Iç Mimarlık Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Ergonomi insanın bedensel ve ruhsal yönden zorlanmadan içinde bulunduğu çevre ile uyumlandırılması olarak tanımlanmaktadır. İnsanın kullandığı makineler ve araçlar ergonomik ilkeler doğrultusunda ele alındıklarında çeşitli iş ve çevre... more

Ergonomi insanın bedensel ve ruhsal yönden zorlanmadan içinde bulunduğu çevre ile uyumlandırılması olarak tanımlanmaktadır. İnsanın kullandığı makineler ve araçlar ergonomik ilkeler doğrultusunda ele alındıklarında çeşitli iş ve çevre koşullarına ilişkin özellikler, eğilimler, yetenekler ve sınırlılıklar gözlemlenmektedir. İş yerlerinde meydana gelen fizyolojik ve psikolojik sorunun temeline bakıldığında ilk olarak ofislerin ve kullanılan araç-gereçlerinin ergonomik ilkeler göz önüne alınmadan tasarlandığı görülmektedir. Uygun olmayan çevresel koşullar ve insanın bir makine gibi düşünülmesi özellikle yoğun ve stresli ofis ortamlarında çalışanların veriminin düşmesiyle sonuçlanmaktadır. Ofis ortamlarındaki olumsuz koşullar insan psikolojisi ve çevresel etkenler başlıkları altında incelendiğinde çalışma hayatında huzursuzluğa ve tatminsizliğe neden olurken, insanın fiziksel ve ruhsal sağlığına zarar vererek, psikolojisinin olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır. Günümüz çalışma alanlarında insanı olumsuz etkileyebilecek çalışma ortamlarının önüne geçmek ve insanın hızla gelişen teknoloji, makineler, sürekli yenilenen çalışma sistemleri karşısında yetersiz kalmasını önleyecek ofis mekanlarının düzenlenmesi gerekliliği çalışan ve işveren için önemli bir unsur haline gelmiştir. Bildiride ergonominin kapalı ofisler, ofis mobilyaları ve araç-gereçleri üzerindeki önemi vurgulanarak kapalı ofis tasarımlarında yapılan uygulamaların çalışanlar üzerindeki etkilerinden bahsedilecektir. İnsanın anatomik yapısı, fizyolojik kapasitesi ve toleransları göz önünde tutularak, iş ortamında oluşabilecek stres unsuruyla birlikte çalışanların en az düzeyde olumsuz koşullardan etkilenmesini sağlayacak ergonomik kapalı ofis tasarımları çeşitli örneklemelerle ele alınacaktır.
Ergonomy is defined as the adaptation of people to the environment he/she is in, without having any physical and spiritual difficulties. When the machines and tools come up in terms of ergonomic principles, some features, tendencies, abilities and limits are observed regarding various business and environment issues. When you look at the underlying problem of the physiological and psyhcological problems ocur in work places, you see the offices and tools and equipments that are used in these offices are designed without considering the ergonomic principles. Subobtimal environmental conditions and considering people as machines are resulted with descreased efficiency of the employees in busy and stressful offices especially.

Prof.Dr. Genco Berkin ve Doç.Dr. Yusuf Civelek tarafından hazırlanan Kareden Plana Modül ve Mimarlık özellikle mimarlık, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı öğrencilerinin tasarım sırasında ölçek ve boyutlandırma konusunda yaşadıkları sorunları... more

Prof.Dr. Genco Berkin ve Doç.Dr. Yusuf Civelek tarafından hazırlanan Kareden Plana Modül ve Mimarlık özellikle mimarlık, iç mimarlık, peyzaj mimarlığı öğrencilerinin tasarım sırasında ölçek ve boyutlandırma konusunda yaşadıkları sorunları aşabilmeleri için yardımcı olmayı hedefliyor. Kitap okuyucunun hem modül ve ölçeklendirme konusunda bilgi sahibi olmasını hem mimarlık tarihini öğrenmesini hem de önemli mimarları tanımasını sağlayacak kurgusuyla temel bir başvuru kaynağı olma niteliği taşıyor.

ÖZ Renk tarihte sadece sanatsal bir ifade olmamış aynı zamanda insanların duygularının da sembolik değeri olmuştur. Kültürler arasında farklı anlamlar taşıyan renklerin ortak dili insanlar üzerinde fizyolojik ve psikolojik etkisi... more

ÖZ Renk tarihte sadece sanatsal bir ifade olmamış aynı zamanda insanların duygularının da sembolik değeri olmuştur. Kültürler arasında farklı anlamlar taşıyan renklerin ortak dili insanlar üzerinde fizyolojik ve psikolojik etkisi olmasıdır. Renk algısı, fiziksel, fizyolojik ve psikolojik ortamların bileşkesinde ve ışığın, nesnenin ve gözlemcinin fizyolojik ve psikolojik olmak üzere bir takım özelliklerine bağlı olarak gerçekleşir (Porter ve Mikellides, 1976). Rengin insanlar üzerindeki fizyolojik ve psikolojik etkisi tarihte rengin sağlık alanında tedavi amacıyla kullanılmasına sebep olmuştur. Bu sebeple renk tasarımcının karşısına çıkan güçlü bir olgudur. Yapılan çalışmalar ve araştırmalar sonucunda günümüzde tasarımcılar rengin kullanımı konusunda daha fazla bilgi sahibidir. Yapılan çalışmada renk olgusu, rengin insan sağlığı üzerine etkileri, tedavide kullanımı ve sağlık yapılarında iç mekanda renk kullanımı örnekler üzerinden incelenmiştir. ABSTRACT Color is not only an artistic expression in history, but also has symbolic value of people's feelings. The common language of colors with different meanings between cultures is that they have physiological and psychological effects on humans. Color perception occurs in the combination of physical, physiological and psychological environments and depending on the characteristics of light, object and observer physiological and psychological (Porter and Mikellides, 1976). The physiological and psychological effects of color on humans have led to the use of color in the field of health. For this reason, the color is a powerful phenomenon facing the designer. As a result of studies and researches, designers have more information about the use of color. In the study, the color phenomenon, the effects of color on human health, the use of it in treatment and the use of color in health structures were examined through examples.

In this study, firstly the general structure of the concept of design has been emphasized and the concept of existence from the whole of the existing ones to the drift, the systemic randomness, the algorithmic thinking approach and the... more

In this study, firstly the general structure of the concept of design has been emphasized and the concept of existence from the whole of the existing ones to the drift, the systemic randomness, the algorithmic thinking approach and the cycles are handled and the designers, designs, interior design and design are discussed. In the "Introduction" part of the study, general information about the subject was mentioned, the reasons of the subject, the purpose, the methods and resources followed in the emergence of the study were explained. In the first part, the concept of design, the concept of intelligence after the concept of natural intelligence and artificial intelligence in two categories of the specific and prescribed inclinations of their definition, learning methods and the formation of the reaction of all these concepts are discussed in relation to each other. In the second part, in order to determine the design principles of natural intelligence and artificial intelligence, analyzes and determinations are performed and presented in the second part of the study. In the third part and conclusion section; As a result of the analyzes and syntheses mentioned above, the algorithmic structure of the designing action, the loops it contains, and the predictive algorithm determined to be developed for the interior design were carried out. Keywords: Algorithm, Artificial, Natural, Intelligence, Design, Interior, Space Thesis Director: Doç. Özkal Barış ÖZTÜRK

Bu çalışmada mimarlık ve sinema arasındaki ilişki ve etkileşimler incelenmiştir. Çalışmanın amacı mimarlığın ve mekan kavramının disiplinlerarası yaklaşımla irdelenmesi, mimarlık kuramı için yeni açılımlar oluşturulmasıdır. Bu bağlamda... more

Bu çalışmada mimarlık ve sinema arasındaki ilişki ve etkileşimler incelenmiştir. Çalışmanın amacı mimarlığın ve mekan kavramının disiplinlerarası yaklaşımla irdelenmesi, mimarlık kuramı için yeni açılımlar oluşturulmasıdır. Bu bağlamda incelenen Jacques Tati sinemasından Mon Oncle filminin mekanlarının salt teknik ve matematiksel bir yaklaşımla değil hermeneutik bir yaklaşımla ele alınması yöntem olarak benimsenmiştir. Günümüz akademik çalışmalarında giderek daha da fazla irdelenen disiplinlerarası yaklaşım, postendüstriyel dönemle birlikte sanat ve bilim alanlarının disipliner yapılarının tartışılmaya başlaması sonucunda ortaya çıkmıştır. Böylece, disiplinlerin kesin sınırları belirsizleşmiş; kesişimlerden oluşan karmaşık bir yapı, etkileşimli bir sistemde melezleşen disiplinler oluşmuştur. Bu etkileşimler ile birlikte disiplinler kendi alanlarına ait çözümleri diğer alanlarda da aramaya başlamış ve disiplinlerarasında yeni ilişkiler doğmaya başlamıştır. Mimarlık, bir bilgi ve üretim alanı olarak, gerek kaynakları, gerek ürünleri ve gerekse üretim biçimi ve kullandığı araçları gereği hem sadece bilimsel bilgi ile açıklanamamakta; hem de disipliner açıdan doğa-sosyal-insan bilimleri olmak üzere üçe ayrılan örgütlü bilgi yapısı içinde bir sınıflandırmaya kolay kolay tabi tutulamamaktadır. Bu nedenle mimarlık kuramını besleyen birçok alan bulunmaktadır. Bunlardan biri de görsel sanatlar arasında etkili bir anlatım aracı olan sinemadır. Sinema mimarlık etkileşiminin disiplinlerarası bağlamda incelendiği bu çalışmada örnek olarak incelenen film Tati sinemasından 'Mon Oncle' filmidir. Modern tasarım anlayışının yaşamı ne denli etkilediğinin vurgulandığı, sinema yoluyla mimarlık üzerinden sert bir modernizm eleştirisidir.

