Celal Bayar Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Bu yazının amacı 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşmiş olan askeri darbesinin nedenlerini ve yarattığı sonuçları tek seferde, özet bir şekilde incelemek ve sonuçlandırmaktır. 7 Ocak 1946 tarihinde kurulmuş olan Demokrat Parti’nin nasıl... more

Bu yazının amacı 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşmiş olan askeri darbesinin nedenlerini ve yarattığı sonuçları tek seferde, özet bir şekilde incelemek ve sonuçlandırmaktır. 7 Ocak 1946 tarihinde kurulmuş olan Demokrat Parti’nin nasıl kurulduğunu ve 1946-50 seçimlerinde halk arasında nasıl yayıldığını; ardından 1950-1960 yıllarını kapsayan zaman periyodunda Demokrat Parti’nin ülkeyi nasıl yönettiğini ve bu yönetim biçiminin 27 Mayıs askeri müdahalesine nasıl götürdüğünü, bu zaman dilimi içerisinde muhalefetin tutumunu ve 27 Mayıs 1960 darbesinin Türkiye Cumhuriyeti için nasıl sonuçlar getirdiğini ele alacağız.

Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde, Demokrat Parti iktidarına karşı 1957’den itibaren örgütlenen bir grup asker, gizli cunta faaliyetleri yürütmüşler ve 27 Mayıs 1960 günü askeri darbe ile Türkiye’deki iktidarı ele geçirmişlerdir. Darbe... more

Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde, Demokrat Parti iktidarına karşı 1957’den itibaren örgütlenen bir grup asker, gizli cunta faaliyetleri yürütmüşler ve 27 Mayıs 1960 günü askeri darbe ile Türkiye’deki iktidarı ele geçirmişlerdir. Darbe sonrasında, Org. Gn. Cemal Gürsel’in başkanlığında bir hükümet ve üyeleri askerlerden oluşan Milli Birlik Komitesi kurulmuş ve komite, hükümet, 27 Mayıs 1960’dan 15 Ekim 1961’e kadar 1 yıl 8 ay görev yapmışlardır. Bu süre zarfında Türkiye’nin iç ve dış politikasında birçok değişiklik yaşanmıştır. Söz konusu dönemde Dışişleri Bakanlığı görevine Selim Rauf Sarper getirilmiştir. Sarper, görev yaptığı süre boyunca Türkiye’nin diğer ülkeler ile olan ilişkilerinin yönetilmesine öncülük etmiş, darbe sonrası kurulan hükümetin diğer devletler tarafından meşruiyetinin tanınmasında etkin olmuştur. Sarper, Türk Dış Politikasının belirlenmesinde önemli bir karar mercii olmuştur. Darbe sonrasında, Türk dış politikasındaki karar verici kimselerinin, Soğuk Savaş’ın yumuşamaya başladığı bu dönemde izleyecekleri uluslararası veya bölgesel politikaların neler olacağı merak konusu olmuştur.

1877 yılından 1943 yılına kadar Türkiye'de yapılan seçimler iki dereceliydi 1. 1946 yılında yapılan erken seçimlerle birlikte Türkiye tarihinde ilk kez, tek dereceli seçim sistemi uygulanmış oldu. Ancak, kabul edilen sistem tartışmaları... more

1877 yılından 1943 yılına kadar Türkiye'de yapılan seçimler iki dereceliydi 1. 1946 yılında yapılan erken seçimlerle birlikte Türkiye tarihinde ilk kez, tek dereceli seçim sistemi uygulanmış oldu. Ancak, kabul edilen sistem tartışmaları da beraberinde de getirdi. Çünkü, bilinen şekliyle sistem, açık oy-gizli tasnif sistemine dayanıyordu. Nitekim 1946 seçimleri de kendinden önceki (1912) ve sonraki (1957) şaibeli ve sorunlu seçimler arasında yerini aldı. DP başta olmak üzere muhalefetin en önemli gündem konusu seçim kanunu ve seçim güvenliği olunca, CHP iktidarı da konuya eğilmek zorunda kaldı; 1949 yılı başında kurulan Şemsettin Günaltay Hükümeti'nin ilk ele aldığı konulardan biri seçim kanunuydu. 1949 yılının ilk aylarında başlayan seçim kanunu hazırlıkları, yıl boyunca devam etti. Hatta yabancı ülkelerin seçim kanunları incelenerek uyguladıkları sistemler (çoğunluk, nispi temsil ve bunların çeşitli varyasyonları) konunun uzmanları tarafından Türkçeye çevrildi 2. Kanun tasarısı belli bir hazırlık döneminden sonra 1950 yılı başlarında TBMM gündemine taşındı. İlk geldiği yer, üç partiden (CHP, DP ve MP) oluşan Karma Komisyon'du. Anayasa, İçişleri ve Adalet komisyonlarından gelen onar üyeden oluşan komisyonun başkanı Dr. Behçet Uz'du. Komisyonda MP'li üyeler nispi temsil sisteminin kabul edilmesini savunurken (Hasan Dinçer), DP milletvekillerinin nispi temsil konusunda ısrarı yoktu. Onların ısrarı –Nuri Özsan'ın belirttiği gibi-dürüst bir seçimin gerçekleşmesini sağlayacak bir seçim kanunuydu. İktidar partisi, seçim kanunu konusunda DP ile uzlaşma eğilimindeydi. Kamuoyunun da bu konuda büyük bir beklentisi vardı. İktidar, MP'nin taleplerini ise görmezden geldi. MP, küçük ve marjinal bir parti olarak görülüyor ve dikkate alınmıyordu. Başbakan Yardımcısı Nihat Erim komisyonda yaptığı konuşmada, 35 ülkenin anayasalarını incelediğini, bunların büyük çoğunluğunun nispi temsil sistemini kabul etmiş olsalar da, bu konudaki tartışmaların henüz bitmediğini ve bu ülkelerde nispi temsil sisteminin sakıncaları üzerinde sıklıkla durulduğunu, İngiltere'nin kendi bünyesine uygun görmediği için nispi temsil sistemini kabul etmediğini, bu sistemin en büyük kusurunun meclisleri küçük parçalara ayırmak olduğunu ve mesuliyetli bir hükümet olanağını ortadan kaldırdığını anlattı. Erim, 25 Ocak 1950 tarihinde günlüğüne de şunları yazmıştı: " İngiltere'nin 1945 seçimleri hakkında Mc Collum adlı Oxford profesörü tarafından yazılan güzel bir kitabı okuduktan sonra İnönü'ye verdim. Evvelki gün, İnönü bu kitabı çok istifadeli bulduğunu, bizim için istifade edilecek derslerle dolu bir kitap olduğunu söyledi ve 'Birkaç kitaba birden başladım. Bilmezsin okumak benim için ne büyük şifa ve teselli. Ufkum genişliyor. İleri cemiyetler hakkında bilgi edindikçe bizim vaziyetimizi düzeltmek için cesaretim artıyor' dedi. Ben, 'Paşam, okuyabilen insan daima canlı kalır. Beşeriyet içinde yaşayan bir fikir uzvu olduğunu anlar. Kaldı ki bizim için Anglo-Sakson siyasi edebiyatını takip etmek ayrıca faydalı. Demokratik hayatı Anglo-Sakson usulleri dahilinde inkişaf ettirmek için o sistemi bizim yakından takip etmemiz  Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 1 Bu konuda örneğin bkz.

Osmanlı Devleti’nin bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti oluşum ve gelişiminde pek çok sıkıntılı süreçler yaşandı. Özellikle de çok partili yaşamda bazı isimler ön plana çıktı. İşte bu isimlerden birisi de Türkiye Cumhuriyeti tarihine siyasî... more

Osmanlı Devleti’nin bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti
oluşum ve gelişiminde pek çok sıkıntılı
süreçler yaşandı. Özellikle de çok partili yaşamda
bazı isimler ön plana çıktı. İşte bu isimlerden birisi
de Türkiye Cumhuriyeti tarihine siyasî hayatıyla damga
vuran Celal Bayar’dır. Başta idarî görevlerde beliren Bayar,
Millî Mücadele’nin ardından siyasî alanda da kendini ispatladı.
Hareketli bir seyir gösteren Bayar’ın hayatı, Türkiye
Cumhuriyeti tarihini anlama noktasında büyük önem
taşır. Bu açıdan çalışmamızda, Bayar’ın kısa bir yaşam öyküsüne
ve onun yaşadığı süreçlere değinildi.

