Selçuklular Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

SELÇUKLU devrinde Anadolu’da kurulan siyasi teşekküllerden biri de Artuk oğullarına aittir. Şarki Anadolu’da ve Şimali Suriye’de Haçlılara karşı yaptıkları cihad ve memleketlerinde vücuda getirdikleri eserler ile tanınan Artuklular diğer... more

SELÇUKLU devrinde Anadolu’da kurulan siyasi teşekküllerden biri de Artuk oğullarına aittir. Şarki Anadolu’da ve Şimali Suriye’de Haçlılara karşı yaptıkları cihad ve memleketlerinde vücuda getirdikleri eserler ile tanınan Artuklular diğer devlet ve beyliklerden sonra ancak XII. asır başlarında hâkimiyet kurabilmişlerdir. Artuklu beyleri, başlangıçta türlü şehir ve bölgelere sahib olmakla beraber, bunlar arasında payitahtları Hısn Keyfa, Mardin ve Harput olmak üzere başlıca üç kol uzun ömürlü olmuştur. Bu hanedanların atası ve isim babası olan Eksük’ün oğlu Artuk, Alp-Arslan ve Melik-Şah devri büyük kumandalarından olduğu halde, bir bölgeye sahip olmakta veya beylik kurmakta çok gecikmiş ve Anadalu’da ancak oğulları tarafından siyasi hâkimiyet tesis edebilmiştir. Bizlerde bu çalışmamızda Artuklular’ın siyasi hâkimiyet tesis edebildikleri coğrafyaların mahiyeti üzerinde duracağız.Öncelikle Artuklular hakkında kısaca bir bilgi verip daha sonra çalışmamızda zuhur edecek konulara yönelme gereği duyuyoruz ki ‘’ Artuklu Coğrafyası ‘’ mahiyetinin daha istifadeli anlaşılabilmesi adına önemli olacaktır. Artuklu Beyliği, Güneydoğu’daki Mardin, Hasankeyf ( Hısn Keyfa ) ve Harput bölgelerinde 1101-1409 yılları arasında hüküm sürmüş bir Oğuz Türkmen Beyliğidir.

İslâmî dönem Türk tarihinde, ilk kez, sınırları, aşağı-yukarı Çin sınırlarından Adalar ve Marmara Denizlerine, Kafkasya’dan Mısır sınırlarına değin uzanan ve dolayısıyla Türkistan, Hârezm, Afganistan, Iran, Azerbaycan, İrak, Arap... more

İslâmî dönem Türk tarihinde, ilk kez, sınırları, aşağı-yukarı Çin sınırlarından
Adalar ve Marmara Denizlerine, Kafkasya’dan Mısır sınırlarına değin uzanan
ve dolayısıyla Türkistan, Hârezm, Afganistan, Iran, Azerbaycan, İrak, Arap
Yarımadası, Suriye ve Anadolu ülkeleri topraklarını içine alan evrensel büyük
bir Türk imparatorluğunu kuran Selçuklular olmuştur. Genellikle öteki Türk devletlerinde
olduğu gibi (Göktürklerde: Bumin Kağan- I s t emi Yabgu, B i l ge
Kağan - Költekin , Osmanlılarda: Orhan Gaz i - A l â e d d i n Paşa
kardeşler vs.) Selçuklu M i k â i l ’ in oğulları Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler
tarafından kurulan Büyük Selçuklu Devleti, ilk sultan Tuğrul Bey döneminde
Merv’de toplanan Kurultay’da tespit edilen fetih planları uyarınca, büyük çapta
gerçekleştirilen fetihler sonucunda sınırlarını, doğu, batı, güney ve kuzey yönlerinde
süratle genişletmiş ve İslâm dünyasının biricik hâkimi durumuna gelmek
suretiyle bir imparatorluğa dönüşmüştür; nitekim devrin Abbasî halifesi K a a -
im Biemrillah , sultan Tuğrul’u Doğu ’nun ve Batı ’nın (yani dünyanın) hükümdarı
olarak ilân etmiştir. Sultan Tuğrul döneminde sağlam temeller üzerine
oturtulmuş olan imparatorluk, ikinci hükümdar Büyük Sultan AlpArslan döneminde
yükseliş devrini yaşamış, batı yönünde büyük fetihler gerçekleştirilmiş,
özellikle 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Bizans’a indirilen büyük tarihî darbe
sonucunda, Anadolu ’nun kapıları Türk milletine ardına kadar açılmış, dolayısıyla
bu ülkenin bir Türk yurdu haline gelmesi yolunda en büyük adım atılmıştır.