GİRİŞ Akademik çalışmalarda giderek daha da fazla ele alınan disiplinlerarası yaklaşım, sanat ve bilim alanlarının disipliner yapılarının tartışılmaya başlaması ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bu tartışma ve araştırmalarla disiplinlerin... more

GİRİŞ Akademik çalışmalarda giderek daha da fazla ele alınan disiplinlerarası yaklaşım, sanat ve bilim alanlarının disipliner yapılarının tartışılmaya başlaması ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bu tartışma ve araştırmalarla disiplinlerin kesin sınırları belirsizleşmiş; kesişimlerden oluşan karmaşık bir yapı, etkileşimli bir sistemde melezleşen disiplinler oluşmuştur. Bu etkileşimler ile birlikte disiplinler kendi alanlarına ait çözümleri diğer alanlarda da aramaya başlamış ve disiplinlerarasında yeni ilişkiler doğmaya başlamıştır. Mimarlık, disiplinlerarası çerçevede incelenecek olursa; bir bilgi ve üretim alanı olarak, kaynakları, ürünleri, üretim biçimi ve kullandığı araçları gereği sadece bilimsel bilgi ile açıklanamamakta; mimarlık kuramını besleyen birçok alan bulunmaktadır. Bunlardan biri de görsel sanatlar arasında etkili bir anlatım aracı olan sinemadır. Sinema mimarlık etkileşiminin disiplinlerarası bağlamda incelendiği bu çalışmada örnek olarak incelenen film 'Wall E' dir. Wall E, mekanları üç boyutta var olmayan, fakat mekan tasarım süreci diğer türlere kıyasla en yoğun film türü olan 'animasyon' filmlerden bir örnektir. Wall E'nin seçilmesinin nedeni hikayesi gereği mekanların anlatı için en önemli belirleyici unsur olmasıdır. Filmin büyük bir bölümünün diyalogsuz geçtiği göz önüne alınacak olunursa, görsel anlatının ne denli önemli olduğu anlaşılabilir. Bu görsel anlatıyı oluşturan temel öğe de mekanlardır. Bu çalışmada, sinema aracılığıyla mimarlık kuramının gelişimine katkı sağlamak ve bu alanda yapılacak bilimsel çalışmalar için yeni bakış açıları oluşturmak amaçlanmıştır. Sinema üzerinden mekansal okumaların mimarlıkta hem kuram hem de uygulama için önemli bir kaynak olduğu, mekanın ve mimarlığın insandan bağımsız düşünülemeyeceği, mimarlık gibi zaman ve mekan kavramları ile varolan sinema aracılığıyla vurgulanmıştır. 1. DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM İLE MİMARLIK Akademik çalışmalarda gün geçtikçe daha fazla yer alan disiplinlerarası yaklaşım, tarihsel süreç içerisinde özellikle sanat alanında endüstriyel dönem sınırları çizilmeden önce de varolmuş bir olgudur. Bu süreçten sonra modernleşme ile ayrışan bilgi yapılanmaları ve disiplinleşme yerini zamanla bu disiplinlerin kesişimlerinden oluşan bir ağa bırakmıştır. Farklı uzmanlık alanları birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmamış, aksine aralarında yeni ilişkiler doğmaya başlamıştır.

Bildiri Sayısal tasarımın yaratıcılık sürecine etkisine yönelik konuları kapsayan çalışmalar üzerine odaklanmaktadır. Bildiride ele alınan sayısal sistematik araçlarının yaratıcılık sürecinde tasarımcıları geliştirme seviyesi... more

Bildiri Sayısal tasarımın yaratıcılık sürecine etkisine yönelik konuları kapsayan çalışmalar üzerine odaklanmaktadır. Bildiride ele alınan sayısal sistematik araçlarının yaratıcılık sürecinde tasarımcıları geliştirme seviyesi sorgulanmaktadır. Biçim yaratma sürecinde sayısal sistematik araçların rolü özgün tasarımların geliştirme seviyesi üzerine çalışmamız odaklanmaktadır. Öz: Giriş: Bu bildiride Sayısal tasarımın yaratıcılık sürecine etkisine yönelik konuları kapsayan çalışmalar incelenmiştir. Biçim grameri temelde basit modüllerin bir araya gelerek, çoğaltılarak, belirli bir dili, anlamı karşılayan şeklin bütünsel ifadesidir. Bu modüller birbiriyle köşelerinden bağlanabildiği gibi belirli bir oranda şaşırtılarak organize edilebilmektedir, asıl olan bir dil yaratmaktır. Tasarım sürecinde de her tasarımcının oluşturduğu bir dil kuralı vardır. Gramer sözcüğü teknik anlamda ilk defa Chomsky tarafından kullanılmıştır. Chomksy'e göre üretken bir gramer teorik bir gramerdir. Gramer tanımına bağlı olarak Stiny Tarafından geliştirilen biçim gramerlerinin temelini " şekiller ve alt şekil ilişkileri " oluşturmaktadır. Standart biçim gramerleri; şekil ve bunlar arasındaki mekânsal ilişkilere dayalı komposizyonları üretmek için formal bir mekanizma sunan üretim sistemleri olarak tanımlanmaktadır. Tasarım süreci, çözülmesi gereken bir problem olarak tanımlanabilir. Tasarım çözüm üretmek olarak ele alındığı zaman, problem ve zaman arasındaki ilişkiye dikkat etmemiz gerekmektedir. Zamanla çevreye bakış açımız değişmiş buna paralel olarak tasarıma yaklaşım açımız da değişmiştir. Problemlerin değişmesi ve daha karmaşık olması ile birlikte mevcut olan formal sistemler üzerine yeni düzenler geliştirilmiştir. Ancak yaratıcılık özünde hayal kurmak, çevremize bilinçli bakış ve yeniden yorumlama gibi temel kavramlara bağlı olarak gelişen bir olgu olduğu değişmemiştir. Nasıl tanımlanırsa tanımlansın sonuç, bir keşfetme eylemidir. Ancak günümüzde keşfedilen ürün ya da yapı kısa ömürlüdür. Çağımızda bir keşfin uzun ömürlü olabilmesi için kendini yenileyebilen, yenilenirken de biçim değiştirebilen, üreyebilen sistemlerin varlığından söz edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda tasarımın özgün kurgusunun sürekliliği onun her üründe çeşitlenebilmesine bağlıdır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte kullanıcının beklentisi ve tatmin düzeyi değişmiş ve yeni arayışlara girmiştir. Bu süreç tasarımda yaratım krizine neden olmuş, tasarım yaklaşımında daha geçerli sistemlerin araştırılmasına yol açmıştır. Bu kriz ve sorunlar doğrultusunda yeni yöntemler geliştirilmiş ve tasarım yaklaşımına yeni çalışma parametreleri geliştirmesine neden olmuştur. Bu yöntemler var olan sınırlı biçimlerin çeşitlenerek değişiminden oluşan doğal sistemlerin izlendiği araçlardan oluşmaktadır. Bu kullanılan sistemler Parametrik tasarım, Sayısal tasarım, Hesaplamalı tasarım adıyla literatürde kullanılmaktadır. Sayısal Tasarım; Parametreler ve

Giriş Çağımızda teknoloji, mekân kurgusunun önünde yer almaya başlamıştır. Bu nedenle mekan kurgusu çoğu yerde gerekli şekilde değer bulamamaktadır. Disiplinler arası yapılacak çalışmalarla görsel ürünlerde (sinema-animasyon-bilgisayar... more