Türkiye'de Atatürk döneminde uygulanmak istenen fakat başarılamayan çok partili sistem 1946 yılında hayat bulmuştur. Bu dönemde kurulan muhalefet partileri arasından en önemli olanı hiç şüphesiz Demokrat Partidir. Öyle ki kısa sürede... more

Türkiye'de Atatürk döneminde uygulanmak istenen fakat başarılamayan çok partili sistem 1946 yılında hayat bulmuştur. Bu dönemde kurulan muhalefet partileri arasından en önemli olanı hiç şüphesiz Demokrat Partidir. Öyle ki kısa sürede halkın dikkatini çekmiş ve bir iktidar alternatifi olduğunu kanıtlamıştır. Demokrat Parti kurulduktan kısa bir süre sonra, 1947 yılında yapılması gereken seçimler bir yıl öne alınmış ve 1946 yılında iktidar lehine olan uygulamaları bakımından son derece tartışmalı bir seçime rağmen Ana Muhalefet konumuna yükselmiştir. Dört yıl süren bu süreçte Demokrat Parti, İktidarın ve Bürokrasinin yarattığı birçok güçlüğü de aşmaya çalışmıştır. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde ise tek başına iktidar olma şansı yakalayan Demokrat Parti bundan sonraki 10 yılda da aynı şekilde iktidarda kalmıştır. Türkiye'nin demokrasi tarihi açısından son derece önemli olan bu yıllarda Demokrat Parti'nin muhalefet ve basın ile olan ilişkileri sıklıkla tartışılmıştır. Özellikle 1957-1960 arası dönemde iyice gerilen bu ilişkiler 27 Mayıs 1960 Askeri müdahalesinin temel sebepleri arasında gösterilmesinden dolayı son derece önemlidir. Bu çalışmada Demokrat Parti'nin 1946-1950 arası olan muhalefet yıllarında yaşadığı güçlüklerin yanı sıra iktidarının 1950-1956 yıllarındaki uygulamalara da yer verilmiştir. Böylece son üç yılda yaşanan olayların sebepleri anlaşılmaya çalışılırken özellikle DP ve CHP arasındaki gerginliğin sonuçları da belirtilmeye çalışılmıştır.
Multiparty system, which desired to be implemented during Ataturk's period but hadn't been achieved, has found life in 1946. The most important of the opposition parties established during this period is undoubtedly the Democratic Party. Democratic Party soon attracted the attention of the public and proved itself that it's an alternative for ruling the government. Shortly after the establishment of the Democratic Party, the elections to be held in 1947 held a year early in 1946, despite the highly controversial election in favor of Main Power, it became the Main Opposition Party. The Democratic Party tried to overcome too many difficulties created by the Main Power and the Bureaucracy during this for years.In the elections of May 14, 1950 the Democratic Party had the chance of become a ruler by itself and kep the power for the next 10 years. These years are extremely important for Turkey's History of Democracy and during this time the relations of the Democratic Party with the opposition parties and the press have been frequently discussed. These relations which became very tense in between 1957 and 1960 are important because of their involvement in the military intervention. This thesis includes the difficulties faced by the Democratic Party in 1946-1950 and it's practices in 1950 and 1956. While trying to understand the reasons of the events happened in the last three years, the results of the tension between DP and CHP were also mentioned

Demokrat Parti'nin iktidar yılları

1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP’nin seçimleri kazanması durumunda başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Nihat Erim için şok etkisi yaratmıştır. Hayal kırıklığına uğrayan... more

1950 Genel Seçimleri, CHP yöneticileri için beklenmedik bir
şekilde sonuçlanmıştır. Özellikle CHP’nin seçimleri
kazanması durumunda başbakanlık koltuğuna oturması
beklenen Nihat Erim için şok etkisi yaratmıştır. Hayal
kırıklığına uğrayan Erim, 1950 Seçimlerinin sonuçlarını bir
“kaza” olarak görmüş ve “milletin DP tarafından 1950’ye
kadar geçen zaman içinde aldatıldığı”, “14 Mayıs’ta milletin
aldanma duygusuna kapılarak DP’yi iktidara getirdiği” tezini
savunmaya başlamıştır. 1946-1950 yılları arasında uzlaşmacı
bir siyasi portre çizmiş olan Erim, halka gerçekleri anlatmak
ve göstermek adına dört yıl boyunca DP iktidarına yönelik
uzlaşmaz ve amansız bir muhalefet politikası yürütmüştür.
CHP Genel Başkanı İnönü’den aldığı örtülü destekle ve Ulus
Gazetesi’nin başında olmanın verdiği avantajlarla sert
muhalefetini, CHP’nin genel politikası haline getirmiştir.
Eleştirilerinin odak noktası, rejimin geleceği ile ilgili
konulardı. Muhalefetteyken demokratik ilerlemeyi
hızlandıracağı sözünü veren DP, iktidara geldikten sonra
sözünü unutarak tam tersi bir politika izlemeye başlamıştır.
Erim tarafından, DP’nin gerçek amacının diktatörlük kurmak
olduğu seçmene anlatılmasına rağmen; 1954 Genel
Seçimlerinde seçmen yine DP’yi tercih etmiştir. Erim’in
1954 Seçimlerini, önceki seçimlerin aksine, olgunlukla
karşılayıp kabullendiği ve sert muhalefet metodunu
değiştirdiği görülmüştür.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs 1960 tarihinde yönetime el koydu. Bu Cumhuriyet tarihinde meşru yönetime ilk müdahale, ilk darbeydi. Darbenin başarılı olabilmesi için öncelikle meşru Hükümetin en üst kademesindeki isimlerin tutuklanması... more

Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs 1960 tarihinde yönetime el koydu. Bu Cumhuriyet tarihinde meşru yönetime ilk müdahale, ilk darbeydi. Darbenin başarılı olabilmesi için öncelikle meşru Hükümetin en üst kademesindeki isimlerin tutuklanması gerekiyordu. Bu amaçla Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Demokrat Partili bakanlar, milletvekilleri ve parti idarecileri tutuklandı. İkinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve siyasi partilerin faaliyetleri durduruldu. Tutuklanan Demokrat Partililer Ankara’da Harp Okulu’na ve İstanbul’da Davutpaşa Kışlası’na götürüldü.
Millî Birlik Komitesi, bir yandan tutuklanan Demokrat Partililerin Yassıada’ya sevkini sağladığı gibi diğer yandan da darbeye meşruiyet kazandırmak ve yargılanmalarını sağlayabilmek için gerekli hukukî düzenlemeleri gerçekleştirdi. Yaptığı düzenlemelerle hukukî olarak kendisini güvence altına almaya çalışan Millî Birlik Komitesi, kamuoyu nezdinde de darbeyi meşrulaştırmak üzere harekete geçti. Bu amaçla birçok yola başvuran Millî Birlik Komitesi, Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla halkı etkilemeye ve kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Bu bildiride arşiv belgeleri ve dönemin basını ışığında Millî Birlik Komitesi’nin 27 Mayıs 1960 darbesini meşrulaştırmak ve kamuoyu oluşturmak adına Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla yaptığı faaliyetler incelenecektir.

Osman Bölükbaşı’nın yaşamı, Türk milletinin güçlü ve cesur sesi olma ve Türk milliyetçilerinin daima yanında olma mücadelesiyle geçmiştir. Bu cesur ve güçlü ses, makama veya zenginliğe iltimas etmemiş, daima fakir ve yoksul Anadolu’nun... more

Osman Bölükbaşı’nın yaşamı, Türk milletinin güçlü ve cesur sesi olma ve Türk milliyetçilerinin daima yanında olma mücadelesiyle geçmiştir. Bu cesur ve güçlü ses, makama veya zenginliğe iltimas etmemiş, daima fakir ve yoksul Anadolu’nun sesini duyurmaya çalışmıştır. Bu güçlü ses, kendisine “İnönü’ye ve bana suikast düzenleyecek” iftirasını atarak tutuklanmasına sebep olan Celal Bayar’a, “Biz öldüreceksek adam öldürürüz, köpek öldürmeyiz” diyerek cevap vermiştir.

