Din Sosyolojisi Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

One of Jala ad-Din Muhammad Rumi's important ways in relation to God-Man is "love". Man can reach God through love and achieve divine qualities. According to Islamic understanding and literature, man has been valued by God's spirit when... more

One of Jala ad-Din Muhammad Rumi's important ways in relation to God-Man is "love". Man can reach God through love and achieve divine qualities. According to Islamic understanding and literature, man has been valued by God's spirit when created, and the soul of God has been given to him. Therefore, the great power that is inhabited is its spirit. With this factor, man can reach to the highest order by moving from the lowest point and raising herself, and also get the chance of accessing the divine spirit. Rumi has put the name of the relationship between God-Man as love and stated that God can be reached in this way. It was seen that Rumi gave a lot of thought and inscription to reason when revealing God's imagination. Rumi, who gives a great importance to humanity and states that he is a supreme being at every opportunity has adapted to the Islamic tradition in this respect. When necessary, the thinker who benefited from the Qur'an and, if necessary, from philosophy and other sciences of the devolution revealed his particular ideas with his own point of view without harming the integrity of man and without injuring him. He deals with people with elements like mind, soul, spirit, and heart. When it comes to the relationship of God and man, Rumi emphasizes that God created everything and that all beings in the universe and the world gain with existence of Him and we see that he adopts this view. The person who is created as a supreme being will go to God as much as he or she tries to understand him, so that he will come closer to him and have the knowledge of him.

Although the existence of the Turkmen Alevis in Diyarbakir and its environs is a known fact, the reflection of this matter on the Ottoman archive records is not much known. In this paper, the reasons for this problem will be explained. In... more

Although the existence of the Turkmen Alevis in Diyarbakir and its environs is a
known fact, the reflection of this matter on the Ottoman archive records is not much
known. In this paper, the reasons for this problem will be explained.
In this paper, detailed cadastral record books registered under numbers 64 and
200 belonging to Diyarbekir province, which are found in the Ottoman Archive of
the Prime Ministry in Istanbul and under number 155 in the Archive of Kuyud-i
Kadime, connected to General Directorate of Land Registry and Cadaster of Ministry
of Environment and Urban Planning in Ankara along with data from account books
of Diyarbekir province, registered under number 988 in the Ottoman Archive of
the Prime Ministry in Istanbul were used as source material. In addition to these
documents, after the analysis of court records of Diyarbekir and provisions book
number 1of Diyarbekir, information relevant to the topic was appraised.
The tracks of the Turkmen Alevis’ existence in Diyarbakir established in
mentioned sources, were presented along with evidences. The topic was elaborated
with reference to some personal names, name of places and centers of Alevi ocaks
in the region which were determined in cadastral record books. The research paper
includes all information about nature, payers, prevalence and quantity of the tax
known as “surh-seran” (Kizilbaslar) which is not very known in academic circles and
which was apparently taken only from Alevis and was mentioned just once in one of
the cadastral record books of Dyarbekir province.
113
Osmanlı Arşiv Belgelerinden Türkmen - Alevi Varlığını Tespit Etmenin Zorluğu ve İmkânları Diyarbekir Vilayeti Örneği
Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi / 2016 / 13
In this paper, the nature of the Turkmen Alevis’ existence in Diyarbakir and its
environs in XVI Century came to light within the frame of information about its
prevalence, reflected to archive records.
Key Words: Diyarbekir province, Turkmen, Alevi, Surh-seran (Kizilbaslar)

There is a long history of debates about the conflict or compatibility between Islam and democracy. The topic attracts the attention of a large number of thinkers and researchers from both the Islamic world and the non-Islamic world and... more

There is a long history of debates about the conflict or compatibility between Islam and democracy. The topic attracts the attention of a large number of thinkers and researchers from both the Islamic world and the non-Islamic world and directs their research. The founder and leader of Nahda, which is a political and religious movement in Tunisia, Rashid Ghannouchi, as an activist and intellectual, has made an intense contribution to the discussions on Islam and democracy and still continues to do so. His efforts, both theoretically and practically, appear to prove that Islam and democracy can coexist, moreover, an Islamic democracy is possible. Ghannouchi is known for his commitment to the concept of Islamic democracy. The aim of this study is to try to understand Ghannouchi’s approach on this issue and to analyze his argument that Islam and democracy are compatible with each other. The study also attempts to understand with what reasons and with what motivation Ghannouchi supported the thesis that Islam and democracy do not conflict. After the subject is addressed from different aspects, the author presents his own assessment in the conclusion section.

Fiyatlar, Ticaret, Ziraat, Üretim, Enflasyon, Ücret, Maaş, Ölçü Birimleri, Para Birim ve Çeşitleri, Mukayeseli Fiyatlar, İklim Şartları, İthalat, İpek Yolu.

İhlas, Nefs-i Emmare, Şahsiyet (kişilik), Enaniyet (benlik), Heva ve Heves, Vehim, Îsar, Rabıta-yı Mevt, Tefânî, Tefekkür, Fena-yı Hakikat, Menfaat, Korku, Tembellik, Milliyetçilik, Tamah.

Tüketim, Üretim, Kapitalizm, Sosyalizm, Komünizm, İdealist Sosyalizm ve Kapitalizm, Sermaye Düşmanlığı, İşçi Hakları, Emek, İstifade, Fayda, Dayda Maksimizasyonu, Madde Aşkı, Reklamların Etkisi, Ayniyet Psikolojisi, Madde Düşmanlığı,... more

Tüketim, Üretim, Kapitalizm, Sosyalizm, Komünizm, İdealist Sosyalizm ve Kapitalizm, Sermaye Düşmanlığı, İşçi Hakları, Emek, İstifade, Fayda, Dayda Maksimizasyonu, Madde Aşkı, Reklamların Etkisi, Ayniyet Psikolojisi, Madde Düşmanlığı, Zahmetsiz Kazanç, Ye'cüc- Me'cüc, Deccal, İstibdad, Rüşvet, Baskı, Helal Kazanç, Haram Kazanç, Üretim Sınırlaması.

176 KİTAP DEĞERLENDİRMELERİ events without going deeper into these problems. For example, it is still unclear what the dynamics of power behind the relationship between the local notables and the governors of the province of Beirut in... more

176 KİTAP DEĞERLENDİRMELERİ events without going deeper into these problems. For example, it is still unclear what the dynamics of power behind the relationship between the local notables and the governors of the province of Beirut in governing the city of Beirut were.

