Devlet Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

(Baskısı tükendiği için tüm metni internete koydum.) Ahmet T. Kuru ile Alfred Stepan'ın derlediği ve farklı konularda uzmanlıkları olan yazarların makalelerinin yer aldığı bu çalışmada Osmanlı mirasının günümüz Türkiye'sine yansımaları,... more

(Baskısı tükendiği için tüm metni internete koydum.) Ahmet T. Kuru ile Alfred Stepan'ın derlediği ve farklı konularda uzmanlıkları olan yazarların makalelerinin yer aldığı bu çalışmada Osmanlı mirasının günümüz Türkiye'sine yansımaları, Kemalist ideolojinin tarihi kökenleri, Cumhuriyet sonrası kurulmaya çalışılan tektip devlet ve toplum modeli incelenmekte, bunun yanı sıra Müslüman bir çoğunluğa sahip başka ülkelerde görülen laiklik uygulamalarıyla karşılaştırmalar yapılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar mevcudiyetini kendiliğinden ve neredeyse mensuplarından habersizce sürdürmekte olan bir olgu olarak değerlendirilen Türk-İslam Sentezi, 19. yüzyılın sonlarında devletin beka sorunu... more

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar mevcudiyetini kendiliğinden ve neredeyse mensuplarından habersizce sürdürmekte olan bir olgu olarak değerlendirilen Türk-İslam Sentezi, 19. yüzyılın sonlarında devletin beka sorunu çerçevesinde bilinçli bir kimlik seçimi ve vurgusu olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. O zamandan beri Türk fikir ve siyaseti üzerinde etkisini gösteren Türk-İslam Sentezcileri, doğrudan veya dolaylı biçimde devlet yönetiminde az ya da çok yer almaya devam etmişlerdir. Günümüzde ise “Cumhur İttifakı”, Türk-İslam Sentezinin özgün bir örneği olarak devleti fiilen yönetmektedir. Devlet politikalarını, din-devlet ilişkilerini, hukuk üretimi ve uygulamalarını kurumsal birikim ve hatta teamüllerden ziyade devleti yönetenlerin kişisel tercihlerinin belirlediği Türkiye ve benzeri “doğu” toplumlarında, devlet idarecilerinin bu konulardaki genel kabullerinin ve görüşlerinin kökenlerini incelemek ve araştırmak bundan dolayı büyük önem taşımaktadır. Türk-İslam Sentezcileri, devlet olgusunu, insanlar için sosyolojik ve hukuki açıdan gerekli olan bir kurumdan daha çok, kutsal bir varlık olarak değerlendirdikleri için, sözünü ettiğimiz inceleme ve araştırma Türkiye özelinde daha üst bir düzeyde öneme sahiptir. İşte bu çalışmada Türk-İslam Sentezinin belki de en merkezi kavramlarından biri olan devlet olgusu, dinsel açıdan ve özellikle Türk-İslam Sentezcilerinin dine bakışları doğrultusunda incelenmiştir.

Bu Kitap’ta; İslam’da devletin varlığı ve önemi, Hz. Muhammed’in kurduğu İslam devletinin yapısı, teşkilatı ve işleyişi; Peygamber (Allah’ın Elçisi) olarak dinî liderliği yanında toplum liderliği, eğitim liderliği, yargı liderliği,... more

Bu Kitap’ta; İslam’da devletin varlığı ve önemi, Hz. Muhammed’in kurduğu İslam devletinin yapısı, teşkilatı ve işleyişi; Peygamber (Allah’ın Elçisi) olarak dinî liderliği yanında toplum liderliği, eğitim liderliği, yargı liderliği, iktisadi liderliği, askerî liderliği, siyasi ve diplomatik liderliği; ahlaki ve kültürel liderliği ile devlet başkanı olarak yönetim ilkeleri; liderlik nitelik ve özellikleri kaynaklara dayalı bir şekilde açıklandı.