Mahmut CelalBey,siyasi hayatındaki tecrübelerini İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne 1907’de üye olarak gerçekleştirmeye başlamıştır.Bursa’da ikamet eden ve bankacılıkla uğraşan Mahmut Celal Bey, önce “Küme” adı verilencemiyetin gizli bir... more

Mahmut CelalBey,siyasi hayatındaki tecrübelerini İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne 1907’de üye olarak gerçekleştirmeye başlamıştır.Bursa’da ikamet eden ve bankacılıkla uğraşan Mahmut Celal Bey, önce “Küme” adı verilencemiyetin gizli bir koluna üye olmuştur. Daha sonra ise cemiyet tarafından Bursa Kâtibi Mesulü olarak görevlendirilmiştir. Bursa’daki faaliyetleri cemiyet tarafından faydalı bulununca İzmir’deki karışık ortamda daha yararlı olabileceği düşünülmüş ve İzmir Kâtibi Mesulü sıfatıyla İzmir’e gönderilmiştir. Bu görev ile Mahmut Celal Bey,İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ege bölgesindeki birinci derecedeki sorumlusu haline gelmiştir. Mahmut Celal Bey İzmir’e geldikten sonra mütareke döneminde İzmir Müdafaa-i Hukuk-ıOsmaniyye Cemiyeti’ne girmiş ve İzmir’in Yunan işgâl sahasına girmemesi için pek çok faaliyette bulunmuştur. İzmir’in işgâli sırasındaise“Galip Hoca” takma adıyla hoca kılığında işgâlekarşı propaganda faaliyetleriyle devam etmiştir. Makalenin ana muhtevasını da Mahmut Celal Bey’in İzmir Kâtibi Mesulü sıfatıyla İzmir’deki faaliyetleri ve İzmir’de işgâl faaliyetlerinin başlangıcında hangi olayların meydana geldiği oluşturmuştur. Bu eser, başta müracaat eserler olmak üzere pek çok araştırma eserden, çeşitli makalelerden, süreli yayınlardan ve Devlet Arşivleri Başkanlığı’ndan elde edilmiş olan arşiv vesikalarından yararlanılarak oluşturulmuştur.

Bu çalışma Demokrat Parti’nin doğuşu, siyasi pozisyonu, muhalefeti, iktidara gelişi ve iktidardaki altın yılları olarak adlandırılan 1950-1954 tarihleri arasındaki siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel politikalarıyla dış politikası hakkında... more

Bu çalışma Demokrat Parti’nin doğuşu, siyasi pozisyonu, muhalefeti, iktidara gelişi ve iktidardaki altın yılları olarak adlandırılan 1950-1954 tarihleri arasındaki siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel politikalarıyla dış politikası hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Bu sebeble önce dönemin tarihsel arka planına bakarak tek partili sistemden çok partili sisteme geçişin iç ve dış nedenleri araştırılmış, çok partili sisteme geçişte Demokrat Partinin doğuşu dörtlü takrir ile incelenmiş sonrasında da muhalefet yıllarına değinilmiştir. İkinci kısım ise Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelişinden 1954’e kadar ki sürecini yani altın yıllarını incelemektedir. Bu bölümde Demokrat Partinin fikri yapısı, siyasi duruşu ilk olarak incelenmekte ardından sırasıyla Demokrat Parti’nin ilk icraatı ki bunlar iktidara reel olarak sahip olma amacıyla yaptığı icraatıdır, ardından da ekonomik, sosyo-kültürel ve dış politikaları incelenip konu tamamlanmaktadır.

Bu çalışma Alparslan Türkeş Bey’in, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı iken Yeni İstanbul Gazetesi’ne verdiği “Türkeş Konuşuyor” başlıklı bir aylık tefrikanın derlenmesinden ibarettir. Türkeş Bey’in, “Türkeş Konuşuyor”... more

Bu çalışma Alparslan Türkeş Bey’in, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı iken Yeni İstanbul Gazetesi’ne verdiği “Türkeş Konuşuyor” başlıklı bir aylık tefrikanın derlenmesinden ibarettir. Türkeş Bey’in, “Türkeş Konuşuyor” başlığıyla yayımlanan tefrikalarında 1939’dan 1961’e kadar dönemin önemli hadiselerine ışık tutulmakta; birçok konu hakkında bilinmeyenler belki de ilk kez kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Bu kapsamda II. Dünya Savaşı öncesinde Türk Ordusu’nun durumu; 3 Mayıs 1944 Türkçülük olayları ve Türk milliyetçilerinin maruz kaldığı işkenceler; Demokrat Parti dönemi; 27 Mayıs 1960 Darbesi; İsmet İnönü’nün bu süreçteki tutumu ve daha birçok hadise Türkeş Bey’in bakış açısından Türk kamuoyuna sunulmaktadır. Söz konusu yazılar, bizatihi dönemi yaşayan ve birçok önemli hadisede aktif rol üstlenen bir Türk askerinin gözünden Türkiye’nin 1939-1961 dönemine ışık tutmak ve okuyucu ile buluşturmak gayesi ile yayına hazırlanmıştır.

Nasrullah Uzman, “27 Mayıs 1960 Darbesini Meşrulaştırma Çabaları: ‘27 Mayıs İnkılâp Hareketi Niçin Yapıldı?’”, Tarih Yolunda Bir Ömür Prof. Dr. Hale Şıvgın'a Armağan, Ed. Necdet Hayta-Nejla Günay-Mustafa Can, Gazi Kitabevi, Ankara 2020,... more

Nasrullah Uzman, “27 Mayıs 1960 Darbesini Meşrulaştırma Çabaları: ‘27 Mayıs İnkılâp Hareketi Niçin Yapıldı?’”, Tarih Yolunda Bir Ömür Prof. Dr. Hale Şıvgın'a Armağan, Ed. Necdet Hayta-Nejla Günay-Mustafa Can, Gazi Kitabevi, Ankara 2020, s. 1087-1099.

DP (Demokrat Parti) iktidarı ile ana muhalefet partisi CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) arasındaki ilişkinin genel olarak gergin olduğu söylenebilir. DP iktidarında (1950-1960) iki parti arasında sadece dört kez iyi ilişkiler dönemi... more

DP (Demokrat Parti) iktidarı ile ana muhalefet partisi CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) arasındaki ilişkinin genel
olarak gergin olduğu söylenebilir. DP iktidarında (1950-1960) iki parti arasında sadece dört kez iyi ilişkiler dönemi
yaşanmıştır. Bunlardan en uzunu, Yalman Suikastı (22 Kasım 1952) ile başlayıp MP (Millet Partisi)’nin kapatılması
ile sona eren dönemdir. Temmuz 1953’te MP, Atatürk inkılaplarının aleyhinde faaliyette bulunduğundu ve dini siyasete
alet ettiği gerekçe gösterilerek geçici olarak kapatılmıştı. CHP, MP’nin kapatılmasına içerik yönünden destek
vermekle birlikte hukuki açıdan karşı çıkmıştır. Bir siyasi partinin çok kolay bir şekilde sulh ceza mahkemesi
tarafından kapatılması, CHP’yi endişelendirmiştir. Aynı yöntemin ileride kendilerine de uygulanabileceğini düşünerek
iktidara karşı tepkisini ortaya koymuştur. CHP’nin tutumu, DP tarafından hiç hoş karşılanmamıştır. Dolayısıyla
CHP’nin bu hamlesi, iki parti arasındaki iyi ilişkilerin sonunu getiren gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Bununla
birlikte iki parti arasında Atatürk inkılaplarının asıl savunucusunun kim olduğu tartışması başlamıştır. Öte yandan
irtica ile mücadele karşısında CHP tarafından yalnız bırakıldığını düşünen DP, irtica ile mücadele amaçlı Milli
Selamet Kanunlarını çıkartmıştır. CHP de iktidarın bu kanunları çıkartmaktaki asıl amacının, hürriyetleri
sınırlandırmak olduğunu savunmuş ve rejimi kurtarmak adına gelecek genel seçimlerde MP ile ittifak görüşmelerine
başlamıştır. Bir partinin kapatılması; laiklik konusunda zıt görüşlere sahip iki partiyi bir araya getirmeyi sağlarken,
CHP-DP arasındaki gergin atmosferin daha da yükselmesine neden olmuştur.
Gerginleşen atmosfere rağmen Başbakan Adnan Menderes, Kasım 1953’e kadar ilişkileri tekrar yumuşatmak için
büyük çaba sarf etmiş, fakat CHP tarafında karşılık bulmayınca ilişkiler, tamamen kopmuştur. Bunun üzerine DP,
uzun süredir askıda tuttuğu CHP’nin mallarının hazineye devredilmesi sürecini hızlandırmıştır.
Anahtar Kelimler: Millet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Muhalefet, Ahmet Emin Yalman Suikastı,
İrtica.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan dış siyasi gelişmeler ve şartların zorlamasıyla oluşan ekonomik ve toplumsal kaygılar, Türkiye’de çok partili hayatı zorunlu kıldı. Bu süreçte Türk siyasi tarihinin en önemli gelişmelerinden biri, 7... more