Öz Hiç kuşkusuz dünya var olduğunda beri sürekli değişim ve dönüşüm içerisinde olmuştur. Ancak son yıllarda iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle dünyanın köy haline geldiği bilinmektedir. Özellikle 21. yüzyılda geliştirilen teknolojik... more

Târihçiler, çalışmalarında en yüksek verimi sağlayabilmek için, üzerinde çalıştıkları konuların belirli dönemler içinde ele alınmasından yana. Bu dönemler, târihe ilişkin yapılagelen tasniflerdir. Târihçilerin kullanageldiği tasnifler... more

Târihçiler, çalışmalarında en yüksek verimi sağlayabilmek için, üzerinde çalıştıkları konuların belirli dönemler içinde ele alınmasından yana. Bu dönemler, târihe ilişkin yapılagelen tasniflerdir. Târihçilerin kullanageldiği tasnifler arasında en yaygın olanı Cellarius'ün tasnifidir. Cellarius, yazının bulunmasından önceki döneme prehistorik çağ; sonraki döneme ise târihî çağlar der. Prehistorik çağı, kendi içinde iki döneme ayırır; taş devri ve mâden devri. Taş devrini de kendi içinde üç döneme ayırır; paleolitik çağ, mezolitik çağ ve neolitik çağ. Mâden devrini de kendi içinde üç döneme ayırır; bakır devri, tunç devri ve demir devri. Târihî çağları ise kendi içinde dört döneme ayırır; eski çağ, orta çağ, yeni çağ ve yakın çağ. Ben de bu tasnife sâdık kalarak burada, medeniyetlerin doğuşunu ana hatlarıyla inceleyeceğim. Bunu yaparken de paleolitik çağdan başlayacağım.

Dünya tasavvuru, bireyin bilincindeki akla uygunluğun -gerçeklik hakkındaki kavrayışsal ihtiyaçlarında tasdik edilmektedir. İnsan ve tecrübe ettiği dünya arasındaki diyalektik süreç tarihsel düzlemde toplumsal olgu ve olaylara intibak... more

Dünya tasavvuru, bireyin bilincindeki akla uygunluğun -gerçeklik hakkındaki kavrayışsal ihtiyaçlarında tasdik edilmektedir. İnsan ve tecrübe ettiği dünya arasındaki diyalektik süreç tarihsel düzlemde toplumsal olgu ve olaylara intibak ederek anlam kazanmaktadır. Yaşadığı toplumun katmanlarında rol ve kimliklere bağlı olarak faaliyet gösteren insan, aynı zamanda bir kültür formunun aktörü olarak ortaya çıkmaktadır. Ekonomik, hukuki, siyasal, kültürel, dini yapılanmalar insan-toplum etkileşiminin somut göstergeleri olarak konumlanmaktadırlar. Her düşünür-sosyolog yaşadığı toplumu ve dünyayı kendi anlam dünyası ve dışsal nesnelliklere bağlı olarak etkilendiği olgu ve olaylar çerçevesinde tanımlamaktadır. Bu makalede Anthony Giddens öğretisi; bilgi, toplumsal sınıf tabakalaşma, eylemsel aktör olarak birey ve din sosyolojisi ekseninde ortaya konulacak ve değerlendirilecektir.

Şeyhlik ve tarikat olgusu, sıklıkla gündeme gelen konulardan birisidir. Siyasal, ekonomik, dinî birçok tartışmada gündem olan şeyhlik/tarikat olgusu, çoğu zaman verilerden mahrum bir şekilde ele alınmaktadır. Bu kitap, ülkemizde sıklıkla... more

Şeyhlik ve tarikat olgusu, sıklıkla gündeme gelen konulardan
birisidir. Siyasal, ekonomik, dinî birçok
tartışmada gündem olan şeyhlik/tarikat olgusu, çoğu
zaman verilerden mahrum bir şekilde ele alınmaktadır.
Bu kitap, ülkemizde sıklıkla gündeme gelen “tarikatların
sosyal alandaki etkileri nedir?” sorusuna saha
araştırması kapsamında toplanan veriler çerçevesinde
cevap aramaktadır. Başka bir ifadeyle, şeyhlik kurumunun
sosyal ve dinî alandaki etkilerinin hangi boyutta
olduğu, geçmişle kıyaslandığında bir değişimin
yaşanıp yaşanmadığını din sosyolojisi perspektifiyle ele
almaktadır. Çalışmada, şeyhlik kurumunun/tarikatların
eğitim, dinî hayat, siyaset, arabuluculuk, kanaat
önderliği, sosyo-ekonomik hayat ve toplumsal bütünleşme
alanlarındaki etkileri sosyolojik bir perspektifle ele
alınmaktadır. 2016 ile 2020 yılları arasında yaklaşık
dört yıl süren çalışma, Türkiye’de tarikat ve medrese
ağının en yaygın olduğu illerden birisi olan Siirt’te yürütülmüştür.

Türkiye'de izlenen laiklik politikasını birçok yönden tartışmak mümkündür. Ancak İslam algısı ve yaşantısı konusunda meydana gelen değişmeleri sadece laiklik politikasına b'ağlamak ya da laiklik politikalarını tüm olumsuzlukların nedeni... more

Türkiye'de izlenen laiklik politikasını birçok yönden tartışmak mümkündür. Ancak İslam algısı ve yaşantısı konusunda meydana gelen değişmeleri sadece laiklik politikasına b'ağlamak ya da laiklik politikalarını tüm olumsuzlukların nedeni olarak görmek süreci açıklamaya yetmez. Bugün dindarlık sıralamasında Türkiye dünya ülkeleri arasında en ön sıralarda yer almaktadır. Bunun üzerinde dikkatle durmak lazım. Modrernleşme ve sekülerleşme süreci, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de din algımızı ve dindarlığımızı değiştirmiştir. Ama dindarlığımız bu yeni kalıplar içinde devem etmektedir.

Nörofibromatozis nörokutanöz sendromların içinde en sık görülendir. 1/2000-1/3000 doğumda bir görülür. Onyedinci kromozomda tutulum gösteren otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Hastaların yarısında spontan mutasyonlar sonucu... more

Nörofibromatozis nörokutanöz sendromların içinde en sık görülendir. 1/2000-1/3000 doğumda bir görülür. Onyedinci kromozomda tutulum gösteren otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Hastaların yarısında spontan mutasyonlar sonucu nörofibromatozis gelişir (1).

Din, insanların tutum ve davranışlarını, insanlar arası ilişkileri ve toplumsal hayatı belirleyen bir kurumdur. Bu anlamda din, insani deneyimin merkezinde yer alan bir fenomendir. Söz konusu bu deneyim, büyük oranda bireyin içinde... more

Din, insanların tutum ve davranışlarını, insanlar arası ilişkileri ve toplumsal hayatı belirleyen bir kurumdur. Bu anlamda din, insani deneyimin merkezinde yer alan bir fenomendir. Söz konusu bu deneyim, büyük oranda bireyin içinde yaşadığı toplumun sosyo-dînî yapısına bağlı olarak tecrübe edilmektedir. Dinle ilgili bilgiler genelde soyut olduğundan zorunlu olarak bir sembol ya da bir imge aracılığıyla sunulmaktadır. Birtakım semboller veya imgeler vasıtasıyla toplumsal alanda tezahür etmemiş bir dînin, bireyler üzerinde sosyal etkisinden bahsedilemez. Bu nedenle, din toplumsal alanda, semboller, değerler, normlar, imgeler yoluyla tezahür etmekte ve bireylerin, bunlarla etkileşimi ölçüsünde dindarlık eğilimleri ve tipolojileri oluşmaktadır. Dolayısıyla bireyin, toplumsal alanda tezahür etmiş ve kurumsallaşmış dinle olan etkileşimi, ancak bir toplumsallaşma süreciyle ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışmada, Samsun örneğinden hareketle günümüz Türkiye’sinin değişen sosyo-kültürel ortamında dinsel yaşayışta gözlemlenen değişimler ile bu bağlam içerisinde toplumsallaşmasını sürdüren bireylerin ‘dindarlık yönelimleri’ ve ‘dînî toplumsallaşma’ sonuçları üzerine rol oynayan sosyal faktörlerin etki düzeyleri araştırılmaktadır.

