen “Artuklu’dan
Irak’a Ortak Kültürün İzinde” projesi dâhilinde Irak’taki Türk Dili ve
Edebiyatı bölümlerinin Eski Türk Edebiyatı derslerinde kullanılmak
üzere bir “müfredat kitabı” olarak hazırlanmıştır. Ancak hazırlanan bu
eser, gelmiş olduğu nokta itibariyle sadece Irak’ta değil tüm
yurtdışındaki üniversitelerde ders kitabı olarak okutulabilecek
mahiyettedir. Bu çalışma bir “Eski Türk Edebiyatı Tarihi” olmayı
hedeflemekten ziyade öğrencilerin derslerdeki ihtiyacını bir ölçüde
karşılama ve edebiyat tarihimizin seyri ve ana hatları hususunda onları
kısaca bilgilendirme amacı taşımaktadır.
Türkiye ve Irak gerek coğrafî yakınlık gerekse geçmişten bugüne
gelen ortak kültür değerleri bakımından güçlü tarihî bağlara sahiptir.
Bugün klâsik Türk edebiyatı sahasına giren pek çok eser Türkiye
topraklarında olduğu gibi geçmişte Irak çevresinde doğup yaşamış veya
Anadolu topraklarında doğmakla birlikte çeşitli vesilelerle ve resmî
görevlerle bu bölgelere giderek oralarda yaşamış şair ve müelliflere
aittir. Özellikle Bağdat’ın, sahip olduğu köklü tarihi ve kültürü yanında,
yüzyıllarca Osmanlı’nın en önemli kültür merkezlerinden biri olduğu,
buralarda âlim, şair ve sanatkârların, oluşturdukları muhitlerde, ilmî,
edebî ve sanatsal pek çok faaliyet yürüttükleri ve eserler verdikleri biraz
tarih bilgisi olan sıradan insanların dahi bildiği bir gerçektir.
Bu çalışma bu gerçeğin izini sürerek orada Türk Dili ve Edebiyatı
bölümlerinde eğitim gören Türkmen veya diğer etnik gruplardan
öğrencilere, bir ders kitabı olmanın yanında, kendi yaşadıkları
topraklarda geçmişte var olan kültürel ve edebî faaliyetlerden haberdar
olarak Balkanlar’dan Anadolu, Orta Asya, İran ve Orta Doğu’ya kadar
uzanan ortak b ir tarih v e kültür birliğinin bir p arçası olduklarını
hatırlamalarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu ortak tarih
bilincinin Türkiye ve Irak arasındaki coğrafi yakınlıkla birlikte kültürel
ve manevi değerler açısından bir yakınlaşmayı da beraberinde
getireceğine inanıyoruz.

► Hüseyin Hüsnü’nün yazdığı bu yemek kitabının tamamının transliterasyon ve transkripsiyonu yapıldı. Bunun ardına metinde geçen tüm sözlerden oluşan bir sözlük eklendi. Sözlerin sadece metinde geçen anlamları verildi. ► Eskiyazılı,... more

► Hüseyin Hüsnü’nün yazdığı bu yemek kitabının tamamının transliterasyon ve transkripsiyonu yapıldı. Bunun ardına metinde geçen tüm sözlerden oluşan bir sözlük eklendi. Sözlerin sadece metinde geçen anlamları verildi.
► Eskiyazılı, transliterasyon ve transkripsiyonlu sözlük ilaveli

Türk edebiyatının XIV. yüzyıldaki en önemli şairlerinden biri olan Nesîmî, günümüzde Hurufilik ve Alevilik inançlarıyla birlikte anılır. Bu şairin, şöhreti çağları aşan şiirleri pek çok zümre tarafından okunmuş ve el üstünde tutulmuştur.... more