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan dış siyasi gelişmeler ve şartların
zorlamasıyla oluşan ekonomik ve toplumsal kaygılar, Türkiye’de çok partili hayatı zorunlu kıldı. Bu süreçte Türk siyasi tarihinin en önemli gelişmelerinden
biri, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin (DP) kuruluşu oldu. 1950 seçimleriyle
iktidara gelmeyi başaran ve tek parti idaresine son veren DP, 27 Mayıs 1960
askerî darbesinden sonra kapatıldı. Başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve
Başbakan Adnan Menderes olmak üzere hükümet üyeleri ve milletvekilleri
tutuklanarak vatana ihanet, anayasayı ihlâl, Türk halkını iç savaşa sürüklemek
gibi suçlarla itham edilip Yassıada’da yargılandı. Mahkeme, Bayar dâhil on beş
DP üyesini ölüm cezasına çarptırdı. Fakat bunlardan sadece Adnan Menderes,
Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamları Milli Birlik Komitesi tarafından onaylanırken, Bayar’ın cezası müebbet hapse çevrildi. Kayseri
Cezaevi’nde kalan Bayar, sağlık problemleri sebebiyle 1963 yılında altı aylığına
tahliye oldu. Bu süreçte Ankara Hastanesi’nde gözetim altında kalan Bayar,
tekrar Kayseri Cezaevi’ne gönderildi. Ancak yeniden sağlık sorunları yaşayan
Bayar, hakkında verilen adli tıp raporuyla dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet
Sunay tarafından affedildi. 7 Kasım 1964’de tahliye olan Bayar, bundan sonra
eski DP’lilerin siyasi haklarının geri verilmesi için mücadele etti. Bu arada
müebbet hapse mahkûm olan diğer DP’lilerin de 8 Ağustos 1966’da çıkarılan Af
Kanunu ile tahliyeleri, mesleklerini yapabilmeleri ve memuriyete dönmeleri
sağlandı. Eski DP’liler özgürlüklerine kavuşmalarının ardından birbirleriyle
bağlantılarını kesmemişlerdi. Ayrıca siyasi haklarına yeniden kavuşabilmeleri için
yine Bayar’la birlikte harekete geçtiler. Bu amaçla Bayar ve arkadaşları, “Bizim
Ev” adlı kulübü kurdular. Kulübün İstanbul, Ankara, Adana, Bursa, Samsun ve
Trabzon gibi şehirlerde şubeleri açıldı. Bayar’ın “Bizim Ev Kulübü politika ile
meşgul değildir” sözüyle nitelendirdiği kulüp, DP’lilerin buluşma yeri haline geldi. Birçok ilde açılışı yapılan kulüp sadece DP’lileri değil verdiği yemek ve balolarla siyaset dünyasını da bir araya getirdi. Bizim Ev Kulüpleri demokrasi arayışı içindeki eski DP’lilerin siyasi haklarının geri verilmesine yönelik isteklerini dile getirme ve aynı zamanda “siyasi af” konusunu gündemde tutma, basının ilgisini ve siyasi liderlerin dikkatini çekme noktasında önemli bir yere sahip oldu. Bu çalışmanın amacı; ilk şubesi 1967 yılında kurulan ve 1970’li yılların ortalarına kadar faaliyetlerini devam ettiren Bizim Ev Kulüplerinin çalışmalarını ve Türk siyasetine etkilerini belirlemektir

Bu eser Prof. Dr. Osman Turan’ın hayatının 15 yılını (1954-1969) kapsayan milletvekilliğini ve siyasî faaliyetlerini konu edinmektedir. İlk kez 1954 yılında Demokrat Parti’den Trabzon milletvekili olarak TBMM’ye giren Osman Turan, 1957... more

Bu eser Prof. Dr. Osman Turan’ın hayatının 15 yılını (1954-1969) kapsayan milletvekilliğini ve siyasî faaliyetlerini konu edinmektedir. İlk kez 1954 yılında Demokrat Parti’den Trabzon milletvekili olarak TBMM’ye giren Osman Turan, 1957 seçimlerinde ikinci kez milletvekili seçildi. 27 Mayıs 1960 askerî darbesinde diğer Demokrat Partililer gibi tutuklandı. Yassıada’da aylarca tutuklu kaldıysa da hakkındaki bütün suçlamalardan beraat etti. 27 Mayıs sonrasında siyasî mücadelesine devam etme kararı aldı ve Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak katıldığı 1965 seçimlerinde yine memleketi Trabzon’dan milletvekili seçildi. 1967 yılında Adalet Partisi’nden ihraç edildi. Milliyetçi Hareket Partisi listesinden girdiği 1969 seçimlerini ise kazanamadı. Osman Turan, alışılmışın dışında bir milletvekili/siyasetçi portresi çizdi. Zor olanı seçti. İktidar mensubu bir milletvekili olarak elbette muhalefet partilerinin yanlış tutumlarını ve politikalarını eleştirdi. Bununla birlikte muhalefet partilerinin yapıcı eleştirilerine ve önerilerine kayıtsız kalmadı; hatta çoğu kez kendi partisine/iktidara karşı muhalefet partilerinin haklarını da müdafaa etti. Üstelik İktidardaki Muhalif olarak yanlış bulduğu hususlarda mensup olduğu partiyi/iktidarı eleştirmekten de geri kalmadı. Osman Turan’ın Avrupa’dan ailesine ve arkadaşına gönderdiği mektuplar, Demokrat Parti grup toplantılarında yaptığı konuşmalar, Yassıada’dan ailesine yazdığı mektuplar ile birçok belge ve fotoğrafın ilk defa kullanıldığı bu eserde Türk siyasî hayatına dair çarpıcı örnekler yer almaktadır.

Milli bayramlar, toplumsal birlik ve beraberliğin önemli simgelerindendir. TBMM, 23 Nisan 1921’de aldığı bir kararla yeni Türk Devleti’nin ilk bayramı olarak 23 Nisan gününü “Milli Bayram” kabul etti. 23 Nisan gününün ilk defa çocuklarla... more

Milli bayramlar, toplumsal birlik ve beraberliğin önemli simgelerindendir. TBMM,
23 Nisan 1921’de aldığı bir kararla yeni Türk Devleti’nin ilk bayramı olarak 23 Nisan
gününü “Milli Bayram” kabul etti. 23 Nisan gününün ilk defa çocuklarla anılmaya
başlanması ise Himaye-i Etfal Cemiyetinin Milli Bayramı fırsat bilerek yardım toplama
faaliyetleriyle oldu. 1927 yılından önce 23 Nisan; “Çocuk Günü”, “Çocuk Bayramı” gibi
kavramlarla anılsa da ilk kapsamlı Çocuk Bayramı kutlamalarına 23 Nisan 1927 yılında
başlandı. Kutlamalar, Cumhuriyete sahip çıkan çocuklar yetiştirme arzusuna paralel olarak
gelişti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin demokratikleşme çabaları doğrultusunda
çok partili siyasi hayata geçilmesi ile Demokrat Parti kuruldu. Tek parti Türkiye’sinde o güne
kadar görülmemiş bu siyasi hareketlilik, DP’nin 1950 yılında iktidarı eline almasıyla
sonuçlandı. On yıllık iktidarı döneminde ülke içindeki siyasi ve toplumsal gerginlikler ile dış
politikada meydana gelen olaylar DP yönetimini şekillendirirken, bu gelişmeler yapılan milli
bayram kutlamalarına da yansıdı. Bu çalışmanın amacı, DP döneminde yapılan 23 Nisan
Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı kutlamalarını, öncesinde yapılan törenlerle
karşılaştırmalı olarak İstanbul - Ankara örneğinde ve dönemin gelişen olayları ile birlikte ele
almaktır.