Giriş Çağımızda teknoloji, mekân kurgusunun önünde yer almaya başlamıştır. Bu nedenle mekan kurgusu çoğu yerde gerekli şekilde değer bulamamaktadır. Disiplinler arası yapılacak çalışmalarla görsel ürünlerde (sinema-animasyon-bilgisayar oyunları) mekan kurgusunun algılanması oldukça önemli bir hale gelmiştir. Yaşadığımız çağda büyük bir ivme kazanan mekân-mobilya ilişkisi her alanda olduğu gibi İç Mimarlık alanında da pek çok yeni yöntem ve materyali beraberinde getirmiş, mevcut olanakların gelişimini sağlamıştır. 3 boyutlu çizim programları mekânın uygulama sonrasındaki görüntüsünün gerçekçi bir biçimde elde edilmesinde yardımcı olarak proje uygulamasında hatayı en aza indirmiştir. Bu çalışmaların başlaması insan-mekan-teknoloji açısından kullanılan materyallerin günümüz tasarım anlayışına örnek teşkil edilmesinde büyük rol oynamıştır. İç Mimarlıkta Teknoloji Sanayi devrimiyle birlikte hayatımızda yer etmeye başlayan teknoloji; araştırma, geliştirme, üretim, pazarlama, satış ve satış sonrası hizmeti kapsayan sürecin, etkin ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için kullanılabilecek bilgi ve becerilerin tümü olarak tanımlanabilir. (teknolojivetasarım, 2017) Toplum ve birey yaşamını doğrudan etkileyen teknolojik gelişmeler, kent ve mekân ölçeğinde de kendini göstermektedir. Toffler (1996) yılında toplumların gelişimini tarım dönemi, endüstri dönemi ve bilgi çağı olarak sınıflandırarak çalışmıştır. Günümüzü bilgi çağı olarak nitelendirdiğimizde sosyal ve toplumsal alışkanlıklarımızda yaşanan değişiklikler ihtiyaç duyduğumuz mekânları da farklılaştırmıştır. (ÖZTURAN, 2015).

Bu araştırmanın amacı, ofis örneğinden yola çıkarak aslında birçok yeni bina tipinde uygulanabilecek en etkili sürdürülebilir iç mimarlık yöntemlerini tespit etmek ve bu yöntemlerin bina tasarımına yansıtılabilmesi için önerilen... more

Bu araştırmanın amacı, ofis örneğinden yola çıkarak aslında birçok yeni bina tipinde
uygulanabilecek en etkili sürdürülebilir iç mimarlık yöntemlerini tespit etmek ve bu
yöntemlerin bina tasarımına yansıtılabilmesi için önerilen bütünleşik tasarım
sürecinin işleyişinde iç mimarın rolünü irdelemektir. Önce, tasarım sürecinde oluşan
zorlukların aşılması için tasarım yönetiminin önemi üzerinde durulmakta; bu amaçla
önerilen bütünleşik tasarım süreci, geleneksel tasarım süreciyle karşılaşmalı olarak
anlatılmakta; tasarım araçlarının nasıl ve nerde kullanılabilecekleri açıklanmaktadır.
Daha sonra, sürdürülebilir tasarım; çevresel, sosyal ve ekonomik parametreleri ile ele
alınmakta ve bu faktörlerin iç mimar tarafından nasıl yönetileceği sorusuna cevap
aranmaktadır. Sürdürülebilirliğin gerçekleşmesi için binanın yaşam döngüsü içinde
en önemli dönem olan erken tasarım evrelerinde iç mimarın sağlayabileceği katkılar,
binanın tüm dönemlerini kapsayacak şekilde araştırılmaktadır. Bu perspektifle, iç
ortam kalitesi, doğal kaynakların azalması, çevre kirliliği ve ekonomik etkinlik
konularının bina dönemleri, doğa ve yaşam kalitesiyle ilişkileri incelenmekte ve iç
mimar tarafından kullanılabilecek hedef değerler ile bunlara ulaşmak için uygun
yöntemler derlenmekte ve değerlendirilmektedir. Araştırmada bina, bir bütün olarak
ele alınmakta, sistemlerin karşılıklı bağıntılılığı nedeniyle iç mimarın tasarım
boyunca eş güdümlü çalışması gereken diğer katılımcıların etkinlik alanlarına da
gerekli olduğu ölçüde değinilmektedir. Vaka çalışması olarak, bütünleşik tasarım
ekibinde iç mimarın da bulunduğu ve yüksek performans hedeflerine ulaşmış üç
büyük ofis binası incelenmektedir. Sonuç bölümünde, bu başarılı binalar referans
gösterilerek Türkiye’de iç mimarlık disiplininin geleceğine ışık tutulmakta ve daha
sürdürülebilir binalar için nelerin yapılabileceği tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: bütünleşik tasarım süreci, sürdürülebilir tasarım, ofis binaları,
iç mimarlık
Sayfa Adedi: 217
Tez Yöneticisi: Doç. Burçin Cem Arabacıoğlu

ABSTRACT The editing of the design instruction, with its dynamic structure and by the execution styles, are different then the other diciplines studios by the expression ways of the subject. The studios, where are indispensable areas of... more

ABSTRACT The editing of the design instruction, with its dynamic structure and by the execution styles, are different then the other diciplines studios by the expression ways of the subject. The studios, where are indispensable areas of the design departments; are the fields where designer candidates and course instructors create together, beginning from the starting point of the design process and experiencing this process with all their phases. In this study, which deals with types of criticism in the studio environment, the importance of criticism in terms of design education is handled.

ÖZET Bu çalışmada alışılagelmiş mimarlık kuramı ve değerler dizisine yeni bakış açıları getirmek amacıyla mimari tasarım sürecindeki etkisi ile mimariye yakın kaynaklardan biri olan " sinema " üzerinde durulmuştur. Mimarlık için hem... more

ÖZET Bu çalışmada alışılagelmiş mimarlık kuramı ve değerler dizisine yeni bakış açıları getirmek amacıyla mimari tasarım sürecindeki etkisi ile mimariye yakın kaynaklardan biri olan " sinema " üzerinde durulmuştur. Mimarlık için hem yaratım sürecinde, hem de mimarlığın kuramsal temellerine sağlayacağı katkı konusunda sinemanın, günümüzde de artan araştırmalar ile birlikte, önemli bir kaynak olduğu görülmektedir. Filmler, daha duyarlı bir mimarlığı keşfetmek ve kendi kuramını yaratmak amacıyla incelenmekte ve bu mekansal okumalar da tasarımcıların ve akademisyenlerin mimarlığı ve mekanı anlamlandırma süreçlerine katkıda bulunmaktadır. Çalışmada, bu disiplinlerarası etkileşimin akademik çalışmalara ne denli yansıdığını araştırmak amacıyla mimarlık-sinema arakesitinde Türkiye'de tamamlanmış olan lisansüstü tezler incelenmiştir. Disiplinlerarası etkileşimlerin temel alındığı bu çalışmada sinemanın, mimarlık kuramının geliştirilmesi, akademik alana sağladığı katkı irdelenmiş ve bu alanda yapılan bilimsel çalışmaların alana yeni bakış açıları getirdiği görülmüştür. ABSTRACT This study dwelled on " cinema " with its impact on the process of design and for being one of the related resources to architecture in order to demolish the usual, stereotyped theory of architecture and set of values. With the recent studies it is recognized that cinema is an important resource for architecture in terms of inspiration problem in creation process as well as the contribution it makes to the theoretical roots of architecture. Movies are watched in order to discover a more sensitive architecture and find new inspiration resources and this cinematographic experience contributes to the designer's knowledge accumulated in his/her own world. In this study, it is emphasized by using cinema which is present with the concepts of time and space just like architecture and the researches made in cinema and architecture intersection are important resources for architecture both theoretically and practically. In this study, which specifies the importance of interdisciplinary studies in order to avoid the inspiration problem in architectural creation process, it is foreseen that cinema will contribute to the development of architecture theory and will bring new perspectives to the scientific studies that will be conducted in this field.