Düşünen, fikri olan, alanının ayrıntılarına saplanıp kalmayan bir ilim adamından söz ediyoruz. Yaşadığı döneme söylecek sözü olan bir bilgin Osman Turan. Bu yüzden bir gönüllü kuruluşun, Türkocağı’nın yöneticiliğini üstleniyor ve... more

Düşünen, fikri olan, alanının ayrıntılarına saplanıp kalmayan bir ilim adamından söz ediyoruz. Yaşadığı döneme söylecek sözü olan bir bilgin Osman Turan. Bu yüzden bir gönüllü kuruluşun, Türkocağı’nın yöneticiliğini üstleniyor
ve döneminin meseleleri ile ilgili kitaplar yayınlıyor. Türkiye’de Siyasî Buhranın Kaynakları ve Türkiye’de Manevî Buhran Din ve Laiklik Osman Turan’ın, diğer ilmî eserlerinin yanına konulabilecek değerde eserler. Tarihçiliğimizin büyük ismi Osman Turan’ı yüzüncü yaşında yâd etmek istedik. Dördüncü yılımızın son sayısı o yüzden Osman Turan ve Selçuklu tarihine tahsis edildi. Gördük ki, Osman Turan derin bir iz açmış. O izden giden her yaştan değerli ilim adamlarımız, tarihçilerimiz var. Onların desteği ile Selçuklu tarihi ile ilgili metinlerin ağır bastığı bir sayı ortaya çıktı. Bu arada Osman Turan Hoca’nın hayatı ve eserleri hakkında bir makale ve Osman Turan’la ilgili çalışmaları ile tanınan Ali Birinci Hocayla yapılan geniş çerçeveli mülakata da bu sayımızda yer alıyor. Bu sayı Osman Turan’ın açtığı yoldan giden ilim adamlarımızın destekleriyle vücut buldu. Bilhassa Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü başkanı Prof. Dr. Gülay Öğün Bezer hanımefendiye değerli desteklerinden ötürü teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Velhasıl, tarih devam ediyor, tarihçiler de! D. Mehmet DOĞAN

Türkler var olduklarından itibaren yayıldıkları coğrafyalarda birçok devlet kurmuşlardır. Bu devletler içerisinde en önemlisi şüphesiz Büyük Selçuklu Devletidir. Selçuklular, XI ve XII. Yüzyılları arasında günümüz Ortadoğu coğrafyasında... more

Türkler var olduklarından itibaren yayıldıkları coğrafyalarda birçok devlet kurmuşlardır.
Bu devletler içerisinde en önemlisi şüphesiz Büyük Selçuklu Devletidir. Selçuklular, XI ve
XII. Yüzyılları arasında günümüz Ortadoğu coğrafyasında meydana gelmiş daha öncesinde
Oğuzların Kınık boyunda yer alması ve devletin iç sorunları sonucunda göç etmesi Cend
coğrafyasında yeni bir yurt ve yeni dini kabul etmeleri sonucu yüz yıllı büyük bir devlet
olmak için tarihlerindeki önemli büyük bir adım atmışlardır. Ve bu bölgede bulunan
Sâmânîler, Karahanlılar ve Gazneliler ile mücadelelerini, mücadeleleri sonucunda Selçuklu
Devletinin kuruluşunu konu alacağız.

BUYUK SELCUKLU DEVLETI KUMANDANLARINDAN URFA FATIHI BOZAN BEY

GİRİŞ Hz. Peygamberin (S.A.V) Mescid-i Nebevî'de başlattığı ve ashabının devam ettirdiği ilim halkaları oluşturma geleneği İslam dünyasında cami, mescid, kütüp-hane, han ve bimaristan gibi eğitimin gerçekleştirildiği yerlere temel teşkil... more