كان عبد الحكيم مصطفى ريجي اوغلو (١٩١٠-١٩٧٥) في الستينات، في الوقت الذي بدأ الأدب التركماني العراقي يستند إلى أسس متينة، صوتا هاما للأتراك العراقيين. وكان لديه العديد من المنشورات من نوع النقد والتجريب، التي حافظ فيها دائمًا على المنفعة... more

Tek parti idaresine başkaldıran bir kaymakam olarak adını duyuran Fuat Arna, kısa bir süre sonra Türk siyasi hayatı içinde yerini aldı. Dönemin en önemli muhalif partisi olarak kurulan Demokrat Parti’nin Birinci Büyük Kongresi’ne Bursa... more

Tek parti idaresine başkaldıran bir kaymakam olarak adını duyuran Fuat Arna, kısa bir süre sonra Türk siyasi hayatı içinde yerini aldı. Dönemin en önemli muhalif partisi olarak kurulan Demokrat Parti’nin Birinci Büyük Kongresi’ne Bursa delegesi olarak katıldı. Kongrede yaptığı sert konuşmasıyla dikkatleri üzerine çekti; Türk milleti zaman zaman “Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var” sözlerini hatırlatarak, “mağrurlanma ey reis senden büyük millet var” diyen Arna, CHP yönetimini ve İnönü’yü ağır bir dille eleştirdi. Onun bu çıkışı DP ileri gelenlerince gözden kaçmadı; partinin teşkilatlanması için müfettiş olarak görevlendirildi. Ancak kısa bir süre sonra 1946 ruhunu kaybettiğini düşündüğü partiden ayrıldı. Bu ayrılık Arna’yı siyasetten ayırmadığı gibi Türkiye’de çok partili hayata geçiş süresince muhalefet olgusunun gelişmesinde bir adım daha öne çıkardı. Dönemin önemli muhalif partilerinden MP, CMP ve CKMP’de görev alan Arna, muhalefetini sadece siyaseten değil, gazeteci olarak da ortaya koydu. Millet gazetesindeki “Menderes İktidarı Ateşle Oynuyor” adlı makalesinde, hem Meclise hem de Adnan Menderes’e hakaret ve hükümetin manevi şahsiyetini tahkir ettiği gerekçesiyle sekiz ay hapse mahkûm edildi.
Baskılar ve müdahalelere rağmen muhalefet safındaki çalışmalarına devam eden Arna, 1960 darbesine kadar Meclis içinde yer almadı. DP iktidarını deviren 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra oluşturulan Kurucu Meclis’e üye olarak katılan Arna, 1961 seçimlerinde CKMP’den İstanbul Milletvekili seçildi. 1960 darbesinden sonra oluşan yeni siyasi konjonktür ordu tarafından şekillenirken, Arna’nın CHP ve DP dönemindeki muhalif duruşu değişmedi.

Ülkemizdeki tarih öğretimi Orta Asya’dan göç ile başlayan, Osmanlı’nın kuruluşu ile devam eden, ardından Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilanı, inkılaplar ve nihayetinde Atatürk’ün vefatı ile son bulan bir müfredatı takip ediyor. Atatürk... more

Ülkemizdeki tarih öğretimi Orta Asya’dan göç ile başlayan,
Osmanlı’nın kuruluşu ile devam eden, ardından Kurtuluş Savaşı
ve Cumhuriyet’in ilanı, inkılaplar ve nihayetinde Atatürk’ün
vefatı ile son bulan bir müfredatı takip ediyor. Atatürk
sonrasında ve özellikle de “Milli Şef” olarak anılan İsmet İnönü
dönemi ile ve Demokrat Parti döneminde neler yaşandığı, tarih
derslerinde anlatılmadığı gibi bu dönemi anlatan kitapların
ekseriyeti bugüne uzanan politik arka planlar barındırıyor.
Güncel politik argümanlar yer yer bu döneme yapılan atıflarla
tartışılmakta, bu dönemde öne çıkan politik gelişmeler güncel
söylemleri desteklemek için kullanılmakta. Bu nedenle, 1938-
1960 yıllarını kapsayan İsmet İnönü, Celal Bayar ve Adnan
Menderes dönemi bugün hala sıcaklığını koruyor.
Buradan yola çıkan bu kitabın tek bir gayesi bulunmaktadır:
Atatürk’ün vefatından, 27 Mayıs 1960 darbesinin yaşandığı
güne kadar ülkemizde neler yaşandığını ana hatlarıyla aktarabilmek.
Bu amaca ulaşabilmek için siyasi hayata ilişkin kaynaklarda
çeşitlilik sağlamak kadar, toplumsal hayatın siyaset dışında
yer alan diğer boyutlarına da değinmek gerekmektedir.
Bu nedenle, toplumların ve onlara ait dönemlerin hayatın tüm
boyutlarını incelemeden anlaşılamayacağını öne süren ve Antropolojinin
temelini oluşturan “kültür teorisi” ve “bütüncül yaklaşım”
kitabın temel çerçevesini belirlemiştir. Bu bakış açısı sayesinde
kitapta sadece 1938-60 dönemindeki siyasi yaşam değil,
sağlıktan eğitime, dinden edebiyata farklı sosyal ve kültürel
öğeler de yer almaktadır.

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü tarafından Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanan yaygın süreli uluslararası hakemli bilimsel bir dergidir. Haziran ve Aralık aylarında... more

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü tarafından Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere yılda iki kez yayınlanan yaygın süreli uluslararası hakemli bilimsel bir dergidir. Haziran ve Aralık aylarında yayınlanır. Yayın dili Türkçe ve İngilizce'dir. Bu dergide yayınlanan yazılardaki fikirler yazarlarına aittir. Yazarlar makalelerinde Araştırma ve Yayın Etik İlkeleri'ne uyarlar. Dergiye gönderilen makaleler, Turnitin ve Ithenticate İntihal Kontrol Uygulamaları ile denetlenirler.

Demokrat Parti 7 Ocak 1946 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan Manisa Milletvekili Celal Bayar, Kars Milletvekili Fuat Köprülü, Aydın Milletvekili Adnan Menderes ve Mersin Milletvekili Refik Koraltan tarafından kurulmuştur.... more

Demokrat Parti 7 Ocak 1946 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan Manisa Milletvekili Celal Bayar, Kars Milletvekili Fuat Köprülü, Aydın Milletvekili Adnan Menderes ve Mersin Milletvekili Refik Koraltan tarafından kurulmuştur. Parti kurulduktan hemen sonra halk tarafından kabul görmüş ve 1946 seçimlerinde 66 milletvekilliği kazanmıştır. Bu seçim Türk siyasi literatürüne şaibeli seçim olarak geçmiş ve çok tepki toplamıştır. 1947 yılında da bu seçimin etkileri ve tepkileri devam etmiştir. Demokrat Parti partinin kuruluş yıldönümünde “Hürriyet Misakı” adını verdiği bir beyanname yayınlamış ve yarışın eşit şartlar altında gerçekleşmesini istemiştir. 1947 yılı milletvekili ara seçimlerinin yapılmış olduğu yıldır. Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar, partinin kurucuları ve ileri gelenleriyle 1 Nisan 1947 tarihinde İzmir seyahatine çıkmıştır. Bayar ve arkadaşları yaklaşık 1 hafta boyunca
İzmir’de kalmışlar ve Demokrat Parti’nin ara seçimlere girmeyeceğini buradan ilan etmişlerdir. Bu çalışmada Bayar ve arkadaşlarının İzmir’e gidişleri, İzmir’deki
faaliyetleri, Demokrat Parti’nin İzmir Mitingi ve Bayar’ın İzmir Nutku yer almaktadır. Çalışmada T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığından elde
edilen verilerden, dönemin ulusal gazetelerinde çıkmış olan haberlerden ve dönem ile ilgili çeşitli araştırma eserlerden faydalanılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır. İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim kanunu, getirdiği... more