Katolik Kilisesi’nin siyasal etkinliklere eğilim göstererek halkı dinsel ve ekonomik açıdan zorlaması sonucunda gelişen Protestan Reformu, 17. yüzyılda Kilise’nin mutlak otoritesine alternatif sunabilecek başka spesifik mezheplerin de... more

Katolik Kilisesi’nin siyasal etkinliklere eğilim göstererek halkı dinsel ve ekonomik açıdan zorlaması sonucunda gelişen Protestan Reformu, 17. yüzyılda Kilise’nin mutlak otoritesine alternatif sunabilecek başka spesifik mezheplerin de ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Avrupa’nın tinsel revizyon süreci olarak deneyimlediği mevcut şartlar altında temelleri atılan ve yeryüzünde daha muntazam bir toplumsal kurgu yaratabilmenin mümkün olduğuna inanan Shakerların tarihsel gelişimlerinden -kanonik inançları ile biçimlendirdikleri- özgün tasarım anlayışlarına kadar tanıklık ettiği tüm süreç mekân ölçeğinde mobilya gelenekleri üzerinden değerlendirilmiştir. Araştırma konusunun kuramsal sınırlılıklarına yeni bir bakış açısı kazandırmak maksadıyla kapsamlı literatür taraması yapılmış ve mevcut tarihsel süreç içerisinde Shaker tasarım kültürünün oluşumuna yönelik kabul gören tüm yaklaşımlar tanımlı hale getirilerek tinsel öğretilerin mobilya ile temsil edilmesine yönelik pratikler detaylandırılmıştır. Bu bağlamda Shakers hareketinin ruhsal motivasyonu ile tasarım yaklaşımları arasında mobilya ölçeğinde iletişim kurabilmek maksadıyla alegorik ve hermenötik yöntemlerden yararlanılmıştır. Tarihsel model kullanılarak gerçekleştirilen bu nicel araştırmanın sonucunda; spiritüel yaklaşımlarını tasarım alışkanlıklarına aktaran ve mekânsal yönelimlerini manevi dünyalarının önemli katmanlarından biri haline getiren Shakers hareketinin benzersiz tasarım reflekslerini 20. yüzyılın fayda, basitlik ve güzellik gibi yol gösterici prensipleriyle kesiştiren mekânsal donatı ve mobilya örnekleri üretildiği dönemin dinsel, kültürel ve sosyal koşulları dikkate alınarak irdelenmiş ve günümüze ulaşan dizgesiz birçok bilgi sentezlenerek konuya ilişkin mevcut yazına katkı sağlamak amaçlanmıştır.

21. yüzyıl başından itibaren hızla gelişmekte olan nörobilim alanlarında yapılan araştırmalar insanların tüm düşünce, duygu ve davranışlarının beyinlerinde meydana gelen bir dizi elektrokimyasal reaksiyon sonucu oluştuğunu göstermektedir.... more

Özet Kavram temsili ile biçim üretimi arasındaki bağlılaşık ilişkiyi öğrencilerin tasarım ideleri ve başarı düzeyleri üzerinden yorumlayan bu araştırma kapsamında iki hipotez kurulmuştur. Birinci hipotez, tasarımına somut kavramlar ile... more

Özet Kavram temsili ile biçim üretimi arasındaki bağlılaşık ilişkiyi öğrencilerin tasarım ideleri ve başarı düzeyleri üzerinden yorumlayan bu araştırma kapsamında iki hipotez kurulmuştur. Birinci hipotez, tasarımına somut kavramlar ile başlayan öğrencilerin soyut kavramlarla başlayan öğrencilere göre daha başarılı olduğu önermesine dayanmaktadır. İkinci hipotez ise, çalışmasına somut kavramlarla başlayan öğrencilerin biçim üretimine yönelik kararları daha kolay aldığı düşüncesi ile üretilmiştir. Oluşturulan hipotezleri sınamak amacıyla kurgulanan çalışma doğrultusunda öğrencilerden somut (dönüşüm, hareket, sonsuzluk) ve soyut (cesaret, risk, yanılsama) kavramlardan birini tasarı izlemi olarak seçmeleri ve seçtikleri kavramları mekânsal ölçekte ifade etmeleri istenmiştir. Bu bağlamda İstanbul Gedik Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümünde 2019-2020 Eğitim-Öğretim yılı Güz yarıyılında Temel Tasarım I dersini geçer not ile tamamlayan toplam 65 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilen araştırma çerçevesinde öğrencilerin tasarım kararlarına etki eden parametreleri tespit etmek için 8 soruluk yarı yapılandırılmış görüşme formu; kavramsal temsiller üzerinden gerçekleştirilen yaratım süreçlerinin temel tasarım literatürü içerisindeki konumunu belirlemek için ise 20 soruluk 5'li Likert tipi sormaca formu kullanılmıştır. Elde edilen tüm verilerin SPSS yazılımı ile analiz edildiği araştırma sonucunda sınanan iki hipotez de sayımlamalı olarak doğrulanmış ve temel tasarım eğitiminde biçim üretmek için referans alınan soyut kavramların öğrencilerin hem tasarım süreçlerini hem de başarım düzeylerini olumsuz yönde etkilediği bulgularına ulaşılmıştır.

“Ölçek” kavramı öğrencilerin algılamakta ve benimsemekte zorlandıkları bir kavramdır. Ölçek teknik anlamda bir ölçme sitemidir. Ancak insanlar bir mekânın ölçeğini kavrarken salt olarak büyüklük-küçüklük ilişkilerine göre hareket... more

“Ölçek” kavramı öğrencilerin algılamakta ve benimsemekte zorlandıkları bir kavramdır. Ölçek teknik anlamda bir ölçme sitemidir. Ancak insanlar bir mekânın ölçeğini kavrarken salt olarak büyüklük-küçüklük ilişkilerine göre hareket etmezler, duygu ve algıları da bu sürece dahil olur. Ölçeğin öğretilmesi de algılanması kadar zordur. Bu nedenle içmimarlık eğitiminde bir kavramın disiplinler arası bir yaklaşımla öğrenciye aktarılması önemli görülmektedir. Diğer yandan; iç mimarlık eğitiminde tasarımın tetiklenmesi disiplinler arası yaklaşımlar ile beslenen bir süreçtir. Özellikle öğrencilerin soyut kavramları somuta aktarabilmelerini, farklı bakış açısı kazanmalarını ve tasarımın sınırları zorlamalarını sağlayan önemli bir alan olarak edebiyat, sinema, müzik, tiyatro gibi disiplinlerden yararlanmak oldukça faydalıdır. Bu noktada karşımıza tasarım temelli disiplinlerle diğer sanat temelli disiplinlerin birliktelikleri ve ilişkileri çıkmaktadır. Bir film izlemek, bir oyundaki dekoru gözlemlemek ya da bir kitaptaki mekânı hayal etmek insanın tasarım algısını geliştirir. Bu bağlamda, ölçek kavramının öğrenciler tarafından algılanmasını kolaylaştırmak için edebiyat ve sinemadan yararlanarak bir çalışma yapılmıştır. Bu bildiride ölçek kavramı “Alice Harikalar Diyarı’nda ve Aynadan İçeri(Caroll, 2011) kitabı ve bu kitaptan beyazperdeye uyarlanan Alice Harikalar Diyarı’nda filmi2 üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Öncelikle Alice ile ilgili yapılan mimari/tasarım çalışmalar araştırılarak incelenmiş, bir ön çalışma yapılmıştır. Kitap bir çocuğun yetişkinlerin dünyasında büyürken yaşadığı kafa karışıklıklarını, ikilemleri ve hayatın anlamına doğru yaptığı yolculuğu, küçük bir kız çocuğunun hayaI dünyası ve bu dünyanın renkIiIiği, maceraIarı ve güzeIIikIeri ile anIatıImaktadır (Goobil,2016). Bu dünya Alice’in hikayede her büyüyüp küçülmede mekânı ve nesneleri algılayışı ve bunların zihinsel yansıması üzerinden aktarılmaktadır. Alice her büyüyüp küçülmesinden aynı zamanda farklı ölçekleri deneyimler. Buradan yola çıkılarak Alice’in ölçekler arası seyahati mekânsal ölçeği kavramının aracı olarak iç mimari tasarım stüdyosu dersinde uygulanmıştır. Ölçek kavramının daha iyi algılanması için yapılan bu ders İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin katılımıyla İç Mimarlık Projesi I ders kapsamı içinde uygulanmıştır. Öğrencilerden Alice’in dünyasını daha iyi anlayabilmeleri için derse kitabı okuyup ve filmi izleyip gelmeleri istenmiştir. Öğrencilere ders esnasında kitabın aşağıda bulunan bölümü verilmiştir: Alice bahçede oynarken beyaz bir tavşan görür ve onu takip etmeye başlar. Tavşan bir delikten içeri girer Alice de onun ardından deliğe girer ve delikten aşağıya düşmeye başlar. Dolapların, kavanozların, resim, harita ve kitapların yanından hızla aşağıya doğru düşmeye devam eder, sonunda kendini tavana asılı bir dizi lambayla aydınlanan uzun, basık bir salonda bulur. Salonda her tarafı camdan üç ayaklı bir masa, masanın üzerinde de bir anahtardan başka bir şey yoktur. Burası kapılarla dolu bir odadır. Anahtarla bütün kapıları açmayı dener fakat başaramaz, sonra fare deliği büyüklüğünde bir kapı daha olduğunu farkeder. Anahtar bu kapıyı açar. Ancak Alice’in bu kapıdan geçmesi mümkün olmaz. Ne yapması gerektiğini düşünürken üzerinde “beni iç!” yazan bir şişe görür. Önce şişedekini içmekte tereddüt eder ancak bu maceraperest kız sonunda iksiri içer. Ve başlar sihirli bir şeklide küçülmeye. Artık bu küçük kapıdan geçebilecek boyuta gelmiştir. Ancak ne yazık ki bu sefer de anahtarı masanın üzerinde unuttuğunu fark eder. Şimdi de eski haline nasıl döneceğini düşünmeye başlar. Bu sırada üzerinde “beni ye!” yazan bir kek görür, kekin kendisini eski boyutuna getirmesini umut ederek onu yer. Gerçekten de keki yedikten sonra boyu uzamaya başlar. Eskiz sınavı olarak yapılan uygulamada öğrencilerden Alice’in normal boyutta gördüğü, küçüldüğünde gördüğü ve büyüdüğünde gördüğü iç mekân üç adet perspektifini çizmeleri istenmiştir. Stüdyonun amacı farklı ölçeklerdeki Alice’in mekânı nasıl kavradığını anlamalarını sağlamaktır. Tasarlama araçları, yöntemleri ve tasarımın temsil teknikleri öğrencinin kararına bırakılmıştır. Ders öncesinde kitabı okumaları ve filmi izlemeleri istenerek tasarımın düşünme süresi uzun tutulmuş, tasarlama ve tasarladığını ifade etme süresi kısa tutularak sınırlı zamanda tasarım yapabilme becerileri de ölçülmüştür. Çünkü tasarım düşünme temelli bir disiplindir. Kısa sürede yaptığımız tasarımlar aslında uzun düşünme süreçlerinin sonunda ortaya çıkan ürünlerdir. Sonuç olarak, bu çalışmada Alice’in büyüyüp, küçülerek hem fiziksel hem ruhsal olarak uyum sağlamaya çalıştığı dünyasını onun gözünden, onunla birlikte büyüyüp, küçülerek mekânların farklı ölçeklerdeki kullanıcı üzerinde oluşturduğu etki anlatılmaya çalışılacaktır.