Türk edebiyatının XIV. yüzyıldaki en önemli şairlerinden biri olan Nesîmî, günümüzde Hurufilik ve Alevilik inançlarıyla birlikte anılır. Bu şairin, şöhreti çağları aşan şiirleri pek çok zümre tarafından okunmuş ve el üstünde tutulmuştur. Ancak Nesîmî’nin sahip olduğu şöhret, herkesin onu kendi inancına ya da milliyetine mal etme çabası doğurmuş; böylece şair hakkında birbirini tutmayan rivayetler üretilmiştir. Onun hakkında söylenenler üst üste koyulduğunda oluşan bilgi yığını, hakkında bir biyografi yazılmasını neredeyse imkânsız hâle getirmiştir. Hâlbuki en muteber kaynaklara inildiğinde elde edilecek birkaç veriden hareket edilirse bu şairin hayatı ve edebî kişiliği aydınlatılabilir. Bu çalışmada, şairin biyografisi hakkında bazı hususlar tartışılacak, Nesîmî şiirlerinin tespit edilmesi için gerekli ölçütler ortaya konacaktır. Çalışmanın sonunda Nesîmî’ye ait Hurufiyane bir şiirin de şerhine yer verilecektir.

Bir milleti oluşturan kültür ögelerinin başında dil ve o dille üretilmiş sözlü ve yazılı eserler gelir. Bu eserler, sadece üreticilerinin (şair, yazar vd.) duygu ve düşünce dünyalarını değil, aynı zamanda bir parçası oldukları toplumun... more

Bir milleti oluşturan kültür ögelerinin başında dil ve o dille üretilmiş sözlü ve yazılı eserler gelir. Bu eserler, sadece üreticilerinin (şair, yazar vd.) duygu ve düşünce dünyalarını değil, aynı zamanda bir parçası oldukları toplumun belleğinde iz bırakmış çeşitli olay veya olguları yansıtır. Ancak sahip olduğu tüm anlamlarla birlikte bir eser, öncelikle yazılı veya sözlü olarak ifade edilmiş bir metindir. İşte bu metinler, üretildiği dilin alfabesiyle ve yazım-noktalama kurallarıyla yazıya geçirilir. Bu nedenle, bir yazılı eserin incelenmesi, öncelikle üretildiği yazı dili geleneğinin incelenmesi anlamına gelir.
Türk milleti için bir eserden öte anlamlar taşıyan İstiklal Marşı da öncelikli olarak yazılı bir metin ve şiirdir. Türk milletinin “istiklal şiiri” niteliğini taşıyan ve Mehmet Akif Ersoy tarafından Arap harfleriyle yazılarak “Kahraman ordumuza” ithaf edilen İstiklal Marşı, ilk olarak dönemin gazete ve dergilerinde Arap harfleriyle, Harf Devrimi’nden sonra ise çeşitli yayınlarda ve ders kitaplarında Latin esaslı Türk alfabesiyle yayımlanmıştır. Bu nedenle, metnin alfabe, yazım ve noktalama açısından dikkat çekici özellikleri, yayımlanan metinler arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır.
İstiklal Marşı, bu çalışmada, Arap alfabesi ve Latin esaslı Türk alfabesi ile yayımlanan bir metin olarak yazım ve noktalama özelliklerine göre incelenmiştir.

Emsali daha evvel neşredilmemiş bir konu örneğini Osmanlıca meraklılarına ve Tarihçi kardeşlerimizin istifadesine sunmayı nasip eden Allah'a hamd olsun. Osmanlı arşivinde oldukça geniş bir yelpazeye sahip olan tezkire çeşitlerini yine... more

Adını Ben Koydum; İsimler Kılavuzu isimli bu kitabımızda yedi binden fazla erkek ve kız isimleri Osmanlıca yazılışı ile birlikte verilmiştir. Dinimizde anne-babaların, çocukları üzerinde hakları olduğu gibi çocukların da ebeveyni üzerinde... more

Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi Aileleri II: Âl-i Timurtaş Paşa: Aykut Alp'in torunu Kara Timurtaş Paşa'nın oğulları Yahşi Bey, Hoca Firuz Bey, Umur Bey, Ali Bey ve Oruç Bey'den doğan kollarının irdelendiği makalede Fetret Devri'ne... more

Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi Aileleri II: Âl-i Timurtaş Paşa:
Aykut Alp'in torunu Kara Timurtaş Paşa'nın oğulları Yahşi Bey, Hoca Firuz Bey, Umur Bey, Ali Bey ve Oruç Bey'den doğan kollarının irdelendiği makalede Fetret Devri'ne damgasını vuran Bayezid Paşa, Hamza Bey, Altuntaş oğlu Hamza Bey, Zağanos Paşa, Sinanüddin Yusuf Paşa gibi bu aile ile irtibatlı pek çok umerâ ve vüzera tetkik edilmiştir. Özellikle Ducas tarafından Arnavut olduğu belirtilen Bayezid Paşa'nın bu aileye mensub bulunduğunun anlaşılması dikkat çekicidir. Bayezid isminin Bayezid-i Bistâmî'den mülhem olduğuna dair üç önemli kanıtın yer aldığı makale, Çandarlı Vezir Ailesi'ne alternatif olan ve devletin şahin kanadını teşkil eden bir aileyi ele almaktadır.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ DTCF emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. İsmail Parlatır (Konya, 1946), Osmanlı Türkçesi Sözlüğü adıyla 2006 yılında kapsamlı bir eser yayımladı. Ardından 2008 yılında Atasözleri ve Deyimler konulu sözlüklerini ayrı... more

ANKARA ÜNİVERSİTESİ DTCF emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. İsmail Parlatır (Konya, 1946), Osmanlı Türkçesi Sözlüğü adıyla 2006 yılında kapsamlı bir eser yayımladı. Ardından 2008 yılında Atasözleri ve Deyimler konulu sözlüklerini ayrı kitaplar hâlinde peş peşe yayımlamayı başardı. Bununla da yetinmeyen Prof. Parlatır, 2006-2017 yılları arasında toplam sayfa sayısı 9.412’yi bulan aralarında Almanca-Türkçe, Fransızca-Türkçe ve Açıklamalı İslami Terimler Sözlüğü olmak üzere 10 sözlük yayımladı.
Prof. Dr. İsmail Parlatır’ın asıl çalışma alanı Yeni Türk Edebiyatıydı. 1983 yılında yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumuna üye seçilmiş ve bu kurumda iki dönem Yürütme Kurulu (1993-2000) üyeliğini yapmıştı.

The cult of ancestors in Turkish art and the tradition of grave-making, which emerged as a natural consequence of respect for the ancestor; With the headstones prepared for the burial place and the grave owner to be specified, it has... more

The cult of ancestors in Turkish art and the tradition of grave-making, which emerged as a natural consequence of respect for the ancestor; With the headstones prepared for the burial place and the grave owner to be specified, it has become the subject of different fields such as art, history, culture and literature, especially religion. The writings and decorations on the tombstones are historical documents that shed light on the period in which they were made and have a rich variety with both their formal characteristics and contents. Taşkent district of Konya province is one of our settlements that stands out with its tomb-building tradition and tombstone diversity.
Our study focuses on examining the tombstones in Belen, Boğaz and Sofu cemeteries in Taşkent district center according to the criteria of art history. Observed changes in tombstones dated between 1803-1804 and 1959 are evaluated taking into account material, typology, text content and decoration features. In the study, tombstones written in Ottoman Turkish and tombstones written in modern Turkish were examined together after the Letter Revolution in 1928; thus, the construction of traditional tombstones was handled in an uninterrupted. Accordingly, it was tried to reveal the way in which the change in both stonework and alphabet was reflected on the tombstones. In addition, anthropomorphic features such as hair seen on women's tombstones were noted and traces of this tradition in Anatolia were investigated.
This study aims to reveal the development and change of the tomb-building tradition in Taşkent over a 150-year period that enclosed the 19th century and the first half of the 20th century.

Ceride-i Havadis 1. Nüsha Transkripsiyonu

Osmanlı Hakimiyet Coğrafyası