Liberland'ın Kurucu Başkan Vit Jedlicka ile konuştuk... Yakın tarihte eşine az rastlanır bir girişim olan Liberland, Hır-vatistan ve Sırbistan sınırları arasında kalan 7 kilometrekare-lik bir alanda yeni bir devlet olma iddiasıyla ortaya... more

Liberland'ın Kurucu Başkan Vit Jedlicka ile konuştuk... Yakın tarihte eşine az rastlanır bir girişim olan Liberland, Hır-vatistan ve Sırbistan sınırları arasında kalan 7 kilometrekare-lik bir alanda yeni bir devlet olma iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Liberland, modern devletin, insan hayatının birçok alanına mü-dahale eden otoriter uygulamalarına, merkeziyetçi yapısına ve geniş yetki sınırlarına aykırı bir uygulama ortaya koyma iddi-asındadır. Bu bağlamda geleneksel uygulamaların dışına çıka-rak e-vatandaşlık, dijital para birimi gibi yeni devlet pratikleri geliştirmektedir. Ÿ Monako ve Hong Kong gibi şehir ölçekli idari yapılardan ilham alan Liberland, büyük merkeziyetçi devletlerin yerine şehir dev-letlerinin var olduğu bir sistemi savunmaktadır. Ÿ Liberland'ın uluslararası kamuoyu tarafından kabul görmesi ve diğer devletler nezdinde destek bulması için şu ana kadar 80 ülkede temsilcilik ooisi açılmıştır. Her ne kadar devlet olmanın birer unsuru değillerse de diğer devletlerce henüz tanınmamış olması ve BM nezdinde bir resmiyetinin olmaması, bu iddiayı olumsuz etkilemektedir. Ÿ Liberland'ın bugün ve yakın gelecekte Uluslarası Hukuk düzle-minde bir devlet olarak kabul edilmesi-devlet olmanın unsurla-rını tam olarak karşılayamadığı gerekçesiyle-mümkün ve muh-temel gözükmese de, güncelliği dolayısıyla, bir örnek vaka ola-rak ele alınmıştır.

ÖZ Küreselleşmenin de etkisiyle birlikte teknolojinin hızla gelişmesi ve toplum içinde bilgi iletişim teknolojilerinin kullanımın yaygınlaşması vatandaşların devletten aldığı hizmetten beklentilerini değiştirmiştir. Bu beklentilere... more

ÖZ Küreselleşmenin de etkisiyle birlikte teknolojinin hızla gelişmesi ve toplum içinde bilgi iletişim teknolojilerinin kullanımın yaygınlaşması vatandaşların devletten aldığı hizmetten beklentilerini değiştirmiştir. Bu beklentilere karşılık vermek içinde devletler tarafından hizmet taleplerinin daha hızlı ve ucuz bir şekilde karşılanması için bilgi iletişim teknolojilerinden yararlanılarak çok çeşitli elektronik uygulamalar geliştirilmiştir. Vatandaşlara etkin ve verimli hizmet sunmak için dünya genelinde hızla uygulanmaya başlanan e-devlet (elektronik devlet) ve e-belediye uygulamaları, bir taraftan vatandaşların günlük yaşamlarını kolaylaştırırken diğer taraftan yerel katılımı arttırmakta ve merkezin bürokratik maliyetini ve yükünü hafifletme imkânını sağlamaktadır. Her ne kadar geliştirilen e-belediye uygulamalarının topluma ve kamu yönetimine birçok faydası bulunmakla birlikte bazı sorun alanları da mevcuttur. Bu sorun alanlarının çözümü için hayata geçirilen İçişleri Bakanlığı e-Belediye Sistemi yerel yönetimlerde yeknesaklığı sağlamakta ve yerel yönetimlere ucuz bir alt yapı imkânı sunmaktadır. Bu çalışmada ilk olarak dijital uygulamaların kamu yönetimine etkisi anlatılarak, e-devlet uygulaması, e-belediye kavramı ve yerel yönetimlerde e-belediye uygulamaları açıklanmakta ve son olarak da İçişleri Bakanlığı e-belediye bilgi sistemi uygulaması anlatılmaktadır. ABSTRACT With the impact of globalization, the rapid development of technology, the spread of the use of information and communication technologies in the society have changed the expectations of the citizens from the service received from the state. To respond to these expectations, a variety of electronic applications have been developed by using information communication technologies in order to meet these service demands in a faster and cheaper way. The e-government and e-municipality practices, which have accelerated worldwide to provide more efficient and efficient services to citizens, have a facilitating effect on the daily life of citizens. Although e-municipality practices have many benefits, there are some problem areas. The Ministry of Interior's E-municipality system, which is implemented for the solution of these problem areas, provides a uniform infrastructure for local governments to ensure uniformity in local governments. In this study, firstly, the effects of Digital Applications on Public Administration will be explained and the applications of e-government, E-Municipality Concept and E-Municipality Applications in Local Governments and finally the Ministry of Interior will be explained.