Günümüzde yaşanan modernleşme süreci ve küreselleşme, toplumsal yaşamda birtakım değişimler meydana getirmiş, dinin toplumdaki yansımalarını da değiştirmiştir. Bu durum, klasik konuların yanı sıra bir kısım güncel meseleleri din... more

Günümüzde yaşanan modernleşme süreci ve küreselleşme, toplumsal yaşamda birtakım değişimler meydana getirmiş, dinin toplumdaki yansımalarını da değiştirmiştir. Bu durum, klasik konuların yanı sıra bir kısım güncel meseleleri din sosyolojisinin çalışma sahasına eklemlemiştir. Din Değiştirme, Dindarlık ve Yeni Şekilleri, Dini Algıda Toplumsal Cinsiyet, Sosyal Medya ve Din, Ölüm Sosyolojisi ve Din gibi konular bunlardan bazılarıdır.
Modernleşme ve yeni iletişim teknolojileri, geleneksel dindarlık anlayışlarını değiştirmekle kalmamış, Ufocular gibi mistik veya kurgusal nitelikli yeni dindarlık şekilleri ve anlayışları ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, ulaşım ağları ile iletişim teknolojilerinin dünyayı entegre etmesi, insanların birbirleriyle iletişim ve etkileşimini kolaylaştırmıştır. Bu durum, bireylerin farklı din ve mezheplerle temas etmesini ve bunları yakından tanımasını sağlamış, zaman zaman da din değiştirmelerine zemin hazırlamıştır. Ayrıca Modernleşme sürecinin, dinlerdeki toplumsal cinsiyet algısında da bir değişim meydana getirdiği görülmektedir. Birçok dini gelenekte, ataerkil bir yapılanmanın ön planda olduğu ve kadınlara yönelik tutumlarda erkek hâkim bir yak¬laşımın baskın olduğu bilinmektedir. Ancak 19. yüzyıldan sonra toplumsal yapılardaki değişim ve modernizmin etkisi, kadına bakış açısında eşitliğin ön plana çıktığı bir paradigma değişimini beraberinde getirmiştir. Dini metinler, yeni bir bakış açısıyla okunmaya başlanmış, metinlere yönelik yapılan analiz ve yorumlar, kadın ve erkeğin aynı kökten geldiği ve onur bakımından eşit oldukları etrafında yoğunlaşmıştır.
İletişim teknolojilerinin gelişmesiyle beraber ortaya çıkan internet tabanlı sosyal medya, bireyler ile dini grupların dinsel hayata ilişkin algısını ve iletişim şekillerini etkilemiştir. Bu noktada sosyal medya, din mensuplarının birbirleriyle, din adamları ve cemaatlerin de kendi mensuplarıyla iletişim kurmasına ve haberleşmesine önemli katkı sağlamaya başlamıştır. Ayrıca sosyal medyanın kullanıcılarına; video, vaaz ve benzeri dini içerikleri paylaşma, fikir alışverişi, bilgi edinme, dua isteğinde bulunma veya kutsal gün ve gecelerde tebrik mesajlarını paylaşma gibi dini yaşayışa ilişkin faaliyetlerini sanal ortamda devam ettirme imkânı tanıdığı görülmektedir.
Din sosyolojinin modernliğe olan ilgisi ölüm fenomenini de yeniden ele almaya zorunlu kılmıştır. Toplumsal koşullar değiştikçe, ölümün görünümleri ve toplum nazarındaki algısında bir değişim görülmüştür. Modernizmden Postmodern döneme uzanan süreçte, ölüm olayının yok olmak anlamına gelmeyeceği, insanın arkasında eserler, kahramanlıklar bırakarak ve halkın hafızasında kalmak suretiyle ölümsüz olacağına vurgu yapılmaya başlanmıştır. Bu durum, medya ve durum popüler kültürle sürekli desteklenerek, ölümün ciddiyeti azaltılmış, ölüm geleneksel anlam ve öneminden sıyrılarak eskiye oranla değersizleştirilmiştir.

Ülkemizde sağlık-hastalık alanı ve sosyal teori arasındaki boşluk her geçen biraz daha azalmaktadır. Bu eser genel olarak böyle bir katkı sunma çabasındadır. Çalışma içerisindeki farklı bölümlerde şu tartışmalar yer almaktadır. Sağlık ve... more

Ülkemizde sağlık-hastalık alanı ve sosyal teori arasındaki boşluk her geçen biraz daha azalmaktadır. Bu eser genel olarak böyle bir katkı sunma çabasındadır. Çalışma içerisindeki farklı bölümlerde şu tartışmalar yer almaktadır.
Sağlık ve hastalığa ilişkin temel kavramlar izah edilmekte, sağlık sosyolojisinin Türkiye’deki gelişimi üzerinde durulmakta ve daha önce yapılmış çalışmalar ele alınmaktadır. Sosyal teorinin sağlık sosyolojisi alanına uygulanması temel teoriler ekseninde izah edilmekte, sağlık ve onun toplumsal temelleri, kültürel örüntüler dikkate alınarak tartışılmaktadır. Genel bir problem olan sağlık ve hasta iletişimi incelenmekte, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin geldiği nokta ve sağlık hizmetlerinin sunumu ele alınmakta, Türkiye’deki sağlık hizmetleri istatistiki bulgular ile gözler önüne serilmektedir. Genel olarak dünyada sergilenen ideolojilerin sağlık politikalarına yansımasına değinilmektedir. Sosyoloji literatüründeki temel tartışmalardan olan beden sosyoloji ve toplumsal cinsiyet konusu sağlık ve kültür ekseninde eleştirel bir tutumla ele alınmaktadır.
Diğer yandan literatürde pek tartışılmayan sağlık ve din-darlık konusu incelenmektedir. Oldukça popüler hale gelen yaşlılık tartışmaları da sağlık ve hastalık ekseninde ele alınmaktadır. Yoğun entelektüel tartışmalara kapı aralayan biyo-kültürel ve biyo-medikal sağlık perspektifleri üzerinden, sağlık-insan-toplum tartışmaları yürütülmektedir. Küreselleşme ve sağlık etkileşimi eleştirel bir bakış açısıyla, faydaları ve zararları bağlamında ele alınmaktadır. Hasta hakları kavramı üzerinde durulmakta, tıp etiği ekseninde hasta mahremiyeti yeniden tartışılmaktadır.
Bu tartışma konuları dikkate alındığında elinizdeki eser, konuya ilgi duyan, kendisini bu alanda geliştirmek isteyen ve genel kültür düzeyini yükseltmek isteyen bireyler için rahatlıkla okunabilecek bir eser olmaktadır.