Arttırılmış gerçeklik, fiziki çevrenin üzerine eş zamanlı olarak sanal nesneler eklemeye imkan sağlayan teknolojik yeniliktir. 21. Yüzyılda, günlük yaşamımızda farklı alanlarda kullanımı yaygınlaşan bu teknolojinin eğitim çatısı altında... more

Arttırılmış gerçeklik, fiziki çevrenin üzerine eş zamanlı olarak sanal nesneler eklemeye imkan sağlayan teknolojik yeniliktir. 21. Yüzyılda, günlük yaşamımızda farklı alanlarda kullanımı yaygınlaşan bu teknolojinin eğitim çatısı altında da faydaları görünür hale gelmiştir. Ancak henüz lisans düzeyinde mekan tasarımı eğitimi özelinde kullanımı ve potansiyeli yeterince farkedilememiştir. Bu çalışmanın amacı arttırılmış gerçeklik teknolojilerinin mekan tasarımı eğitiminde kullanımını değerlendirip; AG'nin verimli bir eğitim yöntemi olarak tasarım öğrencilerine sağlayabileceği potansiyel katkıları incelemektir. Mekan tasarımı alanı kapsamında ticari ya da profesyonel meslek yardımcıları olarak fayda sağlayan AG sistemleri mevcut olsa da, mesleğin eğitim süreci için geliştirilmiş AG uygulamaları oldukça kısıtlıdır. Bu sebeple çalışmada profesyonel alanda kullanılan, konuyu anlaşılır kılacak AG uygulama örnekleri seçilerek eğitimin amaçları ile birlikte ele alınmıştır. Tasarım eğitimi sürecinde öğrencilerden beklenen işbirliği, bilgiye erişim, saha gezileri, tasarım süreci ve temsil teknikleri aşamalarında AG uygulamalarının etkin rolu değerlendirilmiştir. Bu teknolojinin kısıtlı kaldığı yönler tespit edilerek tasarım eğitimine uygun şekilde gelişimi için önerilerde bulunulmuştur.

KİTAP HAKKINDA Prof. Dr. M. Oktay Cansun’un, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesinde ve 2012’den beri İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Mimarlık Bölümünde verdiği Yapı Elemanları-I dersinin ders notları yeniden düzenlenmiş, şekiller Araş. Gör.... more

KİTAP HAKKINDA
Prof. Dr. M. Oktay Cansun’un, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesinde ve 2012’den beri İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Mimarlık Bölümünde verdiği Yapı Elemanları-I dersinin ders notları yeniden düzenlenmiş, şekiller Araş. Gör. Mimar M. Emin Akyürek tarafından bilgisayar ortamında çizilerek kitap hâline getirilmiştir. Kitabın sonunda, yazarın serbest el çizimlerinin özgün hâlleri görülmektedir.
Kitap A4 boyutunda 144 sayfadan oluşmakta, bol şekilli ve kısa açıklamalarla öğrenciyi yormayacak şekilde, çizerek ve ayrıştırarak öğrenmeye teşvik edici niteliktedir.
Kitap yapı elemanları konularından temel ve duvarlar ile sınırlıdır. Kitabın devamı olarak döşeme, merdivenler, çatı ve ince yapı diye adlandırılan doğramaları da içine alacak şekilde hazırlanacaktır.
Yapı, Yapı Bilgisi, Yapı Elemanları veya Konstrüksiyon gibi kelimelerle tanımlanan ve mimarlık eğitiminin temel konularını oluşturan bilgiler, öğrencinin ilk senelerinde kavramakta güçlük çektiği konulardır. Aynı zamanda mimari tasarımın olgunlaşmasında ve gerçekleşmesinde de bilinmesi gereklidir. Mimari tasarımın başarısı detaylarının doğruluğu ile yakın ilişkilidir ki bu da yapı konusunda temel bilgilerin öğrenilmesi ile mümkündür.
Kitap bu özellikleri ile önemli bir açığı kapatmaktadır.
Erol Gürdal

Covid-19 mücadelesi içinde gerekli olan evde kalma tutumu, insanların içinde bulunduğu ve deneyimlemekte olduğu mekân kavramını tüm olanaklarıyla yeniden kurgulamaya itmiştir. Uzun süre iç mekânda kalmak ve çalışmak zorunda olduğumuz bu... more

Covid-19 mücadelesi içinde gerekli olan evde kalma tutumu, insanların içinde bulunduğu ve deneyimlemekte olduğu mekân kavramını tüm olanaklarıyla yeniden kurgulamaya itmiştir. Uzun süre iç mekânda kalmak ve çalışmak zorunda olduğumuz bu dönemde var olan tasarımların yeni bir düzene uygunluğu sorgulanmaktadır. Hem işlevselliği hem de sürecin getirdiği hijyen, fiziksel mesafe ve karantina gibi zorunlulukların maddenin pratikteki kullanım olasılıklarını sorunsallaştırdığı görülmekte ve konuyu tartışılır hale getirmektedir. Bu gibi problemlerin hem büyük hem de küçük ölçekteki çözümleri, tasarım alanında büyük bir kavram dönüşümüne tanıklık edeceğimizi göstermektedir. Pandemi, süreç içerisinde yapılı çevremizin eksikliklerini vurgulamış ve bir anlamda bu zorunlu deney gelecekteki krizler için bir öngörü niteliğinde olmuştur. Ayrıca olası yeni ihtiyaçlar doğrultusunda içinde bulunduğumuz mekânı daha verimli, daha esnek ve etkili kullanmaya ihtiyacımız olduğu savını oluşturmuştur. Öyleyse, Covid-19 veya diğer pandemilerden korunmaya yardımcı olmak adına var olan ya da var olacak bir mekânın tasarımında nelere dikkat edilmeli ve pandemi sonrası dönemde hijyen, fiziksel mesafe ve karantina gibi unsurlar bir tasarım problemi olarak nasıl ele alınmalıdır? Bu çalışma, pandemi ile yeniden şekillenen standartların değişmesi, bir anlamda da gelişmesiyle pandemi sonrası dönemde mekânın biçimlenişindeki problemlere dair tartışma oluşturmaktadır. Bu doğrultuda konu, farklı işlevleri barındıran özel ve ortak yaşam alanları içerisinde ayrı başlıklar halinde düşünülmektedir. Mekân, hem pandemi sürecindeki yeni tasarım ölçütleri hem de güncel mekânsal işlev problemleri özelinde ele alınmaktadır. Bu bağlamda kullanıcıya, hem pandemi sürecinde hem de pandemi sonrası dönemde salgınların tarihsel arka planı da gözetilerek ve mekân biçimlenişine dair potansiyel örneklerle çözüm önerileri sunularak bir öngörü oluşturmak amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Pandemi, mekân biçimlenişi, fiziksel mesafe, karantina, tasarım.