Yazar makalede, kitabın Fransız, Rus ve Çin devrimi üzerinden modern dünya tarihindeki toplumsal devrimleri karşılaştırdığını ve referans bir çerçeve sunduğunu belirtmektedir. Ayrıca kitabın iki kısımdan oluştuğunu birinci kısımda,... more

Yazar makalede, kitabın Fransız, Rus ve Çin devrimi üzerinden modern dünya tarihindeki toplumsal devrimleri karşılaştırdığını ve referans bir çerçeve sunduğunu belirtmektedir. Ayrıca kitabın iki kısımdan oluştuğunu birinci kısımda, Fransa, Rus ve Çin toplumsal devrimlerinin nedenlerini ikinci kısmında ise, sonuçlarının üstüne yoğunlaştığını belirtmektedir. Bunun yanında yazar, eseri Tarihsel Sosyolojinin önemli kaynaklarından biri olarak görüp öncelikle Tarihsel Sosyoloji ve yöntemlerine anlaşılması bakımından değinmektedir.

Mülki idare, mülkileşme, mülki yönetim, teritoryal, teritoryal yönetim, merkezi idare, taşra yönetimi, mahalli idare, merkezileşme, adem-i merkezileşme, merkezsizleşme, yerel yönetim, yerelleşme, kamu yönetimi reformu, mülki idare amiri,... more

Mülki idare, mülkileşme, mülki yönetim, teritoryal, teritoryal yönetim, merkezi idare, taşra yönetimi, mahalli idare, merkezileşme, adem-i merkezileşme, merkezsizleşme, yerel yönetim, yerelleşme, kamu yönetimi reformu, mülki idare amiri, mülki idare amirleri, mülki sistem, vali, kaymakam, yetki genişliği, halkın beklentileri, kamu yararı, yönetime katılma, kamu hizmeti

Eserin yazarı Prof. Dr. Metin Heper, Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı ve Türkiye Bilimler Akademisi Kurucu ve Konsey üyesidir. Yazarın siyaset bilimi alanında çeşitli kitapları ve makaleleri... more

Eserin yazarı Prof. Dr. Metin Heper, Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı ve Türkiye Bilimler Akademisi Kurucu ve Konsey üyesidir. Yazarın siyaset bilimi alanında çeşitli kitapları ve makaleleri bulunmaktadır. İncelenen eserin özgün metni 1985 yılında İngilizce yazılmış ve Türkçeye çevirisinin altıncı baskısı olup 264 sayfadan oluşmaktadır. İçeriği içindekiler, kitabın Türkçe ve İngilizce basımının önsözü, giriş ve sonuç dâhil yedi bölümden oluşmaktadır. Eserde aşkın devlet geleneğinin Türk siyasetini nasıl etkilediği incelenmiştir. Kitap III. Selim’den başlayarak 12 Eylül darbesine kadar geçen dönemin devlet anlayışını ortaya koymaya çalışmaktadır.

Marcel Gauchet'nin siyaset (la politique) ve siyasallık (le politique) arasında yaptığı ayrım aslında Hannah Arendt (1995) ve Jacques Rancière (2004) gibi başka düşünürlerin eserlerinden de aşina olduğumuz bir ayrım. Bu ayrımın söz konusu... more