Din toplumlarda sosyal yaşamın önemli unsuru olarak yer almıştır. Din- darlık bir yönüyle bireyin din ile olan bireysel ilişkisini ifade ederken bir yönüyle de dinin toplumsal hayatta yaşanma biçimlerini içeren bir kavramdır. Gençlik dö-... more

Din toplumlarda sosyal yaşamın önemli unsuru olarak yer almıştır. Din-
darlık bir yönüyle bireyin din ile olan bireysel ilişkisini ifade ederken bir yönüyle
de dinin toplumsal hayatta yaşanma biçimlerini içeren bir kavramdır. Gençlik dö-
nemi bireylerin dine ilişkin düşünce, tutum ve pratiklerinin karar bulmaya başla-
dığı diğer bir ifadeyle dini hayatın şekillenmeye başladığı bir dönemdir.
Bu çalışmada gençlik döneminde dini hayat, ibadet hayatı, günlük yaşam
ve dini algı perspektifinde incelenmektedir. Çalışmanın örneklem grubu Doğu
Marmara Bölgesi’dir. Bu tebliğin verileri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ya-
pılan “Türkiye’de Dini Hayat Araştırması”nın Doğu Marmara Bölgesi’ne ait ve-
rilerine dayanmaktadır. Bölgeye ait veriler daha önce yayınlanmamış verilerdir.
Çalışmamızda ilgili veri setindeki 18-24 yaş arası genç nüfusun dini
hayatı, ibadetler, aile hayatında dinin yeri, gündelik hayatta din, dindarlığa ilişkin
düşünce ve çevre sorunlarıyla dindarlığı ilişkilendirme konularındaki sorulara
verilen cevaplar bağlamında analiz edilmektedir. Ayrıca konuyla ilgili diğer
bilimsel çalışmaların verileri değerlendirilmektedir.
Tebliğimizde Doğu Marmara Bölgesi gençliğinin dini hayatının bilimsel
veriler ışığında analiz edilmesi, gençlik döneminde dindarlık olgusunun bölge ve-
rileri bağlamında daha anlaşılır kılınması hedeflenmektedir.

Tarih boyunca toplumlar, toplumlararası ilişkilerde kendi çözüm önerileri tükendiğinde ya da bir çıkmaza girdiklerinde kendilerinin üstünde bir kurtarıcı beklentisi içine girmişlerdir. Söz konusu beklenti tarihin ve bilinen insanî düzenin... more

Tarih boyunca toplumlar, toplumlararası ilişkilerde kendi çözüm önerileri tükendiğinde ya da bir çıkmaza girdiklerinde kendilerinin üstünde bir kurtarıcı beklentisi içine girmişlerdir. Söz konusu beklenti tarihin ve bilinen insanî düzenin sonu kabul edilen kıyamet kavramı ile birlikte gündeme gelmiştir. Bu bağlamda söz konusu dinlerde Mehdilik/Mesihlik inancının toplumsal temeli incelenecek, ardından günümüz tartışmalarındaki anlamı ortaya konmaya, Mehdilik ve kıyamet kavramları ile “tarihin sonu” tezinin bağlantısı günümüz dünya egemenlik ilişkileri içinde ele alınmaya çalışılacaktır.

Bu makale, genel anlamda din ve kültür ilişkisini sosyolojik bir bakışla incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma boyunca din ve kültür olgusu, sosyolojik bir çerçevede açıklandıktan sonra, her iki olguya ait temsillerin birbirleriyle olan... more

Bu makale, genel anlamda din ve kültür ilişkisini sosyolojik bir bakışla incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma boyunca din ve kültür olgusu, sosyolojik bir çerçevede açıklandıktan sonra, her iki olguya ait temsillerin birbirleriyle olan ilişkileri ve grift durumları anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada, din ve kültür tanımları, salt özcü bir yaklaşımla ele alınmamakta, daha çok, özcü ve sosyal inşacı yaklaşımların bir sentezinden faydalanılarak, bu iki kavram tanımlanmaktadır. Din ve kültür olgusunun maddi ve manevi unsurlarının dışavurumları, örneklerle gündelik hayatın içinden gösterilmekte ve aynı anda söz konusu iki olgunun karşılıklı ilişkilerinin yoğunluğu netleştirilmektedir. Örneğin; mimari, giyim-kuşam, sanat, eğlence, yemek ve ölüm-cenaze gibi unsurlar üzerinden din ve kültür ilişkisi somutlaştırılmaktadır. Tartışılan konu açısından ön plana çıkan iki sorun vardır: Birincisi, inanç ve kültür unsurlarının iç içe geçmiş olmalarıdır. İkincisi ise, söz konusu iki kavramın temsillerini birbirinden ayırt etme güçlüğüdür. Bu iki problem, din ve kültür ilişkisini bir dönüşüme dâhil ederek esasında senkretik bir durum oluşturmuştur. Bu anlamda iki kavram da birbirlerine kıyasla iki toplumsal görüngü olarak aynı değerde ön plana çıktığı görülmüştür. Çalışmanın bilimsel literatüre katkısı, din sosyolojisi açısından kültür ve din ilişkisine ve onun temsilleriyle hangi tür örneklerle görülebileceğine dair somut bir katkıdır. Ayrıca genel anlamda bilimsel literatürde tartışılan din ve kültür olgusunun kavramsal çıkmazları bazı değerlendirmelerimizle yorumlanarak bu anlamda yapılan tartışmalara kapı aralamaktadır. Sonuç olarak din ve kültür ilişkisi kavramsal, teorik ve somut örneklerle açıklanmaya ve anlaşılmaya çalışılmıştır.