Kafeler, genel olarak insanların sosyalleşme odaklı alanlar olarak kullandıkları mekândır. İnsan ilişkilerinin gerçekleştiği bu mekânlarda sosyalleşme eylemlerimizle birlikte yeme-içme gibi faaliyetlerimiz esnasında eşlik eden arka plan... more

Kafeler, genel olarak insanların sosyalleşme odaklı alanlar olarak kullandıkları mekândır. İnsan ilişkilerinin gerçekleştiği bu mekânlarda sosyalleşme eylemlerimizle birlikte yeme-içme gibi faaliyetlerimiz esnasında eşlik eden arka plan müzikleri, bireylerin mekânı algılayabilmesi açısından önem taşımakta, mekân atmosferini oluşturan bir unsur olarak fonksiyonu bireyler üzerinde farklı etkiler oluşturabilmektedir.
Bu çalışmada Antalya ili, Konyaaltı ilçesi Atatürk Bulvarı’nda bulunan kafelerde çalan arka plan müzikleri üzerinde durulmuştur. Çalışmada işveren ve müşteriler ile yapılan görüşmeler doğrultusunda kafelerde kullanılan arka plan müziklerinin fonksiyonel yapısına ilişkin bulgular elde edilmiştir. Görüşmeler sonucunda genel olarak katılımcılar tarafından arka plan müziklerinin gerekli ve rahatlatıcı bulunduğu tespit edilmiştir.

Korunma ve barınma amacıyla yapma çevre oluşturmaya başlayan insan, bu eylem ile yaşam alanlarını tahrip ederken, doğal çevre ile arasındaki etkileşimi de kısıtlamıştır. Özellikle şehirlerde doğal çevreden kopmuş olmak bir problem haline... more

Korunma ve barınma amacıyla yapma çevre oluşturmaya başlayan insan, bu eylem ile yaşam alanlarını tahrip ederken, doğal çevre ile arasındaki etkileşimi de kısıtlamıştır. Özellikle şehirlerde doğal çevreden kopmuş olmak bir problem haline gelmiştir.İnsanlar beton bloklar içinde, doğal çevreyi hayatlarına dâhil edemeden yaşamaktadır. İç mekânlarda geçirilen süre dikkate alındığında bu etkileşimi iç mekânlarda kurabiliyor olmak son derece önemlidir. "İç mekânda doğal çevre ile etkileşim kurmak kullanıcıların mentâl iyi oluş durumunu olumlu yönde etkiler" hipotezi ile bu çalışmada; doğal çevre-insan-mekân etkileşimleri, doğaya yönelme fikrinin sebepleri ve bu etkileşimin neden sağlanması gerektiği irdelenmiştir. Hipotezi test etmek üzere öğrencilerden oluşan bir deney grubu oluşturulmuştur. Bu deney kurgusunda üç aşamalı olarak; doğal çevre unsurları ile etkileşimi olan, yapma çevre unsurları ile etkileşimi olan ve hem doğal çevre hem de yapma çevre unsurları ile etkileşimi olan sınıflarda çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Çalışmaların sonunda katılımcılar tarafından Mentâl İyi Oluş Ölçeği cevaplandırılmıştır. Elde edilen veriler hipotezi destekler niteliktedir.

20.yy da ülkemizde inşa edilen camilerin yapılış süreçleri incelendiğinde, çoğunlukla kaçak yapılaşmanın arttığı büyükşehir çeperlerinde ibadet etme ihtiyacını karşılamak için ve cemaatin yardımları ile uzun sürede tamamlanan yapılar... more

20.yy da ülkemizde inşa edilen camilerin yapılış süreçleri incelendiğinde, çoğunlukla kaçak yapılaşmanın arttığı büyükşehir çeperlerinde ibadet etme ihtiyacını karşılamak için ve cemaatin yardımları ile uzun sürede tamamlanan yapılar olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapı formu ve mimari üslup olarak klasik Osmanlı cami mimarisinin başarısız kopyalarına günümüz akustik, aydınlatma, ve iklimlendirme teknolojilerinin eklenmeye çalışılması ile ihtiyacı karşılayacak ibadet mekanları ortaya çıkmıştır. Statik olarak incelendiğinde ise Marmara bölgesinde 1999 yılında yaşanan depremin yıkıcı sonuçlarının göstermiştir ki mevcut yapı stoku depreme yeteri kadar dirençli değildir. Ülkemiz için ekonomik zorluklarla geçen 20yy. da cemaatin ihtiyacını karşılayan bu mekanlar, ekonomik olarak hızlı gelişmenin etkilerini yaşandığımız 21yy. başlarında cami yapılarında bir yenilenme ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Temelde deprem riski ile ortaya çıkan bu yenileme ihtiyacı cami mimarisinde de bir yenilenme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Yeni inşa edilen veya kentsel yenileme ile yeniden inşa edilen cami yapılarında, günümüz mimari akımlarını ve yapı teknolojilerini barındıran cami formları arayışları mevcuttur.

Abstract The aim of this study is to understand the importance of sustainable and correct use of materials in interior design using existing technologies. It is to explain that the structures have important effects on the national economy... more

Abstract The aim of this study is to understand the importance of sustainable and correct use of materials in interior design using existing technologies. It is to explain that the structures have important effects on the national economy and that even the most unpretentious and minor changes with the right material selection can make a significant contribution to environmental development and economic prosperity. For this purpose, the concept of sustainability has been evaluated in terms of interior architecture. In addition, the design principles and methods of interior architecture were examined based on the literature. Considering that natural resources are consumed predominantly by the construction sector, not by motor vehicles, as it is believed, sustainable development and sustainable architecture in this context are important for future generations

ÖZET Günümüzde birçok disiplini etkisi altına alan hızlı değişim, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kendisini göstermektedir. Özellikle küreselleşmenin etkisi ile birlikte Mimarlık da zaman zaman değişim ve dönüşüm geçirmekte, bireylerin... more

Öz Klasik müzecilik anlayışının yerini 20. yüzyılda çağdaş müzeciliğin almasıyla çocuk müzeleri, okullara destek olan, çocukların sosyal, bilişsel, psikomotor gibi alanlarda gelişimlerine katkı sağlayan en önemli eğitim mekanları... more

Öz Klasik müzecilik anlayışının yerini 20. yüzyılda çağdaş müzeciliğin almasıyla çocuk müzeleri, okullara destek olan, çocukların sosyal, bilişsel, psikomotor gibi alanlarda gelişimlerine katkı sağlayan en önemli eğitim mekanları olmuştur. Dönemin önemli düşünürlerinden John Dewey, Maria Montessori ve Jean Piegat'ın ortaya attığı teorilerin etkisiyle 1899 yılında Amerika Birleşik Devletleri New York kentinde açılan Brooklyn Çocuk Müzesi, dünyada açılan ilk çocuk müzesidir. Bu müzenin çıkış noktası; çocukların ilgi ve gözlem-araştırma isteğini desteklemek, dokunarak-yaparak öğrenmelerini sağlamak olmuş ve ardından açılacak birçok çocuk müzesine öncü olmuştur. Teknolojinin ilerlemesiyle çocuk müzeleri, milenyum çağı diyebileceğimiz günümüz çocuklarının ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte tasarlanmalıdır. Bu nedenle görsel, dokunsal, işitsel işlevlerin daha iyi kurgulandığı ve interaktif sergileme alanlarının kullanıldığı mekân tasarımlarını gerektirmektedir. Bu çalışmada çocuk müzelerinin önemi, tarihsel gelişimi ve iç mekân yaklaşımları, yazılı kaynaklardan yapılan literatür araştırmasıyla ele alınmıştır. Araştırmalar sonucunda, Dünya'da ve Türkiye'de çocuk müzesi olarak faaliyet gösteren üçer yapının özellikle sergileme alanlarındaki iç mekân yaklaşımları incelenmiştir. Yapılan çalışmanın literatüre katkı sağlaması ve çocuk müzesi tasarımında yer alacak iç mimar ve mimarlara yardımcı kaynak niteliğinde olması hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Çocuk Müzesi, Eğitim, İç Mekân, Tasarım, Bilim Merkezi. Abstract Children's museums have become the most important educational places that assist schools and contribute to the growth of children in social, cognitive and psychomotor areas with the replacement of classical museology in the 20th century by modern museology. The Brooklyn Children's Museum, opened in 1899 in New York, the United States of America, is the world's first children's museum, inspired by the ideas of John Dewey, Maria Montessori, and Jean Piegat, one of the period 's major thinkers. The starting point of this museum was to encourage the curiosity and desire of children to experience and study, to encourage them to learn by touch and to facilitate the opening of many museums for children. Children's museums should be built to meet the needs of today's children, which we might call the millennial generation, with the advent of technology. For this purpose, space designs are needed where visual, tactile, auditory functions are best designed and interactive areas of display are used. The meaning, historical creation and interior approaches of museums for children are explored in this study with a literature review from written sources. Research findings have been examined in three exhibition areas, especially the interior space of the structural approaches operating as a children's museum in the world and Turkey. The aim of the research is to contribute to literature and serve as an auxiliary resource for interior architects and architects involved in the design of the museum for children.

