Siyaset Bilimi Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Elektrik dağıtımı ve enerji piyasalarının denetiminde dünyada ve Türkiye'de uygulanan denetim sistemleri doktora tezi olarak ortaya konmuştur. Enerji piyasasının stratejik önemi ortadadır. Ancak bu alandaki teknik hukuki bilgilere erişmek... more

Elektrik dağıtımı ve enerji piyasalarının denetiminde dünyada ve Türkiye'de uygulanan denetim sistemleri doktora tezi olarak ortaya konmuştur. Enerji piyasasının stratejik önemi ortadadır. Ancak bu alandaki teknik hukuki bilgilere erişmek her zaman kolay değildir. Çalışma bilhassa avukatlara bu imkanı sunmaktadır.

Genel hatları ile ilk önce filme değinecek olursak V For Vendetta filmi, 2005 yılı ABD-Almanya ortak yapımı olup 2006’da gösterime giren film, Wachowski biraderlerin sinemaya uyarlayıp yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmeni ise James... more

Genel hatları ile ilk önce filme değinecek olursak V For Vendetta filmi, 2005 yılı ABD-Almanya ortak yapımı olup 2006’da gösterime giren film, Wachowski biraderlerin sinemaya uyarlayıp yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmeni ise James McTeigue’dir. V for Vendetta, Alan Moore'un yazıp David Lloyd'un çizdiği DC in yayinladigi aynı isimli çizgi romandan beyaz perdeye uyarlandı. Filmin başrollerini Hugo Weaving ("V") ve Natalie Portman ("Evey Hammond") paylaşır. yayınlandığı 2006 yılında müthiş bir hasılat elde etmiştir.

Giriş ve Genel Bakış: Her devletin gücünü kendisinden aldığı vatandaşları, politika üretim sürecinde göz önünde tutulması gereken ana etmendir. Özellikle ülkemizde nüfusun yüzde 40'tan fazlasını oluşturan genç-leri uzun dönemli ve yüksek... more

Giriş ve Genel Bakış: Her devletin gücünü kendisinden aldığı vatandaşları, politika üretim sürecinde göz önünde tutulması gereken ana etmendir. Özellikle ülkemizde nüfusun yüzde 40'tan fazlasını oluşturan genç-leri uzun dönemli ve yüksek getiri potansiyelli varlıklar olarak ele almalıyız. Bir ülke, uzun dönemli ve getiri potansiyeli yüksek yatırımlara yöneldiği, onlara önem gösterdiği zaman müreffeh seviyeye ulaşacaktır. Ancak ülkemizde gençlikle ilgili temel göstergeler her geçen gün olumsuza evrilmek-tedir. Bu göstergeleri 3 temel ana başlık altında sıralamak gerekirse; genç işsizlik ve gençlerde madde bağımlılığı oranının artması, eğitim öğretim kalitesinin düşmesi ve eğitim sisteminin erozy-ona uğraması olarak sıralanabilir. Ülkemiz 2010 yılından itibaren yurt içinde ve dışında hukuk sistemine, ve yönetime olan güvenin kaybedilmeye başlanmasıyla, dar ekonomik boğaza girmiştir. Geçen 10 senede gerekli yapısal ve hukuksal reformları gerçekleştirmediğimizden her geçen sene veriler daha olumsuza git-miştir. Bu durum en çok iş piyasasına dinamizm ve heyecan getirecek olan gençleri etkilemiştir ve işsizlik oranı cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine çıkarak %27.4 seviyesi gelmiştir. Genç iş-sizliğin temel sebepleri üniversiteden yeni mezun olan gençlerin tecrübesiz olması, gençleri şirket içi eğitimlere tabi tutmanın maliyetli olması, ekonominin genel gidişatının olumsuz olmasından dolayı şirketlerin yeni eleman alımlarını sınırlaması, üniversite mezunu gençlerin aldıkları eğitime uygun seviyede maaş ve iş bulamamaları ve iş gücüne katılım oranının son yıllarda %10'un üz-erinde artış göstermesi olarak sıralanabilir. Genç işsizlik, gençler üzerindeki baskının artması, aile kurumunun yapısının bozulması ve bu sebeplerden dolayı gençlerin geleceklerine dair hayal kura-mamasının etkilerini artan madde bağımlılığı oranlarında açıkça gözlemleyebiliriz. Gençler işsizlik, umutsuzluk ve bozulan toplum üçgeninde boşluğa düşmekte ve düştükleri bu psikolojik ve za-mansal boşluğu bağımlılık yapıcı maddelerle doldurmaktadır. Yeni bir nesil hayaliyle oluşturulan eğitim sistemimiz ne yazık ki bekleneni verememiştir. 2012-2015'te düşen 2018'de yükselen ama hala gelişmiş ülkelerin çok uzağında bulunan Pisa skor-larımız(matematik, fen ve okuma) durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Eğitim öğretimin kalitesinin düşmesi ve eğitim sisteminin erozyona uğramasının nedenleri fen, meslek liselerine ve öğretmenlik mesleğine gereken önemin gösterilmemesi, gelecek ve üretim planlamasının eksik ol-ması ve bu doğrultuda bir eğitim sisteminin dizayn edilmemesi olarak sıralanabilir. Eksik, plansız ve kalitesiz eğitime tabi tutulan gençler ülkeleri ve kendi gelecekleri için önem arz eden katma değerli çıktıyı sağlayamamış ve eğitim sistemi dizaynında yapılan bu hatanın bedelini ülke olarak ödemek durumunda bırakılmışızdır. Calışkan 1