GİRİŞ Hz. Peygamberin (S.A.V) Mescid-i Nebevî'de başlattığı ve ashabının devam ettirdiği ilim halkaları oluşturma geleneği İslam dünyasında cami, mescid, kütüp-hane, han ve bimaristan gibi eğitimin gerçekleştirildiği yerlere temel teşkil etmek-tedir. (Bozkurt, Küçükaşcı: 2004) Dinî ilimlerin verildiği yerler olan cami ve mes-citlerde öğrencilere başta fıkıh olmak üzere, hadis, kıraat ve tefsirin yanında sarf, nahiv, edebiyat, belagat ve şiir okutulurdu. Müsbet ilimler ise han, bimaristan, kütüphane ve tercüme evlerinde öğretilir ve buralarda ilmin yayılmasına önem verilirdi. İlim meclisleri sadece bir âlimin öğrencilerine ders verdiği yerler olarak görülse de bu meclislere başka âlimler de gelebilmekte ve okutulan derslere dair müzakere ve münazaralar yapılmaktaydı. (Kutluer: 2000, 113) Dini ilimlerin en çok okutulduğu yerlerin mescit ve cami olması dolayısıyla yöneticiler tarafından hâkim oldukları şehirlere meşhur âlimleri cezbedebilmek maksadıyla mescitler yapılmakta ve ders veren âlimlerin isimleri buralara verilmekteydi. İbnü'l-En-bârî, (ö. 938) İbn Ebû Hüreyre, (ö.956) Ebû Ali et-Taberî, (ö.917) İbnü'l-Kattân, (ö.969) İbnü'l-Merzübân, (ö.969) Ebü'l-Kāsım ed-Dârekî, (ö.985) Ebû Hâmid el-İsferâyinî, (ö.1015) Ebû Mansûr el-Bağdâdî, (ö.1037) Ebû't-Tayyib et-Taberî, (ö.1058) Ebû İshak eş-Şîrâzî (ö. 1083) ve İbnü'l-Hal (ö.1157) gibi kendi dönemle-rinde iz bırakan âlim ve edebiyatçılar buna örnek olarak verilebilir. (İbn Hallikan:

Selçuklu yönetim mekanizmalarının kuruluş süreci oldukça sancılı bir gelişim göstermişse de Selçuklular, eski Türk telakkisini İslam medeniyetinden edindikleri kültürel kazanımlar ile sentezlemeyi başarmış, böylece kökleri sağlam ve... more

Selçuklu yönetim mekanizmalarının kuruluş süreci oldukça sancılı bir gelişim göstermişse de Selçuklular, eski Türk telakkisini İslam medeniyetinden edindikleri kültürel kazanımlar ile sentezlemeyi başarmış, böylece kökleri sağlam ve yüzyıllar boyunca ayakta kalmayı başarabilen müesseseler oluşturmuşlardır. Selçukluların yönetim mekanizmalarının oluşmasını ve şekillenmesini sağlayan unsurlar eski Türk telakkisinden ve İslam geleneklerinden ibaret değildir; başta bulundukları coğrafya, diğer Türk-İslam devletleri ile kurdukları ilişkiler ve büyük devlet olmanın şartlarından olan esaslı bir teşkilatlanma ihtiyacı gibi birden fazla etken bulunmaktadır. Selçuklular devlet teşkilatlarındaki birçok yapılanmayı başta Gazneliler, Karahanlılar, Samaniler ve Abbasiler gibi Türk-İslam devletlerindeki yönetim mekanizmalarından ilham alarak oluşturmuştur. Bu yüzdendir ki Gazneliler, Abbasiler gibi İslam devletlerinin başta divan teşkilatlarından, ordu ve toprak sistemlerine kadar tüm yönetim mekanizmaları, Selçuklu yönetim mekanizmaları ile büyük benzerlikler göstermektedir.

Bu bildiride, daha çok Pasinler ya da Hasankale Savaşı olarak da bilinen Kapetru Savaşı’nın hemen öncesinde, kaynaklarda Artze veya Ardzın şeklinde kaydedilen şimdiki adıyla Karaz’a Selçuklu ordusu tarafından düzenlenen akın... more

Bu bildiride, daha çok Pasinler ya da Hasankale Savaşı olarak da bilinen Kapetru Savaşı’nın hemen öncesinde, kaynaklarda Artze veya Ardzın şeklinde kaydedilen şimdiki adıyla Karaz’a Selçuklu ordusu tarafından düzenlenen akın incelenmiştir. Ermenistan’ın mahvının başlangıcı olarak değerlendirilen bu olay, Ermenilerin ruhunda derin izler bırakmış
ve kaynaklarına elim bir olay şeklinde kaydedilmiştir. Hemen akabinde Selçuklu ordusu, Pasinler’de büyük bir zafer kazanmış ve Bizans ile Selçuklular arasındaki ilk diplomatik ilişki de bu zafer sonrasında vuku bulmuştur. 1049 yılına tarihlenen bu savaş, Selçuklu fetihleri
açısından büyük bir öneme sahip olmakla beraber aynı zamanda Bizans-Ermeni ilişkilerine dair de önemli ipuçları barındırmaktadır. Zira Ermeni yazarlar, Selçuklu akınlarının başarısında Ermeni tebaasını koruyamayan Bizans’ın yanlış siyasetini, acizliğini ve hatta ihanetini teşhis etmektedirler.