Din sosyolojisinin temel ilgi alanlarından birisini dinî gruplar oluştur-maktadır. Dinî grupları, sosyal grupların bir alt başlığı olarak ele almak müm-kündür. Dinî gruplarla ilgili olarak oluşturulan tipolojiler ise, dinî gruplar... more

Din sosyolojisinin temel ilgi alanlarından birisini dinî gruplar oluştur-maktadır. Dinî grupları, sosyal grupların bir alt başlığı olarak ele almak müm-kündür. Dinî gruplarla ilgili olarak oluşturulan tipolojiler ise, dinî gruplar arasındaki farkları belirterek yapılan tasniflerdir. Max Weber, dinî grup ince-lemelerinde bir tipoloji geliştiren ilk sosyologdur. Weber'in tipolojisinde iki yapı ortaya çıkmaktadır. Bunlar farklı şekillerde tanımlanabilen kilise ve mez-heptir. Özellikle Weber'in dinî gruplar tasnifi Batı ile sınırlı kalmış, bu yüzden dinî grup tipolojileri genellikle kilise kavramını merkeze almıştır. Bu açıdan sosyolojik olarak kilise, kendisini gerçeğin tek temsilcisi olarak kabul eden dinî örgütler için kullanılagelmiştir. Böyle bir yaklaşım temel kabul edildiği için İslamiyet ve diğer dinleri açıklamada, geliştirilen tipolojiler yetersiz kal-mıştır. Bu yüzden yakın dönemde yeni dinî grup tipolojileri geliştirilmeye ça-lışılmıştır. Bu çerçevede kilise ve mezhebin dışında kült, denomination, yeni dinî hareketler (YDH), tarîkat ve cemaat gibi kavramlar geliştirilmiştir. Bu makalede dinî gruplarla ilgili tipolojiler incelenmiş ve tarîkatlar sosyal fonk-siyonları bakımından ele alınmıştır. Eğitim, ekonomi ve siyaset açısından sağ-ladıkları katkılar da bu çerçevede değerlendirilmiştir. Sonuç itibariyle tarîkat-ların toplumsal yaşam koşullarına karşı bir cevap oluşturduklarını söylemek mümkündür.

Geleceğin verileri işlemek ve kullanmak üzerine kurulduğu bir çağda yapay zeka, big data üzerinden bilgiler üreterek tıp, ticaret, ulaşım, eğitim, tarım, medya gibi pek çok alanda hayatımıza yön vermeye devam ediyor. Akıllı evler, haber... more

Geleceğin verileri işlemek ve kullanmak üzerine kurulduğu bir çağda yapay zeka, big data üzerinden bilgiler üreterek tıp, ticaret, ulaşım, eğitim, tarım, medya gibi pek çok alanda hayatımıza yön vermeye devam ediyor. Akıllı evler, haber sunan yapay zekalı spikerler, robotik cerrahi uygulamalar, gerçek zamanlı trafik navigasyonu, kişisel verilere ve göz atma geçmişine dayalı reklamlar, metin ve web madenciliği ile dizi ve film senaryosu yazabilen uygulamalar ile yapay zekanın her geçen gün kullanım alanları genişliyor. Peki yapay zeka, dine dair ne tür faaliyetler için kullanılıyor? Yapay zekanın yükselişi dini kurumları nasıl ve ne yönde etkiliyor?

İnsanların dünyadaki hayatlarında birarada yaşamak zorunda oluşları, aralarında “ortak iyi”ler oluşturma veya bulma çabalarına sebep olmuştur. Ortak iyi ’nin kapsamı ve fonksiyonları kavramsal olarak ahlak ilimine/bilimine karşılık... more

İnsanların dünyadaki hayatlarında birarada yaşamak zorunda oluşları, aralarında “ortak iyi”ler oluşturma veya bulma çabalarına sebep olmuştur. Ortak iyi ’nin kapsamı ve fonksiyonları kavramsal olarak ahlak ilimine/bilimine karşılık gelmektedir...

Siyasî ve toplumsal faktörlerin itikâdî söylemlerin şekillenmesinde etkili oldukları bilinen bir husustur. Bu anlamda tarihsel süreçte ortaya çıkan kelâmî tartışmaların sosyal alanda izlenen paradigma çerçevesinde şekillendiğini... more

Siyasî ve toplumsal faktörlerin itikâdî söylemlerin şekillenmesinde etkili oldukları bilinen bir husustur. Bu anlamda tarihsel süreçte ortaya çıkan kelâmî tartışmaların sosyal alanda izlenen paradigma çerçevesinde şekillendiğini söyleyebiliriz. Öyle ki Mezheplerin itikadî farklılaşmalar sergilemelerinin tarihsel arka planında, onların sosyo-politik olaylara farklı yaklaşımlarının bir neticesi olduğu görülmektedir. Dolayısıyla büyük günah meselesiyle ilgili farklı görüş ve düşüncelerin ortaya çıkış sürecinde özellikle toplum yapısının sosyo-siyasi boyutlarıyla kendini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Bilindiği üzere büyük günah konusunda Hâriciler, Mürcie, Hasan Basrî ve Mu’tezile olmak üzere dört farklı görüş ortaya çıkmıştır. Bunların ortaya koyduğu görüşler ilk etapta her ne kadar teolojik bir söylem olarak görülse de bu söylemlerin sosyal olaylar çerçevesinde şekillendiklerini söyleyebiliriz. Çünkü siyasî çekişmelerin çokça yaşandığı ve Müslümanlar arasında kanlı mücadelelerin var olduğu bir zamanda ortaya çıkan sosyo-siyasî meseleler, dinî bir referansa büründürülmüştür. Büyük günah meselesi de sosyo-siyasî bir görüşün dinî bir kimlikle bütünleşip sloganlaşan halinin adı olmuştur. Öyle ki büyük günah meselesinde ele alacağımız Hâricî, Mürcie, Mu’tezilî düşüncelerin tarihsel süreçte politik-dini olarak kabul edilmeleri bunun bir göstergesidir.
Bu noktada üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri de itikadî düşüncelerin oluşumunda etkili olan sosyo-siyasi durumun, aynı zamanda insanlar arasında baş gösteren sosyal ve siyasi bir soruna da işaret etmesidir. Dolayısıyla ilk dönem kelâmî tartışmaların, sadece teolojinin sınırlarıyla değerlendirilmesi, onların tam anlamıyla doğru bir şekilde anlaşılması ve günümüze çözüm olarak sunulmaları noktasını etkisiz kılmaktadır. Çünkü ilk dönemde toplumsal olaylardan etkilenen görüşlerin daha sonraki süreçte genel-geçer kabul edilmesi ve günümüz sosyo-politik yapısına uyarlanmaya çalışılması, hem itikadi hem de ahlakî anlamda pasifize edilmiş Müslüman kimliği ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda anakronik olarak ortaya çıkan görüşlerin, toplumsal değişim göz önünde bulundurulduğunda günümüz dünyasında karşılık bulmadıkları gayet açıktır. Dolayısıyla günümüzde daha işlevsel ve dönüştürücü bir iman anlayışının oluşması için toplumsal sıkıntıların ne olduğuna yönelik tespitlerin yapılması gerekmektedir. Bu tespitlerden sora bizlere öngörü kazandırması için, tarihsel süreçte mezheplerin ortaya koymuş oldukları reaksiyonlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durum sorunların çözümünde rasyonel bir zemin oluşturacaktır.