ULUSLARARASI SİYASET VE GÜVENLİK STRATEJİLERİ KAMU YÖNETİMİ POLİTİKALARI TEMALI KAYSEM 13 SEMPOZYUMUNUN BİLDİRİ KİTABI

Bu kitap, Cumhuriyet döneminde kurulmuş tüm siyasi partilerle ilgili belgesel niteliğinde bir çalışmanın ürünüdür. Siyasi partilerin isimleri ve amblemlerinden kuruluş ve kapanış tarihlerine, kapanış/kapatılış nedenlerine, siyasi... more

Bu kitap, Cumhuriyet döneminde kurulmuş tüm siyasi partilerle ilgili belgesel niteliğinde bir çalışmanın ürünüdür. Siyasi partilerin isimleri ve amblemlerinden kuruluş ve kapanış tarihlerine, kapanış/kapatılış nedenlerine, siyasi eğilimlerine; katıldıkları seçimler ve seçimlerde aldıkları oy oranlarından TBMM’de temsil edildikleri sandalye sayılarına; bu partilerde görev yapmış genel başkanların ulaşılabilen fotoğrafları, göreve başlayış ve görevden ayrılış tarihlerinden kısa özgeçmişlerine kadar tüm bilgiler, yazarların uzun süreli ve oldukça kapsamlı arşiv çalışmalarının sonucunda elde edilmiştir. Bu özelliğiyle, Cumhuriyet Dönemi Siyasi Partileri Türkiye’deki siyasi partilerin geniş açılı fotoğrafının çekildiği en kapsamlı çalışma olma niteliği taşımaktadır.
Cumhuriyet döneminde kurulmuş siyasi partilere ilişkin fotoğrafın bütününe bakıldığında, bu fotoğrafın içerisinde Türkiye’nin siyasi hayatının temel dinamiklerinin, aksaklıklarının, siyasi hayatımızın temel aktörlerinin umutlarının, beklentilerinin, hayal kırıklıklarının, izlerini görmek mümkündür. Kitapta siyasi partilerle ilgili verilen bilgiler, bir yandan da kendi siyasi kültürümüz; kuralların, yasaların, tüzüklerin vb. ötesindeki gerçek demokrasi algımız, pratiklerimiz ve onların sayısal ve dokümanter ifadesidir. Bu nedenle kitap, siyasetle ilgilenen tüm okurların ilgisini çekecektir.

Modern dönemde bilim ve teknolojideki yeniliklerin edebiyatı da etkilemesinin bir neticesi olarak ortaya çıkan Bilim kurgu edebiyatı, günümüzde dünya çapında takip edilen ve popüler kültürde kendisine yer bulan bir tür olmuştur.... more

Modern dönemde bilim ve teknolojideki yeniliklerin edebiyatı da etkilemesinin bir neticesi olarak ortaya çıkan Bilim kurgu edebiyatı, günümüzde dünya çapında takip edilen ve popüler kültürde kendisine yer bulan bir tür olmuştur. Bilimkurgu, her ne kadar bilim ve teknolojiye dair öngörüler ve hayal gücü çerçevesinde tesis edilse de bu tür aynı zamanda toplumsal bilimlere yönelik söylemler de ortaya koymaktadır. Bilim kurgu edebiyatının en çok bilinen ve sevilen serilerinden biri olan Isaac Asimov’un Vakıf Serisi de bu doğrultuda bilimkurgu ögelerinin yanında ve onlara göre daha fazla olacak şekilde toplum ve siyasetle alakalı söylemler inşa etmiştir. Asimov’un, Edward Gibbon’un Roma İmparatorluğunun Gerileyişi ve Çöküşü serlevhalı eserinden mülhem bir şekilde kaleme aldığı Vakıf Serisi, bu manada bir bilimkurgu eseri olmanın yanında siyasetname olarak da okunabilecek niteliğe bürünmektedir. Bu hususta Asimov’un hususi katkısı, onun Vakıf Serisi’nde ürettiği ve toplumsal hareketlerin matematiksel bir dille formüle edilmesine dayandırdığı psikotarih bilimi çerçevesinde ortaya koyduğu zihniyette kendisini göstermektedir. Vakıf Serisi’nde insanlık dünyadan çıkmış, evrenin her yerindeki gezegenlere yerleşmiş ve bütün evren bir imparatorluk olarak yönetilir hâle gelmiştir. Bireylerin değil fakat toplumların tarihsel süreç içerisindeki değişim
ve dönüşümlerini matematiksel olarak ortaya koyan psikotarih bilimi doğrultusunda evreni yöneten imparatorluğun yok olacağı gözlemlendiğinden medeniyetin devam ettirilebilmesi amacı ile evrenin iki noktasındaki gezegenlere “Vakıf” adı verilen yapılar kurulmuştur. Bu yapılar öncelikli olarak diplomasi, din, bilim ve ticaret gibi ögeleri kullanarak başlangıçta varlıklarını muhafaza etmiş; ardından etkinlik alanlarını genişletmiştir. Bu doğrultuda çalışma, Asimov’un Vakıf Serisi’nin temel metni olan ve 1951-1953 yılları arasında neşredilmiş üçleme ile sınırlandırılmış ve bu seride siyaset ve toplum üzerine ortaya koyulan söylemlerin söylem analizi yöntemi ile tetkik
edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın neticesinde varılan sonuç, edebiyat sahasındaki akademik çalışmalarda görece ihmal edilmiş bir tür olan bilim kurgu edebiyatının fantastik ögelerin yanında siyaset ve toplum gibi alanlar üzerine söylem ürettiği ve Asimov’un Vakıf Üçlemesi’nin bu hususta özel bir örnek teşkil ettiği olmuştur.