Selçuk kervansarayları, XIII. asırda, Türkiye'nin iktisadi vaziyetini, memlekette cereyan eden ticari faaliyetleri ve devletin bu hususta takip etmiş olduğu siyaseti anlayabilmek için üzerinde durulması gereken çok dikkate şayan bir... more

1071 yılından sonra Anadolu’nun Türkleşmesi için uzun mücadeleler verilmiştir. Bizans’a karşı girişilen mücadeleler ve akabinde Haçlı Seferleri, Türklerin Anadolu’daki mücadelesinin temel noktasını teşkil etmiştir. 1176 yılında... more

1071 yılından sonra Anadolu’nun Türkleşmesi için uzun mücadeleler verilmiştir. Bizans’a karşı girişilen mücadeleler ve akabinde Haçlı Seferleri, Türklerin Anadolu’daki mücadelesinin temel noktasını teşkil etmiştir. 1176 yılında gerçekleşen Miryokefalon Savaşı neticesinde Bizans’ın beli bükülmüş ve Diyâr-ı Rum olarak adlandırılan Anadolu toprakları için ‘’Türkiye’’ (Turkhia, Turquia) kavramının kullanılması sürekli hale gelmiştir. Bu süreçten sonra Türkiye Selçuklu Devleti hızla ivme kazanmış, 1220-1237 yılları arasında hüküm sürmüş olan I. Alâeddin Keykubat devrinde en parlak yıllarını yaşamıştır. Bu parlak devir uzun sürmemiş, I. Alâeddin Keykubat’ın ölümünden sonra tahta geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başarısız siyaseti, devletin her kademesine işlemiştir. 1243 yılında Moğollar ile gerçekleşen Kösedağ Savaşı neticesinde Türkiye Selçuklu Devleti için yıkılış süreci de başlamış oldu. Bu çalışmada, Anadolu halkının Moğol tahakkümüne nasıl karşı koymaya çalıştığını, yıkılmaya yüz tutmuş bir devletten sıyrılıp, yaşamış oldukları bölgeleri korumak için beylik düzeyine nasıl eriştiklerine ve Moğol hâkimiyetinin Anadolu'da nasıl sona erdiğini sizlerle paylaşmayı amaç edindik.

Özet Malazgirt Zaferi'nin ardından Selçuklularla Bizans arasındaki çekişmelere sahne olan Kastamonu bölgesinin fethi, Çobanoğulları Uc Beyliği zamanında tamamlanmıştır. Anlaşıldığı üzere, bu bölgede Bizans'ın son direniş merkezi Gideros... more

Özet Malazgirt Zaferi'nin ardından Selçuklularla Bizans arasındaki çekişmelere sahne olan Kastamonu bölgesinin fethi, Çobanoğulları Uc Beyliği zamanında tamamlanmıştır. Anlaşıldığı üzere, bu bölgede Bizans'ın son direniş merkezi Gideros kalesi olmuştur. Bugünkü Cide ilçesinin Karadeniz kıyılarında bulunan Gideros koyu üzerinde yükselen bu kale, o zamanlar Kastamonu sahillerindeki önemli bir limanı kontrol altında tutmaktaydı. Yürüttüğümüz araştırmalar sonucunda, Gideros kalesinin 683 senesinin Recep / 1284 yılının Eylül-Ekim ayları içinde Çobanoğulları Uc beyi Muzaffereddin Yavlak Arslan tarafından fethini konu alan bir fetihnâmeye ulaşmış bulunuyoruz. Adı geçen yöneticinin hizmetinde münşî görevini yürüten Hüsameddin Hasan b. Abdülmü'min el-Hôyî tarafından kaleme alınmış olan bu belge, makalemiz kapsamında Farsçadan Türkçeye çevrilmiş ve değerlendirilmiştir. Ele aldığımız bu belge, öncelikle Kastamonu bölgesinin fethini konu ederek günümüze ulaşmış olan tek fetihnâme olması ve Çobanoğulları Beyliği tarihine ışık tutması açısından dikkat çekmektedir. Bunun yanı sıra bahsi geçen vesika, XIII. yüzyılda Selçuklu – Bizans ilişkilerinin, o dönem kale kuşatma tekniklerinin ve Selçuklularda fetihnâme yazma geleneğinin incelenmesi bakımından da önem arz etmektedir.
Anahtar kelimeler: Selçuklular, Sultan II. Mesud, Yavlak Arslan, Kastamonu, Cide, Hasan el-Hôyî, Bizans
Abstract
The conquest of Kastamonu region, which is became a scene of tensions between the Seljuqs and the Byzantines after the Malazgirt Victory, was completed at the time of the Chobanoghlu Border Emirate. As it turns out, Gideros fortress was the last center of Byzantium resistance in this area. Rising above Gideros Cove on the Black Sea coast of today's Cide district, this fortress took in its control a important port of Kastamonu region.
As a result of our researches, we have reached a victory announcement about the conquest of Gideros in Rajab of 683 / September-October of 1284 by Muzaffar al-Din Yavlak Arslan, the ruler of Chobanoghlu Border Emirate. The announcement, which was writen by his secretary Husam al-Din Hassan b. Abd al-Mumin al-Khoyi, has been translated from Persian to Turkish and evaluated within the scope of current article.
This document, which we deal with, draws attention first of all from these view points: it is the only conquest announcement on Kastamonu region, that has reached to our days and it sheds light on the history of the Chobanoghlu Principality. In addition to these, the betting document is also important for the investigation of Seljuq - Byzantine relations in the XIII century, the fortress siege techniques of that period and the tradition of victory announcement writing among the Seljuqs.
Key words: Seljuqs, Sultan II. Mesud, Yavlak Arslan, Kastamonu, Cide, Hassan al-Khoyi, Byzantine