Salgın, kimi zaman dilimlerinde ortaya çıkan, değişik adlarla anılan ve farklı biçimlerde insanlığı etkileyen ve bireylerin/ toplumların maddi-manevi sosyalitesini etkileyen, değiştiren bir olaydır. Dünya yaşam alanlarının birçok... more

Salgın, kimi zaman dilimlerinde ortaya çıkan, değişik adlarla
anılan ve farklı biçimlerde insanlığı etkileyen ve bireylerin/
toplumların maddi-manevi sosyalitesini etkileyen, değiştiren
bir olaydır. Dünya yaşam alanlarının birçok bölgesinde
salgın hastalıklar görülmüştür. Toplumlar bu hastalıklardan
korunmak ve etkilerini en aza indirmek için büyük çabalar
göstermişlerdir. Birçok can kaybının yaşandığı bu dönemlerde
ülkeler, sosyal, psikolojik, askeri, ekonomik, ibadet vb. birçok
alanda maddi ve manevi olarak etkilenmişlerdir.
Salgın dönemlerinde insanlar ibadet alanları ve ortamlarıyla
ilgili bir dizi önlem almış ve kimi ibadet şekil ve alışkanlıklarında
değişiklik yapmak zorunda kalmışlardır. Salgın
görülen bölge veya ülkelerin dini ve devlet otoriteleri, bireylerin
ve toplumun salgınlardan etkilenmesini önlemek ve
salgın yayılma hızını kontrol altında tutmak amacıyla bu konuda
zaman zaman değişiklik yapma gereği duymuş, yayınladıkları
resmi kararlar veya dini ilanlar yoluyla toplumun bu
konuda hassas davranmalarını istemişlerdir.
Koronavirüs salgını döneminde de insanların ibadet anlayış
ve yaklaşımlarında bir dizi değişiklikler yaşanmış olup, ibadet pratik şekil ve uygulama alanlarında alınan önlemler
çerçevesinde insanlar ibadetlerini yapmış, kimi ibadetlerde
ise uygulama kısıtlamasına gidilmiştir.
Salgın hastalıklar, ortaya çıktıkları ve uğradıkları her
coğrafyada yaşam süren toplumların yaşam stil ve kalitesini
değiştirmiştir. Dünyada, tarihi büyük vakalara örnek olarak
gösterilen, tarihin akış seyrinin değişmesinde büyük rol ve
etkiye sahip olan salgın hastalıklardan bazıları; sıtma, çiçek,
tifüs, ebola, veba, kolera ve son dönemlerde tüm dünyayı etkisi
altına alan ve büyük korkuya neden olduğu görülen koronavirüs
(Covid-19) gibi hızla yayılan hastalıklardır.
Çalışmamızın konusu ve salgın hastalık türlerinden olan
Covid-19; ortaya çıktığı ilk günden beri binlerce insanın ölümüne
neden olmuştur. Çok kolay ve çabuk yayılma hızına
sahip olan Covid-19 hastalığı, bu yayılmacı özelliğiyle kısa
zaman zarfında salgın hastalık halini almıştır. Covid-19 ilk
olarak 2019 yılının Aralık ayının son günlerinde Çin’in Hubei
Eyaleti’ne bağlı Wuhan şehrinde fark edilmiştir. Daha sonraki
dönemde dünyanın birçok yerini etkisi altına alan bu bulaş
hastalık nedeniyle her alanda olduğu gibi dini ibadetler alanında
da bir dizi önlemler alınmıştır. ‘’Salgın Dönemlerinde
İbadetler: Covid-19 Örneği’’ başlıklı çalışmamızın başında
Covid-19’un Ne’liği konusuna kısaca değinildikten sonra, bu
süreçte ibadetler alanında yaşanan değişim ve dönüşüm ele
alınmıştır.

İslam felsefesinin gelişim dönemi, dokuzuncu yüzyılın başından îtîbaren başlayıp İbn Sînâ ve Gâzâli'yi de içine alan on ikinci yüzyıla kadar ki olan dönemi kapsar. Çalışmamızda bu dönemin en önde gelen filozoflarından biri olan Fârâbî'nin... more

İslam felsefesinin gelişim dönemi, dokuzuncu yüzyılın başından îtîbaren başlayıp İbn Sînâ ve Gâzâli'yi de içine alan on ikinci yüzyıla kadar ki olan dönemi kapsar. Çalışmamızda bu dönemin en önde gelen filozoflarından biri olan Fârâbî'nin iki eserini tek bir ciltte toplayan Prof. Dr. Hanifi Özcan'ın müellifi olduğu "Fârâbî'nin İki Eseri" isimli kitabı tanıtmayı hedeflemekteyiz. Kitabın konusunu ve muhtevasını genel olarak incelediğimizde kitap, Fârâbî'nin daha önce yine müellif Hanifi Özcan tarafından hazırlanmış olan ve farklı ciltler şeklinde yayınlanan Fusûlü'l-Medenî (Siyaset Felsefesine Dâir Görüşler) ve et-Tenbîh 'alâ-Sebîli's-Sa'âde (Mutluluk Yoluna Yöneltme) isimleriyle bilinen iki risâlesinin arapça aslından yapılmış olan tercümeleri iki kapak arasına alarak, tek bir cilt halinde okuyucuya sunmaktadır. Eser I. Kitap ve II. Kitap şeklinde meydana getirilmiş olduğundan, kitabı değerlendirmeye tabi tutarken bizde bu yöntemi takip ederek I. Kitap ve II. Kitap şeklinde bir değerlendirme yapılmasının daha sağlıklı olacağı kanaatini taşımaktayız.

Adler, Bireysel Psikoloji, Aşağılık Kompleksi, Üstünlük Kompleksi, Zillet Psikolojisi, Miskinlik psikolojisi, Kibir Psikolojisi, Rüyalar.

İnsanlık tarihinin daimi sorularından birisi olan "din nedir?" sorusu hep sorulmuş ve sayısız cevaplar verilmiştir. Birçok kişi kendi bakış açısı ve ulaştığı bilgiler neticesinde bu soruya cevap niteliğinde dini tanımlamaya çalışmıştır.... more