Modern Türk düşüncesinde ortaya konan İslamcılık çalışmalarında İslamcı düşüncenin sınıflandırması meselesi önemli problemlerden biri olmuştur. Genellikle modernleşmeyle olan ilişkinin niteliği ekseninde siyasî saiklerle şekillenen... more

Modern Türk düşüncesinde ortaya konan İslamcılık çalışmalarında İslamcı düşüncenin sınıflandırması meselesi önemli problemlerden biri olmuştur. Genellikle modernleşmeyle olan ilişkinin niteliği ekseninde siyasî saiklerle şekillenen tasnifler, İslamcılığı da belli kalıplara hapsetmiş, bu durum modernleşme devri ve İslamcılık düşüncesinin anlaşılmasının önündeki önemli engellerden birini teşkil etmiştir. Yapılan tasniflerin tarihi vakıaya değil de belli bir siyasi programı kabul edip etmeme durumuna göre şekillendirilmesi, modernleşme devrinde ulus olarak inşa edilen Türklüğün de İslamcılıktan ayrılmasına neden olmuş, böylece Türk İslamcılığı düşüncenin üretildiği coğrafya ve dili ifade edecek kadar daralmış bir hale gelmiştir. Bu çalışma Türk İslamcılığını, İslamlaşma devrinden itibaren ortaya çıkan tarih tecrübesi ve bu tecrübe ekseninde inşa edilen gelenek ekseninde değerlendirmeyi ve bu gelenek dışında ortaya çıkan İslamcılık söylemlerini de gene bu geleneğin ötekiyi anlama ve ifade etme şekli doğrultusunda sınıflandırmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde hali hazırda literatürde bulunan sınıflandırmalar genel olarak ortaya konmuş, ikinci bölümde Türklüğün ne olduğu tasavvuf, Sünnilik ve cihat kavramları üzerinden tartışılarak Türk İslamcılığının bahsi geçen gelenekle rabıtası incelenmiştir. Ayrıca çalışmanın ikinci bölümünde modernleşmenin imkanlarını geleneği problem haline getirmekte bulan İslamcılık düşüncesi, Divan-ı Lügat’it Türk’te, Türk’ün ötekisini ifade eden “tat” kavramı doğrultusunda tetkik edilmiştir. Üçüncü ve dördüncü bölümde ise bu tasnifin örneklenmesi amacıyla, Türk İslamcılığını temsil eden Mehmet Akif Ersoy ve Tat İslamcılığın mümessili Şemseddin Günaltay’ın düşüncelerini inşa ettikleri kaynaklar, din ve tekniğe taalluk eden fikriyatları tetkik edilmiş ve çalışma sonuç bölümü ile hitama erdirilmiştir.

Editör: Koray Karasu - Karşılaştırmalı Araştırma (Prof. Dr. Nuray Keskin) - Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi Nedir ? (Prof. Dr. Nuray Keskin) - Amerika Birleşik Devletleri’nde Kamu Yönetimi (Doç. Dr. Ahmet Barbak) - İngiltere’de Kamu... more

Editör: Koray Karasu
- Karşılaştırmalı Araştırma (Prof. Dr. Nuray Keskin)
- Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi Nedir ? (Prof. Dr. Nuray Keskin)
- Amerika Birleşik Devletleri’nde Kamu Yönetimi (Doç. Dr. Ahmet Barbak)
- İngiltere’de Kamu Yönetimi (Prof. Dr. Argun Akdoğan)
- Fransa’da Kamu Yönetimi (Prof. Dr. Can Umut Çiner)
- Federal Almanya’da Kamu Yönetimi (Doç. Dr. Uğur Sadioğlu)
- Çin’de Kamu Yönetimi (Prof. Dr. Seriye Sezen)
- Rusya'da Kamu Yönetimi (Prof. Dr. Birgül Ayman Güler)
- Azerbaycan’da Kamu Yönetimi (Dr. Jale Akhundova)
- Bulgaristan’da Kamu Yönetimi (Doç. Dr. Sonay Bayramoğlu Özuğurlu)
- İran İslam Cumhuriyeti'nde Kamu Yönetimi (Doç. Dr. Esra Dik)
- Mısır’da Kamu Yönetimi (Dr. Öğr. Üy. Özge Özkoç)
- Meksika’da Kamu Yönetimi (Prof. Dr. Necati Kutlu)
- Karşılaştırmalı Bakış Açısı Kamu Yönetimi Alanında Bize Ne Sunar? (Prof. Dr. Nuray Keskin)

Fiyatlar, Ticaret, Ziraat, Üretim, Enflasyon, Ücret, Maaş, Ölçü Birimleri, Para Birim ve Çeşitleri, Mukayeseli Fiyatlar, İklim Şartları, İthalat, İpek Yolu.

Türkiye Cumhuriyeti ve Yüce Türk Devletleri kuruluş felsefeleri itibari ile nice devletlere gebe kalmış, bağımsız devletleri vücuda getirmiş can olmuş kan olmuş, mukaddes ve kadim topraklara hükmetmiş Cihandaki itibarımız onur ve... more