As a consequence of the Mongol invasion, in the 13th century which caused great damage and loss to the Turkic and Islamic world, the big scientific centers such as Bukhara, Samarkand and Baghdad were destroyed and the scientific... more

As a consequence of the Mongol invasion, in the 13th century which caused great damage and loss to the Turkic and Islamic world, the big scientific centers such as Bukhara, Samarkand and Baghdad were destroyed and the scientific environment where scientists could conduct their studies was eliminated. During this period, the scholars accommodating and working in these big centers of science searched for new places to protect themselves and continue their activities. Under these circumstances, Konya in Anatolia and Cairo in Egypt had become
attraction points for scientists. Specifically, during the 13th century, the Anatolian Seljuk capital Konya, has become one of centers of Islamic civilization, with extensive construction activities and significant scientific studies. Among these construction activities, madrasas which are educational institutions are of great importance. The Karatay Madrasa is one of the most outstanding structures in terms of both architectural and decorative features. The aim of this study is to examine and assess the architectural characteristics of the Karatay Madrasa which is well known for the dense tile mosaic ornament elements and monumental portal. According to the inscriptions on portal of Karatay Madrasa it was built in 649 H./1251 A.D. under patronage of the Grand Vizier and Amir Jalaluddin Qaratai during the reing of the Izz ad-Dīn Kaykāwus II. It is possible to state that the Karatay Madrasa, which hosted the visits, meetings and activities of the scholars and wisemen of the period, also guided the cultural life of the city.
The building is located in the city center, very close to Alaaddin Hill which is the inner castle of Konya. It is interesting to note that the Karatay Madrasa, which is the one of Anatolian Seljuk period madrasas with single floor, single iwan and closed courtyard, has a portal that doesn’t placed on the same axis as the iwan and the main facade. In addition, the monumental portal of the building which doesn’t open to the entrance iwan is differentiated by this feature from the widespread architectural practices of the era. The first examples of a closed courtyard plan, which can be observed in Anatolia in the middle of 12th century at Danishmendid madrasas such as Tokat Yağıbasan Madrasa (1152) and Niksar Yağıbasan Madrasa (1158), emerging about a hundred year later in a more advanced and regular manner in Karatay Madrasa revealing the architectural value of the building. While the structure is expected to reflect symmetrical features in the original architectural plan, some mismatches and irregularities within the architectural context of the madrasa highly probably occurred as an outcome of uncountable repairs and intense destruction over time.

Moğolların tarihe isimlerini kalın harflerle yazdırmaları, Temucin’in Cengiz Han ünvanı alarak Moğolların başına geçmesi ile olmuştur. Moğollar; Çin’den Orta Asya’nın derinliklerine, buradan Hindistan’a, Karadeniz’in kuzeyine, Anadolu ve... more

Moğolların tarihe isimlerini kalın harflerle yazdırmaları, Temucin’in Cengiz Han ünvanı alarak Moğolların başına geçmesi ile olmuştur. Moğollar; Çin’den Orta Asya’nın derinliklerine, buradan Hindistan’a, Karadeniz’in kuzeyine, Anadolu ve Avrupa’ya kadar çok geniş bir sahada büyük etkiler bırakmışlardır. Tarihin seyrini çok defa değiştiren Moğolların 1243 yılından sonra Anadolu’da göstermiş oldukları faaliyetler, bu çalışmamızın temelini oluşturmuştur.