Marcel Gauchet'nin siyaset (la politique) ve siyasallık (le politique) arasında yaptığı ayrım aslında Hannah Arendt (1995) ve Jacques Rancière (2004) gibi başka düşünürlerin eserlerinden de aşina olduğumuz bir ayrım. Bu ayrımın söz konusu düşünürlerin metinlerinde ortak kaygılara ya da ortak sorulara işaret ettiğini söyleyebiliriz1. Ne var ki Gauchet'nin siyasallık tanımında, onun yapmış olduğu ayrımın diğerlerinden farklı olarak taşıdığı tarihsel boyut hemen göze çarpar ve aslında düşünürün siyaset felsefesinin kilit noktasını da bu fark oluşturur. Siyasallığı, tarihselliği içinde ortaya koyan, onu modern toplumlarda kazanmış olduğu biçimle, yani siyaset ve hukukla olan ilişkisi içinde değerlendiren düşünür, insanın toplumsallık yolculuğunu bütünlüğü içinde kavramanın, diğer bir deyişle bir "büyük anlatı"nın peşine düştüğünü gizlemez. Böylece siyasallık ve siyaset arasındaki ayrım, bir yandan modern devletin kendisini önceleyen toplumlardaki örgütlenme biçimleriyle ilişkisini, diğer yandan demokrasilerin gelişim sürecindeki kriz anlarını değerlendirmenin kavramsal çerçevesini oluşturur. Siyasallık ve siyaset : süreklilik / kopuş Gauchet'ye göre siyasallık, varolmuş ve varolan tüm toplumların, kendilerini bir toplum olarak ortaya koymalarını ve anlamlandırmalarını, kolektif bağın oluşturulmasıyla toplulukların toplum haline gelişini ifade eder. Ata dinlerine dayalı ilkel toplumlardan, devletli toplumlara varana kadar bildiğimiz tüm toplumlar siyasi bir örgütlenmeye sahiptir (2013:51). Gauchet, atalara ya da tanrılara olan inancın, yani insanın bir öteki karşısındaki bağımlılığının, toplumun kendini ancak ötekileştirerek, kendisiyle arasına bir mesafe yerleştirerek kurabildiğinin ve anlamlandırabildiğinin göstergesi olduğunu söyler. Toplumun kendi kendisinden bu şekilde ayrılışını, onun kurucu niteliği olarak belirler ve "toplumdaki kökensel bölünme" olarak adlandırır (2013: 226-7). Siyasallık, bu bölünmenin yönetilmesi, toplumun kendi kendisi ile ayrılık, mesafe, ötekilik üzerinden ilişkilenmesidir. İlkel toplumlarda bu ayrılık toplumun şimdiki zamanı ve onu bütünüyle kurmuş olduğu varsayılan öte zaman arasına yerleştirilerek, bölünme adeta engellenmiştir. Başka bir deyişle ilkel toplumlar bölünmeyi ve siyasallığı bilmeyen toplumlar değil, bölünmeyi kendilerinin dışına taşıyarak, ona karşı örgütlenmiş toplumlardır. Modern devletin ortaya çıkışıyla, ilkel toplumlarda dışarı atılmış olan ötekilik, iktidar aracılığıyla toplumun içine yerleşir, bölünme 1 Örneğin Arendt'in düşüncesinde olduğu gibi Gauchet'de de siyasallık ve yurttaşlık arasında sıkı bir bağlantı olduğunu, siyasallık üzerine düşünmenin ya da Gauchet'nin tanımıyla "siyasallığın felsefesi"nin, yurttaşlık üzerine düşünmek olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, Gauchet ve Rancière'in demokrasi ve siyasallık üzerine düşünceleri birbirinden tamamen farklı olsa da, siyasallık (ya da siyasal olan) ve siyaset arasında yapılan ayrım, her iki düşünürde de, toplumdaki bölünmenin kurucu dinamiğini, demokratik toplumlarda özdeşleşemez olanı kavramsallaştırma çabasının bir sonucu olarak çıkar karşımıza.

Disiplinler arası bir çalışma olan bu kitap, hukuku anlamak ve anlamlandırmak için çerçevenin dışına çıkma, hukuku farklı bir disiplinin gözüyle okuma girişimidir. Hukuk ve sanat bağlamından hareketle hukuk ve sinema üzerine hazırlanan... more

Disiplinler arası bir çalışma olan bu kitap, hukuku anlamak ve anlamlandırmak için çerçevenin dışına çıkma, hukuku farklı bir disiplinin gözüyle okuma girişimidir. Hukuk ve sanat bağlamından hareketle hukuk ve sinema üzerine hazırlanan kitabın, her iki disiplinin ilişki ve etkileşimi üzerine çalışacaklar için başvurulacak bir kaynak oluşturması ve sinemanın hukuk öğretiminde bir yöntem olarak yerini sağlamlaştırması için işlevsel bir adım olması ümit edilmektedir.

A s t a n a Y a y ı n l a r ı 2 0 1 8

Devlet, insanlık tarihiyle eşit değildir. İnsanlığın devletsiz yaşadığı dönemler olmuştur. Modern devletin ihtiyaçlardan ortaya çıktığı söylenir. Bu ortaya çıkışta bir süreç ve evrimin söz konusu olduğu söylenebilir. Devleti ortaya... more

Devlet, insanlık tarihiyle eşit değildir. İnsanlığın devletsiz yaşadığı dönemler olmuştur. Modern devletin
ihtiyaçlardan ortaya çıktığı söylenir. Bu ortaya çıkışta bir süreç ve evrimin söz konusu olduğu söylenebilir. Devleti
ortaya çıkaran sebep ise insanlar arası çatışma ve kaos ortamıdır. Ortaya çıkış zamanı ise feodalizmin yıkılışından
sonradır. 16.yüzyıla dayanır. II. Dünya Savaşından sonra ise demokrasi dalgası oluşmuştur.