Türkiye Cumhuriyeti ve Yüce Türk Devletleri kuruluş felsefeleri itibari ile nice
devletlere gebe kalmış, bağımsız devletleri vücuda getirmiş can olmuş kan olmuş,
mukaddes ve kadim topraklara hükmetmiş Cihandaki itibarımız onur ve şerefimiz her
daim artmış ve yüksek bir kararlılıkla da artacaktır. İstiklal Ruhumuz, İstikametle İstikbale
doğru yüce bir şevkle yol alacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin Banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Asil Vatan
Evlatlarının kara sınırlarımızdaki Mîsâk-ı Millî Doktrini ve Emekli Deniz Tümamirallerimiz
Sn. Cem Gürdeniz ve Sn. Cihat Yaycı'nın ulusal ve uluslararası deniz sularındaki Mavi
Vatan Doktrini "Kızıl Elma" olarak nitelendirebileceğimiz hedeflerdendir. Hatta Mavi
Vatan' ı, Misak-i Bahri (denizle ilgili olan yemin) olarak beyan etmek mümkündür. Hem
karada hem de denizde topyekün istihbari iktisadi askeri ve enerji ve maden politikalarına
dair açık ve kapalı kaynaklı İstihbarat destekli stratejiler geliştirmemiz /
geliştirecek olmamız bölgesel güç olmanın yanı sıra küresel bir aktör olmanın
senaryosunu hazırlayacaktır.
Selçuklu'dan, Osmanlı'dan gelen tarihsel bağların neticesinde oluşan
sonuçlar bugünün bir sirayeti değil geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan ikili ilişkilere,
insani ticari siyasi ve diplomatik hususlara dayanmaktadır. Ortak stratejik akıl ile hareket
edilerek Libya ile yapılan askeri ve İstihbari çalışmalar, Katar ile yapılan askeri ve iktisadi
çalışmalar, Endonezya & Açe de, Sudan & Sevakin Adası'nda ve Somali'de Osmanlı'dan
gelen tarihsel bağlar, bu coğrafyalarda da strateji ve doktrin geliştirmemiz gerektiği
sonucuna varılmaktadır.

Türkiye’nin, Osmanlı zamanında mutabık kalınan bir Müslümanlık sözleşmesine sahip olduğunu; cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de bu sözleşmenin daraltılarak bir Türklük sözleşmesine dönüştürüldüğünü tespit eden Ünlü’nün bu kitaptaki... more

Türkiye’nin, Osmanlı zamanında mutabık kalınan bir Müslümanlık sözleşmesine sahip olduğunu; cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de bu sözleşmenin daraltılarak bir Türklük sözleşmesine dönüştürüldüğünü tespit eden Ünlü’nün bu kitaptaki öncelikli amacı, “millî tarihimiz”e ve bugüne farklı açılardan bakmamızı sağlayacak bir “tarihsel ve sosyolojik model” geliştirmek. Bu modeli geliştirirken sahip olduğu alet çantası, birçok farklı alandan beslendiği için son derece zengin. Osmanlıcılık-İslamcılık-Türkçülük akımlarına tarihî seyri içinde bakarken Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarını kaybederek özellikle Balkan Savaşları’ndan itibaren içine düştüğü travmaların bugünkü Türklük oluşumuna etkisinden başlayarak Hrant Dink cinayeti ve 2015’te devletin doğu
illerine “operasyon” düzenlemesine kadar ilerleyen muntazam bir hat kuruyor Ünlü. Bu hat üzerindeki dönüm noktalarını bir bir tespit ederek hem Türklük olarak tarif ettiği olgunun oluşumuna hem de bu Türklüğün krizlerine işaret ediyor.

Siyasal Pazarlama Güdümünde: Siyasal Kampanya Sürecinin Oluşumu

English: Mr. Akdağ focuses recent history in-depth on the developments that are a part of the hit the democratization struggle. Akdağ can look media and politics from different perspective with his historian personality and his expertise... more

English: Mr. Akdağ focuses recent history in-depth on the developments that are a part of the hit the democratization struggle. Akdağ can look media and politics from different perspective with his historian personality and his expertise in field of media and politics as well as cinema and history.Especially when we look at the connection of politics with media, how media, cinema and information tools are mobilized by somebody for shaping society have a special meaning. This book is the product of an original approach that looks at politics as brand. All methods of propaganda are used to create brands and media tools are activated. For years, his experiences in both academic and professional life, his films and documentaries, his programs and interviews make Akdağ's pen authentic and realistic. In an environment where politics is discussed with all fever, Akdağ's pen that illuminated from history to current world shows that politics metaphor has many different dimensions. The claim of this work that young people, educators, politicians claiming to be masters in their work, company executives, communicators can read with pleasure and find something from them. Also this study focuses more on the technical, tactical and performance of the games played on the stage.
Turkish (Türkçe): Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş demokratikleşme mücadelesinin bir parçası olan gelişmelere derinlemesine eğilen Akdağ, eserlerinde tarihçi kişiliğinin yanı sıra sinema ve medya alanlarındaki uzmanlıklarıyla tarihe ve siyasete farklı perspektiflerden bakabilen bir kişi olduğunu göstermektedir. Özellikle siyasetin medya ile kurduğu bağa bakıldığında medya üzerinden toplumun nasıl kurgulandığı, bu bağlamda medya, sinema ve enformasyon araçlarının nasıl seferber edildiği özel bir anlam kazanmaktadır. Elinizdeki kitap siyasete, medya, propaganda ve marka olarak bakan özgün bir yaklaşımın mahsulüdür. Yıllardan beri hem akademik hem de profesyonel yaşamın içinde elde ettiği deneyimler, çektiği film ve belgeseller, gerçekleştirdiği programlar, yaptığı röportajlar Akdağ’ın kalemini sahici kılmaktadır. Türkiye’de siyasetin bunca hararetiyle toplumun tüm kesimlerince yoğun bir şekilde konuşulduğu bir zamanda Akdağ’ın tarihe ve çağdaş dünyaya uzanan güçlü kalemi içinde bulunduğumuz siyaset metaforunun aslında ne kadar farklı yansımaları olduğunu bizlere göstermektedir. Gençlerin, eğitimcilerin, işlerinde usta olduğunu iddia eden politikacıların, şirket yöneticilerinin, iletişimcilerin keyifle okuyacakları ve kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri bu eserin iddiası sahne arkasını göstermekten çok sahnede oynanan oyunların teknik, taktik ve performanslarına odaklanmaktadır.