Günümüzde yaşama ve yaşanılan yerlere yapılan müdahaleler ile bunların insanlar üzerinde oluşturduğu etkilere karşı duyarlı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşanabilirlik farklı birçok boyuta sahip temel bir kavramdır. Bu kavramın... more

Günümüzde yaşama ve yaşanılan yerlere yapılan müdahaleler ile bunların insanlar üzerinde oluşturduğu etkilere karşı duyarlı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşanabilirlik farklı birçok boyuta sahip temel bir kavramdır. Bu kavramın çözümlenerek anlaşılması ise özellikle mekan tasarımı odaklı disiplinler için oldukça önemlidir. Çünkü mimarlık ve iç mimarlık sadece yapı yapma sanatı değil yaşanabilir çevreler, paylaşılabilir ilişkiler kurma hedefleri olan düşünme sistemleridir. Özellikle iç mimarlık disiplininin ana çatkısı insanın mekanla varolma düşüncesi üzerine kurulmuştur. Buradan kaynakla çalışma ile mekanın yaşanabilirliğinin anlaşılmasını sağlayacak ilintilerin kurulmasına dayanan sistematik bir çözümleme yapılması amaçlanmıştır. Böylece bu araştırma, tasarım etkinliği içindeki tasarımcılara da yaşanabilirlik değeri yüksek mekan oluşturmalarında ihtiyaç duyup kullanabilecekleri bağlamlar oluşturulacaktır.

1920–1945 Akımlar Dönemi Kapsamında İç Mimarlıkta Form Öz Metinde, genel anlamda 20. yy’ın ilk yarısı ele alınarak, bu süreçte akımlar etkisiyle iç mimarlıkta yaşanan değişimler form kavramı çerçevesinde incelenmektedir. Bu kapsamda iç... more

Tarihi yapılar kullanıldığı sürece, yapıldıkları zaman başlayan belleksel gelişimlerini devam ettireceklerdir. Mekân ve bellek arasındaki ilişki, çevresel, yapısal ve mekânsal veriler ile kurulur. Korumak için kullanmak, hafıza... more

Tarihi yapılar kullanıldığı sürece, yapıldıkları zaman başlayan belleksel gelişimlerini devam ettireceklerdir. Mekân ve bellek arasındaki ilişki, çevresel, yapısal ve mekânsal veriler ile kurulur. Korumak için kullanmak, hafıza belirtilerini ortaya çıkarmak ve geçmiş ile gelecek arasındaki bilgi bağlantısını sürdürmek için bir fırsattır. Bu yaklaşım, sosyal kültürün korunmasına neden olmakla beraber mimari kültürün devamlılığın sağlanmasına da neden olmaktadır. "Mimari kültürün sürdürülebilirliği" kavramına dayalı fikir, günümüzde küresel ve sosyal politikalara yön vermede önemli bir yöntem haline gelmiştir. Buna ek olarak, kullanılmayan tarihi binalarda veya ortamlarda, tarihi izler zamanla kaybolabilir. Dünya nüfusunun hızla artıyor oluşu ve doğal enerjinin tam tersine hızla azalması da bu paralellikte, sürdürülebilirlik kavramının ortaya çıkışında büyük bir etki yaratmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, kontrolsüz hızlı gelişme, sürdürülebilir ihtiyaçlarını karşılayamayan sağlıksız kentsel yığılmalara sebep olmuştur. Öte yandan sürdürülebilir mimari birçok değişkeni olan bir sorundur. Bu bağlamda mimari yapılar, temel ilkelerin tasarlanması, çevrenin ve hizmetlerin sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe uygun olarak inşa edilirse korunabilir. Bu araştırmanın amaçlarından biri, günümüze ulaşan tarihsel verileri doğru bir şekilde değerlendirmek, geçmişin dokusunu oluşturan yapıların mimari özelliklerini keşfetmek, belleğin mekânsal ilişkisini değerlendirmek ve temsili bir mimarlık duygusu yaratmaktır. Bu bakış açısından yola çıkarak Ankara’da bulunan tarihi örnekler ile kent dokusu ve mimari belleğin önemi üzerinden değerlendirmeler yapılacaktır.

ÖZET Toplumların doğal çevre içerisinde oluşturdukları fiziksel çevreler, sürekli bir biçimde değişmektedir. Bu durum, toplumsal yapıda varolan ortak değerlerin yansıması olan mevcut fiziksel çevrenin birer tarihi çevre olarak... more

ÖZET Toplumların doğal çevre içerisinde oluşturdukları fiziksel çevreler, sürekli bir biçimde değişmektedir. Bu durum, toplumsal yapıda varolan ortak değerlerin yansıması olan mevcut fiziksel çevrenin birer tarihi çevre olarak değerlendirilip, çağdaş yaklaşımlarla korunmasını gerekli kılmaktadır. Çağdaş koruma, tarihi çevre ve onun bileşeni olan yapıların yaşama entegre edilerek kullanılmalarını, yaşamsal sürekliliklerinin sağlanmasını hedef alan bir yaklaşım önermektedir. Tarihi mekanlarda sürekliliğin sağlanabilmesi yönünde öncelikli olarak başvurulan yöntemlerden biri ise " yeniden işlevlendirme " dir. Ele alınan çalışma bu doğrultuda yeniden işlevlendirmeye yönelik tarihi çevrede sahne tasarımının kurgulanmasına ilişkindir. Zaman içerisinde değişen sahne olgusu, 19.yy'a kadar tiyatro özelinde devam etmiş ve sonraki yıllarda farklı ele alışlar göstermiştir. Yapı, tiyatro yapısı; sahne de tiyatro sahnesi olmaktan çıkmış ve performans sanatları adı altında şekillenme göstermeye başlamıştır. Performans sanatı ise sahne olsun ya da olmasın herhangi bir şeyin sahnelendirilmesi olarak kavranır hale gelmiştir. Bu durum Brook'un ifade ettiği " Her Yer Sahne " dir söylemine karşılık gelmektedir. Bu kapsamda çalışmada, OISTAT tarafından düzenlenen " tarihi çevrede " sahne tasarımına yönelik " Kesişim Noktasında Performans Alanı " temalı yarışma analiz edilerek, dereceye giren projeler değerlendirilecek ve olası benzer tasarım problemlerine veri oluşturacak sorgulamalar ortaya konulacaktır. 1. GİRİŞ Çevre sürekli değişen bir olgudur. Toplumların doğal çevre içinde oluşturdukları fiziksel çevreler, sürekli olarak değişmekte ve gelişmektedir. Yapılaşma olarak da adlandırabileceğimiz bu fiziksel çevre, toplumların süreç içerisinde yaşadıkları, sosyolojik, ekonomik, politik, kültürel, teknolojik vb. olayların dışavurumları olarak açığa çıkmaktadır. Zamansal-mekansal düzlemde, kültürel birikimler ve yaşanmışlıklar bu çevrelerin, kent kimliğini belirleyen ve ortaya koyan temel unsurlar arasında yeralmalarına neden olmaktadır. Bu çerçevede toplumsal yapıda varolan ortak değerlerin korunması isteği ve de gerekliliği mevcut fiziksel çevrenin birer tarihi çevre olarak değerlendirilerek çağdaş yaklaşımlarla korunmasını gerekli kılmaktadır. Çağdaş koruma, tarihi çevre ve onun bileşeni olan yapıların yaşama entegre edilerek kullanılmalarını, yaşamsal sürekliliklerinin sağlanmasını hedef alan bir yaklaşım önermektedir. Tarihi mekanlarda sürekliliğin sağlanabilmesi yönünde öncelikli olarak başvurulan yöntemlerden biri ise " yeniden işlevlendirme " dir. Yeniden işlevlendirme eylemi, eski ile yeninin kendi özgünlük ve özelliklerini korurken birlikteliktelikten doğacak çeşitliliğe ve zenginliğe olanak tanıyabilmektir. Ele alınan çalışma bu doğrultuda tarihi çevrede sahne tasarımının kurgulanmasına yöneliktir. Sahne tasarlama, insanlıkla birlikte içerisinde performansı barındıran ancak performans olarak nitelenmeyen ve de ele alınan işin sahnesinin farklı amaçlara da hizmet ettiği adak, sunak ve ritüellerle başlamış bir eylem olarak açığa çıkmıştır. Zaman içerisinde değişen

ABSTRACT: Villa Savoye is considered to be one of the original works of modern architectural culture and is a building built according to the principles declared by Le Corbusier as the Manifesto of Modernism. Villa Savoye is a paradigm of... more

ABSTRACT: Villa Savoye is considered to be one of the original works of modern architectural culture and is a building built according to the principles declared by Le Corbusier as the Manifesto of Modernism. Villa Savoye is a paradigm of the age of the machine and the values of classical architectural culture. According to Le Corbusier's Pilotis ’system, which is one of the principles of the Manifesto of Modernism; a designed structure, respecting the nature, does not harm the environment and is an example of the idea of being integrated into the topography. The subject to be investigated in this study is the relationship between the pilotis system used in the design, the modern architectural culture, the perception of interior and exterior spaces and the unique kitchen concept in this context. The development of technology, social and cultural life as a result of changes in kitchen needs and kitchen positioning in the house has also changed. While the kitchen was a separate place that was previously unrelated to other places, it has been combined with kitchen and living areas for the last 50 years and is used as a cooking, eating, socializing and resting place at the same time. Le Corbusier argues that a spatial abstraction is necessary by using the properties of materials and technological developments in modern architecture, and that this is a necessity, and that interior and exterior spaces should be designed together with a holistic perspective. Villa Savoye has designed with this understanding. In this study; The change between pilotis cuisine and modernism culture is discussed and the results are shared.