Elinizdeki eser hukuk fakülteleri ve uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerine yönelik hazırlanmış bir devletler hukuku ders kitabıdır. Ancak bu çalışma Türk kamuoyunu yakından ilgilendiren 1915 Olayları hakkında özel bölümlere de yer... more

Önemli bir devlet adamı, siyasetçi ve yazar olan Machiavelli; Floransa’da doğdu. Babası önemli bir hukukçuydu,1994’te Fransa kralı Charles İtalya’ya gidince kilise yönetimini eleştirenler aforoz edilmiş; aynı yılda Machiavelli ikinci kez... more

Önemli bir devlet adamı, siyasetçi ve yazar olan Machiavelli; Floransa’da doğdu. Babası
önemli bir hukukçuydu,1994’te Fransa kralı Charles İtalya’ya gidince kilise yönetimini
eleştirenler aforoz edilmiş; aynı yılda Machiavelli ikinci kez yapacağı sekreterlik görevine
başladı. Hem savaşlarla ilgili hem de içişleri ile ilgili sorunları kapsayan görevi ile birlikte aynı
zamanda Onlar Kurulu’nda sekreterlik yapmaya da başladı. Birçok görevleri oldu. Bunlar
diplomatik görüşmeler, isyanlar üzerine bildirileri hazırlamak ve Louis ile görüşmelere kadar
çeşitli görevleri icraa etmiştir. 1505 yılında Dokuzlar Kurulu adlı bir meclis oluşturuldu ve
Machiavelli bunun başına getirildi. Ardından Machiavelli’nin görevleri bunlarla sınırlı
kalmadı. Nitekim arabuluculuk da yapmaya başladı. Floransa’nın olası bir savaşa girmesini
önlemek ve girse bile yaşayacağı zararı en aza indirmek için de arabuluculuk da yapmaya
başlamıştır. Pisa’ya gidip Konsili’ni dağıtmaya çalıştı. Amacı Kutsal İttifak’taki Mecidiler’e
getirtilerek karar verilmesini sağlamaktı. Bununla birlikte Machiavelli Mecidlierle ilgili olası
komplo için kendi kendine kuşkulanmaya başladı ve 1513’te bu kuşkusu asılsız çıkmadı;
tutuklanıp, işkence görmeye başladı. Ardından ailesiyle birlikte evine çekildi. Bu süreç
Machiavelli için adeta bir sürgün niteliğinde olsa da bütün önemli eserlerini bu sürgün
sürecinde ortaya çıkartmıştır. Tekrar 1526’da bir sekreterlik görevine getirtildi. Ve önemli bir
beş kişilik grubun üyesi haline geldi. Machiavelli’ye Floransa’daki herkes düşman olmaya
başladı. Mecidiler zamanında önemli mevkiilerde olması sebebiyle, Cumhuriyetçiler
Machiavelli’ye karşı olumsuz tutumlar sergilemeye başladı. Akabinde Machiavelli 1537’de bir
hastalığa yakalandı ve Floransa’da yaşamını kaybetti.

Ekim Devrimi insanlık tarihinin en büyük olaylarından biridir. 1917 başında henüz bir Romanovlar monarşisi olan Rusya, yalnızca sekiz ay sonra Bolşevik Parti liderliğindeki emekçi sınıfl arın dümeni ele geçirdikleri bir başka âlemin ilk... more