Bu araştırmanın amacı, ülkemizde üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin bilim ve bâtıl ikileminin birlikteliğini astroloji üzerinden ortaya koymaktır. Bu amaca istinaden araştırma soruları şu şekildedir: * Üniversitelerde görev... more

Bu araştırmanın amacı, ülkemizde üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin bilim ve bâtıl ikileminin birlikteliğini astroloji üzerinden ortaya koymaktır. Bu amaca istinaden araştırma soruları şu şekildedir:
* Üniversitelerde görev yapan akademisyenler burçlara/astrolojiye inanmakta mıdır?
* Üniversitelerde görev yapan akademisyenler fala inanmakta mıdır?
* Burçlara inanmadığını ifade eden akademisyenler fala inanmakta mıdırlar?
* Doğum tarihine göre belirlenen burçlardaki akademisyenlerin sıklıkları ile olumlu ve olumsuz kişilik özelliklerinin atfedildiği burçlardaki akademisyenlerin sıklıkları arasında bir tutarlılık var mıdır?
* Burcunun özelliklerini taşıdığını ifade eden akademisyenlerin doğum tarihine göre belirlenen burçlardaki sıklıkları ile beyan edilen kişilik özelliğinin atfedildiği burçlardaki sıklıkları arasında bir tutarlılık var mıdır?
* Bilimsel araştırma üretenlerin araştırmalara katılım istekliliği nasıldır?

Oryantalizmin en göze çarpan özelliklerinden biri sözüm ona "Doğulu" olarak nitelenen düşünürlerin teorik belirleyiciliğini görmezden gelmesidir. Her ne kadar sosyal ve beşerî bilimlerde Oryantalizm ve yine onunla yakından ilişkili... more

Oryantalizmin en göze çarpan özelliklerinden biri sözüm ona "Doğulu" olarak nitelenen düşünürlerin teorik belirleyiciliğini görmezden gelmesidir. Her ne kadar sosyal ve beşerî bilimlerde Oryantalizm ve yine onunla yakından ilişkili Avrupamerkezcilik gibi sorunlar eleştiriliyor olsa da çığır açıcı Batı-dışı düşünürlerin dikkate alınması büyük oranda hâlâ söz konusu değildir. Başka bir ifadeyle, her ne kadar Oryantalist yaklaşımların Batı-dışı alternatiflerini inceleme görevi, bizzat Oryantalizm eleştirilerine eşlik eden mantıksal bir gereklilik olsa da-birkaç istisna dışında-bu görev hâlâ gerçekleştirilmemiştir. Bu durum, İslam, Ortadoğu ve Kuzey Afrika alanlarında çalışanlar için özellikle geçerlidir. İşte bu sebeple, elinizdeki çalışma, ele aldığı konu hakkındaki teorik yetkinliği ve bu yetkinliğinin farklı zaman ve yerlerle potansiyel ilişkisi genellikle görmezden gelinen bir düşünürün tarihsel sosyolojisine odaklanmaktadır. Bu bağlamda İbn Haldûncu Sosyoloji'nin temel iddiası, İbn Haldûn'un çalışmalarından hareketle tarih ve çağdaş toplumla çok yakından ilişkili bir modern sosyolojinin yeniden inşa edilebileceği; ancak İbn Haldûn'un bir teorisyen olarak görmezden gelinmesi sebebiyle bu yeniden inşa ve uygulamanın şimdiye kadar yapılmadığıdır. No : 255

Ak Parti İl, İlçe ve Belde Kongreleri Kurumsal Kimlik Kılavuzudur.

Binlerce yıllık geçmişi olan devlet, Soğuk Savaş’ın sonuna kadar eksiklerine karşın adeta kutsanan ve kalın bir koruma zırhına sahip kavram ve varlık idi. Ancak son yarım asırda bu güçlü varlık çoklu faktörlerin etkisinde zayıflamaya... more

Binlerce yıllık geçmişi olan devlet, Soğuk Savaş’ın sonuna kadar eksiklerine karşın adeta kutsanan ve kalın bir koruma zırhına sahip kavram ve varlık idi. Ancak son yarım asırda bu güçlü varlık çoklu faktörlerin etkisinde zayıflamaya başladı, başta Afrika olmak üzere birçok coğrafyada başarısızlığa mahkûm oldu hatta iflas etti. Bu dramatik değişim, zayıf devlet (weak state), başarısız devlet (failed state) ve iflas etmiş/çökmüş devlet (collapsed state) kavramlarını gündeme taşıyarak devleti tarihsel seyrinde hiç olmadığı kadar sorgulanmaya açmıştır. Bu tür devletler yarattığı sonuçlarla ulusal, bölgesel ve küresel boyutta barış ve istikrara önemli tehdit kaynağı olarak görülmektedir.
Bu kitapta devletler neden başarısız olur? Başarısızlık ne tür sonuçlar üretir? sorularına yanıt aranırken, seçilen konular ve ülkeler bazında tarihin yüzlerce yıl derinliklerine gidilerek bugüne ait izler sürülmeye; toplumların kendi coğrafyaları, jeopolitikleri, sosyolojik yapıları, emperyalist güçler ve komşuları ile etkileşimleri keşfedilmeye; başarısızlığın çok boyutlu nedenleri ve sonuçları tespit edilmeye çalışılmıştır.