İnsanlık tarihinin daimi sorularından birisi olan "din nedir?" sorusu hep sorulmuş ve sayısız cevaplar verilmiştir. Birçok kişi kendi bakış açısı ve ulaştığı bilgiler neticesinde bu soruya cevap niteliğinde dini tanımlamaya çalışmıştır. Dinin tanımı bir yana dinin mahiyeti ve sınırlarını tespit etmede de zorluklarla karşılaşılmıştır. Üzerinde en çok itilaf edilen konulardan birisi olan din kavramını tanımlamada aşırı öznelliğin hakim olduğunu herkesin kabul edebileceği bir tanımın olmadığını söylemek mümkündür. İnsanlar hislerini ve inançlarını ne kadar düzenlerseler düzenlesinler, kendi dini ve fikrî anlayışlarına göre bir kavramsal tanımlamada bulunuyor ve doğrusunun da kendi tanımladıkları olduğunu ileri sürüyorlar. Din, bireysel ve toplumsal açıdan geniş bir çerçevede güçlü işleve sahip bir kurumdur. İnsanların iç ve dış dünyasını etkileyen, insan ile beraber yaşayan ve hayatı anlamlandıran misyona sahiptir. Bu yüzdendir ki, her devirde filozoflar dini inceleme altına almışlardır. Kimi filozoflar dinin insanların korkularının sonucu olarak ortaya çıktığını; kimisi toplumu uyuşturan afyon olduğunu, kimi de ilahî kaynaklı bir inanç olduğunu ileri sürmüştür. Zaman zaman varlığı inkar dahi edilse de tarih boyunca her dönemde varlığının mevcut olmasından dolayı, yok sayılması mümkün olmamıştır. Dine karşı olumsuz bir tavır takınan filozofların, din sonradan ve dış etkenlerle ortaya çıktığına göre, onun ortadan kalkması da mümkündür; düşüncesiyle dini tanımlıyor olmaları farklılık arz etmektedir. Bu sebepten bu düşüncedeki filozoflar dinin kaynağının ilahi olduğunu da kabullenmek istememekte ve kaynağının dünyada olduğunu düşünerek yorumlamaya yönelirler. Onların kuramları elde ettikleri tarihi veriler veya incelediği topluluk ve kabilelere göre oluşmuştur, bu da genel-geçer sayılmıştır. Yapılan şey bölgesel ve sınırlı olanı evrenselleştirme çabasından ibarettir. Bu kuramların ise tamamen boş olduğunu söylemek elbette mümkün değildir, ancak tamamıyla doğruluğunu kabul etmekte mümkün gözükmemektedir. Bu araştırmanın amacı ise 'dini kavramsal' olarak incelemektir; mamafih dinin kaynağı ve meşruiyeti, dinin amacı, din-inanç, din-ideoloji ilişkisini incelemek ve değerlendirmektir. Batı ve İslam literatüründe din ve inanç tanımlarına değinecek ve bilhassa Kur'an-ı Kerim'in dini kavramsal olarak nasıl tanımladığını incelemeye çalışacağız. Kur'an kaynaklı kavramsal din hakkında kullanacağımız iki kaynağımız mevcut: İsmail Çalışkan'ın "Kur'an'da Din Kavramı" kitabı ile Fatih Orum'un "Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar: Din" kitapçığıdır. Bu konuda müstakil olarak çalışılmış başka kaynak bulunmamaktadır, binaenaleyh mevzubahis konuda atıflarımız bu iki kaynağa olacaktır.

Din, kültürün ayrılmaz ögelerindendir. Dini inanç ve ahlaki değerler, bireyin içinde bulunduğu topluma aidiyetini artırır ve bireyleri birbirlerine yaklaştırarak toplumsal düzenin oluşturulmasına yardımcı olur. Hoca Ahmet Yesevi’nin de... more

Din, kültürün ayrılmaz ögelerindendir. Dini inanç ve ahlaki değerler, bireyin içinde bulunduğu topluma aidiyetini artırır ve bireyleri birbirlerine yaklaştırarak toplumsal düzenin oluşturulmasına yardımcı olur. Hoca Ahmet Yesevi’nin de özellikle Divan-ı Hikmet’i ile Türkistan bölgesinde ağırlıklı olmak üzere Anadolu ve Balkan Türklerini etkilerken “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” hadisinden ilhamla Türklere İslam'ı kolaylaştırarak benimsettiği görülmektedir. Yesevi’nin dini yaşam ve tasavvufi anlayışla ortaya koyduğu manevi ruh, Türkler arasında uzun süre etkili olmuş ve kaybolmadan günümüze kadar ulaşmıştır. Ahmet Yesevi, İslâm'ı yeni kabul etmiş Türk topluluklarına dinin irfan yönünü tanıtırken Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen toplumun kültürel hassasiyetlerini önceleyerek eserlerini Türkçe vermiştir. Ahmet Yesevi’nin öğrencilerini/gönüllülerini Asya içlerine, Anadolu’ya, Balkanlara ve dahi Avrupa’nın Doğusuna kadar gönderdiği bilinmektedir. Dolayısıyla öğretileri hem siyasi hem de kültürel sınırlar ötesinde başkaca topluluklar arasında talim edilmiştir. Ahmet Yesevi, Türkler arasında tasavvuf kültürünün yaygınlaşması ve ortak bir din kültürünün oluşmasının temelini oluştururken İslam’ın kılıç gücüyle değil, istimalet (gönül kazanma) yoluyla yayılmasına vesile olmuştur. Nitekim aynı dönemlerde Moğollar da büyük bir imparatorluk kurmuş ama devletleri sadece kılıç gücüne dayalı olduğu için kısa ömürlü olmuştur. Hoca Ahmet Yesevi Türk töresi ile İslam dini arasında ikilem yaşayan toplumun aidiyet sorununu pratik ilkeler ve ahlaki değerler çerçevesi içerisinde ele alarak bireyin toplumla olan münasebetlerini şekillendiren yeni bir kimlik inşa etmiştir. Aynı zamanda bu yeni kimliğin, Fars ve Arap kültürü egemen olan yönetim ve siyasetle ilişkilerinde aracı kurum sayılabilecek tasavvuf halkası içerisinde temsilini de güçlendirmiştir. Zira binlerce yıllık Türk kültürü, töresi, bilgi ve birikimiyle birlikte sayısız devlet kurmuş ve kendi kendilerini yönetebilme becerisini elde edebilmiş olan hem Türkistan hem de Anadolu Türkleri, bu yöntemle İslamlaşmanın kendilerini devlet yönetiminin dışında tutmasına izin vermemiştir. Buradan hareketle Hoca Ahmet Yesevi ve öğretilerinin İslam dininin Türk halkları arasında hızla yayılmasına, İslam’ın Türk kültür ve toplumsal yapı içerisine dinin anlam ve işlevleriyle ilgili konuların derç edilmesine katkısı inkâr edilemeyecek düzeyde büyüktür. Bu çalışmada Türk kültür ve kimlik oluşumunda istimalet siyasetinin, hoşgörünün ve Hoca Ahmet Yesevi’nin rolü incelenirken, din-toplum ve siyaset ilişkileri sosyolojik bir bakış açısıyla tahlil edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Türk Kültürü, Kimlik, Din Sosyolojisi, İstimalet Siyaseti, Hoca Ahmet Yesevi, Hoşgörü

The fact that religious individualism appears in the pursuit of a new meaning and sense of identity in our age. This subject may be related with many disciplines but it is directly related with area in sociology of religion. Religious... more

The fact that religious individualism appears in the pursuit of a new meaning and sense of identity in our age. This subject may be related with many disciplines but it is directly related with area in sociology of religion. Religious identity which is formed by an individual in the process of modernization in sociological paradigm is basic the identity which is conceived reflectively by his/her own biography. Accordingly, a religious person is not a moral and integrated object of social structures but he/she is seen as a subject who has rational thought, conscious of conditions and results and behaves accordingly. Also, this individualism is directly related with forming a wide range of cosmopolitan social links like in modernity, globalisation or local and global dialectism. According to concervative modernists, religious identity that becoming a desigin in post-tradition system. In this study, religious individualism theme will be handled in the context problematic of individual/religious-by formed identity. Frame of this study referances is restricted Ulrich Beck and Anthony Giddens that they are, in general, known as advocates of modernity.