Abstract: Museums are structures in which works of a society deemed valuable in the fields of science, art, culture and history are exhibited, stored and preserved. First museum 16. in the century, the first official museum is 18. it was... more

Abstract: Museums are structures in which works of a society deemed valuable in the fields of science, art, culture and history are exhibited, stored and preserved. First museum 16. in the century, the first official museum is 18. it was created in the century. The purpose in museums established during these periods is only to display objects in abundant sunlight. 19. in addition to the exhibiting function in the century, people socialized, educational and cultural activities were added. Although museums have become points of interest in the cities in which they are located, their main function, the exhibition, continues. 20. after the century, however, the preservation of collection objects was brought to the agenda and artificial light and reflectors began to be used along with natural light control. The secondary function after display in museums is the collection and preservation of objects with cultural and historical values of humanity. However, the objects exhibited during the exhibition are damaged and deteriorated due to physical and environmental factors. The objects on display have been transformed into the common value and cultural heritage of all humanity. Therefore, it can be difficult or even impossible to recover from major destruction. Because exhibiting is the primary function, it is very important that objects exhibited can be perceived correctly. Visual perception and lighting are important because the perception of the works cannot be realized by providing physical contact. Attention should be paid to the selection of the correct lighting system, the amount of light and the color of the light for maximum perception. The lighting system meets the needs of the user, and the objects do not suffer from the destruction caused by light are two important factors. The lighting design used should provide visual comfort for the visitors, to ensure that the objects are correctly perceived, identified and the design is pleasing to the eye. It should also be aimed to make the place inviting and interesting with lighting. In special cases where exhibition objects are highlighted, users should be able to find direction and distance; in case of possible impact or fall, damage to both the visitor and the materials should be prevented. The illumination of the objects of the collection differs according to the purpose of the exhibition and the materials in the contents of the objects. Because these objects have faced environmental impacts such as light for many years, their sensitivity increases over time. The effects that light can cause on objects vary according to the chemical properties of the object. In general, these distortions occur as discoloration/fading, weakening and brittle of the structure, expansion and cracks on the surface due to heat emitted from the light source. Within the scope of this study, it is aimed to examine the light factor and its effects, as well as the measures that can be taken against the negative effects of light in museums where cultural heritage are protected and exhibited.

Basic Design courses aim to enable the students to produce creative designs with original and aesthetic perspectives in Interior Architecture Education in Turkey. In this study, it was aimed to develop the skill to use creative thinking... more

Basic Design courses aim to enable the students to produce creative designs with original and aesthetic perspectives in Interior Architecture Education in Turkey. In this study, it was aimed to develop the skill to use creative thinking of the students studying Interior Architecture and to bring the childish creativity back in the Basic Design course. Firstly, the Interior Architecture students were made to prepare an individual preliminary design work within the workshop carried out for this purpose. One week after the individual work, a workshop was held together with the kindergarten students. The aim of the workshops held in the scope of Basic Design course is to make the students generate ideas more quickly, be aware of the new design methods, and to gain the skill of working with individuals from various age groups in harmony. A survey was carried out with the participation of 16 academicians in the field of Interior Architecture and the designs obtained in the beginning and e...

Turkish baths, which have played important roles in Islamic Architecture, are a reflection of Turkish society and culture. In this paper, the architectural features and historical characteristics of the Pazar Baths have been examined in... more

Turkish baths, which have played important roles in Islamic Architecture, are a reflection of Turkish society and culture. In this paper, the architectural features and historical characteristics of the Pazar Baths have been examined in all aspects of its historical process and a suggestion is made concerning the dating of the structure. These buildings, which are one of the important elements of cultural tourism, serve as bridges between past and present. It is of great importance to consider the right strategies for the re-functioning of such structures. At this stage, the experiential marketing method, which addresses the interest and perception of the target audience, seems an appropriate approach. The space, environment and services shaped around experiences will meet the objectives of tourism so long as the original features of historical buildings are preserved. For this reason, in this study which deals with the Pazar Hamam in its historical and cultural context, the topic of re-functionalization of the structure with human-oriented approaches is also mentioned. In this detailed examination, functional suggestions have been made regarding the construction and planning of the space. Öz: Türk İslam Mimarisi'nde önemli bir yere sahip olan hamamlar toplumsal kültürün bir yansımasıdır. Araştırmamızda, öncelikle bu kültürün bir parçası olan Pazar Hamamı'nın tarihsel süreç içerisinde yeri ve mimari özellikleri bütün yönüyle incelenmiş ve ta-rihlendirmesi üzerine bir öneri ileri sürülmüştür. Kül-türel turizmin önemli unsurlarından biri olan bu yapı-lar geçmiş ve güncel arasında köprü vazifesi görmek-tedir. Bu tip yapıların yeniden işlevlendirilmesinde doğru stratejilerin ele alınması çok önemlidir. Bu aşa-mada hedef kitle olan ziyaretçilerin ilgi ve algısına ses-lenen deneyimsel pazarlama metodu uygun bir yakla-şım olarak öne çıkmaktadır. Deneyimler etrafında şe-killendirilen mekân, çevre ve hizmetler tarihi yapıların orijinal özelliklerinin korunduğu müddetçe turizmin hedeflerini karşılayacaktır. Bu sebeple "Pazar Hama-mı"nın ele alındığı bu araştırmada, aynı zamanda in-san odaklı yaklaşımlarla mekâna yeniden işlev kazan-dırılması konusuna değinilmiştir. Bu detaylı inceleme-de, mekânın yapılandırılması ve planlanması ile ilgili işlevsel önerilerde bulunulmuştur.

Mekan ne sadece sınırlandırılmış uzaydır ne de sadece tecrübedir. Kendi başına var olamaz, mekandaki nesneler kendi başlarına var olabilirler, mekanı oluşturan etkenlerin bir kısmı kendi başına var olabilir; ancak mekan bir kullanıcısı... more

Mekan ne sadece sınırlandırılmış uzaydır ne de sadece tecrübedir. Kendi başına var olamaz, mekandaki nesneler kendi başlarına var olabilirler, mekanı oluşturan etkenlerin bir kısmı kendi başına var olabilir; ancak mekan bir kullanıcısı olmadan kendi başına var olamaz. Bu noktada bir mekan tanımı, bugün için geçerli; fiziksel-sanal, nesnel-özdeksel gibi zıtlıklar değilse bile yerinden oynamışlığın ışığında acil bir gerekliliktir. Mekan; özelden genele, kişiselden toplumsala uzanan yayılım özelliği nedeniyle, kendini kuşatan anlam çerçevesi ve kucakladığı anlam katmanları herkes tarafından anlaşılabilir, ancak herkes için farklı anlamlar taşıması muhtemel bir kurgusal bütünlüktür. Bu nedenle mekanın varlığını ispatlamaya yönelik hiçbir ipucu dolaysız olamaz, çünkü mekanın anlam katmanlarını ve mekanı oluşturan unsurların varlıklarını belirleyen tüm varlık felsefesi; kişiye özel olan bilgiyi genele yaymaya çalışmakta ve mekanı anlamlandıran kurguyu çoğunlukla imgeler üzerinden açıklamaya çalışmaktadır.

Bu kitabın yazımında modül ile tasarımlarını oluşturmuş 40 öncü mimar ele alındı. Bu isimler seçilirken modülün kullanıldığı ve mimarlığın geçirdiği her önemli evrenin kronolojik olarak belirtilmesi de gerekiyordu. Bu kurgu doğrultusunda... more

Bu kitabın yazımında modül ile tasarımlarını oluşturmuş 40 öncü mimar ele alındı. Bu isimler seçilirken modülün kullanıldığı ve mimarlığın geçirdiği her önemli evrenin kronolojik olarak belirtilmesi de gerekiyordu. Bu kurgu doğrultusunda modül ve mimariyi özümsemiş mimarların ilk bakışta karmaşık gelebilecek tasarım düşüncelerini basite indirgeyip kolaylıkla aktarabildiğimizi varsayıyoruz. Mimarlık öğrencileri ve yeni mezunlar için hem mimarlık tarihini öğrenmeleri hem de mimarları tanımaları anlamında eşi benzeri olmayan bir çalışma olduğunu düşünüyoruz. Mimarlığın boyutlarının nereden başlayıp nerelere ulaştığını bu kitapta göreceksiniz.