Genel olarak siyasetin hakimiyetinde görünen kamusal işleyiş, söz konusu yapı için çeşitli hesap verebilirlik mekanizmalarını da bünyesinde barındırmaktadır. Bununla birlikte siyasi aktörlerin kontrolünde faaliyet gösterdiği izlenimi... more

Genel olarak siyasetin hakimiyetinde görünen kamusal işleyiş, söz konusu yapı için çeşitli hesap verebilirlik mekanizmalarını da bünyesinde barındırmaktadır. Bununla birlikte siyasi aktörlerin kontrolünde faaliyet gösterdiği izlenimi veren bürokrasi ise çoğu durumda idari kapasiteyi siyaset ile bölüşmektedir. Tıpkı siyasal organizasyonlar gibi kendi içinde temel örgütsel nitelikleri barındırarak bu doğrultuda hareket eden bürokrasinin siyaset ile ilişkileri bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Kamusal yapıları ve kamusal işleyiş hakkındaki bilgiyi kontrol edebilme kabiliyetine sahip olan bürokrasi kimi durumlarda bir iktidar ortağı gibi hareket edebilmektedir. Bürokrasi, gelişmiş ve demokratik olgunluk düzeyi yüksek ülkelerde hükümet ve yargı başta olmak üzere siyasi ve hukuki güce sahip aktörlerin idare ve denetimine tabi olup, belirli bir çerçevenin dışına çıkması neredeyse olanaksızdır. Gelişmekte olan ve demokratikleşme sürecinin başlarındaki ülkelerde ise bürokrasinin güç istencine şahit olunabilmekte, karmaşık ve çalkantılı süreçler yaşanabilmektedir.
Bu çalışmanın amacı da tarihsel süreç içerisinde Türkiye’de siyaset ve bürokrasi ilişkilerinin nasıl bir seyir izlediği, karşılıklı tutum ve davranışların hangi kapsamda olduğu noktasında değerlendirmeler yapmaktır. Bu hedef doğrultusunda konu, mümkün olduğunca geniş bir literatür incelemesi ışığında ana hatlarıyla ele alınacaktır. Kavramsal çerçevenin paylaşılmasının ardından, Osmanlı Devleti’nin son döneminden yakın döneme uzayan bir düzlemde belirgin durumlar incelenecektir. Dönemler itibariyle değişen karşılıklı ilişkiler tarihsel ve analitik bir bakış açısıyla irdelenecek, yüksek derecede geniş kapsamlı olan konu ana hatlarıyla özetlenmeye çalışılacaktır.

Siyaset Bilimine katkı sağlama çabasıyla ortaya koyulan çalışmalardan oluşan bu kitap, Türk Siyasal Hayatını şekillendiren tarihî dönemeçleri kendisinde barındırmaktır. Bu çalışma Türk Siyasal Hayatıyla ilgili sosyolojik bir tahlilden... more

Siyaset
Bilimine katkı sağlama çabasıyla ortaya koyulan çalışmalardan oluşan bu kitap,
Türk Siyasal Hayatını şekillendiren tarihî dönemeçleri kendisinde barındırmaktır. Bu
çalışma Türk Siyasal Hayatıyla ilgili sosyolojik bir tahlilden ziyade, süreci tarihselliği
ile ele alan bütüncül bir bakış açısını yansıtmaktadır. Bunun yanında vaka analizlerinden
ziyade siyasi ve toplumsal yaşamı etkileyen önemli kırılma anları ifade edilmiştir.
Türk Siyasal Hayatı, Osmanlı Modernleşme süreci ile başlayan birtakım siyasi çabaların
sonucu şekillenmiştir. Bunun yanında demokratik düzene kurulan tuzaklar ve
darbeler, Türk Siyasal Hayatını etkileyen önemli kırılma anlarını oluşturmaktadır. Çalışma
Osmanlı Modernleşmesi ile başlayan ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile Türkiye’de
kalıcı istikrar modeli olarak uygulamaya geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet
Sistemi ile sonuçlanan süreci değerlendirme çabasındadır.
Osmanlı Modernleşmesi ile başladığını değerlendirdiğimiz Türk Siyasal Hayatı,
aynı zamanda bir yolculuğun da adıdır. Türk Siyasal Hayatı bu süreçte, siyasi ve ekonomik
olarak pek çok olaya sahne olmuştur. Darbeler, koalisyon ve azınlık hükûmetleri,
siyasi ve ekonomik istikrarsızlık örnekleri bu olaylardan birkaçıdır. Bu çalışma tüm
bu süreci bir yolculuk olarak ifade etme çabasındadır.

De nombreux écrits (layiha) et rapport consulaire (sefaretname) y voyaient une solution. Selim III, qui a ouvert des écoles militaires aux normes occidentales, a mené une correspondance avec le roi de France, Louis XVI, pour échanger des... more

De nombreux écrits (layiha) et rapport consulaire (sefaretname) y voyaient une solution. Selim III, qui a ouvert des écoles militaires aux normes occidentales, a mené une correspondance avec le roi de France, Louis XVI, pour échanger des idées, au cours de son héritage. Dans l'empire ottoman la situation était différente et il y avait déjà une administration centrale préétablie. On peut dire que la communauté religieuse et ethnique basée sur le système «Millet» est relativement autonome en elle-même. L'un des principaux événements qui ont déclenché l'émergence de l'État moderne a été les guerres perdues.