Ekim Devrimi insanlık tarihinin en büyük olaylarından biridir. 1917 başında henüz bir Romanovlar monarşisi olan Rusya, yalnızca sekiz ay sonra Bolşevik Parti liderliğindeki emekçi sınıfl arın dümeni ele geçirdikleri bir başka âlemin ilk vatanı olmuştur. Ekim Devrimi her şeyi altüst etmiştir. Konuşanları susturmuş, susanları konuşturmaya başlamıştır. Yönetenleri yönetilene, yönetilenleri yönetene çevirmiştir. En geridekini ileriye sıçratırken, en ileridekini en geriye düşürmüştür. Toplum hayatının tepesindekileri alaşağı etmiş, en aşağıdakileri doruklara taşımıştır. Emekçi kitleler ile siyasal alan arasındaki bütün duvarları yıkıp geçmiştir. Esaretin, savaşın, baskının, eziyetin, buyurganlığın, ayrımcılığın, hiyerarşinin, inkârın, sömürünün, dayatmanın ve bağımlılığın zincirlerini kırmış; hürriyetin, yaratıcılığın, dayanışmanın, barışın, ortaklaşmanın ve eşitliğin kapılarını ardına kadar açmıştır. 1917'de bir sevinç ve şenlik toplumu olan sosyalizme doğru o çok kararlı ilk adım atılalı tam 100 yıl olmuştur. Dünya proletaryasının savaşa, düşmanlığa, her türlü tahakküme, nefrete, kine, çıkarcılığa, bencilliğe ve kötülüğe karşı ilk haykırışlarının üzerinden tam 100 yıl geçmiştir. Buram buram hayat, devrim, aşk, iyilik, güzellik, özgürlük, ümit ve neşe kokan ilk sosyalist atılımlar, kazanımları ve dersleriyle koca bir asırı geride bırakmıştır. Çaresizlikler, güçlükler, açlıklar, yokluklar, hastalıklar, ıstıraplar, gerilikler, yalnızlıklar, saldırılar ve çullanışlara karşı direne direne ileri sıçrayışlar yapma azmi ve kararlılığıyla başlayan büyük yürüyüş, tam 100 yıldır sürmektedir. Bu kitap, Ekim Devrimine 100 yıl aradan sonra ve değişik açılardan bakan 19 yazarın ortak emeğinin ürünüdür. Ekim Devriminin ruhuna uygun olarak kolektif ve enternasyonalist bir karakter taşımaktadır.

Bu metin İdeoloji ve Medya ilişkisini irdeleyen bir yüksek lisans dersi kapsamında ödev olarak hazırlanmıştır. Althusser'in "Devlet ve Devletin İdeolojik Aygıtları" kavramsallaştırmasını konu alan metin, teorik bir tartışma... more

Bu metin İdeoloji ve Medya ilişkisini irdeleyen bir yüksek lisans dersi kapsamında ödev olarak hazırlanmıştır. Althusser'in "Devlet ve Devletin İdeolojik Aygıtları" kavramsallaştırmasını konu alan metin, teorik bir tartışma niteliğindedir. Bu metinle, ideoloji meselesine ilgi duyan Lisans ve Lisans Üstü öğrencilerine fayda sağlama amacı güdülmektedir.

Göç, yalnızca sosyolojik bir hareketlilik değil; siyasi, idari ve hukuki bir eylemlilik halidir. Bireylerin ve grupların topluma ve kentsel mekana uyumu sürecinde belirleyici aktörlerden biri ve en önemlisi devlettir. Devlet göçle... more

Göç, yalnızca sosyolojik bir hareketlilik değil; siyasi, idari ve hukuki bir eylemlilik halidir. Bireylerin ve grupların topluma ve kentsel mekana uyumu sürecinde belirleyici aktörlerden biri ve en önemlisi devlettir. Devlet göçle gelenlere ya uzlaştırıcı bir rol üstlenerek müdahale edecek ya da bir şekilde kitleleri yeniden göçe yönlendirecektir. Böylece kitle(ler), devlet(ler) tarafından uygulanan politikalara karşı göç edilen topluma entegre olup olmama konusunda bir irade göstereceklerdir. Son dönemde uluslararası gündemin ve Türkiye’nin sıklıkla ele aldığı konulardan biri göç konusudur. Türkiye’nin göç alan bir ülke olduğu gerçeği, geçmişten bu yana bilinmektedir. Fakat son dönemdeki göç yoğunluğu gerek hedef ülke gerekse transit ülke konumundaki Türkiye’yi her türlü göçe yönelik ayrıcalıklı ve stratejik bir politika oluşturmaya yöneltmiştir. Hukuki ve yönetsel altyapı, Avrupa Birliği ile uyum yasaları çerçevesinde eşgüdümlü olarak yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu anlamda Nisan 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve kanun kapsamında kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, göç yönetiminde başat rol oynamaktadır. Çalışmanın temel amacı, Türkiye’nin göç yönetimine ilişkin siyasal ve yönetsel yaklaşımını ortaya koymaktır. Özellikle kültürel çeşitliliğin yönetimi konusunda nasıl bir siyasetin izlenmekte olduğu/izleneceği, çokkültürcü ve Cumhuriyetçi entegrasyon modelleri üzerinden ele alınacak; Cumhuriyetçi entegrasyon modelinin öne çıkan özellikleri İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Eylem Planı kapsamında ortaya konmaya çalışılacaktır. Oldukça detaylı alt başlıkları olan Ulusal Eylem Planı, ‘Öncelikler’ başlığı altında yer alan ‘Entegrasyon’ bölümü ile çalışmanın veri kaynağını oluşturmaktadır. Çünkü bu başlık altındaki düzenlemeler, eğitim-sağlık-toplumsal yaşam-çalışma hayatı ve kültürel haklar gibi pek çok alana ilişkin devletin belirlediği kuralları ve politikaları içermektedir. Kuralların uygulanması ve politikaların hayata geçirilmesi konusunda devletin toplumun bütünlüğüne yönelik tutumu, entegrasyon konusundaki yaklaşımını da ortaya koymuş olacaktır. Çalışmada Ulusal Eylem Planı, kurumsal doküman türlerinden biri olarak değerlendirilmiştir. Doküman analizinde Türkiye Devleti’nin entegrasyona bakış açısının tektipleştirici ve grup içerisinde eritici bir yöntemi benimsediği; bu bağlamda Cumhuriyetçi entegrasyon modeli ile uyum sağladığı sonucuna varılmaktadır.