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak
hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır.
İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim
kanunu, getirdiği gizli oy, açık sayım ve adli denetim gibi özellikleri nedeniyle
genel anlamda demokratikti. Hileli ve baskıcı 1946 Genel Seçimlerini
unutmayan Demokrat Parti (DP), demokratik olarak gördüğü yeni seçim
kanuna rağmen seçimlerin dürüst, serbest, baskısız ve en önemlisi de hilesiz
yapılıp yapılmayacağı konusunda büyük endişe ve korkulara sahiptir. DP’ye
göre, ne kadar mükemmel bir kanun yapılırsa yapılsın o kanunu uygulayacak
olan hükûmetin zihniyeti değişmediği sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır.
Bu anlamda da CHP’ye güvenmemektedir. DP, seçimlerin güven içerisinde
dürüstçe yapılmasını sağlamak ve seçim döneminde ortaya çıkacak seçim mücadelesini yumuşatmak adına CHP’ye, birlikte koalisyon hükûmeti kurma
teklifinde bulunmuştur. Sadece DP’li iki bakanın yer alacağı bu hükûmetin
görevi, 1950 Genel Seçimlerini birlikte gerçekleştirmektir. Gerekirse
seçimlerden sonra da rejim meselelerini halletmek adına koalisyon hükûmeti
devam ettirilecektir. Öte yandan yeni seçim kanununda DP, hükûmete daha
demokratik olan nispi temsil seçim usulünü kabul ettirememişti. Bu da
muhalefetin, Meclis’te daha az bir sayıyla temsil edilmesi ya da hiç temsil
edilememesi endişesine neden olmuştur. DP, bu türdeki endişeleri de ortadan
kaldırmak için iktidar partisine bazı tekliflerde bulunmuştur. Buna göre,
partiler, milletvekilliği aday listeleri belirlenirken bazı illerde karşılıklı olarak bir
birlerine kontenjan bırakmalıdırlar. En önemlisi de liderlerinin seçilmesini
garantilemek adına karşılıklı olarak aday listelerinde liderlerine yer
vermelidirler. Bu çalışmanın amacı, Türk Demokrasi Tarihi’nde ilk defa
kurulmaya çalışılan; fakat başarısızlıkla sonuçlanan koalisyon hükûmeti
girişimini incelemektir. Bunun yanı sıra koalisyon fikri karşısında; parti
yetkililerinin ve basının tutumlarını ve üstlendiği rolleri de ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimeler: Koalisyon, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi,
1950 Genel Seçimleri, 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçim
Kanunu

Abdulhakim Mustafa Rejioğlu (1910-1975), Irak Türkmen Edebiyatının sağlam temeller üzerine oturtulmaya başlandığı 1960’lı yıllarda Irak Türklerinin önemli bir sesi olmuştur. Eleştiri ve deneme türünde, birçoğunu o bölgenin önemli bir... more

Abdulhakim Mustafa Rejioğlu (1910-1975), Irak Türkmen Edebiyatının sağlam temeller üzerine oturtulmaya başlandığı 1960’lı yıllarda Irak Türklerinin önemli bir sesi olmuştur. Eleştiri ve deneme türünde, birçoğunu o bölgenin önemli bir mecmuası olan Kardaşlık Dergisi bünyesinde yayımladığı yazıları ile toplumsal faydayı daima kişisel çıkarın önünde tutmuştur. Bu bağlamda Irak coğrafyasında Atatürk’ü de örnek alarak, Türklerin haklarını ve kültürlerini koruması adına birçok hizmetleri olmuştur. İşlediği konularda hep toplumsal meseleleri ele alan Rejioğlu, ömrünü Irak’ta bulunan Türklerin eğitimine ve kalkınmasına adayan önemli bir düşünce adamı olarak öne çıkmıştır.
****************
Abdulhakim Mustafa Rejioğlu (1910-1975), he became an essential voice of Iraqi Turks in the 1960s, while Iraqi Turcoman literature was erecting on a rigid plinth. With his works, in the form of criticism and essays, many of them were released in Kardaşlık, an influential intellectual journal of the region, he has always regarded the benefit and interest of his community prior to his individual convenience. In this context, he has had many services in the Iraq region for defending the rights of and for nourishing the cultures of Turks by taking Atatürk as a perfect role model. Rejioğlu, who always dealt with social concerns in his subjects, has come to the fore as a critical raisonneur, and a public figure struggled for the education and development of Turks of Iraq.

Özet Celal Bayar, Adnan Menderes, M. Fuad Köprülü ve Refik Koraltan Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu'na Türkiye'nin tam anlamıyla demokratikleşmesi ve çok partili sisteme geçmesi gibi istekleri içeren ve Türk demokrasi tarihine "... more

Özet Celal Bayar, Adnan Menderes, M. Fuad Köprülü ve Refik Koraltan Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu'na Türkiye'nin tam anlamıyla demokratikleşmesi ve çok partili sisteme geçmesi gibi istekleri içeren ve Türk demokrasi tarihine " dörtlü takrir " olarak geçen önergeyi vermiştir. Önerge mevcut kanunların değiştirilmesine yol açacağı ve bu gibi tekliflerin görüşülme yerinin CHP Meclis Grubu olmayıp TBMM olduğu gerekçeleriyle reddedilmiştir. Bunun üzerine önergede imzası bulunanlardan Menderes ve Köprülü, bu kez mücadelelerini basın yoluyla kamuoyu nezdinde sürdürme kararı almış; demokrasi isteklerini CHP yönetimi tarafından " muhalif " olarak nitelendiren Vatan Gazetesi'nde kaleme aldıkları yazılarla ve yaptıkları açıklamalarla dile getirmeye başlamışlardır. Menderes ve Köprülü'nün Vatan Gazetesi'nde çıkan yazıları, CHP yönetimini bir hayli rahatsız etmiştir. CHP idaresi tarafından Meclis toplantılarındaki hareket tarzları ve aldıkları tavır parti prensipleri ile örtüşmediği gerekçesiyle her iki isim hakkında da soruşturma açılmıştır. Soruşturma sonucunda Menderes ve Köprülü'nün CHP'den ihraç edilmesine karar verilmiştir. Bu makalede Menderes ve Köprülü'nün Cumhuriyet Halk Partisi'nden ihraç süreçleri arşiv belgeleri, dönemin gazeteleri ve telif-tetkik eserler ışığında değerlendirilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır. İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim kanunu, getirdiği... more

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) muhalefetin de görüşlerini alarak hazırladığı yeni seçim kanunu tasarısı 16 Şubat 1950 tarihinde kanunlaşmıştır. İlk defa 14 Mayıs 1950 Genel Seçimleri’nde uygulanacak olan yeni seçim kanunu, getirdiği gizli oy, açık sayım ve adli denetim gibi özellikleri nedeniyle genel anlamda demokratikti. Hileli ve baskıcı 1946 Genel Seçimlerini unutmayan Demokrat Parti (DP), demokratik olarak gördüğü yeni seçim kanuna rağmen seçimlerin dürüst, serbest, baskısız ve en önemlisi de hilesiz yapılıp yapılmayacağı konusunda büyük endişe ve korkulara sahiptir. DP’ye göre, ne kadar mükemmel bir kanun yapılırsa yapılsın o kanunu uygulayacak olan hükûmetin zihniyeti değişmediği sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır. Bu anlamda da CHP’ye güvenmemektedir. DP, seçimlerin güven içerisinde dürüstçe yapılmasını sağlamak ve seçim döneminde ortaya çıkacak seçim mücadelesini yumuşatmak adına CHP’ye, birlikte koalisyon hükûmeti kurma teklifinde bulunmuştur. Sadece DP’li iki bakanın yer alacağı bu hükûmetin görevi, 1950 Genel Seçimlerini birlikte gerçekleştirmektir. Gerekirse seçimlerden sonra da rejim meselelerini halletmek adına koalisyon hükûmeti devam ettirilecektir. Öte yandan yeni seçim kanununda DP, hükûmete daha demokratik olan nispi temsil seçim usulünü kabul ettirememişti. Bu da muhalefetin, Meclis’te daha az bir sayıyla temsil edilmesi ya da hiç temsil edilememesi endişesine neden olmuştur. DP, bu türdeki endişeleri de ortadan kaldırmak için iktidar partisine bazı tekliflerde bulunmuştur. Buna göre, partiler, milletvekilliği aday listeleri belirlenirken bazı illerde karşılıklı olarak bir birlerine kontenjan bırakmalıdırlar. En önemlisi de liderlerinin seçilmesini garantilemek adına karşılıklı olarak aday listelerinde liderlerine yer vermelidirler. Bu çalışmanın amacı, Türk Demokrasi Tarihi’nde ilk defa kurulmaya çalışılan; fakat başarısızlıkla sonuçlanan koalisyon hükûmeti girişimini incelemektir. Bunun yanı sıra koalisyon fikri karşısında; parti yetkililerinin ve basının tutumlarını ve üstlendiği rolleri de ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Koalisyon, Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, 1950 Genel Seçimleri, 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu

Bu çalışmada, Kemalizmin 1960-1980 dönemindeki farklı yorumları ve değerlendirilmeleri, demokrasiye bakış açısı kapsamında ele alınacaktır. Esas olarak bu dönemdeki demokrasi ve siyasi sistem tartışmaları çok boyutlu ve süreçli, karmaşık... more

Bu çalışmada, Kemalizmin 1960-1980 dönemindeki farklı yorumları ve
değerlendirilmeleri, demokrasiye bakış açısı kapsamında ele alınacaktır. Esas olarak bu dönemdeki demokrasi ve siyasi sistem tartışmaları çok boyutlu ve süreçli, karmaşık bir görünümdedir. Zira 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin ardından başlayan yeni dönemde siyasi partilerin kendi içlerindeki tartışmalar, askerin darbeden sonra meşru bir aktör olarak siyasete ağırlığını koyarak politikleşmesi ve bir vesayet gücü olarak rejim, sistem ve demokrasi arasında kendini konumlandırması, kırdan kente göçle birlikte oluşan yeni sosyal gruplar ile uluslararası gelişmeler, bu görünümün altyapısını oluşturmuştur. Kemalizmin yorumlarına dair 1960-1980 dönemindeki politik söylemler ve süreçler, bu çalışmanın ana hattını oluşturmaktadır.

Demokrat Parti Grup Toplantı Tutanakları 1950-1960 yılları arasında Demokrat Parti Grubunun memleketin çeşitli meseleleri hakkında her hafta yaptığı toplantıların kayıtlarıdır. Bu toplantılarda DP milletvekillerinin Türkiye’nin bütün... more

Demokrat Parti Grup Toplantı Tutanakları 1950-1960 yılları arasında Demokrat Parti Grubunun memleketin çeşitli meseleleri hakkında her hafta yaptığı toplantıların kayıtlarıdır. Bu toplantılarda DP milletvekillerinin Türkiye’nin bütün meselelerine hakim olup siyasi birikimle dolu oldukları, tepkilerini hemen ortaya koyabildikleri, muhalefete ve ama özellikle de hükümete yönelik eleştirilerini çekinmeden, en sert biçimde ifade ettikleri görülmektedir. Nitekim Demokrat Parti hükümetleri sadece muhalefet partileri tarafından değil aynı zamanda kendi grubu tarafından sıkı bir murakabe altında kalmıştır. Dolayısıyla Adnan Menderes’in siyasette en çok çekindiği odak noktası Demokrat Parti Meclis Grubu olmuştur.

I The first military coup to damage Turkish democracy took place on May 27, 1960. Members of the Democratic Party government, including President Celal Bayar and Prime Minister Adnan Menderes, were arrested after the coup that was carried... more

I The first military coup to damage Turkish democracy took place on May 27, 1960. Members of the Democratic Party government, including President Celal Bayar and Prime Minister Adnan Menderes, were arrested after the coup that was carried out by a junta independent of the chain of command within the army. As a result of the Yassıada Courts executed by the Yassıada High Court of Justice, Celal Bayar was sentenced to death. Bayar's death sentence has been converted to life imprisonment on the grounds that he is over the age of 65. Following these developments, Bayar
was transferred from the Imrali Island where he was taken to Kayseri prison. Upon his
deterioration in health, he was pardoned by the then President Cemal Gürsel within the scope of Article 97 of the Constitution. However, this amnesty did not cover political rights. With the amnesty law prepared by the coalition government on April 2, 1974, Bayar's political rights were returned. In accordance with the 1961 Constitution in force, Bayar gained the natural senatorial right. With the call of EP senator Tekin Arıburun, a senator invitation was sent to Bayar. Bayar, on April 28, declared that
the duties representing the national will should be elected and rejected the natural senator offer. The natural senatorial issue of Celal Bayar was followed with interest in the Turkish press, and the leading columnists of the period discussed the issue in their columns. In the study, Celal Bayar's approach to the natural senator proposal and the public debates were examined. By examining this title on Bayar's political life after the coup of May 27, 1960, it is aimed to contribute to the researches on the Senate of the
Republic, the biography of Bayar and the Turkish political history literature. The source of this study was nine newspapers, academic articles and memoirs in the Turkish press

Bu eser Abdullah Aker’in Yakova’da başlayıp darağacının gölgesine uzanan sıra dışı yaşam öyküsünü konu edinmektedir. Küçük yaşlarda Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına, İstanbul’un işgaline, Milli Mücadele dönemine ve Cumhuriyet’in ilanına... more

Bu eser Abdullah Aker’in Yakova’da başlayıp darağacının gölgesine uzanan sıra dışı yaşam öyküsünü konu edinmektedir. Küçük yaşlarda Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına, İstanbul’un işgaline, Milli Mücadele dönemine ve Cumhuriyet’in ilanına tanıklık eden Abdullah Aker, öğretmen olarak başladığı meslek hayatını idareci olarak devam ettirdi. 1954’te Demokrat Parti listesinden İzmir milletvekili seçilerek siyasete girdi; çalışmalarını ekonomi alanında yoğunlaştırdı ve teknokrat kimliği ile ön plana çıktı. 1956’da İktisat ve Ticaret Bakanı olarak atandı. 27 Mayıs 1960 darbesine kadar Ticaret, Sanayi, Devlet, Koordinasyon, Basın-Yayın ve Turizm Bakanı olarak kabinedeki yerini korudu. 27 Mayıs 1960’ta tutuklandı; Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve kabinenin diğer üyeleriyle birlikte Yassıada’da idamla yargılandı. Hakkında idam cezası istendiyse de 5 yıl hapse mahkûm edildi ve cezasını çekmek üzere Kayseri Cezaevine sevk edildi.
Bu eserde bir yandan Abdullah Aker’in Yassıada’dan ve Kayseri Cezaevi’nden ailesine yazdığı mektuplar, belgeler ve fotoğraflar ışığında okuyucuya zamansal ve mekânsal bağlamda hayat hikâyesi aktarılırken, diğer yandan da çok partili hayata geçiş, Demokrat Parti dönemi, 27 Mayıs 1960 darbesi ve Yassıada yargılamaları gibi yakın dönem Türk siyasi hayatına dair bilgiler verilmektedir.