The international theories faced the conflict within itself due to the unexpected end of the Cold War. The general theories like realism had failed to explain and foresee the change of international system/politics such as the end of Cold... more

The international theories faced the conflict within itself due to the unexpected end of the Cold War. The general theories like realism had failed to explain and foresee the change of international system/politics such as the end of Cold War dynamics, new global issues, and lastly the Arab Spring. Because the foundationalist theories remained weak and old with their unchanging basic factors. Waltz stated that it will eventually happen tomorrow – a prediction that is now a decade old. For these reasons, as a solution to the failure of the estimation, It resulted in the appearance and increase of the new international relations theories like Constructivism which interprets the word as the social construction within the ontological and epistemological divisions.

Kadın cinayetleri, ırkçılık ve politik her türlü olay... Dünya gündemini meşgul eden bu konular, maalesef en çok da özgürlük ve eşitlik kavramlarını akla getiriyor. Peki, bir an için, ikisinden birini seçmeye mecbur bırakılsaydık,... more

Kadın cinayetleri, ırkçılık ve politik her türlü olay... Dünya gündemini meşgul eden bu konular, maalesef en çok da özgürlük ve eşitlik kavramlarını akla getiriyor. Peki, bir an için, ikisinden birini seçmeye mecbur bırakılsaydık, hangisini seçerdik? Herkesin eşit olduğu fakat köleleştirilmiş bir dünyayı mı yoksa sadece bize verilen imkânlarla yaşayabileceğimiz özgür bir dünyayı mı? Kavramlardan hangisi, insan için daha önemlidir?

Öz Yeşil siyaset, sosyal hareketler, ideolojiler ve partiler gibi farklı araçlar ile in-san doğa ilişkisinin yeniden tanımlanmasına yönelik siyasi düşünce ve eylemlerin bütünüdür. İnsan-doğa ilişkisine ve çevre korumaya ilişkin düşünceler... more

Öz Yeşil siyaset, sosyal hareketler, ideolojiler ve partiler gibi farklı araçlar ile in-san doğa ilişkisinin yeniden tanımlanmasına yönelik siyasi düşünce ve eylemlerin bütünüdür. İnsan-doğa ilişkisine ve çevre korumaya ilişkin düşünceler tarihin her döneminde var olmuştur. Ancak modern anlamda ve sistematik yeşil siyasetin geli-şimi endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan sorunların günümüzde küresel bir hale gelmesi ile olmuştur. Ekolojik krizin derinleşmesi, insan faaliyetlerinin çevre-ye verdiği tahribatın bilimsel raporlar ile ortaya konulması, yeni sosyal hareketlerin gelişimi, krizin sonuç ve etkilerinin kamusal alanda tartışma konusu olması yeşil siyasete ivme kazandırmıştır. Günümüzde yeşil siyaset çevresel sorunların gideril-mesiyle sınırlı olan çevrecilik düşüncesinden, siyasal, toplumsal, ekonomik ve kül-türel kurum ve yapıların kökten değişmesini savunan düşüncelere dönüşmüştür. Bu düşünceler bütünü, en yeni, radikal haliyle ekolojizm şeklinde ifade edilmektedir. Geleneksel ideolojilerden temellenen yeşil ideolojileri, partileşme süreçlerini içeren yeşil siyaset, radikal ve reformcu iki uçta düşünce ve eylem biçimlerini içermekte-dir. Bu bölümde ilk olarak korumacılık, çevrecilik ve ekolojizm çerçevesinde yeşil siyasi düşüncenin gelişimi irdelenmektedir. İkinci olarak yeşil siyaset içerisinde ana temalar olarak endüstriyalizmin eleştirisi, büyümenin sınırlandırılması, nüfusun azaltılması, uygun teknoloji, holizm, sürdürülebilirlik, eko-merkezcilik ve çevre etiği meseleleri incelenmektedir. Ana temaların ardından geleneksel ideolojilerden hareketle gelişen eko-sosyalizm, eko-anarşizm ve eko-feminizm düşüncelerinin temel savları ve önerileri irdelenmektedir. Son olarak yeşil siyasi partilerin gelişimi ve nitelikleri değerlendirilmektedir.

Özet Orta Çağ'da iktidarların aşırı güçlenmesi ile aristokrasi ve mutlak monarşiye karşı verilen mücadeleler, iktidarı sınırlama; yani yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden ayrılması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Kuvvetlerin... more

Özet Orta Çağ'da iktidarların aşırı güçlenmesi ile aristokrasi ve mutlak monarşiye karşı verilen mücadeleler, iktidarı sınırlama; yani yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden ayrılması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Kuvvetlerin hangi düzeyde ayrılacağı, yani kuvvetlerin sert veya yumuşak ayrılığı ise farklı hükümet sistemlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kuvvetlerin sert veya yumuşak ayrılığı üzerinden sınıflandırılan hükümet sistemleri, parlamenter sistem ve başkanlık sistemi ekseninde şekillenmektedir. Yarı başkanlık ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gibi hükümet sistemleri de parlamenter sistem ve başkanlık sisteminin farklı türevleri olarak uygulanmaktadır. Hükümet sistemlerinin, siyasal istikrar üzerinde etkili olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Kullanılan hükümet sistemi, kuvvetler ayrılığını sağlamakla birlikte, aynı zamanda ülkenin siyasal istikrarını da olumlu yönde etkilemelidir. Çünkü siyasal istikrarın sağlanamadığı bir ülkede ekonomik ve sosyal refahın, toplumsal huzurun ve güvenin sağlanabilmesi de güçleşecektir. Bu nedenle, siyasal istikrarı güçlendirerek, olumsuz durumların ortaya çıkma ihtimalini azaltabilmek için hükümet sistemlerinde değişiklikler yapılabilmektedir. Bu çalışmanın asıl amacı da, Türkiye'de uygulanan ve partili cumhurbaşkanlığı sistemi olarak da nitelendirilen, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin siyasal istikrar üzerinde ne kadar etkili olabileceğini, parlamenter sistem ile karşılaştırmalı olarak incelemektir. Çalışmanın ilk bölümünde cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin özellikleri; ikinci bölümünde ise siyasal istikrarsızlığın başlıca nedenleri ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, siyasal istikrarsızlığa ne ölçüde çözüm getirebileceği tartışılmıştır. Anahtar kelimeler: Hükümet sistemleri, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, parlamenter sistem, siyasal istikrar, kuvvetler ayrılığı. Abstract With the overpowering of rulership in the Middle Ages, the struggles against aristocracy and absolute monarchy revealed the need to limit the power, i.e. the separation of the legislative, executive and judicial powers. The level at which the powers are to be separated, in other words rigid or soft separation of powers, led to the emergence of different governmental systems. Government systems, which are classified on the basis of rigid or soft separation of the forces, are shaped in the direction of the parliamentary system and the presidential system. Government systems, such as the semi-presidential and presidential government