Türklerin devlet anlayışı, çok köklü bir maziye sahip olmakla beraber karşı gelinen farklı tabiat gerçeklerine karşı temel umdeler değişmeden günümüze kadar naklen gelmekteydi. Bugün bile komşu ülkelerde yaşanan gelişmelerin vaziyetine... more

Türklerin devlet anlayışı, çok köklü bir
maziye sahip olmakla beraber karşı gelinen farklı
tabiat gerçeklerine karşı temel umdeler değişmeden günümüze kadar naklen gelmekteydi. Bugün
bile komşu ülkelerde yaşanan gelişmelerin vaziyetine baktığımızda Ortadoğu’daki tek devletin
Türkiye olduğu, diğer devletlerin ise kukla ve
manda rejimlerin mirasçısı pozisyonunda olduğu
hem Türk, hem de gayri Türk tarihçiler ve bilim
adamlarınca yapılan çalışmalarla ortaya konulmaktadır. İşte, böylesine uzun ve köklü devletler
kuran bir milletin mazisindeki kılıca ve kalkana
ruh veren neydi? Bu sorunun cevabı ele alacağımız kitabın satırları arasında saklı…

Devlet, toplumsal ve bireysel hayatın önemli bir olusu olduğu gibi siyaset sosyolojisinin de temelinde yer alan bir kavramdır.Zira sosyolojinin bir alt disiplini olan siyaset sosyolojisinin ilk çalışmaları özellikle devlet üzerine... more

Devlet, toplumsal ve bireysel hayatın önemli bir olusu olduğu gibi siyaset sosyolojisinin de temelinde yer alan bir kavramdır.Zira sosyolojinin bir alt disiplini olan siyaset sosyolojisinin ilk çalışmaları özellikle devlet üzerine yoğunlaşmaktadır. Çoğu siyaset bilimi tanımlamaları, devlet odaklıdır ve siyaset “devlet bilimi” olarak ifade edilmektedir. Siyaseti önemli bir konusu olan ve toplumsal hayatın merkezinde yer alan devlete yönelik yüceltici ve aşağılayıcı değerlendirmeler onun makul bir izahını güçleştirmektedir. Bu çalışmada sosyal bir kurum olarak kabul edilen devletin ahlak ve değerlerle olan ilişkisi sorgulanmıştır.

Vakıfbank Tarihi (Ed. Enis Şahin), (Vakıfbank Yayınları 2020), İçinde...

Antonio Gramsci'nin Hapishane Defterleri'nin gizi olarak beliren devlet kavramı üzerine yürüttüğü çalışmanın incelenmesi, Marksist devlet kuramının kitlelerle olan ilişkisinin yeniden kurulması için önemli bir rehber olabilir. Bu sebeple... more

Antonio Gramsci'nin Hapishane Defterleri'nin gizi olarak beliren devlet kavramı üzerine yürüttüğü çalışmanın incelenmesi, Marksist devlet kuramının kitlelerle olan ilişkisinin yeniden kurulması için önemli bir rehber olabilir. Bu sebeple Stato Integrale kavramı, devlet aygıtı ve devlet iktidarı arasında var olan niteliksel farklılıkların ortaya koyulduğu bütünleşik bir araştırmadır. Devlet aygıtı ve devlet iktidarı arasında ayrımı belirgin kılan, Gramsci’nin, İntegral devlet çözümlemesi, yaşanan bu mücadelenin çözümlenmesinde ve alternatif bir toplumsal formasyon yaratmak için çeşitli araçlar sağlamaktadır.