Ölüm, felsefede özellikle hayatın anlamını ve önemini vurgulamak için kullanılmıştır. Ölüm Batı dillerinde “eskatoloji”, İslam düşüncesinde ise “mead” olarak daha çok zikredilmektedir. Ölüm terimsel olarak son anlamını içermektedir, yani... more

Ölüm, felsefede özellikle hayatın anlamını ve önemini vurgulamak için kullanılmıştır. Ölüm Batı dillerinde
“eskatoloji”, İslam düşüncesinde ise “mead” olarak daha çok zikredilmektedir. Ölüm terimsel olarak son
anlamını içermektedir, yani ölüm, insanın ve dünyanın sonunu, öteki dünya hayatının varlığını anlatmaya çalışan
bir kavramdır. İslam dininde ölüm, ahiret, yani son, sonra olan, sonrakiler anlamında kullanılmaktadır. Kelam
ilminde ölüm, genellikle ebedi hayat anlamında ele alınmaktadır. Türkçe dilinde ise ölüm, özellikle insan, hayvan
ve bitki hayatının tam ve kesin olarak sona ermesi şeklinde işlenmektedir. Yani ahiret, ebediyet, vefat gibi
kavramlar Türkçe literatüründe ölümü karşılayan veya ölüm teriminin yerine kullanılan kelimeler olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Ölüm, bir yönden her şeye bir son nokta koymak olduğu gibi bir yönden de hayat, gerçek anlamını ve değerini
ölümle kazanmaktadır. Bu düşüncenin en önemli temsilcisi olarak Epiküros ön plana çıkmaktadır. Epiküros ölümü,
biz varken ölüm gelmemiştir, ölüm geldiğinde de biz olmadığımızdan dolayı kötülüklerin en çirkini olan ölüm
bizim için hiçbir şey ifade etmez ve bizim için hiçbir önemi yoktur. Bu bağlamda karşımıza objektif bir ölümsüzlük
var mıdır ve varsa bu durum nasıl ifade edilebilmektedir sorusunun çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim böyle
objektif bir ölüm anlayışı mevcuttur ki, o da ancak Tanrı’dadır. Yani bu durum, Tanrı’nın yanılmaz hafızasında
insanların ebedi olarak var olması ve kalması ile alakalı bir durumdur.
Son olarak, ölen ve dirilen insanlarda kişisel kimlik problemi olmuyor mu sorusunu ele almak gerekir. İnsanlar
acaba aynı insanlar mı, o insanların bedenleri, ruhları, kişilikleri ve hatta kimlikleri aynı mıdır gibi sorunsallarla
birlikte, bu durumlar acaba insanlara diriliş esnasında doğru bir şekilde yine kendisine iade edilmiş midir gibi
birçok farklı problemler ortaya çıkmaktadır. Bu konuyla ilgili kişisel kimlik, insanların zaman içinde ayniyetini
veya devamlılığını gösteren özellikleridir. Ölüm sonrası hayat, bedenin diriliş biçiminde değil de ruhun bekası
şeklinde olacağı için bedensel özellik ve fonksiyonlarda farklılık ve değişme büyük oranda muhtemeldir. Her nasıl
olursa olsun her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten yaratıcıya, yeniden dirilttiği insanlara o insanların kendi
kimliklerini ve özelliklerini yeniden vermesi hiç de zor ve güç olmamaktadır.

Bu metinde sağlık olgusu dini perspektiften ele alınmaktadır. Din-sağlık ilişkisi, dindarlık-ruh sağlığı, dindarlık-beden sağlığı, toplum sağlığı-din, dini kurumların toplum sağlığına katkısı, İslam-sağlık ilişkisi, tıbbı nebevi gibi... more

Bu metinde sağlık olgusu dini perspektiften ele alınmaktadır. Din-sağlık ilişkisi, dindarlık-ruh sağlığı, dindarlık-beden sağlığı, toplum sağlığı-din, dini kurumların toplum sağlığına katkısı, İslam-sağlık ilişkisi, tıbbı nebevi gibi konular sosyoloji perspektifinden ele alınmaktadır.

Din sosyolojisi, din ile toplumsal yapı, kurum ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkileri, dini grupları, dini inanç, ibadet ve uygulamaları, bunların zamanla hangi toplumsal şartlar altında, nasıl ve ne yönde değiştiğini inceleyen bir... more

Din sosyolojisi, din ile toplumsal yapı, kurum ve süreçler arasındaki karşılıklı ilişkileri, dini grupları, dini inanç, ibadet ve uygulamaları, bunların zamanla hangi toplumsal şartlar altında, nasıl ve ne yönde değiştiğini inceleyen bir disiplindir. Din sosyolojisinin bağımsız bir bilim dalı olarak ortaya çıkışı on dokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başları ile tarihlendiriliyorsa da, toplumsal düşünce geleneğinin kökleri, tarihin çok daha eski dönemlerine kadar uzanır. Öyle ki antik çağlardan beri pek çok düşünür, dinin sosyal hayata ve sosyal hayatın dine etkileri üzerinde durmuş, din ve toplum ilişkilerini çeşitli açılardan inceleyen eserler kaleme almıştır. Elinizdeki eser de, böylesine köklü bir geleneğe mütevazi bir katkıda bulunma girişiminin ürünüdür.
Eser, bir giriş ve on dört ana bölümü adlandıran aşağıdaki başlıklardan oluşmaktadır: sosyoloji ve din sosyolojisi; din sosyolojisinin doğuşu ve gelişimi; teori, yöntem ve teknikler; toplumsal değişim süreçlerinde din; bireysel değişim süreçlerinde din; toplumsal yapı, değişme ve din; toplumsallaşma sürecinde din; kültür, entegrasyon ve din; toplumsal farklılaşma sürecinde din; dini gruplar ve yeni dini hareketler; ekonomi, zihniyet ve din; din, devlet ve siyaset; gündelik hayatta ve boş zamanlarda din; toplumsal cinsiyet, ırk, etnisite ve din; sosyal çatışma sürecinde din. Eserin, Türkiye’nin kendi şartları içinde ortaya çıkan problemlerin çözümüne yönelik bir din sosyolojisinin gelişimine katkıda bulunacağına ve din sosyolojisinin bir bilim dalı olarak daha da güçlenmesine hizmet edeceğine inanıyoruz.