Japonya Milliyetçiliği üzerine konuşmadan önce ilk olarak Japonya’ya genel olarak değinmenin yararlı olabileceğini düşünüyorum. Japonya, bir çok küçük adanın yanı sıra dört adet temel büyük adadan oluşmaktadır. Bunlar; Hokkaido, Honshu,... more

Japonya Milliyetçiliği üzerine konuşmadan önce ilk olarak Japonya’ya genel olarak değinmenin yararlı olabileceğini düşünüyorum. Japonya, bir çok küçük adanın yanı sıra dört adet temel büyük adadan oluşmaktadır. Bunlar; Hokkaido, Honshu, Shikoku ve Kyushu’dur. Ayrıca “adalı” olmanın da etkisiyle Japon insanlarında kendine özgülük mevcuttur ve ...

Elinizdeki kitap bundan yaklaşık on yıl önce doktora tezim üzerinde çalışırken yaptığım okumalar sırasında karşılaştığım, daha doğrusu keşfettiğim bir konuya; BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin nasıl ortaya çıktığına ilişkindir.... more

Elinizdeki kitap bundan yaklaşık on yıl önce doktora tezim üzerinde çalışırken yaptığım okumalar sırasında karşılaştığım, daha doğrusu keşfettiğim bir konuya; BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin nasıl ortaya çıktığına ilişkindir. Yıllar sonra yeniden dönüp araştırmaya başladığım bu konu, başlangıçta kitabın iki bölümüne karşılık gelen iki ayrı makale olarak tasarlandı ve ilk bölümü 2017 yılında akademik bir dergide yayınlandı. Ancak araştırmalarımı sürdürdükçe konunun iki makaleye sığamayacak kadar geniş kapsamlı ve önemli olduğunun ayırdına daha fazla vardım. Dolayısıyla, yayınladığım ilk makaleyi genişletme ve planlanan ikinci makaleyi, makale formatının kısıtlarına tabi olmaksızın yazabilme düşüncesi kitap fikrinin doğmasının başlıca nedeni oldu.
İnsan haklarının bu en önemli belgesinin, en fazla dile çevrilen belge kategorisinde Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesine rağmen en az okunan metinlerden biri olması bana hep ironik gelmiştir. Dahası insanlık tarihinin bu çok önemli belgesinin nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilgimizin yakın geçmişte yazılmış olmasına rağmen çok sınırlı olması da oldukça düşündürücüdür. Öte yandan özellikle son yirmi yılda dünya genelinde Evrensel Bildirge’nin neden ve nasıl yazıldığına yönelik giderek artan bir ilgi söz konusudur ve bu alandaki literatür hızla genişlemektedir. Oysa Türkçe’de bu konuda yapılmış (Rona Aybay’ın 2018 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Türkiye adlı çalışması dışında) hiçbir araştırma mevcut değildir. Dolayısıyla bu kitabın yazılmasının diğer bir nedeni, Türkiye’de Evrensel Bildirge’ye yönelik ilginin artmasına katkı sağlamak ve daha ileri araştırmaları teşvik etmektir.
Kitabın ön kapağına Hitler’in olduğu bir fotoğrafı koyma konusunda tereddüt yaşadım. Ancak en nihayetinde ön ve arka kapaktaki her iki görselin birlikte, ele alınan süreci en iyi özetleyebilecek ve birbirini tamamlayan iki görsel olduğu kanaatine vardım. Ön kapakta yer alan fotoğraf Fransa’yı işgalinden hemen sonra muzaffer Hitler’in 1940 yılındaki kısa Paris ziyaretinde Palais de Chaillot’de çekilmiştir. Bu fotoğraftan yaklaşık sekiz yıl sonra çekilen ve Eleanor Roosevelt’in 9 Aralık 1948 tarihinde, ertesi gün Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilecek olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin nihai taslağını elinde tuttuğu yer de gene Palais de Chaillot’dur. Bu iki görselin bir arada yer alması önemlidir. Çünkü Palais de Chaillot, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden beri aslında büyük oranda unutulan insan hakları fikrinin 20. yüzyılın ortasında dünya kamuoyunun gündemine hızla ve geri dönüşü olmayacak bir tarzda girişinin sembolüdür. Nitekim özellikle ABD savaşın amacını, insanın değerini hiçe sayan Hitler tiranlığına karşı insan haklarının ve özgürlüklerin egemen kılınmasıyla ilişkilendirmiş ve bu söylem dünya kamuoyunda büyük yankı ve destek bulmuştur. Bugün Palais de Chaillot’nun önündeki geniş meydan esplanade des droits de l’homme (İnsan Hakları Meydanı) olarak adlandırılmaktadır.