...Öncelikle uluslararası hukuku, çok derin ve geniş kapsamlı olmasına rağmen, net bir şekilde, uluslararası hukuk kişileri arasındaki ilişkileri düzenleyen ve bu öznelerin faaliyetlerini, faaliyet alanlarını vs. ele alan kurallar bütünü... more

...Öncelikle uluslararası hukuku, çok derin ve geniş kapsamlı olmasına rağmen, net bir şekilde, uluslararası hukuk kişileri arasındaki ilişkileri düzenleyen ve bu öznelerin faaliyetlerini, faaliyet alanlarını vs. ele alan kurallar bütünü olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım, bahsi geçen uluslararası hukuk kişilerinin ise ne veya neler olduğu konusunda bir çıkarım yapmamıza yardımcı olur. Kastettiğimiz kişiler; devletler başta olmak üzere, uluslararası örgütler - kuruluşlar, ulus üstü (supranasyonel) nitelikteki örgütler olabilmektedir...

Özet: İslam hukuku eserlerinde devlet başkanını kastetmek üzere "Halife, imam, emir, melik, sultan" kavramları kullanılmaktadır. Zahirde yönetimin başı olmak gibi bir anlama gelse de Hz. Peygamber'den (s.a.s) günümüze O'nun dînî, rûhî ve... more

Özet: İslam hukuku eserlerinde devlet başkanını kastetmek üzere "Halife, imam, emir, melik, sultan" kavramları kullanılmaktadır. Zahirde yönetimin başı olmak gibi bir anlama gelse de Hz. Peygamber'den (s.a.s) günümüze O'nun dînî, rûhî ve dünyevî vazifelerini temsil etme bağlamında çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu makalede; devlet başkanlı-ğında ilgili kavramların "dînî, rûhî-manevî ve dünyevî" manalarla münasebeti ve hangisi-nin daha ağırlık kazandığı, hilafetin tabiatı gereği dîni sonuçları da olan dünyevî bir alan olduğu, bütün kavramların "adalet ve İslam hukukuna saygı" sıfatlarında birleşebileceği üzerinde durulmaktadır. Bunun yanında, "Hilâfetin Hz. Peygamber'den (s.a.s) sonra 30 yıl olacağı, sonra mülk olacağı, 12 halife veya halifeler geleceği ve sayılarının çok olacağı, imamların Kureyşten olacağı, iki kişi kalıncaya yönetimin Kureyş'te kalacağı" şeklinde-ki hadisler, senet ve metin açısından değerlendirilerek; hilafetin mülk yönetimi haline gelişinden günümüze ve geleceğe nasıl bir seyir takip ettiği ve edeceği problemi ele alınmıştır.

Evlâd-ı fatihândan Tahsin Banguoğlu, "Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e bir fikir adamı" ama Türk Dili âlimi olarak tanınır genel itibariyle. "Türkçenin Grameri" adlı eseri, vazgeçilemez kaynaklardan.

Genel Kamu Hukukunda ve siyaset bilimi felsefesinde bilinen bazı ana kavramların Doğu ve Batı siyasal düşüncesinde nasıl bir süreçle şekil aldığına odaklanan bu eser sekiz bölümden oluşmaktadır. Devlete itaat fikrinin veya devlete... more

Genel Kamu Hukukunda ve siyaset bilimi felsefesinde bilinen bazı ana kavramların Doğu ve Batı siyasal düşüncesinde nasıl bir süreçle şekil aldığına odaklanan bu eser sekiz bölümden oluşmaktadır. Devlete itaat fikrinin veya devlete itaatsizlik düşüncesinin ne şekilde oluştuğunu, kişilere ve topluma direnme hakkının nasıl verildiğini açıklarken Doğu ve Batı dünyasının önemli düşünürlerinin görüşleri karşılaştırmalı şekilde incelenmiştir. Devlete itaatsizlik ve direnme hakkını detaylıca araştıran bu eserde Hukuk ve Siyaset bilimi disiplininde öne çıkan fikirler detaylı şekilde ortaya konulmuştur. Genelde devlet teorisi bilgilerini bütüncül şekilde kavramaya yoğunlaşan ve devletin adalet fonksiyonuna ışık tutan bu eserin son bölümü ise Türk hukuk sisteminde kanunsuz emirlere itaat konusunu inceleyerek kamu görevlileri açısından pratik sonuçlar elde etmeyi amaçlamaktadır.

European Journal of Sociology Vol. 25, No.2, Tending the roots : nationalism and populism, pp. 185-213