Çok partili hayata geçiş sürecinin bir sonucu olarak kurulan ve 1950 – 1960 yılları arasında iktidarda kalan Demokrat Parti’nin bu on yıllık dönem içinde basına karşı olan tutum ve davranışlarının, elindeki siyasi gücün artmasına paralel... more

Çok partili hayata geçiş sürecinin bir sonucu olarak kurulan ve 1950 – 1960 yılları arasında iktidarda kalan Demokrat Parti’nin bu on yıllık dönem içinde basına karşı olan tutum ve davranışlarının, elindeki siyasi gücün artmasına paralel olarak değişkenlik gösterdiği görülmektedir. Nitekim DP iktidarının başlangıç yıllarında basına karşı gayet ılımlı bir politika takip edilmiş, yapılan düzenlemelerle birlikte gazeteciler birçok hak elde etmişlerdir. Ancak DP ile basın arasındaki iyi giden ilişkiler, 1953 yılından itibaren belirgin bir şekilde sekteye uğradı. DP, 1946’dan itibaren vaat ettiği ve 1950’den sonra uygulamaya koyduğu “geniş özgürlükler” ütopyasını yıkmaya başladı. Bu tavır değişikliğinde şüphesiz ki, ekonominin olumlu seyrinin aşağıya doğru giden bir grafik izlemesi ve buna paralel olarak DP’ye karşı muhalif basının güçlenmesi etkili oldu. Böylece 1957 yılı sonrası giderek artan siyasi istikrarsızlık ve ekonomik düzensizlik gibi nedenlerle oy kaybeden DP, basına karşı baskıcı girişimlerini ve sansür uygulamalarını oldukça sertleştirdi.
DP iktidarının muhalif basına karşı geliştirdiği bu sıkı tedbirlere rağmen, dönem içinde çok sayıda muhalif gazete ve derginin ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan biri de ilk sayısı 4 Kasım 1955’de çıkan ve 5 Aralık 1956 yılan kadar haftalık olarak toplam 48 sayı yayınlanan Dün ve Bugün Dergisi’dir. Eşref Ekicigil ve Feridun Kandemir yönetimindeki derginin ilk sayısında çıkış amacı, “dünün hala yaşayan hatıralarını derleyip toparlayarak bugüne ve yarına mal etmek” şeklinde açıklanmıştır. Nitekim dergi, dünü bugüne gösteren bir ayna olarak, bir taraftan gerek Osmanlı gerek Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemi ile ilgili yazıların yanı sıra DP döneminin önemli olaylarını muhalif bir dille ele aldı. Ancak DP’nin basına karşı müdahaleleri derginin muhalif yönünün zamanla kırılmasına sebep oldu. Nitekim dergi, 1956 yılı basın düzenlemesinden sonra adeta büyük bir değişim yaşamış, DP’ye yönelik eleştiri yazılarının yerini, geçmiş döneme ait hatıra niteliğindeki yazı dizileri almıştır.
Anahtar Kelimeler: Demokrat Parti, basın, sansür, Dün ve Bugün Dergisi.

14 Temmuz 1958 Irak İhtilali Soğuk Savaş Dönemi'nde Orta Doğu'da gerçekleşen önemli olgulardan bir tanesidir. Irak içerisinde Irak Krallığı'nın yıkılıp Irak Cumhuriyeti'nin ilan edilmesi ile sonuçlanan darbe, birçok yayına konu olmuş ve... more

14 Temmuz 1958 Irak İhtilali Soğuk Savaş Dönemi'nde Orta Doğu'da gerçekleşen önemli olgulardan bir tanesidir. Irak içerisinde Irak Krallığı'nın yıkılıp Irak Cumhuriyeti'nin ilan edilmesi ile sonuçlanan darbe, birçok yayına konu olmuş ve tüm yönleri ile aydınlatılmıştır. Ancak gerek Irak'ın bağlı bulunduğu Bağdat Paktı'nın varlığı gerekse ABD-Sovyetler Birliği arasında bölgesel rekabetin arttığı bir döneme denk gelmesi nedeniyle darbe bölgedeki ülkeler için hayati sonuçlar doğurmuştur. Bu ülkelerden biri olan Türkiye Cumhuriyeti ise darbeye en şiddetle karşı çıkan ülkelerin başında gelmektedir. Adnan Menderes yönetimi darbenin hemen ardından Irak'a müdahale yolları aramaya başlamıştır. Literatürde genel olarak Türkiye'nin müdahale etme isteğinin Irak'ın Sovyetler Birliği uydusu olması böylece Sovyetler Birliği tarafından çevrelenme tehlikesini bertaraf etme çabası olduğu yorumları yapılmaktadır. Ancak son yıllarda ABD Arşivleri'nde araştırmacılara açılan belgeler Türkiye'nin müdahale motivasyonunun Sovyetler Birliği'nin yayılmasını engelleme amacının çok ötesinde, Mîsâk-ı Millî sınırları içerisinde görülen Kerkük ve Musul'un geri alınması olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmada ilk olarak kısaca Irak İhtilali'nden bahsedilecek, ardından Türkiye'nin Irak'a müdahale tasarıları yeni belgeler ışığında değerlendirilerek literatüre katkı yapılması amaçlanacaktır.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen beraberinde birçok siyasal sorunları getirmiştir. En önemlilerinden birisi partiler arasındaki gergin ilişkilerdir. Öyle ki bazen iktidar partisi... more

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili düzene geçmiştir. Yeni düzen
beraberinde birçok siyasal sorunları getirmiştir. En önemlilerinden birisi partiler arasındaki
gergin ilişkilerdir. Öyle ki bazen iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile muhalefet partisi
olan Demokrat Parti (DP) arasındaki ilişkilerin gerginliği; tek parti sistemine geri dönülmesi
gerektiği tartışmalarına neden olmuştur. Aksi halde yeni düzenin; Türkiye’yi büyük bir felakete
götürebileceği konuşulmaya başlanmıştır. Bu tür durumlarda partili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü,
Türkiye’nin geleceği ve demokratik rejimin devamından yana tavır alarak bir arabulucu rolü
üstlenip partiler arasındaki gerilimi azaltmaya çalışmıştır. Tarafsız bir devlet başkanı sıfatıyla ilk
arabulucu görevini, 12 Temmuz 1947 Beyannamesi’ni yayınlamak suretiyle yerine getirmiştir.
Bu beyannameyle, gergin olan iktidar-muhalefet ilişkileri yumuşayarak normal seyrine girmiş ve
çok partili düzene devam edilebilmiştir. Fakat kısa bir süre sonra siyasi ilişkiler; özellikle DP’nin
İkinci Büyük Kongresi’nde (Haziran 1949) yayınlanan Milli Teminat Andı dolayısıyla tekrar
gerginleşmiştir. Türkiye’nin bekası ve çok partili düzenin geleceği üzerine endişeli tartışmalar
tekrar başlamıştır. Bunun üzerine partili Cumhurbaşkanı İnönü, ikinci kez partiler arasında
hakemlik rolü üstelenerek siyasi gerginliğe son vermeye karar vermiştir. Bu sefer diğerinden
farklı olarak bunu halkla temas etmek suretiyle gerçekleştirmek istemiştir. 30 Temmuz-22
Ağustos 1949 tarihleri arasında Ege Bölgesini gezen İnönü, başta seçmenlere olmak üzere isim
vermeden siyasi partilere siyasi şiddetin ne gibi sorunlara yol açacağını anlatmış ve onları siyasi
mücadelelerini barış içinde yapmaları hususunda uyarmıştır. Ancak İnönü’nün halen partili
cumhurbaşkanı olması ve önceki yıllarda verdiği sözleri yerine getirmemesi nedenleriyle Ege
gezisi DP tarafından farklı yorumlanmış ve İnönü hedefine ulaşamamıştır. Tam tersine 1950
seçim sürecinin başlamasına kadar partiler arasındaki ilişkiler daha da gerilmiştir.
Bu çalışmada, İnönü’nün partiler arasındaki ilişkileri yumuşatmak, siyasi güvenliği
sağlamak ve halk arasında yaratılmak istenen siyasi şiddeti engellemek ve en önemlisi de
demokratik rejimlerde siyasi mücadelenin yöntemini anlatmak için nasıl bir çaba gösterdiği
sonuçlarıyla birlikte ortaya konulmaya çalışılmıştır. DP’nin ise, İnönü’nün bu çabalarını ne
şekilde algıladığı ve nasıl bir tepki gösterdiği irdelenmiştir. Çalışmanın hazırlanmasında,
dönemin gazeteleri başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
Başkanlığı Cumhuriyet Arşiv belgeleri, araştırma, inceleme ve hatıra eserleri kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Ege Gezisi, Cumhuriyet Halk Partisi,
Demokrat Parti, Milli Teminat Andı, Milli Husumet Andı, İktidar-Muhalefet İlişkiler.